Iyi bir hikâye



Yüklə 1,68 Mb.
səhifə24/24
tarix18.08.2018
ölçüsü1,68 Mb.
#72073
1   ...   16   17   18   19   20   21   22   23   24

Yine dalmıştı, kadının delici bakışlarını üzerinde buldu. "Seni pek beğenmedim," diye fikrini açık açık söyledi kadın. "Alık bir şeye benziyorsun. Ama yerine birini getirtemeyiz herhalde. Bebeğimin maması, biberonu burada, ağlamaya başlarsa eline çıngırağını verirsin, olmadı müzik kutusunu aç. Onun melodisine hiç dayanamaz. Ama zaten pek ağlamaz benim Azrail'im!"

"İsmi..." diyebildi. "Bebeklere bu isim için izin verildiğini bilmiyordum." Bu, soru cümlesi değilse de merak içeriyordu.

367
Orkun Uçar

Kadın, genç kızın merakını tatmin etmeye tenezzül etmedi. Esra, onun herhangi bir şey için izin alan insanlardan olmadığına emin oldu. Yokuşu çıkarken kâbus dolu bir boyuta geçmiş olmalıydı. Ya da Macuncu Mahallesi'ne geldiği anda...

"Hanımefendi, bana bakar mısınız?"

Adam ilk kez onunla konuşuyordu. Yeni görünen siyah bir palto giymişti, içinde yeleği ve beyaz gömleği fark ediliyordu. Kravat yerine papyon takmıştı. Esra filmler dışında ilk kez papyonlu birini görüyordu. Bu haliyle çizgi roman kahramanı sihirbaz Mandrake'yi andırıyordu. Neredeyse refleks olarak, "Çok şıksınız," diyiverdi.

Adam bir an kaşlarını çattı, sonra kendini bir süzüp genç kıza gülümsedi. "Teşekkür ederim ama kıyafetim için değil, dediklerimi dikkatle dinlemeniz için seslenmiştim."

Odanın kapısının arkasını gösteriyordu. "burada bir kilit var gördüğünüz gibi. Sizden istediğimiz biz çıktıktan sonra bu kapıyı kilitleyin ve şafak sökene kadar sakın bu odadan çıkmayın."

Esra, adamın tam olarak neyi kastettiğini anlamamıştı. "Ama..." diye itiraz edecek oldu. Kapı içeri girmeye çalışacak bir çocuğu engelleyecek kadar bile sağlam gözükmüyordu. Zaten üst tarafında bal rengi buzlu bir cam vardı. Macunlarının çoğu kopmuştu, ufak bir darbe bile onu yerinden çıkarırdı. Adamın susması için kalkan eli ne diyeceğini unutturdu.

"Bakın hem uyarılarımın, hem ailemin size garip göründüğünü biliyorum ama uzun uzun açıklama yapmaya da vaktimiz yok. Evimiz biraz... kendine özgüdür. Eğer bu odadan çıkmazsanız başınıza hiçbir şey gelmez ama."

Esra korkmaya başlamıştı.

"Tuvaletiniz var mı?" diye sordu adam.

368
Asi

Bir an kendini yokladı. "Bilemiyorum," dedi.

Kadın lafa karıştı. "Hadi hemen gidin ve yapmaya zorlayın o zaman. Yanınıza tuvalet kâğıdı da alın, gece gelirse sobanın yanında lazımlık var."

Belki de korkudan Esra emin olamadığı küçük tuvaletini çabucak yaptı. Çıktığında kadın da siyah kürklü bir manto giymişti. Yarı açık kapıdan bir araba farının güçlü ışığı göz alıyordu. Esra yol olmayan bu dik yokuşa ne tür bir arabanın çıktığını merak etti.

Emin Efendi, "Biz gidiyoruz," dedi. "Hadi odaya girin ve kapıyı kilitleyin."

Serap Hanım da, "Merak etme, yemek koydum masanın üzerine," diye son lafını etti.

Esra şaşkınlık içerisinde onların kapıyı kapatmasını boş gözlerle izledi. Neden sonra holde yalnız kaldığını fark etti. Tepesinde sarı bir lambanın bağlı olduğu pervane, ahşap merdivenler, boyası dökülmüş duvarlar üzerine geliyor gibi oldu. Holün ışığını açık bırakıp neredeyse panik içinde kendini odanın içine attı.

***

Ev tam bir sessizlik içindeydi. Genç bakıcı ödev notlarının olduğu defterin üzerinde dalmıştı. Ve ikinci kata çıkan merdivenin duvarına asılmış saatin gongu gecenin birini vurdu. Gong sesi tam anlamıyla sarsmıştı odayı. Esra bir an korkuyla yerinde zıpladı. Panikle etrafına bakıp nerede olduğunu hatırlamaya çalıştı.



Gözlerindeki ifade netleştiğinde bebeğe bakmayı akıl etti, bu garip görevin en azından bu yanı sorunsuzdu; küçük Azrail örtüsü-

369

F:24



Orkun Uçar

nü çekiştirip etrafına bakıyordu. "Acıkmadın mı hâlâ?" diye sanki cevap alabilecekmiş gibi sordu. Bebekten tek hecelik bir ses çıktı. Nedense bunu hayır olarak yordu Esra. Saçını geriye atarken, kolundaki saate baktı. "Yarım saat kadar sonra biraz yersin ama. Ben de acıktım," dedi. Serap Hanım kendisi için börek bırakmıştı; patatesli, peynirli ve kıymalı. Biliyordu, çünkü içlerine bakmıştı, peynirlileri bırakacaktı. Öldürseler peynir yemezdi.

Ev sahipleri giderken söyledikleri şeylerle kendisini çok korkutmuşlardı ama gece sorunsuz bitecek gibiydi. Belki de bakıcıları uyanık tutmak için bir taktiktir, diye düşündü ve gülümsedi. Ne manyak insanlar vardı. Kırk yaşında anne olmayı becermiş, bebeğini her gün iki kere kolonya ile silen hijyen takıntılı çatlak kadın aklına geldi.

Tam bu sırada sokak kapısının kanadı güm diye çarptı. Esra yerinden fırladı. Rüzgâr mıydı bunu yapan? Eğer açılmışsa öyle bırakacak mıydı? Ne yapacağını bilmez şekilde elindeki kalemi neredeyse kıracak kadar sıktı.

İçeri dolan rüzgârın uğultusu duyuluyordu. Emin Efendi'nin niteliği belirsiz uyarılarını bilemezdi ama şimdi ortada gerçekten endişe edilecek bir durum vardı. Burası Macuncu Mahallesi'ydi, suçun günlük yaşamın doğal parçası olduğu vahşi bir yer. Beyaz arabanın içinde, vücuduna yiyecekmiş gibi bakan serseriyi hatırladı.

Kapıyı kapatması gerektiğine karar verdi. Açık kapı tehlikeyi davet demekti. Ama önce kendini korumak için bir şeyler aradı gözleri. Sağ eline sobanın yanındaki ağır demir maşayı aldı, şöyle bir tarttı. Onu sol eline geçirip börek tabağının yanındaki büyük ekmek bıçağını tuttu.

Bir an hangisinin daha iyi olacağını düşünürken, kapının sertçe vuran sesi ile zıplayınca ikisinden de vazgeçemeyeceğini anladı.

370
Asi

Oda kapısının yanında olabildiğince hızlı davranabilmek için nefesini tutup saymaya başladı. "Kızım Esra üç deyince, kilidi açacaksın, kapıya koşup kapatacaksın ve aynen geri koşacaksın."

Kilidi açtı. Tam dışarı adım atmıştı ki pervaneye sarılmış ampulün ışığı sönünce donup kaldı. Allah'tan odadan etrafını görebileceği ışık geliyordu. İki adımda sokak kapısına ulaşıp hızla itti. Yerine oturduğunu anlayınca ensesinde bir ürperme hissi kanını dondurdu. Gözetleniyordu. Bir şey onu gözetliyordu. Geriye dönüp elindeki maşa ile bıçağı ileri uzattı. Holün ışığı yanıp sönmeye başladı. Ahşap merdivenler gıcırdamaya başlayınca çığlık atarak hızla odaya girdi. Olabildiğince hızlı, sanki her an birisi kapıyı kapatmasını engelleyecekmiş gibi kilidi çevirdi. Holden bir inildeme sesi mi gelmişti? ! Işık birkaç kere daha pırpır yanıp söndü, ardından hol karanlığa gömüldü.

Nefes nefese divana oturup üzerindeki korkuyu atabilmek için tavandaki ışığa baktı. Ya elektrikler kesilirse ne yapacaktı. Eğer odada ışıksız kalırsa korkudan çıldıracağını düşündü. Bebekten tek hecelik bir ses çıkınca kendisinden başka bir canlının daha varlığından cesaret aldı. Şimdi ona mamasını verecek ve biraz önceki hayatından birkaç senesini çalan korkusunu unutacaktı.

#*#


Esra nerede ve ne şartlarda olduğunu unutabilmek için ders notlarının somut ve gerçek hayata ilişkin bağına tutunmaya çalışıyordu. Arada bir de bir an önce sabah olsun diye dua ediyordu. Bebek mamasını yemiş, mutlu mutlu uyuyordu. Keşke kendisi de gongun sesiyle uyanmasa ve sabahı mutlu düşlerin içinde karşılasaydı.

371
Orkun Uçar

Ev sahiplerinin gelip de onu uyurken yakalaması gibi bir endişesi yoktu artık. Azarlasalar bile bu çektiği azabın yanında hiçti. Kendini biraz daha güvende hissedebilmek için sandalyelerden birisini kapının arkasına dayamıştı.

Limitet şirketlerin ortaklık yapısını ezberlemeye çalışırken saatin gongu iki kere vurdu. Bu kez daha yumuşak bir vuruş olduğuna emindi, bir saat önce evi sallayan sesle alakası yoktu. Dikkatini dağıtmasına izin vemeyecekti, tekrar harflerin mantıklı ve sade dünyasına dönmüştü ki holdeki etajerin üzerindeki telefon tam anlamıyla alarm gibi çalmaya başladı.

Sesi öyle yüksek ve tizdi ki bebek uyanıp ağlamaya başladı.

Esra bebeğin eline çıngırağını verip ne yapacağını bilemez halde kapının yanına geldi. Etajer odanın kapısının en fazla bir buçuk adım ötesindeydi. Açmalı mıydı? Serap Hanım ve Emin Efendi olabilir miydi arayan? Genellikle işe gittiği evlerde anne baba bulunabilecekleri telefonu ona verirlerdi, oysa bu garip çift böyle bir şey yapmamıştı. Kararsızlık içinde olduğu yerde öne arkaya sallandı. Telefon olanca gücüyle çalmaya devam ediyordu. Arayan oldukça ısrarlıydı. Esra, ancak onlar olabilir, diye düşündü. Belki de unuttukları önemli bir konuyu söyleyeceklerdi.

Bir an telefon susunca rahat bir nefes aldı, sandalyesine dönecekti ki bir daha çalmaya başladı.

Bir saat önceki içine düştüğü panik duygusunu epey uzaktan hatırlıyordu. Biraz da mantıksız buluyordu hatta. Her genç kız paranoyakça izlendiğini düşünürdü.

Tekrar bir eline ağır maşayı, öbür eline keskin bıçağı aldı. İlk önce kapının kilidinin epeyce büyük yuvasından sanki bir şey göre-cekmiş gibi hole baktı. Loş karanlıkta ancak etajerin ve telefonun bir parçasını görebildi.

372
Asi

İçinden üçe kadar sayıp kapıya dayadığı sandalyeyi çekti, kilidi hızla açtı ve bir adımda telefona ulaşıp ahizeyi kaldırdı.

"Alo!"


Bir uğuldama, cızırtı geldi, ardından iğrenç bir emiş sesi. Öbür tarafta kesinlikle insan olmayan bir şey vardı. Esra'nın içine o şeyin kendisine, etine duyduğu açlığın hissi doldu. Öyle bir açlıktı ki bu beynine kendi bedeniyle ilgili korkunç tecavüz görüntüleri doldu. Gözünün önünde çengellerle dolu bir oda belirdi, her çengele bir et parçası asılmıştı. Dehşetle bildiğini fark etti; o etler onun bedeninin parçalarıydı ve her nasılsa hepsi bir şekilde canlı ve acı çekmeyi sürdürüyordu. Telefonun karşısındaki şey hâlâ Esra'yı tiksindiren sesler çıkarıyordu ama sanki yaklaşmış gibiydi. Genç kız orada donmuş kalmıştı, iradesini zorlayarak telefonun kablosunu bıçakla kesmeyi başardı ve kendisini hareketsiz kılan bağı koparabildiğini fark etti. Odaya kapanırken, yine sanki peşinden kovalayan varmış, her an kapıya erişeceklermiş gibi kilidi hızla çevirdi.

O açlık hissi, o şeyin etine duyduğu ihtiyaç hayal değildi! Bir on dakika kapının tam karşısındaki divanda bıçağı ve maşayı öne doğru tutarak titreye titreye oturdu. Kapıya bir değil iki sandalye dayamıştı ama artık hiçbir şekilde kendini güvende hissetmiyordu!

***

Zamanın göreceliğini, en iyi geçen bir saatin içinde anlamıştı Esra, dakikalar kesinlikle üzerlerine tonlarca ağırlık bağlanmış gibi yavaş geçiyordu. Artık ders notlarına çıldırmamak için kurtarıcı gibi sarılmıştı. Anlamlarını kavramadan okuyup duruyordu.



Kapının epey büyük anahtar yuvasına bir bez parçası sokmuştu çünkü o siyah boşluğa ipnotize olmuş gibi takılı kalıyordu bakış-

373
Orkun Uçar

lan. Sanki oradan biri sürekli onu gözlüyordu. Belki de akıl sağlığını koruyabilmek için telefonun bir sapıktan geldiğini düşünmeye başlamıştı.

Sorumluluğuna bırakılan bebek hiçbir şeyden habersiz uyuyordu, on dakika kadar evvel altını kontrol etmiş ve bezini değiştirmişti. Her zaman içi kalkarak yaptığı bu işe bu kez büyük bir minnet duygusuyla sarılmıştı. Zira içinde bulunduğu korkuyu biraz olsun beyninden uzaklaştıracak her şeye ihtiyacı vardı.

Yeni bölümün başlığını zevkle okudu: "Vergiler." Ağır ve güzel bir konu. Bir an çocukluğunu düşündü. Ve babası... Piknik yapmaya gittikleri derede boğulacaktı da nasıl kurtarmıştı, onun kuca-ğındayken duyduğu güveni hatırlamaya çalıştı. Babasını düşünmek biraz olsun rahatlattı onu. Babasının kızıydı o ve bu zor geceyi de atlatacaktı.

Ama dehşet bitmemişti, birden pencerenin dışındaki siyah bir çukur gibi görünen boşluğun tarafından beyaz bir hayalete benzeyen bir şey hızla gelip camı tıklattı. Esra elinde olmadan bir çığlık atıp geriye zıpladı. Bir parmak cama yapışmıştı, ardından gündüz gördüğü serserinin sırıtkan ifadesi belirdi. Adam burnunu cama yapıştırıp bastırdı.

"Bekle geliyorum yavrum. Seni düşünmekten uyuyamadım," diye bağırdı ve sokak kapısının tarafında kayboldu.

İşte tehlike somut olarak önüne gelmişti. O iğrenç telefonu da bu serseri etmiş olmalıydı. Numarayı nereden bildiğini düşünmedi bile. Maşayla, bıçağı eline aldı. Kesinlikle korkuyordu ama direnmeye de kararlıydı. Hislerini tahlil edecek durumda değildi ama korkularının ardından karşısına sıradan bir serserinin çıkmasından biraz olsun rahatlamıştı. Artık unutmaya çalıştığı telefondaki seste doğaüstü bir dehşetin izleri vardı oysa.

374
Asi

Kapının ardındaki sandalyeler onu biraz zorlayabilirdi. Bu arada bıçak ve maşayla yaralayabilirdi. Büyük bir ihtimalle tecavüz etmek için tabanca kullanmazdı.

Dış sokak kapısının yediği darbeyle kırıldığını belirten müthiş bir çatırtı koptu. Esra sırtını kapının solundaki duvara dayadı. Bu sırada holün ışığı yandı.

Yalnız bu ışıkta bir gariplik vardı, oda kapısının üzerindeki buzlu cama arada bir gölge yansıyordu ve gıcırtılı bir makine sesi duyulmaya başlamıştı. Pervane, diye düşündü Esra. Serseri holün ışığını yakarken, bir şekilde pervaneyi de harekete geçirmiş olmalıydı.

Pervane dönerken, "Vuh... Vış... Gırç... Tık!" diye tekrarlıyordu.

Serserinin fısıldadığını duydu. Birine mi sesleniyordu? Acaba arkadaşı var mı, diye düşündü Esra. Ne yapıyordu? Oda kapısının buzlu camına hızlı gölge hareketleri yansıyordu. Esra hareketlerini anlayabilmek için karşı duvara yaslandı.

Korku dolu bir çığlık evin içini doldurdu. Bu bir insan sesiydi ama dehşet ve azapla doluydu. Serseri mi?

Esra'nın şaşkın bakışları altında bir insan gölgesi pervaneye doğru yükselmeye başladı. Hatları şöyle böyle fark ediliyordu ama genç kız yine de boynunun pervane tarafından kesilişini görebildi. O karaltılı hatların üst tarafı birden eksilmişti. Ve o sırada pervanenin tekrarlanan sesleri sadece küçük bir, "Trak!" sesiyle bölünmüştü.

Odasının kapısı zorlanmamıştı. Ev bir süre garip darbe sesleri -sanki kemik kırılıyordu- ile dolmuş ardından sessizliğe bürünmüştü. Esra olduğu yere dehşetle büzülmüştü. Artık elindeki bıçak ve maşanın ne kadar işe yaramaz olduğunu fark edebiliyordu. Serseriden kurtulduğunu anlayabiliyordu ama en azından o bir insandı. Ya onu öldüren şey?!

375
Orkun Uçar

Bir an kendinden geçti, bayılmıştı. Beyni kısa bir süre de olsa korkudan çıldırmamak için fişini çekmişti.

Ayıldığında tam bir saatin uçup gittiğini fark etti. Pervane susmuştu, hol yine karanlıktaydı ve ev olağanüstü sessizdi. Biraz üşü-müştü, soba sönmek üzereydi. Hemen odun atıp, maşayla külleri eşeledi, korları üste çıkardı.

Olanları tam olarak kavrayabilmek şu an için ondan çok uzaktı ama serserinin doğal olmayan bir şekilde öldüğünü biliyordu. Bu evde bir şey vardı ve bu büyük bir ihtimalle insan değildi. Emin Efendi'nin dediği gibi odadan çıkmazsa başına bir şey gelmeyecekti. Bir tür korunaklı bölgeydi burası. O şeyi bu odadan dışarıda tutan bir şey olmalıydı.

Bu düşünce onu biraz olsun rahatlattı. Tam bu sırada kasığındaki sıcak akıntıyı hissetti. Yüzünde çılgın bir ifade sırıttı. "Ayba-şım, tam da sırasıydı!" diye lanet okudu. Her zaman olduğu gibi yapışkanlık ve ıslaklık rahatsız ediciydi. Burnuna kötü bir koku geldi.

Tek derdi bu olsaydı keşke, evin içindeki dehşet kısa molalarla harekete geçiyordu. Merdivenlerden bir gıcırdama duyuldu, sanki ağır bir şey üst kattan aşağı iniyordu. Ve holün ışığı yandı!!!

Esra'nın gözleri dehşetle açıldı.

Holün sarı ışığı buzlu camda bir yansıyıp bir kaybolmaya başladı; pervane yine çalışmaya başlamıştı. Şimdi eski aletin daha hızlı dönerken çıkardığı, "Vuh... Yuh..." sesleri duyuluyordu.

Tam oda kapısının önünde ayak sesleri duyulmaya başlayınca Esra çığlığını bastırması için avuç içini dudaklarına bastırdı. Kapının kulpu oynadığında korunmak için neredeyse refleks olarak maşaya ve bıçağa yapışmıştı.

Kapının alt boşluğunda gölgeler gitti geldi ve nihayet kayboldu.

376
Asi

Esra biraz rahatlamıştı. Tehlike geçmiş miydi? Orada ne varsa sının geçememişti.

Kapıdaki anahtar yuvasındaki bezi çıkardı. Ne yapacağını bilmez bir halde hafifçe eğilip delikten baktı. Bakmasıyla geriye zıplaması bir oldu. Divanın üzerine zıplayıp sırtım duvara vermişti, titreyerek bıçağı öne uzatmıştı. Delikten bir şeyin gözü ona bakmıştı!!!

Beyaz bölümleri hastalıklı sarı bir tabakayla ve kanla kaplı, kocaman siyah bir göz! Kesinlikle bir insana ait olamazdı o göz!

Birkaç dakika geçti ama bir türlü kendini kontrol edemiyordu. Korkudan denetimden çıkmış gibiydi. Titriyor, bir gülüyor, bir ağlıyordu. Elindeki bıçakla boğazını kesmeyi bile düşündü. O anda babasının suratı geldi gözünün önüne, sanki tokat etkisi yapmıştı. Hıç-kıra hıçkıra olduğu yere diz çöktü.

O hıçkırırken ev yine hareketlendi. Hol tarafındaki duvarlar içeri doğru esnedi!

Evet yanlış görmemişti, o koca duvarlar tül perde gibi içeri doğru eğilmişti. Esra beşiğin arkasına süründü. O duvarlara bunu yapabilen bir güç karşısında bir bıçak ile karşı koyabileceğini düşünmek saçmalıktı. Tek umudu yaratığın odaya girmesini engelleyen neyse ona boyun eğmesiydi. Kasığındaki akıntının arttığını hissetti. Kan ile birlikte evin gürültüleri de artıyordu. Sanki kanın kokusu o şeyi çıldırtıyordu.

Birden ağır bir şey oda kapısına çarptı. Esra sadece dehşetle bakıyordu. Dayandığı sandalyeler birkaç darbe sonrası yere düştü. Ve kapı üzerine çarpan şeyle birlikte kırıldı.

Esra kapıyı kıran şeyin kafasız bir beden olduğunu fark etti. Serserinin bedeni... O şey kapıya dokunamamıştı ama serserinin be-

377
Orkun Uçar

denini kullanarak kırmıştı. Siyah, yoğun bir duman içeri girmeye başladı. Sanki yağlı gibi kendi içinde hızla hareket edip duruyordu.

O dumandan çeşitli duygular akıyordu Esra'ya; bir yasağı delmenin ürpertisi, ceza korkusu -kimin?- ile açlığını gidermek için dilsiz tutkunun çelişkisi içindeydi yaratık. Esra hâlâ tuttuğu maşa ve bıçak ile beşiğin arkasından çıktı. En azından bebeği kendisine siper etmeyecekti. O yaratık kendisini istiyorsa alacaktı ama karşı koymak için ne kadar gücü kaldıysa harcayacaktı. Gerçi böyle bir şeye nasıl direnebilirdi ki?!

Duman tam önünde katılaşmaya başladı. Keskin dişleri olan bir ağız, katran gibi bir beden, sivri kulaklar ile bir tür cehennem ze-banisiydi beliren. Uzun kırmızı bir dili vardı. Keskin pençelerin hepsi elindeki bıçak kadar uzundu.

Esra elindeki maşa ve bıçağı boşluğa sallarken üzerine atlayı-verdi. Şimdi o keskin ağız, içinden gelen iğrenç kokuyla beraber yüzünün birkaç santim uzağındaydı. Kasıklarındaki akıntı yaratığı çıldırtıyordu. Bu cehennem köpeğinin organının sertliğini hissetti genç kız.

Artık ölmeyi bekliyordu, kusmaya başladı. Yaratık pençesini kaldırdı. Birazdan paramparça edilecekti bedeni. Tıpkı telefon başında gördüğü kâbus gibi hepsi bir şekilde acı çeken et parçalan çengellere asılacaktı. Sonsuza kadar cehenneme mahkûm olacaktı Esra.

Bir anda gözünün önünde bir flaş çaktı sanki. Üzerindeki yaratığın baskısının yok olduğunu hissetti. Etrafı görebildiği anda cehennem köpeğinin odanın bir köşesinde beyaz ışıktan oluşan kelepçelerle tutsak edildiğini gördü. Oldukça acı çekiyor olmalıydı, çünkü beyaz ışığın dokunduğu yerlerden dumanlar çıkıyordu. Çığlıklarını ağzını kapatan bir başka ışık demeti yutuyordu.

378
Asi

Esra neden sonra odanın artık kırılmış girişinde Emin Efendi ile Serap Hanım'ın dikildiğini fark etti.

Siyahlar içindeki kadın yaratığa korkmadan yanaşıp bir tokat attı. "Rezil şey seni!" dedi. "Nasıl çiğnersin yasaklarımızı!?!"

Emin Efendi kafasız bedeni işaret etti. "Bunu kullanmış." Sonra Esra'ya döndü. "Kim bu?"

Esra doğal olmayacak şekilde rahatlamıştı, beyaz ışığın marifeti olmalıydı bu. "Gündüzden beri beni takip eden bir serseri. Tecavüz etmek için eve girdi," diye cevap verebildi.

Emin Efendi hâlâ olanları anlamaya çalışıyordu, artık hiç de korkutucu görünmeyen yaratığa döndü. "Onu böyle çıldırtan neydi acaba? Bizim verdiğimiz cezalardan korkmadan bu odaya girmesi için çok garip bir şey olmalı."

Serap Hanım ise havayı kokluyordu. "Neden o?" diye Esra'yı işaret etti.

Emin Efendi şaşırmıştı. "Ne yani bu kız mı? Kabul ediyorum epey güzel ama..."

"Hayır, sadece güzelliği değil. Kanıyor. Aybaşı olmuş."

Emin Efendi çok komik bir şaka duymuş gibi güldü. "Ha o zaman anlaşıldı."

Esra yapabilse yüzüne tükürürdü o anda.

Serap Hanım evini dağınık bulmuş her ev kadını gibi yüzünü buruşturmuş, etrafa bakıyordu. "İyi ki erken gelmişiz bak. O rezil Mahdun Kardeşlerin sıkıcılıkları bir işe yaradı," dedi. Sandalyeyi kaldırmakta olan Emin Efendi'ye dönüp Esra'yı işaret etti. "Şunu yolcu et de yorucu geceyi tamamlayalım."

Emin Efendi hâlâ yatmakta olan Esra'nın eşyalarını toplayıp, onu da bir çocuk gibi kucağına aldı. Esra, Serap Hanım'ı son kez Azrail bebeğin üzerine eğilirken gördü.

379
Orkun Uçar

Dışarıda siyah bir arabanın farları yanıyordu. Emin Efendi, Esra'yı arka koltuğa yatırdı. Uzun suratlı şoföre, "Sağ salim evine bırak," diye emir verdi.

Esra adresini söyleyebilmek için konuşmaya çalıştı ama Emin Efendi dudaklarına sus işareti koydu. "Gerek yok. Bilir."

Sonra yanağını okşadı. "Çok güzelsin bebeğim. Seninle başka şartlarda görüşmek isterdim ama Serap Hanım o zaman cehennem köpeğinden beter hale gelir," diyerek güldü.

Cebinden bir zarf çıkarıp Esra'nın ders notlarının arasına sıkıştırdı. "burada bu gece yaşadıklarını telafi etmesi için biraz para var. En azından okul hayatın boyunca çalışmadan geçinebileceksin."

Esra'nın şu anda son düşündüğü şeylerden biriydi para. Ardı ardına yaşadığı dehşetler nedeniyle gözyaşı dökmeye başladı. Artık korkmadan nasıl karanlıkta kalabilecek, nasıl yalnız uyuyabilecekti?! Ömür boyu bu gecenin lanetiyle yaşayacaktı.

Emin Efendi sanki beynini okuyordu. "Bunları dert etme," dedi ve gülümsedi. "Sen güçlü bir kızsın. Babasının kızı. Kendi başına da atlatabilirsin ama benim biraz yardımım olsun."

Esra, Emin Efendi'nin elini salladığını ve bu elin içinde bir ışık birikmeye başladığını gördü. Işık eli neredeyse kırmızı bir yakuta çevirmişti, biraz yumuşadı pembeleşti. Genç kızın yüzüne dokundu, pembe ışık bir sıvı gibi bu yüze aktı, yavaş yavaş gözeneklerden sızdı.

Esra'nın bedeni büyük bir rahatlama ve mutluluk hissiyle doldu, biraz da zevk vardı içinde. Hücreleri bu zevki tattı, daha sonra erkeklerle ilişkilerinde bu zevkin tadını arayacaktı. Gecenin anıları soldu. Uzaktan ikna edici bir ses duydu. "Sıradan bir geceydi. Bebek sorun yaratmadı, sen ödevlerine çalıştın. Evin sahibi olan bey

380
Asi

senden o kadar etkilendi ki, normal ücretin dışında okul hayatın için biraz yardımda bulundu. Artık çok daha güçlü ve kendine güvenen biri olacaksın. Benden sana geçen bu güç nedeniyle insanların iyi veya kötü olduğu konusunda içgüdülerine güveneceksin. Çünkü-hep doğru olacaklar."

Esra evine nasıl vardığını, yıkanıp, tertemiz bir şekilde yatağında huzurlu bir uykunun kollarına atıldığını hiç bilemedi. Sadece uyandığında şehrin üzerindeki kara yağmur bulutlan gitmişti ve güneş güzel bir geleceği aydınlatıyordu.

381
YAZAR ÜZERİNE

1 Haziran 1969'da Kocaeli-Gölcük'te doğdu. İ.Ü. İletişim Fa-kültesi'nden mezun oldu. Uzun yıllar gazete ve televizyonlarda çalıştı. 1999 yılında Nostromo Dergisi Bilimkurgu Kısa Öykü Yarış-ması'nda birincilik alınca yazarlığa profesyonel olarak devam etmeye karar verdi. 2000 yılında internet üzerinde Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü'nü hayata geçirdi. 2002 yılında Sibel Atasoy'la birlikte Ölümsüz Öyküler Yayımevi'ni kurarak Türk Bilimkurgu ve Fantastik Edebiyatı'nın ilk adımlarını atmaya çalıştı. On iki kitaptan oluşacak epik fantezi Derzulya serisini "Asi - Habis Üçlemesi I" başlattı. Burak Turna ile ortaklaşa yazdığı Metal Fırtına adlı olası ABD-Türkiye savaşını anlatan politik-kurgu romanı en çok satanlar listesinde haftalarca kaldı.

Şu anda Deccal isimli romanı üzerinde çalışan Orkun Uçar, ayrıca Metal Fırtına II ve Habis Üçlemesi'nin ikinci kitabı Sarı İstila'yı da 2005 yılı içinde bitirmeyi umuyor.

DERZULYA SERİSİ'NDEN ÇIKACAK KİTAPLAR


  1. Asi (Habis Üçlemesi I / 2005)

  2. San İstila (Habis Üçlemesi II / Çıkacak)

  3. Gri Tanrı (Habis Üçlemesi III / Çıkacak)

  4. Mavi Melek (Hasat Üçlemesi I / Çıkacak)

  5. Yeşil Kıyamet (Hasat Üçlemesi II / Çıkacak)

  6. Mor Ölüm (Hasat Üçlemesi III / Çıkacak)

  7. Kızıl Vaiz (Hain Üçlemesi I / Çıkacak)

  8. Cellat (Hain Üçlemesi II / Çıkacak)

  9. Aşk (Hain Üçlemesi III / Çıkacak)

10- Beyaz KapıÇıkacak)
11-Zefir (Çıkacak)

12- Derzulya Öyküleri ( Çıkacak)


Bu e-kitap ilk kez www.e-kitap.us ta paylaşılmıştır. Tüm kitap severleri Saklı Kütüphane’ye bekliyoruz
Yüklə 1,68 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   16   17   18   19   20   21   22   23   24




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin