YTCK m. 22/5: “Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda, herkes kendi kusurundan dolayı sorumlu olur. Her failin cezası kusuruna göre ayrı ayrı belirlenir.”
YTCK m. 22/5: “Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda, herkes kendi kusurundan dolayı sorumlu olur. Her failin cezası kusuruna göre ayrı ayrı belirlenir.”
Taksirle öldürme bakımından ETCK m. 455/son’da yer alan ve bu suçta cezanın kusurun derecesine göre 1/8’ine kadar indirilebileceğine ilişkin düzenleme YTCK’ya alınmamıştır. Bu bakımdan, kusurun az olması, yalnızca alt ve üst sınırlar arasında cezanın belirlenmesi bakımından göz önünde bulundurulacak, buna karşılık kusur ne kadar az olursa olsun, YTCK m. 85’deki taksirle öldürme suçunun alt sınırı olan 2 yılın altında ceza verilemeyecektir.
Hatırlayın: Trafik kazasında eşşeğe kusur yazılması örneği! Bunun sonucu şudur; artık diyelim ki birden çok kişinin taksiri olan bir trafik kazası oldu. Artık burada her birinin kusuru 8 üzerinden değerlendirilmeyecek. Kaza tespit tutanağında böyle bir değerlendirme olmayacak. Varsa da hiçbir hukuki geçerliliği yok. Bilirkişi raporunda da böyle bir kusur tespitine gidilemez, gidilirse hiçbir geçerliliği yok.
YTCK m. 22/son: “Taksirli hareket sonucu neden olunan netice, münhasıran failin kişisel ve ailevî durumu bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açmışsa ceza verilmez; bilinçli taksir hâlinde verilecek ceza yarıdan altıda bire kadar indirilebilir”
YTCK m. 22/son: “Taksirli hareket sonucu neden olunan netice, münhasıran failin kişisel ve ailevî durumu bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açmışsa ceza verilmez; bilinçli taksir hâlinde verilecek ceza yarıdan altıda bire kadar indirilebilir”
Bu hükmün uygulanabilmesi için, sebep olunan neticenin failin kişisel ve ailevî durumunu etkilemesi gerekir. O hâlde, fail ile mağdur arasında akrabalık ilişkinin varlığını aramak gerekecektir. Yargıtay da bu yönde karar vermiştir.
Aksi görüş: TCK m. 22/6’daki yakınlık yalnızca Medeni Kanun anlamında hısımlık değildir. Örneğin, kişinin metresi, imam nikahlı eşi bu kapsamda değerlendirilebilir. Somut olayın özelliklerine göre failin artık ceza verilmesini gerektirmeyecek derecede zarar görüp görmediğine bakılmak gerekir. Hakim, zarara uğrayan kişi ile fail arasındaki ilişkiyi, sosyal durumlarını dikkate alacaktır. Olay nedeniyle fail yeterince zarar gördüğü kanısında ise 22/6 uyarınca ceza veremeyecektir.
İkinci olarak, meydana gelen netice münhasıran faili veya aile üyelerini zarara uğratmalıdır. Şayet, taksirli hareket sonucunda, başka kişiler de ölmüş veya yaralanmış ise bu hüküm uygulanmaz. Örnek vermek gerekirse, failin kullandığı araç trafik kazası yapar, failin hem eşi hem de diğer arabadaki şoför ölür. Bize göre, bu durumda m. 22/6 hükmü uygulanmaz. Yargıtay da bu yönde karar vermiştir.
Aksi görüş: bu durumda fail yakını bakımından ceza almaz, ancak karşı taraftaki kişinin ölmesi sebebiyle taksirle öldürmeden sorumlu olur.
[1] “Mağdur H.Y. ile iddianamede kayınpederi olduğu belirtilen sanık arasındaki akrabalık ilişkisi araştırılarak, 5237 sayılı TCK.nun 22/6.maddesinin uygulanıp uygulanmayacağı da tartışıldıktan sonra lehe yasanın tespiti gerektiğinin gözetilmemesi...”, Yar.9.CD., 26.11.2007.
[2] “5237 sayılı TCK.nun 22/6.maddesinin birinci cümlesinin uygulanabilmesi için fiilden dolayı münhasıran sanığın kişisel ve ailevi durumu itibariyle zararlı bir neticenin meydana gelmesinin öngörüldüğü, olayda ise sanığın eşi ile birlikte ayrıca arkadaşının da öldüğü, bu itibarla da anılan maddenin öngörülen koşulların oluşmaması nedeniyle uygulanamayacağı...”, Yar.9.CD., 15.5.2007, 2007/8401, 2007/4178.
İhmali bir davranışla yol açılan netice açısından her zaman taksir mi vardır?
İhmali bir davranışla yol açılan netice açısından her zaman taksir mi vardır?
Örnek, doktor düğünde olduğu için, aranmasına rağmen, hastaneye gelmedi; o sırada gelen hasta öldü.
Dikkat: Özel hukukta ihmal kusurun bir çeşididir. Ama ceza hukukunda ihmal, hareketin gerçekleştiriliş biçimlerinden biridir (ihmali/icrai/ihmal suretiyle icrai suçlar).
Buna karşılık, gerçekleştiriliş şekli bakımından ihmali dediğimiz bir davranış, taksirli de olabilir, kasıtlı da olabilir.
Trafik kazası yaptınız, birine çarptınız, etrafınıza bir bakındınız kimse yok, adam da fena yaralanmış, kaçtınız. Adam öldü.
Trafik kazası yaptınız, birine çarptınız, etrafınıza bir bakındınız kimse yok, adam da fena yaralanmış, kaçtınız. Adam öldü.
Şimdi burada davranışınız (onu bırakıp gitmek) ihmali. Peki taksirle öldürmeden mi sorumlusunuz?
Burada şuna bakmak gerekir, eğer fail, o kişinin ölebileceğini öngörmüş ve buna razı olmuşsa, hareketi ihmali olmakla birlikte manevi unsur açısından, sorumluluğu olası kasta dayanır. Kasten öldürmekten sorumludur. Şimdi düşünün ki, adama aracımızla çarptık, gece yarısı tenha, boş yolda ölmek üzere olan adamı terk ettik. Ölüm neticesini öngörebildik mi? Evet. Peki ne diye düşündük? “Herhalde ölmez, öleceğini bilsem hiç bırakır mıydım” diye mi? Yoksa, “kim beni bulacak ya, Türkiye burası, ölürse ölsün” diye mi? İkincisi! Kasten öldürmedir bu. (“Eklenen kast” kavramıyla; ya da ihmali hareketlerde nedensellik bağı çerçevesinde (garantörlük kavramından hareketle) de bu örnek verilir bazen. Varılan sonuç değişmez: fail, kasten öldürmeden sorumludur).
Demin verdiğim Yargıtay örneğinde, doktoru arıyorlar acil hasta var diye, cevabı şu, yeğenimin düğünündeyim, gelirim bitince. Yargıtay’ın kararı: görevi ihmal (ETCK m. 230, YTCK m. 257/2’ye göre görevi kötüye kullanmanın ihmali davranışla gerçekleştirilmesi).