Celâleddiıı Germiyanoğ'lu
BEYLERBEYİ, BEYLERBEY BUCAĞI — Mülkî teşkilâtda Beylerbeyi, İstanbul Vilâyetinin Üsküdar İlçesinin bir bucağı — nâhiyesidir, yedi mahalleye ayrılmışdır, 1960 .sayımında nahiyenin nüfusu şöylece tesbit edilmişdir:
Nefsi Beylerbeyi. Mahallesi 2901 -
Küplüce » 1322
Abdullahağa » 2070
Burhaniye » • 1823
Kandili » 1592
Vaniköyü » 553
Cengelköyü » 6731
16992
Nisbeten küçük olan Abdullahağa Mahallesinin nefsi Beylerbeyine yakın nüfusu, Çengelköyünde de, diğer beş mahalle nüfu-
BEYLERBEYİ CAMİİ
— 2676
ISTANBU1
ANSİKLOPEDİSİ
2677 —
BEYLERBEYİ CAMİÎ
Beylerbeyi Camii hakkında yazı yazanlar hep Hadikanın bu kaydine bağlı kalmışlar, Sultan Mahmudun ilâve ve tadilâtını yerinde tedkik etmemişler, ve bu arada dâima, bu pâdişâhın bu camii e bir nıinâre ilâve ettiğini söylemişlerdir. Aslında ise Sultan Mahmud, denizden bakıldığına göre sağ tarafa, Beylerbeyi İskelesi tarafına düşen eski tek minareyi yıkdırmış, camiin denize nazır cebhesinin iki yanına hâlen görülen minarelerin her ikisini de yeniden yaptırmışdır, öy-leki, Birinci Abdülhamidin eski minaresinin yeri dahi bugün iskele tarafındaki minarenin yerinde değildi.
Bugün görülen her iki minarenin Sultan Mahmud tarafından yapdırıldığını bildiren uzunca bir kitabe dahi mevcud olduğuna göre Hadika müellifinin bu yazıyı görmemesi ve yukarıda arz ettiğimiz hatâya düşmesi ga-ribdir.
Camiin yüzü denize karşıdır. Zamammız-daki görünüşü ile, camiin önündeki geniş
Beylerbeyi Camii
(Ressam Hüsnü Beyin Bedâyi Aşari Osmaniye acîh eserinden)
sunun yarısından fazla bir kalabalık görülmesi, birincisinde Deniz As Subay Okulunun, ikincisinde de Kuleli Askerî Lisesinin bulunmasındandır.
Celâleddin Germiyanoglu
BEYLERBEYİ CAMii — Beylerbeyinde, bu köye denizden bakıldığına göre vapur iskelesinin yukarı boğaz tarafında lebi deryada mermer rıhtımı, mermer avlu duvarları, geniş cebhesi ve iki ince mevzun minaresi ile yalnız bu köyü değil, Türk Boğa-ziçini tezyin eden âbidelerden biridir. Hicrî 1192 ve milâdî 1778 yılında Birinci Sultan Abdülhamid tarafından validesi Şermi Râbia Sultanın ruhunu şad etmek için, içinde bir sibyan mektebi ve hemen yanı başında gaa-yet güzel bir tek hamam ile beraber yapdı-rılmışdır. Cami, Birinci Abdülhamidin oğlu ve Râbia Sultanın torunu ikinci Sultan Mah-mud tarafından hicrî 1235-1236 yıllarında (M. 1820-1821) önemli tadilât ile büyük bir tamir görmüş, bu tamirde ayrıca "bir hünkâr dâiresi ilâve edilerek civarına , yerıi bir mekteb ve muvakkithâne inşâ edilmiştir.
Hadikatül Cevâmi, kitabelerinden bir kısmının suretleri ile beraber bu cami hakkında şunları yazıyor:
"Bânîsi cennetmekân Sultan Abdülhamid Han aleyhürrahmetü vel gufrân hazretleridir ki istavroz Sarayının Hırkai Şerife hücresi dâiresi mahalleme bir minareli olarak bina buyurmuşlardır, ve cevâmii selâtîni şâire tertibi üzere cümle levâzımâtı tekmil olunarak iki imam ve bir ha-tib ve birkaç müezzin ve kayyumlar ve devrihânlar ve cuma vaizi tâyin olunmuşdur. Badehu cennetmekân Sultan Mahmud Han hazretleri bir minârei âliye dahi zam ve ihdas ile camii şerifi tamir ve tevsî, ve kagir bir iskele ile bir muvakkithâne dahi ilâve buyurmuşlardır. 1235 şevvalinin ihtidasında tecdidine suru oluri-mağla 1236 senesi tekmil olub küşâd olunmuşdur». (B.; Beylerbeyi Sahil Sarayı).
l
l
mermer rıhtımdan evvelâ bir iç harem avlusuna girilir.
Sultan Mahmudun tamir ve tadilâtından bahseder iken Hadika'nın kagir iskele dediği camiin önündeki geniş mermer rıhtımdır.
Son cemaat yerinin önünde bulunan iç harem avlusunun üç tarafını çeviren duvar da rıhtım ile beraber Sultan Mahmud tarafından yapdırılmışdır. Tâbirimiz zannederiz ki yerindedir, camiin dış haremim geniş mermer rıhtım teşkil eder.
İçinde asırdîde bir dişbudak ağacı bulunan iç harem avlusunun etrafındaki duvar için hiç tereddüd etmeden âbidevî bir eserdir diyebiliriz. Denize bakan yüzü, ortada bir büyük kapu ile iki yanında altışardan 12 büyük pencere; yan yüzleri de, keza ortada birer büyük kapu ile iki yanlarında üçerden altışar büyük pencere ile bezenmişdir. Pencereler güzel işlemeli demir çubuklarla kapanarak tezyin edilmişdir. Bu duvarlar, ikinci Sultan Mahmudun Istanbulda Çenberlitaş •civarındaki azametli türbesinin yanındaki haşmetli hazîre duvarının azıcık daha mütevazı bir benzeridir. İki yan duvarın, kapuları ile cami binası arasında kalan kısımları üzerinde birer fevkaanı oda bulunuyordu; bu odalar iç hareme doğru çıkıntılı olup bir yandan duvara, iç harem avlusunda da mermer sütunlara oturtulmuşdu. Hiç bir suretle îzah edilemez, ancak barbarca bir tah-rib eseridir diyebiliriz, bu iki oda, altlarındaki duvar parçası ve mermer sütunlarla beraber yıkılarak kaldırılmış, yan kapular da battal edilerek bu yıkık kısımlar bir geçid hâline getirilmişdir. Yıkılan yerlerin mermerleri rıhtımda durmaktadır.
Yukarıda zikrettiğimiz ulu dişbudak ağacının gölgelendirdiği camiin iç harem avlusu, 1961 yılı haziran ayındaki ziyaretimizde, büyüklü küçüklü sandal, kayık, motor tamirhanesi, adetâ bir kalafat yeri hâline getirilmiş bulunuyordu. Yâr ve ağyar gözleri karşısında hüzün verici bir lâubâlilikdir.
İkisi battal edilmiş bu üç büyük kapuda kitabe yokdur, yalnız deniz tarafındaki merkezî kapunun-dış yüzünün üstünde bir madalyon içinde İkinci Sultan Mahmudun turası nahtedilmişdir.
Deniz tarafından bakıldığına göre cami-
in sol minaresi kaaidesi ile bir şahıs mülkünün duvarı arasına da, yine İkinci Sultan Mahmud tarafından bir duvar çekilmişdir, bu duvarın arkakası camiie aid ikinci bir harem avlusudur. Bu duvar da, camiin son cemaat yeri önünde, yukarda tarif ettiğimiz iç harem avlusunun etrafındaki duvarın bir yan parçasının aynıdır, bir büyük kapu ile iki yanında üçerden altı büyük pencere ile bezenmiş âbidevî bir duvardır. İkinci Sultan Mahmudun Beylerbeyi Camiini tamir ve tev-siinin, ve dolayısı ile camiin yeni iki minaresinin kitabesi işte bu kapunun üzerine kon-muşdur ve Hadika müellifi tarafından görül-mernişdir. Kitabenin sureti şudur;
En üstele Sultan Mahmudun Turası
(Beyzî bir çerçiye idinde) Cennetmekân Sultan Abdülhamid Han İtsün Bekaada devleti neclile iftihar Bîr pâdigaha itmedi hayrülhalef Hiidâ Mahdumu âzami gibi şevketlü şehriyâr Hayratını mükemmel idüp nûri dîdesi Oldu hayratını mükemmel idüp nûrî dîdesî Oldu hayâtı sânîye mazhar o tâcidâr Çıkdıkca Arşa yâ Kab ezanı Muhammedi Olsun minârı şevketi dünyâda berkarâr Ref eyleyüb atîkini târihini didim "Mahmud Han yapdı bu mabede iki nıînâr"
(1236)
Tarihde bir tâmiye vardır, şöyle ki, tarih mısrâının arab asıllı Türk harfleri ile 28 harfinin ebced hesabı tutarı 1237 dir, yânı kitabedeki rakamlı tarihden bir fazladır. Şâir "ref idüb atîkini" diyor; atîk, eski dediği yıkılan eski minaredir, minare şeklen elif harfine benzer, bu sözü ile târih mısrasının tutarından elifin, yâni elif harfi karşılığı. oları "l" rakamının çıkarılacağım söylüyor ki o takdirde inşâ tarihi olan 1236 tam olarak bulunur.
Minareler ince, taş gülâhlı, gövdeleri oluklu, ve kaideye oturan alt kısımları soğan şeklinde kabarıkdır.
Sultan Mahmudun Beylerbeyi Camiinde-sâir ilâve ve tadilâtı şunlardır:
Denizden bakıldığına göre sol tarafındaki minarenin yanına büyük bir hünkâr dâiresi yaptırmışdır. Bu dâireye, denizden gelindiğine göre, yukarda, üstündeki minare kitabesini naklettiğimiz kapudan geçilerek giri-
CAMİİ
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
2679 —
BEYLERBEYİ CAMİÎ
lir. Karadan at ile gelinmiş ise, arkada Yalı boyu caddesi üzerindeki büyük bağçe kapu-sundan geçilir, ki bu kapunun yanında bir de binek taşı bulunmaktadır. "
Kesme taşdan iki duvarı, yine kesme iaşdan beş paye arasına atılmış dört kemer üzerine oturtulmuş olan bu hünkâr dâiresine evvelâ üç parça halinde beşer altışar basa-maklık taş merdivenler, sonra geniş bir ah-şab merdivenle çıkılır. Dâirenin zemini ve tavanı ahşabdır. 1961 yılı haziran ayında bu hünkâr dâiresi yürekler sızlatıcı bir şekilde harab, tavanla tabanı nerede ise çökmek üzere idi. Yer yüzünde hiç bir medenî ülkede bir mabedin bir parçası bu şekilde bırakılmamış-dır.
Hünkâr dâiresinden, camiin denize karşı elan son cemaat yerinin üstüne rastlayan bir koridor salona geçirilir, ki, yukarda kaydettiğimiz ziyaret tarihinde burası da son derece harab halde idi. Bu koridor salonda iki kapu vardır, biri camiin üst kat kadınlar mahfiline, biri de hünkâr mahfiline açılır.
Birinci Sultan Abdülhamidin yapdırdığı mekteb, yukarda tarif ettiğimiz, koridor salonun yeri idi, ki camiin son cemaat yerinin üstüne gelir. Sultan Mahmud babasının mektebini camiin içinden kaldırmış, mekte.be camı civarında yapdırttığı muvakkithânenin yanında yeni ve mükemmel bir bina inşâ ettir mişdir.
Sultan Abdülhamidin cami içindeki mektebinin kapusu, camiin çarşı boyu yol üzerindeki sağ yan kapusunun yanında idi, Hiekteb kapusunun yanında da Sultan Mah-mııdun kaldırdığı eski tek minarenin -kapusu bulunuyordu; ve mektebe bir taş merdivenle çıkılıyordu. Mekteb cami içinden kaldırılır, ve tek minare de yıkılır iken bu kapular muhafaza edildi. Mektebin merdiveni, yeni yapılan sağ* minareye daha uygun düşdüğü için eski mekteb kapusu bu minarenin kapusu oldu, eski minarenin merdiveni de ibtal fedildi. Fakat, yeni sağ minarenin kapusu olan eski mekteb kapusu üzerindeki eski mektebin kitabesine* dokunulmamış ve bir hâtıra olarak yerinde bırakılmışdır, bu kitabenin sureti sudur;
Şeni fâhânı dehr Abdüihamidhı hüsni eltâfı Şevk île ütatm idine» fro taallümgâhı
Tulü itdî derûııe mihirveş târihi cevherdâr Münevver mektebi nev meşriki envâri fürkaam
1961 de hünkâr mahfili de çok harab bir halde idi. Mahiilin cami sahmna bakan iki cebhesinde altın yaldızlı gaayet güzel bir tunç şebîke vardır; mihraba teveccüh edildiğine göre bu şebîkenin sağa düşen yanı düz, cebhe tarafı iki yan parçası içeriye, orta parçası dışarıya mukavves çıkıntılıdır. Mahfilin, tek satır hâlinde, güzel bir talik hat ile fırdolayı ahşab bir pervaz üzerine yazılmış târihi şdur;
Cenabı hazreti Abdülhamid Hânın kim Cihâne himmet ü lutfi şehânesi mebzul Vücûdu mâyei cûd ü keremdir âfâke Müdâm tab'ı hümâyûnu hayr ile meşguul Fürûgi himmet ü nûri teveccühü idicek Bu câygâhı felek âsitâıı üzre şümul Yapıldı yümıı ile oldu bu camii vâlâ Mekânı pak mâbed mahalli hüsnü kabul Olur karini icabet duası bî sübhe Hulûs ile kim ider bu dergeh içre duhûl Ne pak dergehi âlî ki makaamı anın Sezâyi ahseni tahsin ehli fehmü ukuul
(Burada iki beyit okunamayacak derecede bozulmuşdur).
Şeriri saltanat de safa ile yâ Rab Muammer eyle o şahı benûrî pâki Resul Didi Reşidi duâgû bu resme târihin "Hamid Hanın ola Hakka mabedi makbul" 1192
Bu güzel talik yazı devrin essiz üstadı Mehmed Esad Yesârî Efendinin imzasını taşımaktadır.
Bu hünkâr mahfilinin eşsiz bir hususiyeti, târih beytinin altında iki yanı ahşab sü-tunlu bir çerçive içinde tahta üzerine yapılmış yağlı boya bir manzara tablosunun bulunmasıdır. Maalesef bir imza taşımayan bu tablo için, modern türk resminin onsekizin-ci asır sonlarında yaşamış meçhul bir mübeş-şirinin eseridir diyebiliriz.
Hünkâr mahfilinin şebîke panotları arasında dört ince ahşab sütuncuk vardır, ki sütunların keza tahtadan yapılmış olan başlıkları, târih kitabesini taşıyan ahşab kornişin aralarına düşer, bu sütun başlıkları üstüne de yine talik hat ile sağdan sola sıra ile "Yâ Allah", "Yâ Aziz", "Yâ Muin", "Yâ Gafur" yazılmışıdır.
f
Hünkâr mahfilinin eski kapusunun üzerindeki tarih kitabesi şudur; İbâdetgâhi vâlâ mahfili sultânı alışan Bu tarhi pak ile hüsni hitâma olıcak vâsıl Yazıldı cevheri târih Tevfikaa bu dergâha "Saadetle şehinsâhe hümâyun ola bu mahfil" 1192
Yukarıda tara ettiğimiz iç harem avlusundan camiin son. cemaat yerine köfeki taşından 11 basamak merdivenle çıkılır; bu merdiven, bir yarım dâire içinde beş dılı'lı olar&k yapılmışdır, yâni dörde Sarılan bir yelpaze seklindedir.
Son cemaat yeri altı mermer sütün üzerine atılmış, kenardakilerin uçları dıvarlara dayanır yedi kemerli bir revak ile örtülüdür. Ortadaki kemerin içinde ve revakın denize bakan yüzünde, bu camii şerifin Birinci Sultan Abdülhamid tarafından anası Râbia Sultanın ruhuna ithaf ile yapdırıldığını beyan eden kitabe bulunmaktadır; metni şudur: Ruhi âlî güheri valide sultân içün Kasri Firdevs gibi hazreti Abdülhamid Yapdı bu camii pâki ide ecrin îsâl
0 sehin validesi Râbie Sultâna- Mecîd
Deniz tarafından bakıldığına göre camiin cebhesinde, bu kemerlerin üstünde eski mektebin yedi penceresi görülür ki hâlen bu pencereler, son cemaat yerinin üstünde, yine yukarda tarif ettiğimiz koridor salonu aydınlatmaktadır.
Sütunların arası câmekân ile kapatılmış-dır, merdivenin üst başında, orta iki sütunun arasında bulunan kapu da bu satırların yazıldığı sırada kullamlmamakda idi, camii çarşı boyundaki yan küçük kapusundan girilmekte idi. Dolayısı ile, zemini altışar köşeli tuğlalarla döşenmiş olan son cemaat yeri de metruk ve perişan bir halde idi. Tuğlaların arasından kartal eğrilti otları bitmiş ve son cemaat yerini adetâ yeşil bir hasır hâlinde örtmüş idi.
Camiin ikinci kitabesi, mabedin son ce- , maat yerine açılan büyük giriş kapusunun son cemaat yerine bakan dış yüzü takı üstündedir, metni sudur; Revnakı kürsü şâhî zîvcri mihrabı dîn Camii cümle mehâmid yâni Han Abdülhamid
01 scbJnşâhi zaman kim dâverâm dehr olur
Pifgâhl mahfili devletmeâbında abîd
Zîri vâlâ kubbei hıfzında dünyâ müsterih Babı dergâhı mnallâsında âlem müstefîd Bahri cûdinden kenarı âleme çıkdı yine Bir dilârâ bî muâdil dürri yektâyi mezîd Yani yapdı sahili deryâde bu nev camii Kim bu tarhı dilküşâyiyle cihan içre vahîd Ahterân ayni kanâdîli ziya efşânıdır Sîmü zerden mihrü meh avizedir surhü sefîd Şem'i mihrabından eyler mâh envâr iktibas KulıI ider heb dûdei kandilini necmi saîd Subhi sâdık gibi açıldıkça bâbü revzeni. Pâdişâhi âlemi handan ide Kabbi mecîd Hak Teâlâ nîce böyle hayre tevfîk eyliye Tahtıgâhi saltanat da eylesün ömrin mezîd Bâği ilhamı ilâhîden meşâmı tab'ınıa Buy bahş oldu iki mısra misâli müşkbfd Her biri oldu hesâb olunca târihi tamam Oldular elhak Afifâ hüsn ile beytülkasîd "Kâbeyi yâd ettirir dilcû mekân oldu hele"
H. 1192
"Mabedi matbûıı nev bünyâdi Han Abdülhamid'' H. 1192
Camiin üçüncü kitabesi, Yalı boyu caddesi üzerinde bulunan kapunun üstünde ve caddeye bakan yüzündedir, metni şudur: Pâdişâhı heft kişver maili aşari hayr Ya'ni zıllulahi adi ârâyi Han Abdülhamid Asri pür nasrinde ol sahi mekârim küsterin Âlemin el'aıı leylü kadr ü yevmi sııbhi îd Tahtı âlî bahtı osmânîye câlis olalı Hayrü birri nev benev olmakda sıdfcile nıürîd Oldu ihya himmeti sâhâııe ile bu nıahal Vâdii heyhat iken şehr olda mâmuru cetlif] Eyledi büııyâd bir cami kî eııvâri Hûda Hâricinden olmada meşhûdi ahrâ-r ü aöîcl Çünki zabti sal bir şeyi mühimdir la cerem Eyledi mektubi Nâmık bendesi fikri sedîd Geldi bir hatif bu tarz üzre did! târihîni "Mabedi islâmı ner bünyâdi Han Abdülhamid" 1192.
Cadde üzerindeki bu bağçe kapusu, camiin en büyük kapusudur, iki yanında, kurna tekneli birer küçük çeşme vardır, ikisi de susuz ve lülesizdir, kapunun tahta kanadları da çok köhnemişdir. Camiin deniz tarafındaki asıl medhâli gibi, kara tarafındaki bu büyük kapı da, 1961 de kapalı, muattal idî.
Zamanımızda Beylerbeyi Camiine, Beylerbeyi. Çamlıca caddesinin deniz tarafındaki çarşı boyu ilk parçası üzerindeki yan îcapu-
BEYLERBEYİ CAMİİ
— 2680 —
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSI
— 2681
BEYLERBEYİ .CAMİİ
sundan girilir. Camiin bu kısmı önünde, yol-,dan sekiz basamak taş merdiven ile çıkılır bir avlu-sundurma vardır; bu avlu-sundur-ma caddeden, üzerinde demir çubuk kafesli yedi pencere bulunan bir duvarla ayrılmış-dır; bu duvarda, sundurma avluya çıkan taş merdiven başında bulunan bir kapunun kemeri üstünde ve kapunun sokak yüzünde Camiin dördüncü kitabesi bulunmaktadır ki metni şudur;
Muktedâyi ehli sünneti dâdger Sahi sahibi cûd Han Abdülhamid Şehriyâri feyz bahşâ kim olur Birrü ihsanından âlem müstefîd İşte ezcümle misâli lutfudur Bu tiilârâ camii hûb ü cedîd Tarhi takribi sürür eyler dile Kıt'ai cennet disem olmaz baîd Aksi kandili minârm dir gören Âbe düşmüş bir dizi akdülferid Mü'minîne secdegâh oldukça bu Sâyei ikbâlin et yâ Rab medîd Dere olub bir beyti cevherdârda İki târih oldu ey Sermed bedîd "Râhi Hakda hayr ııiyyet eyleyüb"
1192 "Mâbed ihya etti hakkaa Han Hamid"
1192
Devrin seçkin kadın şâiri Fıtnat Hanım da Beylerbeyi Camiinin inşâsına bir târih söylemiş, fakat, bir kadın kaleminden çıkmış manzumenin cami kapularmdan birine konulması o zamana kadar vâki olmadığından bir levha hâlinde pâdişâhın Bağçekapusun-daki imaretinde mütevellilere mahsus odanın duvarına asılmışdı, metni şudur: Muktedâyi cümle sahan imâmı müslimîn Şem'i mihrabı hilâfet Hazreti Sultan Hamid Camii lütfü mürüvvet hâmii dini mübîn Tabii şer'i münif ü sâyei Rabbi Mecîd Şânü şevket hizmetiyle eyledi kesbi şeref İntisabı dergehiyle fahrider bahtı said Öyle sultânı Skender şevketin olsa seza Bendeı-i dergehi âlişânı Harun Reşîd Eyledi ihlâs ile evkaatmı hayrata sarf Mazhari tevfik o şâhinşâhi dânâyi ferîd Mevkiinde hasbeten lillâh bünyâd eyledi Sıdkı niyyetle bu güne camii pak ü cedîd Habbezâ nev camii rûşen id yer yer olmada Sâcidine miri îman pertevi rahmet bedîd
Kim derûninde hulûs ile idenler ref'i yed Kefi desti davetin bulmakda bir nakdi ümîd Beş vakitde farzı zimmetdir duâyi devleti Hak ide şehzâdegânıyle henıan ömrün mezîd Tahti devletde .saadetle Hüdâyi lemyezel Sayesin furki enama haşredek kılsun medîd Zevkü şevk ile ide Hak saltanatda müstedâm Rûyi rahat görmeye devrinde hiç hasım anîd Eyleyüb âdâlerin makhur Hak izzücel Zâti zîşânın ide her dem hatâlardan baîd Kıl duayı devletin vasfi hümâyûnu muhal Eyleme beyhude ey hâme yeter güft ü şenîd Ömrü izzü şevketin her dem füzûn idüb nice Böyle hayrâte muvaffak eyliye Hayyü Mecîd Fıtnetâ târihi itmamın bu mısra'la didinı "Mü'minîne câyi rahmet mabedi Sultan Hamid"
Beylerbeyi Camiinin mimarının kim olduğunu bilmiyoruz; bir pâdişâh hayratı olduğuna göre o devrin hassa baş mimarinin eseri olacağı şüphesizdir; camiin yanında XVIII. asrın en güzel yapılarından biri olan Beylerbeyi Hamamının da o zâtin eseri olduğu muhakkaktır.
Beylerbeyindeki bu hayratın bina emin-liğine şehremini hafız Elhac Mustafa Efendi tâyin edilmişdi, ki bir sene evvel .Birinci Sultan Abdülhamidin İstanbulda Bağçekapusun-da yapdırtdığı türbe, medrese, imaret ve sebilinin de bina eminliğini yapmışdı.
En basit çizgileri ile tarif edilirse, Beylerbeyi Camii, kesme taşdan dört duvar üzerine oturtulmuş bir büyük kubbeden ibarettir; kubbe kasnağı sekiz köşeli bir kaideye, o da dört duvarda dört büyük kemer ile köşelerdeki dört küçük yarım kubbeye dayanır. Yalnız kıble tarafındaki kemerin altı baş, oyukdur, mihrab, bu boşluğun altında ileriye doğru bir çıkıntı yapan bir sofadadır, bu sofanın üstü de bir büyük yarım kubbe ile ör-
tülmüşdür.
t
Büyük kubbenin göbeğine güzel bir sülüs hat ve pek ustaca bir istif ile "Yâ Kaa-diyül hâcât, Yâ Sâmiül esvât, Yâ Mücibüd deavât, Yâ Refiüd derecât" tazarrû hitabları yazılmışdır. Kubbe kasnağının alt kısmında da, fırdolayı bir korniş hâlinde, kuzguunî siyah zemin üzerine altın yaldız ile ve yine çok güzel bir sülüs hat ile «Esmâi Hüsnâ» yazılıdır. Bu yazılar 1945 yılında hattat Halim Bey ile iki müstaid genç talebesi tarafın-
dan eski asıllarının aynen kopyası olarak yazılmışdır; asılları Yesârî Mehmed Esad Efendinin idi, eşsiz şaheserlerdendi. Esmâi Hüsnâ yazısı için, beş vakit namazını bu camide kılan mütedeyyin bir beylerbeylr; "Bu yazının aslı tahta üzerinde idi, oradan aynen kopya edilerek kubbe kasnağı duvarına alındı, sökülen yazılı tahtalar da gaaliba muattal duran son cemaat yerine atıldı, orada çürüdü, yok oldu, müzelik bir sanat eseri idi" demişdir ki pek hazindir. Bu da aydın olarak gösterir ki, vakıflar umum müdürlüğü kadrosunda bina yapan, tamir eden, restore eden mimar ve mühendislerin bulunması kâfi değildir, bu kadroya arkeologların güzel sanatlar bilginlerinin de alınması lâzımdır..
Beylerbeyi Camii, yılını tesbit edemedik, Sultan Abdülaziz devrinde de bir tamir gör-müşdür; bu tamirde, tahminimize göre, mîlı-rab sofasının iki yan duvarı ve mihrab duvarı kısmen çinilerle kaplanmışdır; bu çinilerin bir kısmı gaayet çirkin italyan çinileridir, bir kısmı da gaayet güzel ve son derecede kıymetli XVI. - XVII. asır işi türk çinileridir, bu türk çinilerinin, belki de İstanbul dışında, eski bir yapıdan sökülüb buraya kondukları aşikârdır. Mihrabın üstünde de tahminen 0.80x0.80 eb'adında küçük karelerden mürekkeb yazılı bir pano konulmuşdur. bu panonun bir dâire içindeki yazısı Sûrei thlâs'dır.
Mihrab sofasının mihrab duvarında bu panonun üzerine rastlayan müdevver pencerede alçılı tezyinat içinde "Besmele" yazılıdır. Yine ayni sofanın ikisi yan duvarlarda ve ikisi mihrab duvarın da bulunan dört üst penceresi de böyle alçı tezyinatlıdır, bunlardan da sağ pencerenin üstünde "Yâ Cami", ortasında "Yâ Mâni"; sol pencerenin üstünde "Yâ Sami", ortasında Yâ Nâfi"; mihrabın sağındaki üst pencerenin üstünde "Allah", ortasında "La ilahe illallah"; mihrabın solundaki üst pencerenin üstünde "Muham-med", ortasında "Resûlullah" yazılıdır.
Mihrabın mermer alındığında da güzel bir sülüs hat ile "Küllemâ dahale aleyhâ ze-rekiyyel mihrab" yazılıdır.
Minber ve vaiz kürsüsü ahşabdır. mahun ağacı kaplama üzerine fildişi kakmalı olub
mihrabın sağında duran ayni üslûbda bir mushafışerif çekmecesi ile beraber Şam işidir, birer sanat eseri olmakla beraber camiin dilküşâ havasına sıklet, verir gibidirler. Minber tamire muhtaç durumdadır. Bunların da Abdülaziz zamanında konduğunu zannediyoruz, zîrâ o devirde pek rağbetde olan eşya benzeridirler.
Mihrabın iki yanında bulunan ikisi büyük ikisi küçük dört pirine şamdan Abdülaziz tarafından konmuş olub büyük şamdan-lardaki balmumlarmın üzerindeki levahcık-larda bu pâdişâhın turası vardır.
Camiin sahnına döşenmiş olan gaayet büyük bir Uşak halısı Mısırlı Prenses Fatma Hanımın Kavacıkdaki köşkünün salonu için dokunmuş olup Fatma Hanımın kızı ve Ab-dürrauf Beyin zevcesi Münire hanım tarafından bu camie hediye edilmişdir.
Camiin büyük kubbesi ortasına asılmış olan billur âvîze de beylerbeyi! Hasibpaşazâ-de Hami Beyin hediyesidir.
1957 mebus seçiminden az evvel Beylerbeyi Camiinin sözde tamirine başlanmış,"son derecede harab hünkâr dâiresinin denize nazır ön kısmı açılmış, .seçimlerden sonra da arayıp soran olmamış, o açık j^er de dört yıldanberi öylece durmaktadır, o ahşab kısım da gün günden çökmektedir. Minarelerin de sakat olduğu söylenmiş, ve müezzin efendilerin minarelere çıkması men edilmişdir. Hulâsa Boğaziçinin bu güzel eseri tez elden tamire muhtacdır. Tamirde iç harem duvarının yıkılmış olan yan dıvar parçalarının da yeniden • yapılması gerekir ki taşları, rıhtımın dib kösesine yığılmış durmaktadır. Halkı arasında gayri muslini bulunmayan Beylerbeyinde bir cammin halk tarafından da bu derece ihmâli herhalde izahı güç bir meseledir. Hele camiin rıhtım üstü iç haremini bir kalafat yeri hâlinde kullanmaları, kullanmayanların da bu laubali tecâvüze taham mülü sorulmağa değer.
Bibi.: Hadikatül Cevâmi, II; Ressam Hüsnü, Bedâyii Asarı Osmaniye "Bayram Hediyesi"; N, Baylav, Celâleddin Germiyanoğlu ve R. E. Koçu, Gezi notu.
Dostları ilə paylaş: |