Hastalık Nedeni Olarak Unsurların - İlkelerin Dengesizliği
Bugün herkesin öneminin farkında olduğu, kan basıncının düşük ya da yüksek olmasının, kanda şeker, yağ, protein vs. oranının azlığı ya da çokluğunun, hormonların dengesinin, metabolizmanın önemi ve daha pek çok tıp bilgisi edinilmemişti, ama vücutta bir şeylerin bazen azaldığı/eksildiği, bazen de çoğaldığı/arttığı, bir yerde dengenin bozulduğu düşüncesi hep vardı. İlk çağın insanları göremediklerini, ölçüp biçemediklerini, tartamadıklarını farz etmeye başladılar. Hastalıkların sonuçlarını görüyor, onlara nedenler arıyorlardı...
“Denge” konusu eski uygarlıklarda en önemli bir sağlık ilkesiydi. Unsurların dengesinin bozulmasıyla vücut fonksiyonları bozulur ve kişi hastalanırdı. Eski Çin, Hint ve Yunan tıp görüşleri unsurların dengesi üzerine kurulmuştu. Çin ve Hint tıbbı Mezopotamya üzerinden Yunan ve sonra da İslâm tıp nazariyesini etkileyecekti.
Eski Çin tıbbında iki zıt hayati unsur olan yin ve yang ‘ın birlikte hayat enerjisi tchi’yi oluşturduğu düşünüldüğünden yang ve ying arasındaki tabii oranı değiştiren her şeyin kötü olduğu varsayılırdı. Bu görüşe göre, uzuvlardaki yin ve yang oranı dengede olduğunda kişi sağlıklı olur, bozulduğunda ise hastalık ortaya çıkar. Eski Hint tıbbında ise, bedende bulunduğu var sayılan beş unsurun dengesinin bozulması hastalık nedeni sayılırdı. Fakat eski Hint felsefesi de evren bilgisi (kozmoloji) ile iç içedir. Evrenin yasalarıyla dünya yaşamı arasında bir uyum olduğu ve evrende tüm canlı ve cansızların beş temel unsurdan (mahabuta) oluştuğu varsayılır. Hava, su, toprak, ateş ve boşluk (akaşa) olarak nitelenen beş temel unsur insan hayatını ve bedenin işleyişini etkiler. İnsanın ilişkide bulunduğu her şey bedende bulunan bu unsurları da etkileyeceğinden kişinin dengesini bozabilecektir. İnsanlar çevrenin, mevsimin, gece ve gündüzün, havanın, yaşadıklarının, yiyip içtiklerinin, uyku durumunun, yaptığı işlerin, dost ve düşmanlarının vs. sürekli etkisi altındadır. Bu sürekli değişime en iyi biçimde uyum sağlayan kişi sağlıklı ve huzurlu olur. Fakat her insanda beş unsurun bileşimi ve dolayısıyla dengesi farklı olduğundan, herkesin bünyesi kendine özgüdür. Bu nedenle her şey herkesi aynı oranda etkilemez. İnsanda bulunduğu düşünülen üç hayat enerjisi (dosha) de evreni meydana getiren beş unsurun özelliklerini taşır. Bu enerjilerin düzensizliğinde hastalık ortaya çıkar. Örneği, merkezi sinir sisteminde hava ve boşluktan oluşan enerji (vata-dosha) bulunur; düzensizliğinde uykusuzluk, endişe ve yorgunluk ortaya çıkar. Gözde, ateş ve sudan oluşan enerji (pitta-dosha) bulunur; düzensizliği görme bozukluklarına sebep olur. Göğüste bulunan enerji (kapha-dosha) su ve topraktan meydana gelir; düzensizliğinde mukus salgılanması artar, alerjik durumlar ortaya çıkar. Örnekler çoğaltılabilinir.
Eski Yunan tıbbı Asklepios kültü ile iç içeyken, M.Ö. 6-4 üncü yüzyıllarda felsefi düşünce geleneği kuruldu. Şehir devletlerinde gelişen felsefelerin oluşturduğu ve yüzyıllarca sürecek olan akla dayalı (rasyonel) tıbbın temeli atıldı. Bazı düşünürler hastalığı olağanüstü nedenlerden uzaklaştırırken, hastalığın oluşunu çeşitli felsefi görüşler ile açıklamaya çalıştılar. Tabiatı gözleyen ve hastalık sebeplerini arayan düşünür hekimler tıp bilgilerini varsayımlar ile yorumladılar. Farklı felsefelere dayanarak hastalığı tek bir nedene bağlama çabaları çeşitli hastalık nazariyelerini doğurdu. Önde gelen düşünürlerden bir kısmı ve görüşleri şunlardır:
Pythagoras (M.Ö. 6. yy.) evrenin esasını sayılara dayandırmıştı. Ona göre insan bedeni de sayıların kurallarına göre düzenlenmiştir. Kişi kendisi ile evren arasındaki dengesini yitirdiğinde hasta olacaktır. Dengeyi ifade eden dört sayısını ve dünyanın ahengini vurgulayan Pythagoras’ın öğretisi diğer tıp nazariyelerini etkilemiş ve sayılar varsayımı hastalıkların kritik günlerini belirlemeye sebep olmuştu.
Empedokles’e göre (M.Ö. 504-443) evreni (makrokozmoz) meydana getirdiğine inanılan dört unsur (ateş, toprak, hava, su) tüm varlığın temelidir. Doğadaki her şey, canlı veya cansız, bu unsurların bileşimleridir. Dört unsur değişik oranlarda bir araya gelerek nesnelerin niteliklerini belirler. Her unsur belirli bir sıcaklık, soğukluk, nemlilik ve kuruluk niteliğine sahiptir. Dört unsur nazariyesi tıp düşüncesi üzerine çok büyük etki yapmıştı. Kâinatın bir modeli olan insanın (mikrokozmoz) da dört unsurdan oluştuğu (kan, sarı safra, kara safra, balgam) ve hastalığın bu dört unsurun dengesizliğinden ortaya çıktığı düşüncesi iki bin yıl boyunca hüküm sürmüştü.
Dünyanın görünmeyen ve yok edilemeyen küreciklerden meydana geldiğini düşünen Demokritos’a (M.Ö. 460-360) göre her olay bu küreciklerin devamlı bir şekilde yeniden gruplanmasına atfedilmelidir. Bu nazariye tıbba uygulandığında insan bedeninin atomlar ve aralarındaki boşluklardan oluştuğu ileri sürülmüştü. Bu görüşe göre, atomlar doğru hareket halinde oldukları sürece insan sağlıklı olur.
Dostları ilə paylaş: |