Böylece, zulmet ve nifak ehli ve tarafı zulüm ve nifak, cebir ve kuvvet, hile ve şeytanet plânlarını çevirip dururlarken; Nur ehli ve tarafı da doğruluk, hakikat, ilim, akıl, sadakat, iman ve Kur an, Nur ve ziya ile mukabele ediyordu.
Bu yazdıklarımızın sübutunu gösteren ve vakıalar halinde cereyan şeklini ve Üstad'ın bunları hissederek yaptığı karşı tedbir diktelerini bildiren maddeler, Hazret-i Üstad'ın Kastamonu'dan yazıp Isparta'ya gönderdiği mektuplarından okunmaktadır. Bunlardan bazılarını kaydediyoruz. (Gerçi alttaki ilk mektup, Isparta'da henüz beraat hadisesi olmazdan evvel ise de, yine bir derece bu hadisatın ucunu göstermektedir.)
Evvela Hükûmet'in tutumunun zahiren değişikliğini ve Din ile bir nevi müsalâha şeklini ihsas eden şu malumatlardır:
"... Mektubunuzu almadan iki gün evvel gördüğüm bir rü'yayı beyan ediyorum, şöyleki gördüm: Şimdiki reis veya şimdiki reisler, tanıdığım ehemmiyetli bir iki hocaya hilafet rütbesini ve mes'elelerini tatbik etmeye.. Ve hilafet o hocalara veya reislere hangisine verileceğini rüyada anlamadım.. ve o netice-i kararları bana göstermek için, bana karşı geldiklerini gördüm. Sonra uyandım, sabahleyin kardeşlerime söyledim, dedim: Allahû a'lem Isparta havalisinde Risale-i Nurun maddî mağlubiyeti içinde, ma'nevî gâlibiyeti olmuşki; Büyük makamat-ı resmiyeden en mühim mesail-i İslâmiye medar-ı bahs olacak. Biz Isparta'da o musibetin ne derece ileri gittiğini bilemediğimizden ve çoktanberi de, ne hal-ı alemden ve ne de resmi halden anlamayıp dinlemediğimiz halde, bu rü'yanın rü'yay-i Sadıka
245
olduğuna bir emare olan beni bir gün baktırdı. O emare şudur ki: Risale-i Nurun ehemmiyetli bir talebesi Ankra'dan gelip, ben sormadan dedi: "Reis (İsmet) Kur'ana yeni bir tefsir yazmaya emretmiş. O da yazıyormuş.
246
1183
Hem söylemiş ki: Dahiliye vekili yirmi senelik bir adeta muhalif olarak;" Dinsiz bir millet yaşayamaz "diye din lehinde beyanatta bulunduğunu.. Ve maarif nazırı da âdab-ı İslâmiye lehinde eski prensiblerine muhalif olarak beyanatta bulunduğanu " Ehemmiyetli bir değişikliği ihsas ettiğinden; kulağımı kapadığım sekiz aydan sonra, bu rü'ya hatırı için bu haberleri aldım. Bunun sebebini cidden arzu ettim. Bir ihtar edildi ki:
Ehl-i dalâlet, memur-u siyasiyeyi aldatıp Risale-i Nur aleyhinde genişçe, buradan oraya kadar bir daire içinde taarruz edip, derece-i kuvveti anlamak istediler. Gördüler ki: Sökülmiyecek, mağlub edilmiyecek bir kuvvette gördüklerinden; ehemmiyetli büyük makamat-ı resmiyede mahiyetini medar-ı bahs ve dikkat ettiklerinden, bilmecburiye bir nevi musalâhaya yol hazırlamak ve şimdiye kadar hakikat ve hikmete muhalif olarak, iyilikleri ölen reise ve fenalıkları millete, orduya vermek yerinde, o hatay-ı azime bedel, bütün fenalıkları ölene verip, kendilerini bir derece o dehşetli hatiattan kurtarmak çaresini aramaya bir zemin teşkil etmeye çalışılmış ki; hem rü'ya hem bu haberler haber veriyor...(236)!”
2- Nur talebelerinin arasına ihtilâf sokarak hizmette şevk ve gayretlerini kırmak ve birlik ve beraberliklerini zedelemek için uygulanan sinsi planlara karşı, Üstad'ın büyük tahşidatla ikazlarından bir iki örnek verelim: Hazret-i Üstad'ın o çok ehemmiyetli ve müessir ikaz ve irşadlarını kayıddan önce, Isparta'da o münafıkane planın bir derece hüküm icra etmesinden söz etmek istiyoruz. Şöyle ki:
Isparta'da Nur hizmetinin yazı ve neşir işinde faal ve azimkâr rükünlerin arasına ihtilaf sokmak için, Ispartan'ın beraet hadisesinden sonra, daha çok neşeIenen şevk ve gayrete gelen Nur talabeleri yazı faaliyetlerini kızıştırdıkları, bir nevi memduh müsabaka halini aldığı bir hengâmda, bir birleriyle yek-aheng içinde olupta daha çok hizmetlerin yapılabileceğini düşünen münafıklar, meşreb ihtilafını ve meşru' makamcılık damarını tahrik etmek için fırsat kolladılar.. ve maalesef sonunda bir menfez, bir medhal bulabildiler... İstişareyi ve karşılıklı fikir alış verişiyle daha iyi neticelere varma düşüncelerini pek dinlemeyen birisini keşfettiler. Bu fırsattan istifade ile hemen ortaya dedikodu üretip serptiler. Hadise büyüdü ve kızıştı. Hatta bir ara rekabetkârane bir durum alarak daha da büyümeye doğru gidiyordu.
Hazret-i Üstad bu plânlı oyunu ve zararlı durumu hiç bir haberi olmadığı halde, ferasetiyle sezmişti. Sık sık ve en te'sirli bir şekilde ikazlar gön
(236)Osmanlıca Kastamonu-2 S: 262
247
1184
dermeye başladı. Bu rekabet sonrasında, Hazret-i Üstad'dan gelen tüm ikazları kendi lehine çevirerek te'vil eden birisi, şahsî hissinden vazgeçmeye ve feragat etmeye pek benzemiyordu. Amma onun karşısındaki zat ise, bütün hislerini ve nefsî arzularını yenebilen bir zat idi. Nefsinin bogazına ve gururuna basarak o ateşe su dökmeyi başardı ve hadise de böylece yatıştı.
Hazret-i Üstad bu duruma ve o zatın yüksek fedakârlığına çok memnun oldu, tahsin ve tebrik etti. (Bu zat İslam Köylü merhum şehid Hafız Ali idi. Rahmetullahı aleyhi)
Şimdi Hazret-i Üstad'ın bu mevzudaki irşad ve ikazlarından, ayrıca da netice itibariyle memnuniyetini, tebrik ve tahsinlerini bildiren bölümler ifadelerinden veriyoruz.
Aziz sıddık kardeşlerim!
Sizin fevkalâde sebat ve ihlâsınızın galebesi ve o musibeti def’inden sonra, ehl-i dünya cepheyi değiştirdi. Zendakanın desiseleriyle bu havalideki bizlere karşı perde altında maddî ma'nevî tahşidatı başlamış. Gayet dikkatle ve şeytancasına şâkirtlerin hakikî kuvveti olan tesanüdü bozmaya çalışıyorlar. Sizlere Risaleleri iade ettikleri halde, kurnazcasına dolaplar çeviriliyor Biz sizin bir şu'beniz olduğumuz halde, bizi asıl ve merkez telâkki ettiklerinden daha ziyade desiseleri bize karşı isti'mal ediyorlar. Hafız-ı hakikî Cenab-ı Haktır, İnşallah hiç bir zarar edemiyecekler.(237)Fakat bu şuhur-u mübarekenin eyyam ve leyali-i mübarekesinde halis dualarınızla bize yardım ediniz. Bir şey yok, fakat mümkün oldukça ihtiyat ve dikkatli olunuz. Hazret-i Ali Radiyallahu anhü ve Gavs-ı Geylanî Kuddise sirrühû gibi kahramanların manevî te'minatı ve hitapları bize her vakit cesaret ve kuvve-i maneviyeyi veriyor... (238)”
"... Sizler her zamandan ziyade bu fırtınada tesanüdünüzü ve ittihadınızı ve birbirinin kusuruna bakmaması, birbirini tenkid etmemesi Risale-i Nurun vazife-i kudsiye-i imaniyesi hesabına mükellef ve muhtaçsınız. Sakın birbirinizden gücenmeyiniz ve tenkid etmeyiniz. Yoksa az bir za'af gösterseniz, ehl-i nifak istifade edip sizlere büyük zarar verebilir...(239)”
248
(*) Bu mektup biraz üst taraftada geçtiği halde, burada tekrar edilmesinelüzûm oldu A.B.
(237)Hazret-i Üstad bu ihtarıyla Denizli hapis hadisesini haber veriyor gibi konuşuyor. Neticesinin de zararsız geçeceğini ima ediyor. A.B.
(238)Osmanlıca Kastamonu-2 S: 285
(239)Osmanlıca Kastamonu-2 S: 429
249
1185
"... Sakın dikkat ediniz, ihtilâf-ı meşrebinizden ve zayıf damarlarınızdan ve derd-i maişet zaruretinden ehl-i dalâlet istifade edip birbirinizi tenkid ettirmeye meydan vermeyiniz. İhlâs risalesinin düsturlarını her vakit göz önünde bulundurunuz. Yoksa az bir ihtilâf bu vakitte Risale-i Nura büyük zarar verebilir. Hatta sizden saklamam;- İşte şimdi Feyzi de, Emin de biliyorlar ki- Mabeyninizde gayet ehemmiyetsiz bir tenkid, bize burada zarar veriyor gibi, size-hiç bilmediğim halde-bu noktaya dair iki mektup yazdım ve ruhen çok endişe ediyordum. Acaba yeni bir taarruz mu var? diye muztarib idim. Hem o zarardandır ki; Mübarek Hüsrev'in gelmesiyle(240)Yeni bir şevk ve sür'atle bize Hizb-ün Nurî nin arkasına ilhak edilen münacaat parçası on beş gün te'hire uğradı. Onbeş gün evvel bize geleceğini tahmin ediyordum.
İnsan kusursuz olmaz ve rakibsiz de olmaz. Risale-i Nurun kahraman şâkirtleri her müşkilâta galebe ettikleri gibi, inşaalah bu ehemmiyetli ve dehşetli mevsimde yine galebe ederler...(241)”
Hadisenin neticesini ve Üstad'ın memnuniyetini ve tebrik ve tahsinlerini bildiren bir mektubu:
"Aziz, Sıddık, mübarek Kardeşlerim!
Cenab-ı Hakk'a hadsiz şükür ediyorum ki; Bu acib zamanda sizin gibi halis, muhlis, mahviyetli, fedakâr kardeşleri bize ihsan eylemiş. Bu defa Hüsrev'in, Hafız Ali'nin, Hafız Mustafa'nın, küçük Ali'nin birbirine hitaben yazdıkları dört mektuplarını okudum. En derin kalbimizde bir sürur, bir hiss-i şükran, bir memnuniyet hissettim. Bu çok kıymettar kardeşlerimin ne derecede alîhimmet ve yüksek ruhlu, Risale-i Nur hizmetinde ne derece fedakâr olduklarını anladım.. Ve Risale-i Nur böyle kuvvetli ve halis ellere tevdi' edildiğinden bize kat'î kanaat verdi ki, Risale-i Nur mağlub olmıyacak. Bu kuvvetli tesanüdlerini daima yaşattırıp parlattıracak...
Evet kardeşlerim, sizler ihlâs sırrını tam muhafaza ediyorsunuz. Tefrika içinde vahdetinizi muhafaza, hakikaten bir harikadır: Hafız Ali'nin hakikaten müstesna bir mahviyet ve tevazu' içinde ihlâsı ve fena fil-ihvan düsturunu muhafaza etmesi..Ve Hüsrev'in hakikaten tedbirce bana ihtiyaç bırakmıyacak bir derecede tedbiri ve dirayeti.. Ve Hafız Ali gibi
(240)Hüsrev Altınbaşak, ihtiyat askerliğini Üstteğmen olarak bitirip geldiğ tarihi bildirmektedirA.B.
(241)Osmanlıca Kastamonu-2 S: 450
250
1186 yüksek ihlâs ve mahviyeti.. Ve Hafız Mustafa'nın Hizmet-i Nuriyede büyük iktidarı içinde kuvvetli bir sadakatı ve fedakârane teslimiyeti.. Ve hem Abdurrahman hem Lütfi hem Hafız Ali manasını taşıyan büyük ruhlu küçük Ali Risale-i Nur hizmetini dünyada her şeye tercihen hayatının en mühim maksadı yapması ve sebeb-i ihtilâfa karşı kuvvetli mukavemeti bulunduğunu bu dört mektubunuz bana bildirdi.
Aynı sistemde, mes'elede alâkadar kahraman Tahirî ve kahraman Rüşdü'nün dahi aynı hakikatta, aynı ahlakta bulunduklarını hiç şüphe etmiyoruz. Bu altı rüknün bu muvakkat sarsıntıdan hakiki bir tesanüdle birbirine el ele, omuz omuza, baş başa vermesi;altı yüz, belki altı bin kıymet-i maneviyeyi alıyor diye Cenab-ı Hakk'a Risale-i Nur hesabına hadsiz şükür ediyoruz ve sizi de tebrkik ediyoruz...(242)"
Ve daha bunlar gibi Hazret-i Üstad'ın bu hadisede(Barla hayatında bir kısmı yazılmış mektupları gibi)memnuniyet ve tebriklerini ifade eden çok bölümler, Osmanlıca Kastamonu lahikasının 460, 461 ve 471. sahifelerinde mevcuddurlar. Okuyucuların oralara bakmalarını da tavsiye ederiz.
3- Bazı meşhur Şeyh ve hocaları kandırmak yoluyla elde edip, Hazret-i Üstad'ın şahsına ve Risale-i Nur aleyhine konuşturma plânlarına karşı Üstad'ın îkaz ve irşadlarından bazı örnekler de şöyledir:(243)
"... Sandıklı tarafında kemal-i şevk ve ciddiyetle faaliyette bulunan Hasan Atıf kardeşimizin bir mektubundan anladık ki; Orada perde altında, faaliyeti durdurmak için bazı hocalar ve bir kısım tarikata mensub adamları vasıta edip fütur veriyorlar. Halbuki, mesleğimiz müsbet hareket etmektir. Değil mübareze, belki başkaları düşünmeye de mesleğimiz müsaade etmiyor. Müşterileri de aramaya mecbur değiliz. Müşteriler yalvarmalı...(244)”
"... Gayet muhlis kardeşimiz Hasan Atıf'ın mektubunda, bir ihtiyar âlim ve vaiz, Risale-i Nura zarar verecek bir vaziyette bulunması, benim gibi binler kusurları bulunan bir biçarenin ehemmiyetli iki ma'zerete binaen bir sünneti (sakal) terk bahanesiyle şahsımı çürütüp Risale-i Nura ilişmek istemiş.
Evvela hem o zat, hem sizler biliniz ki; Ben Risale-i Nurun bir hizmetkârıyım ve o dükkânın bir dellalıyım. Riaale-i Nur ise, Arş-ı A'zamla bağlı olan Kur'an-ı Azimuşşan ile bağlanmış bir hakiki tefsiridir:
251
(242) Osmanlıca Kastamonu-2 S: 457
(243)Bu hususta, gerekse ittifak ve tesanüd mes'elelerinde az yukarda aynı ikazlardan bölümler yazılmış olabilir. Ancak mes'elelerin çok yönlü olması sebebiyle burada tekrar etmekte bir beis görülmedi. A.B.
(244)Osmanlıca Kastamonu-2 S: 459
252
1187
Saniyen: O vâiz ve âlim zata benim tarafımdan selâm söyleyiniz. Benim şahsıma olan tenkidini, itirazını başım üstüne kabul ediyorum. Sizler de o zatı ve onun gibilerini münakaşa ve münazaraya sevk etmeyiniz. Hatta tecavüz edilse de, beddua ile de mukabele etmeyiniz. Kim olursa olsun, madem imanı var; O noktada kardeşimizdir. Bize düşmanlık da etse, mesleğimizce mukabele edemeyiz. Çünki daha müthiş düşman ve yılanlar var... (245)"
Üstad Hazretlerinin bu mevzu'daki ikazlarının bir kısmı da, İstanbul'da ihtiyar Hoca ve Şeyh zatın i'tirazı meselesinde ele alındığından burada bu kadarıyla iktifa edildi.
Maddelerin diğer ikisini, yani Nur talebelerinin yüzlerini Risale-i Nurdan çevirip çekmek üzere me'muriyet vesaire gibi parlak işler bulma plânı ve Diyanet Riyaseti vasıtasıyla eser yazdırarak, Risale-i Nura karşı çıkarma işi yukardaki maddelerin içinde münderiç olarak geçtiği için, ayrıca da bu hususta belli şahıslar ve vakıâlar göstermeye izin olmadığından yazmaktan sarf-ı nazar edildi.
Yukardaki maddelerde geçen plânlara karşı, Üstad'ın ikaz ve irşadlarından başka, Nur talebeleri câmiası ve başta Hazret-i Üstad olarak müsbet yöndeki faaliyet ve hizmetleri de şöylece özetlenebilir:
A- Gençlere ve mekteplilere müteveccih Risale-i Nurdan istifade etmeleri için, o zamanki ismiyle "Gençler ikaznamesi" (Gençlik Rehberi) ve Hüccetillah-i Baliğa ( Asa - yı Musa'nın Hüccetler kısmı ) yeni yazıyla izin verilerek neşredilmesidir. Bu hususu açıkça ifade eden mektuplar çoktur. Kastamonu aslı lahikalarda mevcuttur. Üstadın gençlerle ilgili kaleme almış olduğu parçalar, o zamanlar Orta okul ve lise talebesi olan araçlı Abdullah Yeğin ve arkadaşlarının sordukları suallerin cevabı; Veya Üstad'ın bu gençlere müteveccih verdiği şifahî derslerin bilâhare kaleme alınmasıyla teşekkül eden Gençlik Rehberi eserinin esasını teşkil ederler. Bütün o parçalar Gençlik Rehberi kitabında yer aldığı gibi; Hazreti Üstad aynı o mevzuları başka bir üslub ve beyanla Denizli Hapsinde te`lif edilen Meyve Risalesinin içinde de dercetmiştir.
Bu söylediklerimizin Osmanlıca Kastamonu Lahikasında tertib ve dizilişleri sahifeler itibariyle söyledir:
Osmanlıca Kastamonu- l, S: 89; 94,144,145,
253
Kastamonu- 2, S: 249, 292, 278, 319, 324, 409, 413, 427, 443, 447, 464, ve 469
(245) Osmanlıca Kastamonu-2 S: 474
254
1188
Verdiğimiz bu sahife numaraları, aynı zamanda bazı risalelerin yeni yazılarla neşredilmesine dair izinlerin sâdır olduğunu da göstermektedir.
Yine aynı mananın başka bir vechesine bakan bir husus da, üstad Hazretlerinin mübarak taife-i nisa' olan hanımlarla ilgili yazdığı dersler... Ve bilâhare Denizli hapis hadisesinden sonra, "Hanımler Rehberi"nın mühim bölümlerini teşkil eden parçaların Kastamonu'da yazılmasıdır. Ancak Kastamonu' da bu parçalar bir araya getirilip de, kitap halinde neşredilmiş değildir. Fakat o sıra hanımlar arasında bunlar büyük çapta te'sirler icra etmişlerdir. Adı geçen mektup ve parçaların Osmanlıca Kastamonu lahikalarındaki sahife numaralarını vermekle iktifa ediyoruz:
Osmanlıca Kastamonu-1, S:144,174, 240, 268, 287, 526, 534, ve 553 ve Ziyadat-ı Kastamoniye S: 55
B- Nur Risalelerinin te'lifleri itibarıyla, başlangıçtan ta 1942'lere kadar müteferrik ve birer müstakil risale şeklinde neşredilmekte iken; bu yılın (1942) başında zâhiri hiç bir sebeb yokken, Hazret-i Üstad çeşitli mevzulara dair müteferrik Nur risalelerini mecmualar haline getirerek, isimler verip neşrettirmiş olmasıdır. Bu hareketin büyük faideleri ve hıkmetleri Denizli hapis hadisesinde daha iyi anlaşılmıştır. Risale-i Nurun ikamesine çalıştığı iman hakikatlarının çeşitli dal ve mevzularıyla bir araya getirip ve bir birine ekliyerek ve bazılarını diğerlerine zeyiller yaparak mecmualar tarzında neşrinin faydalarından birisi de, aynı mevzu' etrafında ika'edilen çeşitli şüphe ve vesveseleri bertarf etmek, bir delik ve rayb bırakmamak olan hikmetinin ortaya çıkmış olmasıdır.
Nur mecmularının bu tarzda neşir ve tertib keyfiyetini bildiren Hazret-i Üstad ın ifadeleri Osmanlıca Kastamonu lahikalarındaki yerleri şöyledir:
Osmanlıca Kastamonu- 2 S:199, 284, 312, 369, 403, 407 ve 406
C- Hizb-ül Ekber-ül Kur ani ve Hizb-ül Ekber-i Nurî nin fotoğraf yoluyla tabedilmeleri ve bunların arkasında "Mu'cizeli Kur'an"ile tarif edilen tevafuklu Kur'anın aynı usullerle tab'etme niyeti ve hazırlığını bildiren Üstad'ın beyan ve ifadeleri:
Osmanlıca Kastamonu- 2 S: 283, 352, ve 437
Ç- Bu arada Beşinci Şua' risalesinin te'lifi ve onun mahiyeti ve tarihçesi hakkında verilen malumatlarla beraber, o risalenin ehl-i iman arasında
255
büyük merakla aranıp istenmesini ve o risalede derin ve râsihâne bir hakikat-i ilmiye ile Ahir zamanda gelecek müthiş şahısların, Deccel ve Süfyanların kimler olduğıınu bildiren Üstadın beyanları:
Osmanlıca Kastamonu- 2 S: 35, 47,258.
Ve bunların dışında Denizli Hapsinin arefesinde en büyük bir hiz
256
1189 met ve nuranî tahşidat olarak ta, aynı yılın yaz aylarında merhum Tahirî Mutlu ağabeyin büyük gayretleriyle, O sıra çok büyük bir hadise olan "Ayet-el Kübra" Risalesinin İslam harfiyle tab' işi gerçekleşmesidir. Ancak Ayet-el Kübranın tabedilmiş nüshaları matbaa'dan çıkıp gelirken ve Denizli Hapsinin az öncesinde henüz ele geçmemişken, hapis hadisesi zuhur etmiş, fakat hapis sırasında dışarda resmi ve gayr-ı resmî bir çok insanın eline geçerek, onunla çok büyük imanî bir hizmetin husul bulmuş olmasıdır. Buna dair Hazret-i Üstad'ın beyanları, daha çok Denizli hapsi mektupları içinde mevcuttur.
VE SENE 1943, DENİZLİ HAPİS HADİSESİNİN ÖN BELİRTİLERİ
Kastamonu hayatı başında da belirtmeye çalıştığımız gibi, Denizli hadisesinin esas sebebi BEŞİNCİ ŞUA' RİSALESİDİR. Bu hususta belgeler ilerde gelecektir. Ondan bir sene önce de, Isparta adliyesi bu risaleyi ve diğer umun Nur Risalelerini ağır ceza mahkemesinde tetkik etmiş ve sahiplerine iade etmişti. Buna rağmen gizli ajanlar bu risaleyi yeniden her yerde gizli gizli aramaktaydılar. Bu sebeple 1943 yılı içerisinde Hazret-i Üstad'ın Kastamonu'daki menzili müteaddit defalar aranmış, fakat aradıkları Beşinci şua' bulunamamıştı. Zaten Üstad Hazretleri, Isparta adliyesinin verdiği beraat kararı haberinden sonra da, bir iki mektubunda çok büyük memnuniyet ve teşekkürlerini ifade etmekle beraber, gizli zındık din düşmanlarının Hükûmet adamlarını evhamlandırarak hazırlamakta oldukları geniş ve büyük çaplı bir taarruzu da hissediyordu. Talebelerine beraetten sonra bile çok sıkı ihtiyat tavsiyelerini yapıyordu.
Evet, Isparta adliyesi Ağır Ceza Mahkemesinin vermiş olduğu beraet kararı ile; Adalet ve Hukuk, Kanun ve İdare noktasından Risale-i Nurların artık tamamen serbest olmaları icabederken; Üstad Bediüzzaman da talebelerine değil ihtiyatı, bilâkis serbestçe hareket etme tavsiyelerini vermesi lâzım iken; tam aksine ve zıddına, baştaki hükûmet adamları, zındıkların oyununa gelmişçesine sımsıkı ve adım-adım Nur talebelerini ta'kib etmeye başlamışlardı. Bu durumu çok iyi hisseden Üstad Hazretleri de talebelerine beraet kararına rağmen daha çok dikkat ve ihtiyat tavsiye etmekteydi. Zamanın hükûmetinin Başbakanı olan Şûkrü Saraçoğlu'da zaten maalesef gizli komünist teşkilâtlarla uyum içinde hareket etmekteydi. Onun Milli Eğitim Bakanı olan Hasan Ali Yücel ise, zaten dünyaca bilinen kıpkızıl bir komünistti. Her ne ise.
Şimdi Denizli hadisesini netice verecek şekilde plânlanan gizli tâkib ve hazırlanan tuzak karşısında Hazret-i Üstad'ın Nur talebelerine yap
257
1190 tığı ihtiyat tavsiyeler;ve dikkat örneklerinden bazı nümuneler verelim:
"Aziz Sıddık Kardeşlerim, her vakit ihtiyat iyidir: Zaten Hazret-i Ali (R.A) de kerametkârane bize ihtiyatı tavsiye ediyor..."
"... Sizin şimdiye kadar fevkalâde sebat ve metanet ve tesanüd ve ittihadınız, bu memlekete medar-ı iftihar olacak ve istikbalini kurtaracak derecededir. Dikkat ediniz, bu yeni fırtına sizin tesanüdünüzü bozmasın...(246)"
"... Kardeşimiz Hasan Atıf’ın mektubundan anladık ki, hakikaten tam çalışıyor. Kendi tâbiriyle; Risale-i Nurun mücahidlerinin ve Efelerinin kalem yadigârlarını bize hediye olarak irsal ettiğine mukabil deriz: Cenab-ı Hak ebeden onlardan razı olsun.. Ve daha çok manidar yazdığı cümleler içinde bir parça ehl-i bid'aya şiddet gördüm. Zaman, zemin, Risale-i Nurun müsbet mesleği ehl-i bid'a ile değil fi’len, belki fikren ve zihnen dahi meşgul olmaya müsaade etmez. İhtiyat her zaman lâzım...(247)"
"... Hem şimdiki bu müşevveş vaziyetlerde çok zararlı hem hocaları, hem ehl-i siyaseti Risale-i Nura karşı cephe almaya ve tecavüz etmeye sebebiyet veren "Şapka ve Ezan" mes'elelerini ve "Deccal ve Süfyan" Unvanlarını Risale-i Nur şâkirtleri yabanilere karşı lüzumsuz medar-ı bahs ve münazaa edilmemek lâzımdır ve ihtiyat etmek elzemdir ve i'tidal-ı demi muhafaza etmek vâcibtir. Hatta sizde cüz'î bir ihtiyatsızlık buraya kadar bize te'sir ediyor... (248)"
Ve daha bunlar gibi(kısmende üst tarafta geçtiği üzere)ehl-i dalâletin sinsi planlarının şerrinden tahaffuz için Hazret-i Üstad'ın bir çok ihtiyat tavsiyeleri vardır. Fakat arzettiğimiz nümuneler maksada kâfıdir.
DENİZLİ HADİSESİ YAKLAŞIYOR
İşte Denizli Hapis hadisesi başlangıç olarak böyle gele gele, Atıf Egemen Ağabeyin Denizli, Aydın ve Afyon'un Sandıklı civarlarında yaptığı nurani hizmet ve faaliyetleri neticesinde, fevkalâde inkişaf ve dindârâne vaziyetler, münafık ehl-i dalâlet ve bunlara alet olmuş dine mensup ehl-i bid'atın nazar-ı dikkatlerini büyük çapta celbetmeye sebep oldu. Aslında Isparta'da yapılan büyük hizmetler karşısında bu bir zerre gibiydi. Fakat Atıf Ağabeyin hizmetleri hücumlarına bahane olmaya müsaid görüldü. Nihayet, mesele, Denizli vilâyetinin Çivril kazasının müftü ve vâizinin rejime
258
(246) Osmanlıca Kastamonu-2 S: 452
(247) Os.Kastamonu-2,S:518
(248) Aynı eser S: 523
259
1191
dayanarak, Atıf Egemen Ağabeyle ve Nurlu hizmetiyle muaraza şeklinde kendini gösterdi ve fiilî durum aldı. İlim ve hakkaniyet noktasında Atıf Ağabeyin elindeki Nurlu risalelere karşı âciz kalan ve tutunamıyan müftü ve vaiz, çok maalesefki, mes'eleyi büyüterek Hükûmete kadar götürdüler. Bu arada fırsatı ganimet bilen ve bekliyen zındık komiteler hükîımeti evhamlandırdılar. Emniyet kuvvetleri harekete geçti. Atıf Egemen Ağebeyin o sıra hizmet sahası olan Denizli Vilâyeti Çivril kazasının Homa nahiyesinde taharriyata giriştiler. Burada bazı elyazma nur risaleleriyle birlikte, bir nüshada Beşinci Şua risalesi ellerine geçmiş oldu. Hadise büyük yaygaralarla büyütüldü.. Ve Atıf Egemen ile bir kaç Homa'lı masum arkadaşı 1943 Temmuz ayı sonu veya Ağustos başında tevkif edildiler.(249) Hadiseyi Üstad Hazretleri haliyle duydu ve talebelerine şu mektubu yazdı:
Aziz sıddık Kardeşlerim!
Evvela: Bu Ramazan-ı Şerifteki (250) dualar -İhlâs bulunmak şartıyla İnşaallah makbuldur. Fakat maatteessüf ekseriyetçe Risale-i Nurun şâkirtlerinin nazarlarını dünyaya çevirmek ve huzur-u kalbi bozmak için taarruzlar yüzünden o ihlâs, o huzur-u tam bir derece zedelenir. Merak etmeyiniz, her şeyi Cenab-ı Hakk'a havale edip, öyle taarruzlara ehemmiyet vermeyin. Atıf'ada yazınız: "Merak etmesin, o da bir kazay-i ilâhidir.(251)" İnşaallah Sava'lı Mehmed Hâfız'ın hadisesi gibi Risale-i Nurun lehine dönecektir. "Haşiye" Hem Atıf 'ın parlak hizmeti tevakkufa uğraması ve gerilemesi ve merhum Mehmed Zühdü Bedevî'nin yüksek ve geniş hizmetinin perdelenmesi düşüncesi beni ziyade mahzun ettiği hengâmda, elime bir mektup verildi. O mektup o endişemi izale etti. "Risale-i Nurun hizmetinde bir kapı kapansa, daha mühim kapılar açılır" diye olan kaide, yine hükmünü icra etti, ki Sabri gibi Risale-i Nurun gayet büyük bir rüknünün amucası ve Risale-i Nurun bir kahramanı olan Tahirînin eniştesi ve Risale-i Nurun Saff-ı evvelinde şâkirtlerinin başında bir zaman nâzırlık vazifesini gören ve şimdiye kadar da Risale-i Nur
(249)10 Eylül 1943'de İstanbul kapalı çarşısı büyük bir yangın geçirdi. Tarihi çarşıda 202 dükkan kül oldu. Maddi zarar çok büyüktü. Bu hadise Atıf Ağabeyin tevkifinin ilk günlerine tevafuk etmişti. (Bkz. Elli Yılın Tutanagı sahife 115)
(250)Bu mektubun, Ramazan-ı Şerife pek yakın bir zamanda yazıldığı anlaşılıyor.O ise 1943 yılının Ramazan başı 19.9.1943 günüdür. Bu tarihten az müddet sonra Üstad Hazretleri de Kastamonu'da tevkif edilmiştir. A.B.
260
(251)Denizli Hapis hadisesi iptidalarında Hazret-i Üstad sık sık "Bu bir kaza-i ilâhidir" şeklinde ifadelerde bulunmakla; O hadise, sebepler üstü gaybî bir dest-i İnayet tarafından tanzim edildiğine hususiyle işaret etmektedir. A.B.
Dostları ilə paylaş: |