Kalesinde Halil Paşa Kulesi ve sahil kapusu Resim: Sabiha Bozcalı


Bebek (Mühendis Necib Bey Rehberinden, 1918)



Yüklə 5,55 Mb.
səhifə4/76
tarix27.12.2018
ölçüsü5,55 Mb.
#86801
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   76

Bebek (Mühendis Necib Bey Rehberinden, 1918)

BEBEK

Kolleji, 2 rum mektebi),! gümrük memurluğu (Vapur iskelesi yanında), İ vapur iskelesi, l Cami (B!: Bebek Camii), l rum ortodoks kilisesi (B. Ayi os Haralambos Kilisesi), l A-yazma (B.: Ayii Âpostoii Ayaz ması), l fransız yetimhanesi, l katolik kilisesi (yetimhane yanında), l Müze (B,: Âşiyan müzesi).

Son imâr ha reketleri arasın da sahil yolu ile rıhtımları geniş letilmekte idi-İskele yanındaki eski bağçende bir park olarak

tanzim edilmekte idi. Bebek sırtlarının yu-karısmdaki Etiler mahallesi de muvakkaten Bebek Muhtarlığına bağlanmışdır.

Mahallenin önündeki koyda her sene mevsiminde dalyan kurulur (B.: Bebek Dalyanı). Koyun su altı kaya sedi bitiminde de bir deniz feneri vardır (B.: Bebek koyu; Bebek Feneri).

Mahalle halk ağzında kadimden beri Büyük .Bebek ve Küçük Bebek diye ikiye ayrıl-mışdır; Büyük Bebek Anadolu yakasında Kandilli Fener kulesi arasında bir deniz altı kablosu uzanır, bu kablonun iki tarafında birer gomana içinde bütün deniz vâsıtalarının demir atması yasakdır; bu yerin geceleri de belli olması için her iki sahille elektrikle ışıklandırılmış birer gemi çapası konmuşdur. E General Hakkı Râif Ayyüdız

BEBEK— Türk lügatmda; 1) — Küçücük çocuk; 2) — Tahtadan, taşdan, bezden, keçeden, bagalitden ve bu işe elverişli türlü maddeden ve boy boy, ve ekseriya küçük çocuk suretinde yapılmış çocuk oyuncağı; bil-

ANSİKLOPEDİSİ

hassa kız çocuğu oyuncağı; 3) Gözün renkli yuvarlağının tam ortasındaki küçücük siyah ve yuvarlak benek.

Zamanımızda oyuncak bebekcilik çocuklara hitab etmekle kalmamış, küçük güzel sanatlardan biri olmuş, millî kıyafetler veya eski tarihî elbiselerle yapılan bebek, biblolar gibi, salon süsleri arasına girmişdir. Bunlar öyle bebeklerdir ki, çocuk ellerinde hırpalanıp kırılacak değil, "bir sanat eseri olarak aile yadigârları arasında muhafaza edileceklerdir.

Oyuncak bebekcilik, en büyüğünden ve mütekâmilinden en basit ve küçüğüne kadar fabrika işidir. Eskiden îstanbula ve dolayısı ile Türkiyeye oyuncak bebek Avrupadan gelirdi. Zamanımızda îstanbulda kurulmuş, oyuncak fabrikalarında pek güzel bebekler yapılmaktadır.

Sanat eseri bebekler, sanatkârların el işleridir. İstanbulda 1948-1958 arasında, evvelâ Kızılay Kurumunun delâlet ve himmeti ile milletlerarası ve yerli bebek sergileri açılmışdır ki İstanbulda fevkalâde alâka ve rağbet görmüşdür.

BEBEK — İstanbulun pırpırı külhânî-ler argosunda «güzel», «fevkalâde güzel» mânasına;

İstanbulda Boğaziçinde Bebek Köyünün


adı da, fethi müteâkib buraya zabıta âmiri
olarak tâyin edilen ve gaayet genç, veçhen
de son derecede dilber olduğu için; «Bebek
Subaşı», demlen bir sübaşınm bu lakabından
kalmışdır. ,

Misaller:

— Yeni bir kırığım var, bebek!...

Halk ağzında da, bilhassa çocuklar hakkında ayni mânâda kullanılır: «Bebek gibi çocuk!.» denilir.

..• Söz sohbet bilmeyen, soğuk ruhlu, don-; muş güzeller içinde «taş bebek» denilir:


  • Gelini beğendin mi?

  • TaşbebekL

BEBEK BAĞÇESİ VE GAZİNOSU' — Boğaziçinde Bebek köyünde, vapur iskelesinin hemen yanı başında, her sınıf halkın bir tenezzüh, safa, -eğlence yeri idi; 1957-1958 arasında Adnan Menderesin îmâr adı altındaki vandalizmine kurban oldu, gazino kaldırıldı, bağçe bozuldu; 1960 yılı aralık ayın-"

BEBEK BAĞI

da, bir harâbezar hâlinde idi, sahil kısmı yüze yakın sandal, balıkçı kayığı, balıkçı ve tenezzüh motoru ve küçük kotranın çekildiği bir çekek - kalafat yeri olmuş, geri kısmı da, asırlar gürmüs çınarları ile hüzün ve melal havası altında idi.

Bebek Bağçesi, aslında Bebek-Hümâ-yunâbâd kasrının bağçesi idi; yukarıda da kaydetdiğimiz gibi bilhassa ulu çınarları ile meşhurdu. Kasır bağçesinin İkinci Sultan Mahmud zamanında halka bir mesire olarak açıldığını Tanbûrînin aşağıya aldığımız bir uşşak şarkısından- anlıyoruz:

Gel çocukluk eyleme, geî gidelim

Bebek Bağçesinde safa idelim

Elde iken fevteyleme fırsatı

Küçük suda eâmı giılgûn içelim

Abdülmecid Hümâyunâbâd kasrını yık-dırdığmda, kasrın bulunduğu yere sadırâzam Alî Paşaya mükellef bir yalı yapıldı (B.: Be-»bekde Âlî Paşa Yalısı), bağçesi de halka bir mesîre oldu. 1908 de meşrûtiyetini ilânında bu mesireye «Millet Bağçesi» adı verildi ve yanma, lebi deryada bir gazino yapıldı; kısa zamanda şöhret buldu; bilhassa yazın tamamen dolarak, piyasanın en iki saz takımları, sonraları caz takımları getirilir, «lüks» illetinin tahribatından masun, mütevazı keselerin sağladığı imkân ile hoşça vakit geçirilirdi. Bebek Gazinosu, İstanbul için bir ka-yıb olmuştur. Bebek Gazinosunun kaldırılması için gösterilen sebeb, pek yakında Bebek Camimin bulunmasıdır; -fakat unutmamalıdır ki bu gazino kurulur iken İstanbulda bir Şeyhülislamlık makamı vardı, o yüksek dinî ve ilmî makaamda oturan ve gazinonun kurulmasında hiç bir mahzur görmeyen efendi, dindarlığı Demokrat Parti liderlerinden kıyas kabul etmiyecek ölçüde iyi bilirdi.;Bu satırlardan Bebek Gazinosunun ihâsının öz-lendiği anlaşılmamalıdır.

BAĞI SOKAĞI — Bebektedir, İnşirah sokağının bitimi ile yeni kurulmuş olan Etiler mahallesinin Nisbetiye Caddesi arasında uzanır. (1934 Belediye Şehir Rehberinin 21 numaralı haritasında ise isimsiz bir sokak ile Zincirlikuyu - Bebek yolu arasında gösterilmiştir. Ayni rehberin sokak adları sırasında Bebekdağı sokağı diye yazılıdır). Bebek caddesinden gelinince İnşirah



BÎÎBEK BOSTANI

İSTANBUL


ANSİKLOPEDİSİ

2333 -

BEBEK DALYANI



«Fevkaanî bir camidir, mahfili hümâyunu vardır, altı mektebdir, -minaresinin altında çeşmesi vardır, minareye çeşme hâzinesinden çıkılır, çeşmenin üstünde rakam ile târihi 1138 dir, karşısındaki tek hamam (B.: Bebek Hamamı) bu camiin vakfı yapılarından-dır; Camii şerifin yanında Hümâyunâbâd adında bir kasır vardırki halk ağzında Bebek Köşkü denilir».

Üçüncü Sultan Ahmedin adına yapılmış olan Bebek Camiinin ahşab mı, kagir mi olduğunu bilmiyoruz.

60 yılında 68 yaşında bulunan ve çocukluğu Bebekde geçmiş bir zât Ahmed Güven: «Ben o cami altı mek-tebde okudum, ama bina ahşap mı idi, kagir mi idi hatırlayamıyorum» demişdir. Uzun zaman bakımsız kaldığı
sokağının bitiminde sağ kolda yüksekte olup bayırı tırmanarak çıkılır. Sokağın başında sağ kolda ikişer katlı ahşap, beton, sol kolda ikişer katlı bahçeli bahçesiz bir kaç evden sonra sağ tarafı bayır, sol tarafı dik arsalar arasından patika bir yolla geçilerek birer ikişer katlı kagir ahşap evlere rastlanır, sokak levhasının bulunduğu bu son evlerden sonra çayırlar ve yüksek düz arsalar arasından yürünerek Etilerin Nisbetiye caddesine ulaşılır. Sokağın orta kısmının denize olan manzarası ve Bebek evlerinin damlarının görünüşü bir ressam fırçasının çalışmasına değer manzaradır (Ekim 1960).

Hakkı Göktürk

BEBEK BOSTANI AKALIÖI — Boğaz içinde Bebek köyünün sokaklarından, iki başı da Küçük Bebek Caddesi üzerindedir; bir arabanın güç geçebileceği kadar dar bir'aralık sokakdır; evlerinin çoğu ahşabdır, üzerinde bir kasab dükkânı ile bir garaj vardır (Ekim 1960).



Hakkı Göktürk

BEBEK CAMÖ — On sekizinci asrın birinci yarısında hicrî 1138, miladı 1725-1726 yılında, Üçüncü Sultan Ahmedin ünlü sâdı-râzamı Nevşehirli ibrahim Paşa tarafından Boğaz içinde Hümâyunâbâd adı ile zamanı-mızdaki Bebek köyü - Mahallesi kurulur iken yapıldı (B.: Bebek, Hümâyunâbâd Kasrı).

Hadîkatül Cevâmi şu malûmatı veriyor:

Bebek Camii (Besim: B- Seren; plân: Hüsnü).

için çok harab olan Bebek Camii Mustafa Hayri Efendinin Evkaf nazırlığında yıkdırıl-mış, yerine hâlen görülen kagir cami inşâ edilmişdir.

Mimar Kemâleddin Beyin eseridir, 1910-1913 arasında yapılmışdır; Türk klasik yapı sanatının güya ihyâsı yolunda konulan eserler arasındadır (B.,: Bostancı Camii, Dördüncü Vakıf Han, Mahmud Şevket Paşa Türbesi) ; fakat, küçük cami ve mescid plânları tedkik ve işlenecek yerde büyük cami tipi küçültülerek taklid edilmiş ve Bebek Camii, bodur, ağır, kendi sikleti altında ezilir görülen bir bina olmuşdur.

Dört duvar üzerine oturtulmuş yüksek bir kasnak üstünde yüksek ve ağır bir kubbe ile örtülüdür; son cemaat yeri de dört bodur ve kalın sütün üzerine atılmış kemerlere oturdulmuş üç küçük kubbeli bir re-vak altındadır.

Camiin iki son cemaat yerine bakan, ikisi mihrab duvarında, birer tanesi de yan duvarlarda altı tane büyük penceresi vardır; bu büyük pencerelerin üstünde, ortadaki uzun, iki yanındaki köşe ve üst kısımları kemerli üçer küçük pencere konmuşdur; kubbe kasnağında da üst kısımları kemerli 16 pencere vardır; Cami bu suretle altısı büyük, yirmi sekizi küçük, cem'an 34 pencere ile aydınlatılmıştır; buna rağmen binanın plân ağırlığı içerde de izâle edilememişdir; ferahlık duyulmaz.

1960 yılı aralık ayı başında ziyaret edildi ve şu notlar tesbit edildi:

Bebek vapur iskelesinin hemen yanı başındadır; alçak beton bir duvarla çevrilmiş bir avlu içindedir. Avlu kapusundan girince üç musluklu bir çeşme vardır; yağmura karşı çinko bir saçak altına alınmış olan bu çeşmenin cebhesi yanlamasına uzatılmış basit bir taşdan ibaret olub üzerinde «Ve minel-mâi külli şey'in hay, sene 1138» yazılı küçük bir kitabe taşı vardır. Hadîkatül Cevâ-miin «minare» altında kaydı ile bahsetdiği çeşme olduğu bellidir; eğer yeni cami yapılır iken yerinden kaldırılmamış ise eski Bebek Camiinin minaresinin yeri bu çeşmenin bulunduğu nokta olmak lâzım gelir, bu takdirde eski camiin denize daha yakın, hattâ lebi deryada» olduğu, anlaşılır.

Cami bakımlı olup duvarları levhalarla tezyin edilmişdir. Bir demir top kandili, iki asma lambası, bir avizesi, mihrabın iki yanında dört pirinç şamdanı vardır.

îstalâktitli mermer mihrabı temiz taşçılık eseridir, güzeldir. Minberi ve vaiz kürsüsü ahşabdır; ahşab kadınlar mahfiline müezzin mahfilinden ahşab bir merdivenle çıkılır. Minarenin medhalı dışarda, son cemaat yerinin sağ tarafındadır; minarenin şerefesi de is-talaktitlidir. Avluda, mihrab duvarı önünde bir musalla taşı vardır. Yakın zamana kadar camiin imam ve müezzin meşrutaları vardı, 1957-1958 arasında Bebek meydanı genişletilir iken yıktırıldı; hâlen, 1960 da camiin imamı da müezzini de perişan bir halde idiler. Bebekde mesken kiraları çok yüksek, tek odanın kirası ayda yüz liranın üstündedir, müezzin efendi ailesini hazır sever bir aile yanma yerleştirmiş, kendisi camiin kadınlar mahfilinde yatmakda idi, imam efendi de her gün ta Umrâniyeden gelmekde idi. Evkafça ilk yapılacak iş, avlusu müsait olan bu camie birer imam ve müezzin meşrutası inşâ ettirmektedir (Aralık 1960).

Hakkı Göktürk

Bebek Camiinde güzel sesli Çocuk — Hicri 1228 (M. 1813) yılında yağmurlu bugünde ikinci Sultan Mahmud Bebek Kasrında bulunurdu; kasrın hemen yanındaki Bebek Camiinde bir çocuk öğle ezanı okudu, pek yanık, pek güzel bir sesi vardı, pâdişâh namazdan sonra bu çocuğun kasra getirilmesini emretti, getirdiler. On dört on beş yaşlarında, üstü başı dökük, yalın ayaklı, fakir bir kayıkçının oğlu idi, sesinin güzelliği kadar yüzü dilber bir çocukdu. Pâdişâh çocuğa huzurunda Kur'an okuttu ve altmış altın ihsan etti, o zamana göre servet sayılırdı, Kur'anın mûzicesi fakir çocuk ve ailesi bir anda refaha kavuşdu.

Bibi.: câbi Said Vakaayinâmesi

BEBEK DALYAM — Boğaziçinde Bebek Koyunda, ayni adı taşıyan köyün önünde kurulur; Boğazın en eski dalyanlarından biridir; eski balıkhane müdürlerinden Ka-rakin Bey Deveciyan «Balık ve Balıkçılık» adındaki ölmez eserinde şu malûmatı veriyor: «Vapur iskelesinin alt taraf ındadır, hududu Kayalar önünden Arnavudköyü akıntı



BEBEKDE ÂLÎPAŞA YALISI

2334 —


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

— 2335

bebekde hekimpaşa yalısı ;


yerinde kâin Hanım Sultanlar Sarayının alt başına kadardır. Yazın mart ortalarından haziran sonuna, kışın teşrini evvel (ekim) basından kânunlara kadar (aralık, ocak) kurulur? Uskumru, çiroz, lüfer, kefal kolyos, ilarya, palamut vesâir balıklar avlanır. Dalyanın devam etdiği müddetçe hududu dahilinde şâir balıkçılar avlanamaz. Bu dalyana tâbi, vapur iskelesinin üst tarafında bir de Voli yeri vardır».

Bu satırların yazıldığı 1960 yılında Bebek Dalyanının sahihleri İbrahim Reisin oğulları ile Ali Tansever idi.

Bibi.: Karakin Deveciyan, Balık ve Balıkçılık; Em. Gn. H. R. Ayyıldız, Not.

BEBEKDE ÂLİ PAŞA YALISI,, yahud VÂLÎDEPAŞA YALISI — Zamanımızda Mısır Konsoloshanesi olan yalıdır; Tanzimat Devri dediğimiz uyanık istibdad devrim temsil edenlerden büyük vezir Mehmed Emin Âlî Paşa tarafından yapdırılmışdı (B.: Âlî Paşa, Mehmed Emin). Sahibinin ölümünden sonra Osmanlı imparatorluğuna bağlı son Mısır hidîvi Abbas Hilmi Paşanın annesi, îstan-bulda «Vâlidepaşa» lakabı ile meşhur Mısırlı Prenses Emine Hanıma intikal etti (B.: Emine Hanım, Mısırlı Prenses). Boğazda on dokuzuncu asır yapısı ahşab yalıların en güzellerinden biriydi.

Prenses Birinci Cihan Harbine tekaddüm eden yıllarda ahşab yalıyı yıkdırdı ve yerine ar-nuvo üslûbunda kagir bir yalı yapdırdı ve intikal muamelesi ölümünden sonra yapılmak şartı ile bu yeni yalıyı sefarethane olarak kullanılmak üzere Mısır Devletine hibe etti, ki yukarıda da kaydettiğimiz gibi halen Mısır konsoloshânesidir (B.: Mısır Konsoloshanesi).

BEBEKDE HEKİMBAŞI YALISI — On dokuzuncu asır başında yapılmış Boğazi-çinin en büyük ve mükellef yalılarından biri idi; «Pembe Yalı» diye de anılan bu aşı boyalı ahşab kâşanenin yapdıran ilk sahibi İkinci Sultan Mahmudun. hekimbaşısı Behçet Mustafa Efendidir. Topkapu Sarayı Müzesi ve Deniz Müzesi müdürü Halûk Y. Şehsüvaroğ-lu «XIX. Asırda Boğaziçinde Hekimbaşılar Yalısı» adındaki bir makaalesinde bu meşhur yalının tarihçesini şu satırlar içinde top-layor;

«Hekimbaşı Behçet Efendi Yalısı ölümünde (1832) kardeşi Hekimbaşı Abdülhak Mollaya kaldı. Abdülhak Molladan oğlu Hay-rullah Efendiye intikal etti. Hayrullah Efendi Tahran elçisi olduğunda Mütercim Rüşdi Paşaya sattı; Rüşdi Paşa ölünce veresesinden müverrih Cevdet Paşa tarafından satın alındı, Cevdet Paşanın ölümünde de İkinci Sultan Hamidin mabeyincisi Faik Beye satıldı».

Bu tarihçeyi emekli muallim general Hakkı Râif Ayyıldız da şu satırlarla tamamlıyor: «Faik Beyden İkinci Sultan .Hamid satın alarak kızlarından Ayşe Sultana (B.: Os-manoğlu, Ayşe) verdi, bu sevgili kızına zamanının yapı zevkine uygun yeni bir yalı yapdırmak üzere târihî Hekimbaşı yalısını yıkdırttı, fakat 1908 de meşrûtiyetin ilânı az sonra da tahtdan indirilmesi üzerine yap-dırtamadı. Ayşe Sultan için yalının arkasındaki koruda, meşrûtiyet arifesinde bir köşk yapdırabilmişdi. Cumhuriyetin ilânı ile Osmanlı Hanedanı erkânı memleket dışına çıkarılınca târihî yalının arsası ile bayırdaki köşk Ayşe Sultan vekili tarafından adını tes-bit edemediğimiz bir zengine satıldı, o da yalı arsasına yeni beton apartımanlar yapdırt-tı».

Halûk Y. Şehsüvaroğlu, yukarıda adı geçen makaalesinde yalının hekimbasılar devrine âid şu hatıraları naklediyor:

«Yalının gerisindeki sırt üzerinde kademe kademe büyük ve pek güzel bir meyva ve çiçek bağçesi vardı. Bu bağçe tepedeki Mahmud Baba dergâhına kadar uzanıyordu.

«1830 da Yunanistanın istiklâli ilân edil-bişdi; 1831 de İngiltere ve Rusya elçileri ve Fransa maslahatgüzarı, Reisülküttab Efendi, Behçet efendi ve Stefanakiden teşekkül eden bir meclis, Türkiye - Yunanistan hududunu bu yalıda toplanarak tesbit etti.

«Abdullah Mollanın üzerinde:

Ne ararsan bulunur derde devadan gayri

mısraını yazdırtdığı meşhur ecza dolabı bu yalıda idi.

«Türkiyeye ordu ıslâhatı için getirilmiş olup memleketine döndükden sonra Prusya Marşali olacak Moltke bu yalının güllerini medhediyor.

«Yine o devir içinde îstanbula gelmiş

Alexandre Timoni de, Hekimbaşılar Yalısının Avrupa kârî eşya ile döşenmiş olduğunu, o zamanlar böyle döşenmiş meskenlerin İstan-bulda çok ender olduğunu yazıyor, ve Moltke gibi çiçek ve meyva bağçesinin güzelliğini kaydediyor.

«Büyük şâir Abdülhak Hârnid Tarhan 5 şubat 1852 de, fırtınalı bir gecede bu yalıda doğdu. Dedesi öldüğü zaman henüz iki yaşında bulunan şâir sabâvet hâtıraları arasında Abdülhak Mollanın her sabah dört çifte kayığına binüb saraya gittiğini, ve akşamları ekseriya geç döndüğünü söylüyor.

«Yalıda bir ara, beklenmedik bir ölüm acısı dolayısı ile Çamlıcadaki köşklerini bırakan Keçecizâde ailesi oturdu.

«Hayrullah Efendi Tahran elçisi olunca Bebekdeki yalıyı Iranın İstanbul elçisi Hüseyin Hana bırakdı. Bîr müddet sonra da mütercim Rüşdi Paşaya sattı» (H. Y. Şelırü-varoğlu).

Hekimbaşılar Yalısının. Mabeyinci Faik Bey devrini bu ansiklopedinin büyük kalem arkadaşı merhum Sermed Muhtar Alus bize tevdi ettiği notlarda şöyle anlatıyor:

«Cevdet Paşanın vefatından sonra yalı, mabeyinci Faik Beyin uhdesine geçiyor. Tapusunu üstüne ilk çeviren, babası Musahip Lûtfi Ağa mı, yoksa oğlu mu orası bana karanlıkça.. Yalnız bildiğim birşey varsa o da ulema, vüzera, vükelâ barındırmış olan bu sahilhânenin birdenbire değişiverdiği. Kırkından sonra azan, çileden çıkıp işi vur patlasın, çal oynaşına vuran insanların haline girdiği,

«Bebek koyunun sabah sisleri içinde ölgün sulara akisleri uzanan, ortalık kararırken selâmlığının aydınlıklar dolu pencerelerinden kadeh şıkırtıları, çatal tabak tıkırtıları, anason kokuları, keman, tanbur, kanun taksimleri, mededler el'amanlar taşan, halayık odalarından körüklü çerkes çalgılarının gıygıyları, kahve ocaklarından bağlama zımbırtıları, inek ahırlarından bile kaval sesleri duyulan o keyif ehli yalı nerede?.. Nerede şimdiki soğuk neva suratlı, frijider kılıklı, zevksiz beton apartımanlar!.

« O vakitler haremi de, selâmlığı da karınca yuvası gibi kaynardı. Eski eyâlet beylerbeyinin, vilâyet valilerinin kapı halkı ka-

dar insan. -..-..

«Haremde tahtı nikâhta bir çift hâlile, sayısız câriye, bir alay kakavan kalfa, buna-mış, bacı, postu sermiş ektipüktü....

«Selâmlıkta mededi gür gazelhanlar; nakaratı gaygaylı hanendeler: yayı kıvrak kemaniler; mızrabı oynak tanbûriler; tırnağı fıkırdak kanunîler.. Sonra, mukallitler, dalkavuklar... Mümeyyiz Bey tavırlı başağalar, kandilli temennahlı uşaklar, yeniçeri yapılı arabacılar, taşı sıksa suyunu çıkaracak hamlacı delikanlılar, göbekli aşçılar, rumyoz kilerciler, ayvazlar, bahçıvanlar, kapıcılar, korucular, inekciler...

«Cuma ve Pazarları, ikindi güneşi Anadolu kıyılarını yaldızlarken bir, iki, üç, daha sayacağız, dört, beş... Futa ve sandal karaya--ğ}z yalının rıhtımından karşıya doğru ardar-da ve aheste beste süzülür...

«Öndeki pırıl pırıl futalarda, guguruk-lu başlı, kapalı peçeli, en son moda çarşaflı hanımefendiler. Arkadaki gıcır gıcır sandallarda, teşrifat sırasile, evvelâ teklifli misafirler, sonra teklifsiz ahbaplar, daha sonra ekti kadınlar.

«Hafif filo, Kandilli akıntısına kendini kaptırmamak icin; Rumelihisarına d^grıriler-leyip biraz orsabocadan sonra Beykoz istikametini hizalar ve tam Göksu önünü bulur.. Derede, dinlene dinlene, beş ön çarhtan sonra, bâzulara ve küreklere kuvvet, yine akıntılar aşılarak haydi Kalender..

«Kazık filosu Bebekten kalktıktan sonra bir ikincisi; yine çala kürek yollanır. Aralarında yarım balyemez menzilyi var yok.

«Bu filonun en önündeki futada sahil-hâne sahibi... Bugünkü gibi gözümün önündedir; Başında asabası geniş, kulaklara kadar geçmiş fesi; ağzında bilek kalınlığında elmaslı, kehribâ ağızlık; sırtına bir redingot veya koyu renk bir elbise...

«Çehre kuru, beniz saz, gözleri çukurda,
bıyıklar aşağı düşük ve pala pala, göğde na
hif, kad bükük... (antparantez söylemeden
gecemiyeceğim. Zâti şerife o demlerinden
çeyrek asır sonra bir yerde rastladım. Ne der
siniz, rengi pembe pembe, gözleri ayna, ka
meti dimdik, yani enikonu . civanlaşmamıs
mı?) . . •

«Seyran dönüşünde kerâhat vakti gel-



BEBEKDE MHUDBLI YALISI

2336 —


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

BEBEK, HÜMÂYUNÂBÂJD


mi§. Hurya çilingir sofralarının başına; gelsin sazlar, âhenkler, gazeller, şarkılar... Ara-bî ayı on birini on ikisini bulunca yine cüm-bür cemaat, denizde ve koruda, çalgılı çega-neli mehtap âlemleri.. Horozlar öterken sa-bahî fasılları; güneş doğarken: — Limonlu!., sayhaları...

«O devrin son sekiz, on senesi içinde bu kârü zarı göze alabilmek değme babayiğitin harcı değil... Vaz geçtik böylesini, odalarında ve bahçelerinde bile üç dört baş bir araya gelemez, içtima oluyor diye curnal edilmek korkusundan herkes tirtir titrer, yeni çıkma ve sivrisinek vızıltısından farksız silindirli fonograflar bile pencereler indirilerek çalınırken bu yalının sahibi işte böyle veryansın ederdi (S. M. Alus)».

BEBEKDE MISIRLI HALİM PAŞA YA-MSI — Bir ondokuzuncu asır yapısı olarak Bebeğin en muazzam, muhteşem yalısı idi; sahibi Halim Paşa Kavalalı Mehmed Ali Paşanın küçük oğlu; îttihadcıların oyuncağı olmuş ve Osmanlı imparatorluğu onun temsil ettiği kabine tarafından Birinci Cihan Harbi ateşine atılmış sadırâzam Said Halim Paşanın da babasıdır (B,: Halim Paşa, Mısırlı; Said Halim Paşa).

Bu güzel yalı Birinci Cihan Harbi içinde Said Halim Paşa tarafından Dârüleytam yapılmak üzere Maarif Nezâreti emrine verilmiş, Dârüleytam olunca da dört yıl içinde tamiri imkânsız denilecek şekilde harab olmuş, 1930-1935 arasında da yıkıcıya verilerek kaldınlmişdır.

BEBEK DENiZ HAMAMLARI — Istan-bulda yazın plajlarda denize girme Cumhuriyet devrinde, kadınlarda örtü kalkdıkdan sonra başladı. Büyük şehrin bütün sahil boylarında olduğu gibi Boğaz içinde de husûsî yalı deniz hamamlarından başka erkekler ve kadınlar için umumî deniz hamamları kurulur idi ki bunlardan iki tanesi de Bebek koyunda, bu koyun akıntısız temiz derin suyunda idi. Bebek deniz hamamları fevkalâde temizlikleri ile meşhurdu. Deniz hamamlarında denize mayo ile değil, iç donu yahud sıcak çarşı hamamlarında olduğu gibi peştemalle girilir, peştemalını kendi getirmeyene hamamcı tarafından verilirdi. Bebek deniz hamamcıları, akşamları büyük kazanlarla su

kaynatıp peştemalleri sıcak sudan geçirtmesi ile meşhurdu ki başka deniz hamamcıları bunu yapmazlar, bir müşteri tarafından kullanılan peştemalı yine denizde çırpdırıp ku-ruturlardı. (B.: Deniz Hamamları).

Bibi.; Semih mümtaz. .S-, Evvelzaman içinde

BEBEK DERESİ SOKAĞI — 1934 Belediye şehir Rehberinde Boğaziçinde Bebek köyünün yollarından; bu köyün başlıca yolu olup deniz kenarında Bebek - Rumelihisarı Yolundan Köyün gerisindeki vadiye ve sırtlara doğru uzanan inşirah sokağından yüründüğüne göre sağ kolda başlayan bu Bebek Dere sokağı köyün gerilerindedir, üç araba geçebilecek genişlikde, kaba taş döşelidir, sola bir setle kıvrılır, inşirah Sokağı ile paralel uzanır, azıcık dikleşir, sonra bir çatal ağız yaparak ikiye ayrılır, sol taraf dere yatağıdır, geçidi yoktur, sağ taraf asıl yolun devamıdır, yine kabataş döşelidir, yan yana üç adam geçebilecek genişliktedir, sağa bir kavis çizerek dikleşir, kayalık ve toprak bir yol ile kesişir, bir az daha daralır, bir az daha dikleşir, toprak bir yol hâlinde koruluğa, Bebek sırtlarına dayanır.

Aşağı kısmında sol kolda Meygede Sokağı ile bir kavuşağı vardır.

Sokağın evleri serpik, hemen hepsi bağ-çeler içindedir, sekenesinin ekseriyeti de dar gelirli aileler görülür.

Bu sokak yukarıda iki çatal oldukdan sonra, 1934 Rehberinde tekrar inşirah Sokağına kavuşur gösterilmiştir; yerinde ise bu noktadan yukarıya devam eden İnşirah sokağı değil, bu Bebek Deresi Sokağıdır. (Ekim 1960).

Hakkı Göktürk

BEBEK FENERİ — Bebek koyu sığlığının nihâyetindeki kayada inşâ edilmiş ehram şeklinde bir taş sütunun üzerindedir; deniz yüzünden yüksekliği 1Q kademdir; her üç saniyede bir yeşil şule gösterir bir asetilenli fener dir (istanbul Limanı Rehberi, 1928).



Yüklə 5,55 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   76




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin