GÜLŞEN-İ ŞUARÂ
Ahdî'nin (ö. 1002/1593-94) şairler tezkiresi.275
Şemseddin Sivâsî'nin (ö. 1006/1597) tasavvuf! mesnevisi.
Halvetiyye tarikatının Şemsiyye kolunun kurucusu Şemseddin Sivâsî'nin. aruzun "mefâilün mefâilün feûlün" kalıbında yazdığı 5S7 beyitten meydana gelen eser. dinî-tasavvufî edebiyat çerçevesinde telif edilen en orijinal mesnevilerdendir.
Çiçeklerin sırayla bir meclise gelerek konuşmalarını anlatan Gülsen - âbâd, Yûnus Emre'nin, "Sordum sarı çiçeğe" mısraıyla başlayan ilâhisi gibi intak sanatına dayalı olarak kaleme alınan az sayıdaki eserlerden biridir. Gerek divan edebiyatı gerekse dinî-tasavvufî edebiyat alanlarında yazılmış bu nitelikte başka bir mesneviye henüz rastlanmamıştır. Baştan sona muhayyel bir atmosferin tasvir edildiği bu alegorik eser Şeyh Galibin Hüsn ü Aşk'mda çok başarıyla kullandığı üslûbun ilk örneklerini de içinde barındırmaktadır.
Allah'a tazimden, Hz. Peygamber'i ve ashabını metheden klasik bir başlangıçtan sonra şair âdeta gerçek üstü bir tabiat manzarası çizer: Hak göğü yukarı kaldırıp altına yeryüzünü döşemiş, sonra da cemâlini göstermek için kara topraktan çeşit çeşit çiçekler bitirmiştir. Nisan yağmurları renk renk gül bahçesine yemyeşil bir yatak döşemiştir. Çiçeklerin şeyhi olan gül bahçeye seccade sermiş, her türlü çiçek Hak sohbetine katılmak için burada toplanmıştır. Şair, bülbülün hal diliyle Kur'an. ağaç ve yaprakların evrad okuduğu bu meclisten habersizdir. Bir gök gürültüsü ona, bir "mekteb-i irfan" olan bahçede gül sohbeti yapılacağını haber verir. Şair de çiçeklerin esrarını öğrenmek için oraya gider. Çiğdem, sümbül, zerrin, benefşe, lâle, süsen. zambak, nilüfer, nergis ve adı anılmayan diğer çiçekler sırayla meclise gelerek gülün teşrifini beklerler. Şair meclise gelen her çiçeği birkaç beyitte tasvir ettikten sonra ona nitelikleri hakkında bazı sorular sorar, çiçek de bu sorutan cevaplandırır. Meclis çiçeklerle dolunca bütün çiçekler gülü çağırmak için önce bülbülden, onun çekimser davranması üzerine benefşeden yardım isterler. Gül bir seher vakti meclise gelir; şair ona rengini ve kokusunu nereden aldığını sorar. Gülün cevabı tasavvuftaki devir nazariyesini çağrıştırır. Gül şaire kokusunu gövdesinden aldığını söyleyerek ona başvurmasını tavsiye eder. Gülün gövdesi kokuyu kökünden, kök toprağından, toprak yağmurdan, yağmur buluttan, bulut rüzgârdan aldığını söyler. En sonunda rüzgâr şaire gülün kokusunu "milk-i adem'den aldığını, "anâsır cübbesi'ni taşıyan kimsenin oraya ulaşamayacağını, bu kokuyu sadece "fena fillah" ve "beka billâh" makamlarına ulaşanların duyabileceğini ifade eder. Rüzgâr daha sonra şaire tekrar güle gitmesini söyler. Şair bulutu, yağmuru, gülün toprağını, kökünü ve gövdesini sırayla dolaşarak gülün huzuruna gider; orada hakikat kokusunu alır ve böylece vahdet sırrına ulaşır.
Çok zengin çağrışımlara sahip olan eserde birer sembol olarak kullanılan çiçekler birkaç türlü yorumlanabilir. Sairin güle "kutbü'l-aktâb" dediği dikkate alınarak diğer çiçeklerin "ricâlü'l-gayb"ı temsil ettiği söylenebilir. Öte yandan gül Hz. Peygamber'in sembolü olarak yorumlanırsa diğer çiçekler de silsileleri Hz. Peygamber'e ulaşan tarikatları temsil eder. Ayrıca gülün şeyhi sembolize ettiği düşünülebilir; bu takdirde çiçekler onun müridleridir. Gülün kokusunun aslına ulaşmak için gidiş devir nazariye-sindeki "kavs-ı nüzul", güle dönüş "kavs-ı urûc" olarak yorumlanabileceği gibi sey-rü sülûkün merhaleleri olarak da düşünülebilir. Nitekim müellif eserin hatimesinde, Gülsen-âbâd'da müridlik ve şeyhlik âdabından bahsettiğini ve seyrü sü-lûkü anlattığını söyler.
Şemseddin Sivâsî, "fi't-Târih ve't-tesmiye" ara başlığını taşıyan bölümde eserini 986'da (1578) yazdığını belirtir. Agâh Sırrı Levend'in, eserin telif tarihi olarak gösterdiği 940 (1533) yılını neye dayanarak verdiği anlaşılmamaktadır.276
Önemi ve değeri ölçüsünde meşhur olmayan Gülsen • âbâd, daha çok Halvetiyye tarikatı mensupları tarafından beğenilip okunmuştur. On yedi nüshası tesbit edilen eser. Hasan Aksoy tarafından müellif ve eser hakkında bir inceleme yazısıyla birlikte yayımlanmıştır277. Bu neşirde eserin en güvenilir nüshasının278 tıpkıbasımı da bulunmaktadır.
Bibliyografya:
Şemseddin Sivâsî, Gülşen-âbâd (nşr. Hasan Aksoy), İstanbul 1990; Kocatürk. Türk Edebiyatı Tarihi, s. 395-396; Levend, Türk Edebiyatı Tarihi, s. 138; a.mlf., "Divan Edebiyatında Hikâyeler", TDAY Belleten (19671, s. 108; Hasan Aksoy, Şemseddin Siuâsî (Hayatı Eserleri) ue Mevlidi (doktora tezi, 1983), Mü İlahiyat Fakültesi, s. 20-23; g.mlf., "Şemsî'nin Gülşenâ-bâd Mesnevisi", fyÜİFD, sy. 3 (1985), s. 127-177; Recep Toparlı. "Gülsen-âbâd'in Yayını Üzerine", İslâmî Edebiyat, sy. 13, İstanbul 1991, s. 59-60.
GÜLŞENİ, İBRAHİM279
GÜLŞENİ-İ SARUHANÎ
(ö. 888/ 1483'ten sonra) Osmanlı şairi.
Hayatı hakkında yeterli bilgi yoktur. Bazı kaynaklarda Saruhanlı olduğu söylenmekteyse de bu bilgi şairin Farsça divanından edinilen bilgilerle uyuşmamaktadır. Bir araştırmada Gülşenî'nin aslen Şirvanlı olduğu, "Şirvânî" nisbesinin istinsah hatası neticesinde "SaruhânFye dönüştüğü ileri sürülmektedir280. Kendilerine methiye yazdığı şairlerden birinin Şirvanlı (Kâşifi), ikisinin Teb-rizli (Mahmûd-i Mişkî ve Cedvelî). birinin Tuşlu (Tûsî), birinin Heratlı (Nücûmî), birinin de Semerkantlı (Riyâzî) olması, ayrıca Şirvan ve Ebhaz gibi bölgelerde yaşayan şahsiyetlere methiyeler yazması onun Şirvanlı olduğu ihtimalini güçlendirmektedir.
Gülşenî büyük bir ihtimalle, çocukluk ve gençlik yıllarını Şirvan'da geçirdikten sonra Şehzade Mehmed'in (Fâtih Sultan Mehmed) âlim ve şairlere itibar gösterdiğini duyup Manisa'ya (Saruhan) gitmiş ve ona intisap etmiştir. Saruhânî nisbe-sini de bu şehirde üne kavuşmasından dolayı almış olmalıdır. 888'de (1483) vefat eden II. Bayezid'in oğlu Şehzade Abdullah için kaside yazmasına bakılarak onun bu tarihten sonra öldüğü söylenebilir.
Bazı kaynaklarda Gülşenî'nin, Halve-tivve tarikatının ikinci pîri Yahvâ-vı Sirvânî'ye (ö. 868/1463-64) intisap etmek için Saruhan'dan Şirvan'a gittiği ileri sürülmektedir. Tarih bakımından mümkün görünmekle birlikte divanının Farsça olması, Râznâme adlı Türkçe eserinde çok sayıda Farsça kelime kullanması, ayrıca sûfı olarak tanınmaması bu ihtimali oldukça zayıflatmaktadır.
Bazı kaynaklar Gülşenî-i Saruhânî ile Gülşeniyye tarikatının pîri İbrahim Gül-şenî'yi (ö. 940/1534) birbirine karıştırmışlardır.281
Eserleri
1- Dîvân. Methiye, hezeliyyât. gazel ve rubailerden meydana gelen bu Farsça eserdeki kasideler, biri hariç Fâtih Sultan Mehmed ile II. Bayezid için yazılmıştır. Eserin Beyazıt Devlet Kütüp-hanesi'ndeki tek nüshası üzerinde (nr. 5280) Ebrahim Farzan tarafından bir doktora çalışması yapılmıştır.282
2- Râznâme. 864'te (1460) tamamlanıp Fâtih Sultan Mehmed'e ithaf edilen bu Türkçe eser, aruzun "fâilâtün fâilâtün fâilün" kalıbıyla mesnevi tarzında naz-medilmiştir. Pendnâme adıyla da anılan, çeşitli "makale" ve hikâyelerden meydana gelen eserde şair ahlâkî ve tasav-vuff konulara yer vermekte ve öğütlerde bulunmaktadır. Bazı kaynaklar, tasavvuftaki atvâr-ı seb'a konusunun işlenmesinden hareketle eserin yedi bölümden meydana geldiğini zannederek ona Heft Bâb adını vermişlerse de eser yedi bölüm değildir. Klasik mesnevilerde olduğu gibi tevhid, münâcât. na't ve methiye ile başlayan Râznâme'de At-târ'ın Mantıku't-tayr ve Pendnâme'-sinin tesirleri görülür. Eserde ayrıca Sa'-dî'nin Bostan 'ından birkaç hikâyenin manzum tercümesi de bulunmaktadır, fidzndme'nin Millet Kütüphanesinde mevcut iki nüshasının283 tenkitli metni Ebrahim Farzan tarafından hazırlanmıştır.284 Eserin Yapı Kredi Bankası Kütüphanesi yazmaları arasında bir nüshası daha tesbit edilmiştir.285 Tahsin Yazıcı. Râznâme'nin Bursa Eski Yazma ve Basma Eserler Kütüphanesi'nde İsmail Hikmet Ertaylan tarafından istinsah edilmiş bir nüshasının olduğunu bildirmekteyse de286 yapılan araştırmada bu nüsha bulunamamıştır287. Bazı kaynaklarda eser yanlışlıkla İbrahim Gül-şenî'ye atfedilmiştir.288
Bursalı Mehmed Tâhir Gülşenî'nin manzum bir mevlid yazdığını söylerse de289 bugüne kadar böyle bir esere rastlanmamıştır.
Bibliyografya:
Latîfî, Tezkire, s. 283-284; Salim. Tezkire, İstanbul 1315, s. 119-122; Künhü'l-ahbâr'm Tezkire Kısmı Ihaz. Mustafa İsen), Ankara 1994, s. 142; Osmanlı Müellifleri, II, 388-389; Ebrahim Farzan, Gulşani-i Samhani: Hayatı, Farsça Diuanı ue Râz-nâmasi (doktora tezi, 1980), İÜ Ed.Fak. (bir nüshası İSAMKtp-.NMÇ.nr. 2911); Tahsin Yazıcı. "Gülşenî, Eserleri ve Fatih ve II. Bayezid Hakkındaki Kasideleri", Fatih ue İstanbul, 11/7-12, İstanbul 1954, s. 82139; "Gülşenî", İA, İV, 835; Kasım Kufralı, "Gülşenî", a.e.. IV, 835-836; Günay Alpay, "GulşhanT, El2 (İng.). II, 1137-1138; Şevket Beysanoğlu, "Gülşenî, İbrahim", TDEA, III, 398-399; "Gülşenî [Saruhanlı}", a.e., III, 399.
Dostları ilə paylaş: |