- Tam değil.
- İstersen anneme sorarım.
- Hayır, fazla soru soruyorsun. Bırakalım daha iyi. Yoksa bizi ele verirsin.
- Haydi, Fiona. Kendimizi bildik bileli arkadaşız. Sen bizi korudun biz de seni... Öğrenirim. Bana adını ver, ben de çaktırmadan anneme sorarım.
- Bakalım, belki.
- Kızın adı ne ?
- Daha bilmiyorum. Ama yakında öğrenirim, dedi Fiona. Duyanlar Fiona'nın gerçekten bilmediğini anlardı.
- Adını nasıl öğrensek, dedi Fiona, Bayan Healy'ye.
- Bilmem ki... Onlarla yüzleşmekten başka çare göremiyorum.
- Hayır, adım öğrenirsek avantajlı duruma geçeriz. Yüzleşmeye gerek kalmaz.
- Bunu nasıl başarırız bilmiyorum. Nessa Healy'nin kafası karışmıştı. Sessizce düşünüyorlardı.
- Mesela, dedi Fiona, mesela Dan'e Quentin's'ten birinin telefon
ettiğini ve aramasını istediğini söylesek. Arayanın kadm olduğunu, adını vermediğini... Sonra telefon ettiğinde kimi istediğini duyarız.
- Fiona, sen o hastanede ziyan oluyorsun, dedi Barry'nin annesi. Sen dedektif olmalıydın.
Aynı akşam bu planı uyguladılar. Dan eve gelince onu güler yüzle karşıladılar, yemek ikram ettiler. Sonra, sanki birden anımsamış gibi karısı Quentin's'ten gelen haberi verdi.
Dan telefon etmek için antreye çıktı, Fiona elektrikli mikserin sesini yükseltirken Barry'nin annesi ayaklarının ucuna basa basa kapıdan dinlemeye koştu.
Dan Healy mutfağa döndüğünde iki kadını da yemeklerin başında buldu. "Quentin's dediğine emin misin?"
- Öyle dedi.
- Şimdi aradım. Beni arayan olmadığını söylediler de... Karısı omzunu silkti. İş hayatı böyledir işte, diyordu sanki. Adam
huzursuz görünüyordu. Kısa bir süre sonra yukarı kata çıktı.
- Kimi istediğini duydunuz mu? diye sordu Fiona.
Bayan Healy başını salladı. "Evet. Şimdi adını biliyoruz. Onunla konuştu."
- Kimdi peki? Adı neydi? Fiona heyecandan ve gerilimden nefes alamıyor gibiydi.
- Kadm kimse telefonu o açtı. Bizimki ise, "Tanrı aşkına, Nell, neden evi aradın?" diye sordu. Öyle dedi. Adı Nell.
-NE?
- Nell. O küçük, bencil, orospunun adı Nell. Kadın boşuna onu sevdiğini sanıyor. Öyle kızgın konuştu ki...
- Evet, dedi Fiona.
- Şimdi adını biliyoruz ya, güç bizde, dedi Nessa Healy. Fiona cevap vermedi.
Nell, Brigid ile Grania'nm annelerinin adıydı. Quentin's'te telefon çalınca açan, kasada oturan Nell Dunne'dan başkası değildi.
Barry'nin babası, arkadaşının annesiyle aşk yaşıyordu. İyi vakit geçirmek için birlikte olunan saçma sapan bir genç kızla değil Nessa Healy'yle aynı yaşta bir kadınla ilişkisi vardı. Kocası ve iki büyük kızı olan bir kadınla. Fiona bu karmaşık iş, bakalım ne gibi sonuçlar doğuracak diye merak ediyordu.
- Fiona? Ben Brigid.
- İşte telefonla konuşmam yasak, Brigid. Lütfen beni buradan arama...
- Gördün mü ? Mezuniyet diplomanı alsaydın insanların seni
arayabileceği bir işte çalışırdın, dedi Brigid.
- Anladık, ama yapamadık işte... Ne var Brigid? Burada sıra bekleyen bir sürü insan var da... Aslında kimse yoktu, ama aile hayatının içyüzünü öğrendikten sonra arkadaşıyla konuşmaktan rahatsız oluyordu.
- Hani Barry'nin hoşlandığını sandığın o piliç vardı ya. Quentin's'te çalışan... adını söyleyecektin ben de annemden bilgi alacaktım.
- Hayır! Fiona adeta çığlık atmıştı.
- Ne oluyorsun? Bunu isteyen ben değildim ki...
- Fikir değiştirdim.
- Neden öyle söylüyorsun. Bir kenarda çimleniyorsa bilmek hakkın.. .İnsanların bilmek hakkı...
- Öyle mi Brigid? Gerçekten insanların hakkı mı bilmek? Fiona gereğinden fazla duyarlı olduğunun farkındaydı.
- Tabiî ki... Hem sana, hem o kıza "Seni seviyorum" diyorsa, tabiî ki bunu bilmek senin hakkın.
- Ama gerçek tam senin anlattığın gibi değil.
- Neden? Sana seni sevdiğini söylemiyor mu yoksa?
- Söylüyor... Aman Brigid, ne olur bu konuyu bırak... -Fiona?
-Efendim?
- Bence ciddi olarak deliriyorsun. Bunu bilmen gerek sanırım.
- Peki, Brigid. Tamam. Fiona, bu seferlik yan deli biri olmakla suçlandığına pişman değildi.
Fiona, Barry'nin annesine, "Kadının genç olması mı yoksa yaşlı olması mı sizi daha çok üzer?" diye sordu.
- Nell'in mi? Genç olduğu kesin. Öyle olmasaydı beni aldatmasına hiçbir neden olmazdı, değil mi?
- Herkes, "Erkekleri anlamak imkânsız" diyor. Bakarsınız yaşlı biridir.
Nessa Healy son derece sakindi. "Eğer beni aldatıyorsa bunu ancak çok genç biriyle yapacağından eminim. Erkekler pohpohlanmaya bayılırlar. Ama o beni seviyor. Bunu biliyorum. Sana anlattığım gibi elimde olmayan nedenlerle hastaneye yattım. Bir gün, ben uyurken gelip çiçek bıraktı. Elle tutulur başka şeyler olsa bile bunu unutmam mümkün değil."
Barry heyecanla eve dönmüştü. Perşembe günü düzenledikleri partiye rağbet çoktu... Muhteşem bir gece olacaktı. Magnifico. Bay Dunne, böyle bir basandan sonra gelecek yıl daha kapsamlı
bir yetişkinler okulu programı hazırlayacaklarını açıklamıştı.
- Bay Dunne mı dedin? diye sordu Fiona boş bir sesle.
- Bu kursları tasarlayan ve başlatan o... Signora'nın yakın arkadaşı. Kızlarını tanıdığını söylememiş miydin?
- Evet. Tanıyorum.
- O kadar mutlu ki anlatamam. Bu başarının en büyük payı onun...
-O da gelecek mi?
- Hey, Fiona, uykuda mı geziyorsun? Babalarıyla partiye gelecekleri için kızlarına bilet satamayacağımızı söyleyen sen değil miydin?
- Ben mi söyledim? Belki de söylemişti, ama o çok eskidendi. Şimdi bildiklerini öğrenmeden önce...
- Karısı da gelir mi sence ? diye sordu.
- Bilmem... Herhalde. Karısı veya kocası olan herkes, annesi, babası veya seven bir kız arkadaşı olan herkes... hepsinin gelmesi için elimizden geleni yapıyoruz.
- Ya baban? O da geliyor mu?
- Bugün geleceğini söyledi, dedi İtalyanca konuşan Bartolo-meo. Böyle bir ekibin içinde olmaktan mutluydu.
Mountainview Okulu'nda herkes festa gecesini büyük bir hevesle bekliyordu.
Signora kendisine yeni bir elbise alacaktı, ama son anda o parayı okulun salonuna renkli ampuller almak için harcamaya karar verdi.
- Aman, Signora, dedi Suzi Sullivan. Good as New'da tam size göre bir elbise gördüm. Bırakın, okul eski lambalarla idare etsin...
- O akşamı hayatlan boyunca unutmamalarını istiyorum. Güzel, renkli ışıklar geceye çok daha romantik bir hava verir... Kırk pounda yeni bir elbise alsam kimin umurunda? Fark edecek kimse yok ki...
- Işıklan ben halledersem o elbiseyi alır mısınız ? diye sordu Suzi.
- Sakın Luigi'den böyle bir şey isteme... Signora kuşku içindeydi.
- Hayır. Onun yeraltı dünyasıyla ilişkisine son verdiğine yemin ederim. Hayır. Elektrikçide çalışan birini tanıyorum. Jacko diye biri. Evimin elektrik işlerini yenilemek istediğimde Lou İtalyanca dersinde soruşturdu. Laddy de çalıştığı otelin elektrikçisinin adını vermiş. Onu göndereyim, istediğinizi ona anlatın.
- Bilmem ki, Suzi...
- Ucuza yaparsa, ki bundan eminim, o elbiseyi alacağınıza söz veriyor musunuz?
- Tabiî, Suzi, diye yanıtladı Signora, bir taraftan da insanların neden her şeyi giyimle ölçtüklerini sorguluyordu.
Jacko okulun salonuna göz atmaya geldi. "Ahır gibi bir yer olacağını tahmin etmeliydim" dedi.
- Biliyorum, ama iki veya üç sıra renkli ampul koyarak... Noel ışıkları gibi...
- Acıklı olur, dedi Jacko.
- Başka bir şey alamayız. Paramız yok. Bu kez acıklı olan Signora'nın yüz ifadesiydi.
- Almaktan söz eden kim? Bu işi bana bırakın, ben gerektiği gibi aydınlatırım. Spotlar filan getirir diskoya çeviririm. Her şeyi bir gecelik hazırlar, ertesi gün de toplarım.
- Olmaz. Bunu yapamazsınız. Bir servet harcamanız gerekir. Sonra o ışıklan idare edecek kimsemiz de yok.
- Ben gelirim, patlayan bir şeyler olmaması için başında dururum. Bir gece olduğuna göre sizden para da almam.
- Bütün bunları neden yapıyorsunuz?
- Sadece elektrik şirketimi tanıtan büyük bir afiş asın, yeter. Jacko'nun gülümsemesi tüm yüzünü kaplıyordu.
- Yanınızda birini getirmek istersiniz belki. Size birkaç bilet verebilir miyim ? Signora bu kadar iyiliğin altonda kalmak istemiyordu.
- Hayır. Son günlerde yalnızım, Signora, dedi çarpık bir gülümsemeyle. Ama partide birisiyle tanışırsam kanşmam. Ne de olsa tüm vaktimi ışıklara bakarak geçirecek değilim.
Bill Burke ile Lizzie Duffy'nin toplam on kişi bulmalan gerekiyordu. Grania Dunne daha önce davrandığı için Bill'in bankada satacak adam bulması imkânsızdı. Lizzie'nin annesinin o akşam Dublin'de olacağını öğrenmişlerdi.
- Çağırma cesaretini gösterelim mi? Ne dersin? diye sordu Bili. Bayan Duffy acayip biriydi, onu böyle bir yere götürmenin tehlikesi büyük olabilirdi.
Lizzie soruyu ciddi olarak düşündü. "Başımıza gelebilecek en kötü şey ne olabilir?" diye sordu.
Bili bir süre düşündükten sonra, "Sarhoş olup orkestra eşliğinde şarkı söyler...."
- Hayır sarhoş olduğunda herkese babamın ne hergele olduğunu anlatır...
- Nasıl olsa müziğin sesi yüksek olacağına göre... Kimse duymaz. Anneni çağıralım, dedi Bili.
Constanza istese bütün biletleri alırdı, ama amaç bu değildi. Amaç birilerini davet etmekti.
Veronica geliyordu, işten de bir arkadaşım getiriyordu. Kız evlatlar harikaydı. Biraz çekinerek oğlu Richard'ı da kız arkadaşıyla davet etmişti. Richard'ın memnuniyetle geleceğini görünce çok sevindi. Mahkeme boyunca ve karar açıklandığında çocukları ona o kadar destek olmuşlardı ki... Harry, önceden tahmin ettiği gibi kısa bir süre tutuklu kalacaktı. Her hafta dört çocuğu sahildeki ufak apartmanına onu ziyarete geliyorlardı. Demek hayatta doğru yaptığı bazı şeyler olmuştu...
Birkaç gün sonra, Richard, "Buna inanmayacaksın" diye telefon etmişti. "Mountainview Okulu'ndaki şu fes ta 'n var ya... Patronum, Bay Malone de gidiyor. Bugün o partiden söz etti."
- Dünya ne kadar küçük, dedi Connie. Belki kayınpederini çağırırım. Paul'ün karısı da geliyor mu ?
- Sanırım, dedi Richard. Yaşlılar genelde kanlarım da getirirler. Connie, İtalyanca dersine katılanlardan hangisinin Paul Malö-ne'yi davet ettiğini merak ediyordu.
Gus ile Maggie, Laddy'ye tabiî ki/esta'ya geleceklerini söylediler. Hiçbir şey gelmelerini engelleyemezdi. Patates kızartması satan arkadaşlarını da davet edeceklerdi, böylelikle bunca yıl yaptığı çevirmenlik için teşekkür etmiş olurlardı... Otelde birkaç kişilik şaraplı akşam yemeğini piyangoya koyuyorlardı.
Signora'nm kiracı olduğu evde Jerry Sullivan partiye gelmek için yaş sınırı olup olmadığım soruyordu.
- On altı, Jerry. Sana kaç kere söyledim. Okulda disko gibi aydınlatılmış içkili bir partiye büyük ilgi olduğunu biliyordu Signora.
Müdür, Bay O'Brien daha büyük öğrencilerin bile katılmasını engellemeye çalışıyordu. "Hepiniz okulda yeterince vakit geçiriyorsunuz. Neden her zamanki gibi kulakları sağır eden müziğinizi dinlemek için yer altındaki o korkunç, duman dolu yerlerden birine gitmiyorsunuz ?"
Son günlerde Tony O'Brien şeytana benziyordu. Hayatınm aşkı Grania Dunne'm hatırı için sigarayı bıraktıktan sonra çok değişmişti. Ancak Grania öylesine mucizeler yaratmıştı ki karşılığında sigarayı bırakması hafif kalıyordu. Grania babasını ziyaret
ederek gönlünü almıştı.
Genç kadımn bunu nasıl başardığını bilmiyordu. Tek bildiği Ai-dan Dunne'ın el sıkışmak için ertesi gün ofisine geldiğiydi.
- Kraliçe Victoria zamanındaki babalar gibi davrandım, demişti. Oysa kızım ne istediğini bilecek yaşta, onu mesut edebiliyorsan bu yeterli.
Tony şaşkınlıktan sandalyeden düşecek gibi olmuştu. "Aidan, bugüne kadar saçma sapan bir yaşantım oldu. Ama Grania benim için bir dönüm noktası. Kızın beni gençleştiriyor, kendimi iyi hissetmemi, mutlu ve umut dolu olmamı sağlıyor. Onu hiçbir zaman hayal kırıklığına uğratmayacağım. Senden tek istediğim söylediklerime inanman..."
Sonra, öylesine ek sıkışmışlardı ki ikisinin de kollan günlerce ağnmıştı.
Bu durum hem evde hem de okulda, işleri kolaylaştırmıştı. Grania doğum kontrol hapı almaktan vazgeçmişti. Tony de Ai-dan'ın bu jesti kolay yapmadığını biliyordu. Ne tuhaf adamdı Aidan... Onu daha iyi tanımasa, Signora'yla bir ilişkisi olduğuna inanacaktı.
Ama Aidan gibi biri evlilik dışı ilişkiye girmezdi.
Signora'nm arkadaşları Brenda ile Patrick Brennan da partiye geliyorlardı. "Arada sırada başkasına bırakamazsan başanlı bir işin sahibi olmanın ne yaran var" diyorlardı. Yardımcı bir aşçıla-n ve müşterileri karşılamaya yardım eden birileri vardı. Lokanta onlar olmadan bir gece olsun idare edilemeyecekse yanlış yönetiliyor demekti. Kasada oturan Nell Dunne da orada olacaktı. "Demek ki Quentin's bir geceliğine B takımının eline kalacak" diyorlardı gülerek.
- Hepimiz neden gidiyoruz, anlamıyorum. Delirdik herhalde... diyordu Nell Dunne.
- Belki de dayanışma içinde olduğumuzu belirtmek içindir, diye yanıtlıyordu Bayan Brennan, Nell'e tuhaf tuhaf bakarak.
Nell her zamanki gibi Bayan Brennan'm kendisinden hoşlanmadığını düşündü. Söylediği o kadar aptalca mıydı da öyle tuhaf tuhaf yüzüne bakmıştı? Brennan'lar gibi önemli insanların ve Nell Dunne gibi Dublin'de tanınmış birinin, toplu halde Mountainview'a; Aidan'm yıllarca hiç karşıhk görmeden kendini adadığı o harap okulun bahçesindeki barakaya gitmeleri akıl alacak gibi değildi.
"Yine de ağzımı açmasaydım daha iyi olurdu" diye düşündü. Bu sözlerle Brennan'lann gözünden düşmüştü.
Partiye gitmesi daha doğru olurdu. Nasıl olsa Dan o akşam boş olmadığını, oğluyla bir yere gitmek zorunda olduğunu söylemişti. Nell, gitmezse kızlarını da gücendirmekten korkuyordu.
O okulda yapılan her şey gibi can sıkıcı olacağı kesindi. En azından şık giyinmesi gerekmiyordu. Bir dilim pizza yiyerek kulakları sağır eden İtalyanca şarkılar dinlemek için beş pound vermek ! Aman Tanrım, ailesi için yaptığı fedakârlıkların sonu yoktu.
Grania ile Brigid defesta'ya hazırlanıyorlardı.
- Babamın hatırı için gecenin çok iyi geçmesini istiyorum, dedi Grania.
- Babam patronuyla yatmana izin verdiğine göre başa çıkamayacağı hiçbir şey yok, diye düşünüyorum. Onu yıkabilecek hiçbir şey kalmadı. Brigid, salondaki aynanın önünde saçlarım tarıyordu.
Grania sinirlenmişti. "Durmadan yatmaktan söz etmesen memnun olurum. Aramızdaki bağ onun çok ötesinde..."
- Tony yaşında biri zaten fazla yatamaz, yorgun düşer, dedi Brigid alaylı bir ifadeyle.
- Ayrıntılarını anlatsam kıskançlıktan ölürdün! dedi Grania kaşlarını boyarken. Odaya anneleri girdi. Hadi, Anne. Hazırlan! Birkaç dakikaya kadar çıkıyoruz, dedi Grania.
- Ben hazırım.
Annelerine baktılar. Saçları taranmamıştı, yüzü boyasızdı, üstünde günlük bir elbise, omuzlannda yün hırka vardı. İki kardeş bir şey söylemeden birbirlerine baktılar.
- Peki, dedi Grania. Yola çıkalım.
Nessa Healy hastaneye yattığından beri ilk kez bir yere gidiyordu. Renkler konusunda danıştığı kadm çok doğru önerilerde bulunmuştu.
Barry yıllardır annesinin bu kadar güzel ve bakımlı olduğunu görmemişti. Fiona'ya viaggio'ya gelmesini teklif etmek istiyor ancak aynı odada kalmaları gerekeceğinden korkuyordu. Tanışalı haftalar geçmişti, uzun bir süredir çıkıyorlardı, ama işin o yanında fazla ilerleme yoktu. Barry aslında bunu istiyordu, ama hiçbir zaman doğru yeri, doğru zamanı bulamamıştı.
Babası rahatsızdı. "Orada ne tür insanlar olacak, oğlum?" diye merak ediyordu.
- Derse katılan herkes, Baba. Bir de benim sizleri sürüklediğim gibi sürükleyecekleri insanlar... Göreceksin, harika bir gece olacak...
- Eminim.
- Baba, Bayan Clarke bu sosyal bir gece olsa da süpermarketin kamyonetini alabileceğimi söyledi. Sen veya annem sıkılırsanız sizi eve getiririm. Geldikleri için öyle mutlu ve hevesli görünüyordu ki babası bir an için kendini suçlu hissetti. "Dan Healy'nin masada hâlâ içki bulunan bir daveti terk ettiği duyulmuş mudur ?" dedi.
- Fiona'yla orada mı buluşuyorsunuz ? diye sordu annesi. Son zamanlarda içtenlikle bağlandığı bu genç kızdan destek almak istediği belliydi. Fiona, Nell'le yüzleşmeyi biraz erteleyeceğine dair söz almıştı. En azından bir hafta için. Tek bir hafta için... Nessa Healy istemeye istemeye razı olmuştu.
- Evet, dedi Barry. Israrla yalnız gitmek istedi. Yola çıkalım mı? Ve üçü yola çıktılar.
Signora, okulun salonunda ayakta duruyordu.
Sullivan'lardan çıkmadan büyük aynada kendine bakmıştı. Bir yıl önce İrlanda'ya dönen kadına hiç benzemediği kesindi. Sevgili Mariosunun arkasından gözyaşları döken, düzensiz, uzun eteği ve yele gibi kırmızı saçlarıyla o günlerde kendini bir dul gibi görüyordu. Utanıyor, insanlardan ne iş ne de kalacak bir yer isteyebiliyordu. Kendi ailesinden de korkuyordu.
Bugün ise dimdik, şık bir kadındı. Kahverengi ile lila kanşımı elbisesi o tuhaf saç rengine çok yakışıyordu. Suzi bu elbisenin aslında en az 300 pound ettiğini söylemişti. Aman yarabbi! Yüzünü de Suzi boyamıştı.
- Beni kim görecek ? demişti karşı çıkarak.
- Bu akşam sizin akşamınız, Signora, demişti araya giren Peggy Sullivan.
Gerçekten de öyleydi. Yanıp sönen renkli ışıkların altında, duvarları posterler ve resimlerle süslü odanın ortasında, hoparlörlerden arka arkaya İtalyanca şarkılar duyulan salonda dimdik duruyordu. Birazdan, daha büyük canlılık katacak orkestra da gelecekti. Nessun Dorma, Volare ve Amrivederci Roma adlı şarkıların sık çalınmasına karar vermişlerdi. "Tanınmış şarkılar olsun" demişlerdi.
Kapıda Aidan Dunne belirdi. "Size nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum" dedi.
- Teşekkür etmesi gereken biri varsa o da benim, Aidan. Adı İtalyanca'ya dönüşmeyen bir tek o vardı. Bu da Aidan'a bir ayrıcalık veriyordu.
- Heyecanlı mısınız ? diye sordu Aidan.
- Biraz. Ama etrafımız arkadaşlarımızla dolu. Neden heyecan-lanayım? Herkes bizden yana, bize karşı olan kimse yok ki...
Sonra gülümsedi. Aslında ailesinden kimsenin, tek bir kişinin bile onu desteklemeye gelmeyeceğini düşünmek istemiyordu. Onlardan gelmelerini istemişti. Israr etmeden söylemişti. Bir kere-cik olsun dönüp "Size kardeşimi tanıtayım" veya "Annemle tanışıyor musunuz" demeyi ne kadar isterdi... Ama hayır.
- Gerçekten harika bir görüntü, Nora. Yani buraya değil, size harikasınız demek istiyorum.
İlk kez ona "Nora" diyordu. Bunun anlamım düşünmesine fırsat kalmadan ilk davetliler gelmeye başladılar. Kapıda, Constan-za'nın son derece işbilir arkadaşı Vera, biletleri topluyordu.
Vestiyerde ise italyanca kursundan Caterina ve Harriet adındaki cin gibi arkadaşı paltoları alıp kaybetmemelerini tembih ederek numaralar veriyorlardı. Yabancılar okula girdiklerinde karşılaştıkları manzaraya ve düzene hayran kalıyorlardı.
Müdür Tony O'Brien ise tebrikleri ve takdirleri Signora'ya yönlendiriyordu. "Ne yazık ki benim hiçbir katkım olmadı. Her şey bu projenin yaratıcısı Bay Dunne ile Signora'nın emeğiyle gerçekleşti."
Onlar da gelin ile damat gibi kapıda tebrik kabul ediyorlardı.
Fiona, Grania ile Brigid'in anneleriyle kapıdan girdiklerini görünce şaşkınlık içinde nefesini tuttu. Bayan Dunne'ı bugüne kadar çok görmüştü, ama bu akşam tanınmayacak haldeydi. Tam bir yıkıntı gibiydi. Sanki yüzünü bile yıkamamıştı.
"Ne iyi" diye düşündü Fiona acımasızca. Boğazmda yutmakta zorluk çektiği büyük bir lokma vardı sanki. Az pişmiş büyük bir patates parçasını veya kocaman çiğ bir kerevizi yutmak ister gibiydi. Bunun korku olduğunu biliyordu. Gözlüklü fare Fiona başka bir hayatla oynamaya niyetleniyordu. Bir sürü insana bir dolu yalan söyleyecek, hepsini öldüresiye korkutacaktı. Acaba düşündüklerini başaracak mıydı yoksa yarı yolda başı dönerek kendini kaybedecek miydi?
Tabiî ki başaracaktı. Başarmalıydı. Yaşlı adamın evi terk ettiği, "Grania'nın Çin yemeği getirttiği o geceyi hatırla" diyordu. Fiona o gece tüm yaklaşımlarını ve stilini değiştirmişti, sonuç ne harika olmuştu... Nessa Healy'deki değişiklikleri ve bu partiye gelmesini tek başına o sağlamamış mıydı ? Bütün bunlar gözlüklü bir farenin yapacağı işler değildi. Buraya kadar gelmişken pes edemezdi. Sonuna kadar gitmeliydi. Herkesi üzen bu ilişkiyi sona erdirmeliydi. Ancak bunu başardıktan sonra ha-
yatına dönecek ve ilişkisini yoluna koymaya başlayacaktı.
Fiona yüzüne özgüvenli bir gülümseme yerleştirerek etrafım incelemeye koyuldu. Partinin biraz hız almasını beklemek zorundaydı.
Parti çok çabuk hız aldı. Hararetli konuşmalar, ve bardak şıkırtıları arasında orkestra yerini almıştı. Her yaşa uygun altmışlı yılların ağır başlı müziğiyle dans başladı.
Fiona, aşağılayıcı bakışlarla etrafı süzerek tek basma duran Nell Dunne'a yaklaştı. "Beni hatırlıyor musunuz, Bayan Dunne ?"
- Ah, Fiona? Adım ilgisizce ve zorla bulmuş gibiydi.
- Evet, gençken bana çok iyi davranırdınız, Bayan Dunne. Bunu hiç unutmuyorum.
- Gerçekten mi ?
- Evet. Size çaya geldiğimde. Bu nedenle alay konusu olmanızı, rezil olmanızı hiç istemem.
- Neden rezil olacak mışım ki?
- Dan, orada duran adam...
- NE ? Nell, Fiona'mn parmağıyla gösterdiği yöne baktı.
- Her tarafta gezer, karısının ne kadar rüküş ve değersiz olduğunu, durmadan intihar etmeye kalkıştığmı, onu bırakıp gitmeye nasıl can attığım anlatır. Adamın bu sözleri söylediği bir dizi kadınla ilişkisi var... Hepsine aynı yalanları anlatır...
- Neden söz ettiğini bilmiyorum.
- Durun bakayım... hımm... Çarşamba geceleri ile başka bir gecesinin kadını da sizsiniz sanırım... Onun yöntemi bu...
Nell Dunne, Dan Healy'nin yanında duran ve birlikte güldüğü şık kadına baktı. Sözünü ettiği karısı bu olamazdı... "Onun hakkında bu kadar çok şeyi sen nereden biliyorsun bakalım ?" diye sordu Fiona'ya.
- Kolay, dedi Fiona. Annemi de böyle elde etti. Kamyonetiyle gelip işten alırdı. Annem ona tutkundu. Korkunç bir şeydi.
- Bunları neden bana söylüyorsun? Bakışları deli gibiydi, sesi ise kısılmıştı. Durmadan sağa sola bakıyordu.
Fiona, Bayan Dunne'ı iyice sarstığını anladı. "Çalıştığım yere sebze ve meyve getirir, geldiğinde hep kadınlardan söz eder, sizden de bahseder, ona deli olduğunuzu, onsuz yapamadığınızı anlatır. .. 'Quentin's'teki lüks hatun' der sizin için. Birden sözünü ettiği kişinin Brigid ile Grania'nın annesi olduğunu anladım. Sanki benim annemden söz ediyor gibiydi... Midem bulandı, hasta oldum..."
- Anlattıklarının tek kelimesine bile inanmıyorum. Sen son de-
rece tehlikeli zır deli bir kızsın, dedi Bayan Dunne. Gözleri ince iki çizgi gibiydi.
Luigi kurstaki Caterina'yla ateşli bir şekilde dans ediyordu. Ca-terina ile arkadaşı Harriet vestiyer sorumluluğundan kurtulmuşlar, kaybettikleri zamanı kazanmaya çalışıyorlardı.
- Özür dilerim, dedi Fiona Luigi'yi pistten sürükleyerek.
- Ne var? Suzi kızmaz ki... Dans etmemden hoşlanıyor. Çok öfkeli görünüyordu.
- Bana bir iyilik yap lütfen, dedi Fiona yalvarırcasına. Hiç soru sormadan istediğimi yap...
- Peki.
- Kapının yanında duran o esmer adama gidip çarşamba geceleri birlikte olduğu kadını yalnız bırakmamasını söyler misin?
-Ama?..
- Nedenini sormayacağına söz verdin ama!
- Nedenini sormuyorum, sadece suratıma bir yumruk yer miyim acaba diye merak ediyorum, o kadar?
- Hayır yemezsin. Hem Luigi ? -Evet?
- İki şey. Bundan ne Suzi'ye ne de Bartolomeo'ya söz etmeyeceğine söz ver.
- Verdim gitti.
- Bir de adamla konuşurken insafsız biri gibi görünmeye çalış lütfen.
- Çalışırım, dedi Luigi, içinden bunun kolay olmayacağını düşünüyordu.
Nell Dunne, Dan'ın yanma gitmeye karar verdi. Dan çok öfkeli, iri, kalın enseli biriyle tartışıyordu. Yanından geçerken ağzının kenarından bir şeyler fısıldamayı düşünüyordu. "Biraz konuşalım" diyecekti. Başıyla yan taraftaki koridoru gösterecekti.
Buraya geleceğinden neden söz etmemişti ki ? Neden bu kadar gizliliğe gerek duymuştu? Bu kadar büyük bir sır perdesine? Kim bilir bilmediği daha neler vardı...Tam yanına yaklaşırken Dan onu gördü. Yüzünde büyük bir korku vardı. Uzaklaşmaya çalıştı. Karısının kolundan tuttu ve dansa kaldırdı.
Orkestra, Ciao Ciao Bambino adlı parçayı çalıyordu. Aslında müzisyenler bu tür parçalardan nefret ediyorlardı, ama iş işti. Yarınki akşam gazetesinde onlara ait bir yazı çıkacaktı.
Fiona, her şeyi daha iyi görebilmek için bir sandalyenin üstüne çıktı. Hem görmek hem de hiç unutmamak için. Barry, biraz
önce viaggio'ya. gelmesini istemiş o da "Peki" demişti. Gelecekteki kayınvalidesi kayınpederiyle dans ediyordu.