B.Beşinci Cumhuriyet (Günümüz) Siyasal Sistemi
Beşinci Cumhuriyet rejimini kuran 1958 Anayasası, ikili bir dürtüyle oluşturulmuştur: yürütme organını güçlendirerek ve sistemde cumhurbaşkanına merkezi bir rol vererek istikrarsızlık üreten siyasal gelenekten kopuş niyeti ve cumhuriyetçi, liberal ve parlamenter geleneğe bağlılık.
1.Siyasal Sistemde Cumhurbaşkanının Ağırlığı
V. Cumhuriyet sisteminde, cumhurbaşkanının merkezi rolü, meşruiyetini, 6 Kasım 1962 Anayasa değişikliğinden beri, doğrudan geneloy tarafından seçilmesinden kaynaklanmaktadır. 2 Ekim 2000 tarihli Anayasal Yasa ile Cumhurbaşkanının görev süresi yedi yıldan beş yıla indirilmiştir.
Siyasal kurumlar arasındaki yeri Anayasanın 5.maddesinde tanımlanmıştır: “Cumhurbaşkanı, Anayasaya itaat ve saygıyı gözetir. Hakemliği ile kamu iktidarlarının düzenli işleyişini ve devletin devamlılığını sağlar/ Cumhurbaşkanı milli bağımsızlığın, ülke bütünlüğü ile uluslararası anlaşmalar ile Topluluk Anlaşmalarının teminatıdır”
V. Cumhuriyet Cumhurbaşkanın anayasal sistem içindeki konumunu üç kategori içinde değerlendirebiliriz
-
Anayasanın koruyucusu olma rolü: Cumhurbaşkanı, Anayasa Konseyi üyelerinin üçte birini atar (m.56); yasalara ve uluslararası anlaşmalara karşı Anayasa Konseyine başvurabilir (m.54, 61); anayasa değişiklikleri sırasında belirleyici bir rol oynar (m.89).
-
Hakemlik rolü: Cumhurbaşkanı, iktidarda gerçek bir ağırlığa sahiptir. Çeşitli konularda, hiçbir aracılığa gerek olmadan, doğrudan doğruya halkoyuna başvurabilir (m.11) veya Meclisi feshederek seçime gidebilir (m.12). Cumhurbaşkanının doğrudan geneloyla seçilmiş olmasına, onun siyasal görüşlerine bağlı bir parlamento çoğunluğunun eklenmesi “hakemliği”, “kaptanlığa” dönüştürebilir. Bu durumda Cumhurbaşkanı, başbakan ve parlamento çoğunluğu üzerinde de otorite sahibidir ve gerçek bir hükümet başkanı olarak ortaya çıkar. 1986-1988, 1993-1995 istisnaları dışında, Cumhurbaşkanın geneloyla seçilmeye başlandığı 1962’den beri böyle bir durum sözkonusudur.
Cumhurbaşkanının, hakemlik rolü, kendi siyasal görüşünden olmayan bir meclis çoğunluğu ve hükümet ile birlikte çalıştığı dönemlerde, diğer dillere de giren terimle cohabitation (sözlük anlamı: birlikte oturma, karı koca hayatı yaşamak) dönemlerinde ortaya çıkmaktadır. Bu dönemlerde cumhurbaşkanı, fiili siyasal ağırlıktan, anayasal yetkileri sınırına çekilmek zorunda kalmaktadır: yasaların ısdarı (m.10), bakanlar kurulu kararnamelerini ve yasa gücünde kararnameleri imzalamak (m.13), dış politika (m.52) ve savunma (m.15) konusundaki görevler. Bu dönemlerde, Anayasanın kendisine atfettiği (m.20,21) yönetici rolünü kazanır (hükümet ulusun siyasetini belirler ve yönetir; başbakan hükümetin faaliyetini yönetir.)
-
Ulusal bağımsızlığın, ülke bütünlüğünün ve anlaşmalara saygının teminatı oma rolü: Cumhurbaşkanının savunma ve ulusal güvenlik konularında önemli bir rolü vardır. Elçilerin kabulü (m.14) ve uluslararası anlaşmaların onaylanması (m.52) cumhurbaşkanın görevidir. Başkomutan (m.15) olarak nükleer silah kullanma kararı verme yetkisi bulunmaktadır.
Ulusal bağımsızlığın teminatı olma işlevinin gereği olarak Anayasa’nın 16.maddesi, “Cumhuriyetin kurumlarına, ulusal bağımsızlığa, ülke bütünlüğüne ve uluslararası yükümlülüklerin yerine getirilmesine yönelik ağır tehdit durumunda” ve “kamu gücünün düzgün işleyişi sekteye uğradığında” gerekli tedbirler almak konusunda Cumhurbaşkanına olan olağanüstü yetkiler vermiştir.
2.Ölçülü Parlamentarizm (le parlementarisme rationalisé)
Cumhurbaşkanının, siyasal içindeki ağırlığına karşın, siyasal rejimin “başkanlık” sistemi olarak nitelendirilmesi mümkün değildir. ABD’de uygulanan ve hükümet ile parlamentonun, katı bir ayrımına dayanan başkanlık sistemi Fransa’da sadece 1848 ile 1851 yılları arasında uygulanmıştır.
Cumhurbaşkanının güçlendirilmiş ve parlamentonun yürütmeyi etkileme araçlarının zayıflatılmış olmasına karşın, Fransa, parlamenter sisteme bağlı kalmıştır. Hükümetin parlamento karşısında siyasal sorumluluğu ve yürütmenin de parlamentoyu fesih yetkisi varlığını sürdürmektedir. Bununla birlikte, III. ve IV. Cumhuriyet rejimlerindeki istikrarsızlığa ve aşırılıklara tepki olarak, yasama yetkisi ve parlamentonun yürütmeyi denetim araçları, hükümetin istikrarını ve otoritesini korumak için iyice sınırlanmıştır. Ortaya çıkan sistem “ölçülü parlamentarizm (le parlementarisme rationalisé)” olarak adlandırılmaktadır. Ölçülü parlamentarizmin özelliklerini iki başlık altında değerlendirebiliriz.
-
Hükümetin siyasal sorumluluğu yöntemlerinin ölçülü hale getirilmesi: III. ve IV.Cumhuriyet rejimlerinde, hükümetin siyasal sorumluluğuna ilişkin yöntemlerin belirsiz ve uygulamaz niteliği, istikrarsızlık unsuru yaratmıştı. Hükümetler, basit bir yasa tasarısında yeterli çoğunluğu sağlayamadıkları durumda bile istifa etmişlerdi.
1958 Anayasası, hükümeti düşürebilmesi için Parlamentonun, açık güvensizlik önergesi üzerine, üye tamsayı ile açıkça güvensizlik oyu vermesi gerekliliğini öngörmüştür (m.49/II). Ayrıca Anayasa, hükümetin, parlamentoda oylamaya sunmadan da yasa çıkarabilmesine olanak tanıyan bir düzenleme öngörmektedir. Hükümet, tasarı hakkında siyasal sorumluluk üstlendiğini ilan eder ve 24 saat içinde de bir güvensizlik önergesi verilip de kabul edilmezse tasarı yasalaşmış olur (m.49/III).
-
Yasama etkinliğinin ölçülü hale getirilmesi: Yasama etkinliğini sınırlamak için çeşitli mekanizmalar kullanılmıştır. Anayasa, yasama alanıanı sınırlı olarak sayarak belirlemiş (m.34) ve Anayasa Konseyi’nin denetimine tabi kılmıştır (m.61). Ayrıca, hükümetin yasa önerilerinin kabulünü kolaylaştırıcı çeşitli yöntemler getirilmiştir. Gündemi belirleme yetkisi (m.48). Hükümet isterse konuyu görüşen sadece hükümetin değişiklik önerilerini dikkate alarak tasarının tümünü veya bir kısmını oylayabilir (vote bloqué [m.44/III]). Kamu gelirlerini azaltıcı kanun ve değişiklik önerisi yapılamaz (l’irrecevabilité financière [m.40]).
Dostları ilə paylaş: |