Kader beni, iki Alman devletinin tam sınırları üzerinde bir ka­sabada, Braunau am Inn'de dünyaya getirdi. Alman olan Avusturya, büyük Alman vatanına tekrar dönmelidir



Yüklə 1,96 Mb.
səhifə24/51
tarix28.10.2017
ölçüsü1,96 Mb.
#18647
1   ...   20   21   22   23   24   25   26   27   ...   51

işte bir kısım Yahudi iki yüzlülükle Alman, Fransız veya ingiliz olduğunu söylerken, diğerlerinin açıkça ve resmen Yahudi ırkına mensup olduklarını belirtmeleri, kendilerine olan güvenin gittikçe arttığına ve artık emniyet içinde bulunduklarına delil teşkil eder. Diğer milletlerin, korkunç bir pervasızlıkla hareket etmeleri, Yahu­dilere zafer gününün ne kadar yakın olduğunu ispatlar.

Siyah saçlı pis Yahudi, saatlerce tehlikeden habersiz olan genç kızı gözetler. Sonunda bu genç kızı kendi adi kanı ile kirletir. Onu mensup olduğu ırktan çekip alır... Yahudi, hakimiyetine almak iste­diği ırkın dayandığı bütün temelleri kökünden yıkmak ister. Kadın ve genç kızların ahlaklarını bozduğu gibi, kendi ırkı ile diğer ırklar arasında "kan"in yaptığı seti yıkmak ve ortadan kaldırmak için her türlü çareye başvurur. Zenciyi Almanya'ya getirenler Yahudilerdi. Hep aynı gizli gaye ve açık hedef için hâlâ getirmektedirler. Nefret ettikleri beyaz ırkı melezleşmeden çıkacak piçleşme ile yok etmek, onu eriştiği medeniyet ve siyaset seviyesinden indirmek ve ona ha­kim olmak istemektedirler. Çünkü ırkı halis olan, kanının kuvvetin­den haberdar olan millet hiçbir şekilde ve hiçbir vakit Yahudi'ye bo­yun etmez. Yahudi ancak, bu dünyada ilelebet ve sadece melezlerin efendisi olabilir. Bunun için kişileri devamlı olarak zehirler ve böylece ırkların seviyelerim düşürmeye çalışır. Yahudi bu arada da, artık siyaset ba­kımından, demokrasinin yerine proletarya hakimiyeti fikrini aşıla­maya başlar.

Marksizm Yahudi'nin, demokrasiden vazgeçmesini sağlayan ve Yahudi'yi milletlerin, diktatörce, kaba kuvvet ile hakimiyet altına al­masını temin eden bir silahı olmuştur. Böylece Yahudi çifte devrim meydana getirmek için sistemli bir şekilde çalışır. Bu çifte devrim iktisadi ve siyasi alanlarda olacaktır.

içerden gelen bu saldırıya karşı enerjik bir şekilde karşı koyan milletleri, Yahudi faaliyete geçirdiği uluslararası nüfuz ve tesirler sa­yesinde bir düşman şebekesi ile sarmaya başlar.

Onları savaşa zorlar. Sonunda gerekli olduğuna karar verdiği zaman savaş alanına devrim bayrağını dikiverir.

Devletleri ekonomik yönden sarsar. Böylece verimsiz hale gelen kanın teşebbüslerini devletin elinden alır ve mali kontrole tabi tutar.

Yahudi siyasi yönden de devleti yaşama vasıtalarından yoksun bırakır. Her türlü karşı koymanın ve milli savunmanın temellerim çürütür. Halkın hükümete beslediği güveni sarsar. Geçmişi kötüle­yerek gözden düşürür. Büyük olan şeylerin hepsini çamura batırır.

Medeniyete de el atarak, sanatı ve edebiyatı kötüler, tabii hisleri aldatır. Bütün güzellik, asalet, ağırbaşlılık, haysiyet ve hayır mef­humlarını bir kalemde altüst eder. insanları, kendisinin içinde bu­lunduğu o adi ve aşağı tabiat alanına çeker.

Nihayet Yahudi, dini ve ahlakı, gülünç ve basit bir hale sokar. Örf ve adetleri ölü, modası geçmiş ve köhnemiş şeyler olarak göste­rir. Böylece bir milletin hayatı uğruna mücadele edeceği son daya­naklarını da ortadan kaldırır.

L) Şimdi son ve büyük devrim başlar. Artık, Yahudi siyasi kud­reti de eline geçirdikten sonra, maskesini fırlatır atar ve demokrasi ve halk dostu olan Yahudi, o andan itibaren katil ve ırk düşmanı Yahudi'yi meydana getirir. Birkaç yurt içinde zekanın mümessilleri­nin kökünü kazımaya girişir. Milletlerin manevi rehberleri olan kimseleri yok ederek onları esareti altına alır.

Bize bu esaretin en canlı misalini Rusya vermiştir. Rusya'da Ya­hudi, büyük bir millet üzerinde hakimiyetini kurmak için, vahşi ve korkunç bir taassup ile 30 milyona yakın insanı kendi yazar ve çete leri ile borsa haydutlarına öldürtmüş veya açlıktan ölüme mahkum ettirmiştir. Fakat şunu hemen belirtelim ki, bu iş yalnız, Yahudilerin milletlerin hürriyetlerini öldürmesiyle bitmeyecek, bu mahvolan milletlerin asalakları da yok olacaktır. Kurbanların ölümü, er geç canavarın da ölümünü icap ettirecektir. Almanya'nın çöküşünün, sebeplerini tetkik edecek olursak, ilk ve kati sebep olarak ırk mese­lesinin ve Yahudi tehlikesinin takdir edilip görülememesinden ileri geldiği anlaşılır.

1918 yılının Ağustos ayında savaş alanında uğranılan yenilgile­re tahammül etmek son derece kolay olabilirdi. Bu yenilgiler mille­timizin daha önce kazandığı zaferlere oranla bir hiçten ibaretti. Bi­zim çökmemize bu yenilgiler sebep olmadı. Biz, milletleri var olma­ya kabiliyetli kılan ve bu şekilde hayatlarını meşru saydıran siyası kuvvet ve içgüdüleri, on yıldan beri sistemli bir şekilde milletimizin elinden alarak bu yenilgileri hazırlamış olan kudret tarafından yere serildik. Eski Reich, milletimizin mensup olduğu ırkın temellerinin korunması hususunun ortaya çıkardığı meseleyi ihmal etmekle, bir milletin dünya üzerinde yaşamak için sahip olduğu tek hakkı kötü-lüyordu. Melezleşen veya melezleşmeye fırsat veren milletler Tan-rı'mn iradesine karşı günah işlerler. Bir millet, kendi varlığının tabi­atça verilmiş ve kökleri kanına uzanmış özel vasfına artık bağlı kal­mazsa, dünyadaki mevcudiyetine son verilmesinden dolayı şikayetçi olamaz. Bu geçici dünyada her şey çok daha iyi olur ve yapılabilir. Her bozgunun, gelecekteki bir zaferin annesi olması mümkündür. Her kaybedilen savaş gelecekte bir yükselmeye sebep olabilir. Her zorluk, insanın enerjisi ile alt edilebilir. Her zulüm ve baskı, kan saf olarak korunduğu sürece, ahlaki bir dirilme meydana getiren kuv­vetleri doğurabilir ve harekete geçirebilir. Fakat kanın saflığım kay­betmesi saadeti yok eder, insanı sonsuzluğa kadar aşağılatır. Bu çö­küşün medeni ve ahlaki sonuçları hiçbir zaman kaybolmaz. Hayatın öteki meseleleri, bu tek mesele ile karşılaştırılsa, bütün bu meselele­rin önemi bunun yanında bir hiçten ibarettir. Hayatın bütün mese­leleri zamanla sınırlıdır. Fakat kanın saflığının korunması veya kay­bedilmesi meselesi, yeryüzünde hayat devam ettiği sürece duracak­tır.

Savaştan önce meydana gelen biraz önemli olaylar incelendi­ğinde, hepsinin bir ırk meselesine bağlı olduğu görülür, ister hukuk l meselesi, ister ekonomik hayatın büyük oyunları olsun, veya siyası alanda çöküş olayları, eğitimin iflası olsun, hatta basının büyük j1,»damlar üzerinde yaptığı kötü tesir söz konusu olsun, bütün fena-ı'llkların derinine inildiğinde ırka önem verilmediği veya yabancı bir milletin ırk için arz ettiği tehlikenin farkına varılmadığı görülecek-,tir. Bunun için, bütün reform hareketleri, bütün sosyal yardım eser-'leri, her türlü siyasi tedbirler, bütün ekonomik gelişmeler ve düşün­üme gücündeki her bilgi artışı hiçbir zaman önemli rol oynamaz.

Millet ve onu dünyada var olmaya kabiliyetli duruma getiren organ; yani devlet, sağlam bir sağlığa sahip değildi. Hatta her ikisi de gözle görülecek şekilde sararıp soluyordu. Reich'ın dışardan ba­kıldığında görülen sıhhati, onun menfaatini saklamayı başaramazdı. Gerçekten tekrar ona kuvvet vermek için yapılan her teşebbüs da­ima sonuçsuz kaldı. Çünkü en önemli mesele kenarda unutuluyor-(görüyorlar, fakat en uygun şartlar içinde bile onun illetini tespit edemiyorlardı. Eski Reich'ın siyasi gelişmesinin takip ettiği yol dik­katle incelenirse, birliğin oluşumundan sonra, hatta bunun sonucu olarak Alman milleti tarafından yapılan gelişmeler sırasında, için ' için çöküşün tam akışını bulmuş olduğunu ve bütün siyasi başarıla-1 ra ve iktisadi servetin çoğalmasına rağmen, genel durumun yıldan yıla berbatlaştığını görmek mümkündür. Reichstag seçiminde, Marksist oyların çoğalması, dış yıkılmaya yol açacak içten yıkılma-r nın devamlı şekilde yaklaştığını işaret ediyordu. Burjuva partisinin j. bütün başarıları, değerden yoksundu. Bu da, bütün seçim başarıla-î rina rağmen Marksist dalganın büyümesine engel olamadıklarından l dolayı değil, kendi içlerinde bozuk tohumlar bulundurmalarından ileri geliyordu. Burjuvalar farkına varmadan Marksist düşünceler ile kirletilmişlerdi. Karşı koymaları, çok kere sonuna kadar mücadeleye azmetmiş rakiplerinin bir prensip muhalefetinden çok, hırslı lider­lerin birbirlerine karşı rekabetlerinden meydana geliyordu. Bu uzun yıllar sırasında sarsılmaz karşı durma ile yalnız bir millet mücadele etti. Bu da Yahudi'dir. Milletimizin beka iradesi zayıfladıkça, Yahu di'nin altı köşeli yıldızı gökyüzünde yükseldi. 1914'te savaş alanına hücuma azmetmiş bir millet atılmadı. Bu Marksist barışseverlerin milletimizi tehdit edişine karşı milletin beka içgüdüsü ile ortaya çık­masıydı. Kaderimizin münakaşa edildiği o gün içteki düşmanın kim olduğu tespit edilemediği için, dışa karşı direnme beyhudeydi. Tan­rı, galip kılıca ücretim lütfetmedi. Her suçun cezasının çekilmesini isteyen ebedi kanuna itaat edildi, işte bu hususlar yeni hareketimi­zin prensiplerine kaynak teşkil edecekti. Biz bu düşüncelerimizin, sadece Alman milletinin çöküşünü durduracağına değil, bir devlete bir gün, üzerine dayanacağı ve kuvvet alacağı granit temelleri atma­sını da sağlayacağına inanıyoruz. Öyle bir devlet kuracağız ki, o devlet milletimize hiçbir zaman yabancı kalmayacak, iktisadi ihtiyaç ve menfaatin hizmetine girmeyecek, milletin içinden, tarihinden doğmuş bir Alman milletinin devleti olacak.

Hareketimizin gelişmesinin birinci safhasını bu bölümün so­nunda inceliyorsam ve buna bağlı bir sürü meseleleri gelişigüzel münakaşa ediyorsam, bunu doktrinimizin ruhu hakkındaki düşün­celeri açıklamak gayesiyle yapmıyorum. Gerçekte bizim programı­mızın kapsamı öyle geniştir ki, hepsi yazılmaya kalkılırsa bir cildi doldurur. Bundan dolayı programımızı bu eserin ikinci bölümünde inceden inceye ele alacağım ve tasavvur ettiğim şekilde bir devlet hayali bulmaya çalışacağım.

"Biz" demek, yüz binlerce kimse demektir. Bu yüz binler, esasta ideallerimize katılmakta, fakat her biri gözlerinin önünde dalgala nan şeyi takdir etmek için gerekli kelimeleri bulamamaktadır. Ger çekten bütün büyük yenilik hareketlerinde dikkati çeken bir husus vardır. Çok kere bu yenilik hareketlerinin başlangıçta sadece bu şampiyonları vardır. Fakat sonradan milyonlarca taraftar kazanırlar, içlerinden biri müşterek iradelerini ilan etmek, eski ümitlerin bayra­ğım dikmek ve yeni açıklamalarla onları zafere götürmek için yük seldiği zaman, bu yenilik hareketi binlerce sabırsız insanın derin is teklerine karşılık geliyor demektir. Milyonlarca insanın kalplerinde o devrin hayat şartlarının tamamen değişmesi için istek beslemeleri, bu kimselerin büyük ve acı memnuniyetsizlik hali bin bir şekilde kendini belli eder. Bazılarında ümitsizlik ve cesaretsizlik hakimdir Bazılarında nefret, kin ve isyan hallerine rastlanır. Bir kısmı kayıtsı; kalırken, bir kısım müdahale için korkunç bir istek besler. Memnun olmayanların bazıları seçimde çekimser kalırlar, sayıca daha çok olanları ise aşırı sol tarafla beraber oy kullanırlar, işte bizim genç l hareketimiz önce bu kimselere hitap edecektir. Çünkü durumların­dan memnun olan ve mideleri tıka basa doymuş olan adamlardan [;, böyle bir harekete katılmalarını beklemek hata olur. Hareket işken­ce çeken, acı duyan, azap içinde olan talihsiz ve memnun olmayan kimseleri etrafında toplayacaktır. Evet hareketimiz her şeyden önce sosyal vücudun dışında akıp gitmeyecek, halk topluluklarının de­rinliklerine kök salacaktır.

1918 yılında millet siyaset bakımından iki parçaya bölünmüş durumdaydı. Sayıca çok olan birinci parça, el ile çalışan meslek sa­hipleri hariç olmak üzere, milletin aydın tabakalarım teşkil ediyor­du. Bunlar yüzeysel manada milli idiler. Yani bunlar, devlet menfa­atleri denilen, fakat daha çok hanedan menfaatleri ile aynı şey hali­ne gelen çıkarları önemli şekilde temsil ediyorlardı. Bu kısma dahil olanlar, rakiplerinin baskı ve şiddetleri dolayısıyla, tesirleri yüzeysel ve henüz gelişmemiş olan manevi silahlarla ideallerini gerçekleştir-1 meye, hedeflerine ulaşmaya çalışıyorlardı. Daha bir süre önce İdare-1, ci durumunda olan bu sınıf şiddetli ve tek bir darbe ile boylu bo­yunca yere serildi. Korkudan titreye titreye, insafsız galibin bütün kötülüklerine boyun eğdi.

Bu sınıfın karşısında el ile çalışan işçiler yer aldı. Bu sınıf, az çok aşırı Marksist eğilimleri içeren hareketler halinde birleşmişti. Bunlar fikri mahiyetteki bütün direnişleri kuvvetle kırmağa kararlı idiler.

Marksist fikirlerle donatılmış olan bu sınıf "milli" olmak iste­ğinde değildir. Aksine yabancı devletlerin baskı hareketlerine yar-I dımcı olur. Sayıca halkın en büyük kısmını temsil eder. Fakat, bu sınıf milletin bazı unsurlarını ihtiva eder ki, milli bir kalkınma bu sınıf olmadan düşünülemez ve gerçekleştirilemez.

Alman milletinin gelişmesi, Almanya üzerindeki yabancı dev­letlerin baskılarını daha da çok arttırıyordu. 1918 senesinden itiba­ren hemen şunu anlamak gerekir ki, bizim burjuva devlet adamları­nın söyledikleri gibi bu baskılar maddi silahlarla olmuyor veya maddi kuvvete dayanmıyordu. Esas olan irade kuvveti idi. Milletin irade kuvveti sıfıra indiriliyordu. Almanlar muhtaç olduklarından çok daha fazla silahlara sahiptiler. Eğer Alman milleti hürriyetini sağlamak imkanım bulamamışsa, bunun sebebi koskoca bir milletin beka içgüdüsünün ve yaşama iradesinden yoksun oluşu idi. En te­sirli silah, o silahı faaliyete geçirecek olan ruh mevcut değilse, cansız ve kıymetsiz bir madenden ibaret kalır. Almanya savunmasız kal­dıysa bunun sebebi silaha sahip olmayışı değildi. Savunmasız kal­masına sebep milletin silahlarını muhafaza etme iradesinden yoksun oluşu idi.

, Eğer, bugün solcu politikacılar hıyanetlerden oluşan bilinçsiz politikalarının başarılı olamayışını silah yokluğuna atfetmeğe çalışı­yorlarsa yalan söylüyorlar. Onlara verilecek cevap şudur: "Doğru söylemiyorsunuz! Milli menfaatleri terk etmek yolundaki canice po­litikanızla silahlarınızı teslim ettiniz. Şimdi de silah yokluğunu, se­faletinizin en kesin sebebi olarak gösteriyorsunuz. Bu hareketiniz de, bütün yaptıklarınızda olduğu gibi yalan ve sahtekarlıktan ibaret­tir." Bu arada sağ taraf politikacılarının da büyük hataları olmuştur. Sağ taraf politikacılarının sayesinde 1918 yılında Hükümete giren Yahudi süprüntüleri Alman milletinin silahlarını çalmışlardır. Bi­zim, müdafaasız millet durumuna gelmemiz onların alçaklıklarının sonucudur. Bir Almanın şevk ve cesaretinin yeniden tesisi meselesi, kendi kendimize "Silahları nasıl imal edeceğiz?" sualini sormakta halledilemez. "Bir milleti silah taşımaya kabiliyetli duruma getiren ruhu nasıl yaratacağız?" diye düşünmek gereklidir. Bir milletin üze­rinde böyle bir rüzgar estiği takdirde zekası bin yol bulur ve bu yol­ların her biri o milleti bir silaha götürür. Bir korkak adama on ta­banca verilse, o adam bir saldırı sırasında bir tek kurşun atamaz. Bu korkağın elindeki tabancalar, bir cesurun elindeki topuzdan daha az değer ifade eder.

Milletimizin siyasi kuvvetinin tekrar tesisi ancak, bizim iç dün­yamızın sağlam ve kusursuz duruma getirilmesi sorunundan ibaret­tir. Gerçekte bunu hazırlayıcı her dış siyaset ve bizzat rolünü değerli hale getirme girişimleri çok silaha sahip bulunmanın eseri olmayıp, bir milletin inkarı imkansız kabiliyetinin sonucudur. Bir milletin düzenli yeteneği, cansız birtakım silahların toplanması değil, milli beka hakkında ateşli bir iradenin ve ölümü göze alacak derecede kahramanca bir cesaretin varlığı sağlar. Bir toplum, silahla kuvvet­lenmesini bilen insanlarla kuvvet bulur, işte ingiliz milletinin uzun bir süre bütün dünyanın en değerli menfaati diye kabul edilmesinin sebebi budur. Çünkü ingiliz hükümetinin zafere kadar dövüşmeye ısrarla azmetmiş olmasına ve milletinin büyük bir topluluğunun korkunç inadına itimat etmek mümkündür. Herkes şuna inanmıştır ki, bu ingilizler ne zamanı hesaplar, ne fedakarlıkları, ingilizlerin bütün imkan ve vasıtaları harekete geçirecekleri muhakkaktır, işte bundan dolayı ingiltere'de, belirli bir anda askeri silahlandırmak için, diğer devletlerin kuvvetlerine denk bir kuvvet bulundurmaya hiç lüzum yoktur. Alman milletinin siyasi bakımdan tekrar canlan­ması, bizim yaşama irademizin tekrar dirilmesi ve kuvvetlenmesi ol­duğuna göre bu iradeyi yaşatmak için milli olan unsurlarına başvur­mak yeterli değildir. Gerekli olan şey, milli duygular aleyhinde bu­lunan sınıfı millileştirmektir. Demek ki Alman Devleti'ni tekrar di­riltmeyi ve eski kuvvetini kazandırmayı gaye edinen genç bir hare­ket büyük halk topluluklarını büyülemek için, amansız bir mücade­leye girmek zorundadır, içerde ve dışarıda takip edilecek bir milli politika için burjuva sınıfından bir direnme söz konusu olamaz. Çünkü bizim milli denilen burjuvazimiz genellikle değersiz ve milli zihni yetersiz bir şekilde gelişmiştir. Hatta herkesçe bilinen miyop­luğu dolayısıyla Alman burjuvazisi eskiden Bismarck devrinde ol­duğu gibi, yakın bir kurtuluş saatinde itaatkar bir karşı koyma du­rumunda sebat etse bile, pek bilinen ve darbımesel haline gelen korkaklığı dolayısıyla bu çeşit davranışından da bir sonuç alamaz.

Uluslararasıcılığa yönelmiş olan Alman vatandaşı karşısında ise iş daha başkadır. Onları, kaba ve ilkel karakterleri kendilerini baskı­lara daha çok meylettirmiştir. Aynı zamanda başlarındaki Yahudiler de kaba ve merhametsizdirler. Onlar daha önce Alman ordusunun bel kemiğini kırdıkları gibi, Almanya'nın tekrar yükselmesi yolun­daki bütün teşebbüsleri de parçalayacaklardır. Özellikle parlamen­ter devirde sayıca çok oldukları için, herhangi bir milli dış siyaset takibine engel olacaklardır. Aynı zamanda bunlar, Alman milletinin gerçek değeri ile takdir edilmesine, bunun sonucu olarak ittifakların arz edeceği ilginin göz önüne alınmasına fırsat vermezler. Çünkü on beş milyon Marksist, demokrat barışsever ve merkeziyetçilerimizin meydana getirdikleri zayıf nokta sadece bizim tarafımızdan bilinen bir husus değildir. Bu durum yabancı devletlerin de gözlerinden kaçmamaktadır. Bu devletler imkan dahilinde olan veya olmayan bir anlaşmanın değerini ölçtükleri zaman, bu sıkıntı veren güllenin ağırlığını da göz önüne alırlar, Eğer halkının faal kısmı her çeşit azimli bir siyasete karşı olursa o devletle, hiç kimse anlaşma yap­maz. Hemen şunu da ilave edelim ki "Milli hıyanet partileri"nin ba­şında bulunan kimseler kendi geleceklerini düşündükleri için dev­letin tekrar yükselmesi lüzumuna karşıdırlar. Bunlar bu gayeye da­ima muhalefet ederler.

Tarih Alman milletinin, o işitilmemiş çöküşüne sebep olanların hesapları görülmedikçe, eski haline gelebileceği hakkında bir ümide kapılmayı men eder. Çünkü 1918 Kasım ayı sadece bir hıyanet te­lakki edilmeyecek, aynı zamanda vatana ihanet sayılacaktır.

Bu şartlar altında dışarıda Almanya'nın bağımsızlığının tekrar sağlanması, birinci derecede milletimizde azim ve irade ruhunun tekrar tesisine bağlıdır. Fakat, Alman kurtuluş fikri, halk topluluğu bu hürriyet düşüncesinin hizmetine girmeye hazır olmadıkça, yal­nız teknik bakımdan bile dışa karşı manasız bir şey gibi görünür.

Askeri bakımdan her subay bilir ki, sırf öğrenciden kurulu bir­liklerle savaşılmaz. Bir milletin, dimağına ve yumruğuna da ihtiyaç vardır. Bu husus a, hemen şu da bilinmelidir ki. milli müdafaa yükü aydın sınıfa bırakılacak olursa millet bir nimetten yoksun edilmiş olur. Aynı zamanda bu nimeti telafi etmek imkansız olur. 1914 yı­lında gönüllü alaylarında Flandres'de ölen genç Alman aydınlarının eksikliği acı bir biçimde duyulmuştur. Onlar milletin seçkin tabaka­sı idiler ve kayıpları savaş sırasında telafi edilemezdi. Mücadele, hü­cum kıtalarımın işçi toplulukları ile artırılması suretiyle beslenebilir. Fakat bütün sosyal vücudumuzda metin bir irade tarafından besle­nen derin bir birlik var olup, hüküm sürmedikçe, mücadeleyi tek­nik yönden hazırlamaya da imkan yoktur. Versay Anlaşması'm im­zalayanların bakışları altında silahsız bırakılan ve hayatını sürdür­mek zorunda olan milletimiz, içerdeki düşman sürüleri yok edilme­dikçe ve karakteri yaradılışı itibariyle bozuk olan ve otuz altın karşı­lığında her şeye ve herkese hıyanet edebilen Yahudi güruhu temiz­lenmedikçe, teknikle hiçbir hazırlanma tedbirleri alamaz. Fakat bu şimdi tanzim edilmiş gibi görünüyor. Halbuki siyasi kanaatleri şevki ile milli yükselmemize karşı duran milyonlarca adam, kendileri ile mücadele edilerek kalplerinden ve zihinlerinden düşmanlıklarının sebebi olan Marksist düşünce sökülmedikçe, bize mağlup edilme­miş gibi gelirler. Devlet ve millet olarak bağımsızlığımıza tekrar sa hip olmak için, dış siyasi hazırlanma veya kuvvetlerimizin işe yarar hale konması ve yahut bizzat savaşa hazırlanma hususları hangi ba­kımdan tetkik edilirse edilsin, esas şartın daima ve her halde daha evvel milletimizin büyük kütlesini milli bağımsızlık fikrine çekmek­ten ibaret olduğu görülecektir.

Dış hürriyetimizi yeniden elde edecek olursak memleket için­deki her reform hareketi en uygun şartlarda bile, diğer devletler için bir nevi sömürge olma yolundaki istidadımızı geliştirmekten başka bir işe yaramayacaktır. Ekonomik yönden gelişmemizin yararları bi­zi enternasyonali kontrol eden efendilere götürecektir. Ayrıca ülke­mizde bütün sosyal mahiyetteki ilerlemelerin hepsi, çalışmalarımı­zın meyvesini bu efendilerin lehine artıracaktır. Kültür incelemeleri­ne gelince, bunları paylaşmada Alman milletinin hissesine düşen kısma el uzatamazlar. Çünkü siyasal bağımsızlığa ve bir milletin şe­ref ve haysiyetine sıkı bir biçimde bağlıdırlar. Bundan dolayı, mille­timizin büyük kütlesi milli fikre celbedildiği zaman eğer Almanya için parlak bir gelecek görünüyorsa, bu büyük kitleyi büyülemek bizim hareketimizin en yüksek ve en önemli görevini teşkil edecek­tir. Bizim hareketimizin faaliyeti yalnız şu dakikanın ihtiyaçlarım tatmin cihetine sarf edilmemeli; tersine, bunların memleketin gele­ceği bakımından haiz olabilecekleri tesirleri de göz önünde tutmalı­dır, işte bundan dolayı, biz, 1919 senesinden bu yana yeni hareke­tin her şeyden evvel kütleleri millileştirmek olduğuna inandık. Bun­dan, takip edilecek usul yönünden birçok görevler çıkar.

l — Toplulukları milli kalkınma hareketine çekmek için ne ka­dar fedakarlık yapılsa azdır. Şimdiki durumda işçilere verilen ve da­ima verilecek olan ekonomik mahiyetteki tavizler ne olursa olsun, eğer bunlar büyük halk topluluklarının mensup oldukları sosyal vücuda girmelerine yarıyorsa, bu tavizler menfi bir durum arz etmi­yor demektir. Halbuki kör gözlü ve dar kafalı kimseler, işçi çevreleri ile millet arasında derin bir bağ kurulmadıkça kendileri için hiçbir ekonomik gelişmenin mümkün olmayacağını bir türlü anlayama­mışlardır. Eğer savaş sırasında sendikalar işçilerin menfaatlerini kuvvetli şekilde savunmuş olsalardı, grevleri yöneten ve gözleri faiz­den başka bir şey görmeyen açgözlü kimseler baskı altında tuttukla­rı işçilerin isteklerine cevap verselerdi, milli savunma işine devam ederek Almanlık fikrine karşı bağlılıklarını bağnazlıkla ilan etselerdi ve nihayet vatana borçlu olduğumuz şeylerin hepsim ateşli bir duy­gu ile yerine getirselerdi, savaş kaybedilmezdi. Bu ekonomik mahi­yetteki tavizler ve hatta daha büyükleri bile zaferin o hiç işitilmemiş önemi karşısında pek değersiz kalırlardı, işte Alman işçisini milleti­ne iade etmek isteyen bir hareket, iş alanındaki fedakarlıkların milli ekonomiyi sarsmadığı sürece ihmal edilmemesi gereken şeyler oldu­ğunu anlamalıdır.

2 — Toplulukların milli eğitimi ancak sosyal kalkınma ile ger­çekleştirilir. Gerçekte herkese kültür nimetlerinden hissesini almak imkanını verecek temel ekonomik şartlar, yalnız sosyal kalkınma ile sağlanabilir.

3 — Topluluğun millileştirilmesi hiçbir zaman yarı tedbirlerle elde edilemez. Bunun için bütün çalışmaları bir noktaya toplamak ve bu faaliyete, gayeye ulaşana kadar ısrarlı bir şekilde devam etmek gerekir. Bu söz bugünkü burjuvazinin anladığı manayı ifade etme­mektedir. Büyük hal çarelerinin gerekli kıldığı şeyleri, ateşle dolu olan tek bir kalp gibi hareket ederek yerine getirmek lazımdır. Zeh­re ancak panzehirle karşı konur. Ancak orta yolların, kendilerini "gökler hükümeti"ne ulaştıracaklarını sananlar manadan yoksun burjuvalardır.

Bir milletin, büyük topluluğu ne profesörlerden, ne diplomat­lardan meydana gelir. Topluluk soyut fikirlerden pek az anlar. Buna karşılık, topluluğu hissiyat alanında daha kolay bir şekilde elde et­mek mümkündür, ister olumlu olsun, ister olumsuz bütün davra­nışların gizli anahtarları buradadır. Topluluk, ancak bir tarafa yö­neltilmiş veyahut aksi yöne çevrilmiş bir kuvvet görünümü lehinde davranış gösterir. Hiçbir zaman topluluk iki yön arasında tereddüt içinde kalmış yarım tedbirler tarafına iltihak etmez. Topluluğun his­siyatı üzerine tesir edecek bir şey yapmak, bu hissiyatın fevkalade bir şekilde istikrarlı olmasını gerektirir, imanı sarsmak, ilmi sars maktan çok daha zordur. Aşk, takdir ve saygıya kıyasla çok az değı şebilir. Kin, sevmekten çok daha fazla devamlıdır. Dünyadaki bütün büyük devrimleri harekete getiren kuvvet, halkı ele geçiren ilmi bir fikrin yayılması ile değil, halk topluluklarını çılgınca coşturan ve ona can veren bağnazlıkta ve gerçek isteride saklanmış bulunuyor du.


Yüklə 1,96 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   20   21   22   23   24   25   26   27   ...   51




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin