DİLDE DERİN YAPI/YÜZEY YAPI KAVRAMI
Dil biliminin Einstein’ı sayılabilecek ve yaşayan sosyal bilimcileri arasında dünyada kendisine en çok atıfta bulunulan kişilerden biri olan Noam Chomsky, dil olgusunun ancak dile has bir mekanizmanın varlığı ile açıklanabileceğini iddia etmektedir. Chomsky’e göre, dil bilimcilerin on yıllarca süren sistemli çalışmalarının sonucunda bile ulaşamadıkları dil bilgisi kurallarını yeni doğmuş ve zihnî gelişimini dahi henüz tamamlamamış bir çocuğun birkaç sene zarfında edinmesi mümkün değildir. Bu, ancak doğuştan gelen, dile özgün kurallarla donatılmış içgüdüsel bir sistem sayesinde gerçekleşmektedir. “Dil Edinim Cihazı” olarak adlandırılan bu cihaz, tüm dünya dillerinin iskeletini oluşturan “Evrensel Gramer”i içermektedir. Dünyaya yeni gelmiş bir bebeğin yapması gereken sadece bu iskelete, ana diline uygun bir et giydirmekten ibarettir. Evrensel gramerin kuralları öylesine soyut ve karmaşıktır ki dil içgüdüsünden mahrum bir çocuğunun bu iskeleti sıfırdan, sadece duyduğu dil girdisiyle çıkarsaması değil birkaç yılda, birkaç yüzyılda dahi mümkün değildir.
Chomsky’nin üretken-dönüşümlü dil bilgisi kuramına göre dil iki düzlemde incelenebilir. Birincisi; zihinsel gerçeklik ya da insan zihninde insan zihninde bulunan soyut kavramlar olan dil kuralları (derin yapı), diğeri ise bu soyut kavramların işlenerek somut sonuçların (yüzey yapı) ortaya çıkmasıdır. Sözgelimi; Türkçede “ev” İngilizcede “house” ve Fransızcada “maison” gibi farklı sözcüklerle gösterilen anlam, bu üç dili konuşan kişilerin zihninde hep aynı ya da birbirine yakındır. Sözcükler farklı olsa da gösterdikleri aynıdır. Göstergebilimin de incelediği bu konu; yani gösterilenle (zihindeki kavramlar), gösteren (yüzey yapı öğeleri) arasındaki ilişki ve bu durumun insanlar için aynı anlamı taşıması kültürler arası diyaloğu ve çeviri dediğimiz etkinliği de olanaklı kılmaktadır. Derin yapı olmasaydı ne farklı diller arasında çeviri yapılabilirdi ne de dil içi yorumlar.
Gramer çözümlemelerinde derin yapı-yüzey yapı kavramları büyük önem taşır.
Örn. “Seni ne kadar sevdiğimi anlatamam”, “Seni çok seviyorum” gibi farklı yüzey yapıların derin yapıda eş anlamlı olduğu görülebilmektedir. Dolayısıyla dil bilgisinin buna benzer sorunları bütünüyle çözebildiğini söylemek zordur.
Örn. “Ders bitti.”
Yüzey yapı: Dersin sona erdiği
Derin yapı: 1. daha önce ders yapıldığı
2. bunu söyleyen kişinin öğretmen ya da öğrenci olduğu
Söylenmeyen varsayımlar: 1. Eve gidebiliriz.
2. Bir sonraki derse gidebiliriz.
3. Sınava hazırlanmalıyız.
4. Sinemaya vs. gidebiliriz.
EN AZ ÇABA YASASI/EN ÇOK ÇABA YASASI NEDİR?
Dil, fiziksel yönleri de ağırlık taşıyan bir dizgedir. Konuşma sırasında olabildiğince az enerji harcama, minimum enerji düzeyine düşme eğilimi vardır, buna dil biliminde en az çaba yasası denir. Örneğin ağabey yerine abi, gidiyorum yerine gidiyom, var yerine va vb. söyleyişler daha az enerji harcanmasını sağlar.
En çok çaba yasası ise ana dilinde bulunmayan bir sesin, ses grubunun ya da sözcüğün alındığı dildeki söylenişine uygun veya yakın telaffuz edilmesidir. Örneğin ana dili Türkçe olan birinin film sözcüğünü telaffuz etmesi zordur. Fransızca aslına uygun olarak film şeklinde telaffuz etmek en çok çaba, film şeklinde telaffuz etmek ise en az çaba yasasının bir sonucudur.
Ana dili konuşurlarının eğitim düzeyi yüksek ve yabancı dil bilgisine sahip olanlar, alıntı sözcükleri orijinaline uygun olarak söyleme eğilimindedirler. Eğitim düzeyi düştükçe ana dili konuşur, yabancı dillerin etkisine kapalı olacağından, söyleyişte Türkçenin bilinçaltı yasaları ön plandadır. (Nev York yerine (nyû) söyleyişleri en çok çaba yasasının bir yansımasıdır.)
En az çaba yasasına göre alıntılanmış kimi sözcükler:
İng. shield > şilt İt. scala > iskele
Ar. zeytûn > zeytin İng. speaker > spiker
İng. exhaust > egzoz İng. sweater > süveter
İng. forward > forvet İt. mandarino > mandalina
Yun. marmaron > mermer İng. steam boat > istimbot
***
LİNGUA FRANCA NEDİR?
Lingua franca, çok sayıda dilin konuşulduğu, dolayısıyla iletişim zorluklarının çekildiği ortamlarda ortak anlaşma aracı olarak kullanılan dildir. Tarih boyunca çeşitli diller lingua franca olarak kullanılmıştır. Latince Batı Avrupa’da, orta çağlarda bilim ve eğitim dili olarak, Fransızca 17.-20. yy.lar arası uluslararası diplomasi dili olarak doğuda Arapça, Orta Afrika’da Swahili, Güneydoğu Asya’da Malayca, Türkçe tarih içinde Orta Asya’da, Rusça Çarlık Rusyasında ve SSCB’de diğer lingua franca örnekleridir. Bugün yeryüzünün lingua francası İngilizcedir.
***
DİLİN TÜRLERİ:
Ana dil: Bir ya da birçok dilin türemiş olduğu kök dil. Latince, Roman dillerinin (Fransızca, İtalyanca, İspanyolca gibi), Ana Türkçe de Türk dillerinin (Türkiye Türkçesi, Azerice, Özbekçe, Kazakça, Türkmence gibi) ana dilidir.
Ana dili: Bireyin annesinden, aile ve yaşadığı çevreden, topluluktan öğrendiği dildir.
Lehçe: Bir ana dilin tarihsel gelişimi içinde, değişik çağlarda ve coğrafî alanlarda oluşan ses, yapı ve söz dizimi bakımından az çok farklar içeren dallarından her biri.
Ağız: Konuşma dilinin bölgeler arasındaki özellikle ses farklılıklarına dayalı kollarına “ağız” denir.
Şive: İngilizce “accent” a yakındır. Söyleyiş özelliği demektir: “şivesi bozuk”, “şivesi Araplara benziyor” gibi.
Ağız, lehçe ve dil ayrımı konusunda kullanılan en önemli ölçüt karşılıklı anlaşılabilirlik oranıdır. Bazen karşılıklı anlaşılabilirlik oranı yüksek İsveççe ve Danca, Hintçe ve Urduca, Tacikçe ve Farsça, Azerice ve Türkçe, Kırgızca ve Kazakça, vb. siyasal nedenlerle ayrı diller olarak kabul edilir.
Ağızlar yanlış ya da geri olarak değerlendirilemez. Aydınlar yazıda ve konuşmada standart (ölçünlü) dili kullanmak zorundalar. Yani yazı dili ile konuşma dili arasında birlik sağlanmalıdır. Öte yandan ağızlardaki en eski dönemlerden bu yana varlığını sürdüren on binlerce sözcük, deyim, atasözü vs.nin yazı diline kazandırılması en azından bunların kaybolmasını sağlayacak önlemler alınması gerekir.
Doğal dil: İnsan diline özgü sesli iletişim aracıdır.
Yapay dil: değişik diller konuşan insanlar arasında anlaşmayı sağlamak için özel olarak oluşturulan dil. Örneğin; Esperanto, İdo, Oksidental (Oryantalizmin zıddı), Volapük vs.
Esperanto kendini Dr. Esperanto olarak tanıtan Polonyalı bir göz doktoru tarafından, farklı dilleri konuşan kişiler arasındaki iletişim zorluklarının, öğrenilmesi kolay bir ortak dil ile aşılabileceği düşüncesiyle 1887 yılında üretilen bir yapay dildir. Günümüzde en çok tanınan ve en çok konuşanı bulunan yapay dil olmakla birlikte uluslararası iletişim dili olma amacına tam anlamıyla ulaşamamıştır.
Kültür dili: Kültür etkinliklerinde, dilbilgisi kurallarına özen gösterilerek kullanılan dil.
Uygarlık dili: Bir uygarlığın, kültürün yayılmasına aracılık eden, başka dilleri de etkileyen gelişmiş dil.
Resmi dil: Bir ülkede yasayla kabul edilen dil.
Bilim dili: Bilimsel yapıtlarda kullanılan, kendine özgü terminolojisi ve söylemi bulunan dil.
Özel dil: Bir toplumda geçerli ortak dilden ayrı ama ondan türemiş olan, yalnız belli çevrelerce kullanılan, toplumun her kesimince anlaşılmayan, kendine özgü sözcük, deyim ve kelimelerden oluşan dil.
Argo: Argonun (
Standart dil: Bir toplulukta bölgeler üstü anlaşma dili olarak tanınıp benimsenen ve kurumlaşan dildir.
Yaşayan dil: Günümüzde konuşulan ve yazılan dil.
Yazı dili: Bir ülkede yazılı ürünlerde kullanılan dil. İstanbul ağzı Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi yazı dili olarak kabul edilmektedir. Bugün Türkçenin 20’den fazla yazı dili, sayısız diyalekti bulunmaktadır.
Konuşma dili: Yazı diline karşıt olarak sadece günlük konuşmalarda kullanılan dil.
Ölü dil: Bugün hiçbir toplulukça konuşulmayan, varlığı yazılı belgeler aracılığıyla saptanan dil: Latince, Sanskritçe, Hititçe gibi.
YERYÜZÜNDEKİ DİLLER
Bugün yeryüzünde ortalama 4000 civarında dil konuşulmaktadır. Bunun net sayısını vermek zordur; çünkü kimi diller toplumsal, ekonomik, siyasal, tarihsel vb. nedenlerle ortadan kalkmakta, kimi diller lehçe olmaktan çıkıp bağımsız dil durumuna gelmektedir. Dünyada en çok konuşulan diller:
Çince 1 milyar
İngilizce 400 milyon
İspanyolca 300 milyon
Hintçe-Urduca 150-200 milyon
Rusça 250 milyon
Arapça 150-200 milyon
Türkçe 150-200 milyon
Portekizce 150 milyon
Fransızca 100 milyon
Almanca 100 milyon
Japonca 100 milyon
İtalyanca 50-60 milyon
DİLLERİN SINIFLANDIRILMASI
Kaynaklarına Göre Diller:
Kaynak bakımından birbirine yakın olan diller bir aile teşkil ederler. Dünya dilleri bu şekilde çeşitli dil ailelerine ayrılırlar. Bir dil ailesi tarihin bilinmeyen devirlerinde bir ana dilden çıkan dillerin oluşturduğu topluluktur. Bu diller arasındaki benzerlikler böyle bir varsayımı kuvvetlendirmektedir. Bir ana dilin yazılı belgeleri olmadığı halde birçok özelliklerini kendisinden türemiş bulunan ailedeki dilleri karşılaştırarak tespit etmek mümkün olabilmektedir. Öte yandan dilleri sınıflandırmak dil olgusunun karmaşıklığı nedeniyle adeta imkânsızdır.
Dünyadaki başlıca dil aileleri şunlardır:
1. Hint-Avrupa Dilleri: Konuşur sayısı bakımından en kalabalık dil ailesidir.
Sanskritçe mâtâ, İngilizce mother, Almanca mutter, Rusça mat’, İsveççe moder, İspanyolca madre, Romance mare, Farsça mâder örneği bu dillerin köken bilgisi konusunda ip uçları vermektedir.
Asya Kolu (Hint)
a. Hint-Urdu dilleri: Hintçe, Pakistan’da konuşulup Arap harfleriyle yazılan Urduca, Bangladeş’te konuşulan Bengali dilidir.
b. İran dilleri: Farsça, Peştonca, Tacikçe, Kafkaslarda konuşulan Osetçe vs. bu aileye dahildir.
Avrupa Kolu
a. Latin dilleri: Romalıların Sezar döneminde Fransa’yı işgal etmesinin ardından Roma uygarlığı ve kültürünü temsil eden Latince yerli dilleri asimile ederek Fransızcanın temellerini oluşturmuştur. Fransızca, İspanyolca, İtalyanca, Katalanca, Portekizce, Romence Latinceden türemişlerdir.
İspanya’da ve Amerika kıtasında yaklaşık 300 milyon kişinin ana dili olan İspanyolca konuşur sayısı bakımından bu grubun en büyük dilidir.
b. Slav dilleri: Rusça, Bulgarca, Sırpça, Boşnakça, Lehçe, Makedonca, Hırvatça
c. Germen dilleri: Almanca, İngilizce, Flemenkçe, Danca, İsveççe, Norveççe belli başlı Germen dilleridir.
d. Bağımsız diller: Kelt dilleri (Britanya ve Galce), Yunanca, Arnavutça ve Ermenice
2. Hami-Sami Dilleri:
a. Hami dilleri: Eski Mısır dili, Kuşi dili, Libya-Berber dili, Çad dili,
b. Sami dilleri: Arapça, İbranice (Kenanca), Habeşçe, Akatça. Bu ailenin yaşayan en önemli dilleri Arapça ve İbranicedir.
3. Ural Dilleri:
a. Fin dalı: Fince, Estonca, Laponca (Norveç, İsveç, Finlandiya’da konuşulan dil)
b. Ugor dalı: Macarca, Samoyed, Vogulca
4. Altay Dilleri: Türkçe, Moğolca, Tunguzca, Japonca, Korece (Japonca ve Korece’nin Altay dilleri ile bağlantısı henüz kesinleşmemiştir.)
Bugün yaklaşık 220 milyon konuşuru bulunan Türk dili, Moğol ve Mançu-Tunguz dillerinin de yer aldığı Altay dil ailesinin en fazla konuşura sahip koludur.
19. yüzyıl sonlarına doğru yoğunluk kazanan araştırmalarla Altay dilleri olarak adlandırılan Türk, Moğol, Mançu-Tunguz, Japon ve Kore dilleri ile Fin-Ugor dilleri olarak anılan Fin, Macar ve Samoyed dillerinin Ural-Altay adında bir dil ailesi oluşturduğu düşüncesi, dünyada genel kabul görmüş bir kuramdı. Ancak, 20’nci yüzyılın ikinci yarısından itibaren yürütülen dil bilimi araştırmalarıyla Ural ve Altay dillerinin bir dil ailesi oluşturamayacağı düşüncesi yaygınlaşmaya başladı. Fin, Macar ve Samoyed dilleri ile Türk, Moğol, Mançu-Tunguz, Japon ve Kore dilleri arasında benzerlikler bulunuyordu ama bu benzerlikler bir dil ailesi oluşturmaya yetecek ölçüde bir kaynak dilden miras kalan ortak dil öğesi içermiyordu. Bugün artık dünya dil bilimi çevrelerinde Türk, Moğol ve Mançu-Tunguz dillerinin oluşturduğu Altay dil ailesi, genel kabul görmektedir. Bununla birlikte Kore ve Japon dillerinin bu dil ailesinde yer alıp almadığı üzerine tartışmalar sürmektedir.
5. Kafkas Dilleri: Gürcüce, Lazca, Abhazca, Çerkesçe, Çeçence vb.
6. Afrika Dilleri: Bu aileye Afrika'nın büyük bir kısmında konuşulan Bantu dilleri girer: Kongoca, Ruandaca, Zuluca vb.
7. Çin-Tibet Dilleri: Çince, Tibetçe, Vietnamca ve Birmanca bu gruba dahildir.
8. Eskimo Dilleri: Eskimoca
9. Malaya-Polinezya Dilleri: Malayca, Madagaskarca, Tahitice, Hawaice vb.
Yapılarına Göre Diller:
Eklemeli diller: Sözcüklerin başına ya da sonuna ekler getirilerek yeni sözcükleri türeten diller bu gruba girmektedir: Türkçe, Macarca, Fince, Moğolca, Japonca, Korece vb.
Çekimli-bükümlü diller: Temel sözcük köklerinden yeni sözcüklerin türemesini sağlayan diller bu gruba girmektedir: Arapça, Latince, Farsça, İngilizce, Fransızca, Rusça vb.
Örnek: İng. go went gone /do did done
Ar. ilim-alim-muallim-talim
Alm. trinken “içmek”, trank “iç”, getrunken “içti, içmişti”
Tek heceli diller: Çince, Tibetçe, Vietnam dilleri
TÜRK LEHÇELERİ VE COĞRAFYASI
Türk adı üzerine: Türklerin çok eski bir tarihi olduğu gerçeğini göz önünde bulunduran dil bilimcilerin Türk adının kökeni konusunda değişik görüşleri vardır. Türk adı ilk kez Orhon yazıtlarında Türük biçiminde geçmektedir. Bu kelime Çin kaynaklarında T’u-küe olarak yer almıştır.
Törük > Türük > Türk
Türk adıyla ilgili görüşler:
1. Armin Vambery ve Jean Deny’e göre “türemek” fiilinden gelir.
2. Ziya Gökalp Türk adını “töreli” olarak tanımlamıştır.
3. G. Doerfer Türk’ün “devlete bağlı halk” anlamına geldiğini ileri sürmüştür.
4. Tür adı olarak “güç, kuvvet,” sıfat olarak da “güçlü, kuvvetli” anlamları vardır.
Dil açısından baktığımızda; Batı Avrupa’dan Doğu Asya’ya kadar uzanan geniş bölgede, kimi yerlerde yoğun kimi yerlerde dağınık olarak yaşayan Türk asıllı halkların konuştuğu dile genel olarak Türkçe denilmektedir.
Türk Lehçeleri: Antropologların beyaz ırktan olduklarını belirttikleri, tarihçiler ile arkeologların anayurtları olarak Altay Dağları yöresini gösterdikleri Türkler, bugün geniş bir coğrafyaya yayılmış bir durumdadırlar. Yaklaşık 200 milyonluk bir nüfusun konuştuğu Türk lehçelerinin yayılma alanını Asya’nın doğusundan Avrupa’nın batısına doğru şöyle çizebiliriz: Sibirya’nın kuzeydoğusundan (Yakutça), Ural ve Altay Dağlarına, Doğu Türkistan’dan Kafkasya’ya uzanır. Kırım, Litvanya ve Polonya’da Karayca; Bulgaristan, Romanya, Moldovya ve Ukrayna’da Gagavuzca konuşulur. Türkçenin en yoğun konuşulduğu yer Anadolu’dur. Türkiye Türkçesi diğer Türk dil ve lehçeleri arasında en gelişmiş bilim, sanat, kültür ve felsefe dilidir.
Öte yandan Almanya, Fransa, Belçika, ABD, Kanada ve Avustralya’da da göçmen Türklerin sayısı fazladır.
Türklerin yaşadığı yerlerde şu Türk lehçeleri konuşulmaktadır: Türkiye Türkçesi, Özbekçe, Azerice, Yeni Uygurca, Kazakça, Tatarca, Başkurtça, Türkmence, Kırgızca, Çuvaşça, Karakalpakça, Yakutça, Kumukça, Tuva, Sayan Türkçesi, Karaçayca, Balkarca, Nogayca, Hakasça, Halaçça ve Karaycadır.
TÜRK DİLİNİN KISA TARİHİ
Eski Türkçe Dönemi (6.-10.yy.): Göktürkçe ve Uygurcanın kullanıldığı 6. ve 10. yüzyıllar arasını kapsar. Türk yazı dilinin tarihi VII. ve VIII. yüzyıllarda Orhon vadisinde dikilmiş olan yazıtlarla başlar. (Orhon ve Yenisey Yazıtları) Gerek Orhon Yazıtları’nda kullanılmış olan gelişmiş ve işlek dil gerekse komşu ülke kaynaklarında yer alan bilgiler, Türk yazı dilinin başlangıcının çok daha eskiye gittiğini gösterir.
Yakın dönemde bulunan yeni yazıtların okunması Türk yazı dilinin tarihini daha da gerilere götürmemizi sağlayacaktır. Ayrıca karşılaştırmalı ses ve biçim bilimi çalışmaları ve diğer dillerdeki alıntı sözlerden Türkçenin yaşının ortaya konulması yolunda önemli veriler elde edilmiştir. Türkçeden Sümerceye geçmiş olduğu kanıtlanan 168 Türkçe kökenli sözcük, Sümerce ile Türkçenin yaşıt olduğu görüşünün geliştirilmesini sağlamıştır. Kazakistan’daki Esik kurganı buluntuları arasında yer alan ve M.Ö. 4’üncü yüzyıla ait olduğu saptanan bir çanaktaki Orhon yazısına benzer harflerle yazılan iki satırlık yazının en eski Türkçe metin olduğu bilinmektedir. Çin yıllıklarındaki bir Hun ağıtına ait iki dize ile birkaç sözcük M.S. 4’üncü yüzyıl Türkçesi hakkında fikir vermektedir. Ancak, edebî metin niteliğindeki ilk büyük metinler Tonyukuk (725), Bilge Kağan (731) ve Köl Tigin (732) adına dikilmiş olan Göktürk Yazıtları’dır.
Orta Türkçe Dönemi (11-15.yy.): Moğol istilasının yol açtığı yıkım nedeniyle tam olarak sınırları çizilemeyen ve aydınlatılamayan dönemdir. Bu dönemde göç hareketleri nedeniyle Türk lehçeleri Doğu Türkçesi, Batı Türkçesi ve Kuzey Türkçesi olmak üzere 3 ana bölüme ayrılır.
Doğu Türkçesi:
a. Karahanlı Türkçesi (11-13. yy.)
b. Harezm Türkçesi (14-15. yy.)
c. Çağatay Türkçesi
İslam dini ve kültürüyle ilişkinin kurulduğu kimi Türk halklarının İslam dinini benimsediği dönemi içerir. Türk dilinin ilk sözlüğü ve dil bilgisi kitabı Divânu Lügati’t-Türk (Türk Dillerinin Sözlüğü) ise 1071 yılında Kaşgarlı Mahmud tarafından yazılmıştır. Yaklaşık 9 bin sözü içeren eser, yalnızca bir sözlük, yalnızca bir dil bilgisi kitabı değil, aynı zamanda Türk yazı dilinin ve ağızlarının ele alındığı, kültür değerlerinin kayda geçirildiği anıt niteliğinde bir kaynaktır. Bu eser, Araplara Türkçe öğretmek ve Türkçenin gücünü göstermek amacıyla yazılmıştır.
1069 yılında Yusuf Has Hacip’in yazdığı Kutadgu Bilig (Mutluluk Veren Bilgi) ise ideal devlet yönetiminin nasıl olması gerektiğini anlatan bir siyasetnamedir. Hacip, 6645 beyit olarak yazdığı bu eserinde devlet, adalet, insan ve aklı temsil eden dört sembolik kişiyi birbirleriyle konuşturarak insanlara iki cihanda mesut olmanın yolunu göstermiştir. Siyasetname niteliğindeki eserde, ideal bireylerden oluşan bir toplum ve devlet göz önünde canlandırılmıştır.
11. yüzyıla ait Yüknekli Edip Ahmet’in yazdığı Atabetü’l Hakâyık (Hakikatlarin Işığı) ile Ahmet Yesevî’nin “Hikmet”leri Türkçenin tespit edilen ilk edebî eserlerindendir. Doğu Türkçesinin 15. yy.da en büyük şairi ise Ali Şir Nevaî’dir.
Batı Türkçesi (Anadolu ve Azerbaycan sahasında konuşulan Türkçe, Oğuzca):
a. Eski Anadolu Türkçesi (13-15. yy.): Dede Korkut Hikâyeleri, Sultan Veled (13. yy.da Konya’da yaşamış, Mevlana’nın oğlu) ve Yunus Emre’nin şiirleri bu döneme aittir.
b. Osmanlıca (Osmanlı Türkçesi) (15-20. yy.): Osmanlı’nın imparatorluk haline gelmesiyle saray ve çevresinde Arap-Fars kültürü büyük önem kazandı; böylece, Osmanlıca denilen halk dilinden kopuk bir üst sınıf dili doğdu. Osmanlı yönetici sınıfının ve eğitimli seçkinlerin kullandığı bir yazışma ve edebiyat dili olan Osmanlıca, günlük hayatta konuşulan bir dil olmamıştır. En belirgin özelliği, Türkçe cümle altyapısı üzerinde, İslam dünyasının klasik kültür dilleri olan Arapça ve Farsçayı serbestçe kullanma imkânı tanımasıdır.
c. Türkiye Türkçesi (20.yy. başları- …): Türkiye Türkçesi, Batı Türkçesinin son ve bugün de devam eden devresidir. 1908 Meşrutiyeti’nden sonra başlar. Cumhuriyete kadar süren ilk devrede, Osmanlıca, henüz sahneden çekilmemiştir. Osmanlıca ile yeni dilin cümleleri, beraber kullanılır. Daha Tanzimat'la girmeye başlayan Batılı kültür unsurları, Osmanlıcaya hakim olan İslâmî kültür unsurlarıyla yer değiştirme mücadelesine başlamıştır. Bir dil, bir başka dile sadece dil özellikleriyle doğrudan tesir etmez. Yeni kültür, dili kendi kelimeleriyle, kavramlarıyla canlı tutmaya çalışır; dilin cümle yapısına hemen karışmaz, belki hiç karışmaz. Bazen, Osmanlıcada olduğu gibi kültür, dilin cümle yapısına da tesir eder. İşte Türkiye Türkçesi de, İslâmî kültür unsurlarının Türkçe üzerinde hakimiyetinin zayıfladığı devrede, Batılı kültür unsurlarının girmesiyle ortaya çıkmıştır. Türkçe, artık, Batı dillerinden girecek olan kelimelere, yeni kavramlara kapısını açmış olur.
Bu devrede Türk cümlesi kısalmış, cümle unsurları yerli yerine oturmuştur. Osmanlıcadan Türkiye Türkçesine geçiş, yazı dilinin, konuşma diline yaklaştırılmasıyla başlamıştır. Türkiye Türkçesinde bugün kullandığımız Türk yazı dili, temel olarak İstanbul ağzına dayanmaktadır.
***
Bugün Türk dili, yaklaşık 12 milyon kilometre karelik bir alanda 220 milyon nüfusun konuştuğu, yüze yakın ülkede öğretiminin yapıldığı, kökleri tarihin en eski dönemlerine kadar uzanan, 600 bini aşkın söz varlığına sahip bir dünya dilidir. Geçmişi boyunca Çinceden Farsçaya, Arapçadan Macarcaya kadar pek çok dille etkileşim içerisine girmiş olan Türk dilinin bir kolu olarak yalnızca Türkiye Türkçesinin dünya dillerine verdiği sözcüklerin sayısı 11 binin üzerindedir. Genel Türk dili olarak diğer dillere verdiğimiz sözcük sayısı ise 20 binin üzerindedir. Özellikle giyim, yiyecek, askerlik başta olmak üzere hemen her alanda çok sayıda Türk dili kökenli sözcük ile tarihte ve bugün dünya dillerinde varlığını bugün de sürdürmektedir. Dünyanın hemen her bölgesinde öğretimi yapılan, bilimsel araştırmalara konu olan, dünya dillerine katkıda bulunan Türk dili, en yaygın ve en köklü dünya dillerinden biridir.
TÜRKLERİN KULLANDIĞI ALFABELER
Araştırmacılar, tarih boyunca Türkler kadar sık alfabe değiştirmiş başka bir millet olmadığı konusunda birleşmektedir. Özellikle eski çağlarda, farklı kültür dairelerinin Türklerin devlet kurduğu topaklarda kesişmesi nedeniyle kültürün en önemli taşıyıcısı olan dilin kaydedildiği yazı malzemesi, muazzam bir çeşitlilikle Türkler arasına girmiştir.
-
Göktürk alfabesi: 38 harf ve işaretten oluşur. Yukarıdan aşağıya ve sağdan sola yazılan runik harflerin önemli bir bölümünün Türk sosyal ve kültürel yaşamını yansıtan Türk damgalarından çıktığı tahmin edilmektedir. Bu alfabe ile meydana getirilmiş en önemli yazılı eser M.S. 8. yy. da dikilen Göktürk Anıtları (Orhun Abideleri)’dır.
-
Uygur alfabesi: Manihaizm dininin kabul edilmesinden sonra 8. yy.dan 18. yy. başlarına, Doğu Türkistan’dan Osmanlı sarayına değin kullanılmış bir alfabedir. 4 ünlü 14 ünsüz harften oluşur. Sağdan sola yazılır. Türkçenin seslerini karşılamakta yetersizdir. Kutadgu Bilig ve Atabetü’l-Hakâyık’ın birer nüshaları bu alfabe ile kaleme alınmıştır. Ayrıca Fatih Sultan Mehmet, 1473’te Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’a karşı kazandığı zafer dolayısıyla yazdırdığı fermanda Uygur alfabesini kullanmıştır.
-
Dostları ilə paylaş: |