Kalesinde Halil Paşa Kulesi ve sahil kapusu Resim: Sabiha Bozcalı


Bekçi Baba buna sözün nedir? Dâim kazandığın yedir Varın veren yâd olmamış Ahvâli âlem böyledir



Yüklə 5,55 Mb.
səhifə15/76
tarix27.12.2018
ölçüsü5,55 Mb.
#86801
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   ...   76

Bekçi Baba buna sözün nedir?
Dâim kazandığın yedir
Varın veren yâd olmamış
Ahvâli âlem böyledir


  • Sözlerim râyegân ettim
    Âleme dasitan ettim
    Sizlere hikâyetim var
    Bekçiyi bezirgan ettim


  • Veda ediyor dostâne
    Gitmiyor bağı bostâne
    Kim bilür gelir ya gelmez
    Gidiyor Arabistâne


  • Bekçiye dua eyleyin
    Yolun açık olsun deyin
    Deryadan Mısıra gidecek
    Bir kalyonun verdim peyin


  • Gittiği yolu bildirdim
    Bekçinin benzin soldurdum
    Alub cümle metâlarm
    Kalyon içine doldurdum


  • Bana ederseniz sual
    Nedir Mısıra gidecek mal
    Minare gölgesi ile
    Davul tozu elli çuval


  • Giderken yolda katar
    Lodosu kim alır satar
    Poyraz geçermiş orada
    Yolladım kırk elli kantar


  • Bekçi ağır yükdür kurşun
    Yoğurt al kırk elli arşın
    Her ne götürsen satılır
    Dilerim sen ola çarşın


    9. Her ne istersen alayım Ben seni sâdık bulayım Öteden getireceğin Şeyi sipariş kılayım

    10. Göz yaşı alma bekçi gel
    Akçe etmez tûli emel


    Bin kuruşluk çanak çömlek Var iradi al itme kesel

    1. Sakınıp deryâye dalma
      Basını gavgaaye salma
      Bir akçeye de verseler
      Kimsenin ahım alma


    2. Lodosdan al vâfir yedek
      Elde bulunsun sakla pek
      Bir şey al ki fayda olsun
      Kuru yere çekme emek


    3. Züğürtlüğü alma sakın
      Gelmesin liu yere yakın
      Devlet kuşunu araşdır
      Sağına soluna bakın


    4. Nedir dersen devlet kuşu
      Devlet kuşudur bahşişin
      Dilerim ki bekçi senin
      Devlet kuşun yarsın başın


    5. Bekçi sakalını tarar «
      Fikrinden basını yarar
      Ey benim ağa efendim
      Sözlerimiz buldu karar


    BEKÇİNİN P AÇ A. K AZ ANIN A DÜŞMESÎ

    1. Bak bekçinin iz'anına
      Açlık geçmiş tâ canına
      Paça yapdırmaya varmış
      Paçacının dükkânına


    2. Sahanın eline alır
      Kazanın dibine varır
      Bir iyice yapsın deyû
      Paçacıya pek yalvarır


    3. Paçacı kazanı açar
      Bekçi de yanına geçer
      Kazan içine bakarken
      Basından sarığı düşer


    4. Sarığı gider bir yana
      Bak bekçinin seyrânına
      Sarığı alayım derken
      Düşer paça kazanma


    5. Bekçi-bir yol dalar çıkar
      Paçacı ateşi yakar
      Bekçi başlarken feryâde
      Paçacı da döner bakar


    6. Bekçiyi kazanda görür
      Başına bir kepçe vurur
      Der ki : — Ne ararsın anda
      Sahanın taşrada durur





    1. Kazan fokur fokur kaynar
      Bekçinin eli ayağı yanar
      Kendi de hop hop sıçrar
      Paçacı sanar ki oynar


    2. Bekçi o haldeyken yine
      Paça doldurur koynuna
      Paçacı der ki : — Taşra çık
      Bak eylediğin oyuna


    3. Çıkardılar bunu hele

    Paçacılar güle güle Pişmeye az kalmış bekçi Birazcık kararmış hele

    1. Paçacı kazanı döker
      Vâfir garib zarar çeker
      Bir sille vurur bekçiye
      Bekçi düşer teker meker


    2. Bekçiniz kaçar gülerek
      Sizlere geldim bilerek
      Ağam efendim saltânım
      Bekçinize bahşiş gerek


    BEDESTAN DESTANI

    1. Başlayalım şîrin kare
      Bünyad edelim eş'âre
      Sûki maarifde bugün
      Şiiri' çıkardım bâzâre


    2. Vardım bir gün Bedestâne
      Başladım anı seyrâne
      Seyreylediğim ziyneti
      Takrir edeyim yârâne

    3. Bedestanda dört olur bâb
      Satılır birinde kitab


    Bir kapuda takkeciler (Cümle esnafı erbab)

    1. Bir kapuda fincancılar
      Etrafında kolacılar
      Kuyumcular bir kapuda
      Dolaşmada meyancılar


    2. Cevahirle dolu her bâb
      Zeyn olmuş cümle dolab
      Dellalları nida ider
      Ellerinde türlü esvâb


    3. Altın gümüş şamdanlar
      Cevâhirli gülabdanlar
      Gaayet âlâ tefârikler
      Gördüm anda buhurdanlar


    4. Her dolabın var sahibi
      Oturuyor beyler gibi
      Top top dibalar asılır
      Ziyner verir her canibi


    5. Samur kürkleri pür ziynet
      Divan rahtleri pür kıymet •
      Cevherli gaddâre kılıç


    Bî nihâye pandol (pandül) saat

    9. Çünkü mezadlar yürüdü Aklımı duman bürüdü Seyredince bunca malı Yüreğim yağı eridi

    10. İnci ile lâlü mercan

    Eski mâden cam gül fincan Anlar senin olsun bekçi Birer birer sat da harcan

    11. Sözlerimiz bir az kaba
    Sözüm sana bekçi baba
    Abdestinin içi dışı
    Bekçi benden sana caba


    BEKÇİ, ÇARŞI BEKÇİLERİ — Emniyet yolunda zincirleme kefalete bağlı olan çarşı bekçileri, eski îstanbulun günlük hayatında mahalle bekçilerinin geniş şöhretinin gölgesi altında kalmışdır (B.: Bedestan; Büyük Kapalı Çarşı; Mısır Çarşısı; Çarşılar).

    BEKÇİ, HAN VE FABRİKA GECE BEKÇİLERİ — Mülk ve müessese sahihlerinin kendi adamları ola gelmişlerdir; gece bekçilikleri zabıtanın malûmatı altında, silâh taşımaları- da zabıta ruhsatı iledir.

    Tehlikeli vazifedir; istanbul gazetelerinde gece bekçilerinin cinayetlere kurban oldukları çok görülmüştür. Bu cinayetlerin bir kısmı bekçinin beklediği müesseseyi soyma yolunda hırsız-gangsterler eliyle işlenmiştir;-Kiliseler Birliği cinayeti, Tekel Deposu soygunu cinayeti gibi. Bâzı gece bekçileri de, bekçilik ettikleri yer, geceleri emin olduğu için, misafir ettiği uygunsuz gençlerin para tamahına kurban olup sözde namus müdafaası yolunda öldürülmüşlerdir.



    BEKÇİ, KÖŞK BEKÇİLERİ — (B. : Köşk '

    Be-kcileri).

    BEKÇİ MAHMUD SOKAĞI — Taksimin Yenişehir Mahallesi Sokaklarındandır; . Muhtar Saadettin Sokağı ile Feylesof Sokağı ve Fenerci Sokağı arasında uzanır. Muhtar'Saadettin Sokağı kavuşağından girildiğine göre. bir araba geçecek genislikde bozuk toprak so-kakdır; Afşar Sokağı ile dört ağzı yaparak kesişir, bu noktadan sonra dikleşir ve sağa bir kavis çizerek yukarda kaydettiğimiz iki sokakla bir dört yol ağzı yaparak sona erer. İki yanı boyunca sıralanan evler 2-S katlı ahşab ve beton yapılardır, yalnız bir tane altı katlı apartman vardır; çoğu mütevazı gelirli olan seke-

    BEKDİK (Nihad)

    — 2420 — •

    İSTANBUL

    ANSİKLOPEDİSİ

    — 2421 —

    BEKİR (Kürd)





    Çeşmemeydanlı Bekir (Resim : Hüsnü)
    nesi türk, rum ve ermeni ailelerdir {Kasım
    1960). Hakkı Göktürk

    BEKDİK (Nihad Âsim) — Galatasaray


    Kulübünden ünlü futbolcu, yularca kulübü
    nün ve Türkiye Millî Takımının kaptanlığını
    yapmış, dâima bek ve santrhaf mevkilerinde
    oynamış ve top sahasından çekilinceye kadar
    «Arslan Nihad» diye anılmışdır. 1902 de İs-
    tanbulda doğmuş ve futbola 1910 da henüz
    sekiz yaşında iken başlamışdır vs 14 yaşında
    iken Galatasaray Kulübünün birinci takımında
    yer almış, yerini 34 yaşına kadar yirmi sene
    bir as oyuncu olarak muhafaza etmişdir, b'i
    yirmi yıl içinde 21 defa millî formayı giymiş,
    10 millî maçda da kaptanlık yapmışdır. Fut
    bolu 1936 da bırakarak müteahhidlikle tica
    ret hayatına atılmışdır. Bu satırların yazıldı
    ğı sırada evli ve bir çocuk sahibi bulunuyor
    du (1950). Behçet Elver

    BEKİR (Ali) — İkinci Meşrûtiyet devrinin azılı gece hırsızlarından; Mustafa isminde bir kahvecinin Galatalı bir fahişeden doğmuş veledi gayri meşrûu olub «Piç» ve fransızca bildiği için de «Firenk» lâkabları ile anılırdı. Gençliğinde, Galata -kaldırımlarının güzelliği ile mâruf kopuklarmdandı. Galatanın kötü sokaklarında gözcülük ve nâme ulaklığı gibi vazifelerden kundura boyacılığına ve meyhane-garsonluğuna varınca türlü isler görmüş, nihayet gece hırsızlığında karar kılmışdı. Kimsesiz, eli çabuk ve ayağı kosarlı çocuklar bulur, onları besler, bir mürebbî ve muallim dikkati ile hırsızlık öğretip yatiştirir şerîr idi, gece işlerini bu oğlanların yardımı ile görürdü; bundan dolayı, ilk tevkifinde faili meçhul kalmış elliden fazla hırsızlık vak'asınm onun işi olduğu anlaşılmış ve Ali Bekir ile çetesi efradından yirmi kadar çocuk ve genç tevkif edilmişdi. Bu meşhur hırsız 1920-1921 arasında ölmüşdür.

    , Servet

    BEKİR (Aynacı) — İkinci Abdulhamid devrinde Üsküdarın namlı kabadayı ve tütün •kaçakçılarından; Doğancılar semtindendi, gaa-yetle cessur, harikulade müdebbir, günde en çok kırk elli kelime konuşur bir adamdı; kaçakçı olarak ömrü boyunca kolculara belki bir cıgaralık tütün kaptırmamışdı. Ekseri geceler Erenköyünden gelir iken kolcularla se-

    lâm alır, selâm verir; onlar: — Uğur ola Bekir Ağa!., derlerdi.

    Bir hastalığında küçük kardeşi Osman kolculara bir çuval tütün kaptırmıştı, Bekir Doğancılar Meydan kahvehanesinde hüngür hüngür ağlamış, ortanca kardeşlerini îmâ ile: — Settar öleceğine sen geberse idin!., demiş-di. Ölüm tarihi tesbit edilemedi.

    Vâsıf Hiç

    BEKİR (Bonmarşe) — Aslen Vidinli olub hicrî 1293 (M. 1876) bozgunu muhacirleri arasında Üsküdara gelmiş, Semerciler içinde Ye-" mişci Hanında bir odada oturur, sağ dizi kırık bir meczub idi; 1887 -1888 arasında tahminen 65 - 70 yaslarında idi; iki kulplu büyük bir çamaşır sepetini başına alır, bastonuna daya dayana Kızlarağasındaki ekmekçi fırınının önüne gelir oturur, kırık ayağını uzatır, sepetini önüne koyar, dükkânı açılmış olurdu, o koca çamaşır sepetinin, içinde bulunana «Bin bir çeşid mağazasından bir fazladır» denilse yeri idi, «Bonmarşe» lâkabını da o sebepten almısdı; mevsimine göre her meyvadan birer ikişer , tane; sedef, taş, teneke düğmelerin deliklerinden iplikle bağlanmış onar onbeşer aded, biribirine karışmış rengârenk boncuklar, sayılsa iki yüzü geçmez, mâvî katır boncukları bir iki dizi; dikiş, yorgan, toplu iğneler, çuvaldızlar, firketeler; tahta, teneke büyük ve küçük boş kutular; dizili veya kopuk, adedleri noksan teşbihler; rastık kına, karabiber; papatya, hatmi, mürver çiçeği; senelerden beri kalmış, renkleri solmuş bir kaç makara, kuka, çile iplikler; mevsiminde yedişer, sekizer olmak üzere bağlanmış kiraz, vişne, can eriği; bunlar kopar, dağılır, çürür; daha akla hemen gelmeyen türlü şey, kâğıd, kalem, zarf, kopuk kırık gözlükler, kahve fincanları, el örgüsü yün çorap, el örgüsü, yalnız baş parmak yeri olan eldiven, iki üç tane para kesesi iki üç tane gaz lâmbası şişesi; o sepet - bonmarşenin yalnız alıcısı yokdu; Bekir, makaammda ya uyur, veyahud bastonu hafifçe yere sürerek güler, kendi kendine konuşur, selâm verenlere gülümseme ile mukabele ederdi. Ne yerdi? Ne içerdi? Hamiye.t sahihleri Allahın ihsanından onun oradaki makaamma gönülden kopanı bırakır, geçerlerdi. Meczubun sepetine kimse

    l

    el süremezdi: 1900 etrafında, Meşrutiyetden evvel öldü.



    Vâsıf Hiç

    t

    BEKİR (Çeşmemeydanlı) — İkinci Sultan Hamidin son devrinde İstanbulun şöhretlerinden genç ve güzel bir tulumbacıdır; büyük ve velûd halk şâiri Üsküdarlı Vâsıf Hoca bu gene sânında Huriye isminde bir kadının ağzından 'bir divan yazmışdır ki, kendi tâbirleri ile «afili, cakalı» bir tulumbacı portresi, eski tulumbacılık hayatı üzerine kıymetli bir vesikadar; Şâir övdüğü bu gencin hayatı hakkında bilgi vermemiştir; yalnız yazdığı divandan Karadeniz Yalısından gelmiş yelken dikicisi bir bekâr uşağı olduğunu tahmin ediyoruz.

    Hoca merhum divanın yazılışını şöyle anlatmıştır:

    «Bir harem ağası Üsküdar-da'beni arayub bulmuş: zencinin ağzı mühürlü, Huriye Hanımın kim olduğunu öğrenemedim, fakat bir arzuhalciye muhabbetnâ-me yazdırtmayub benden divan istemesi hoşuma gitti, gönderilen iki mecidiyenin yüzüne de dayanamadım, feleğin cilvesine acı acı gülerek divanı yazdım, sonra merak ettim, Çeşmemeydamnda Bekiri buldum, gördüm, alelade yüzü düzgünce bir delişmen lâz-dır; şâir sözünün yalan olduğuna o zaman inandım».

    DİVAN

    Parladı dil hanesi söndür aman

    tulumbacı

    Pek de bıçkın gösterir dar câme-dan tulumbacı

    Kahramana kisveyi lâbis olan eyler çalım

    Bas katı narayı da koş hûb lisan

    tulumbacı

    Yardan ayrıldım ipek ketfiye başda

    bir yana Kaş eatub e'der gibi pek de yaman

    tulumbacı

    Görse yangın kulesi âl arızın yangın sanır Köşklüye çeker işaret bil neman tulumbacı

    Çeşmemeydanlı Bekirdir nâmü sânın dilberim Bilmeyen sıdku vefayı bî aman tulumbacı

    Pâyini azürde kılına taş yerine kabe bas

    Sen gönlümün sultanısın ey daltaban tulumbacı

    Dikdiğin yelkenle çıkdım ben bu aşk unvmânma Esme deli poyraz gibi lâz korsan tulumbacı

    Huriyi yakdın ciğerden sen de yan yan âteşe Ol sebebden benle yanık bil bu divan tulumbacı

    BEKİR (Kasab) — On dokuzuncu asır başlarında Haseki Ocağından yetişmiş, bir ara Yeniçerilik de taslamış, rezilâne hovardalık yollarında hayli şöhret yapmış, Alem-darpaşa Vakıasında da Üsküdarda Kadı Paşanın konağını, malını yağma edenlerin başında bulunmuşdu. Fakat sonra zorbalığını, eski hayta rezaletlerini unutturmaya çalışmış, kabadayı tavrını, nümayişini bıra-kub siftinmiş, el etek öpmüş, kendisini vezir ka-rakulakhğına .tâyin ettirmişdi, sonra vezir ödabaşılığına terfi et-mişdi; 1826 da Vak'ai Hayriye-de de Sancağı Şerif altına koş-muşdu; fakat vak'adan sonra o boydan adamların sicilleri yoklanmaya başlayınca eski edebsiz-likleri. meydana çıkmış, «bu herif devletçe temiz adam olamaz» denilerek Mihalice sürülmüş, muhafızlarına verilen gizli bir ferman gereğince de yolda bo-ğulub idam olunmuşdu.

    Bibi. : Hfız İlyas, Vekaayii Letâifi Enderuniye.



    BEKİR (Kürd) — İkinci Sultan Hamid devrinin namlı tulumbacılarından, Beyoğlunda Altıncı Dâire sandığının koşu yıldızlarından bir hammal; ayak-daşı tulumbacılardan bir kaç kişi ile imtiyazlı olarak Beyoğlumm en işlek piyasa yerlerinde ham-mallık yapar, kazancı altın para ile günde yarım lirayı, bulurdu. Sakalı matruş, pala bıyık, çam

    BEKİR (Nalband)

    2422 —


    İSTANBUL

    ANSİKLOPEDİSİ

    — 2423 —

    BEKİR (Tuzsuz Deli)





    Orta oyununda Tuzsuz Deli Bekir (Eski İstanbul yaşayışından) yim..
    yarması gibi bir kürd idi. Hayatı hakkında başka bir kayde rastlanamadı.

    Bibi. : Vâsıf Hoca, Not,

    BEKİR (Nalband Muhacir) — İkinci Ab-dülhamid devrinde Istanbulun hovardalık yollarında koşan ayak takımı arasında büyük şöhret sahibi bir mutatabbib; frengi tedavi ederdi. Cerrahpaşada otururdu. Hayatı hakkında başka kayde rastlanamadı.

    Bibi. : Ahmed Rasim, Fuhşi Atik.

    BEKİR (Tatar) — Abdülmecid ile Abdülâ-ziz devirlerinde ağır çardaklı yangın tulumbaları kullanılır iken namlı tulumbacılardan. Hayatı hakkında başka kayde rastlanamadı.

    Bibi. : Vâsıf Hoca, Not.

    BEKİR (Tersaneli Çapkın) — Hicrî 1255
    (Milâdî 1839) da İstanbulda geniş akisler bı
    rakmış bir cinayetin faili, Yarımistanbul Çev
    riye Hanım ile cariyesinin kaati-
    li bir bahriye neferi; güzelliği
    Kasımpaşa, Galata ve Tophane
    nin ayaktakımı arasında dillere
    destan olmuş, türlü uygunsuz
    lukları ve haşarılık, rezaletleri
    ile de bir şerir olarak tanınmış;
    Galata ve Tophanenin bıçak ve
    pençe sahibi kabadayılarının
    meyhane sofralarında şakilikle
    geçinir parasız pulsuz köpük iken
    bir meş'um tesadüf eseri İstan-
    bulun namlı zenginlerinden ve
    yaşlı nazenin dullarından Süley-
    maniyedeki konağında oturur.
    «Yarımistanbul» lâkabı ile meş
    hur Çevriye Hanım ile tanışmış;
    bu kadın ecdad yadigârı ağır kıy-
    metde mücevherlere sâhib olup
    düğünlerde yüzükler, bilezikler,
    gerdanlıklar, küpeler, iğneler,
    broşlar ve gelin taçları kiralar,
    başlıkcılık yaparmış (B.: Başlık).
    Çapkın Bekirin eli para tutmaya
    başlayınca ağaları ve arkadaşları
    sıkıştırmışlar, Yarımistanbul Ha
    nımın gönül eğlencesi olduğu
    nu itiraf etmiş, bir gün de parma
    ğında son derece kıymetli bir el
    mas yüzük görülmüş ve ahlâksız Kürd
    gene bir mirasyedi hayatı sür- (Resim

    meye başlamış. Donanmanın Akdeniz seferine çıkacağı sıralarda gaayet telâşlı görünen çapkın Bekir Mahmudiye Kalyonunun efradı arasında İstaribuldan ayrıldıktan bir hafta kadar sonra Yarımistanbul Hanım ile cariyesinin ortalıkda görülmemesi semt halkının gözüne çarpmış, fakat gittiği düğün evlerinde bazan bir hafta, on gün misafir kaldığı bilindiğinden merak edilmemiş; son zamanlar konağa güpe gündüz gelen ve Çevriye Hanım tarafından konu komşuya «rahmetli emek-dar Hasan Ağamızın yetimi, maşallah sürdü çıkdı, arslan gibi tersaneli oldu» diye tanıtılan bahriyelinin de görünmemesi, donanma sefere gittiği için şüphe uyandırmamış..

    O sıralarda Sultan Mahmudun ölümü, Ab-
    dülmecidin cülusu, Kaptânıderyâ Hain Ah
    med Paşanın Osmanlı Donanmasını Çanak-
    kaleden kaldırıp İskenderiy ey e götürmesi ve
    orada devletin âsî valisi Kavalalı
    Mehmed Ali Paşaya teslim etme
    si gibi mühim vak'alar Çevriye
    Hanımı unutturmuş, hanımın
    kaybolduğu ancak bir ay kadar
    sonra zabıtaya ihbar olunmuş; ih
    bar edenler de düğün için kira
    ile emânet mücevher kaldırmak
    isteyüb de kendisini bulamayan
    lar olmuş. Konak zâbtiye tara
    fından açılmış, hanımın yatağı
    karma karışık bir halde bulun
    muş, odada tersanelilerin kullan
    dığı pamuk ipliğinden kırmızı
    bir kuşak ile yine tersane efra
    dına mahsus yine pamuk ipliğin
    den bir çift beyaz çorap bulun
    muş; nihayet ağır kokunun delâ
    leti ile sarnıç içinde iki kadının
    cesedleri bulunmuş, câriye suda
    boğulmuş, hanım ise kuşakla bo
    ğulduktan sonra sarnıca atılmış;
    Galatada bir meyhanecinin: «Do
    nanmanın hareketinden bir gün
    evvel Çapkın Bekir geldi;, telâş
    lıydı, belinde kuşağı yokdu, sor
    dum.. Akşam çok sarhoşdum, ha
    mamda yattım, orada unutmu-.
    Bekir §um dedi>> diye ifâdesi üzerine

    : K, Z.) k a a t i l i n Çapkın Bekir ol-

    -t*


    duğu anlaşılmış. Donanma Mısır valisi tarafından devlete iade edildikten sonra da Mahmudiye efradı arasında Bekir bulunamamış, arkadaşları: «Çapkın Bekir İskenderiyede gemiden keçdı; bulunamadı..» demişler.

    Bibi. : Âşık Râzi ve Vâsıf Hiç, Not.

    BEKİR (Tuzsuz Deli) — Orta oyunu ile Karagözün tiplerinden; semtin, mahallenin dâima sarhoş, gazablı, celalli, korku ve dehşet saçan kabadayısı; «Tuzsuz Deli» lâkabı olunca, bekriliğini hatırlatmak için de adı «Bekir» olmuş/dur. Tuzsuz Deli Bekirin orta oyunu ilo Karagözde bir yeniçeriyi yâhud tersane levendini temsil ettiği söylenir; bâzıları da onu, bu iki oyuna girmiş Bekrî Mustafa olarak görürler. Bizce bu tip bunların hiç biri değil, İstanbul mahallelerinde her zaman için benzerleri bulunan kendi başına bir şahsiyettir, belki hakikî benzerlerinin mübalâğalı mümessilidir; sahneye dâima nâra atarak çıkar, konuşur iken gürler, mütehakkim konuşur; sağ elinde yalın pala, yatağan, sol elinde şarab destisi vardır. Mahallenin uygunsuzlarını bu koca ayyaş cezalandırır, mahalle namusunu o korur, gözetir; «Zenne» ye sarkıntılık eden çapkınları o dağıtır; «Kanlı Nigâr» m soyduğu toy delikanlıların eşyasını o kurtarır, geri alır, bıçkınların hamam âlemlerine mâni olur.-Yakaladığı suçlulara keyfî ve amansız cezasını vermeden nâsihatde bulunur ve ekseriya «keserim, biçerim» le başlayan celâl ve gazabının sonu af etmek olur. Orta oyununda da, Karagözde de Tuzsuz Deli Bekire karşı kimse aksi cevab veremez; 'hayal perdesinde yalnız Karagöz onunla sert konuşabilir, hattâ ona tokat atabilir.

    «Karagözün gelin olması» oyunundan bir sahne naklediyoruz :

    (Karagöz kadın kıyafetinde, gelin elbisesi ile telli duvaklı Ha-civadla birlikde meydana gelir; mahalleli toplanıp Tuzsuz Deli Bekirle

    nikâhını kıyacaktır. Hacivad gider, Karagöz perdede - meydanda yalnız kalır. Üç tane Beberuhi (B.: Beberuhi) ve bir bekçi, bekçinin elinde fener, gelirler, onların arkasından da dâmad Tuzsuz Deli Bekir gelir; gelirlerken de Beberuhilerle bekçi bir garkı okurlar. Duaya bağlanır, Beberuhiler gelin hanıma bir takım sözler atarak ve bekçi ile beraber oynaya sıçraya giderler. Karagöz Tuzsuz Deli Bekirle yalnız kalır).



    Tuzsuz Deli Bekir — Ey nazeninim, işte şimdi yalnız kaldık (aşk ile bir nâra atar), artık sabra mecalim kalmadı, duvağını kaldır da mah cemâlini göreyim yahu!..

    Karagöz — (kendi kendine) İşte sıfırı tükettim, kocam bu herif ha!... Şimdi buradan nasıl kaçarım?!

    T. D. B. — Kendi kendine ne söylüyorsun şekerim, ııaz etme, aç yüzünü...

    Karagöz — (kendi kendine) Korku ile kaçırdım galiba (ince kadın sesi ile) Vaz geç arsla-nım, benim üstüme varma, diz kapaklarıma bir titreme geldi..



    T. D. B. -— Değirmenden beygir mi geldi?.. Gelirse gelsin, bize ne gülüm, sen hâlâ yüzünü açmıyacak mısın?

    Karagöz ~- (kendi kendine) Vay essek oğlu essek söylenen lâfı da anlamıyor, ben yüzümü açamam ayol..

    T. D, B. — Ben çok nazdan hoşlanmam, bana adı ile sanı ile Tuzsuz Deli Bekir demişler, sen açmazsan ben açarım (Karagözün yüzündeki duvağı elindeki palanın ucu ile açar).

    T. D. B. — Ulan Karagöz, sen misin, bu ne hal be!?

    Karagöz — (kendi kendine) ~-Hoşafm yağı kesildi, herif beni sağlam kesecek..

    Karagöz — (Ses ile titreyerek) Tır., tır., tır., tır., tır., arslanım.. şey., benim kabahatim yok!..

    T. D. B. — Nasıl kabahatin yok,/ koca sakalın ile tellenüp duvaklanıp bana gelin gelmek ne demektir., şimdi ölümlerden ölüm beğen bakalım!..

    Karagöz — (kendi kendine) Vay Köpoğlu!.. Hazır esvepcıdan esvab beğen der gibi konuşuyor!..

    T. D. B. — Düşünme, söyle!.. Seni nasıl öldüreyim?..

    Karagöz — Beğenemem!..

    T. B. D. — Üstüne bir teneke gaz döküp cayır cayır yakayım mı?

    Karagöz — Yo!.. O kadar sığa dayanamam doğrusu...

    T. D. B. — Öylyse ensene bir pala çalup kelleni önüme düşüre-


    _ 2424 —

    — 2425

    Karagözde Tuzsuz Deli Bekir

    (Kesim : Hüsnü)
    BEKİR AĞA

    Karagöz — Safram vardır, bsşım döner, midem bulanır doğrusu...

    T. D. B. — Beğenmedin ise tabancayı göğsüne dayayım, bum derdemez kuşluk çorbasını ahretde içersin..

    Karagöz — Vallahi olmaz., çorbaya karnım tok, etli pilâv isterim..

    T. D. B. — Ulan bana karşılık veriyorsun ha!.. (Bir tokat atar).. Bana ne demişler bilir misin sen!?..

    Karagöz — Ne derlerse desinler, bana da Karagöz demişler, gözüm kızdı mı!.. (Bekire bir tokat atar).

    T. D. B. — Bana tokat ha!.. (Tokat atar).

    Karagöz — Elbetde sana, ne zannettin (tokat atar).

    T. D. B. — Aferin Karagöz, anladım, sen de babayiğitsin!.. (Kendi kendine) anladım, bana tokat atman sarhoşluktan vazgeçirmek içindir (Karagöze para verir) bu işi kimseye söyleme!..

    Karagöz — Söylemem., okşadım, beş parmağımın izi suratında kaldı derim!..

    Son zamanlara kadar, İstanbul mahallelerinde patavatsız, gürültücü, fakat saf ve temiz gençlere «Tuzsuz Deli Bekir» denilirdi; misâl:



    • Arabacı Ahmedin oğlu
      yine ne yapmış, duydun mu?!..

    • Ne yaparsa yapsın, için
      de kötülük yoktur oğlanın, Tuz
      suz-Deli Bekirdir...

    Yüklə 5,55 Mb.

    Dostları ilə paylaş:
  • 1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   ...   76




    Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
    rəhbərliyinə müraciət

    gir | qeydiyyatdan keç
        Ana səhifə


    yükləyin