Bu yeni devletin, devrimden sonra, bulunduğu mevkii askeri bakımdan takviyeye ne kadar önem verdiği, o sıralarda mevcut olan ve kendini himaye için oluşturulmuş olan teşkilâta karşı gösterdiği ilgiden belli olmaktadır. Bu oluşumlar, korkak devrim mahlûklarının himayelerini vazife edinmiş oldukları için, arzu edilen müesseseler olarak kabul ediliyorlardı. Fakat, zamanla milletimiz istilâ tehlikesine maruz kalınca, bu devrim mahlûkları için ortada korkulacak bir husus kalmadı ve bu müesseselerin de mevcudiyeti onlar için gereksiz olmaya başladı. Bundan dolayı bu müdafaa ekiplerinin silâhlarını toplamak ve onları dağıtmak için ellerinden geleni yaptılar. Gönüllü müdafaa ekiplerini kurmak işini tetkik ederken kendi kendime "Bu gençleri kim ve ne için talim ettirecektim." diye soruyordum. Evet, bu gençlerden hangi maksat için istifade edilecek ve bunlar ne zaman vazifeye çağırılacaklardı? işte kendi kendime sorduğum bu suallere verdiğim cevap, aynı zamanda bizim kendi genç hareketimiz için en iyi emirleri ve düsturları ortaya koyuyordu. Bugünkü devlet bu talim görmüş oluşumlara eğer bir gün müracaat edecek olursa, bunu, milletimizin milli menfaatlerini harice karşı korumak için yapmayacak, sadece aldatılmış, hıyanete hedef olmuş milletimizin günün birinde isyan etmesi halinde, devletin başında bulunan zalimlerin müdafaası için teşebbüste bulunacaktı.
Demek ki, bizim Hücum Kıtalarımızın yukarıda arz ettiğimiz sebepten dolayı askeri bir teşkilât ile hiçbir ilgisi bulunmamalıdır. Bu oluşum Nasyonal Sosyalist Hareketin korunması ve propagandası için bir organ olacaktır. Yani vazifeleri, müdafaa ekipleri denilen teşekküllerden tamamen farklı olmalıdır.
Fakat bizim bu teşkilâtımız hiçbir zaman gizli bir cemiyet olmayacaktır. Çünkü gizli cemiyetlerin maksatları, yasadışı olabilir. Bu gizlilik durumu daima, böyle bir teşkilâtın kadrosunu tahdit eder. Hele Alman milletinin gevezeliğe meyli malûm olunca böyle önemli bir teşkilât yapmak ve aynı zamanda bu teşkilâtı sır olarak saklamak veya teşkilâtın amacını gizlemek asla mümkün değildir.
Bu gibi teşebbüsler bugüne kadar binlerce defa meydana çıkarılmıştır. Bugün, emniyet kuvvetlerimiz ellerinde birtakım dalkavuklar bulundurmaktadır. Bunlar ufak bir menfaat karşılığı hıyanette bulunmakla kalmazlar, aynı zamanda hayali birtakım hıyanetler de uydururlar. Hiç kimse, hiçbir zaman kendi üyeleri arasında bugünkü durumda gerekli olan sessizliği sağlayamaz. Sadece küçücük gruplar yıllarca devam eden tecrübelerden sonra, gizli teşkilât niteliğini alabilirler. Fakat bu gibi teşekküllerin küçük oluşları, Nasyonal Sosyalist Hareket için bir yarar sağlamaz.
Bizim ihtiyaç duyduğumuz şey fikirlerimize meftun yüz binlerce mutaassıp savaşçı idi. Yoksa, cüret sahibi yüz veya iki yüz fesatçının aramızda işi yoktu. Gizli müzakereler ile çalışmak yerine kudretli ve azametli kütle mitingleri ile çalışmak lâzımdır.
Bir fikir hareketi, hiçbir zaman bıçak, zehir veya tabanca ile muzaffer olamaz. Böyle bir fikri cereyanın muvaffakiyeti ancak sokağı fethetmekle mümkün olur.
Biz Marksçılara, Nasyonal Sosyalizm'in yakın bir gelecekte sokak, cadde, meydanların ve günün birinde de devletin yegâne hâkimi olacağını anlatmalıydık.
Gizli teşekküllerin bir başka tehlikesi üyelerinin çoğu zaman üstlerine düşen vazifelerinin büyüklüğünü unutmalarıdır. Diğer bir tehlike de, üyelerin, bir milletin kaderini bir katilin değiştirebileceğine inanmaları halidir. Böylece bir fikir, ancak halk birkaç zalimin korkunç istibdadı altında inlerken, fevkalâde bir şahsiyetin ortaya çıkması ve milletçe nefret edilen adamın göğsüne bıçağı saplaması ile değerli olabilir. işte bu takdirde fedakârlığa hazır olan kişi, nefret duyulan adamın göğsüne bıçağı saplamak için, milletin safları arasından çıkabilir. Bu hareketi küçük korkakların cumhuriyetçi ruhları kınanabilir. Oysa şunu unutmayalım ki. Koca Schiller, Guillaume Tell'inde böyle bir öldürme olayını yüceltme cesaretini göstermiştir.
1919 ve 1920 senelerinde, gizli oluşumların, tarihin misallerine kendilerini kaptırarak, memleketin bir sürü alçaktan fevkalâde müteessir olduğu bir sırada, milletin ıstırabına son vermek maksadıyla, bu âdi köpeklerden intikam almaya kalkmaları ihtimalleri vardı.
Böyle bir teşebbüs anlamsız bir hareket olurdu. Çünkü Marksizm, herhangi bir liderin fevkalâde dehası sayesinde bugünkü başarılı sonuca ulaşamamıştı. Marksizm, burjuva sınıfının sonsuz zaafından, korkakça ve âdice geri çekilişinden dolayı bu zaferi elde etmişti. Bizim burjuva sınıfımız için en acı hal, kızıl inkılâbın ufak bir zekâya ihtiyaç göstermeden muvaffak olması ve burjuvayı emri altına almasıdır. Bir Robes-piere bir Dantftn ve bir Marat karşısında teslim olunabilir ve bu teslimiyete akit erer. Fakat, cılız Scheidemann yahut şişman Erzberger veyahut Friderich Elbert ile diğer Ur süiti siyasi cüceler karşısında dört ayak üzerine gelinmesi, bir rezaletten başka bir şey değildir.
Devrimin dehası olarak bir tek kişi çıkmadı. Yalnızca vatanın felaketi için yapılan devrimde hadsiz hesapsız tahtakuruları ile götürü ve toptan temin edilmiş "spartakistes" gibi geçmez, işe yaramaz mallar vardı, içlerinden herhangi biri ortadan kaldırılsa idi, bunun hiçbir önemi olmazdı. Böyle bir şey yapılsa bile, bir sürü sülük, ortadan kalkanın yerini alacaktı. Enerjik bir protesto bu inanışı yok etmeğe kâfi idi. Hükümetin en yüksek makamlarında, koskoca bir imparatorluğu satmış, iki milyon ölünün bir işe yaramayan fedakârlıklarının günahını üzerine almış, milyonlarca savaş malûlünün sorumluluklarını omuzlarına yüklenmiş ve bir ruhun sessizliği ve istirahatı içinde cumhuriyetçi işlerini görmekle meşgul birtakım âdi köpekler dururken, bir topun yerini düşmana haber vermiş bir kimseyi kurşuna dizmek mantıksızlıktır. Bir devlette, hükümetin, büyük hainleri masum olarak ilân etmesi ve küçük hainlere ceza vermesi manasızlıktan başka bir şey değildir. Bir gün şöyle bir hadise vukua gelebilir. Orduda bulunduğu bir sırada hıyanet etmiş ciğeri beş para etmez bir herif çıkabilir, işte bu durumda bu hainin vücudu, diğer hainler tarafından mı ortadan kaldırılmalıdır, yoksa, bir idealist jüri tarafından mı? Birinci durumda başarı şüphe arz eder. Gelecek için hıyanet muhakkaktır, ikinci durumda ise küçük ve basit bir kimse yok edilecektir.
Bu sorun karşısında ben şöyle düşünüyorum. Büyük hırsızlar serbest ve cezasız kaldıkları sürece küçük hırsızlar yakalanmamalı-dır. Bir gün gelecek milli bir Alman mahkemesi Kasım cinayetlerinin hesaplarını soracak ve on binlerce teşkilâtçıyı işledikleri cinayetlerden dolayı muhakeme ederek idama mahkûm edecektir. Bu misal ve tahmin, savaştan sonra milletlerarası makamlara gizli silâh depolarının yerlerim bildiren küçük ordu hainleri için de geçerlidir.
Bütün bu düşünceler ve ihtimaller beni, gizli cemiyetlere her ne şekilde olursa olsun iştiraki men etmeğe ve Hücum Kıtalarını (S.A.) bu cemiyetlerin karakterlerinden uzak tutmağa zorladı.
Ben, bu yıllarda Nasyonal Sosyalist hareketini, çoğunluğu saygıdeğer genç ülkücü olan Almanlardan uzak tuttum. Çünkü onların hareketleri, vatanın kötü kaderini zerre kadar düzeltemedi ve kendilerinin yok olmalarından başka bir sonuç vermedi.
S.A. bir askeri savunma teşkilâtı ya da bir gizli cemiyet olmayacaktı. Bunun için şu noktalara dikkat edilmeli idi:
1. Talimler, askeri yararları yönünden değil, partinin çıkarlarına uymaları için yapılmalı idi.
Teşkilâtın üyeleri, fiziki gelişmelerini tamamladıktan sonra askeri eğitim ile uğraşmak yerine spor yapmaya yönelmelidirler. Boks ve jiujitsu bana göre bir top atışı taliminden çok daha faydalıdır. Belki top atışı talimi görmemiş olmak eksiklikti. Fakat, spor sahasında mükemmel bir şekilde talim ve terbiye görmüş, vatan için mutaassıp bir aşk ateşi ile tutuşmuş, en şiddetli bir tecavüz ruhu ile yoğrulmuş altı milyon genç bana teslim edilsin, ihtiyaç duyulduğunda, milli bir devlet için, iki seneden az bir zamanda koskoca bir ordu meydana getireyim. Fiziki gelişme, herkese kendi üstünlüğü kanaatini telkin etmeli ve ona daimi bir şekilde kendi kuvvetine güvenmesini sağlamalıdır. Bu şekil fiziki terbiye, bu üyelere Nasyonal Sosyalist Hareketin müdafaası için silâh hizmetleri görecek sportif meziyetleri de kazandırmalıdır. 2. S.A.'nin gizli bir yanı kalmaması ve herkesin bu teşkilât mensuplarını gördüğü vakit tanıyabilmeleri için üyelerine üniforma giydi-rilmeliydi. S.A. gizli olarak toplanmamak idi. Açıkça ilerlemeliydi. Gizli bir kuruluş olduğu hakkındaki bütün ithamları kesin bir biçimde yok edecek bir faaliyete gırişmeli idi. Daha başlangıçtan itibaren genç hareketin büyük fikri SA'ya mensup olanlara anlatılmalı ve büyük fikrin onlarca anlaşılmayan bir tarafı kalmamalı idi. Bu kimseleri fikirlerimizin müdafaası vazifesine o şekilde sürüklemek icap eder ki, herhangi bir patırtıda Nasyonal Sosyalist ve ırkçı bir devletin kurulması uğrunda, onlar hayatlarını feda etmekten çekinmesinler. Böylece, bugünkü devletin aleyhinde sürdüreceğimiz mücadele, küçük intikam hareketlerinin ve fesatçı faaliyetlerin çok üstüne çıkmış olurdu. Mücadelemiz, Marksizm ve Marksist teşekküllere karşı bir ideal hayat görüşü uğrunda bir yok etme savaşı niteliğine ulaşırdı.
3. S.A.'nin teşkilât şekli, üniforması ve teçhizatı eski ordu mensuplarına benzememeliydi. Bu üniformalar üstlerine düşen vazifenin ihtiyaçlarına göre olmalıydı.
Daha 1920 ile 1921 yıllarında, benim için emredici bir nitelik taşıyan ve tarafımdan teşkilâtımıza aşılanması istenen bu fikirler, 1922 yılının son aylarından itibaren önemli derecede S.A.lara sahip olmamız sonucunu doğurdu. Yalnız 1922 yılının sonbaharında S.A. üyeleri, kendilerini belli eden ve herkesçe tanınan üniformalarını aldılar.
SA'nın gelişmesi ile alâkalı üç hadise sonsuz bir ehemmiyete haizdir.
1. Bunlardan biri, bütün vatanperver cemiyetlerin cumhuriyetin savunulması ile ilgili kanunun aleyhinde Münih'te Kölnigsp-latz'de yaptıkları büyük miting idi.
Münih'in vatanperver cemiyetleri, cumhuriyetin korunması kanunun kabulüne karşı protesto için çok büyük bir miting yapmak kararını aldılar. Nasyonal Sosyalist Hareket de bu büyük mitinge katıldı. Partimiz saflar halinde caddelerden geçti. Partinin siyasi kıtaları da geçişe katıldılar. Ayrıca iki orkestra da bize refakat ediyordu. On beş kadar bayrak taşıyorduk. Nasyonal Sosyalistlerin yarı yarıya dolu, geniş meydana varışlarında halkın şevk ve galeyanı son derece artmıştı. Ben altmış bin kişiye yakın bir kalabalık önünde konuşmak şerefine erdim.
Bu mitingin başarısı yıldırım etkisi yaptı. Kızılların en korkunç tehditlere rağmen, Münih caddelerinde yürüyebileceğimizi ispat ettik. Kızıl Cumhuriyetçi himaye teşekküllerinin üyeleri, hareket halinde olan kıtalarımıza terör yolu ile tesir yapmağa teşebbüs ettilerse 'de, kısa bir zaman içinde S.A.'lar tarafından kafaları dağıtılarak kan revan içinde bırakıldılar. Böylece Nasyonal Sosyalist Hareket, o zaman ilk defa olarak sokakta miting yapmak hakkını ellerine geçiren kızıllardan, uluslararası hainlerden ve vatan düşmanlarından bu tekeli kesin surette almaya azimli olduğunu ispat etti.
Bu başarı, bizde S.A.'nin bünyesi hakkındaki düşüncelerimizin gerek psikolojik ve gerek teşkilât bakımından iyi ve doğru olduğuna dair inkâr kabul etmez bir kanıt ortaya koydu. Böylece teşkilâtımız kendine başarı sağlamış olan temel üzerinde, enerjik bir biçimde gelişti. Birkaç hafta sonra S.A.larımızın çıkarabileceği takım sayısı i-ki kat arttı.
2. S.A.'nin gelişmesinde rol oynayan ikinci olay ise 1922 senesinde Cobourg'a yapılan seferdi.
Irkçı topluluklar, Cobourg'da adına "Alman Kongresi" dedikleri bir toplantı yapmak niyetinde idiler. Ben de bu toplantı için davetiye aldım. Toplantıya birkaç arkadaşımı da getirmem isteniyordu. Davetiye saat 11.00'da elime geçmişti. Davetiyeyi tam zamanında almış sayılırdım. Çünkü bir saat sonra kongreye katılabilmek için gereken bütün tedbirler alındı. Bana eşlik etmek üzere S.A.lardan sekiz yüz kişi seçtim. Bunlar on dört takıma ayrıldı. Böylece Münih'ten özel bir araştırma ile Cobourg'a gideceklerdi. Cobourg kantonu ile birlikte, plebisit sonucu Bavyera'ya iltihak etmişti.
Ayrıca Nasyonal Sosyalist S.A'ların diğer gruplarına da emir verildi. Başka yerlerde de bazı gruplar teşkil edildi. Almanya'da S.A.'nin yeni üyeleri trene bindikleri yerde muazzam bir izlenim bırakıyorlardı. Birçok kişi bizim bayrağımızı görmemişti. Bayrağın yaptığı tesir büyük oldu.
Cobourg garına gelindiği zaman, kongre eğlenceleri komitesinin bir murahhas heyeti tarafından karşılandık. Bize mahalli sendikaların uzlaşma unvanlı bir emrini tebliğ ettiler. Sosyalist Parti ile Komünist Partisi bu emre iştirak etmişlerdi. Bizden, şehre bayrak açmadan ve bandomuzu çalmadan girmemizi istiyorlardı. Ayrıca şehre girerken sıkı kollar meydana getirmememiz de isteniyordu.
Bu küçültücü şartlan derhal reddettim. Bu mitingi tertip edenler ve yönetenlerle müzakereye yanaşmayacağımı ve Sosyalist belediye başkanı ile böyle bir uzlaşmaya varılmış olmasının benim için şaşılacak bir şey olduğunu anlatmakta kusur etmedim. Kırk iki kişilik orkestramız da bizimle beraber gelmişti. S.A. takımlarının derhal saf teşkil edeceklerini, bayraklarını açarak, farfarları ile birlikte şehrin içine yürüyeceklerini bildirdim.
Dediklerimin hepsi yapıldı.
Gar meydanında, köpekler gibi uluyan ve bizimle alay eden binlerce kişi tarafından karşılandık. Bizlere katiller, haydutlar, diye bağırıyorlardı. Alman Cumhuriyeti'nin örnek olmaya lâyık bu kurumlarının nazikçe(!) yüzümüze fırlattıkları sözler bunlardı.
Genç S.A. kuvveti örnek alınmaya lâyık bir hattı hareket takip etti. Takımlar gar meydanında teşekkül ettiler. Ayak takımının âdi tahriklerini hiç önemsemediler. Polis korku içinde kalmıştı. Alay halinde geçiyorduk. Sağımızdaki ve solumuzdaki halkın aleyhte tezahüratı gittikçe artıyordu.
Polisler, yabancısı olduğumuz bu şehirde, bizi önceden kararlaştırılan yere götürmeyip, bir salona doğru yol gösterdi. Son S.A. takımı salonun avlusuna girer girmez büyük bir kalabalık, kulakları sağır edecek bir şekilde uluyarak arkamızdan içeri girmeye teşebbüs etti. Bu güruhun içeri girmesini önlemek için polis kapıları kapattı. Bu vaziyet tahammül edilecek gibi değildi. Derhal S.A.'yı "hazır ol" vaziyetine geçirdim. Küçük bir nutuk verdim ve polisten derhal kapıları açmasını istedim. Emniyet kuvvetleri uzun bir tereddütten sonra, dediğimi yapmağa razı oldular.
Bunun üzerine esas yerimize ulaşmak için tekrar aynı yoldan, fakat aksi tarafa doğru yürüdük. Kızıllar için bu defa, hakikaten karşı koymak lâzım geliyordu. Feryat ve gürültü bizim S.A. mensuplarına soğukkanlılıklarını kaybettirmediği için, sosyalizmin, kardeşliğin ve eşitliğin bu âdi temsilcileri taşlara müracaat etmek lüzumunu duydular.
işte o zaman sabrımız tükendi. Darbelerimiz birer dolu gibi sağa sola yağmaya başladı. On beş dakika sonra bir kızıl sokakta burnunu dahi göstermek cesaretinde bulunamıyordu.
Gece de şiddetli hâdiseler oldu. S.A. devriyeleri yalnız başına dolaşan Nasyonal Sosyalistleri hücuma uğramış buldular. Bunların durumları müthişti. Fakat âdi kızılların işleri hemen orada görüldü. Böylece, gün doğarken, Cobourg'un senelerden beri çekmekte olduğu kızıl tedhiş yok edilmiş oluyordu.
Marksçı Yahudiler riyakâr vasıflarını gösteren bir hareketle, beyanname neşrederek "uluslararası proletarya yoldaşları" bir kere daha sokağa çağırdılar. Olayları değiştirerek, katil çetelerimizin Cobo-urg'da masum işçilere karşı bir yok etme savaşına başlamış olduğu ilân edildi. Saat bir buçukta büyük bir miting hazırlandı. Şehrin civarındaki on binlerce işçi buraya çağrılmıştı.
Kızıl terör meselesini kati surette halletmek niyetinde idim. Bunun için, binbeşyüz kişiye çıkan S.A.'ya öğle üzeri bir kol teşkil etmelerini emrettim. Bu kuvvet ile Cobourg'un iç kalesine doğru yola çıktım. Yolumuz, düşman mitingin yapılacağı meydandan geçiyordu. Tecavüz cüretini gösterip, gösteremeyeceklerini anlamak istiyordum. Meydana geldiğimiz vakit haber verilen on bin işçinin yerine birkaç yüz biçare adamla karşılaştık. Biz yaklaştıkça sinip kaldılar. Bir kısmı da tabana kuvvet kaçtı. Yalnız bir iki yerde, şehir dışından gelme ve henüz bizi tanımayan birkaç kızıl grup, bizlere tecavüz etmeye yeltendi. Fakat bir lâhzada, bir daha böyle bir şeye teşebbüs arzusu içlerinden kesin biçimde silinecek şekilde benzetildiler.
Bütün bu hadiselerden sonra korku içinde kalmış olan halkın yavaş yavaş uyandığı, cesaret bulduğu ve bizleri alkışlamaya başladığı görüldü.
Şehirden döneceğimiz gece birçok yerde neşeli alkışlar koptu.
Gara geldiğimiz vakit, tren işçilerinin bizi götürmeyeceklerini öğrendik. Bu haber üzerine kızıl elebaşılarından birkaç tanesine böyle bir işe kalkışırlarsa, içlerinden bazılarını yakalayacağımızı, treni kendimiz yöneteceğimizi, her vagona "uluslararası dayanışma temsilcilerinden birkaçını da bindirerek, yanımıza alacağımızı bildirdim.
Bizim yönetimimizde yapılacak bir tren seyahatinin şüphesiz çok tehlikeli olabileceğine ve hepimizin kafasının kopmasının ihtimal dahilinde olduğuna, bu heriflerin dikkatlerini çektim. Öbür dünyaya yalnız gitmeyeceğimizi bildirdim ve sadece bu işte kızıl efendilerle aramızda tam bir eşitlik ve kardeşlik görüleceğini anlattım.
Bunun üzerine tren tam vaktinde yola çıktı. Ertesi sabah tekrar sağ salim Münih'te idik.
Cobourg'da 1914 yılından beri ilk defa olarak vatandaşlar arasında eşitlik kurulmuş oldu. Eğer kendini beğenmiş, bir işe yaramaz yüksek dereceli memurlar vatandaşların hayatını devletin koruduğunu iddia etseler bile, o zamanlar gerçek durum böyle değildi. Hattâ vatandaş, devletin temsilcilerine karşı korunmak zorunda idi.
Bugünün ehemmiyeti bütün neticelen ile tam manasıyla derhal takdir edilemedi. Fakat muzaffer S.A. mensupları kendi kendilerine ve liderlerinin dirayet ve basiretine itimat ve imanlarının arttığını hissettiler. Artık etraf bizimle ilgilenmeye başladı. Nasyonal Sosyalist Hareketin, Marksizm'e lâyık bir akıbet hazırlayacağına inananların sayısı çoğaldı. Yalnız demokrat kafalılar, bizlerden demokratik bir cumhuriyete, sert bir hücumu, barışçı sözlerle karşılayacak yerde, yumruk ve sopalarımızla püskürtmek hakkını kullandığımızdan şikâyetçi idiler.
Burjuva basın her zaman olduğu gibi bu sefer de korkak davrandı. Fakat, kendilerinin yapamadığını, bizler Cobourg'da yaptığımız için, gizlice sevinmekten de geri kalmadı.
Marksçı işçiler, daha doğrusu yollarını şaşırmış olan işçiler Nasyonal Sosyalistlerin yumrukları ile uyandıkları vakit bizim de bir ideal uğrunda mücadele ettiğimizi gördüler. Çünkü insan sadece inandığı ve sevdiği şey uğrunda kavga eder. Bu tecrübe ile sabittir.
S.A'nın kendisi de bu hâdiseden faydalandı. Bu organımız o kadar çabuk büyüdü ki, Partimizin 27 Ocak 1923 te yaptığı kongrede bayrağın selâmlanmasına altı bin kişi katıldı. Bu münasebetle ilk S.A. takımları tamamen yeni üniformalarını giyerek meydana çıktılar.
Cobourg olayları ve bundan aldığımız ders S.A. için bir üniformanın ne kadar lüzumlu olduğunu gösterdi.
Üniforma yalnız bu teşekkülün ruhunu canlandırmak için değil, aynı zamanda herhangi bir karışıklığa fırsat bırakmamak ve birbirlerini tanımak için bir işaret olarak da faydalı idi.
O zamana kadar S.A.lar kollarında pazuband taşıyorlardı. Şimdi malûm olan gömleği ve kasketi de giymeye başladılar.
Cobourg'da şu mühim neticeyi de elde etmiştik. Kızıl tedhiş, senelerden beri başka partilerin bütün toplantılarını dağıtıyordu. Fakat şimdi, bizler toplantı hürriyetim iade ediyorduk. Artık Nasyonal Sosyalist birliklerimizi bir vakitler kızılların at koşturdukları yerlere yığmaya başladık. Böylece Bavyera'mn "kızıl kuleleri" Nasyonal Sosyalist Hareket karşısında birer birer düşmeye başladı. S.A. zaman ilerledikçe vazifesini daha iyi idrak etmeğe başladı. Gayesiz ve hayatı mühim olmayan bir müdafaa teşkilâtı olmaktan çıkarak, yeni bir milli Alman devletinin kurulması uğrunda kavga eden canlı bir teşkilât hüviyetini kazandı.
Bu mantıki gelişme 1923 senesinin Mart ayına kadar devam etti. Ancak bu sırada ortaya çıkan bir olay, beni S.A.'mn kurulu düzeninde değişiklik yapmaya yöneltti.
3. 1923 yılının ilk aylarında Rurh bölgesinin Fransızlar tarafından işgal edilmesi S.A.'mn gelişmesinde üçüncü büyük rolü oynadı.
(Bugün bu hususta serbest bir şekilde yazı yazmak henüz mümkün değildir ve milli menfaatlere uygun düşmez. Bu meseleden ancak genel olarak söz edilebilir.)
Bizim için hiç de bir sürpriz teşkil etmeyen Rurh bölgesinin işgal olayı, artık o korkakça geri çekilme politikasından vazgeçilmesini ve savunmaya büyük önem verilmesi gerektiğini gösterdi. O zaman safları arasında binlerce genç ve kuvvetli insanı bulunduran S.A. da bu milli vazifeye iştirakten çekinmezlerdi. 1923 senesi ilkbaharı ile yaz aylarında S.A. bir askeri mücadele teşkilâtı haline geldi. 1923 senesinin bundan sonraki olaylarında bizim hareketimize ait gelişmeyi, büyük kısmı itibariyle bu yeni teşkilâta atfetmek gerekmektedir.
1923 yılı olaylarından kaba çizgiler halinde söz ettiğim için, burada yalnız şuna değinmekle yetineceğim: O dönemde S.A.'mn değişimi, eğer bu yeni teşkilâtı gerektiren şartlar, yani Fransa'ya karşı aktif bir direnişe girişilmesi keyfiyeti yerine getirilmemiş olsaydı, bizim hareketimiz için çok zararlı olurdu.
1923 senesinin neticesi ilk bakışta ne kadar müthiş görünürse görünsün, soruna daha başka bir açıdan bakıldığında hemen hemen çok gerekli idi. Keza, S.A.'mn kesin değişmesine engel oldu. Alman hükümetinin tutumu bunu gereksiz hale sokmuştu ve hareketimiz için de bir faydası yoktu. Onun için yine aynı yolda yürümekte devam edildi.
1925 senesinde yeniden düzene konan parti S.A.'yı başlangıçta anlattığımız ve açıkladığımız ilkelere göre tekrar kurmak lüzumunu duydu. Parti, başlangıçtaki kutsal görüşlerine dönmeli ve S.A. ile hareketlerinin ideali uğrundaki mücadeleyi temsil etmek ve kuvvetlendirmek için bir vasıta meydana getirmelidir. Özellikle, S.A.'yı, Nasyonal Sosyalist ve ırkçı ülkü için, yüz bin kişilik bir koruyucu kuvvet olarak meydana getirmeye çalışılmalıdır.
BÖLÜM 22
1919 yılının kış aylarında ve daha çok 1920 yılının baharında ve yazında, olağanüstü bir önem taşıyan bir sorun hakkında, bir durum almak zorunluluğu ortaya çıkmıştı. Bu kitabımın birinci bölümünde Almanya'nın karşı karşıya kaldığı yıkılma tehlikesi hakkında tespit ettiğim birtakım hususlardan söz etmiştim, işte bu sırada Almanya'nın kuzeyini, güneyinden ayıran eski hendeği büyütmek için, ingilizlerle Fransızlar tarafından yapılması gerekli olan propaganda yöntemine imada bulunmuş ve değinmiştim.
1915 yılı baharında, basında sistemli bir biçimde Prusya'yı hedef alan ve hicveden yazılar yayınlandı. Bu yazılar, savaşın sorumluluğunu yalnız Prusya'ya yüklüyordu. Bu yayın, 1916 yılında ustaca olduğu kadar, kesin biçimde hakarete de dönüşmüştü. En basit içgüdülere hitap ederek, Güneydeki Almanları, Kuzeydeki Almanlara karşı kışkırtmaya çalışılıyordu. Bu yayın meyvesini vermeye başlamıştı. Gerek hükümet yetkililerini ve gerek orduda yüksek makamlarda bulunanları, daha doğrusu Bavyera ordusu liderlerini, bu mücadeleye son vermek için gereken azim ve kesinlikle müdahale etmemiş olmalarından dolayı, kınamak hakkı doğmuştur. Bu kimseler işledikleri bu hatalarından ötürü, hiçbir zaman kendilerini temize çıkaramayacaklardır. Tanrı onların gözlerini karartıyor ve onlara görevlerini unutturuyordu. Evet, hiçbir şey yapılmadı. Aksine bazı yerlerde bu mücadele iyi karşılandı. Bunlar, birliğe giden gelişme yolunu tıkamakla kalmayıp, federasyon eğilimlerini otomatik olarak güçlendireceklerini düşünemeyecek kadar dar kafalı kimseler idi. Fakat tarihte bu kadar hile dolu bir ihmal, pek ender olarak bu kadar acı bir cezaya çarpılmıştır. Prusya'ya yapılan hakaret ve ona yüklenmek istenen ziyan, bütün Almanya'yı kapsamına aldı. Sonunda yıkılma işi hızlandırıldı. Yalnız Almanya parçalanmakla kalmadı, imparatorluğu oluşturan Alman devletleri de bölündüler.
Prusya aleyhinde yapay olarak körüklenen kin, büyük bir hırs ve şiddetle Münih'te ortaya çıktı ve ilk önce burada hanedan aleyhinde bir kıyam patlak verdi.
Savaş sırasında süregelen düşman propagandasının Prusya'ya karşı bir fikir hareketini yalnız başına getirmiş olmasına ve bu tuzağa düşen halkın lehinde mazeretler bulunmadığına inanmak ve bunu böyle kabul etmek hatalı olur. Savaş sırasında genel ekonominin teşkilât biçimi, Reich'ın her yanını vesayet altında bulunduran ve bir dolandırıcının kurbanlarına yaptığı gibi, ülkeyi istismar eden, gerçekten pek anlamı olmayan merkeziyet yönetimi idi. İşte Prusya aleyhindeki düşüncelerin doğmasına yardımcı olan başlıca sebepler bunlardı. Çünkü mutat tipteki halk adamı için, merkezleri Berlin'de bulunan savaş ofisleri, bizzat Berlin demekti. Berlin ise Prusya idi. Halk ise, bu savaş stoklarının, Berlinli veya Prusyalı, hatta Alman olmayan kimselerin elinde bulunduğunu bilmiyordu. Zavallı halk kendim, Reich'ın payitahtında işleyen kine, payitahta layık görülen o âdi teşkilâtın tahriklerine kaptırmıştı. Aynı zamanda, Bavyera hükümeti tarafından da bu tecavüz ve tahriklerin içyüzü açıklanmıyordu. Yahudi ise, savaş ofisleri perdesi altında elinde tuttuğu iktisat politikası ile Alman halkının zararına, meydana getirdiği âdi yağma hareketinin, tahrik unsuru olduğunu gayet iyi biliyordu. Yahudi için, galeyana gelen halk kendi boğazına sarılmadıkça, korkulacak ve çekinilecek bir tehlike mevcut olamazdı. Bunun için Yahudi, halkın kinini, kendi üzerinden uzaklaştırarak, bu kin ve isyanın bir başka tarafta boşaltılmasını gayet iyi becerdi. Bavyera Prusya ile, Prusya da Bavyera ile kavgaya tutuşsunlar, bu yeterdi, işte Yahudi'nin arayıp da bulamadığı şey!
Dostları ilə paylaş: |