Kalesinde Halil Paşa Kulesi ve sahil kapusu Resim: Sabiha Bozcalı


Bezmi uşşâka niçin gelmezsin Âşıka rûyini göstermezsin Âh ü efgaanı da gûş etmezsin Sevdiğim resmi vefa bilmezsin



Yüklə 5,55 Mb.
səhifə32/76
tarix27.12.2018
ölçüsü5,55 Mb.
#86801
1   ...   28   29   30   31   32   33   34   35   ...   76

Bezmi uşşâka niçin gelmezsin Âşıka rûyini göstermezsin Âh ü efgaanı da gûş etmezsin Sevdiğim resmi vefa bilmezsin

Bestei zülfi siyahındır dil Hüsni cansûzuna olmuş mail Doğrusu işte kuzum velhâsil Sevdiğim resmi vefa bilmezsin

Levendâne kesim yosma eda Bir dilberi hoş likaasm cana Nâzü reftârma söz yok amma Sevdiğim resmi vefa bilmezsin

Bir gün ol şuha Besîmâ gideyim Mûbemû hâli dili arz ideyim j, Hatırı kalmaz ise böyle deyim Sevdiğim resmi vefa bilmezsin

Hayatı hakkında başka kayde rastlana-

madı.

Bibi. : Ata, Enderun Tarihi, IV.



BESİM BEY (Hazineli) — İkinci Sultan Mahmud zamanında saray mensublarından, Enderunda Hazine Koğuşunda bulunmuşdur ve o devrin ekser okur yazarları gibi şiirle meşgul olmuşdur. Tayyarzâde Ata Bey bu zâtin bir şarkısını tarihine almışdır :

Bezmi pür nûri cemâlinle pertâb iclelim Bu gice meclise gel biz bize mehtâb idelim Dili mihnetzedeyi bari safayâb idelim Bu gice meclise gel biz bize mehtâb idelim

Şahbazım sana bin can ile oldum hayran İntizar âteşine yakma derûnum her an Râhi teşrifine bakmakdayım ey âfeti can Bu gice meclise gel biz bize mehtâb idelim

Nâri hasret ile iklimi tenim sazandır Serteser mülki derun pâdişahim virandır Meh yüzün görmiyeli hayli vakit nâlândır Bu gice meclise gel biz ,bize mehtâb idelim

Pek rica eylerim ey dilberi hurşîd nazir Kulbei muzlimini eyle Besimin tenvir İşte bedr olmuş iken pâdişahim mâhi münîr Bu gice meclise gel biz bize mehtâb idelim

Hayatı hakkında başka kayde rastlana-

madı.

Bibi. : Ata, Enderun Tarihi, V.



BESİM BEY (Kilerli)

_ 2556 —'

İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

2557 —

BESLER (Sami, Fahri, Behic)




BESİM BEY (Rikâbdarağazâde Kilerli) —

Üçüncü Sultan Selim, zamanında saray mensub-lanndan bir zât, çuhadar ağalığa kadar yük-selmişdir; o devrin ekser okur yazarları gibi şiir ile de ıığraşmışdır; şu beyit şiir diline örnektir:



Dök târi zülfü ol ruhsârın üstüne Ahım seran katrei sîmâfoa nâz ide

Hayatı hakkında başka kayde rastlana-

madı.

Bibl. : Ata, Enderun Tarihi, IV.



BESİM ŞERİF BEY (Ûdî) — Asrımızın başlarında seçkin musikişinaslardan; Y. Yılmaz Öztuna bu ansiklopediye verdiği kısa bir not-da Besim Şerif Beyin bestelediği. üç şarkıyı hatırlatıyor: suzinak ağır aksak - «Sonbahar goncası mı göğsünün üstündeki gül», kürdîli hicazkâr aksak «Bugünlerde gönüllerde hüzün var», nicaz aksak «Mahvolsun o talî' ki .beni senden ayırdı». Hayatı hakkında başka kayde rastlanamadı.

Bibi. : T.Y. Öztuna, Not. .

BESLEME — ' Boğazı tokluğuna hizmet eden kız, ahretlik (Türk Lügati). Osmanlı İmparatorluğunun esirliği kaldıran milletler arası muahedeyi imzası ile Tür-kiyede esir ticâretini yasak eden l ekim 1854 tarihli fermanına neşrinden sonra cariyelerin yerini «Besleme» denilen garib kız çocuklar aldı.

Ekseriya uzak yahud yakın bir köyden manevî evlâd muamelesi göreceği vadi le getirtilen sabi kız bir İstanbul evinde nadiren şefkat gördü; takatinin kat kat üstünde ağır işlerde horlana horlana -kullanıldı, bayramlarda sırtına giydirilen bir basma entari, âdi bir pabuç, terlik türlü vesilelerle başına kakıldı; evin, boğazı tokluğuna çalışan hizmetçisi; evin küçük hanımlarının, küçük beylerinin sözde arkadaşı sabî nahveti oyuncak oldular, hırpalandılar. Beslemeler, kaşı gözü yerinde olup da biraz serpilince, hırçın ve cahil hanımları tarafından kıskanılmaya 'başlandı, efendinin garibeye -küçük bir iltifatı, hanımın besleme kıza engizisyon mezâlimi tatbiki için kâfi bir sebeb oldu; bu kızlar, bir kapuda uşak, yahud bir fırın amelesi, hammal, saka, arabacı, kayıkçı, hattâ hamam dellâki bir bekâr uşağına kocaya kaçmayı mihnet ve cefâdan, kurtuluş Midiler ve ilk fırsatda da, yıllarca hizmet haklarından vaz geçerek bir küçücük boğça ile,

hattâ üstlerindeki şeylerle kocaya kaçdılar. Beslemelerini bir sandık çeyizi ile ve !bir bakirenin hak-kı olan düğününü yaparak evlen-• diren İstanbul hanımları, muhitlerinde fazilet timsâli kadın olarak gösterildi.

Kocasından kıskandığı, yahud yetişkin gene oğlu ile sevişmesinden korkduğu güzel beslemesini, «bakkalın, kasabın çırağı, ekmekçi, saka ile oynaşır, kızgın kız» bühtanı ile koltuğuna boğçasını verüp bir -kaç kuruş yol harçlığı ile memleketine gönderen, şu kadar yıllık hizmetinin haklarını verdiği eski püskü şeylerle kapatan kadınlar, İstanbulda dâima görüle gelmîşdir, ve bu pis hisset ve nankörlük kanıksanmıştır.

Evlerine bir sabî olarak alınmış, kendi yanlarında yetişip serpilmiş besleme, kızları ucuz hediyelerle iğfal eden, bâzan da gece odalarına girib cebren kirleten, zina mahsûlü çocuklarını yine türlü ağır tazyiklerle düşürten efendiler veya efendizâdelerin bu şenaatleri de Büyü-kşehirde çok görülmüş facialardandır.

Beslemelerin arasından da pek çok bed-tıynet kızlar çıkmışdır. Hanımın bütün mücevheratını çalarak sözleşdiği baldırı çıplak bir delikanlı ile kaçan Besleme kızlar da çok gö rülmüştür; bu gibiler hakkındadır ki besle mek'den emir sığası ile «Besleme!..» denilmiştir.

İstanbul ağzında «Beslemeden kadın olmaz, söğüt ağacından odun olmaz» diye bir darbı mesel vardır; makbul söz değildir; hüner, boğazı tokluğuna yanma aldığı bir garibeyi kadın kadıncık yapmak olsa gerektir. Hüseyin Kâzım Bey «Büyük Türk Lügati» nda bu darbı meseli «Beslemeden kadın olmaz, gül ağacından odun olmaz» şeklinde alıyor ki yanlışdır. dolayısı ile de benzetme yönünden manasızdır.

Beslemeyi, evlâdı olmayanların resmen temenni ettikleri ve arkalarında meşru vâris olarak bıraktıkları «evlâtlık», «manevî evlâd» ile karıştırmamalıdır.

Esaretin kaldırılmasından önce, İstanbul evlerinde, konaklarında câriye ve kölelerin bulunduğu çağlarda, aşırı sevgi ve alâka, ba-zan da sevgiden gelen himaye kaygusu ile akranlar arasında «ahret kardeşliği», büyük ile küçük arasında da «ahret analık, ahret babalık, ahret evlâtlık» tutunulurdu; hiç bir resmî

vesikaya (mukavele, sened, höccet gibi) dayanmayan bu bağ sâdece iki kişinin seciye, ahlâk sağlamlığı ile ölünceye kadar devam ederdi, bir ahret kardeş, ahret evlâd, ahret ananın öz kardeşden, anadan, babadan, evlâddan farkı yokdu, hattâ bâzı ahvalde daha ileri olurdu. İstanbulda ahret kızına veya ahret oğluna vasiyetnamelerinde büyük servet bırakan zengin kadın ve erkekler pek çok görülmüşdür.

Bazı istanbullular, bu manevî uhuvvet ananesinden mülhem olarak «Besleme» lere de «ahretlik» demişlerdir; fakat ahretlikler, eski devrin «ahret evlâd» ınm yerini asla alamamışlardır, bilâkis bâzı kimselerin ağzında «ahretlik» tezyifkâr bir mâna almışdır.

Muzaffer Esen

BESLER (Sami) — Seçkin ve aydın iş adamı, «Besler Bisküi Çukulata ve Şekerleme. Fabrikası Limited Şirketi» nin kurucularından; hicrî 1308 (Milâdî 1890 -1891) de İstanbulda doğdu, ilmiyeden olub uzun zaman ka-• dılıklarda, hâkimliklerde 'bulunmuş Aksekili Mehmed Seyyid Efendinin oğludur ilk ve rüş-diye tahsilini, babasının memuriyet ile dolaş-dığı Anadolunun muhtelif şehirlerinde yapmış, sonra İstanbulda Vefa İdadisini bitirerek yine İstanbulda Mülkiye Mektebine girmiş ve 1914 de Mülkiyeden diploma alır almaz ihtiyat zabit olarak Birinci Cihan Harbine iştirak etmişdir; Çanakkalede ve şark cebhesinde bulunmuş. 1918 de kıt'ası Vanda iken terhis edilmiştir. Kendisinden bir yaş küçük olan kardeşi Fehmi Beslerle beraber, karanlık mütareke yıllarında memur olmamaya karar vermişler, altı sene kadar iş hayatının muhtelif sahalarında çalışdıktan sonra 1924 de «Besler Bisküi Fabrikası» m kurmuşlardır. Bu fabrikada, ciddiyet ve dürüstlükleri ile, kısa zaman içinde İstanbulun gıda maddeleri sanayiinin pek seçkin sımaları olmuşlar ve «Besler»

adını İstanbulun eh mâruf 'büyük müesseselerinden biri yapmağa muvaffak olmuşlardır.

Sami Besler İstan- sâmi Besler

bul fabrikatörleri ara- (Resim : B. Seren)

sında kültürlü, vekarlı, mümtaz bir simadır; Behic adında bir oğlu vardır.



Fehmi Besler (Resim : B. Seren)

Fehmi Besler — Seçkin ve aydın iş adamı; Sami Beslerin küçük kardeşi ve iş arkadaşı; hicrî 1309 (milâdî 1891 -1892) de İstanbulda "doğdu; ilk, orta ve yüksek tahsilini ağabeyi ile beraber ve onun sınıf arkadaşı olarak yapdı, 1914 de Mülkiye Mektebinden mezun olarak Birinci Cihan Harbine iştirak etti. askerliğini cenub cebhesinde yapdı, Sînada, Kanal muharebelerinde ve harbin son yıllarında da Samda bulundu; 1918 de terhis '' olunarak İstanbulda yine ağabeyi ile beraber şahsî teşebbüs ile iş hayatına atıldı ve 1924 de «Besler» müessesesinin kurucularından biri oldu.

Münevver bir ailenin münevver evlâdları olarak Sami Besler ve Fehmi Besler, kardeş bağlılığının gıbta edilecek asil bir örneğidir.

Eehmi Besler ikisi kız biri erkek üç evlâd sahibidir.


c-

- •-:• -: — . :. -r- » .- f "_; '' *_s* cri'-i-Ü-ül Behic Besler

(Resim : B. Seren)



Behic Besler —• Seçkin ve aydın iş adamı; Sami Beslerin oğlu, Besler Limited Şirketinin mümtaz mümessilleıinden biri; 1919 da İstanbulda doğdu, Büyükşehirde 23. İlkokulda okudu, 1937 de Pertevniyal Lisesini, 1941 de Yüksek İktisad ve Ticâret Mektebini bitirerek ba'babasımn ve amcasının yanında Besler Müessesesinde iş hayatına atıldı.

İstanbulun gıda maddeleri sanayii alanında sağlam bir tahsil ve sağlam bir aile terbiyesi ile yetişmiş halûk ve vakur bir sımadır.

Behic Beslerin hususî -hayatında en büyük meşgalesi fotoğraf işleri olup bu sahada amatör bir sanatkârdır.

BESLER BİSKÜİ FABRİKASI

— 2558 —


İSTANBUL,

ANSİKLOPEDİSİ

2559 —

BEŞARET SOKAĞI





Topkapu dışında Davudpaşa Caddesinde Besler Biskui, Çukulata ve Şekerleme Fabrikası

(Resim : Bulend Seren)

BESLER BİSKÜİ, ÇUKULATA VE ŞEKERLEME FABRİKASI — îstanbulun gıda maddeleri sanayii alanında ciddiyeti ve mâmu-lâtınin nefaseti ile tanınmış büyük bir müessesedir; bir limited şirket olarak 1924 yılında Sami ve Fehmi Besler kardeşler tarafından kurulmuşdur.

Önce yalnız biskui imâl eden Besler Fabrikası Tahtakalede Paçacı Sokağında idi. Süratle inkişaf eden müessese 1930 da Bağçeka-puda tıramvay ' merkez durağının .bulunduğu Yalıköşkü Caddesinde işe daha uygun bir hana nakledildi; mâmulâtı arasına çukulata ve şekerlemeyi de alınca 1937 de Âşırfendi Caddesi üzerinde Hocakasım Köprü Sokağında sureti mahsusada yaptırılan fabrika binasına nakledildi.

1961 mart ayında usta ve amele 80 kişilik kadrosu ile bu binada hâli faaliyetde ve yeni bir inkişaf -devrinin d,e eşiğinde bulunuyordu; şöyle ki, Topkapusu dışında Davudpaşa Caddesinde yeni ve büyük bir fabrika binasının inşâsı tamamlanmış, Almanyadan getirilen son sistem makinalar da yerlerine konulmuş olup 1961 yazında fabrika tamamen yeni binasına nakledilecekdir. Yeni tesisleri ile B.esler Fabrikası 8 saatlik çalışma günü içinde 2,5 ton biskui yapabilecektir; eski makinaların da iştiraki ile günlük biskui imalâtı 4 tonu bulacaktır; personeli de yüz kişiyi aşacaktır. İstanbulun gıda maddeleri sanayiinde Bes-

ler Fabrikası mâmulâtı 1929 da İtalyada Floransa Sergisinde altın madalya ve diploma, 1929 İstanbul Yerli Mallar sergisinde altın madalya ve diploma, 1930 İstanbul Yerli Mallar Sergisinde altın Madalya ve diploma, 1930 Londra Sergisinde altın madalya ve diploma almışdır.

Besler Fabrikasının amblemi bir fil resmi olup büyük sanatkâr merhum Cemal âdir Güler tarafından çizilmişdir.

Besler Biskui, Çukulata ve Şekerleme fabrikası yalnız İstanbulun değil, Türkiyenin yüz akı bir müessesedir. Fabrikanın 1961 yılında mâmûlât cinsleri biskui, çukulata, şekerleme, karamela, çiklet, toz kakao ve kakaoyağı idi.

Biskui çeşitleri: pötibör. mari, finger, alber, şale, aman-din, krem kraker, gofret • ve Besler Fabrikası kremalı, susamlı, peynirli, alâmeti farikası portakallı,, jukulatalı biskuiler.

Çukulatalarmm isimleri: Besler !baş adı altında Bitter, Madîen, Fıstıklı, Bal-Bâdem.

. BESMELE CEMİYETİ — (B. : Âmin Alayı; Bed'i Besmele).

BESTEKÂR BASRİ SOKAĞI — Bayazıd, Nahiyesinin Timurtaş Mahallesi ile Süleyma-niyeelmâruf Mahallesi arasında bir sınır so-. kakdır, Uzunçarşı Caddesi ile Deveoğlu Yokuşu arasında uzanır, Şeyhdavud Hanı Sokağı



W*%/J&?-~*WA y-"*'/.*'•.• ^./"l ık r/f'-f-^'^' s's ~-*'3<\ -- 's.-f"-'r-<--/ÂfyA <4ft-s:

ile bir kavuşağı vardır. Uzunçarşı Caddesi tarafından gelindiğine göre sağ tarafı Timurtaş, sol tarafı Süleymaniyeelmârûf mahallesidir; bir araba geçebilecek genişlikde, kaba taş döşeli, iki kenarında hepsi Türk yapı sanatında bir kıymet olan eski hanlar vardır: Büyük Yeni Han, .Şeyhdavud Hanı (1960 da bu hanın içi tamamen yıkdırılmış, yenid,en yapılmakda idi), Tanburacı Hanı, Cinci Hanı altında Kozlucalı Hacı Hâlid Çeşmesi (Teknesi kırık, susuz, musluğu tıkanmış).

Bu tarihî hanların arasında yeni beton bir han vardır ki kör kazmanın kurbanı olmuş eski bir hanıneyerinde çıkdığı muhakakdır. Bir berber, bir aşçı, bir kömürcü dükkânı, bir kahvehane, bir sandıkçı, bir tenekeci, bir simitçi fırını vardır (Kasım 1960).

Hakkı Göktürk

BESTEKÂR CEVDET SOKAĞI — Fâtihin Karagümrük Nahiyesinin Dervişali Mahallesi sokak! armdandır, Dilmaç Sokağı ile Alişah Sokağı arasında uzanır. Dilmaç Sokağı tarafından gelindiğine göre iki araba geçebilecek genişlikde, 'kabataş döşeli, fakat uzun zaman ba-kımsrzllkdan toprak yol hâline gelmişdir. İki kenarındaki evler orta halli aile meskenleridir (Kasım 1960).

BESTEKÂR HAKKI SOKAĞI -— Samat-yanın Aptiçelebi Mahallesi sokaklarmdandır. Pamukçu Sokağı ile Pulcu Sokağı arasındadır. Marmara Caddesi, Pulcu Sokağı ile birer dört yol ağzı iki arabanın geçebileceği genişlikte, kaba taş, sonra paket taşı, tekrar kaba taş döşeli olarak ilerler, Pulcu Sokağım geçtikten sonra, sola bir dirsek ve bir kavis çizerek Pulcu sokağı ve Mercanbalığı Sokağı ile bir dört yol ağzı yaparak bağlanır. İki kenarı boyunca, hemen hepsi ikişer, üçer katlı kagir, beton binalar sıralanmıştır.

Sokağın spnunda sağ kolda Ayios Minas Rum ortadoks kilisesi bulunmaktadır. Bina ka-pu numaraları 2 -18, l - 23 olup Samatya Belediye Şubesi ile Hususî Muhasebe Müdürlüğü Samatya Gelir Şubesi bu sokak üzerindedir. Bir doktor muayenehanesi ile Jakarlı Mensucat Fabrikası, bir berber bir elbise temizleyicisi, bir bakkal, bir terzi dükkânı, iki kunduracı vardır. (Kasım 1960).



Hakkı Göktürk

BESTEKÂR OSMAN SOKAĞI — Eminönü İlçesinin Alemdar Nahiyesinin Alemdar Mahallesi sokaklarmdandır; Divanyolu Caddesi ile Çatalçeşme sokağı arasındadır; Biçkiyurdu Sokağı ile bir kavuşağı vardır. Divanyolu Caddesi tarafından gelindiğine göre bir arabanın rahat geçebileceği genişlikte paket taşı döşeli ve iki dar yaya kaldırımlıdır. İki kenarında •kapu numaraları 2-12, 1-9 olan 2-4 katlı evler ahşab, kagir karışıkdır; bir aşçı, bir daktilo - muameleci, bir kadın berberi, bir nalbur, bir radyo tamircisi, bir harap, bir kahvehane vardır, Sokağın üst başı Çatalçeşme Sokağına bir meydancık ile bağlanır (Aralık 1960).

Hakkı Göktürk

BESTEKÂR ZİYA SOKAĞI — Ortaköy Sokaklarmdandır; Muallimnaci Caddesi ile Çarşıağası Sokağı arasında uzanır, bir arabanın rahat rahat geçebilecek genişlikte, paket taşı döşeli, iki kenarı kaba taş yaya kaldırımlı bir aralık sokaktır.

Caddeden gelince sağda altında iki dükkân bulunan iki katlı kagir, yanında, altında bir bayi dükkânı olan üç katlı kagir; sol kolda altında bir terzi dükkânı olan bir katlı kagir, yanında ahşap bir baraka demir tamirhanesi ve kapusuna beş mermer basamak merdivenle çıkılan dört katlı büyük t bir ahşap ev sokağın mesken ve dükkânlarını teşkil eder (Kasım 1960).

Hakkı Göktürk

BEŞÂEET SOKAĞI — Galatanm Ömer Avni Mahallesi sokaklarından, Fındıklı civarındadır; Beytülmalci Sokağı ile Molla Bayırı Sokağı arasında uzanır, her iki başında isim levhası olmayub yeri 1934 'Belediye Şehir Rehberi haritası ile tesbit edildi. Taşlıçıkış Sokağı, Sulakçeşme Sokağı ve Beşisağa Çıkmazı ile kavuşakları vardır. Beytülmalci Sokağı tarafından gelindiğine göre, iki araba geçebilecek genişlikte, Taşlıçıkış Sokağı kavuşa-ğma kadar paket taşı, ötesi kabataş döşelidir, sağa sola kavisli dik bir yokuş olarak tırmanır, Namıkpaşa Sokağı ve Molla Bayırı Sokağı ile üç ağzı, yaparak sona erer, iki kenarındaki binalar ikişer, üçer, dörder katlı, beton, kagir veya yarı kagir yapılardır. Bu sokak üzerinde bulunan Fındıklı ortaokulunun binası eski Ka-* bataş idadisinin yeri' olub kapusunun üzerin-


2560 —

— 2561 —

Beşçifte Kayık (Resim : Hüsnü)

BEŞBIYIK SOKAĞI

de eski kitabesi durmaktadır ve 1320 (M. 1902) tarihini taşımaktadır (Aralık, 1960).



Hakkı Göktürk

BEŞBIYIK SOKAĞI — Kadıköyünde Moda semtinde, Moda Caddesi ile Devriye Sokağı arasındadır; Lütfiye Sokağı, Fazlıpaşa Caddesi, Hüseyinbey Sokağı ile dört yol ağızları yaparak kesişir; Moda Caddesi başından gelindiğine göre, iki araba geçebilecek geniş-likde, paket taşı döşeli, kaba taş ile yer yer tamir edilmiş, ikji kenarı ağaçlandırılmadır. Üzerindeki binalar hemen hepsi bahçeli, ah-şab, kagir, ikişer üçer katlı köşklerdir, beşer katlı iki de kohakımsı yapı vardır. Gürültüsüz, sakinleri huzur içinde bir sokakdır. Bir köşesinde Moda - Kadıköy otomobil dolmuş durağı vardır (Aralık, 1960).

Hakkı Göktürk

BEŞ CİFTE KAYIK — İstanbul surlarında seyrü sefer için vapur işletme müesseseleri kurulmadan, büyük şehrin günlük hayatında denizin (Haliç, Liman, Marmaıa, Boğaz) kayıklarla aşıldığı 'devirlerde, Beşçifte Kayık (Beş çift kürekli) devlet erkân ve ricaline tahsis edilmişdi. Deniz dudağında, lebideryada yalı ile beraber İstanbul sularının ve bilhassa Boğaziçinin bir süsü Beş Çiftelerin hepsi hususî idi; sâhibleri olan devletlilerin, harem halkının ve mahdum beylerin bindikleri iki çifte, üç çifte diğer kayıkları ile beraber yalılarünm altında veya yanındaki hususî kayıkhanelerde dururlardı. İstisnasız hepsi beyaz boyalı, altın yaldız bordürlü, başları ve kıçları altın yaldızlı kabartma çiçek tezyînatlı, müzehheb birer kuğu kuşu gibiydiler; döşemeleri sırma işlemeli atlasdan, has mânâsı ile lüks bir ka-yıkdı; hamlacıları (kürekçileri) eli ayağı düzgün, kaşı gözü hoş, boylu boslu, hakikaten erkek güzeli gençlerden seçilir, alınırdı.

Beş hamlacısının ayağına yemenisinden

İSTANBUL,

başında fesine, esvabından iç çamaşırına varınca giyimi kuşamı, boğazları, aylıkları, kandil ve bayramlarda, pâdişâhın cülus (tahta çıkma) ve doğum yıl dönümlerinde bahşişleri ve hediyeleri ile beş çifte kayık ağır masraflıydı.

İskelelerdeki kira kayıkları, bunların arasında dolmuş yapanlar en çok üç çifte olurdu, dört beş çifteye çıkınca adını ve şeklini değiştirir, tek küreğini bir hamlacının çekdiği büyük, kaba «Pazar Kayığı» olurdu (B.: Kayık; Pazar Kayığı; Pereme).

İstanbul sularında vapur işleten, müesseseler kurulduktan sonra da (B.: Şirketi Hayriye; İdaresi Aziziye; Seyri Sefâin) Abdülme-cid ve Abdülâziz devirlerinde Beş Çifteler muhafaza edildi. Devlet erkân ve ricalinin ağır masrafına katlanarak Beş Çiftesine binmesi, makamının sânından mecburî idi; bu külfeti İkinci Abdülhamid kaldırdı; fauna karşılık Şirketi Hayriye ve Seyri Sefâin İdaresi vapurlarına birer «Vükelâ Kamarası», devlet büyükleri kamarası ilâve edildi.

Müverrih Cevdet Paşanın «Mâruzât» adı altında İkinci Sultan Abdülhamide verdiği uzun târihî raporda Beşçifteler üzerine de feir fıkra vardır; Abdülmecid zamanında kabinede tasarruf yolları aranır iken Beşçiftelerin kaldırılması düşünülmüşdü; fakat pâdişâh razı olmamışdı. Müverrih paşa pâdişâha, babası Sultan Abdülmecidin zamanında gördük lerini anlatmakdadır:

«... saltanatı seniyenin böyle tasarruf yoluna girmesi Avrupaca hüsnü te'siri mûeib olarak Avrupada bulunan Fuad Paşa beş milyon lira istikrazına muvaffak oldu. Bu haber telgrafla geldiğinde inbisâtı azîmi mûeib olarak biz de yavaş yavaş gevşemeğe başladık.

«Mamafih vükelâ encümeninde tasarruf ve idare için beş çifte kayıklara binmek ve Bâbıâlideki ağalar ve kavaslar içinde tenki-hat icra etmek gibi hasis şeylerle iştigal'olun-

ANSİKLOPEDİSİ

'düğü sırada Zâti Şahane Topkapu Sarâyihü-mâyuna bitteşrif sadırâzamı celb ile:

— Beşçifteler bir müddettenberi devlet protokolüne girmiş, hem siz de zahmet çekersiniz, Beşçifteler terk olunmasın, bizi bu hâle koyan Beşçifteler değildir, başka şeylere bakmalı, beyhude maaş verip adam kullanmamalı!., diye buyurmuş» (A. Cevdet; Mâruzât).

Abdülâziz zamanında medenî cesareti ve doğruluğu, iffeti ile tanınmış Şeyhülislâm Turşucuzâde Ahmed Muhtar Efendinin azli için düşmanları tarafından hiç bir sebep bulunmaz; iken bir akşam Beşşiftesine binmemesi azline kâfi gelmişdi, şöyle ki:

Muhtar Efendi Kızıltoprakda otururdu, bir akşam meşihat dâiresinden arabası ile Sirkeci İskelesine inmiş, fakat kayığının henüz gelmediğini görmüşdü, Kadıköyüne vapur kalkmak üzere idi, vapura bindi; düşmanlarının hafiyeleri her zaman peşinde idi, hemen juınal verildi, ilmen ve ahlaken seçkin adam, «makaamımn sân ve şerefini bilmeyüb Beş-çiftesine binmeyerek vapura 'binmek suretiyle halk araşma karışmak zilletini göster-1' mistir» diye azledildi (B.: Ahmed RJuhtar Efendi).

BEŞİK ALAYI — îstanbulda Osmanlı Sarayı an'anelerinden bir alay idi; pâdişâhların bir evlâdı dünyaya geldiğinde, çocuğun beşiği ve beşik takımı, eğer hayatda ise Valide Sultan, vâlide_ sultan yoksa pâdişâh en büyük kız kardeşi, onlar da yok ise hanedanın en yaşlı kadını tarafından hazırlanır ve tantanalı bir alayla taht şehri halkına gösterildikten sonra lohusanın odasına götürülürdü.

Tayyarzâde Ata Bey Enderun tarihinde Beşik Alayını şöylece,anlatıyör :

«Pâdişâhın çocuğu dünyâya geldiğinde Hâzinei Hümâyûn Kethüdası tarafından Darb-hânei Âmirede yaptırılan gümüş kabaralı gümüş beşiği başda kendisi olduğu halde Başe-fendi ve Başkollukcu ve Nöbetcibaşı ve Çantacı ve Kaftancı ve koğuş ağalarından biraz zevat ile beşiği eller üstünde saraya getirirler, Haremin Kubbealtı yanındaki kapusunda Kızlaıağa-sına teslim ederlerdi. Kızlarağası beşiği bu ka-puda, hadım harem ağalarından Hazinedar Ağa, Hazine vekili Ağa, Başkapu gulâ-mı ve nöbetçi bulunan harem ağaları ile karşılar, bu kara ağalar da ayni hürmetle lo-

BEŞİK ALAYI

husanın odasına götürürlerdi. Ertesi gün beşik alayına iştirak edenlere mevki ve rütbeleri ile mütenâsib ihsanlar çıkardı».

Bir beşik alayının en mufassal tasviri, onsekizinci asır şâirlerinden Haşmet Efendi • tarafından Üçüncü Sultan Mustafanın kızı Hibetullah Sultanın doğumu şenlikleri üzerine kaleme alınmış «Velâdetnâmei Hümâyûn» adındaki eserdedir. Bu pâdişâhın anası ölmüşdü, yeni doğan kızının beşiği ve beşik takımı pâdişâhın ablası sadırâzam Koca Ra-gıb Paşanın» zevcesi Sâliha Sultan tarafından hazırlanmışdı. Haşmet hicrî 1170 yılının re-ceb ayının (nisan 1757) de yapılan Beşik Alayını şöylece anlatıyor :

«Pâdişâhların çocukları dünyaya geldiğinde, kadim bir saltanat an'anesi olarak beşikleri valide sultanlar tarafından hazırlanub yedinci bir alayla gönderilirdi. Üçüncü Sultan Mustafanın validesi hayatta olmayub ablası Sâliha Sultan validesi makaamında idi, sadırâzam Ragıb Paşa efendimizin zevcesi idi; Beşik ve beşik takımı Sultan adına Paşa tarafından şimdiye kadar görülmemiş ziynet ve güzellikde hazırlandı. Yekpare kaplama altın levha üzerine sıvama elmas döşenmişdi; görenin gözleri kamaşırdı. Beşik yorganı altın sırma ve inci işlemeli idi, yorgan üzerine her biri şah dâne olmak üzere yedi okka inci kon-muşdu. Doğumdan aylarca evvel hazırlanmış olan Beşik ve Beşik Yorganı doğumun yedinci günü paşa sarayından Sarâyi Hümâyûna tantanalı bir alayla götürüldü.

«Alay şöyle tertib edildi; en önde Dîvânı Âlî alay çavuşları, sırtlarında samur erkân kürklerkile vezûr ağaları, gedikli zaim ağalar, onların arkasından sadırâzamm silâhdarı ve gedik ağaları, bunların beraberinde atlı ve kemer rahtlı enderun ağaları, onların ardında Sâliha Sultanın helvacıları ve kethüdaları ağları, sonra Muhzir Ağa, Bostancılar Oda-başısı Ağa, sadırâzamm selâm ağası, Kapucu-lar Kethüdası ağalar, onların peşinde Sadâret Mektubcusu Efendi, Birinci ve İkinci Tezkire-cî Efendiler, sonra Çavuşbaşı Ağa ve Reisül-küttâb Efendi, onların arkasında ikiyüz tabla mikdârı meyva, çiçek, türlü türlü helva ve şekerlemeler götüren hademeler, bunların ardında Telhisci Ağa ile Teşrifatçı Efendi, sonra Sâliha Sultanın Başağası, Başağanın arkasında Beşiği taşıyan hepsi uzun boylu, gösterişli



rai

BEŞİKCİZÂDE TEKKESİ

2562 —

İSTANBU1

ANSİKLOPEDİSİ

— 2563 —

BEŞİKTAŞ



dört nefer çuhadar, Beşiği elleri üstünde kaldırmış başları üzerinde götürürlerdi ve bu hizmette sanki başları göğe ererdi, Beşiğin iki yanı sıra da belleri gümüş kamçılı diğer kırk nefer çuhadar yürürdü. Beşik örtüsü incili sırmalı yorganı da Başcuhadar Ağa başının üzerinde taşıyordu. Çuhadar ardında Sadâret Kethüdası hazretleri, onun ardında da alayın adamlarını tanzim eden güzel nağmelerle sa-dırâzam mehterhanesi geliyordu.

«Bu tertib ve bu şevkengiz terennüm ve ahenkle Paşakapusundan başlayan Alay Co-ğaloğlu, Mehmudpaşa civarından ve Valide Harı ağları, sonra Mu'hzir Ağa, Bostancılar Oda-Üniversite Merkez Binası) çıkdı, saraya kapu-su önünden ve Bayazıd Camiinin avlusu içinden geçerek Divan Yoluna çıkdı ve o ana yol ile Babı Hümâyûna vardı, sarayda Birinci Avluda Orta Kapu önünde atlı olanlar atlarından indiler,. İkinci Avluya, Divan Avlusuna girildi. Kızlarağası ile müsâhib ağaiarı Ktıbbealü-na bitişik Mermerlik denilen yerdeki Harem Kapusu önünde Beşiği bekliyorlardı. Sadâret Kethüdası hazretleri mücevherli altın beşiğin ayaklarını öptükden sonra beşiği çuhadarlardan alup Kızlarağasma teslim etti; Kızlarağası beşiğin ayaklarını öptü, hürmetle alup müsâhib ağalara verdi, yine el ve baş üstünde hareme götürüldü.

«Beşik Alayına iştirak etmiş olan devlet ricali istirahat etmek üzere Kubbealtma alındılar, Sadâret Kethüdasına bir samur kürk, Reisüîküttâb Efendi ile Çavuşbaşı Ağaya ve Mektubcu Efendi ile Tezkireci Efendilere de fâhir hil'atler giydirildi.

«Şâir alayda bulunanlara da -kadimden beri verile gelen bahşişler ve hediyeler dağıtıldı. Pâdişâh Beşik örtüsü - yorganı başında taşıyan Başçuhadara ayrıca beşyüz kuruş ihsan etti, Beşiği taşıyan dört nefer çuhadara da beşyüz kuruş verildi, diğer alay halkına da ücbin kuruş dağıtıldı.

«Beşiği Pâdişâhın sarayına bırakan aynı tantana ve ahenk ile Sadırâzam sarayına döndü. Sadırâzam Ragıb Paşa efendimiz de alayda bulunanlara rütbe ve mevkilerine göre ihsanlarda bulundular ve bendenüvazlıklarmı gösterdiler».

BEŞİKCİZÂDE TEKKESİ — Davudpa-Camii yanında bir sünbülî .dergâhı idi, âyin

günleri salı idi. Tekke binasının son durumu tesbit edilemedi.

Bibi. : A. Münib, Mecmuai Tekâyâ.

B-EŞİKTAŞ —- İstanbulun meşhur semti; Boğaziçinin Rumeli yakası Beşiktaş ile başlar; İstanbul Limanının iskelesi olan Galata Köprüsüne denizden 2,35 mil mesafededir; Galataya kara yolu da 4 kilometredir.

Türk Ansiklopedisi «Beşiktaş» adı için şunları yazıyor :

«Beşiktaşa önceleri lasonion adı verilmişken sonraları Sergion denilmiş, Bizans zamanında da Aritakyadaki Daphne (Defne) ye benzetilerek bu isimle adlandırılmıştır. Beşiktaşa daha sonra Diplokionioıı adı verilmiştir. Haçlı Seferleri sırasında, XIII.. yüzyıl başlarında Dandolo kumandansındaki Venedik kuvvetlerinin bir kısmı Beşiktaşda karaya çıkmış ve İstanbulu sarmaya başlamıştır. Gillius, kendi zamanında Rhodakionion denilen Çırağan Sarayı dolaylaımdaki ağaçlı yamaçlara Dionysios âdını vermiştir. Hadikatül Cevami'e göre Beşiktaşa bu adın verilmesinin sebebi, Barbaro-sun gemilerini bağlamak için sahile beş taş direk' diktirilmesidir (Hadikatül Cevamiin bu kaydine uyarak Mehmed Râif Bey «Mir'âtı İstanbul» da şunları yazıyor: «mezkûr köy Beş-taş adı ile anılır iken müruru zamanla Beş-taş Beşiktaşa çevrilmiş, hâlen de öyle meşhurdur»). Bu adın, içi insan şeklinde oyuk bir taşın burada bulunmasından dolayı verildiğini söyliyenler de vardır. Celâl Esad Arse-ven'in Petra Thermastis veya Gillius'dân naklettiğine göre sonradan Barbaros'un türbesine konulan Diplokionion sütunları beşiğe benzediği için Beşiktaş adı verilmiştir. İstanbul alındığı'zaman, 1453, Beşiktaş da diğer Boğaz iskeleleri gibi küçük bir köy idi» (Türk Ansiklopedisi).

Pek değerli ilim adamı Ord. Prof. M. Câ-vid Baysun «Beşiktaş'a dâir» adını taşıyan çok güzel makaalesinde bu semtin adı için şu satırları yazıyor : • .

«Beşiktaşın adı hakkında küçük bir mü-lâhza daha serdetmek mümkündür, meselâ Beşiktâşî şeyh Yahya Efendinin şu:


Yüklə 5,55 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   28   29   30   31   32   33   34   35   ...   76




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin