Bu genel ilkeler üzerine kurulan bir öğretim gençlerin büyük bir kısmına bütün hayatları boyunca yetecektir. Zamanla Fransızca'yı kullanacak olanlar yeterli bir bilgiye sahip bulunacaklar ve derin bir tetkik ve okuma amacıyla bu bilgilerini genişletmeye vakitleri olacaktır. Öğretim, zamandan da tasarruf sağlayacak, fizik çalışmalarına ve yukarda bahsettiğimiz karakteri geliştirme gayesine daha kolaylıkla bir vakit ayıracaktır. Bugünkü tarih öğretim yöntemleri, bilhassa reform gerektiren bir durumdadır. Tarihin verdiği derslere, Alman milleti kadar muhtaç durumda olan millet pek azdır. Fakat hemen şunu belirtelim ki, tarihten Alman milletinden daha az istifade etmiş pek az millet vardır. Eğer siyaset gelecek tarihin konusu ise, bize tarihte okutulan şey, siyasetimizin yönetimimiz tarafından mahkûm edilmesi demektir. Bugün okutulan tarih derslerinin yüzde doksanı gülünçtür. Okutulan derslerden ancak binde biri gençlerin kafasında kalmaktadır, bu da birkaç tarih ve birkaç isimden ibarettir. Yani büyük ve önemli olan hatlar tamamen eksik kalmaktadır. İşirı esasını teşkil eden başlıca fikirler açıklanmamaktadır. Vakaların birbiri ardından gelmesindeki derin sebeplerin ortaya çıkarılması işi öğrencinin az çok gelişmiş zekâsına bırakılmaktadır. Bu duruma karşı istenildiği kadar isyan edilebilir. Bir toplantı sırasında parlamenterlerin iç ve dış siyaset hakkında verdikleri nutuklar, bir parça dikkatle okunsun, her şey bütün çıplaklığı ile ortaya çıkacaktır. Her halde bu siyasetçilerin bütün bir kısmı, ortaokul hattâ fakültelerde paltolarım eskitmişlerdır. İşte o zaman, bu kimselerin tarihteki bilgilerinin yetersiz olduğu görülür. Eğer bu siyasetçiler tarihi hiç okumamış olsalardı ve yalnız doğru bir içgüdüye sahip bulunsalardı, milletimiz için daha hayırlı olurlardı.
Bilhassa tarih öğretiminde dogmaları hafifletmek gereklidir. Tarih dersinde bu şekil öğretimin en büyük faydası vakaların cereyanına hâkim ve sebep olan kanunları görebilme, seçme ve iyiyi kötüden ayırma olmalıdır. Öğretim yalnız bu işle uğraşırsa, her öğrencinin öğrenmiş olduğu şeylerden ilerde faydalanacağı ümit edilebilir. Çünkü tarih, geçmişte neler olup bittiğini bilmek için okutulmaz. Tarih öğrencinin gelecekte, kendi milletinin hayatını sağlamak için takıp ede bileceği yolu öğrenmesi için öğretilir. Esas gaye budur. Tarih, bir gaye ye ulaşma vasıtalarından biridir. Tarihin derin bir incelenmesi mum kün olduğu, belirli tarihlerin tespit edilmesine ihtiyaç gösterdiği, çünkü büyük hataların ancak bu vakaların tarihleri ile çizilebildigı iddiasına kalkışılmamalıdır. Bu bilginlerin işidir. Basit bir kimse bir profesörle eşit tutulamaz. Tarihin ferde, tarihi vakaları bildir mekten başka bir hizmeti yoktur. Bu bilgi, o ferde milletini alâkada ı eden siyasi meseleler hakkında bir fikir edinme imkânını sağlayn çaktır. Tarih profesörü olmak isteyen daha sonra bu konuya kendi ni derin bir biçimde verebilir. Artık o kimse tabii olarak bütün ay rmtıyla, hatta hatta en önemsiz olaylarla dahi meşgul olacaktır. Bugünkü şekliyle verilen tarih dersleri esasen bu tarz çalışmaya yetmez. Çünkü bu şekil eğitim, öğrenci için çok geniş olurken, uzmanları için de pek dar kalmaktadır.
Irkçı devletin görevi, ırk meselelerini ön plâna alan bir dünya tarihinin titizlikle yazılmasına nezaret etmektir.
Irkçı devlet, genel kültür eğitimine en esaslı noktaları ihtiva e-den bir şekil vermelidir. Bu eğitim öğrenciye, daha ileri gitmek, herhangi bir alanda ihtisas yapabilme imkânını sağlamak olmalıdır. Ferdin genel bilgileri ve ana hatları okuyup öğrenmesi yeterlidir. Bu eğitim ferdin fikri faaliyetine temel teşkil edecektir. Genel kültür bütün ilimlerde zorunludur. Özel kültür ise, kişinin seçimine bırakılacaktır.
Böylece, programlar hafifletilmiş olacak ve zamandan istifade edilecektir, istifade edilen, zaman, gençlerin karakterlerinin terbiyesine, iradeyi kuvvetlendirmeye, karar verme kabiliyetini geliştirmeye mahsus çalışmalara harcanacaktır.
Şurası acı bir gerçektir ki, bugün okullarımızda verilen dersler, ilerde meslek bakımından gençlerimize bir fayda sağlamamaktadır. Bu faydasız eğitim üç okulda da devam etmektedir. Çünkü üç okulun herhangi birinden çıkmış kimseler bugün aynı işte ve aynı mevkide, aynı başarıyı gösterememektedirler. Demek ki, ilkokuldan sonra ortaokulu okumuş bir kimse ortaokuldaki zamanını boşa harcamış oluyor. Gerekli olan şey genel kültürdür. Bir dimağa tıkılan özel bilgiler bir değer ifade etmez. Eğer özel bilgiye ihtiyaç varsa bu İhtiyaç da bizim ortaokullarımızın verdikleri bilgi ile giderilemez. Ortaokullarımız, özel bilgi vermek bakımından çok âcizdir.
Irkçı devletin, bu yarım tedbirlere en kısa zamanda son vermesi en önemli görevidir. Irkçı devlet tarafından eğitim alanında yapılması gerekli olan ikinci değişiklik de şudur: Materyalist devrimizin farklı ve sıvrilmiş bir vasfı da, eğitimde daima faydalı ilimlere doğru eğilim göstermesidir. Bu faydalı ilimler matematik, fizik, kimya ve diğerleridir. Şüphesiz ki, günlük hayatımızın ihtiyaçları tekniğin ve kimyanın faydalı bilgiler olduğunu açıkça göstermektedir. Fakat, bir milletin genel kültürünün hemen daima bu ilimler üzerine oturtulması çok tehlikeli olur. Dikkat edilecek husus şudur: Bu kültür daima bir ideali göz önünde tutmalıdır. Temel "insan haklan" olmalıdır ve ilerde daha da geliştirilecek olan meslek kültürü için gerekli olan başlangıç noktaları sağlanmalıdır. Milletin hayatı için teknik bilgilerden daha gerekli olan şeyler feda edilmemelidir. Bilhassa tarih eğitimi ihmal edilmemeli, eski zamanlara ait incelemelere devam olunmalıdır. Roma tarihi, büyük hatları ile incelenecek olursa, zamanımız ve gelecek için iyi bir kılavuzdur. Eski Yunana ait medeniyet ideali de, daima bütün güzelliği ile saklanmalıdır.
Milletler arasındaki farklar, onları birleştiren ve önemi çok büyük plan "ırk birliği"ni görmekten bizi alıkoymamalıdır. Bugün bütün şiddeti ile hüküm süren mücadelenin büyük hedefleri vardır. Bir medeniyet kendi hayatı uğrunda savaşmaktadır; Bu medeniyet de binlerce yıl devam etmiştir ve Hellenisme'i, Germanisme'i çevrelemektedir.
Genel kültür ile meslek bilgileri arasında gayet açık olarak bir fark gözetilmemelidir. Meslek bilgileri günümüzde tek bir Man-mon'un hizmetine girmektedir. Genel kültür, daha idealist mahiyeti ile meslek bilgilerine karşı bir merkez teşkil etmek için muhafaza edilmelidir.
Sanayi ile teknik, ticaret ile sanat, ancak bir büyük idealden yardım gören ve kuvvet alan milli bir topluluğun, bu dört şeyin gelişmesi için gerekli olan ilk şartların sağlanması ile ileri gidebilir. Bu şartlar ise maddeye bağlı bencilliğe dayanmaz. Bu şartlar feragatten memnun olan bir fedakârlık ruhuna bağlıdırlar, bu bilhassa en küçük hükümdarları bile gayet adi ve akılsızca olsa da Tanrı derecesine çıkarmaktan ibaretti. Bu adi hükümdarlığın çokluğu, milletimizin önemini asıl değeri ile takdir etmekten bizi alıkoyuyordu, işte bu durum da halkın Alman tarihi hakkında ancak pek yetersiz bilgi sahibi olması sonucunu doğurdu.
Gerçek milli şevk ve heyecan bu biçimde meydana getirilemezdi. Bugünkü eğitim sistemimiz milletimizin tarihinden seçilmiş göze çarptıracak bir mevkiye çıkarmak ve onları bütün Almanların müşterek malı yapmak hünerinden yoksun bulunmaktadır. Oysa, bütün millet için bu "müşterek bilgi", şevk ve heyecan milletin çocukları arasında çözülmez bir bağ meydana getirecektir. Bugünkü neslin nazarı dikkatlerine, gerçek büyük adamları birer kahraman olarak arz etmek yolu bir türlü bulunamamıştır. Herkesin dikkatini bu bü yük kahramanların üzerlerine çevirmek ve böylece tamamen "ikiyüzlü bir milli ruh" meydana getirmek imkânı sağlanamamıştır. Öğretimin muhtelif dallarında, gençler, milletimiz için iftihar vesilesi olan şeyleri tanımaktan uzak kalmışlardır. Olaylar soğuk bir şekilde İzahtan öteye gidilememiş, sonunda bu parlak örnekler anlatılmak ve öğretilmek suretiyle milli gurur kabartılamamıştır. Eğer böyle yapılsaydı, bu harekete "şovenizm" denilecekti ve halk tarafından rağbet görmeyecekti. Hanedanla ilgili olan o küçük burjuvazi vatanperverliği her nedense en yüksek milli kibir ve gururun semeresi olan ateşli ihtirastan daha kabule şayan ve daha kolay görülüyordu. Birincisi daima itaat etmeye hazırdı. Diğeri ise bir gün hükmetmek isteyebilirdi. Monarşiye bağlı vatanperverlik, emektarların ve eskilerin katılmaları ile son bulurdu. Milli ihtirası bu yoldan yürütmek zordu. Milli ihtiras, safkan ata benzer. Herhangi bir eğeri kabul etmez. Onların bu tehlikeden çekinmelerine şaşmamak lâzımdır. Bir gün savaş çıkacağına, bombardıman ve zehirli gaz dalgalarının vatanperverliğin sağlamlığını sınayacağına hiç kimse ihtimal vermiyordu. Fakat savaş çıktığı zaman bu ateşli vatanperverliğin değişikliğinin cezasını fazlasıyla çektik. Artık insanlarda imparatorları ve kralları için ölmek kaygısı kalmamıştı. Zaten savaşan bu insanların büyük bir kısmı da milletin ne olduğunu bilmiyordu, inkılâp olduktan ve sonunda monarşiye bağlı vatanperverlik ateşi kendi kendine söndüğünden bu yana, tarih eğitiminin gayesi, artık sadece bilgi öğrenmekten ibaret kaldı. Bu devletin vatanperverce şevk ve heyecan ihtiyacı yoktu ve elde etmek istediği şeyi, hiçbir zaman kazanamayacaktı. Çünkü, hanedana bağlı vatanperverlik, milliyet prensibinin hâkim olduğu bir sırada askere sonuna kadar dayanmak kuvvetini veremezse, cumhuriyetçi şevk ve heyecan da bu hususta âciz kalır. Hiç şüphe yok ki, "cumhuriyet uğrunda" parolası, Alman milletini dört buçuk yıl savaş alanlarında tutamayacaktır. Bu harika serabı icat edenler dahi, savaş alanlarında çok daha az kalmışlardır.
Gerçek ise şudur: Düşmanlarımız bu cumhuriyeti, kendisine yüklenen vergileri ödemeğe ve arazi isteklerini daima imzalamaya hazır bulunduğu için rahat bırakmışlardır. Bu hali ile dünyanın sevgisini kazanmıştır. Bu durum şu örnekle gayet iyi anlatılır: Her zayıf mahlûk, kendisinden istifade eden kimseler tarafından daima çetin karakterli bir kimseye tercih edilir. Fakat düşmanlarımız tarafından bu hükümet şekline karşı gös terilen sempati, hükümetimizin mutlak bir mahkûmiyeti anlamına geliyordu. Alman Cumhuriyeti seviliyor ve yaşamasına müsaade ediliyordu. Çünkü milletimizi esaret altında tutabilmek için, Alman Cumhurıyeti'nden daha iyi bir müttefik bulmak kabil değildir, işte bundan dolayı bu muhteşem (!) eserin yaşaması için iç ve dış düşmanlarımız ellerinden geleni yapmaktadırlar. Dolayısıyla onlar için milli olan her çeşit eğitim sisteminden vazgeçebilir. Fakat onlar bu bayrak için kan dökmek gerekse, savaş alanlarından tavşanlar gibi kaçarlardı.
Irkçı devlet kendi hayatı için büyük bir mücadeleye girişmek zorundadır. Hayatını Davves Plânı ile kurtaramaz. Devlet yaşamak ve emniyetini sağlamak için bir kenara ittiği şeylere bugün ihtiyaç duymaktadır. Devletin alacağı şekil, besleyeceği ruh ne kadar de gerli olursa ve bu şekil ile beslenen ruh üstünlüklerini ne kadar çok ortaya koyar ve ispat edebilirse, o devletin muarızları ve muhalifleri de o kadar çok olacaktır. İşte o zaman devlet, en iyi savunma araçlarını silâhlarında değil, kendi milletinde bulacaktır. Devleti saldırıdan koruyacak şeyler, kalelerin su doldurulmuş hendekleri olmayacaktır. Devleti, en ateşli vatanperverlik ve müteassıp bir milli şevk, şuur ve heyecanla dolu oları erkek ve kadınların meydana getirecekleri canlı duvar koruyacaktır.
Eğitim konusu üzerinde dikkatle durulacak bir başka husus da şudur:
Öğretim, ırkçı devlete milli gururu geliştirmek imkânım sağlamalıdır. Bu bakımdan bütün tarih öğretimi bu noktayı dikkate alarak, medeniyetin genel tarihinden başlamalıdır. Bir mucit, yalnız bir mucit sıfatı ile büyüklük taslamamalıdır. Milletin temsilcisi sıfatıyla çok daha büyük görünmelidir. Her büyük harekete karşı beslenen hayranlık, onu meydana getiren ırkın bahtiyar çocuğu için gurur ve iftihar haline dönüşmelidir. Alman tarihinin en büyük adları arasında en ünlü olanlarını tespit ederek, bu milli kişileri, bilhassa halkın gözü önüne sermeli ve yıkılmaz bir milli duygunun direkleri durumuna gelmeleri için gençliğin dikkatini bunların üzerine ısrarla çekmelidir.
Eğitim, bu hususları dikkate alan bir sistem dahilinde teşkilâta tabi tutulmalıdır. Gençliğin eğitilmesi de bu şekilde yapılmalıdır. Bu işlem o şekilde yapılmalıdır ki, bir genç, okulunu bitirdikten sonra ya rım bir barışçı veya yarım bir demokrat veyahut bunlara benzer herhangi bir yaratık olmamalı, tam bir Alman olarak yetişmelidir.
Bu milli hissin, işin başından itibaren samimi ve ciddi olması ve sahte bir gösterişten ibaret kalmaması için gençlere şu "tunç ilke" bilhassa öğretilmelidir. Milletini seven bir kimse, bu sevgisini ancak milleti için göze almaya ve katlanmaya hazır olduğu fedakârlık ve feragatle ispat edebilir. Yalnız menfaati göz önünde tutan bir milli his, söz konusu olamaz. Yalnız, sosyal sınıfları kucaklayan bir nasyonalizm de mevcut değildir. "Hurraa..." diye bağırmak hiçbir şey ifade etmez ve "vatanperverim" demeğe hak vermez. Bütün milletin varlığı ve halisliğini korumak için asil ve ihtisas derecesine varmış bir düşünce de gereklidir. Bir kimsenin, milleti ile iftihar edebilmesi için, o kimse milletin sınıflarından utanmamalıdır. Fakat milletin yarısı sefil , bir hayat sürüyorsa ve birtakım endişeler içinde ise veyahut ahlâkça düş-t kün bulunuyorsa, o kimse böyle bir milletin ferdi olmaktan iftihar duyamaz. Ancak bir millet bütün fertleri ile, sağlam bir dimağa sahip olursa, o millete dahil olmak her vatandaşta milli gurur vesilesi olabilir. Fakat bu yüksek gurur ve iftihar kaynağını, ancak milletin büyüklüğünü anlayabilen bir kimse duyabilir ve sezebilir, p Gençlerin kalplerine nasyonalizm ile sosyal adalet hissinin sa-l mimi bir sentezi yerleştirilmelidir, îşte o zaman, birleşmiş bir aşk, müşterek bir gurur, iftihar ve prestijle dolu bulunan ve hiçbir zaman yıkılamayacak ve sarsılamayacak olan bir vatandaşlar topluluğu meydana gelecektir.
Günümüzde şovenizmin halka telkin ettiği korku, onun aciz oluşunun bir delilidir. Şovenizmde taşkın ve seçkin hiçbir enerji mevcut değildir. Hattâ hattâ şovenizm için böyle, bir enerji, sıkıcı bir şeydir. Artık kader onu büyük görevler yapmaya çağır mayacaktvr. Çünkü dünyada meydana gelmiş olan bütün değişikliklerin hareketlerini sağlayan zemberek, taassup dolu ve hatta isterik ihtiraslardır. Eğer bu hareketi sağlayacak zemberek sessizliğe ve asayişe bağlı burjuva meziyetlerinden ibaret olsa idi, dünyayı altüst eden değişikliklerin hiçbiri meydana gelmezdi.
Bugün, dünyamızın radikal bir devrim yolunda olduğu ortadadır. Bütün mesele bu radikal devrimin insanlığın üstün ırkları grubu için mi, yoksa "ebedi Yahudi menfaati" için mi meydana geleceğini anlamak ve kestirebilmektedir. Irkçı devlet, gençliği uygun bir surette eğiterek, ırkın bekasını sağlamaya çalışmalıdır. Irk, bu zor ve kesin imtihana dayanabilmek için daima yetişmiş ve hazır bir halde tutulmalıdır. Şu unutulmamalıdır ki, zafer bu yola ilk önce giren millete gülecektir.
Irkçı devlet, kendi eline teslim edilen gençliğin kalbine "ırk ruhunu" ve "ırk hissini" sokabildiği gün öğretmen ve eğitimci olarak, üstüne düşen görevi yerine getirmiş ve en büyük gayelerinden birine ulaşmış demektir. Hiçbir genç, kanın halisliğini ve bunun milletimizin bekası için gerekli ve zaruri olduğunu tam manasıyla anlamadan okuldan çıkmamalıdır. Böyle hareket edildiği takdirde ilk büyük şart sağlanmış olur. Irkın bekası, milletimizin temeli demektir. Bu temel de, daha sonra medeniyetin gelişmesini sağlayacak, en büyük unsurdur.
Bugün, bütün bu feci felâketin sebebi anlaşılmadığı takdirde, genel biçimde şikâyet ettiğimiz husus meydana gelir. Yani, biz yine gelecekte "medeniyetin gübresi" olarak kalırız. Bu kelimeyi burjuvazinin görüş tarzının verdiği dar ve basit manâsı ile kullanmıyorum. Burjuvazi, bir ırkdaşımızın kaybını, ancak bir hemşehrisinin kaybı olarak telâkki eder. Eğer biz daima başka ırklarla birleşmeye devam edersek, o ırkları medeniyet alanında yüksek bir noktaya çıkarmış, fakat biz ulaşmış olduğumuz şahikadan ebediyen düşmüş oluruz.
Nihayet, eğitim ırk hususundaki kesin mükemmeliyetini askerlik hizmetinde temin edebilecektir. Bu hizmet zamanı, her Alman'a verilen normal eğitimin en son aşaması sayılmalıdır. Irkçı devlette fizik ve fikri eğitim sistemi ne kadar önemli olursa olsun, bir seçkin zümrenin teşekkülü bu devlet içinde esaslı bir rol oynar. Bugün ise, bu noktada akla nasıl gelirse öyle hareket edilmektedir. Genellikle, yüksek bir eğitim gören veya büyük bir mevki sahibi olan anne ve babanın çocukları da yüksek tahsil görmeye lâyık addolunuyor. Bu arada şahsi istidat meselesi daha sonra dikkate alınıyor. Oysa, küçük ve basit bir köylü çocuğu, yüksek bir sosyal mevkie sahip olan bir ailenin çocuğundan çok daha üstün kabiliyete malik bulunabilir. Hattâ bu misalimizdeki köylü çocuğunun genel bilgisi, burjuva çocuğunun bilgisinden çok daha aşağı olabilir. Burjuva çocuğunun bu üstünlüğü, tabii istidatları ile ilgili değildir. Bu gibilerin üstünlükleri, daha gelişmiş ve modern tahsil sayesinde ve devamlı bir şekilde aldıkları intihaların tamamının çokluğundandır. En üstün yetenek lerle donanmış küçük köylü çocuğu ilk yıllardan itibaren böyle bir çevre içinde yetişmiş olsaydı, fikri melekeleri de pek tabii bambaşka
olurdu.
Sanat alanında, yalnız öğrenmek söz konusu değildir. Her şey daha çocuk dünyaya geldiği zaman, onda gizli ve saklı bir halde mevcuttur. Bu Tanrı vergisi, tabii istidatların geliştirilmesi nispetinde daha da çok artabilir. Ana ile babanın mevkilerinin ve servetlerinin bu hususta hiç rolü yoktur. Yani dehâ sosyal durumda, hattâ servetle ilgili değildir. En büyük ve en ünlü sanatkârların, fakir ailelerden yetişmiş olmaları ender bir şey değildir. Küçük köylü çocuklarının çoğu, ünlü birer dâhi olmuştur.
Fikri hayatın tamamı üzerinde bu çeşit örneklerin olumlu etki yapmamış olmaları, günümüzün muhakeme kabiliyeti lehinde pek esaslı bir delil sayılamaz.
Bugün sanat alanında inkâr kabul etmez iddiamızın artık tatbiki ilimler için de doğru olmadığı söylenmektedir. Hiç şüphe yok ki
• bir adama eğitim yolu ile oldukça mekanik bir hareket verilebilir. Tıpkı, usta bir hayvan eğitimcisinin itaatli bir köpeğe tasavvur edilemeyecek birtakım marifetler yapmayı öğretmesi gibi... Fakat bu eğitim usulü hayvanı, zekâsını kullanmak yoluyla kendisine öğretilenleri yapmaya yöneltememektedir. Bu durum, insan için de aynıdır. Bir adamın özel istidatlarına hiç önem vermeden, ona bazı ilmi alanda usta olma ve marifetler yapma yeteneği kazandırabilir. Fakat bu kimsenin hareket biçimi, tıpkı, köpekte olduğu gibi, sadece mihanikidir ve fikri faaliyetten yoksundur.
Belirli bir fikri eğitim sayesinde, orta bir kimsenin kafasına vasatın üstünde birtakım bilgi doldurmak mümkündür. Fakat bu, cansız bir ilimden ibarettir. Hattâ her şey dikkâte alınırsa, bunun sonuçsuz bir şey olduğu anlaşılır. Bu eğitim sonunda, öyle bir kim-
; se meydana çıkmaktadır ki, bu kimseye canlı bir diksiyoner denebilir. Oysa bu kimseler, zor durumlarda veya seri karar verilmesi gereken hallerde pek âciz kalırlar. Bu şekilde eğitilen kimseye, ilerde karşılaşabileceği her hal ve şartta, hattâ en basit hususlarda dahi, ne şekilde mukabelede bulunacağını öğretmek gerekir, işte böyle bir kimse, kendi enerji ve kuvveti ile insanlığın gelişmesine yardım etmekten âciz kalır.
Hayvan terbiyesi tarzı ile tahsil edilmiş olan böyle bir mekanik ilim, bir kimseyi yapsa yapsa, zamanımızda olduğu ve kullanıldığı gibi, devlet vazifelerini görmeye müsait memur haline getirebilir.
Bir milleti meydana getiren fertler arasında, günlük hayatta ve her alanda gerekli olan yeteneğe sahip kimseleri bulmak mümkün ve tabiidir. Kişinin yeteneği, aslında cansız bir maddeden ibaret olan şeye ne kadar çok hayat vermeğe kadir olursa, bilginin değeri de o kadar büyük olur. icatlar, yetenek ile bilginin birleşmesinden meydana gelen eserlerdir.
Meselâ, ara sıra gazetelerde bir zencinin resmi yayınlanır. Bu zenci, herhangi bir alanda büyük bir başarı göstermiştir. Meselâ, avukat veya profesör veyahut başrolü oynayan bir aktör olmuştur. Bizim aptal burjuvalarımız bu hayvani eğitimin yetiştirmesine hay ran hayran baktıkları ve modern pedagojinin elde ettiği sonuçlara saygı besledikleri sırada kurnaz Yahudi, halkın zihnine sokmak istediği, millete aşılamayı tasarladığı insanların eşitliği nazariyesini doğ rulayacak yeni bir delil (!) bulur. Çökmekte olan bu burjuva sınıfı bu suretle akla karşı işlenen günahın zerre kadar farkına varmaz. Kaynağı itibariyle yarı maymun olan bir yaratığı, bir avukat olacak diye hayvani bir eğitime tabi tutmak bir deliliktir. Çünkü, bir tarafta medeniyet yapabilecek vasfa sahip ırkın milyonlarca mensubu, kendilerine lâyık olmayan bir durumda sürüklenip dururken ve en üs tün kabiliyetlere sahip insanlar proletarya bataklığı içinde boğulur larken, Hotantoları liberal meslek sahibi yapmaya müsait bir hale getirmek için hayvan eğitimi usullerine başvurmak, Tanrı'nm iradesine karşı büyük günah işlemek demektir. Çünkü bu eğitim, bir kö peği terbiyeden farksızdır. Aynı gayret ve aynı ihtimam, zekâ ile do nanımlı olan ırklara ayrılsa idi, o ırkın temsilcilerinden herhangi biri de aynı sonuçları elde etmekte bin kere daha fazla bir kabiliyet gösterebilirdi. Bu tezimiz tahammül edilmez bir şey olarak vasıflan dırılırsa da şimdiki durum da aynı derecede tahammül edilmez bu şeydir. Bugün yüksek öğretim yapacak bir kimsenin istidatlı olup olmadığı araştırılmamaktadır. Her yıl yetenekten tamamen yoksun yüz binlerce kimse, yüksek bir kültür almaya müstahak sayılmakta dır. Öte yandan Tanrı tarafından kabiliyetli olarak dünyaya salıveril mis olan yüz binlerce insan böyle bir öğretimden yoksun bırakıl maktadır, işte bu yüzden insanda sabır ve tahammül kalmamakta dır. Milletimizin bundan dolayı kaybettiği şey, hesaba sığdırılamaz. Eğer son on yılda, önemli icatların sayısı özellikle Kuzey Amerika'da arttı ise, bunun sebebi açıktır. Kuzey Amerika'da aşağı tabakalardan yetişmiş kimseler, Allah vergileri ile yüklü olmak şartı ile, orada Av-rupa'dakinden çok daha kolay bir şekilde yüksek öğrenim yapmak imkânını bulmuşlardır. Tek sebep budur.
Yeni yeni icatlar meydana getirmek, sadece hafızaya üst üste bilgi yığmakla mümkün olmaz. Bu bilgileri tabii istidatların ortaya çıkarması gereklidir. İşte bu hususa bizde hiç değer verilmemiştir. Yalnızca okulda alınan iyi bir numara duruma hâkim olmaktadır.
Burada da ırkçı devletin eğitim sistemine müdahalesi gereklidir. Irkçı devlet, sosyal sınıfı, bugüne kadar kullandığı nüfuz ve çerçeve etki hakkına sahip bir durumda tutmakla görevli değildir. Irkçı devletin görevi, topluluğu meydana getirenler arasında "kafa"ları aramak, bulmak ve devlet, memuriyetlerim, rütbe ve mevkileri onlara vermektir. Yoksa işi yalnız ilkokullarda çocuklara okuma yazma öğretmek değildir. Irkçı devlete bu hususta düşen ikinci bir görev de, kabiliyet sahiplerini, kendilerine uygun olan yola yönlendirmektedir. Bizim devletimiz bilhassa bu görevi en yüksek iş, olarak kabul etmelidir. Irkçı devlet, memleketteki yüksek öğretim müesseselerinin kapılarını, menşeleri ne olursa olsun, kabiliyetli ve olumlu bilgi sahibi kimselerin tamamına açmalıdır. Bu durum, çok önemli ve gereklidir. Keza, ölü ilmin temsilcileri olan bir sosyal sınıfın içinden milletin dâhi liderleri ancak bu şekilde ortaya çıkar.
Irkçı devletin bu hususta tedbirler almasını gerektirecek başka bir sebep daha vardır. Bizde, "fikri muhitler" kapalı ve taş gibi kalmışlardır. Bundan dolayı aşağı sınıflarla bağlantıları yoktur. Sonra bu çevreleri meydana getirenler, halk topluluklarına can ve hareket veren fikir ve hislere tamamen yabancı kalmışlardır. Bundan dolayı, artık halkın psikolojisini anlayamazlar. Halka karşı tamamen yabancı kalırlar. Fikri cephesi yüksek olan bu sınıflarda, gerekli olan irade kuvveti de yoktur.
Biz Almanların ilmi kültürleri tam olmuştur. Fakat bu hal, bizi bir karar vermek kabiliyetinden yoksun bir duruma getirmiştir. Meselâ devlet adamlarımız fikri kabiliyetleri ile ne kadar çok parlamış-larsa da fiili hareketleri ile de o kadar basit ve önemsiz kalmışlardır. Dünya savaşı (burada "Birinci Dünya Savaşı" kastedilmektedir) sıra sında, siyasi hazırlıklar ve teknik bakımdan cihazlaşmak, yetersiz olmuştur. Bunun sebebi, biz Almanları idare eden devlet adamlarının ve liderlerin, pek az kültürlü olmaları değildi. Bilâkis, devlet adamları ve liderler, fazla kültür, bilgi ve zekâ ile tıklım tıklım dolu idiler. Fakat, "sağlam bir içgüdü"den yoksundular. Her türlü enerji ve cüretten uzak kalmış kimselerdi. Tam Reich'ın şansölyesi bir filozof ve işe yaramaz bir adam olduğu sırada, milletimizin hayatı söz konusu olan bir kavgaya atılmanın gerekmesi korkunç bir kader teşkil etti. Eğer bir Bethmann Hollvveg'in yerine lider olarak daha enerjik bir halk adamına sahip bulunsaydık aşağılanan Grenadi-ye askerinin asil kanı boş yere akmayacaktı. Ayrıca liderlerimizin sadece müfrit ve fikircilikten ibaret bulunan yüksek öğrenimleri, Kasım Ihtilâli'ni yapan rezil kimselerin en iyi müttefiki oldu. Bu aydınlar, kendi iradelerine teslim edilen milli hazineyi harekete getiremediler. Bilâkis, ayıplanacak bir şekilde, bu milli hazineyi saklayarak, başkalarının zaferi için gerekli olan şartları hazırladılar.
Dostları ilə paylaş: |