Italyanca Aşk Başkadır Evening Class



Yüklə 2 Mb.
səhifə27/32
tarix18.08.2018
ölçüsü2 Mb.
#72583
1   ...   24   25   26   27   28   29   30   31   32
alevlendirdiğini fark etmiyor muydu ?
Bir kerecik olsun eve gelip babalık görevini neden yerine getirmiyordu ? Annesi hiç olmazsa tavuklu börek ve elmalı tart yapmıştı. Bu da bir ilerleme değil miydi ?.
Yemek umduğundan çok daha iyi geçti. Fiona önüne konulan her şeyi silip süpürmüştü. Hamur yapmayı çok öğrenmek istediğini söyledi. İyi yemek yapmayı bilmiyordu. Sonra birden aklına bir şey geldi. "İşte buldum! Ben de yemek kursuna katılırım" diye bağırdı. "Barry ne öğrenmek istediğimi sordu da... Bu sofrayı görünce gerçekten neden hoşlanacağımı anladım."
- Çok iyi fikir, dedi Barry, genç kızın annesinin yemeklerini beğenmesinden çok mutluydu.
- İyi hamur yapmayı öğrenmek için eli hafif birinden ders almalısın, dedi annesi.
"Yine her şeye kusur buluyor" dedi Barry içinden.
Oysa Fiona hiç alınmışa benzemiyordu. "Evet, haklısınız. Hem şimdi dönemin yansına geldik. Size bir şey soracağım... ama hayır... böyle bir şeyi isteyemem... belki..." Barry'nin annesinden bir şey bekler gibi hevesli bir ifadesi vardı.
- Ne demek istediğini söyle bakalım.
"Salıları ve perşembeleri Barry akşam kursuna gittiğinde, siz bana gösterseniz, işin püf noktasını öğretseniz diyecektim." Yaşlı kadın bir süre sustu. Fiona devam etti. "Özür dilerim. Hep böyle yaparım zaten, düşünmeden konuşurum..."
Barry'nin annesi, "Sana hamur yapmayı seve seve öğretirim, Fiona" dedi. "Önümüzdeki salı ekmek ve scone'la16 işe başlarız."
Brigid Dunne hayranlık içindeydi. "Annesinden yemek öğrenmek ! Ne harika bir fikir!" dedi.
- Aslında ağzımdan doğal olarak çıktı. Fiona cesaretine kendisi de şaşıyordu.
- Bir de erkeklere nasıl davranacağını bilmediğini söylüyorsun.. . Bu meşhur Barry'yle ne zaman tanışacağız ?
- Yakında. Bütün arkadaşlarımın karşısına çıkartarak ürkütmek istemiyorum. Özellikle senin gibi seksi ve özgüvenli olanların...
- Tanrım, ne kadar değiştin, Fiona...
- Grania. Ben Fiona.
- Aman ne iyi. Ben de Genel Müdürlük'ten arıyorlar sanmıştım.
Nasılsın ? Yaptın mı ?
16. Yumuşak, yuvarlak, bir tür poğaça, (ç.n.)
- Neyi yaptım mı ?
- Biliyorsun ya...
- Hayır, daha değil, ama yakında. Her şey sırayla. Sana teşekkür etmek için arıyorum.
-Niçin?
- Ne kadar salak olduğumu söylediğin için.
- Hiç öyle bir şey söylemedim, Fiona. Grania'nın alınmış olduğu seziliyordu.
- Belki öyle söylemedin, ama aklımı başıma toplamamı söyledin. Ne kadar işe yaradı, bilemezsin. Şimdi bana bayılıyor, annesi de öyle... Daha iyi olamazdı.
- Çok memnun oldum. Grania'nın gerçekten memnun olduğunu anladı.
- Sen de kendine düşeni yaptın mı, merak ediyorum ? Babanı görmeye gittin mi ?
- Hayır. Yapmak istiyordum, ama son dakikada korktum.
- Grania! Fiona'run sesi sertti.
- Senin bana kızabileceğim düşünemiyorum.
- Evet, ama o akşam aldığımız kararlara uyacağımıza söz vermemiş miydik ?
- Biliyorum.
- Brigid o günden sonra ağzına düşük kalorili tatlandırıcıları almadı, ben de bir kaplan kadar cesur davranmaya başladım. İnanmazsın.
- Tamam, tamam, Fiona. Bu akşam giderim, dedi Grania.
Grania derin bir nefes aldıktan sonra kapıyı çaldı. Kapıyı babası açtı. Yüzündeki ifadeden bir şey anlaşılmıyordu.
- Anahtarın yok mu ? Neden birinin senin için kapıyı açmasım bekliyorsun ?
- Hâlâ bu evde yaşıyormuşum gibi elimi kolumu sallayarak içeri girmek istemedim.
- Sana burada oturamazsın diyen mi oldu?
- Biliyorum, Baba. İkisi antrede karşılıklı duruyorlardı. Rahatsızlık veren bir sessizliğin ortasmdaydılar. Herkes nerede ? Evde-ler mi ?
- Bilmem, dedi babası.
- Haydi, Baba, nasıl bilmezsin ?
- Bilmiyorum. Annen belki de mutfakta kitap okuyordun Brigid de belki yukarıdadır. Ben odamdaydım.
- Odan nasıl ilerliyor? diye sordu, yalnızlığını saklamak için.
Bu ev o kadar büyük değildi ki... Evin erkeğinin karısı ile kızının evde olup olmadıklarını bilemeyeceği kadar... veya aldırmayacağı kadar...
- Fena değil, dedi.
- Görebilir miyim?" Grania, "Hep böyle mi olacak" diye düşünüyordu, "babamla konuşmak hep diş çektirmeye mi benzeyecek ?"
- Tabiî.
Kızını odasına götürdü. İçeri giren Grania şaşkınlıktan bağır-mamak için kendini zor tuttu. Akşam güneşi odaya girmiş, pencerenin içindeki sarı ve altın rengi sediri aydınlatıyordu. Morlu altın renkli perdeler ise sanki bir tiyatro sahnesinin perdeleriydi. Rafları kitap ve biblo doluydu, ufak yazı masası ise akşam ışığında ışıl ışıl parlıyordu.
- Baba burası harika bir yer! Hiç böyle bir eser meydana getireceğini düşünmemiştim.
- Birbirimiz hakkında o kadar bilmediğimiz şey vardı ki...
- Ne olur, Baba bu harika odayı seyretmeme izin ver. Şu fresklere bir bakayım. Ne kadar mükemmel!..
- Evet.
- Ya bu renkler, Baba. Sanki bir rüya!..
Sergilediği coşku babasının hissiz ve soğuk kalmasına izin vermeyecek kadar içtendi. "Haklısın, bir rüyanın parçalan... Ama ben hep rüya peşinde koşan bir aptal oldum, Grania."
- Öyleyse ben deliliğimi senden aldım...
- Hayır, sanmıyorum.
- Hayır, belki senin gibi sanatçı değilim. Bir milyon yıl çalışsam böyle bir oda yapamam, ama benim de rüyalarım var.
- Onlar doğru düzgün rüyalar değil, Grania. İnan bana.
- Sana bir şey söyleyeceğim, Baba. Ben annem ile senin dışında kimseyi sevmemiştim. Doğru söylemek gerekirse belki de seni annemden biraz daha çok sevdim. Belki daha fazla dinlemezsin, ama şunu söylememe izin ver lütfen. Âşık olmanın anlamını şimdi anladım. Âşık olmak demek bir başkası için her şeyin en iyisini dilemek onun kendinden bile daha mutlu olmasını istemek demek değil mi ?
- Evet. Sesi ölü gibi çıkmıştı.
- Bir zamanlar sen de annem için böyle hissettin değil mi? Yani, belki hâlâ da böyle düşünüyorsundur.
- Yaşlandıkça hisler değişiyor.
- Benim o kadar zamanım olmayacak. Sizin yirmi beş yıllık bir beraberliğiniz oldu, ama yirmi beş yıl sonra Tony çoktan ölüp git-
miş olacak. Öyle çok sigara ve içki içiyor ki... Biliyorsun. Yani on sene birlikte olursak ne mutlu bana...
- Grania, daha fazlasını hak ediyorsun...
- İnsanın sevdiği kişi tarafından sevilmesinden daha fazla ne olabilir ki. Bunu benim kadar sen de biliyorsun.
- O adama güvenilmez.
- Oysa ben sonuna kadar güveniyorum. Hayatımı ona teslim edecek kadar...
- Babasız bir bebekle seni bırakınca görürsün. Bu söylediklerimi o zaman hatırlayacaksın...
- Dünyada onun çocuğunu doğurmaktan daha çok istediğim bir şey yok.
- Yap öyleyse!.. Ne duruyorsun?
Grania ufak masanın üstündeki çiçeklere baktı. "Bu çiçekleri sen mi alıyorsun, Baba?
- Kimin almasını bekliyorsun ?
Grania'nın gözleri yaşlıydı. "İzin verseydin ben alırdım. Buraya gelir seninle oturur, konuşurdum. Sana bir torun doğurunca onu da seve seve sana getirirdim."
- Bana hamile olduğunu mu söylemek istiyorsun? Bunu söylemeye mi geldin?
- Hayır. Ne zaman hamile kalacağım benim elimde. Herkes tarafından sevgiyle kabul göreceğine emin olmadan doğurmamaya kararlıyım.
- Bu çok uzun sürebilir, dedi babası. Ama bu kez onun da gözleri yaşlıydı.
- Baba, dedi, sonra hangisinin daha önce davrandığını anlamadan, gözyaşları karışacak biçimde birbirlerinin kollarında buldular kendilerini.
Brigid ile Fiona sinemaya gittiler.
- Onunla hâlâ yatmadın mı ?"
- Hayır, ama acelesi yok. Her şey planladığım gibi ilerliyor, dedi Fiona.
- İlk çağlardan bu yana duyduğum en uzun plan, dedi Brigid homurdanarak.
- Hayır, emin ol ne yaptığımı çok iyi biliyorum.
- İçimizden birinin ne yaptığını bildiğini duymak hoşuma gidiyor, dedi Brigid. Babam ile Grania birdenbire çok duygusallaştı-lar. Grania, aralarında hiçbir şey olmamış gibi babamın yanma gidip onunla oturuyor.
- Fena mı ?
- Tabiî ki fena değil, iyi bir şey. Ama bir muamma.
- Ya annen, o ne diyor?
- Hiçbir şey. O da başka bir muamma. Oysa ben Batı dünyasının en renksiz, en sıkıcı ailesi olduğumuzu sanıyordum. Şimdi ise tımarhanede yaşadığımı düşünüyorum. Eskiden senin acayip olduğunu düşünürdüm, Fiona. Ama şimdi sana bak! Annesinden iyi bir aşçı olmayı öğrenen, yakında oğlunu yatağa atmaya hazırlanan ev kuzusu olup çıktın. Bütün bunlar nasıl oldu ?
Brigid muammalardan, açık seçik olmayan akıl karıştırıcı şeylerden nefret ederdi. Çok mutsuz olduğu belliydi.
Yemek dersleri çok başarılıydı. Bazen Barry'nin babası da evde oluyordu. Uzun boylu, esmer, dikkatli biriydi. Karısından çok daha genç duruyordu, ama onun aklı karışık olmadığına göre bundan daha tabiî ne olabilirdi ? Büyük bir fidanlık ve sebze bahçesinde çalışıyordu. Şehirdeki otellere ve lokantalara ürünlerim ve çiçekleri götürüyordu. Fiona'ya hiç heyecansız, son derece yakın ve sıcak davranıyordu. Onunla ilgili hiçbir şeyi merak etmiyordu. Sanki bu evde oturmayan, kapıdan uğramış biri gibiydi.
Zaman zaman Barry italyanca kursundan eve geliyor, onlarla birlikte hazırladıkları yiyecekleri yiyordu. Fiona ise dönmek için acele etmemesini söylerdi. Zaten yemek yemek için çok geç oluyordu hem dersten sonra sınıfta kalıp diğerleriyle konuşmaktan hoşlandığını söylememiş miydi ? Fiona tek başına otobüse biner, eve dönerdi. Buluşacak başka akşamlar da vardı nasıl olsa...
Yavaş yavaş "Büyük Ihanef'in ayrıntılarını öğrenmişti, ilk başta dinlemek istememişti. "Ne olur bütün bunları bana anlatmayın, Bayan Healy. Sonra, Bay Healy'yle aranız düzeldiğinde pişman olacaksınız."
- Hayır, hiç pişman olmam. Biz seninle arkadaşız. Bunları çok daha ince doğra, Fiona, içinde kalın parçalar olmasını istemezsin. Anlattıklarımı dinlemelisin. Barry'nin babasının nasıl biri olduğunu bilmelisin.
iki yıl öncesine kadar her şey yolunda gidiyordu, iyi derken ne demek istediğini anlardı ya... Çalışma saatleri baştan beri zordu, ama çoktan alışmıştı kadın. Bazen sabaha karşı dörtte işbaşı yapar bazen de gece çok geç saatlere kadar çalışırdı. Ama arada boş zamanlan vardı. Örneğin öğle saatlerinde, iki seansma sinemaya gittikleri günleri unutmuyordu. Arkasından bir yerde çay içer pasta yerlerdi. Bütün komşuları ona gıpta ediyorlardı. Hiçbi-
ri gündüz vakti kocalarıyla sinemaya gitmezdi... Eskiden karısının çalışmasını da istemezdi, ikisine ve çocuklarına yetecek kadar para kazandığını söylerdi. Karısının sadece eve bakmasım, güzel yemekler pişirmesini ve işten döndüğünde onu beklemesini isterdi, o kadar. Böylece hayatlarının mutlu ve huzurlu olacağını söylerdi.
iki yıl önce birden her şey değişmişti. Bir kadın tanımış ve onunla ilişkiye girmişti.
- Nasıl emin olabilirsiniz, Bayan Healy? diye soruyordu Fiona yaptığı keke koyacağı kuru üzümleri tartarken. Sorun başka yerde de olabilir. Örneğin işinde, veya trafiğin gittikçe zorlaşmasında. .. işten çıkışta trafiğin nasıl olduğunu biliyor musunuz ?
- Onun eve geldiği saatte, sabahın dördünde trafik filan yok! Yüzü taş gibiydi.
- Belki de o korkunç iş saatleridir.
- Işyeriyle konuştum. Haftada yirmi sekiz saat çalışıyor. Oysa evde onun en az iki katı yok.
- Ya yolda geçen zaman ?
- işe gitmesi en fazla on dakikasını alır, dedi Barry'nin annesi.
- Belki de yalnız kalmaya ihtiyacı vardır.
- Yalnız kalacak çok vakti var. Nasıl olsa misafir odasında yatıyor.
- Belki sizi uyandırmamak içindir.
- Belki de yanımda olmamak için...
- Böyle biri varsa kim olduğunu düşünüyorsunuz ?
- Bilmiyorum. Ama bulacağım.
- işten biri olabilir mi sizce?
- Hayır. Hepsini tanıyorum. Öyle biri yok orada. Ama işi dolayısıyla tanıdığı biri olabilir... Bu da Dublin'in yansı demektir...
Kadının anlattıklannı dinlemek çok üzücüydü. Bu kadar mutsuzluğa şahit olmak. Barry'ye kalırsa hepsi hayal ürünüydü.
- Sana kafasmdakilerden hiç söz ediyor mu? Merak ediyordu Barry.
Fiona ise unlu hamur tahtalan, fokurdayan tencereler arasında anlatılanlann adeta dinsel bir gizlilik içerdiklerini düşünüyordu. Çoğunlukla her iş bitince kucağında mırıldayan yan kör Cascari-no'yla kanepede otururlar, birlikte birer fincan kahve içerlerdi.
- Arada sırada, bölük pörçük, diye yanıtladı yan yalan söyleyerek. Nessa Healy Fiona'yı arkadaşı gibi gördüğüne göre anlatılanla-
n tekrarlamak arkadaşlığa sığmazdı.
Barry ile Fiona çok sık birlikte oluyorlardı. Birlikte futbol maç-
lanna, sinemaya gidiyorlar, hava düzeldikçe de motorla Fiona'nın hiç bilmediği Wicklow veya Kildare gibi yerlere gidiyorlardı.
Barry, viaggio diye adlandırdıkları İtalya seyahatine katılmasını teklif etmemişti. Fiona yakın zamanda bunu önereceğini umarak pasaport almak için başvuruda bulunmuştu.
Zaman zaman haziran ortalarında Dublin'de yapacakları düğünlerine davet eden Luigi ve Suzi'yle dörtlü olarak çıkıyorlardı. Suzi sevinçle Luigi'nin Roma'da evlenmekten vazgeçtiğini söylüyordu. Hem kendi ailesi hem de Luigi'nin ailesi "Hayır" demişti, İtalyanca kursuna katılmayan bütün arkadaşları ise deli olduklarını söylemişlerdi. Bunun yerine balayım Roma'da geçireceklerdi.
- Sen de İtalyanca öğreniyor musun ? diye sormuştu Fiona.
- Hayır. Benimle konuşmak isteyen dilimi konuşur, dedi Kuzey Kutbu'na gitse de oradaki Eskimoların dilini konuşmasını bekleyen o hoş ve özgüvenli Suzi...
Sonra para toplamak için düzenlenen o büyük yemek yapıldı. Yemeklerden, İtalyanca kurşundaki otuz kişi sorumluydu. İçkileri bazı içki dükkânları ve süpermarketler veriyordu. Birisi, gazetede resimleri çıkarsa para almadan çalacak müzisyenler bulmuştu. Her öğrenci adam başı beş pound verecek en az beş kişi bulmak zorundaydı. Böylece viaggio için 750 pound toplanacaktı. Sonra büyük bir eşya piyangosu yapılacaktı. Ödüller çok fazla olduğu için en az 150 pound da buradan gelecekti. Seyahat acentesi fiyatı durmadan indiriyordu. Roma'da bir pensione'de yer ayır-tılmıştı. Floransa'ya bir geceliğine gidildiğinde bir misafirhanede konaklayacaklardı, oradan Siena'ya ve Roma'ya döneceklerdi.
Barry, davete gelecek beş kişiyi toparlamaya çalışıyordu. "Gelmeni istiyorum, Baba. Benim için çok önemli. Annem ile ben nasıl iş toplantılarına gelirdik, unuttun mu?" diyordu.
- Boş olup olamayacağımı bilmiyorum, oğlum. Boşsam, gelirim. Bundan fazlasına söz veremem.
Barry Fiona'yı, annesini, işten bir arkadaşını ve bir komşusunu götürecekti. Fiona, Brigid ile Grania'ya söylemek istedi, ama onlar babalarından dolayı zaten gidiyorlardı. Suzi de Luigi'yle gidiyordu. Müthiş bir gece olacaktı.
Yemek dersleri devam ediyordu. Fiona ile Barry'nin annesi parti için çok egzotik bir tatlı yapacaklardı. Tatlının adı canno-li'ydi, ve kuru meyveler, fındık, ricotta peyniri ve hamurla hazırlanıp kızartılacaktı.
- Bunun bir makarna çeşidi olmadığından emin misiniz ? diye merakla sordu Barry.
- Hayır, dedi kadınlar. Ona cannelloni derlerdi. Hiçbir şey bilmiyordu. Signora'ya sormalıydı. Signora cannoli alla siciliana için "Dünyanın en ağız sulandırıcı yemeğidir" dedi.
Fiona ile Nessa Healy arasındaki samimiyet gittikçe ilerliyordu. Fiona, Barry'den gerçekten hoşlandığını söylüyordu, onun ne kadar verici ve iyi biri olduğunu bildiğini, ama ev kurmaya hazır olmadığım düşündüğü için aceleye getirmekten kaçındığım söylüyordu.
Barry'nin annesi de kocasından vazgeçemediğini itiraf ediyordu. Bir zamanlar "Mademki beni sevmiyor kimi seviyorsa ona gitsin" diye düşündüğünü, şimdi ise onu bırakamayacağını söylüyordu.
- Neden acaba? diye sormuştu Fiona, merakla.
- Hastaneye yattığımda, hani o deliliği yaptıktan sonra hastanede kalırken bana çiçek getirdi de ondan... Sevmeyen bir erkek bunu yapmazdı. Ne derse desin, ne kadar kalmaya mecbur edildiğini söylerse söylesin, bu hareketi bana bağlı olduğunu gösteriyor. Benim dayanağım da bu işte...
Fiona, gözlüklerinin arkasında kocaman gözleri ve unlu elleriyle donup kalmıştı. Ve kendine "Cehenneme kadar yolun var" diyordu. Eğer bir açıklama yapacaksa şimdi yapması gerektiğini bilerek karar veremeden düşünüyordu.
Sonra Nessa Healy'nin yüzüne, umutlu gözlerine bakınca sorunun gerçek boyutunu fark etti. Kadına, o belalı frezyaları getirenin kendisi olduğunu, kafeteryada çalışan gözlüklü kız olduğunu nasıl söyleyebilirdi ? Sözde intihar etmek istediğini bilmeyen Fiona? Bu konuyu hiç tartışmamışlardı. Fiona nedensiz yere kadını umutlandırmıştı, şimdi ne yaparsa yapsın o umudu ve yaşam sevgisini yok etmemeliydi. Öyleyse başka bir yol bulmalıydı.
İlerde kayınvalidesi olacak kadm, "Sevmeyen insan çiçek göndermez" diye tekrarladıkça Fiona da "Tanrım, bana bir yol göster" diye çaresizce yalvanyordu.
"Suzi olsa ne yapması gerektiğini bilirdi" diye düşünüyordu. Ona soramazdı. Suzi Luigi'ye söyler, Luigi de Bartolomeo diye hitap etmekte ısrar ettiği eski arkadaşı Barry'ye yetiştirirdi. Hem Suzi'nin olanları öğrendiğinde Fiona'dan nefret edeceği kesindi.
Brigid ve Grania Dunne'dan da medet umulmazdı. Onlar sadece Fiona'nın eski haline döndüğünü, incir çekirdeğini doldurmayan konulan büyüttüğünü söylerlerdi. Okulda bu deyimi kullanan bir öğretmenleri vardı. "İncir çekirdeğini doldurmayan konulan büyütmeyin, kızlar" derdi. Kızlar da gülmemek için yumruklarını boğazlarına sokarlardı. Daha sonra Brigid ile Grania bu de-
yimin Fiona'ya çok uyduğunu söylemişlerdi. Oysa bunun, kızm ne kadar önemsediği bir incir çekirdeği olduğunu bir bilseler. Nasıl olsa bütün kabahat sende diyeceklerdi...
Limonlu pay yapıyorlardı. Bayan Healy, "Beni seviyorsun, değil mi?" diye sordu.
- Çok, dedi Fiona.
- Bana gerçeği söylersin, değil mi ?
- Tabiî. Fiona'nın sesi birden zayıflamış gibiydi. Korkunç haberi bekliyordu. Birileri o çiçekleri getirenin kendisi olduğunu söylemişti. Belki böylesi daha hayırlıydı.
- Sence renklerimi öğrenmeli miyim?
- Renklerinizi mi?
- Evet. Bana yakışan renkleri, hangi renklerin yüzümü yorgun gösterdiğini belirleyen bir danışmana gitmek... Anlaşılan çok bilimsel bir şey...
Fiona ne diyeceğini bilemiyordu. "Kaç para alıyorlarmış ?" diye sordu sonunda.
- O sorun değil. Param var.
- Bu konuları iyi bilmem, ama arkadaşıma sorarım. O, iyi fikir olup olmadığım bilir.
- Teşekkürler, Fiona, dedi kırk beş yaşında olmasına karşın yetmiş beş yaşındaymış gibi görünen ve Fiona sayesinde kocasının hâlâ kendisine âşık olduğuna inanan Bayan Healy.
Suzi "Harika bir fikir" dedi. "Ne zaman gideceksin?" diye sordu.
Fiona kendisi için sormadığım itiraf edecek cesareti bulamadı. Suzi'nin bir danışmana gitmesini olağan karşılamasına biraz da üzülmüştü. Son zamanlarda olgun görünüp ufak sorunları büyütmemeye öyle büyük çaba sarf ediyordu ki, kendinden emin bir şekilde "Evet" dedi "çoktandır bunu düşünüyordum."
Olumlu haber, Nessa Healy'yi sevindirmişti. "Yapmamız gereken bir şey daha var" demişti içtenlikle. "Bence pahalı bir berbere gidip yepyeni, modern saçlar kestirmeliyiz."
Fiona bayılacak gibiydi. Viaggio için biriktirdiği tüm paralar... Hepsi son kuruşuna kadar Barry'nin annesiyle yapmak zorunda kaldığı bu değişiklik uğruna yok olacaktı...
Suzi, bildiği bir kadın berberi okulundan söz ederek imdada yetişti, paranın bir kısmını kurtardı.
Haftalar geçiyor, Bayan Healy kahverengi yerine pastel, açık renkli giysiler giyiyor, güzel, koyu renkli şallar takıyordu. Saçla-
rını boyatmış ve kısacık kestirmişti. Artık yetmiş beş yaşında değil elli yaşında duruyordu.
Fiona'nın koyu renkli parlak saçları da kısacık kesilmişti. Dümdüz bir perçemi vardı. Herkes harika göründüğünü söylüyordu. Parlak kırmızı veya sarı renkte giysiler giyiyordu artık. Hastanede bir iki doktor ondan hoşlandıklarım belli edecek şekilde laf atmışlardı. Fiona da eskisi gibi evlenme teklif ettiklerini sanacağına yan alaylı gülerek cevap vermişti.
Barry'nin babası evde çok fazla bulunmasa da eskisinden daha çok vakit geçirmeye başlamıştı. Fiona evdeyken ona olabildiğince iyi davranmaya özen gösterdiği belli oluyordu.
Yine de ne yeni saç biçimi ne de yeni renkli giysiler ilişkilerini olaydan önceki duruma getireceğe benzemiyordu.
- Anneme ne kadar iyi davranıyorsun. Harika görünmeye başladı, diyordu Barry.
- Ya ben? Ben de harika görünmüyor muyum?
- Sen hep harikaydın. Ama beni dinle, sakm annemin intihar ettiğini biliyor olma. Sık sık sana söylemediğime dair yemin ettiriyor bana. Senin saygını yitirmek onu çok üzer...
Fiona bu sözleri duyunca yutkunuyordu. Gerçeği Barry'ye de anlatamazdı. Hayattan boyunca bir yalanla yaşayan başkaları da vardı herhalde. Bu o kadar önemli bir yalan değildi, ama çok yanlış ümitlere yol açmıştı...
Yumurta sarılarını beyazlardan ayırıp beze yapmak için kar gibi çırptıkları sırada duyacaklarına hiç hazır değildi Fiona.
- Nerede çalıştığını keşfettim. -Kimin?
- Kadının. Dan'mkinin. Metresinin. Bayan Healy memnundu. Başarılı bir takip işini bitirmiş biri gibiydi...
- Nerede çalışıyor ? Bu sözler Barry'nin annesinin yeniden sinir krizleri geçirip intihar etmeye kalkışması mı demek olacaktı acaba? Fiona kuşku içindeydi.
- Dublin'in en şık lokantalarından birinde. Quentin's'te. Adını duymuş muydun?
- Evet. Sık sık gazetede rastlarım, dedi zavallı Fiona.
- Yakında yine gazetelerde görürsen hiç şaşmam, dedi Barry'nin annesi. Yüzünde karanlık bir ifade vardı.
Quentin's'e gidip hadise çıkartacağını mı ima ediyordu acaba? Böyle bir şey yapabilir miydi ?
- Orada çalıştığından emin misiniz ? Yani, nasıl bu kadar kesin
bilebiliyorsunuz, Bayan Healy?
- Onu takip ettim, dedi büyük bir gururla. Dün akşam kamyonetine bindi, gitti. Çarşambaları genellikle böyle yapar. Evde kalır, televizyon seyreder sonra geceyansı işe gidiyorum diye çıkar. Yalan olduğunu biliyorum. Çarşambaları başından beri biliyorum. O gece aslında işi yoktur. Sonra dişlerini fırçalar, temiz gömlekler giyer, süslenir, püslenir. Tepeden tırnağa temiz giysiler giyer.
- Nasıl peşinden gittiniz, Bayan Healy? Kamyonetiyle gitti demediniz mi ?
- Öyle yaptı. Ama ben de bir taksi tutmuştum. Işıklarını söndürmüştü. Böylece biz de peşinden gittik.
- O kadar zaman kapıda bekleyen bir taksi mi ? Dışarı çıkmaya hazır oluncaya kadar mı? Bu deliliğin boyuttan Fiona'yı şaşırtmıştı.
- Hayır, geceyarısından sonra çıkacağını biliyordum. Ben de on ikiye çeyrek kala gelmesini söyledim taksiye. Sonra taksiye bindim ve kamyoneti takip ettik.
- Aman yarabbi! Peki taksinin şoförü ne düşünüyordu sizce ?
- Ne düşünecek ? Taksimetresinde gittikçe yükselen paraları düşünüyordu elbet!
- Sonra ne oldu ?
- Kamyonet Quentin's'in arkasına saptı. Kadın sustu. Çok üzülmüş gibi değildi. Fiona, Bayan Healy'nin bundan daha üzgün ve sıkıntılı olduğu günleri hatırlıyordu. Bu akıl almaz misyonu sırasında neyle karşılaşmış olabilirdi?
-Sonra?
- Sonra beklemeye başladık. Yani o bekledi. Şoförle ben de bekliyorduk. Bir kadın çıktı. O kadar karanlıktı ki yüzünü göremedim. Sonra emin bir edayla kamyonete bindi, hızla uzaklaştılar. Biz de izlerini kaybettik.
Fiona'nm içi rahatladı. Bayan Healy çok gerçekçiydi. "Gelecek çarşamba onu kaybetmeyeceğiz" dedi.
Fiona ikinci gezintiye engel olacaktı. "Ne kadar pahalıya mal olduğunu görmüyor musunuz ? Taksiye vereceğiniz parayla kendinize enfes bir gömlek alırsınız."
- O para benim ev param. Oradan artırdığımla canım ne isterse yaparım.
- Ya sizi görürse. Ya peşinde olduğunuzu anlarsa?
- Kötü bir şey yapan ben değilim ki... Sadece taksiyle geziyorum, o kadar...
- Peki kadım gerçekten gördüğünüzü düşünelim. Ne fark edecek, ne değişecek ?
- Nasıl bir kadın olduğunu anlayacağım. Seviyorum sandığı kadını görmüş olacağım. Dan Healy'nin başka bir kadını sevdiğini sandığını söylerken öylesine kendinden emindi ki Fiona, kanının donduğunu hissetti.
- Annen Quentin's'te çalışmıyor mu? diye sordu Fiona Bri-gid'e.
- Evet. Orada çalışıyor. Neden sordun?
- Gece çalışanları tanır mı? Garson kızları, genç garson kızları?
- Herhalde tanır. O kadar uzun zamandır orada ki tanımaması imkânsız. Neden sordun ?
- Sana birisinin adını versem, onun hakkında bilgi alır mısın ? Neden sorduğunu açıklamadan, demek istiyorum?..
- Belki yapabilirim. Neden ?
- Hep neden diye soruyorsun.
- Nedenini sormadan hiçbir şey yapmam, dedi Brigid.
- Öyleyse unut gitsin, dedi Fiona hafif kızgınlıkla
- Hayır. Yapmam demedim ki...
- Unut gitsin. Unut...
- Peki peki, tamam. Annemden öğrenmeye çalışırım. Senin Barry'nle mi ilgili ? O mu ? Quentin's'te çalışan biriyle ilişkisi olduğunu mu sanıyorsun ? Brigid merak içindeydi.

Yüklə 2 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   24   25   26   27   28   29   30   31   32




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin