Vesile Ve Tevessül
Vesile ve sebepleri inkâr edenlerle tartışma.
Sual:
Evliya da olsa, Peygamber de olsa, ölüden şefaat, yardım veya başka şey istemek şirktir.
Hele “kiralık eve ihtiyacım var, kızımın nasibi çıkmadı, Bize imdat eyle” demek şirkin daniskasıdır.
Eğer peygamber ve evliya yardım edebiliyorsa, ne diye Irak’a, Filistin’e, Bosna’ya, Keşmir’e ve Müslümanların ezildiği diğer ülkelere yardım etmiyor?
Eğer enbiya ve evliyanın yardım etmeye gücü yetseydi, Müslümanlar dünyada böyle perişan olmazdı. Sizce de ölüden yardım istemek şirk değil midir?
CEVAP
Siz Enbiya ve evliyanın gücünden şüpheleniyorsunuz ki böyle soruyorsunuz.
Biz ALLAH’ü Teâlâ’nın gücünün sonsuz olduğuna ve Onun peygamberlerine ve evliyasına verdiği güçlerden hiç şüphe etmiyoruz.
Size aynı şekilde soruyoruz:
ALLAH’ü Teâlâ, her şeye gücü yettiği hâlde, niye Müslümanlara yardım etmiyor? Müslümanlar dünyada niye hep öyle perişan? Buna cevap olarak, (ALLAH’ın gücü yetseydi, Müslümanlar perişan olmazdı) diyemeyeceğinize göre, ALLAH’ın yardım etmeyişinin de elbette sebepleri vardır.
Evliyanın, peygamberin yardım etmesi de ancak ALLAH’ın izni ile olur.
O izin vermezse nasıl yardım edebilir? O izin verince de kim mani olabilir?
Evliya, enbiya yaratıcı değildir.
ALLAH’ü Teâlâ istenilen şeyi onların hürmetine yaratır.
Yani onlar vesiledir, sebeptir.
Cenab-ı Hak, her şeyi yoktan yarattığı hâlde, yaratmasına bazı şeyleri sebep kıldı.
Mesela Âdem aleyhisselâmı ana babasız yarattı; fakat çamuru vesile kıldı.
Bütün çocukları yaratan da ALLAH’tır. Ama çocukların yaratılması için, ana babayı vesile kıldı.
Hz. Âdem’i yarattığı gibi, herkesi de ana babasız yaratabilirdi. Fakat ana babayı vesile kıldı. Onun adeti böyledir.
Âdem aleyhisselam, çok dua etti ise de kabul olmadı. Resulullah efendimizi vesile ederek, Onun hürmeti için dua edince duası kabul oldu. ALLAH’ü Teâlâ buyurdu ki:
(Ya Âdem, habibimin ismi ile her ne isteseydin kabul ederdim, O olmasaydı seni yaratmazdım.) [Hakim, Beyhekî]
Bu husustaki hadis-i şeriflerden birkaçının meali de şöyledir:
(Ya Rabbi, senden isteyip de, verdiğin zatların hatırı için, senden istiyorum.) [İbni Mace]
(Çölde yalnız kalan kimse, bir şey kaybederse, "Ey ALLAH’ın kulları bana yardım edin" desin; çünkü ALLAH’ü Teâlâ’nın, sizin göremediğiniz kulları vardır.) [Taberânî]
(Hayvanı kaçan, "Ey ALLAH’ın kulları bana yardım edin, ALLAH da size acısın" desin!) [Hısn-ül hasin]
(Halil-ür-rahman gibi kırk kişi her zaman bulunur. Onların bereketiyle yağmur yağar, yardım görülür ve zafere kavuşulur. Onların yerine yeni birisi gelmedikçe, içlerinden biri ölmez.) [Taberani]
(Herhangi bir işinizde, sıkışıp şaşırınca, kabirdekilerden yardım isteyin!) [Hadis-i erbain]
(Kabirdekiler olmasa, yeryüzündekiler yanardı.) [Deylemi]
Abdülhak-ı Dehlevi hazretleri buyuruyor ki:
İnsan ölürken ruhunun ölmediğini ayetler ve hadisler açıkça bildiriyor.
Ruhun şuur sahibi olduğu, ziyaret edenleri ve onların yaptıklarını anladıkları da bildiriliyor.
Evliyanın ruhları, diri iken olduğu gibi, öldükten sonra da, yüksek mertebededir.
ALLAH’ü Teâlâ’ya manevî olarak yakındır. Evliyanın, öldükten sonra da kerameti olur.
Keramet sahibi olan, ruhlardır.
Ruh ise, insanın ölmesi ile ölmez.
Kerameti yapan, yaratan, yalnız ALLAH’tır.
Her şey Onun kudreti ile olmaktadır.
Her insan, Onun kudreti karşısında, diri iken de, ölü iken de hiçtir.
Bunun için, ALLAH’ü Teâlâ’nın, dostlarından biri vasıtası ile bir kuluna ihsanda bulunması şaşılacak bir şey değildir.
Diriler vasıtası ile çok şey yaratıp verdiğini, herkes, her zaman görmektedir.
İnsan diri iken de, ölü iken de bir şey yaratamaz.
Ancak ALLAH’ü Teâlâ’nın yaratmasına vasıta, sebep olmaktadır. (Mişkat)
Bekara 154. ve Al-i İmran 169. ayet-i kerimelerinde ALLAH yolunda ölenlerin [şehitlerin] ölü olmadığı, diri olduğu bildiriliyor.
(Peygamberlerin vücudunu toprak çürütemez.)
(Ben öldükten sonra da, diri iken olduğu gibi anlarım.)
(Buharî)deki (Siz beni kâfir ölülerinden daha iyi işitemezsiniz.) hadis-i şerifleri, mümin ve gayr-ı Müslim her ölünün işittiğini açıkça bildirmektedir.
ALLAH’ü Teâlâ, (Ölüye işittiremezsin.) buyuruyor.
Bu ayet-i kerimede, diri olup, gözü, kulağı ve beyni olan kâfirler ölülere benzetilmektedir.
Yani (Ölü kalpleri [Kâfirleri] imana kavuşturamazsın.) demektir. ALLAH’ü Teâlâ, (Ölülere, sağırlara işittiremezsin.) buyurduktan sonra, ancak iman eden Müslümanlara işittirebileceğini bildiriyor. (Rum 52,53)
(Fatır) suresinin (Diri ile ölü [Mümin ile kâfir] bir olmaz.) ALLAH dilediğine işittirir. Sen kabirdekilere [inatçı kâfirlere] işittiremezsin. [İmana kavuşturamazsın] mealindeki 22. ayet-i kerimesinde de kâfirler ölülere benzetilmiştir.
(Hac) suresinin 46. ayet-i kerimesinde mealen, (Kâfirlerin gözleri değil, göğüslerindeki kalpleri kördür) buyurularak, hakkı görmedikleri için kâfirlere kör denildiği bildiriliyor.
(Bekara 18), (Maide 71), (Araf 64) ve daha birçok ayet-i kerimelerde, kâfirler ölülere benzetilmiş; onların kör, sağır ve dilsiz oldukları yani hakkı görmedikleri, işitmedikleri, söylemedikleri, yani hidayete kavuşmadıkları, bildirilmektedir.
Bu ayet-i kerimelerde geçen işitmek, kabul etmek demek olduğu (Beydavi) ve diğer tefsirlerde bildirilmektedir.
(Hadika)da (Ölülerden, ruhlardan bir şeyi isterken, yani sebeplere yapışırken bu işleri sebeplerin değil, ALLAH’ü Teâlâ’nın yaptığına inanmalı) buyuruluyor.
Sebebe yapışan kimse, dileğini ALLAH’ü Teâlâ’dan bekliyor.
ALLAH’ü Teâlâ’dan çocuk isteyen kimsenin, sebeplere yapışması, evlenmesi gerekir.
Evlenmeden (Ya Rabbi bana çocuk ver) demek, doğru değildir. Sebeplere yapışarak dua etmelidir!
Bizde yazılarımızın ekrana aksettirmesi için bilgisayarı vesile
ediyoruz.
Fakat aklını şeytana kaptırana bu hakikati duyurmak mümkün olmuyor.
ALLAH’ÜMME SALLİ ALÂ SEYYİDİNA VE NEBİYYİNA MUHAMMEDİN VE ALÂ ALİ MUHAMMED
Kalpteniman.
Viyana’da Tasavvuf Rüzgarı
İstanbul kartal cevizlide konfeksiyon işleri için başlayan esnaflık hayatım 1972 yılına yakın bir zamana dayanır. Açmış olduğum işyerimin bir tarafında ülkücülerin teşkilatı diğer bir tarafta ise milli görüş teşkilatı bulunuyordu.
Biz her iki gurubu ziyaret ediyor sohbetlere katılıyorduk. Ortalık çok karışıktı.
Solcu sendikalara bağlı işçiler fabrikaları işgal ediyor fabrika sahiplerini içeri almıyorlar çalışmıyor üretimi durduruyorlardı.
Maltepe’de jawa fabrikasının önünden tesadüfen geçerken fabrikayı işgal eden işçilerin, içeriye almadıkları bir işverenin kendine ait olan fabrikasına girememenin verdiği üzüntü ile kapıda ağladığını görmüştüm.
Mahir çayanların deniz gezmişlerin yakalanıp idam edildiği ve anarşinin zirvede olduğu zamandı.
Çok kötü günlerdi.
Hiç unutmuyorum bir gün iş yerimin önünde silah patlamaları ve birinin kaçtığı diğerinin de silahı patlatarak kovboy filmlerinde görüldüğü gibi peşinden koştuğunu görünce sorduk, öğrendik ki, Ülkücü genç onların teşkilatına saldırmak isteyen bir Maocuyu kovalıyormuş aradan bir müddet geçti evde oturuyoruz öyle bir patlama oldu ki, yer sallandı çıktık baktık ülkücülerin bulunduğu binanın alt katı ateşler içinde.
Kimsede huzur yoktu. Herkes gelecekten endişeliydi.
Ve biz bu zorlu günlere katlanarak o bölgede beş yıl esnaflık yapma gücünü gösterdik yıl 1977.
Viyana’da çalışan bir yakınım sene iznini kullanmak için Türkiye’ye gelince bize de uğramış zor şartlar altında mücadele ettiğimi görünce, gel seni Viyana’ya götüreyim orada şansını dene deyince gönüllü olarak kabul ettim.
Kısa zamanda konfeksiyon atölyesini elden çıkardım Viyana’ya geldik.
Çalışma müsaadesi almak zor olmasına rağmen yiyecek ekmeğimiz varmış Hz. ALLAH’ın izniyle aldık.
Ve gurbetçiler ordusuna katılmış olduk çeşitli iş yerlerinde çalışarak dünyalık nafakamızı çıkarıyorduk.
Ekonomik durumumuz düzelmişti İbadetimizi yapmak için açılmış tek cami vardı o ise tuna nehrinin yanında islâmi mimari üzerine yapılan minareli camiydi.
Orası bize huzur veriyordu yönetim Arap Müslümanların elindeydi kısa zaman sonra Türk Müslümanları olarak bizler de yönetime katıldık.
Her şey çok güzeldi fakat Müslümanlar arasında olan bölücülük çok kötü idi.
Kısa zamanda çeşitli isimler altında mescitler açılmaya başladı. Milli görüşçüler, Süleymancılar, Ülkücüler, nurcular, ayrı, ayrı guruplar oluştu.
Bu durum dinimiz için hoş bir durum değildi.
Hangi mescide gitsek o diğerini kötülüyordu.
Hangi mescide gitsem huzur bulamıyordum. Siyasi çıkar ve maddi çıkar için dinimizin alet edilmesi beni çok huzursuz ediyordu. Tam bu bunalımlı yaz tatilinde ki, yıl 1989. Mübarek bir veli ile tanıştım.
Onun eserlerini aldım iznimiz bitti Viyana’ya döndük. Tasavvuf ile tanıştık ve gönül sarhoşluğu başlamış oldu.
Ruhi halim bambaşka olmuştu bu halin güzelliğini tarif etmek imkansızdır.
Ancak yaşayanlar bilir.
Bu halin bilinmesini ve nasipli olan her kesin bu güzellikten istifade etmesini istedim.
Mescit, mescit geziyor anlatıyordum fakat bu işe talip kişilere pek raslayamıyordum bu nasipli arama işimi yılmadan devam ettirdim bu arada kendim de mürşidimin eserlerinde bulunan bilgilerden kendimi yetiştiriyordum.
Zaten eserlerin her sahifesinde kuranı kerimin manaları açılıyordu.
Kuranı kerimin tamamı eserlerine girmişti.
İki sene nasipli aradım kendi yakınlarım hariç, İki talip buldum.
Bundan sonra Hz. ALLAH(c.c) yolumuzu açtı. Hamd olsun adedimiz çoğaldı başka mescidlerde toplu zikir yapmamıza müsaade etmedikleri için mecbur olarak Bizim evde toplanıyor ders yapıyorduk.
Fakat zahmetli oluyordu bundan dolayı mescit açmamız zaruriyeti hasıl oldu.
Bir gece iki rekât hacet namazı kıldım Hz. ALLAH’a gönülden şöyle dua ettim.
Yarabbi şu gurbet ellerinde senin yüce adını tesbih etmek için bize de bir mescit nasip et ne olur yarabbi diye yalvardım ve yattım Manada, mürşidim görünüverdi. Bana dönerek size yer verildi dedi.
Sabah uyandım içimde tarifi mümkün olmayan bir huzur vardı.
Bunları neden yazıyorum biliyor musunuz belki içinizden diyen olacak ki, kalkmış neler anlatıyor bize riya yapıyor, diye düşünebilirsiniz.
Bunları anlatmamın sebebi, bu yolu yaşamadan bilmeden kötüleyen insanlara belki ibret olur diye anlatıyorum yoksa bu hallerin anlatılmaması lazım.
Sabah uyandım hemen aramaya başladım.
Bulunduğumuz muhitte her zaman hayal ettiğim burası ne kadar güzel mescit olur diye düşündüğüm boş bir bodrum katı vardı.
Hemen onun sahibini telefonla aradık sorduk hemen geliyorum dedi ve geldi anlaşma yaptık ve kiraladık.
İbadetlerimize başladık. Tam rahat ettik derken bulunduğumuz binadaki Avusturyalılar mescidimizi istemediler.
Ben mürşidimize telefon açtım,
Efendim bizim mescidimizin bulunduğu binada oturan Avusturyalılar bizim mescidimizi kapatmak istiyorlar dua buyurun dedim tamam efendim Selamı Aleyküm dedi telefonu kapadı.
Siz inanmıyacaksınız belki, fakat kısa zaman sonra mal sahibi geldi ben size burasını satayım alın dedi eğer buranın sahibi olursanız size kimse karışamaz ben size bunu taksitle vereceğim kolayca ödersiniz deyince, pazarlığı yaptık ve aldık borcu ödememiz az bir şeydi ki, bir ara geldi bizden bir miktar para istedi ve kalan borcu siliverdi biz de, HZ. ALLAH’ın rahmeti Peygamber Efendimizin Şefaati, şeyhimizin himmeti ile çok kolay şartlar ile gurbet ellerde mescidimize kavuşmuş olduk.
Bu hadiseyi 1992 yılında yaşadık. Ve o zamandan bu zamana Kadar ki şimdi yıl 2013 Hz. ALLAH (c.c) tarafından bize ikram edilen mescidimizde ibadetlerimizi yapıyoruz. Bize de burada ki kardeşlerimize Ağabeylik yapma şerefi nasip oldu.
Dünyada esen tasavvuf rahmet rüzgarı bu zamana kadar Viyana’da esti ALLAH’ın izniyle bundan sonra da esmeye devam edecek İnşaALLAH.
Velhamdü Lillahi Rabbil Âlemin.
ALLAH’ümme salli Ala seyyidina Ve nebiyyina Muhammedin Ve Ala Ali Muhammed.
Kalpteniman.
Vücud Bineğimiz Olan Bedenimiz
Vücud bineğimizi iyi bakabiliyor muyuz?
Hz. ALLAH(c.c) bizleri ruh olarak yarattıktan sonra bize sordu,
Ben kimim?
Biz de dedik ki Sen bizim Rabbimizsin,
Biz o zaman bedensiz idik.
Hz ALLAH’ın Âdem aleyhisselama Ruh üfürüp can vermesi
Havva validemizin de yaratılması ile biz kullarının
Ruhlarının bineklerinin imalatını başlamış oldu.
İlk Ruh Âdem Aleyhisselamın adını alarak Hz. ALLAH’ın izniyle
hareket ederek Hz. ALLAH’ın Yüce adını duyurmaya başladı.
Bu işlemlerden sonra Hz. ALLAH’ın takdiri ile ahiretten dünyaya
Ruh göçleri başlamış oldu.
Bu göçler son Ruh gelinceye kadar devam edecek ve kıyamet
kopacaktır.
Dünyaya gelmek üzere bekleyen ne kadar Ruh kaldığını
Ancak Hz. ALLAH celle celalehü bilir.
Biz kullar Hz. ALLAH’ın bizlere ikram ettiği vücud bineklerimizi
Çok dikkatli kullanmalıyız onun dizginlerini sıkı tutmalıyız
Vücud bineğimizi at olarak tasavvur etsek onu haram
bölgelerde gezdirmemeliyiz.
Ona haram rızık yedirmemeliyiz onu Hz. ALLAH’ın emrettiği
işlerde kullanmalıyız hele iman hırsızı şeytandan ve şeytanlaşmış
insan şeytanlarının idaresine vermiyeceğiz.
Bineğimizi otomobil olarak düşünsek, onun yağını suyunu kontrol
etmezsek motor kilitlenir.
Bundan sonra motorun harekete geçmesi için tamirhaneye
başvurulur motor rektefe olur harekete geçer.
Ruhumuzun bineği olan vücudumuz da otomobil gibi.
Kalbimiz vücudumuzun hem zahiri hem batini motoru,
vücudumuza zarar veren maddeleri yer içersek damarlar
tıkanır kalp sektesi ile durur doktorların müdahalesi ile açılır.
Manevi kalbimiz de Hz. ALLAH’ın mekan edindiği ve
Hadisi kudside: Yere göğe sığmadım mümin kulumun
kalbine sığdım buyurduğu ilahi misafir hanedir.
Şöyle söylemiş O yüceler yücesi Hz. ALLAH’ı kalbinde hissedenler.
Kalp sarayını eyle pak.
Görünsün orada Hakk.
Öyleyse ne yapmalıyız ki kalp sarayımız pak olsun da O yüceler
Yücesi Hz. ALLAH kalbimize teşrif etsin?
Şimdi kendimize soralım, evimize reisicumhur veya başbakanın
Geleceğini söyleseler nasıl telaşlanır her yeri temizleriz değil mi.
Hz. ALLAH’ın kalbimize gelmesi işe kalpten tevbe istiğfar,
kalbi zikir, beş vakit namaz, Tesbih namazı, çokça salatı selam.
kalp bu ibadetlerle temizlenince şeytanın terk ettiği bu yere
Hz. ALLAH (c.c) teşrif eder kuluyla muhabbet eder.
Aksi takdirde kalbe şeytan oturur vücudun idaresini kontrolüne
Alır. O vücudu haram bölgelerde gezdirir haram yedirir haram içirir.
Manevi kalbini kirletir köreltir böyle kararmış kalbi de Hz. ALLAH
mühürlemeden Hz. ALLAH’ın görevlendirdiği manevi doktorların
muayene hanelerine götürüp tabiricahizse rektefe ettirmek lâzımdır.
Aksi takdirde hurdaya atılan yakılan eritilen otomobil misali
cehenneme atılan insan hurdalarının içine atılacaktır.
Seç seçebildiğini.
Hz. ALLAH(c.c) cümlemizi cümle ümmeti Muhammedi böyle feci
Akıbetten muhafaza etsin İnşaALLAH.
Kalpteniman
Vücud Kilosu Mu Günah Kilosu Mu Önemli.
Bir kişiye on kiloluk bir poşeti versen desen ki her nereye gitsen bu poşeti her nereye gidersen
beraberinde taşıyacaksın kabul eder mi?
Fakat vücudunu yağlı ballı etli gıdalarla doldurur 20,30, 40 hatta daha fazla kiloyu sırtına yüklenir
kendi vücuduna hamallık yapar.
Ah aptal nefs ah şuursuz nefs kendi kendini katleden nefs.
Bir ahbabım var kendisi 105 kilo, ona ne olur biraz az ye durumun iyi değil
dediğimde mümkün değil elimde değil boğazıma hakim olamıyorum demişti.
Bu gün haber aldım abdest alırken düşmüş başını yere vurmuş hastahaneye kaldırmışlar.
Neyse ki müşahede altında tutuyorlar şu an iyi durumda çok şükür.
Halbuki gayret etse azim gösterse nefsine hakim olmak için Hz. ALLAH’a sığınsa Hz. ALLAH
iradesine güç verir nefsine hakim olur.
Evliyanın biri nefs terbiyesine girmiş ekmek su az uyku gece ibadet gündüz oruç
devam ediyor bir deri bir kemik kalmış.
Fakat nefsi bir an isyan etmiş canı öylesine et çekmiş ki çarşıya gitmiş kasabın dükkanının
önüne gelmiş vitrindeki etlere bakıyormuş.
Kasap onu görmüş acımış buyur içeri gel etlerim çok taze al da biraz kilo al kuvvetlen
bak kemiklerin sayılıyor para da istemem deyince.
Ruhu galip gelmiş ve kasaba demiş ki: Üzerimdeki et ve kemikler kabirdeki böceklere yeter.
Ve uzaklaşmış oradan...
Bide günah kilosu yüksek olanların hali ne olacak maddi kilo vücuda sıkıntı günah kilosu da
Ruha sıkındı gecesi sıkıntı gündüzü sıkıntı ömrü sıkıntı içinde geçer.
Fakat maddi kilo yaşadığı müddetçe yüktür ölünce dünyada kalır kabirde haşaratlara yem olur
ahirete zararı olmaz çünkü hayvanlara gıda oldu .
Günah kilosu fazla olanların işi çok zor. Beraberinde ahirete taşıdığı günah kiloları tartılacak
ve hesabı sorulacak.
Kişi ahirete gitmezden evvel vücud kilolarının azalması için nefsine hakim olması önemli.
Fakat günah kilolarının artmaması için nefsine hakım olması daha çok önemli...
Hz. ALLAH (c.c) cümlemizin yardımcısı olsun inşALLAH.
-------------------- Euzübillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmanerrahim
HER KİM RABBİNİN MAKAMINDAN KORKMUŞ VE NEFSİNİ ŞEHEVATTAN ALIKOYMUŞSA
MUHAKKAK CENNET ONUN VARACAĞI YERDİR.
(Nazirat Süresi 40-41)Vücud kilosu mu günah kilosu mu önemli.
Bir kişiye on kiloluk bir poşeti versen desen ki her nereye gitsen bu poşeti her nereye gidersen
beraberinde taşıyacaksın kabul eder mi?
Fakat vücudunu yağlı ballı etli gıdalarla doldurur 20,30, 40 hatta daha fazla kiloyu sırtına yüklenir
kendi vücuduna hamallık yapar.
Ah aptal nefs ah şuursuz nefs kendi kendini katleden nefs.
Bir ahbabım var kendisi 105 kilo, ona ne olur biraz az ye durumun iyi değil
dediğimde mümkün değil elimde değil boğazıma hakim olamıyorum demişti.
Bu gün haber aldım abdest alırken düşmüş başını yere vurmuş hastahaneye kaldırmışlar.
Neyse ki müşahede altında tutuyorlar şu an iyi durumda çok şükür.
Halbuki gayret etse azim gösterse nefsine hakim olmak için Hz. ALLAH’a sığınsa Hz. ALLAH
iradesine güç verir nefsine hakim olur.
Evliyanın biri nefs terbiyesine girmiş ekmek su az uyku gece ibadet gündüz oruç
devam ediyor bir deri bir kemik kalmış.
Fakat nefsi bir an isyan etmiş canı öylesine et çekmiş ki çarşıya gitmiş kasabın dükkanının
önüne gelmiş vitrindeki etlere bakıyormuş.
Kasap onu görmüş acımış buyur içeri gel etlerim çok taze al da biraz kilo al kuvvetlen
bak kemiklerin sayılıyor para da istemem deyince.
Ruhu galip gelmiş ve kasaba demiş ki: Üzerimdeki et ve kemikler kabirdeki böceklere yeter.
Ve uzaklaşmış oradan...
Bide günah kilosu yüksek olanların hali ne olacak maddi kilo vücuda sıkıntı günah kilosu da
Ruha sıkındı gecesi sıkıntı gündüzü sıkıntı ömrü sıkıntı içinde geçer.
Fakat maddi kilo yaşadığı müddetçe yüktür ölünce dünyada kalır kabirde haşaratlara yem olur
ahirete zararı olmaz çünkü hayvanlara gıda oldu .
Günah kilosu fazla olanların işi çok zor. Beraberinde ahirete taşıdığı günah kiloları tartılacak
ve hesabı sorulacak.
Kişi ahirete gitmezden evvel vücud kilolarının azalması için nefsine hakim olması önemli.
Fakat günah kilolarının artmaması için nefsine hakım olması daha çok önemli...
Hz. ALLAH (c.c) cümlemizin yardımcısı olsun inşALLAH...
-------------------- Euzübillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmanerrahim
HER KİM RABBİNİN MAKAMINDAN KORKMUŞ VE NEFSİNİ ŞEHEVATTAN ALIKOYMUŞSA
MUHAKKAK CENNET ONUN VARACAĞI YERDİR.
(Nazirat Süresi 40-41)
Yakaza Ruyet İslam
›Takdim
1- Sırların hazinesi olan Bismillah ile başlarım. Onun ile o hazineyi keşfederim.
2- Ardından mahlûkatının en hayırlısı, dalalet ve yanlışlıkların ortadan kaldırıcısı Hz. Muhammed(sav)e salât getiririm.
3- İlahi! Kusursuz olan ALLAH, Ehad, Bedi ve Kadir isimlerini şefaatçi kılıp niyazla Senden istiyorum!
4- Kadri muazzam olan ismin hürmetine Senden niyaz ediyorum Ya ilahi, işlerimi kolaylaştır!
5- Ya Hayy, ya Kayyum! ALLAH, Ehad, Bedi ve Basıt isimlerini şefaatçi kılarak ve ümitle Sana yalvarıyorum.
6- Ey yaratma mertebelerinin en yükseğinde bulunan ALLAH’ım! Sabit, Cebbar isimlerinin hakkı, uyumaz sıfatın ve ateşleri söndüren Halim ismin hürmeti için!
7- Ey çabuk imdada koşan Rabbim! ALLAH, Ehad isimlerin ve dualara süratle cevap veren Bedi ismin hürmetine Sana yalvarıyorum.
8- Kayyum ismin hürmetine, kalbimi ondaki kirlerden temizleyerek ihya et! Ona Senin sırrın yerleşip ışık saçsın.
9- O sırrın nurunun parıltılarından üzerimde bir aydınlık bulunsun. Böylece yüzümde bir ışıltı zuhur edip parıldasın.
10- Kalbime rahmet sağanakları dökülsün de onu Kerim olan Mevla’mızın hikmet incileriyle dile getirsin.
11- Her yandan beni nurlar kuşatsın da büyük Mevla’mızın heybeti bizi kaplasın.
12- Sen her türlü noksandan münezzehsin, ey yaratma ve yoktan her an çoklukla var etme mertebesinin en yükseğinde bulunan ve ölüleri en kerimane tarzda dirilten ALLAH’ım.
13- Bir araya getirilmiş heca harflerinin hakkı için beni maksadıma ve her türlü ihtiyaçlarıma erdir.
14- Yüce ismi azamın ve Kuran’ın her tarafı kuşatan nuruyla irademe yerleştirilen harflerin sırrı hürmetine,
15- Nurlardan üzerime ışık saçacak bir feyiz akıt ve ism-i Hâkiminle kalbimin cansızlığını ihya eyle.
16- Ne olur ism-i cebbarınla bana bir heybet ve celal giydir ve düşmanlarımın ellerini benden çektir.
17- Kadri yüce, Selam, Aziz ve celil ism-i şeriflerinin hürmetine beni her türlü düşman ve hasetçiden koru.
18- Bunu, Celal, Rauf, Münezzeh, Kudüs ve kendisiyle karanlıkların dağıldığı Rahim isimlerinin nuruyla lütfet.
19- Ey Rabbim! O nur ile ihtiyaçlarımı gider. Selam ve Hayy ism-i şeriflerinle hacetimi süratle yerine getir.
20- Mabud, Hu, Samed ve Şehid isimlerinin hürmetine ey Yüce! Kâfi isminle işlerimi kolaylaştır.
21- Ey Celal sahibi! Ve ey Halim! Senin yardımınla açılacak bir ilmin sırrıyla bana bir ikram lütfeyle!
22- Sırları kesin ve inkişaf etmiş Kuran-ı Hâkim’in nurani ve açık ifadeleriyle beni her türlü korku ve sıkıntıdan kurtar.
23- Ey Celal sahibi ve ey kırık gönülleri üzüntüden kurtarıp saran! Kün=ol fiilinin Kaf i hürmetine beni koru!
24- Tehlikeler deryasında beni güvende kıl ve o deryadan en hayırlı bir selamet sahiline çıkmayı ihsan eyle. Sensin benim sığınağım ve sıkıntılar ancak Seninle ortadan kalkar.
25- Rahmet olan yağmurun sağanak hali gibi üzerime rızık yağdır. Her ne kadar günahta aşırı da gitseler âlemlerin ümidi yalnız sensin.
26- Ey Celal sahibi Basir ism-i şerifin hürmetine düşmanlarımızı sağır, dilsiz, kör ve konuşamaz eyle.
27- Âlim ve Gani isimlerinle beraber Sabur isminin de kal’asına sığınarak, yanlışlıktan korunurum.
28- baştanbaşa bütün mahlûkatın gönüllerini bana lütfunla çevir ve Fettah ism-i şerifinle bana makbuliyet elbisesini giydir.
(üstad böyle okurmuş)- bütün âlemlerin kalplerini Risale-i Nura ısındır ve Fettah isminle ona makbuliyet ihsan eyle.
29- Ya ilahi! Selam ism-i şerifin hürmetine işlerimizi kolaylaştır ve bize izzet ve yücelik ver.
30- Üzerimize af örtüsünü ger ve kalplerimize şifa ver. Kalpleri manevi hastalık kirlerinden temizleyip şifaya kavuşturan yalnız sensin.
31- ALLAH’ım! Hu ism-i şerifin hürmetine, bütün rızkımızda bize bereket ihsan eyle ve güçlük düğümlerini çöz de rahatlayalım.
32- Ey gerçek Mabud, Ya Hu ve Ya Hayre’l-halıkîn! Ve ey bizim için rızıklar Onun cömertliğinden coşup gelen.
33- Her yönden gelen düşmanı senin yardımınla defederiz. Sen de isminle onlara uzaktan atar ve onları dağıtırsın.
34- Ey Celal sahibi! Çöl kelerinin, yanına koşarak gelip şikayetini arz ettiği Zat(Hz. Muhammed)’in şanı hürmetine onları yüzüstü ve yardımsız terk et.
35- Ya ilahi! Benim ümidim ve seyidim yalnız sensin. Beni tahkir etmek isteyen ordunun düzenini dağıt.
36- Kesin yeminlerin ve muhtevaları hürmetine bütün zararlıların tuzaklarını benden defet.
37- Ey eski ümmetlerden beri kendisinden dilekte bulunulanların en hayırlısı, ihsanda bulunanların en kerimi ve ümit kapılarının en değerlisi.
38- Ey gizliliklere ilmiyle nüfuz eden Nur! İsminle, yıldızımı çağlar ve asırlar boyu nurlu kıl ve parlamaya devam ettir.
39- Nurun kandili gizli fakat açık bir biçimde tutuşturulur. Kandiller kandili gizli olarak nurlanır.
40- İzzet, azamet, celal ve Kibriya sahibi münezzeh ve mukaddes olan Zat-ı Rahim’in nuruyla küfrün ateşi söndürülür.
41- Mabud-u bilhak (el-ilah) Hu, Samed, Zul-Batş (düşmanlarını kıskıvrak yakalayan) Cebbar (hükmüne karşı konulmaz) ve Halim olan Zatın yardımıyla (o nur) düşmanlarının ateşini bastıracak.
42- Gerçek Mabud, Hak olan ve hakkı gerçekleştiren, Cemil, Vedud ve Mucib olan Zatın yardımıyla insanlara kendisini sevdirecektir.
43- Hak ism-i şerifin hürmetine duamı kabul buyur, benim yanımda ol, düşmanlarıma karşı bana kâfi gel, çünkü artık onlar çok ileri gittiler.
44- Ey Rab ve Rahman olan ALLAH’ım! Hiç şüphesiz sen Hak Ma’budsun! Ey kuvvetli mededkârım! Şiddetli fırtınalar peşi peşine kopmaktadır.
45- Kâfirlerden korunmak ve düşmana şiddetli hücum gerçekleştirmek ancak senin yardımınladır. Senin yüce kapına gelip sığınan kimsenin karanlığı dağılır.
46- Tâ Hâ, Yâ Sîn, Tâ Sîn (Neml) ve Tâ Sîn Mîm (Kasas ve Şuara) sureleri hürmetine bize yönelip gelen bir saadete ermek için bizim yardımcımız ol.
47- Kâf Hâ Yâ Ayn Sâd (Meryem) ile bizi dört bir yandan kuşatan kem gözlere karşı korunuruz ve bu bize yeter.
48- Hâ Mîm Ayn Sîn Kâf (Şû Râ) suresi bizi koruyan sığınağımız olsun; onun karşısında dağlar bile sarsılır.
49- Kâf, Nûn ve Hâ Mîm sureleri hürmetine bu himayeyi gerçekleştir. Duhan suresinde de muhkem kılınmış bir sır vardır.
50- Elif Lâm ile başlayan sureler, Nisa suresi, Maide suresi, En’am suresi ve nurlu kılınmış Nur suresi hürmetine…
51- Elif Lâm Râ ile başlayan (Yunus, Hûd, Yusuf, İbrahim, Hicr) sureleri sırrı ve İsm-i A’zam’ın nuruyla, işlediğim her günahtan vazgeçerek yükseldim.
52- Elif Lam Mim Ra (Rad) suresiyle yüce olan ruhaniler ve melekler meclisine yükseldim.
53- Amme, Abese, Naziat, Tarik, Ve`s-Semai Zatilburuci ve Zilzal sureleri hürmetine.
54- Tebareke, Nun, Seele Sailün, Tehmiz (Hümeze), Ize`ş-Şemsu Kuvvirat sureleri hakkı için...
55- Zariyat, Necm ve Kamer sureleri hürmetine işlerim bana kolaylaşsın.
56- Hizb hizb, ayet ayet okuyucuların okudukları ve inmiş olanlar adedince Kur`an sureleri hakkı için.
57- Ey Mevla’m! Kendilerine kitap indirdiğin her peygambere ihsanda bulunan fazlını diliyorum.
58- O harfler Merih yıldızı gibi yüksek ve âlidir. Asa-yi Musa ismiyle karanlıklar dağılır.
59- Bunların sırrını kendime şefaatçi ederek Senden niyazda bulunuyorum. Bu, insanların kendisiyle doğru yolu bulduğu zillet ve tevazu sahibi birinin tevessülü gibi olsun.
60- Ey merhametli Rabbim! Bunlar öyle harflerdir ki, manaları sebebiyle çağlar ve zamanlar boyu üstünlük kendilerine bahşedilmiş ve yüceltilmişlerdir.
61- Ey ALLAH’ım! Gerçekten bütün ayetler ve ihtiva ettikleriyle Sana tevessülde bulunarak yalvardım.
62- İşte onlar, nur harfleridir. Onların hasiyet ve meziyetlerini (bende) topla, manalarını gerçekleştir. Her türlü hayır onlarla tamamlanır.
63- Bana itaat eden yardımcı bir hizmetçi gönder. Onunla sıkıntım ortadan kalksın.
64- Ümmü`l-Kitap olan Fatiha suresi ve arkasından gelen sureler hürmetine bu konuda bana itaat edecek bir hizmetçi musahhar kil.
65- Ey Mevla’m! Kendisiyle çağrıldığında bütün işlerin kolaylaştığı isminle (ism-I A`zam) Sana yalvarıyorum.
66- İlahi! Peygamberlerin Sana manen yaklaşmak için kendilerine şefaatçi kıldıkları kelimeler hürmetine güçsüzlüğüme merhamet et. Günahlarımı bağışla.
67- Ey Yaratıcım ve Seyyidim (Efendim)! İhtiyacımı yerine getir! İşlerim sana havaledir.
68- Ya Rabbi! Hz. Muhammed (sav)`I ve burada cemedilen güzel isimlerini şefaatçi kılarak Senden niyaz ediyorum.
69- Ya ilahi! Günah ve yersiz bir bakışa varıncaya kadar bütün hatalarımdan tevbe etmeyi şu miskin kuluna lütfeyle ve hatasından geç!
70- Beni hayır, ihlâs ve takvaya muvaffak kil ve yüce toplulukla birlikte beni Firdevs cennetine sakin eyle.
71- Hayatımda ve ölüp kabrin karanlığına vardığımda bana merhametli ol ve böylece o karanlık nura açılsın.
72- Ya ilahi! Ne olur, Mahşerde amel sahifemi lütfunla ak eyle! Ve eğer hafif gelecek olursa sevap terazimi ağır getir.
73- Beni, keskin olan sırat köprüsünden koşarak geçir ve o büyük Cehennem ateşinden ve içindekilerden koru.
74- işlediğim her günahtan dolayı beni affet. Çok da olsa büyük günahlarımı bağışla.
75- Ey kadri yüce ismi taşıyan! Bütün tehlikeli işlerden kurtuldun ve selamete erdin.
76- Savaş, korkma! Harbet, çekinme! Vahşi ve yırtıcı hayvanlarla dolu her yere gir!
77- Saldır, kaçma! Dilediğin düşmanla mücadele et! Dört yanını kuşatmış da olsa hiçbir kralın gücünden korkma!
78- Ne bir yılandan korkarsın, ne de bir akrep görürsün. Ne de bir aslan gürleyerek sana gelir.
79- Ne bir kılıçtan, ne bir hançerin yaralamasından, ne bir mızraktan ve ne ortalığı almış kötülük ve tehlikeden korkma!
80- Bunu okuyanın mükâfatı Hz. Muhammed'in (a.s.m.) şefaatidir. Saf saf dizilmiş hurilerle birlikte Cennette toplanır.
81- Bil ki, Muhammed Mustafa (a.s.m.) en üstün Peygamberdir. ALLAH'ın yeryüzüne yayılmış kullarının en faziletlisidir.
82- Yüce şanından dolayı her dileğinin başında onu an, onu şefaatçi et ki zulüm ve tecavüzden kurtulasın.
83- Yâ İlâhî! Her gün, her an ve her rüzgâr estikçe o seçkin Mustafa'ya salât eyle.
84- O seçilmiş Muhammed'e (a.s.m.) ve bütün Âline yeryüzünün bitkileri ve kıyamete kadar esen rüzgâr adedince salât eyle!
85- Parıldayan şimşeklerle birlikte bulutlardan dökülen yağmurlar adedince ve yeri göğü dolduracak kadar salât eyle!
86- Bizzat Hz. ALLAH'ın ve meleklerinin ona salât ve selâm getirmesi (Onun büyüklüğünü göstermesi bakımından) sana yeter.
87- O halde sen de, yıllar ve günler sürdükçe ve güneş ışık saçmaya devam ettikçe, sürekli olarak ve şefaatini dileyerek ona salât getir.
88- Âl-i Hâşim'den (Haşim Oğullarından) o paklara, hacılar Kâbeyi ziyaret edip onu selâmlamaları adedince selâm eyle!
89- Yâ İlâhî! Hz. Ebû Bekir ve Ömer'den, Hz. Osman ve sarsılmaz Haydar'dan da (ALLAH'ın Arslanı Hz. Ali'den) razı ol!
90- Aynı şekilde bütün Âl ve Ashabından, evliya ve salihlerden ve bunlara tâbi herkesten razı ol!
Amin Amin Velhamdülillahi Rabbil Alemin.
Dostları ilə paylaş: |