Kapinin ardindaki sopa



Yüklə 26,31 Kb.
tarix25.11.2017
ölçüsü26,31 Kb.
#32879

SERT KADINLAR NEYİ KAZANIR?

8 Mart Dünya Kadınlar Günü yaklaştıkça medya kadın konusuna ağırlık verdi. Bu hafta sonu gazetelerde kadınların ezildiği ile ilgili haberler, röportajlar çokça vardı. “Kadının adı var mı? Eşitlik için kadın sesini nasıl yükseltebilir? gibi kışkırtıcı ve yönlendirici sorulara cevaplar aranmıştı gazetenin birinde.

Başka bir gazetede bir kadın köşeci kadınların erkeklerden daha çok konuşma kapasitesine sahip olduğu bilimsel gerçeğini yalanlamak için epeyce kendini paralamıştı.

Kadın-erkek farklılığı feministlerin asla duymak istemedikleri bir konudur. Hatta eşitlik iddiasına zarar gelir diye pek çok bilimsel verilerin saklandığı gerçeği artık insaf sahipleri batılı bilim adamları tarafından itiraf ediliyor.

Bizim televizyonlarda da rastlıyorum, tanınmış iletişimci hoca çıkmış kadın-erkek arasında önemli bir fark olmadığını söyleyebiliyor ya da koskoca doktor çıkmış kitap yazmış (bir de dini yayınlar çıkaran bir yayınevinden çıkmış kitap) kadın ve erkek arasında pek de fark olmadığını ispat etmeye çalışıyor. O kadar karışık yazılmış ki kitap okuyamadım. Oysa kadın-erkek farklılığı üzerine yazılan kitaplar çok net. Pek çok bilimsel veriler var. Gerçi bilimsel veriye de gerek yok kız ve erkek çocuklarını dikkatle gözlemleyen birisi farkları gayet net görebilir. Fakat çocuklar büyüdükçe toplumsal baskı nedeni ile farklar azalıyor.

Kadınlar gerçekten eziliyorlar mı? Evet eziliyorlar fakat aynı zamanda eziyorlar. Günümüzde kadın hem ezen hem ezilen konumunda. Neden?

Öncelikle şu ayrımı yapalım. Gerçekten zulüm altında olan, alkolik ya da ruh hastası kocadan ya da aileden eziyet gören kadınlar değil bu yazının konusu. O konuyu konuşmaya gerek yok. Başta devletin ve hepimizin bu ihtiyaç sahibi kadınlara sahip çıkmamız lazım. Bu yazı modern, şehirli  kadınların ezilmesi üzerine.

Kadınların ezilmesinde en büyük sorumlular erkekler değil feministlerdir. Çünkü eşitlik iddiası ile kadını erkekle bir yarışa soktular ve fıtratın aksine girilen bu mücadele kadınları fazlasıyla yoruyor ve ezilmelerine sebep oluyor.

Allah kadın ve erkeği birbirine zıt yaratmış. En önemli zıtlık; kadın yumuşak, erkek sert yaratılmış. Fiziksel ve duygusal olarak. Kadının bedeni yumuşak yaratılmış; kadınların sesi ince, saç telleri ince, kemikleri narin, kas sayısı erkeğe göre neredeyse yarı yarıya az, derileri erkeğe göre on kat daha hassas… Kadınlar beyninin sağ-duygusal merkezini sol taraftan çok daha fazla kullanıyorlar.

Bunun gibi biyolojik olarak çok faklar var. Kadınların doğuştan getirdikleri en değerli özellikte şefkat ve teslimiyettir.

Erkek ise sert ve güç odaklı yaratılmışlardır. Erkeklerin kemikleri, kasları hayata bakışları kadına göre daha serttir. Fakat setlik kabalık değildir, kabalık eğitimsizlikle ortaya çıkar. Erkekler beynin mantık ve gerçeklik tarafı olan sol tarafı daha çok kullanıyorlar.

Kadın-erkek ilişkisinde bütün sistem zıtların birbirini çekmesi üzerine kurulu. Ne kadın sertleşecek ne erkek yumuşayacak. Allah resulü “Erkekleşen kadınları ve kadınlaşan erkekleri lanetlemiş.”

İkisinden biri bozulduğunda aralarında çekicilik kalmaz. Erkekler sert erkeksi kadınları, kadınlar da yumuşak kadınsı erkekleri çekici bulmazlar.

Kadın-erkek ilişkilerinde problem kadınların sertleşmesi ve erkekleşmeleri ile arttı. Bunda feminizmin katkısı büyük fakat bizim toplumsal yapımızla da alakalı aynı zamanda. Kızlarımız askere gidecek er gibi yetişiyor, biz de öyle yetiştik. Kız çocukları yetiştirilirken eş olmaya hazırlanmıyorlar. Küçükken kız çocuklarının süslenme arzuları anne ve babalar tarafından “daha çok erken” diye bastırılıyor. (Bu ayrı bir konu kadın ve süslenmeyi yakın bir zamanda yazacağım inşallah) Kız çocukları sınav sistemi yüzünden oğlanlarla yarışıyorlar. Kızlar böylece yaratılıştan getirdikleri özellikleri bastırarak büyüyorlar ve kendilerde bu özelliklerin varlığını bile bilmiyorlar çoğu zaman.

Boşanma aşamasındaki erkeksi bir kadına “kocası ile mücadeleye girmemesini, yumuşak olmasını, kocasına biraz cilve yapmasını, kadın gibi davranmasını” söylemiştim de bana “Ben cilveli bir kadın değilim. File cilve yap demişler üç dükkân yıkmış.” demişti. İyi de sen fil değilsin ki. Allah seni kadın olarak yaratmış. Sende bütün kadın özellikleri var. Sadece bastırmışsın. Bırak açığa çıksın. Kendini fil gibi görürsen böyle yıkar, dağıtır, sonra da kocanın arkasından ağlarsın.

Evet, ezilen kadınlar var fakat yumuşak oldukları için değil sert oldukları için eziliyorlar. Yumuşaklık asla eziklik değildir tam aksi kadını korur; yumuşaklık kadının görünmeyen güçüdür. Eda, zarafet, nezaket, letafet kadının gücüdür ve sevilmesine sebeptir.

Erkek zaten sert yaratılmıştır; kadın da sert olunca iki sert birbirini kırar. Geçinebilmek için birinin yumuşak olması lazım, yumuşaklık da kadın özelliğidir. Zannedildiği gibi erkekler yumuşak kadınları ezmezler; çünkü erkekler merhametli ve korumacı yaratılmışlardır. Tam aksi erkekler sert kadınları ezmeye çalışırlar çünkü sert kadınlarla erkeksi bir mücadeleye, rekabete girerler ve ezerler.

Erkek kadında neşe, cilve, yumuşaklık ve çocuksuluk arar. Yani kendinde olmayanı ister. Sert, inat, iddiacı, çokbilmiş kadınlar erkeği rahatsız eder ve bu kadınlara erkekler onlar da erkekmiş gibi davranırlar.

Yani kadının erkek gibi sert olup kadın gibi muamele görmesi pek mümkün değildir. Kadının eğitimli olması, zeki olması, kadın olmasına engel değildir. Yeter ki doğru düşünsün, kadın özelliklerini görmezden gelmesin, kadın olma konusunda farkındalığı olsun. Kadın dışarıda ciddi hanımefendi, evinde de cilveli bir kadın olabilir. Yaratılışı buna gayet müsaittir. Yeter ki erkek gibi davranmaya heveslenmesin.

Tabi bir yandan da fırsatını bulup erkekleri ezen kadınlar da çok. Ezilmeye dünden razı erkeklerin sayısı da az değil. Bundan önceki yazılarda erkekler ile ilgili yazmaya başlamıştım hafta sonu gazetelerde kadınlar günü ile ilgili yazılarını görünce bu konuyu yazmaya karar verdim. Erkekler nerede hata yapıyorlar, konuya devam edeceğiz kısmet olursa.

Kadın haklarını konuşmadan önce kadın olmayı konuşmak lazım. Kadınlar ne kadar kadın ona bakalım. Yoksa kadınlara mutsuzluklarının sebebi olarak erkekleri gösterip, kadınlar eziliyor edebiyatı yapmak kolay. Eziliyorlarsa niye eziliyorlar? Kadınların mutluluklarını erkeklerin üzerine yıkmak öncelikle kadını çaresiz bırakmak-tır. Kimsenin karşıdakine gücü yetmez. Kadın mutluluğu için önce kendi üzerine düşeni yapmalı, kadın olmalı, özüne dönmeli. Sonrasında haklar kendi kendine gelir zaten. Sert kadınlar ne hakkı elde ederlerse etsinler mutlu olamazlar. Çünkü kaybettikleri çok daha fazladır.

Sertliği ile kadınlığını yok ederken, hayat yoldaşı sevdiği adamı ya da onun muhabbetini kaybeden kadın neyi kazanırsa kazansın onun yerini dolduramaz. Ne para ne iş ne kariyer, ne güzellik… Hepsi boştur. Sert kadınlar aradıkları sevginin yerini psikologlarla, haplarla, sahte mutluluklarla doldurmaya çalışırlar.

Kadınlara bir avuç hak verip kadınlığı çalanlar!  Haydi, kadınlara biraz mutluluk dağıtın eğer gücünüz yetiyorsa…


www.cocukaile.net  Sema Maraşlı
KAPININ ARDINDAKİ SOPA

Beşiktaş Sinan Paşa Camii Emekli İmam Hatibi Kemaleddin Altıntaş Hoca Efendi bir anısını şöyle dile getiriyor; Şöyle bir hikâyemi anlatayım da, oradan mülhem olarak bu işi çok iyi anlarız kanaatimce.

Beşiktaş’da imamlık görevini deruhte ettiğimiz dönem­de fakirhanemiz caminin gasil hanesinin hemen üzerindeydi. Gasilhanede beş altı kişiyi mi­safir edebileceğimiz buzhane vardı. Gecenin bir vaktinde bir bakarsınız kapınız ça­lar, trafik kazası gibi muhtelif sebeplerle birkaç cenaze birden getirilirdi. Bu sebeple hemen her sabah bizim evin önünde bir bağırtı çağırtı olurdu. Alışmıştık buna. Yine böyle bir sabah bir bağırtı geliyordu gasilhanenin önünden. Yaşlı bir adam “Eminem, Eminem” diye fer­yat ediyordu. Pencereden baktım yakınları adamı tes­kin etmeye çalışıyor, ama nafile, adam bağırdıkça ba­ğırıyordu. Kendisini teskin edenlere “Bırakın ağlayayım, siz bilmiyorsunuz, bilseniz siz de ağlayacaksınız” diyordu. Belki benim sözüm tesir eder düşüncesiyle yanına yaklaştım. Bana da “Hocam bırakın lütfen, bilseniz siz de ağlarsınız” dedi. “Öyleyse anlat ta biz de bilelim” de­yince içini boşaltmaya başladı.

Hocam ben gençliğimde ormandaki en vahşi hay­vanlardan çok daha vahşi biriydim. Ben, kavga etme­diğim, dövmediğim, dövülmediğim günü hayattan saymaz idim. Beraber yaşadığım annem de benim gi­bi aksi biriydi. Annem vefat etsin öyle evlenirim diyordum. Bizimle kimse durmazdı çün­kü. Ama annem de vefat etmedi. Nihayet evlenmeye karar verdim. Evleneceğim ama her gün boks yapacağımızı düşündüğüm için öyle cılız bir hanım istemiyorum. Nihayet bir hanım bulduk ve ev­lendik,

Eşim Emine Hanım, evlendiği­miz günden itibaren anneme tarifi imkânsız hürmet ve saygı gösteriyordu. “Senin hizmetine geç kaldığım için beni bağışla” diyerek o yaşlı annemin gönlünü fethetmişti. Annemin tüm hizmetini görüp onu hanım ha­nımcık bir hale getirdi. Ben o zaman içimden “Yağcılık yapıyor” diye düşünüyordum. Bir ay İki ay geçti ama anneme karşı olan hizmetinde, saygısında en ufak bir azalma olmadı.

Eve kafam gözüm yarılmış olarak gelirdim. Bana; “ne duygusuz, ne merhamet-siz insanlar var. İnsan hiç dövülür mü, insan sevilir” diye karşılık verirdi. Ben de; “Hanım sen merak etme, onlar üç dört kişiydiler. Ben onları tek tek yakalayaca-ğım, ağızlarının payını vere­ceğim” dedikçe bana; “Hayatım sakın sen onları döv­me. İnsan dövülmez. Çünkü senin döveceğin insanla­rın annesi, babası vardır. Eşi, çoluk çocuğu vardır. Ama öfkeni dindirmek için illa birisini dövmek istiyorsan sen beni döv. Ama kimseyi dövme. Ben sana hakkımı helal ederim. Onlar sana hakkını helal etmezler.” derdi. Bir iki böyle devam edince ben artık böyle bir insan mı olur diye kendim­den utanmaya başladım. Ama bir şey söyleyemiyordum kendisine.

Yine bir gün dışarıdan gelmiştim. Beni yine güler yüzüyle karşı­ladı. Kapıdan içeri girerken kapının arkasında bir sopanın olduğunu fark ettim. Hanım bu ne deyince. “Hayatım benim huysuzluğum tu­tacak seni üzeceğim. Sen de haklı olarak beni döveceksin. Beni döve­cek bir şeyi buluncaya kadar senin öfken geçer. Bu sopa burada dur­sun, lazım olursa kullanırsın!” deyince artık dayanamadım. “Hanım sen ins misin cin misin, gökten inmiş melek misin? Böyle insan olur mu” diye başladım ağlamaya. Dedi ki bana, “Hayatım bu benim iyi­liğim değil. Ben takvim kâğıdının arkasında okudum. Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: “Beyi kendisinden razı olan hanım cennet­te salihlerle, abidlerle beraber olacak. Bu bizim dinimizin güzelliği hayatım. Benim güzelliğim değil.” Anladın mı hocam şimdi ben ni­ye feryat ediyorum…



Ben buradan yola çıkarak diyorum ki; Emine Hanım, bir vahşiyi hangi yolla ıslah etti, tatlı diliyle ve güler yüzüyle. Eğer biz insanlığa hizmet etmek istiyorsak, çünkü Cenabı Allah sadece müslümana hizmet edeceksin demiyor, böyle bir iyilik gösterebilsek, acaba ne kadar insan kazanabiliriz?

Burası da çok önemli. Böyle olursa, insanlara başka türlü hiç ka­bul ettiremedi-ğiniz şeyleri kabul ettirirsin. Ama dik bakarsan, ‘sen öylesin, böylesin, bir defa söyledim zaten yapmadın, senden insan olmaz’ deyip ittiğimiz insanları bir daha kazanmak mümkün değil­dir. Bu çoluk çocuğumuz ve ailemiz için de geçerli. Biz babayız diye çocuğumuzun tepesine dikiliyoruz. Bu İslami bir eğitim değil. Onun için insani ve İslami ölçülerden yola çıktığımız zaman, kendimiz her türlü fedakârlığı yaptığımız zaman çok daha faydalı oluruz.
Yukarıda ki iki yazıyı beyninizde şöyle bir değerlendiriniz İnşallah.
Yüklə 26,31 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin