Kalesinde Halil Paşa Kulesi ve sahil kapusu Resim: Sabiha Bozcalı



Yüklə 5,55 Mb.
səhifə1/76
tarix27.12.2018
ölçüsü5,55 Mb.
#86801
  1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   76

İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ

Boğazkesen Kalesinde Halil Paşa Kulesi ve sahil kapusu Resim: Sabiha Bozcalı



fet

İSTANBULUN: CAMİ, MESCİD, MEDRESE, MEKTEB, KÜTÜPHANE, TEKKE, TÜRBE, KİLİSE, AYAZMA, ÇEŞME, SEBİL, SARAY, YALI, KONAK, KÖŞK, HÂN, HAMAM, TİYATRO, KAHVEHANE, BÜTÜN YAPILARI... DEVLET ADAMI, ÂLİM, ŞÂİR, SANATKÂR, İŞ ADAMI, HEKİM, MUALLİM, HOCA, DERVİŞ, PAPAZ, KEŞİŞ, MECZUB, NEVCİVAN, NİGÂR, HANENDE, SAZENDE, ÇENGİ, KÖÇEK, AYYAŞ, DERBEDER, PEHLİVAN, TULUMBACI, KABADAYI, KUMARBAZ, HIRSIZ, SERSERİ, DİLENCİ, KAATİL.. BÜTÜN ŞÖHRETLERİ. DAĞI, BAYIRI, SUYU, HAVASI, MESİRE YERLERİ, BAHÇELERİ, BOSTANLARI, VE İLÂH.. BÜTÜN TABİAT GÜZELLİKLERİ VE COĞRAFYASI... SOKAKLARI, MAHALLELERİ, SEMTLERİ.. YANGINLARI, SALGINLARI, ZELZELELERİ, İHTİLÂLLERİ, CİNAYETLERİ VE DİLLERE DESTAN OLAN AŞK MACERALARI... İSTANBUL HALKININ DEVİR DEVİR ÂDET, AN'ANE, GİYİM VE KUŞAMI... İSTANBUL ARGOSU, İSTANBULA AİT RESİMLER, ŞİİRLER, KİTAPLAR, ROMANLAR, SEYAHATNAMELER... İSTANBULA GELMİŞ YABANCI ŞÖHRETLER..




Bu cildi, bana hazîneler değerinde hâtıralar ve notlar tevdî etmiş olan Üsküdarlı halk şâiri Vâsif
Hoca nâmı ile mâruf fazilet timsâli insan rahmetli Vâsıf Hiç ile asıl ve necîb dostum, meslekdaşım,
bu ansiklopedide kalem arkadaşım muallim ve edîb merhum Ali Nüzhet Göksel'in aziz hâtıralarına
ithaf ediyorum. R. E. Koçu
Bu cildde: Sâim Turgud AKTANSEL, Sermed Muhtar ALUS, Muzaffer ESEN, Ali Nüzhet GÖKSEL, İhsan HAMAMİOĞLU, Vâsif HİÇ, Reşad MİMAROĞLU, Abdürrahira Câbir VADA ve Mahmud YESÂRÎ merhumlar ile Mehmed Ali AKBAY, Ekrem Hakkı AYVERDİ, Hakkı Râif AYYILDIZ, Nihad Sami BA-NARLI, Nâşid BAYLAV, Şükrü Nail BAYRAKDAR, Salamon J. BECERANO, Reşad BEYATLI, Ali ÇA-MİÇ, Münir Süleyman ÇAPANOĞLU, Mehmed ÇARIKLI, Fahri DÜNGELEN, H. Basri ERK, Semavî EYİCE, Celâleddin GERMİYANOĞLU, Hakkı GÖKTÜRK, İhsan HINÇER, Tevfik KARKAN, Hüsnü KINAYLI, Mehmed KOÇU, Muhiddin NALBANDOĞLU, Saadi Nâzım NİRVEN, Aysel ÖZ, T. Yılmaz OZTUNA, Kevork PAMUKCIYAN, Refi' Cevad ULU-NAY, Kerim YUND kalem arkadaşlığı etmişler.

ve

Sabiha BOZCALI, Behçet CANTOK, Osman Zeki ÇAKALOZ, Nezih İZMİROĞULLARI, Bülend SEREN, Kemal ZEREN, F. A., Hüsnü resim, harita, kroki ve plânları yapmışlardır.



211 resim, 58 plân, harita, yazı, nota, 4 yaprak metin dışı resim.

BEŞİNCİ CİLD



BAYRAMPAŞA MEDRESESİ — BOĞAZİÇİ DENİZ HAMAMLARI

l

jReşad Ekrem Koçu ve Mehmet .Ali ARbay



İ İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ

J" ve Neşriyat Kollektif girketl


f İSTANBUL, 1961

Ş— l

ZS e u &^&^S^&*fS?i^*~^*rL^Z^--^-^^.fli^-*~-~-<&-*'* ^ i» — *

Eebektîe Halimpasa Yalısı (Resim: Biilend geren)



Yabancı dillere terceme hakkı ve türkçe baskı hakkı yalnız Reşad Ekrem Koçu'nundur. NURGÖK VE HÜSNÜTABİAT MATBAALARINDA BASÎLMIŞDIR.

BAYKAMPAŞA MEDRESESİNDE KUK-ŞUN HIRSIZLIĞI VAK'ASI — Hayır eserlerinin kubbeleri üzerinden kurşun hırsızlığı melanetinin ilk örneklerinden olan bir vak'adır; Sinoblu Mustafa adında bir şakî 1900 yılı Nisan ayında üç nefer ayakdaşı ile beraber Hasekide Bayram Paşa Medresesinin kubbelerinden götürebilecekleri kurşun sökmüşler, fakat yolda hallerinden şübhele-nen zabıta tarafından çevrilince silâhla karşı koymuşlar, müsademede Mustafa yaralanmış ve ayakdaşlan ile beraber yakaianmış-dır. Şeririn akıbeti hakkında bilgi edinilemedi.

Bibi: Zamanın Gazeteleri BAYRAMPAŞA SABAYI — Yerini kesin olarak tâyin edemedik; Ayasofya ile Saray m Cankurtarandaki Otluk Kapusu arasında uzanan sahada olacaktır, On yedinci asrın en büyük ve mükellef saraylarından biri idi; mîrî saraylardan idi, fakat Bayram Paşa tarafından yaptırılıp paşanın ölümünden sonra mı hâzineye intikal etmisdir, yoksa aslında hâzine malı olup içinde bir zamanda Bayram Paşa oturmuş ve sarayın adına nisbetle anılmasını sağlayacak tadilât mı yapmıştır kesin bir şey söylenemez. Bayram Paşanın daha Yeniçeri Ocağında Turnacıba-

şı iken Hanzâds Sultanla evlendiğinde, Sultanına ikaametlerine tahsis edilen bir mîrî sarayda mülâki olduğu muhakkaktır. Dördüncü Mehmed zamanında namlı vezirlerden Melek Âhmed Paşa ile Derviş Paşa bir ara bu sarayda oturmuşlardır. 60-70 odalı büyük bir ahşab yapı olup Köprülü Mehmed Paşa zamanında 1680 da cehennemi Ayazma kapusu yangınında yandığı söylenebilir.

BAYKAMPAŞA YALISI — On yedinci asrın büyük ve mükellef yalılarından biriydi, o asrın adamı müverrih Fındıklı Mehmed Ağanın bir kaydından Usküdarın Kuzguncuk, tarafında bulunan bu yalının 1681 de Kara ibrahim Paşa adında bir vezirin mülkü olduğunu öğreniyoruz:

«Hicrî 1092 senesi Cemâziyelâhirinin üçüncü Perşembe günü (M. 21 Haziran 1681) Dördüncü Vezir Kara ibrahim Paşa kendisinin Kuzguncuk yanındaki Bayrampaşa Yalısına pâdişâhı (Dördüncü Sultan Mehmed) davet etti ve bir ziyafet verdi; o gün ikindi vakti gök gürlemeleri ve şimşeklerle bir tufan oldu, ardından kaz yumurtası büyüklüğünde dolu yağıb bütün şehrin üstünü ve kırları kış mevsimi gibi ağarttı, îç ağalarına mahsus bir sandal Bayrampaşa Yalısının kenarına vurup parçalandı. Karadenizden gelen bir odun şaykası da (karsıda) Beşiktaş önünde yelken kapatıp battı».

Ayni müverrih beş yıl sonraki olaylar arasında bu yalının mîrîye intikal etti? ini yazarak bir vak'a naklediyor:

BAYRAM ŞAH

— 2310 —


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

2311 —

BAYRAM YERLERİ





Vefa Meydanı (zamanımıza kadar intikal etmemiş Istanbulun en büyük ve şenlikli meydanı idi) ve At Meydanı olduğunu onyedinci asrın büyük şâiri Şeyhülislâm Yahya Efendinin bir gazelinden öğreniyoruz: Salmsun îd irişdi yine hûbânı Stanbulun Yine ârâste olsun Karaamânı Stanbulun Safâlar kesbidüb uşşak olunsun merhaba yeryer Vefa Meydânına gelsün cîvâuâm Sianbulun Semendi nâz île yükrek civanlar seyre esksunlar Pür olsan hûblerle At Meydânı Stanbulun

Eski bayram yerlerinin fevkalâde rağbet gören eğlencesinin de gaayet büyük dönme dolablar olduğu anlaşılıyor; bayram yerlerinde atla dolasan veya dönme dolaba binmiş olan mahbub civanlar sânında şâirlerimizin güzel tasvirleri vardır: îd gelüb varalım doolaaba dilber seyrine Görelim âyînei devran ne suret gösterir

(Baki (XVI. asır)

Binüb doolaaba her bir mâlı! tabanı gtanbulun

Yahya (XVII. asır)
«Hicrî l Şaban 1097 Pazar günü (23 Mayıs 1886) Dördüncü Sultan Mehmed kayık ile İstavrozdan Üsküdara gelirken Üskü-darda Kara ibrahim Paşadan alınmış olan mîrî Bayrampaşa Yalısının çayırına at bağlanmış olduğunu gördü ve gazaba geldi, yalının ustasını (muhafızlarının zabitini) getirip :

— Kâfir!, benim tahtıma at bağlatır


sın!., diye katlini emretti.

Adam:


— Pâdişâhım atları bağlayan şehzadeler
hocası Seyyid Feyzüllah Efendidir, ben ba
şımdan korkarım diye izin vermedim, Efen
di ben pâdişâhımdan izin aldım, söz gelirse
cevabını ben veririm dedi, ısrar edince sus
tum, kabahatim yok, :bir avuç kanımı bağış
la!., diye feryad etti, eellâd eline verilmişken
af edildi, ancak bostancılar ocağından tard
edildi:

«Padişah Feyzüllah Efendinin katlini ferman etti. Ona da ulemâdan ve Peygam-

Bayram Şah (Resim; Sabiha Bozcab)

ber evlâdı denildi, şehzadeler hocalığından çıkarılmakla iktifa olundu». Bibi: Silâhdar Tarihi, ı ve II. BAYRAM ŞAH — Onyedinci asır ortalarında yaşamış Balat çingenelerinden namlı bir köçek oğlan; kardeşi Memiş gah ile birlikde «âfitâb misâl» güzelliği ile meşhur olub Ahmed Kolu adındaki oyuncu kolunun rakkaslarından imiş (B.: Ahmed Kolu); hayatı hakkında başka kayda rastlanamadı (B.: Köçekler).

BAYRAM TOPU — Ramazan ve Kurban bayramlarının ilânında, ve bayram günleri beş namaz vaktinde atılan toplara verilmiş isimdir;, bayramlarda top atılması ne zamandan kalmış bir an'anedir tesbit edilemedi; söylemle gelen bir kadim olduğudur; islâm âleminde ilk top kullanan Osmanlılar olduğuna göre Istanbulun fethi ile başlamış olabilir. Topların nerelerde bulunduğu ve kaç top olduğu da kesin olarak bilinmiyor; hicrî 1218 (Milâdî 1803) tarihli bir vesika o yıl Ramazanında mevcud toplara 11 top daha ilâve edildiğini bildiriyor. Hicrî 1258 (M. 1842) tarihli bir vesika da îstanbulda beş bayram topu bulunduğu yazılıdır. Zamanımızda bayram topları Üsküdarda Seli-miyede, Dolmabağçede ve Bayazıda Üniversite bağçesinden atılır (B.: Bayram).

Yalnayak abâpûs yokken tek pulum Gece yarısında çahadı kapum Durmasın atılsın bayram toplan Kaçub gelmiş âsıkına mahbûbum

Ali Çamiç

Vahşetin terk idüb geldi o âhû Haşre kadar sürsün bu gece yahu Bin bir pare atub bayram topunu &guuşi visale çekdim o şuhu

Ali Çamiç

Bibi; m. Z. Pakalın, Os-


vm, manii Tarih deyim ve .te-

rimleri.


BAYRAM YEELEKΗ-

îstanbulda bayram yerlerinin kurulması, bir müs-lüman Türk an'anesi olarak büyük şehrin fethi ile başlamışdır. En eski bayram yerlerinin Fatihde Karaman Çarşısı boyu,

Suvar oldukça hûban rûzlgâra hükmider güya Dönüö her tahtai doolaab bir, tahtı sülaymâna

Şâkir (XVIII. asır)

Her güzel doolaaba binmiş bîr içim sudur heman

Yahya (XVII. asır)

Onsekizinci asır şâirlerinden Sami de bayramyeri salıncakları için; Bî karar oldu salıncak gibi kalbi uşşak îdg-ehde sahnıb seyre çıkınca hûban.. diyor.

Eski Istanbulun bayram yerlerinin bir tasvirini de Mehmed Âkifin «Bayram» adındaki manzumesinde buluyoruz; Birinci gün hava bir parça nâ müsâiddi, İkinci gün açılıp sonra pek güze! gitti. Dedîm ki: «Fâtihe çıksam yavaşça, bir yanda Durub o âîemi seyreylesem de meydanda, Ziyaret etsem ehibbâyı sonradan., hoş olur. Bütün gün evde oturmak ne olsa boş olur». Bu arzûyi tenezzüh gelince artık ben Durarmuyum? Ne g-ezer! fırladım hemen evden. Gelin de bayramı Fatihde seyredin, zira Hayâle, hâtıra sığmaz o hercü merci safa

îstanbulda bir bayram yeri (Münif Fehimin kompozisyonundan B. Cantok eli ile)

ANSİKLOPEDİSİ

2313 —


BAYRAM YERLERİ



— 2312
ÖAtRAM YERLERİ

Kucakda gezdirilen bir karış çocuklardan Tutun da tâ dedemiz demlerinden arta kalan Birer asır yaşamış kad hâmidegâna kadar Büyük küçük bütün efradı beîde boy boy var. Adım başında kurulmuş beşik salıncaklar İçinde darbuka, deflerle zilli şakşaklar. Çoluk çocuk birer onîak verib de girmek için Nöbetle bekleşiyorîar aceb içinde ne var? «Caponyadaıı gelen insan suratlı bir canavar!» Gaçin, sırayla çadırlar, önünde her birinin Diyor: «Kuzum girecek varsa, durmasın, girsin». Bağırmadan sesi bitmiş ayaklı bir ilân. «Alın gözüm, buna derler..» sedası her yandan.. Elektrikçilerin keyfi pek yolunda hele, Geîen yapışmada bîr o saplı tele. Terazilerden adam eksik olmuyor, birisi İnince binmede artık onun hemşerisi; «Hak okka çünkü bu kantar, frenk icadı gram Değil, diremleri dörtyüz, hesabda şaşmaz adam».

— Mahallebim ne de kaymak!..

— Şifalıdır macun!..

— Simîd mi istedin ağa?..

— Yokmnş onluğum, dursun...


O başda koskuna kopmuş eğerli düldüller

Bu başda paldımı düşmüş semerli bülbüller. Baloncular, hacı yatmazeılar, fırıldaklar, Horos şekerleri, civ civ öten oyuncaklar.. Sağında atlı karınca, solunda tahtırevan bîr sürü çekçek, tepende çifte kolan Koşan, gezen, oturan, mâniler düzüb çağıran öavnllu zurnalı «dans!» eyleyen, koşub bağıran Bu kâinatı sürürün içinde gezdikçe Çocukların tarafındaydj en çok eğlence. Güzelce süslenerek desti nâzı mâderie Birer çiçek gibi nevvâr olan bebeklerle Gelirdi safhayı mevvâcı îrde başka hayat Bütün sıırûru şetaretti gördüğüm harekât. Onar parayla biraz sallan? rdılar.. derken Dururdu: «Yandı !.„ sadâsiyle türküler birden.



  • Ayol demin daha yanmışdı, a herif sen de..

  • Pekî kızım azıcık fazla sallanırsın sen de.
    Fakat bu levhâî handâııe karşı pek yaşlı
    Bir ihtiyar kadının koltuğunda, gür kaşîı
    Uzunca saçlı güze! bir kız ağlayub duruyor.
    Gelen geçea «bu niçin ağlayör?,, diyiib soruyor.

  • Yetim ayol, bana eviâd belasıdır bu acı
    Çocuk değil mi, «salıncak,, diyor...

— Salıncakçı!.

Kuzum bir az da bu binsin, ne var, sevabına say.. Yetim sevindirenin ömrü çok oîur

— Hay hay!.

Hemen o kız da salıncakçının müriivetine Katıldı ağlamayan kızların şetaretine

Ahmed Rasim Mâlûmat'a yazdığı şehir mektublarından birinde, bir Ramazan bayramı münasebeti ile zevk erbabının nerelere gideceğini söylerken İkinci Abdülhamid devrinin bayram yerlerini şöylece sıralıyor: «Etfâli şehir icrâyi sürürü sûr maksadı ile Sultanmehmed (Fâtih), Sultanahmed, Şeh-zâdebaşı, Yenibağçe, Cinci Meydanı semtlerinde dah dah suvar olmağa..» diyor. O devir için İstanbulun pek çok bayram yerini unuttuğu meydandadır. Bir başka yazısında da bayram yerlerinden şu krokiyi çiziyor; «Fatih salıncakları, dönme dolabları, Felek'in Karakaçanı, Topal Kirkorun bakla kırı beygiri, Cinci Meydanındaki atlıkaraca, Üçbıyık Haralambonun lâtarinası, Lehlinin panoraması, kuşlokumcular, revaniciler, lokumcu-lar, şekerli fırıldak çeviren Hacı Baba..».

Mahfil mecmuasında Tahir-ül Mevlevi de şunları yazıyor:

«İstanbulun Fâtih, Sultanahmed, Kadırga ve Saray Meydanı gibi geniş sahaları eskiden bayram yeri ittihaz edilmişdi. Oralara gelen çocuklar asla salıncaklarda sallanırlar, dönme dolablarda yükselib alçalırlar, mihveri etrafında devr iden atlıkaracalarda dönerler, atla, merkeble, hatta deve ile meydanda gezerler, çadır dahilinde teşhir edilen sağ ve canlı (!) bazı mahlûkaatı seyrederler, yine çadır altında icrayı sanat eyliyen seyyar tiyatroları temaşa eylerler, üstünde pilâv, şerbet diye renkli su, dondurma yerine soğuk un ezmesi satılan tablalardan yerler, içerler, ve kâsesi onluğa verilen aşure kâselerini çevirmek suretiyle küçükden kumara teşvik edilirlerdi. Rengârenk bir manzara arz eden o meydanlar, ınetâını satan esnafın bağrışmaları ile salmcaklardaki çocukların çaldıkları darbuka ve zilli maşalardan, küçüklerin öttürdükleri dilli düdüklerden, on paralık macun alınca hafif bir gezinen macuncuların klarinetlerinden, başı tilki kuyruklu zencilerin kabaklarından, ayı, maymun oynatan kıbtilerin pulsuz defterinden, oyuncakçıların trampete, kaynana zırıltılarından vesâi-reden çıkan seslerin inzimamından mahşeri esvât hâlini alırdı».

tfe


İstanbul Ansiklopedisinin kaybettiği büyük kalem arkadaşı rahmetli Sermed Muhtar Alus da bize tevdi ettiği notda şunları yazıyor:

«İstanbulun muhtelif semtinde büyüklü küçüklü bayram yeri vardı. Meselâ Şehre-mininde Hastahâne Çayırı, Edirnekapusun-da kale dışı, Unkapanı Meydanı, Kasımpaşa-da Beyoğlu yamacındaki hâlî arsa, Beşiktaş-da Köyiçi yakınındaki arsa, Üsküdarda Doğancılar Meydanı, Kadıköyünde Mısırlıoğlun-daki arsa..

«Buralara şeker bayramının üç günü, Kurban bayramının dört günü salıncaklar kurulur, yiyecek içecek satıcıları üşüşür, çocuklar dolar idi. Fakat İstanbulun en başda gelen, en civcivli olan bayram yerleri iki taneydi: Fatih ve Cinci Meydanları, ikisinin arasında hareket noktası ve mola yeri olan Bayazıd Meydanı.

«î'stanbulda köhneleşmiş, birer tarafa çekilmiş ne kadar lando, fayton, briçka varsa ortaya çıkar, öküz arabalarına, sırık arabalarına tenteler gerilerek, şilteler konarak çeki düzen verilir, hepsine şıngır şıngır şıngır-dayan çıngıraklar takılır, aralarına bir alay sürücü beygiri, merkeb, palan vurulmuş katır da katılır.

«Çocuklar, kız ve erkek karışık, bu arabalara balık istifi gibi dolarlar; Bayazıddan Fâtihe veya Cinci Meydanına doğru yolu tutarlar; bu arabalar, hayvanlar bayram müd-detince sabahdan akşama kadar durub dinlenmeden çocuk taşırlardı.

«Arabacılar Bayazıddan Fâtihe yahud Cinciye götürme ücreti olarak 20 paraya fit; fakat renk renk uçurtma kâğıtları ile, kırmızı bayraklarla sırıkları süslü olanlara kuruş vermeden oturulmaz.

«Araba caddeyi tutunca çocuklar sevine çığlıkları, yaygaraları, alaala heyleri arasında türkülere girişirler., kırık dökük, külüstür arabadakilerle süslü arabadakilerin âheıık-leri farklı. Evvelkilerde efkarü fıkaarâ çocukları, «Karga da seni tutarım aman», «Entarisi ala benziyor», «Cildallı», «Arabadan atladım ben», '«Oğlan kolunu da sallaya» gibi kenar mahallelerin harcı âlem türkülerini çınlatır. İkincilerde toz penbesi, hava mavisi, kanarya sarısı elbiseler giymiş kız çocukları,

başlarına baş örtüsü örtmüş on oniki yaşında kabacaları, büyük adam bozuntusu, ceket, yelek, uzun pantalonlu, omuzlara devrik yakalı gemici esvablı, parlak düğmeli, rüşdiye setreli oğlan çocuklar. Bunlar bayağı türküleri söylemez. «Çâre bulan olmadı bu yâre-ye», «Gel ela gözlü efendim yânıma» gibi ağır şarkılardan, «Güvercinim beni sever», «Nâlei cangâhı canan duymuyor» kılıklı, edalı kantolardan gayrisine rağbet etmez.

«Şâyed Fatihdeki bayram yerine gidili-yorsa Saraçhânebaşındaki üstü ve etrafı kapalı saraçlar çarşısına dalınıp sonra iğri büğrü, dap daracık sokaklardan geçilip nihayet Fâtihde, camiin, yanındaki meydana varılır. Orası mahşer gibidir. Atlı karıncalar, dönme dolablar, kayık salıncaklar, güç, kuvvet de-neyici âletler, manyetolu elektrik kutusu, balyozla vurulup havaya çıkarılan demir, avuçla sıkılacak dereceli kabza, çekilip uzatılacak esnek lâstik, çeki taşı.

«Köşede bueakda nişan atma, deniz aygırı, Hindistan canavarı, Afrika ejderhâsı, beş bacaklı buzağı, canlı kesik kafa barakaları.

«Yer yüzünde abur .cubur ne varsa hepsi meveud ve bunları satan hadsiz, hesabsız satıcı: yaş yemişçiler, kuru yemişçiler, şekerciler, şerbetçiler, mahallebiciler, aşureci-ler, dondurmacılar, hatta turşucular.

«Sonra: — Ne alırsan yirmişer paraya!? Caba mallar yirmişer paraya!, diye makamlı makamh nağmeleri tutturmuş mezad malcı acemler; Eyyub oyuncakçıları, baloncular.

«Bayazıddan Cinci yolu tutuldu ise, Çar-şıkapusu, Divanyolu boyunca gidilip Çen-berlitaşın karşısından sapılır, Fazîipaşa Yokuşundan inilirdi.

«Cinci Meydanının ayrı bir hususiyeti vardı: Tiyatro, canbaz, hokkabaz çadırları. Bu çadırların kapusunda trombon, klarnete, zilli davuldan mürekkeb bir mızıka kulak zarlarını patlatıp durur. Çığırtganlarm sesi ayyuka çıkar:



  • Baslayor!. başlayor!. kanto, komedya,
    dram, pantomima!. asker, çocuk kırk para,
    bası bozuk iki kuruş!..

  • Dünyanın en birinci canbazları, pe-
    rendebazları, palyaçoları burada!, seyri pa
    rayla değil, asker çocuk kuruşa, başıbozuk

BAYRAM YERLERİ

— 2314 —


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

— 2315 -

BAYRI (M. Hâlid)




ikiliğe î

Koşun, gelin, hokkabaz ne demek ol


duğunu görün, ibret alın!.

«Bosda gezer ağa, uşak, hamal camal, medrese yobazları, issiz güçsüz kazık kadar herifler de kapularında, içlerinde ıskarça. Çadırların içi cıgara dumanından, ter ve ayak kokusundan, aralıklardan giren toz ve top-rakdan nefes alınmaz halde.

«Düzgünlere, allıklara bulanmış, kart, kimisi duba, kimisi çiroz gibi bir kaç ermeni, rum, yahudi karısı pedavra tahtasından yapılmış sahne bozuntusunda arzı endam ederek cıllığı çıkmış kantonları söyler, kantonun ara nağmelerinde gerdan kırıp omuz titreterek kırıtır, salaşın çürük çarık tahtalarını çatırdatırdı. Bıçkınlar aşka gelip cıgara. fındık, fıstık fırlatırlar, çocuklar ise şiftik şiftik seyrederlerdi.

«Canbaz ve perendebazların ekserisi derme çatma rumyozlar ve seyyar kuklacı Dönme Ahmedin yardağı habesî delikanlı gibilerdi. Dünyada bir daha bulunmazlığı bar bar •bağnlan hokkabaz ise yine rumyozun biriydi. Balatlı yahudi hokkabazlardan çok aşağı idi.

«Cinci Meydanında öteki bayram yerlerinde ^örülmeyen manzaralardan biri de kürdlerin cadın, îçine, önüne sıra sıra iskemleler dizilmiş, gümrük hammallarmın kâhyaları, başları kurulmuşlar. Gençleri de, yirmisi otuzu omuz omuza vermiş, cırlak zurnanın ve gümbür gümbür davulun sesi ile hora tepmede.

«Bayram gününün son akşamı olunca çocuklar bitik halde evlerine düşerler, babaları, anaları da Mısır Çarşısına, eczâhâne-ler e seğirtirler di. Gelsin dirhem dirhem si-nîmeki, paket paket ingiliz tuzu, şişe şişe hindyağı, kaşe kaşe sulfato, antipirin mubayaası. Çünkü yavrucukları mide fesadından, soğuk algınlığından kafayı vurmuş, ateşler* içinde yatıyor» (S. M. Alus).

Büyük romancı ve humurist merhum Osman Cemal Kaygılı da «Aygır Fatma» adındaki emsalsiz romanına bir bayram yerinin tasviri ile başlar:

«— Haydi Kâhtâneye gidip gelme bir kuruşa, Kâhtâneye gidip gelme bir kuruşa!..

«Bayram yerindeki tenteli muhacir ara-

bacıları böyle bağırıyorlardı. Baharın tam ortalarına rastlayan bir kurban bayramının ikinci günü idi, vakit • öğleden bir az sonra.. O koca bayram yerini dolduran alaca kılıklı, yanakları, gözleri, saçları renk renk bir alay çocuk, birer kuruşla Kâhtâneye gidip gelme için bu arabalara hücum ediyorlardı. Hasan o zaman altı, yedi yaşlarında sarışın bir toramandı.

«Öteki çocukların arabalara binmek için itişip kakışmaları arasında o da arabacının yardımı ile kendisini bu süslü arabalardan birinin içine atabildi ve kendi yaşında az esmer, narin bir kızcağızın yanındaki boş yere sokuldu.

«Her tarafı tıka basa dolu olan arabanın, bayramlık darbukası ile zilli maşasını daha önceden kapan on dört on beş yaşlarında büyük bir oğlanla ayni yaşda görünen bir kız, arabacının ilk şaklattığı kamçı ile ahengi tutturdular,

«O zaman kenar semtlerin meşhur türkülerinden biri şu idi: . Fîlya, filya tarlasında vuruldum sana Aygın baygın gözlüm işte kul oldum sana

«Bir aralık karşısındaki büyücek oğlanla birlikte hem söyleyip hem gaayet ustalıklı darbuka çalan büyücek mahalle kızı Hasana takıldı:

— Küçük Bey, bizimle birlikde sen de
söylesene! Bak herkes söylüyor, sen niye su-
suyorursun bakayım, benim sara papanı?..
(papağanım)

«Hasan, entarisi alacalı, başı güllü, kaşları, rastıklı, gözleri zeytin gibi kapkara büyücek mahalle kızının utanıp gibi büzülerek:

— Ben, dedi, bilmiyorum söylemesini..

«Ahenk tekrar şu türkü ile canlandı:

Yeşil de ipek bükeyim aman

Derdimi kimlere dökeyim aman

«Alaca entarili, başı güllü, kaşları rastıklı mahalle kızı kalkdı, arabanın içinde parmak şakırdatarak göbek atmaya başladı. Biraz sonra maşacı oğlan da olduğu yerden doğrulup kızın karşısına geçti, ayakda hem masasını şıkırdatıyor, hem de kızla karşılıklı:

— Aşağıdan yavrum, aşağıdan!, diye gö
bek çalkalıyordu».

ıeus senesi Şeker ve Kurban bayram-

larında istanbul Ansiklopedisi adına R. E. Koçu Muzaffer Esen, İsmail Ersevim, Behçet Elver ve pîri muhterem Vâsıf Hocadan mürekkeb bir topluluk Karabaş, Kasımpaşa, Cinci Meydanı, Ihlamur, Doğancılar ve Kuşdili bayram yerlerini dolaşmışdı. Kadim bir ananenin mahallî renk safiyetini, asaletini, zenginliğini tamamen kaybederek acınacak bir sefalete düşmüş olduğu hüzün tesbit hüzün ile tesbit edildi. Bayram yerlerinde hâkim olan, çocukları eğlendirme gaayesinden ziyâde ellerindeki üç beş kuruş bayram harçlıklarım çekip alma kurnazlıkları idi. Bu arada, nişangâhlı fırıldaklar, seyyar ruletler, tahta çenberler gibi kumar oyunları, ve bu oyunlarda çocuklara mükâfat olarak va-ad edilen ve arada bir kaçının eline de verilen sigara paketleri bilhassa dikkati çekmiş-di. Sabî yahud oğlancıklara hem kumar zevki aşılanıyor, hem de sigaraya alışdırılıyor-du. Kabul etmelidir ki bayram yeri zamanımız için artık devrini tamamlamışdır; çocuklarımız için bayram günlerinin eğlence yeri, artık büyük bir lunapark olmalıdır, hangi oyun adı altında olursa olsun içinde kumar zevki aşılayacak en küçük bir pürüz bulunmayan eğlence vasıtaları ile Belediye tarafından kurulmuş, ahlâk zabıtası ile maarifin kontrolü altında bir lunapark.

BAYSAM YEEl —- Fausto Zonaro Paşanın 1903 resim sergisinde teşhir edilmiş bir tablosu; îstanbulda hangi bayram yeri olduğu ve hâlen kimin elinde bulunduğu tesbit edilemedi.

Bibi.;-Malûmat Mecmuası.


Yüklə 5,55 Mb.

Dostları ilə paylaş:
  1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   76




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin