İstanbul dosya no : 2015/78104 Soruşturma. Konu



Yüklə 22,17 Kb.
tarix26.08.2018
ölçüsü22,17 Kb.
#74802
növüYazı

BAKIRKÖY CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI’NA

İSTANBUL

DOSYA NO : 2015/78104 Soruşturma.

KONU : Savunmamızın sunulması hk.

Yukarıda numarası yazılı hazırlık soruşturması dosyasında yer alan tutanak ve belgelerden vekilim Av.Necdet Okcan vasıtası ile bilgi sahibi oldum.

Ben, Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu DİSK’in Genel Başkanlığı görevini sürdürmekteyim.

20 Temmuz 2015’de Urfa’nın Suruç ilçesinde ülkemizin en büyük katliamlarından biri yaşandı.

Kobanê’nin Yeniden İnşa çalışmalarına katılmak üzere İstanbul’dan Urfa’nın Suruç ilçesine gelen 300 gencimizin konakladığı Amara Kültür Merkezi’nde alçakça bir saldırı sonucu meydana gelen patlamada 34 gencimiz yaşamını yitirdi, çoğu ağır olmak üzere onlarcası yaralandı.

Bu durumu protesto etmek amacıyla, 21 Temmuz 2015 tarihinde DİSK, KESK, TMMOB ve TTB başkanları ile birlikte Suruç’ta bir basın açıklaması yaptık. Basın açıklaması yaptığımızda, katliamın yapıldığı yerde hala ölenlerin kanı, beden parçaları duruyordu.

Basın açıklamamızda, bu yaşananların sorumluluğunun AKP iktidarı ve uzun dönem AKP iktidarının Başbakanlığını yaptıktan sonra Cumhurbaşkanı seçilen Recep Tayyip Erdoğan olduğunu vurguladık.

Basın açıklamamızda özetle ;

“…Kobanê’de daha bir ay önce çoğu çocuk ve kadın olmak üzere 250’den fazla insanı katledenler dün de Suruç’ta gençlerimizi katlettilerini, aynı katillerin 5 Haziran’da da Diyarbakır’da yüzlerce insanımızı katletmeyi hedeflediklerini, Katillerin, onlara bu zemini hazırlayanların, yönlendirenlerin de belli olduğunu, 5 Haziran’da Diyarbakır’da bombayı meydana koyan katili kimler kolladı, korudu, görmemezlikten geldiyse Suruç’ta da aynı odağın saldırıyı önlemediğini, gerekli tedbirleri almadığını…” vurguladık.
“… AKP politikaları nedeniyle Ülkemizin Suriye’ye, Irak’a, Yemen’e, Afganistan’a dönme tehlikesi ile karşı karşıya olduğunu…” vurguladık.

“…AKP ve Cumhurbaşkanın etnik, mezhepçi ve “Yeni-Osmanlıcılık” politikasından vazgeçmesi gerektiğini, Emperyalizmin ve AKP’nin Ortadoğu’yu kan gölüne çeviren bu politikalarının ülkemizi de aynı tehditle karşı karşıya getirdiğini…” vurguladık.

“…DİSK-KESK-TMMOB-TTB olarak şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da savaş, gerilim ve katliam politikalarına karşı ısrarla barışı örmeye, halkların kardeşliğini savunmaya devam edeceğimizi..” vurguladık.
“….En ufak insani değerden nasibini almamış katiller sürüsünün gerçekleştirdiği saldırıyı nefretle kınadık…”

Basın açıklamasının okunmasından sonra, basına yönelik yaptığım sözlü açıklamada soruşturma konusu konuşmayı yaptım. Bu konuşmamda, Reyhanlı’da gerçekleşen hain patlama, Niğde’de askere yapılan saldırıyı gerçekleştiren IŞİD çeteleri hakkında etkin soruşturma yapılmış olması halinde, IŞİD’e insanı yardım adı altında ilaç kutularında silah götüren TIR’ları yakalayan savcıların cezaevine atılmamış olması halinde Suruç’ta yaşanan saldırının gerçekleşmemiş olacağını, ölen bu gencecik çocukların aramızda olacağını açıkladım.


Bu açıklamamda Recep Tayyip Erdoğan’a da bir eleştiride bulundum. “…Hey Erdoğan, faşist Erdoğan, burada bu katliamlar yaşanırken, IŞİD’e bir kınama açıklaması yapmadın. Suudi Arabistan’da bir Şeyh Ölür, yas ilan ederisin, Türkiye’de IŞİD’in katlettiği 32 Gencimiz adına bir gün yas ilan etmezsin…” diye seslendim.
Politik, siyasi bir sıfat, tanımlama olan “faşist” kavramı ile eleştirinin bir hakaret olduğunu düşünmüyorum, hakaret etme kastı ile de bunu söylemedim.
Genel Başkanı olduğum, DİSK’in Tüzüğü’nün, Konfederasyonumuzun amaç ve ilkelerini düzenleyen 3. Maddesi “… Sınıfının onursal görevi olarak, faşizme, cuntacılığa, oligarşiye, baskıya, zulme ve işkenceci tüm rejim ve dikta yönetimlerine karşı mücadele etmeyi TEMEL AMAÇ…” saymaktadır. Bu nedenle DİSK ve DİSK yöneticileri, her koşulda faşizme karşı etkin bir mücadele vermişlerdir. DİSK’i kapatan, yöneticilerini işkenceden geçiren, idamla yargılayan 12 Eylül Faşist Cuntasına karşı Cezaevlerinde, Cuntanın Mahkemelerinde faşizmden hesap sormuşlardır. Bu çerçevede, benden önceki genel başkan ve yöneticiler DİSK tarihi boyunca tüm iktidarların yanlış, anti demokratik, baskıcı buldukları, tüm politikalarını ve icraatlarını eleştirmiş, bunlara karşı mücadele etmiştir.

En genel tanımıyla, faşist, sadece kendi düşüncesinin doğru olduğuna inanan ve diğer insanların düşüncesine saygı göstermeyen hatta diğer insanları da kendi gibi düşünmeye zorlayan insana denir. Faşizmde de, toplumsal yaşamın tüm alanlarını kapsayan bir tek ideoloji bağlayıcı olarak ilan edilir. Gerek devlet gerekse de iktidarın dünya görüşüne göre ve lider ilkesine göre örgütlenir ve belirlenir. Basın ve yayın kuruluşlarının mevcut ideolojiye göre yayınlar yapması zorlanır. Hakim görüşe zıt düşünceler ve muhalif seslerin çıkması çeşitli baskı unsurlarıyla önlenir. Aykırı yayın yapanlar sansürlenir, kapatılır veya başka türlü yollarla engellenmeye çalışılır. Böylece hakim düşüncenin karşısına farklı düşüncelerin çıkmasının önüne geçilmiş olunur ve tek tip düşünce, toplumda baskın hale getirilir.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın gerek Başbakanlığı, gerekse de Cumhurbaşkanlığı döneminde gerçekleştirdiği politik söylemi, icraatları kendisi gibi düşünmeyen, inanmayan ve davranmayan insanları, dini ve etnik toplulukları, siyasi partileri ve grupları, sendikaları, dernekleri ötekileştirmenin, hain, terörist ve bölücü ilan etmenin örnekleri ile doludur.

Yüzlerce örneği bulunan ve faşistçe nitelendirilecek icraatları burada tek tek sıralamaya gerek duymuyoruz. Bunlardan sadece kendimizin maruz kaldığı haksızlık ve saldırıları sıralamak yetecektir.

Uluslar arası sözleşmelerden, Anayasadan ve yasalardan doğan bir hak olduğu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararıyla, yerel mahkemelerin kararlarıyla tescillenmiş olan 1 Mayıs Emek ve Dayanışma günü kutlamalarının Taksim Meydanında kutlanması bizzat Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatlarıyla yasaklandı. Bu hukuksuz, anti demokratik yasağa rağmen kutlama yapmak istediğimizde, genel merkezimize, üzerimize gaz bombaları ve Tomalardan sıkılan kimyasal ilaçlı sularla, plastik mermilerle saldırıldı.

İzmir’de yaptığımız bir basın açıklamasına yine Tomalarla saldırıda bulunulmuş, kulağıma isabet eden Toma’nın suyu kulağımın zarını patlatmış olup, bu kulağım hala duymamaktadır.

Benim kulağımın duymaması ne ki, Gezi Parkında kent hakkına, ağacına, parkına, doğasına sahip çıkan halkımıza, gençlerimize yapılan hunharca saldırılarda 8 gencimiz yaşamını yitirmiş, yüzlercesi yaralanmış, onlarca kişi gözünü ve çeşitli uzuvlarını kaybetmiştir.

Recep Tayyip Erdoğan’ın, en temel anayasal haklarını, protesto haklarını kullanan Gezi protestocuları hükümete darbe yapmaya çalışan darbeciler olarak nitelemesi neticesinde yüzlerce kişi gözaltına alınmış, suç örgütü kurma, hükümete darbe teşebbüsünden yargılanmışlardır.

Anayasal ve yasal hakkımız olan grev hakkı, açık hukuki tanımlamalara rağmen Bakanlar Kurulu kararları ile ertelenmiş, yasaklanmıştır. İş cinayetlerinde yüzlerce, binlerce işçinin feci ölümleri fıtrat, kader sayılmış, hala da sayılmaktadır.

Anayasa gereği tarafsız olması gereken ve namusu şerefi üzerine tarafsızlık yemini etmiş bulunan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bu tarafsızlığını bir yana bırakarak 7 Haziran seçimleri öncesinde meydan meydan dolaşarak iktidar partisi AKP lehine propaganda yaptığı gibi, bütün muhalefet partileri ve liderlerine karşı ağır siyasi ithamlarda bulundu.

12 Eylül’de yapılan AKP kongresi öncesinde bütün basın yayın organları, AKP Yönetim Organlarının listesinin Cumhurbaşkanlığı Sarayında, Recep Tayyip Erdoğan tarafından yapıldığı, AKP lideri ve Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından yapılan listelerin iptal edildiği haberleri ile doludur. Tarafsız olması gereken Cumhurbaşkanı, hala bir siyasi partinin tartışmasız tek lideri olarak görevini ifa etmektedir.

Bugün Recep Tayyip Erdoğan’ı eleştiren yayınlar sansürlenmekte, toplatılmakta, eleştiren kişiler gözaltına alınmakta, yargılanmakta, Recep Tayyip Erdoğan’ı eleştiren pankartlar siyasi parti binalarından polis zoruyla indirilmekte, bu pankartlar miting alanlarına alınmamakta, Recep Tayyip Erdoğan aleyhine sloganların atıldığı basın açıklamaları, mitingler polis zoruyla dağıtılmaktadır.

Bütün bu örnekler, yukarıda özet bir şekilde tanımını yaptığımız faşizm ve faşist tanımları içine fazlasıyla sığmaktadır.

Bu nedenlerle ve 34 gencin hunharca katledilmesinin verdiği acı ve öfke ile ülkenin yönetiminin başında siyasi olarak sorumlu olduğunu düşündüğüm bir politikacıya, politik eleştiri niteliğinde sarf ettiğim, hakaret kastı taşımayan “faşist” tanımlamasının, düşünceyi açıklama özgürlüğü çerçevesinde bir açıklama olduğunu, suç oluşturmadığını düşünüyor, hakkımda kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesini talep ediyorum.

Saygılarımla. 16.09.2015

Kani BEKO




Yüklə 22,17 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin