O;”Maldan,nimetlerden,mevki ve mertebelerden,aileden ve vatandan,hayatın güzelliklerinden, lezzetlerinden,mutlu ve geniş bir hayattan,bol servetten, rahatlıktan, itibardan;azaba,açlığa,fakirliğe,susuzluğa,zorluğa,hapsedilmeye,kovulmaya,gurbete çıkan ve hatta bu perişan haline Rasulullahın (sam)ağladığı Mus’ab bin Umeyr…”215 Zorlukların insanı…
Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim,
Adam aldırma da git, diyemem aldırırım
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım.
*Genç ve yakışıklı sahabe Mus’ab bin Umeyr,yapılan zulümlerden dolayı Habeşistana hicret ediyor.Sırf Rasulullahın hasretinin ve ondan uzak kalışın yakıcılığı,cehennem gibi olan müşriklerin zulüm ateşinden daha fazla yakmış olmasından geri dönüyordu.
SA’D BİN EBİ VAKKAS
Sa’d bin ebi Vakkas beşinci Müslüman olup,daha 17 yaşında idi.Namaz emri emrolunmamıştı.
Annesi dininden dönmemesi halinde hiçbir şey yiyip içmeyeceğini söylüyordu, aldırmadı.Annesi açlıktan bayıldı.O ise:”Senin bin tane canın olsa ve bunları bir bir versen,ben yinede dinimden dönmeyeceğim.”diyordu.
Mekkede Allah yolunda ilk ok atıp kan akıtan kimseydi.
Uhudda Rasulullah ona ok veriyor ve diyordu:”At Sa’d,anam babam sana feda olsun.”Büyük ve şanlı bir iltifat.
Ayrıca onun için şöyle duâ buyurmuştur:
- İlâhî, bu senin okundur. Onun atışını doğrult! Allahım, sana duâ ettiğinde de, Sa’d’ın duâsını kabûl eyle!
O tek başına uhudda bin ok atmıştır.
O İran fatihidir.Kadisiye savaşının komutanıdır.
O tam bir harb dahisiydi.
O Aşere-i Mübeşşereden yani cennetle müjdelenen on kişiden biri.
Peygamberimiz onun için:”Allahım!Sa’d dua ettiği zaman onun duasını kabul et.”
Sa’dın duaları kabul olur ve onun bedduasından sakınılırdı.
** Hz. Sa’d’ın îmân etmeyen kardeşi Utbe, Uhud’da müşriklerin arasında idi. Hz. Sa’d bu kardeşi ile savaşmak için, onu çok aramıştı. Buyurdu ki:
"Vallahi, kardeşim Utbe’yi öldürmek için duyduğum hırsı, hiçbir adamı öldürmeye karşı duymamışımdır. Kardeşimi bulup öldürmek için, iki kere müşriklerin saflarını yardım fakat gözümden kaçtı. Üçüncüsünde, Rasûlullah bana buyurdu ki:
- Ey Allahın kulu! Sen ne yapmak istiyorsun? Yoksa sen kendini öldürtmek mi istiyorsun?
Bunun üzerine, onu aramaktan vazgeçtim. Utbe’yi Hâtıb bin Ebî Beltea öldürdü."
** İslâmiyetin ilk yıllarında, Müslümanlar, müşrîklerden çok ezâ ve cefâ görüyorlardı.
İbâdetlerini rahat bir şekilde yapamıyorlardı.
Bir gün Hz. Sa’d ile birkaç sahâbî, bir vâdide namaz kılmakta idiler. Bu sırada, müşriklerin azılılarından ba’zıları, kendileri ile alay etmeye ve hakâret etmeye başladılar.Sa’d bin Ebî Vakkâs Hazretleri, bunların üzerine yürüdü.
Eline geçirdiği bir deve kemiği ile, müşrîklerin elebaşısının kafasını yardı. Böylece, "Allah yolunda, ilk müşrik kanı döken sahâbî" ünvânını kazandı.
Uhud savaşında çok kahramanlıklar gösterdi. Peygamber Efendimizin yanından hiç ayrılmadı.
**Hz. Âişe şöyle anlatır:
Rasûlullah Efendimiz gazvelerin birinde, geceleyin Medîne’ye dönüp geldiğinde buyurdu ki:
- Ne olurdu, sâlih bir kimse çevremizde bekçilik yapsa...
Birden bir ses duyduk. "Kim o?" buyurdu.
Bu arada Sa’d bin Ebî Vakkâs’ın sesi duyuldu:
- Benim, Sa’d bin Ebî Vakkâs.
Peygamberimiz sordular:
- Buraya niçin geldin?
- İçimden bir ses, "Rasûlullah yalnızdır, korkarım ki, din düşmanları ona bir sıkıntı ve eziyet verirler" dedi. Bunun için hizmetinize geldim.
Bunun üzerine Rasûlullah Efendimiz, ona hayır duâ etti ve istirâhate çekildiler.
Uhud savaşında bir ara müşrikler Uhud dağına tırmanmaya başlayınca, Rasûlullah efendimiz, yanında bulunan Hz. Sa’d’a buyurdu ki:
- Onları geri çevir!
Hz. Sa’d dedi ki:
- Yâ Rasûlallah, yanımda bir tek okum kaldı. Onları nasıl geri çevireyim?
Peygamber Efendimiz emrini üç kere tekrarladı.
Bundan sonrasını Hz. Sa’d şöyle anlatır:"
Bir ok daha buldum.
Ok çantamda kalan bir oku aldım. Müşriklerden birine atıp öldürdüm. Sonra ok çantama el attığımda bir ok buldum. Baktığımda az önce attığım oktu. Onu tekrar atıp başka birini öldürdüm.
Sonra bir daha baktığımda yine aynı oku buldum. Onu da atıp yine birini öldürdüm. Birkaç defa aynı şekilde oku attım. Bu durumu gören müşrikler, tırmanmaktan vazgeçerek geri döndüler.
Ben de kendi kendime, "Bu mübârek bir oktur" dedim ve bu oku hep yanımda taşıdım."
Rivâyete göre Hz. Sa’d bu oku attıkça, bembeyaz yüzlü mübârek bir zât, bu oku geri getiriyordu. Hz. Sa’d der ki:
"Uhud’da Rasûlullahın sağında ve solunda beyaz elbiseli iki kişi gördüm ki, onlar en şiddetli şekilde çarpışıyorlardı. Onları ne daha önce, ne de daha sonra gördüm.
**- “İnsana anne ve babasına iyilikle muamele etmesini tavsiye ettik”
Onlara ihsanda bulunmasını emrettik.
“Eğer çaba harcarlarsa”
Sana zor kullanırlarsa
“Bilgin olmayan bir şeyi bana şirk koşmana seni zorlarlarsa onlara itaat etme”216
Bu ayet Sa’d b. Ebi Vakkas müslüman olunca nazil oldu.Annesi oğlunun müslüman olduğunu duyunca hiçbir şey yemeyip içmeyeceğine, hiçbir evin altında gölgelenmeyeceğine Muhammed’i inkar edip daha önce üzerinde olduğu dine dönünceye kadar böyle devam edeceğine yemin etti. Sa’d’a onu hoşnut edip ona ihsan etmesi fakat şirkte ona itaat etmemesi emredildi.
**Sa'd ibni Ebî Vakkas gayet ağır hasta iken ona ferman etmiş:"Ola ki sen daha çok yaşayasın; tâ ki, bir kısım milletler senden faydalanır, bir kısmı da zarar görürler..."217 deyip, ileride büyük bir kumandan olacağını, çok fütuhat yapacağını, çok milletler ve kavimler ondan menfaat görüp, yani İslâm olup ve çoklar zarar görecek, yani devletleri onun eliyle harap olacağını haber vermiş. Haber verdiği gibi çıkmış. Hazret-i Sa'd ordu-yu İslâm başına geçti, devlet-i İraniyeyi zirüzeber etti, çok kavimlerin daire-i İslâma ve hidayete girmelerine sebep oldu.
**Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın hâdimi ve bir kumandanı ve Hazret-i Ömer'in zamanında ordu-yu İslâmın başkumandanı ve İran'ın fatihi ve Aşere-i Mübeşşereden olan Hazret-i Sa'd ibni Ebî Vakkas diyor:
Gazve-i Uhud'da, ben Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın yanındaydım. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, o gün kavsı kırılıncaya kadar küffâra oklar attı. Sonra bana okları veriyordu, "At" diyordu. Nasl'sız, yani okun uçmasına yardım eden kanatları olmayan okları verirdi ve bana emrederdi: "At!" Ben de atardım; kanatlı oklar gibi uçardı, küffârın cesedine yerleşirdi.
SA’D BİN MUAZ
Sa’d bin Muaz sahabenin ileri gelenlerindendi.Önde gitti..önce gitti.Vefat ettiğinde 39 yaşında idi.
Yemen Valisi oldu.
İslamın 4 temel kaynaklarından olan Kıyası tesis etti.
Rasulullahın talebesi..dinin öğreticisi..yetişmiş..yetişilememiş..dünyaya muallim olarak gönderilmişler.
İsanın havarileri onların eline su dökemezler..yürek ister.
**Sa'd bin Mu'âz, Medîne'nin ileri gelenlerinden ve reislerinden olduğu için, Mekke'ye gidip, Kâ'be'yi tavâf ederdi. Müşrikler bu sebeple ona dokunamazlardı. Bu ziyâretlerinden birinde Ebû Cehil karşısına çıkıp dedi ki:
- Siz bizim dînimizden ayrılanları himâye ettiniz. Onlara hep yardımda bulundunuz. Eğer burada seni himâyesine alanlar olmasaydı seni öldürürdüm. Dönüp çocuklarına kavuşamazdın.
Sa'd bin Mu'âz, Ebû Cehil'in bu tehditli sözleri karşısında ona şu cevabı verdi:
- Eğer böyle bir şeye kalkışırsan, Medîne yakınından geçen ticaret yolunu keser, seni bir daha oralara ayak bastırmam.
Bunları söylerken sesi öyle gürlüyordu ki, yanında bulunan Ümeyye bin Halef yavaşça dedi ki:
- Sesini biraz alçalt, bu kişi bu vâdinin meşhûru.
Bunun üzerine Sa'd bin Mu'âz daha gür bir sesle konuştu:
- Yemîn ederim ki Resûlullah, bize senin katlonulacağını haber verdi.
- Mekke'de mi öldürüleceğim?
- Orasını bilmem.
Ebû Cehil bu şekilde Sa'd bin Mu'âz'dan öldürüleceği haberini aldığı için, Bedir Savaşında Mekke'den çıkmamak istemiş, çevresinin ayıplaması üzerine Bedir'e gelmişti. Nihayet Peygamberimizin buyurduğu gerçekleşip, Ebû Cehil Bedir savaşında katledildi.
Hendek savaşında Beni Kureyzalıların ihaneti sonucu üzerlerine yürünmüş,teslim olarak Sa’d b.Muazın vereceği hükmü kabul etmişlerdi.Sa’d-da bunun üzerine Sa'd bin Mu'âz, Benî Kureyza erkeklerinin boynunun vurulmasına hükmetti.
Sa'd'ın verdiği bu hüküm, Yahûdîlerin elinde bulunan kitaplarına tıpa tıp uyuyordu. Bu hüküm gereğince erkeklerin boynu vuruldu. Kadınları ve çocuklar esir alınıp, mallarına el konuldu. Benî Kureyza'dan ba'zı erkekler ise Müslüman olup kurtuldular. Sa'd bin Mu'âz bu hükmü verince Peygamberimiz buyurdu ki:
- Onlar hakkında, Allahın ve Resûlünün hükmüyle hükmettin.
Sa’dın durumunun kötü olduğunu duyan Rasulullah hızla ona yetişmeye çalıştı ve
“- Melekler Hanzala'nın cenâzesinde bizden önce bulundukları gibi Sa'd'ın da cenâzesinde bizden önce bulunacaklar. Biz önce yetişemeyeceğiz, buyurarak hızlı gitmelerinin sebebini açıkladı.
Eslem bin Hâris şöyle anlatmıştır:
İçerde Sa'd bin Mu'âz'ın cenâzesi yalnızdı. Başka kimse yoktu. Resûl Aleyhisselâm adımlarını gâyet geniş açarak evin içinde yürüyordu. Bu durumu görünce yavaşladım. Durmamı işâret edince de durdum. Sonra da geriye döndüm. Resûl Aleyhisselâm içerde bir müddet durdu. Sonra dışarı çıktı. Çıkınca dedim ki:
- Yâ Resûlallah, niçin öyle yürüdünüz?
- Böylesine kalabalık bir mecliste bulunmadım, melekler dolmuştu. Meleğin biri beni kanadı üzerine aldı da ancak öyle oturabildim.
Ashâb-ı Kirâm, Sa'd bin Mu'âz'ın cenâzesini taşırken dediler ki:
- Yâ Resûlallah! Biz böyle kolay taşınan cenâze görmedik.
Bunun üzerine Peygamber Aleyhisselâm buyurdu ki:
- Sa'd'ın cenâzesine yetmiş bin melek indi. Şimdiye kadar yeryüzüne bu kadar kalabalık hâlde inmemişlerdi.
Sa'd bin Muâz defnedilirken birisi kabrinden bir avuç toprak almıştı. Sonra onu evine götürünce o toprak misk oldu. Cenâzesi kabre indirilirken Peygamber Aleyhisselâm kabri başında oturup, mübârek gözleri yaşardı.
-O’nun hakkında Rasulullah şu ibretli tesbitte bulundu:”Şu seçkin kul ki,arş O’nun için titremiş,gök kapıları açılmış ve binlerce melek yeryüzüne inmiştir.O bile mezarında öyle sıkıldı ki,az kaldı kemikleri çatırdayacaktı!..Eğer kabir azabından ve ölüm sonrası sıkıntılarından kurtuluş olsaydı,bu önce Sa’d-a nasib olurdu.O ulaştığı mertebe itibariyle bu sıkıntılardan hemen çıkartıldı;hepsi o kadar!...”
SA’D BİN UBADE
Peygamberimiz buyurdu ki:
- Câhiliye devrinde en ileri olanınız, İslâmiyette de en ileridir.
Sad bin Ubade için söylemişti.Çünki o iyilikte bulunur,fakirlere yardım ederdi.ailece cömertlerdi.
Ashâb-ı Kirâm içinde Ashâb-ı Suffa denilen kimsesiz, yoksul Müslümanlardan her gün 80 kişiye yiyecek ve içecek verirdi.
Peygamber Efendimiz buyurdu ki:
- Su sadakası iyidir. Zîrâ sadaka vermek, Allahü Taâlânın gadabını yumuşatır. İnsanı azâbdan kurtarır. Eceli gelmemiş olan hastanın şifâ bulmasına sebep olur.
Bunun üzerine Hz. Sa’d bin Ubâde Medîne’de bir kuyu açtırdı. “Sikâye-i âl-i Sa’d” adını verdiği bu su kuyusunu Müslümanların istifadesine sundu.
O Rasulullahın duasına mazhar olmuştu:”Allahım,bereket ve rahmetini Sa’d bin Ubade’nin ailesi üzerine kıl.”
O Medinede rasulullahın sancaktarı idi.İbni Abbas anlatıyor: ”Rasulullah’(s.a.v)ın,bütün savaşlarda Ensar ve Muhacirlere aid olmak üzere iki sancağı bulunurdu.Ve Muhacirlerin sancaktarı Ali bin Ebi talib,Ensarın sancaktarı ise Sa’d bin Ubade olurdu.”
Mekke’nin fethi günü İslam ordusunun bir bölüğüne onu kumandan yapmıştı.218
SAİD BİN ÂMİR
Hz. Ömer zamanında, Humus Vâlisi olan Saîd bin Âmir, Müslüman, gayrı müslim herkes tarafından çok sevilirdi.
Hz. Ömer, Saîd bin Âmir Hazretlerinin herkes tarafından çok sevilen bir kimse olduğunu öğrenince Humuslulardan bir cemâ'ata sordu:
- Peki Vâlinin hiç kusuru yok mudur?
Onlar da bazı kusurları olduğunu söyleyip dört tanesini zikrettiler. Bunun üzerine Hz. Ömer, Saîd Hazretlerini hemen Medîne-i Münevvereye çağırdı ve aralarında şu konuşma geçti:
- Yâ Saîd, senin bazı kusurların varmış. Bunların aslı nedir?
- Bunlar neymiş, ya Ömer?
- Vazîfene sabah namazından hemen sonra değil, kuşluk vakti geliyormuşsun. Geceleri insanlar içerisine hiç çıkmaz, görünmezmişsin. Haftada bir gün evine çekilir hiç kimseyi kabûl etmezmişsin. Ashâb-ı Kirâmdan, Hubeyb Hazretlerinin şehîd edildiği söylenince bayılıyor, kendinden geçiyormuşsun.
Bunun üzerine Hz. Saîd, şu cevâbı verdi:
- Yâ Emir-el Mü'minin! Anlatılanlar doğru. Şimdi bunları sana izâh edeyim:
1- Vazîfeme ancak kuşluk vakti, gelebiliyorum. Çünkü hanımım hastadır. Evde bütün hizmetleri kendim yapıyorum. Hamur yoğurur, ondan ekmek yapar, pişirir, abdest alır öyle çıkarım. Geç kalışım bundandır.
2- Geceleri insanların içerisinde görünmeyişimin sebebi; gündüzleri halkın hizmetleriyle meşgul olurum. Geceleri de Allahü Taâlâya hizmet ve kulluk için ayırdım. Böylece gündüzleri yaptığım işlerin, verdiğim hükümlerin muhâsebesini yapar, yanlış kararlarım varsa düzeltirim.
3- Haftada bir gün evime çekilip hiç kimse ile görüşmememin sebebi, başka giyecek elbisem olmadığından, yıkadığım elbiselerim kuruyuncaya kadar kimseyi kabûl edemiyorum.
4- Hubeyb Hazretlerinin şehâdetini hatırlayınca bayılmamın sebebi anlatılacak şey değildir. Çünkü Mekke müşrikleri Hubeyb Hazretlerini asarlarken yanlarında idim. Belki mâni olabilirdim, fakat o zaman henüz îmân etmemiştim. Seyirci kaldım. Onun gösterdiği cesâret ve celâdeti hatırladıkça, ne kadar kuvvetli bir îmâna sahip olduğunu daha iyi anlıyorum. Niçin mâni olmadım diye üzüntümden bayılıyorum.
Bunun üzerine Hz. Ömer:
- Yâ Saîd, Allahü Taâlânın korkusu seni ne kadar yüceltmiş, millete faydalı hâle getirmiş, dedi ve gözyaşı döküp ağladı.
Sonra, Saîd bin Âmir Hz. Ömer'den ricâ etti:
- Yâ Ömer, bundan sonra beni Vâlilikten affet.
Hz. Ömer bunu kabûl etmeyip yine Vâli olarak bırakmıştır.
**Humusa gelen Hz.Ömer,Humuslu fakirlerin listesinin çıkarılmasını istedi. Listede valinin de adı vardı,şaşırdı.Halka sorduğunda,onun devamlı;
“Rüşvet alan da veren de cehennemdedir.”hadisini hatırlayıp,ne rüşvet ne de hediye alır.Valimiz fakirdir,dediler.
Hz.Ömer ona bin dirhem gönderdi.Hanımıyla konuşup;bir miktarıyla yiyecek aldılar.İki deve,iki köle satın aldılar.Köleleri azad ettiler.Diğerlerini fakir ve muhtaçlara dağıtıp,yine kendilerine pek bir şey kalmadı.
O Rasulullahın tavsiyesine uyup,fakirliği seçti.Bundan dolayı müslimi,gayrı müslimi onu severdi.
SAİD BİN CÜBEYR
*Zamanın zalimlerinden Haccac, Said bin Cübeyr’i huzuruna getirtmiş. Said b. Cübeyr "Bu devlete isyan farzdır" diye isyan etmiş insanlardan biridir. Yani "Bunlar zalimdirler. Allah'ın ahkamını icra etmiyorlar. Bunlara isyan vaciptir" demiş, beşyüz kadar içtihat makamına sahip insan ayaklanmışlar fakat bastırılmışlar. Haccac'ın huzuruna getirilmiş. Haccac sormuş. Peki demiş, Ömer, Osman, Ali, Ebu Bekir, bunların hangisi Cennette. Said "Valla cennete gidip gelmediğim için bilmiyorum" demiş. Peki Ali hakkında ne diyorsun diye sormuş. Ben Ali'nin vekili değilim, onun adına konuşma makamında değilim. Bana benden sor veya peygamberimden sor veya Kur'ân'dan sor, ben onun vekiliyim diyerek cevap vermiş Said b.Cübeyr.
*Hayatta hiç gülmediğini söylüyorlar. "Niye gülmüyorsun?" Şeklinde bir soru sorar Haccac. "Gülünecek hiç bir şey görmedimde ondan" demiş. Haccac pekiyi öyleyse bir zurna, bir de keman getirin diye emretmiş ve getirmişler. Bu aletleri çalmaya başlayınca, Said ağlama'ya başlamış. Adam onu güldürmek için getirtmişmiş onları. "Niye ağladın" demiş. Cübeyr "Bu kemanın yayları diyorlar ki, biz bunun için yaratılmamıştık, bir zalimi eğlendirmek için yaratılmamıştık ama bizi gayemizin dışında kullanıyorlar diye inliyor da ben ona ağladım" demiş. Haccac demişki "Senin boynunu vurup Cehenneme atacağım."Bunun üzerine Said demiş ki: Eğer Cehenneme atmak senin elinde olsaydı, sana ibadet ederdim. Cehenneme atmak Allah'ın elinde olduğu için O'na ibadet ediyorum. Sen beni Cehenneme atamazsın.Vurun demiş, yönünü kıbleye dönmüş."Ben yönümü yeri göğü yaratan Rabbime yönelttim"219âyetini okumuş.
Bu defa Haccac, bunun sırtını kıbleye getirin demiş. Sırtı kıbleye yönü kuzey tarafa gelmiş. O zaman da Bakara sûresinin 115. âyetini okumuş.
"Nereye yönelirseniz yöneliniz Allah o taraftadır."
Demiş ki yüz üstü yere yatırın. Yüz üstü yatırılınca da şu âyet-i kerîmeyi okumuş; “Sizi topraktan yarattık, yine oraya döndürecek ve sizi tekrar oradan çıkaracağız.”220
Ve o esnada da boynunu koparmışlar. O anda kanı fışkırmış ve fışkıran kanı Haccacın üzerine gelmiş. Öyle bir korkmuş ki altı ay yatakta yatmış ve ölmüş. İstiska hastalığına yakalandı deniliyor. Yani suyu çok içme hastalığı.Suyu o kadar içiyorda yine doymuyor, içe içe karnı patladı ve yarıldı. Geberdi gitti,diyor tarihçiler.
Ne tarafa yönelirsek Allah'ı o tarafta buluruz biz. Fıkıh kitaplarımızda şöyle der: Karanlık bir gecedesiniz veya bilmediğiniz bir vadidesiniz. Güneş yok,yıldızlar yok. Kıbleyi tayin edemiyorsunuz. Ne tarafa namaz kılacaksınız? Kalbiniz hangi tarafa fazlaca kanaat getirmişse o tarafa kılıyorsunuz. Sabahleyin bir de baktınız ki, tam aksi istikamete kılmışsınız. Namazınız caizdir.
SAİD BİN ZEYD
*Aşere-i Mübeşşereden olan Said bin Zeyd (r.a), Hz. Osman (r.a)'ın şehid edilmesiyle başlayan fitne olaylarına şahid olmuştur. O, ümmetin içine sürüklendiği fitne belasından ve kendini bilmez bazı kimselerin ileri gelen ashabdan bazılarına dil uzatmalarından aşırı derecede ızdırap duymuştur. Said (r.a), bir gün Kûfe camiine gitmiş, orada Muaviye'nin Kûfe Valisi Muğîre b. Şu'be'yi, etrafında Kûfelilerden bir takım insanlarla otururken görmüştü. Muğîre ona saygı göstererek yanına oturtmuştu. O esnada bir adam birilerini kastederek kötü sözler sarfetti. Said, Muğîre'ye; "Bu adam kime küfrediyor" diye sorduğu zaman; "Ali b. Ebi Talib'e" cevabını alınca son derece üzüldü ve Muğîre'ye; "Muğîre, Muğîre! Rasûlüllah (s.a.s)'ın Ashabı senin önünde sövülüyor ve sen buna susuyor ve bir harekette bulunmuyorsun öyle mi? Ben Rasûlüllah (s.a.s)'ı; "Ebu Bekir Cennettedir, Ömer Cennettedir, Ali Cennettedir, Osman Cennettedir, Talha Cennettedir, Zübeyr Cennettedir, Abdurrahman b. Avf Cennettedir. Sa'd b. Ebi Vakkas Cennettedir" derken duydum dedi ve şunu ekledi; "Bunların dokuzuncusunu da gerekirse sayarım". Ertesi gün Kûfeliler etrafını sarmış ve dokuzuncu kimsenin kim olduğunu söylemesi için çok ısrar etmişlerdi. Bunun üzerine o; "Dokuzuncu benim, onuncu da Rasûlüllah (s.a.s)'dır" dedi ve sonra da etrafındaki insanlara bakarak sahabilerin islâm'daki seçkin konumlarını; "Bir kimsenin, Rasûlüllah (s.a.s) ile bir arada bulunarak yüzünün tozlanması, sizin herhangi birinizin Hz. Nuh kadar yaşasa bile, bu müddet zarfında amellerinden daha hayırlıdır" sözüyle vurgulamıştır.221
Onun hakkında kaynaklar şöyle bir olay zikretmektedir: "Erva adındaki bir kadın, Medine Valisi Mervan b. Hakem'e giderek Said b. Zeyd'in kendi arazisine tecavüzde bulunduğunu şikayet etti. Mervan, memurlarını Akik vadisindeki çiftliğinde bulunan Said (r.a)'a göndererek şikayet konusu olayı soruşturdu. Said (r.a) gelenlere; "Ona haksızlık ettiğimi zannediyorsunuz değil mi? Rasûlüllah (s.a.s)'in şöyle dediğini duydum:"Haksız yere her kim bir karış toprağı gasbetse, kıyamet gününde yedi kat yerin dibinde dahi olsa o toprak boynuna dolanır". Sonra şöyle ekledi: "Allahım bu kadın yalan söylüyorsa gözleri kör olmadan canını alma ve kuyusunu ona mezar yap" Rivayet edildiğine göre bu kadın, daha sonra kör oldu ve evine yürürken kuyuya düşerek öldü. Bu olaydan dolayı Medineliler birisine kızdıkları zaman ona, "Allah seni Erva gibi kör etsin" diyerek beddua etmekteydi.222
Sa'd b. Habib, Sa'îd b. Zeyd'in de aralarında bulunduğu, Cennetle müjdelenmiş kimselerin isimlerini zikrederek şöyle demektedir: "Onlar her zaman savaşta Rasûlüllah (s.a.s)'ın önünde, namazda ise arkasında durmuşlardır"223demektedir.
SA’LEBE
Sa’lebe diğer adıyla Cami Kuşu..sürekli cami ve cemaatla iç içe.Herkesten önce o bulunmakta camide..
İçerisinde kaynayan zengin olma düşüncesi ve hırsı ile Rasulullaha varıp,zengin olması için duada bulunmasını rica eder.Eğer zengin olursa fakir fukaraya yardım etme sözü verir.
Kendisine bildirilen ve bilen o şanlı nebi,şanlı sözünde:”Ya Sa’lebe,git, şükredebildiğin az mal,şükredemediğin çok maldan hayırlıdır.
Yani az bir mal ki onun şükrünü eda edebiliyorsun ancak şükrünü eda edemeyeceğin çok maldan o ve o durum bundan senin için daha hayırlıdır.
Sa’lebe bir anlık ikna olur veya öyle görünür.İçi kaynamaktadır.Tekrar dua etmesi için ricada bulunur.
Yine aynı cevabı alır.
Üçünücüsünde de ısrar ile bereketle dua etmesini ister.Peygamberimiz dua eder.Salebe çarşıya gidip bir çift koyun alır.
O şanlı nebi dua eder de kabul olmaz mı?Toprağı altın yapan o zatın duasının bereketiyle bir çift koyun kısa bir zamanda bir sürü haline gelir.
Sabah namazını kılar ve sürülerini dağlara götürür.Öğle namazlarına sürünün yanında bulunduğundan gelemez.Rasulullah nerede olduğunu sorar. Sürülerinin çokluğundan ayrılamadığı söylenir.Her zaman söyleyeceği sözünü söyler;Yazık oldu Sa’lebeye…
Sürüler hızla artmakta dağlar alamamakta,erkenden gece vakti sürülerini götüren Salebe öyle olur ki beş vakit namaza camiye ve cemaata gelemez.Rasulullah sorduğunda;-Sürülerinin yanında namaz kıldığını söylerler.
Öyle olur ki artık Cuma namazlarına bile meşguliyetten gelemez.Rasulullahın yazık oldu sözünü doğrular.
Fakirlere yardım edeceğini söyleyen Sa’lebe hâla kimseye yardım etmiş değildir.
Zenginlerden,fakirlerin hakkı olan mallarının zekatını vermelerini emreden zekat ayeti iner.Zekat memurunu Rasulullah Sa’lebeye de gönderir.Zekat memuru durumu anlatıp,zaten kendisinin de fakirlere yardım sözünün olduğu bildirilerek zekat vermesi istenir.
Dostları ilə paylaş: |