Istanbul Üniversitesi Matbaası


Ortaçağ toplumunda yaşam ve hastalık düşüncesi



Yüklə 1,58 Mb.
səhifə43/329
tarix07.01.2022
ölçüsü1,58 Mb.
#88912
1   ...   39   40   41   42   43   44   45   46   ...   329
Ortaçağ toplumunda yaşam ve hastalık düşüncesi

Ortaçağ kilisenin egemen olduğu bir dönemdi. Din katı kalıplar içinde canlılığını yitirmişti. Bilim, felsefe, sanat da kilisenin otoritesi altına girmişti.

Ortaçağ Avrupa’da derebeylik dönemi olarak bilinir. Batı Ortaçağ toplumu; imparator, kral ve şövalye gibi idareci ve askerlerden, kilise mensuplarından ve derebeyleri tarafından yönetildikleri için onlara tabi köle olan köylü ve zanaatkar sınıflarından oluşmakta idi. Bu sınıfsal toplum kanunlara karşı gelmekten çekinmeyen diğer taraftan da dogmalara kurban edilen bir toplum idi.

Ortaçağ insanı evlerinde at, domuz, ördek gibi hayvanlarla beraber yaşıyordu. Kanalizasyon olmadığı için çöpler toplanamıyor, herşey sokaklara atılıyordu. Ev ve şehir temizliğine önem verilmiyordu. Bu nedenle şehirlerde sokaklar çok pisti. Evlerin hamamları ve akarsuları da yoktu. Bu ortam bulaşıcı ve salgın hastalıklara neden oluyordu.

Ortaçağ kadınlar için de mutsuz bir devirdi. Ortaçağ Hıristiyan düşüncesine göre; doğum, günah işlemenin sonucu idi. Kadın bu günahın cezasını çekmelidir. Bu dönemde anne ve çocuk ihmal edilmiş, bunun sonucu ölüm oranları artmıştır.

Ortaçağ’da batıda deliler akıl hastası olarak kabul edilmiyordu. Deli şeytana isteyerek uymuş ve çarpılmıştı. Delilik bir hastalık olmadığı için, delilerle hekimler değil, papazlar uğraşıyorlardı. Ortaçağ’da dengesini yitiren bir çok insan, “cadı” olduğu düşüncesiyle yakıldı.

Ortaçağ psişik salgınların veya toplu psikozların çok olduğu bir devirdir. Salgın halinde kendilerini kırbaçlatma, dans eden manyaklar, haçlı çocuklar seli, manastırlarda şeytana uyanlar bu gruptaydılar.

Ortaçağ’da cerrahi berberlerin, doğum cahil ebelerin elindeydi.

Ortaçağ’da salgın ve öldürücü hastalıklar, savaşlar ve istilalar sonucu yaşanan açlık ve sefalet toplumları perişan ediyordu.

Bu hastalıklardan korunmak için ve tedavi olarak gıdalara, derin uykuya, kan almaya, hacamat çekmeye önem verilir, vücudun onarılması ve insanın içinde bulunan hastalıklardan kurtulmak için de müshil içmek önerilirdi.

Hastalık yine tek bir kavramdır. Hastalığın doğası ve belirtileri ne olursa olsun aynıdır.

Tedavide bazı ilaçlar da kullanılıyordu. Bunların en önemlileri; Tiryak, mumya, boynuz ve bezoar taşları idi.

Tiryak; çok çeşitli ve ilginç maddelerin karışımından yapılan bir ilaçtı. Mumya ise; Mısır’dan getirilen bir toz idi. Boynuz; tek boynuzlu hayali bir atın boynuzları, bezoar taşları ise; keçilerin mide ve bağırsaklarında oluşan, safra taşlarına benzeyen bir oluşumdu. Bu taşlar şaraba konan zehirin teşhisinde ve panzehiri olarak kullanılıyordu.

Ortaçağda yaşayan insanlar Hıristiyan inancına uyarak ruhlarını kurtarmak için pislikten kokan vücutlarını ihmal ediyorlardı. Ancak ortaçağın sonlarına doğru bu görüşler değişikliğe uğradı. Ruhun muhafazası olan vücudu, dıştan gelen kötülüklere ve şeytanın baştan çıkarmasına karşı da korumak gerekiyordu.

XIII. yüzyıldan itibaren şehir ve kasabalarda hamamlar açıldı. Bu hamamlarda isteyene yemek, içki, müzikten başka şeyler de temin ediliyordu. Bu nedenle hamamlar zamanla fuhuş yapılan yerler haline geldi. Bu nedenle cinsel yolla geçen hastalıklar adeta salgın halini almaya başladı. Frengi sağlığı tehdit eder duruma gelince, XV. yüzyılda bu yerler kapatıldı.

Roma’ya kuzeyden saldıran ve barbar olarak tanımlanan topluluklarda ise; geleneksel tıp anlayışı hakimdi. Bu topluluklar otlara, taşlara, bazı yazılara ve sözlere çok fazla önem verirlerdi.

Hıristiyan dini nefisten feragati, zavallıya, sakat ve hastaya yardım etmeyi şart koştuğu zaman insanlar ailelerini terk ederek ıssız çöllere gittiler. Bu insanlar Tanrı’ya hoş görünmek amacı ile dünya zevkinden uzaklaşarak, bedenlerine zarar veriyorlar ve günlerini dua ile geçiriyorlardı. Daha farklı düşünenler ise kendilerini zavallılara, mutsuz, sakat ve hastalara hizmet etmeye adadılar. Bazı manastırların çevresinde açılan hastanelerde çalışan rahip ve rahibeler gece gündüz gelen zavallılara baktılar, beslediler, giydirdiler. Ancak buralarda tıbbi bakım yapılmamakta idi. Tedavi için her hastalığı iyi edebileceğine inanılan aziz ve azizelere ait saç, sakal, diş, tırnak gibi kutsal kalıntıları kullanılmakta idi.


Yüklə 1,58 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   39   40   41   42   43   44   45   46   ...   329




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin