1- TESELLÎ VE TESKİNE DAİR: (Isparta hapsinde yazılmış bir mektuptan)
"Bismihi Sübhanehu
Binler selâm ... Bayramınızı tekrar tebrikle beraber sureten görüşmediğimize teessûf etmeyiniz.(68)Bizler hakikaten daima beraberiz. Ebed yolunda da inşallah bu beraberlik devam edecek. İmanî hiztmetinizde kazandığınız ebedî sevablar, Ruhî ve kalbî faziletler ve sevinçler şimdiki
390
geçici ve muvakkat gamları ve sıkıntıları hiçe indirir kanaatındayım. Şimdiye kadar Risale-i Nur Şâkirtleri gibi çok kudsî hizmette çok az zahmet çekenler olmamış.
(68) Bütün hapislerinde olduğu gibi, Isparta hapsindede Ramazan Bayramı olan 18.10.1943 günlerinde de Üstad'ı talebeleriyle görüştürmemişlerdir. Bayramda bile... A.B.
391
1274
Evet cennet ucuz değil... İki hayatı imha eden küfr-ü mutlaktan kurtarmak, bu zamada pek çok ehemmiyetlidir. Bir parça meşakket de olsa, şevk ve şükür ve sabırla karşılamalı. Madem bizi çalıştıran Halikımız Rahim ve Hakimdir. Başa gelen herşeye rıza ile, sevinç ile rahmetine, hikmetine itimad ile karşılamalıyız.
Kahraman bir kardeşimiz(69)Ayet-el Kübra meselesinde bütün mesuliyeti kendine alıp, Hizb-ül Kur'an'ı ve Hizb-ün Nurîyi ve kalemiyle kazandığı fevkalâde uhrevî şeref ve fazilete istihkakını ve liyakatını tam göstermiş. Beni derin sevinçlerle ağlatmış...(70)"
"Aziz Sıddık Kardeşlerim! şimdi zuhur namazını kıldım. Tesbihat içinde siz hatırıma geldinizki, her biriniz hem kendini hem hanesindeki akrabasını düşünmekle mahzun olur. Birden kalbe geldi ki: Madem eski zamanlarda ahireti dünyasına tercih edenler, hayat-ı içtimaiyenin günahlarından kurtulmak ve ahiretine halisane çalışmak niyetiyle mağaralarda, çilehanelerde riyazet ile hayatlarını geçirenler bu zamanda olsaydılar, Risale-i Nur şâkirtlerinden olacaklardı. Elbette bu şerait altında bunlar, onlardan on derece daha ziyade muhtaçtır.. Ve on dereceden fazla fazilet kazanıyorlar.. Ve on derece daha rahattırlar...(71)"
"Risale-i kaderde beyan edildiği gibi, her hadisede iki sebeb var. Biri zâhiridir ki: insanlar ona göre hükmederler, çok defa zulüm ederler. Biride hakikidir ki: Kader-i İlâhî ona göre hükmeder. O aynı hadisede beşer zulmünün altında âdalet eder.
Mesela, bir adam, yapmadığı bir sirkat ile zulmen hapse atılır. Fakat gizli bir cinayete binaen kader dahi hapsine hüküm verir. Aynı zulm-ü beşerî içinde âdalet eder.
İşte bu meselemizde: Elmaslar, şişelerden.. Sıddık fedakârlar, mütereddid sebatsızlardan.. Ve halis muhlisler, benlik ve menfaatını bırakmıyanlardan ayrılmak için bu şiddetli imtihana girmemizin iki sebebi var:
Birincisi: Ehl-i dünya ve siyasetin evhamlarına dokunan kuvvetli tesanüd ve ihlâsla fevkalade hizmet-i diniyedir. Zalim beşer buna baktı.
İkincisi: Herkes kendi başına bu kudsî hizmete tam ihlâs ve tam tesanüd ile liyakat göstermediğimizdir. Kader dahî buna baktı. Şimdi kader-i İlâhî aynı âdalet içinde hakkımızda âyn-ı merhamettir ki; birbirine müştak
392
kardeşleri bir meclise getirdi. Zahmetleri ibadete ve zayiatları sadaka yapmak ve yazdıkları risalelerine her tarafta nazar-ı dikkati celbet
(69) Kahraman âli cenab zat, Atabeyli merhum Tahiri Mutlu Ağabeydir. A.B.
(70) El yazma Denizli Mektupları Aslı S:4
(71) Aynı Eser S:8
393
1275 mek ve dünyanın mal ve evlâdı ve istirahatı pek muvakkat ve geçici ve herhalde bir gün onları bırakıp toprağa girecek olmasından, onların yüzünden ahiretini zedelememek ve sabır ve tahammüle alışmak.. Ve istikbaldeki ehl-i imana kahramanane birer nümune-i imtisal, belki imamları olmak gibi çok cihetle ayn-ı merhamettir...(72)"
CESARET VE METANET DERSLERİ:
"... sen benim tarafımdan ona selâm söyle ve de ki: En ziyade yaralanan, siperini bırakanlardır. Hem bizim karşımızda hükûmet ve mahkeme değil, belki gizli zendeka ve küfr-ü mutlaka düşenlerin komitesidir... Ve hiç bir te’vil kaldırmayan dehşetli bid'aların tarafdarlarıdırki; Hükûmeti iğfal edip aleyhimize sevkettiler. Bana kusurum için sıkılan, elbette münafık masonlara yanaşır. Evet, yol şimdi bizim için ikidir... Bir Velî dahi bize hücum etse, bilmiyerek masonlara yardımcı olur... (73)"
“ Aziz Kardeşlerim! sizin sebat ve metanetiniz masonların ve münafıkların bütün plânlarını akim bırakıyor. Evet kardeşlerim saklamaya lüzum yok.!. O zındıklar Risale-i Nuru ve Şakirtlerini tarikata ve bilhassa Nakşî tarikatına kıyas edip, o ehl-i tarikatı mağlub ettikleri plânlar ile bizleri çürütmek ve dağıtmak fikriyle yaptılar. Evvela ürkütmek ve korkutmak; Ve o mesleğin su-i İstimalâtını göstermek; Ve o mesleğin erkânlarının ve müntesibinin kusuratlarını teşhir etmek?.. (74)""Aziz Kardeşlerim! Bu eski ve yeni medrese-i Yusufiyede'ki şiddetli imtihanda sarsılmayan ve dersinden vazgeçmiyen ve yakıcı çorbadan ağızları yandığı halde, talebeliğini bırakmayan.. Ve bu kadar tehacüme karşı kuvve-i maneviyesi kırılmayan zatları ehl-i hakikat ve nesl-i âtî alkışlayacakları gibi, melâike ve ruhaniler dahi alkışlıyorlar diye kanaatım var. Fakat içinizde hastalıklı ve nâzik ve fakir bulunmasıyla, maddî sıkıntı ziyadedir. Buna karşı da, her biriniz her birisine birer tesellici.. Ve ahlâkta ve sabırda birer numune-i imtisal.. Ve tesanüd ve taltifte birer şefkatli kardeş.. Ve ders müzakeresinde birer zeki muhatap ve mucib..Ve güzel seciyelerin in'ikasında birer ayine olmanız; o maddi sıkıntıları hiçe indirir diye düşünüp, ruhumdan ziyade sevdiğim sizler hakkında teselli buluyorum.(75)"
(72)El yazma Denizli mektupları S:10
(73)Aynı eser S: 9
(74) Aynı eser S:11
(75)El yazma Denizli mektupları
394
1276
"... Kardeşlerim! Madem bir kısmının mahiyetleri bu tarzdadır; Onlara, o kısma teslim olmak, bir nevi intihardır. İslâmiyetten pişman olmaktır. Belki dinden insilâh etmektir. Çünki o derece ilhadda taassup etmiş ki; bizim gibilerden yalnız teslimiyetle ve tasannu'ile razı olmuyorlar... "Kalbini ve vicdanını bırak, yalnız dünyaya çalış" derler. İşte bu vaziyete karşı inayet-i Rabbaniyeye dayanıp metanet ve sabır ve tevekkül ederek; dört sandık Risale-i Nur eczaları o merkeze yetişip, kuvvetli hakikatlar ile galebe çalmasına dua etmekten başka çare yoktur. Biz birbirimizden çekilmekle ve onlara teslim ve hatta iltihak etmekle fayda vermediği şimdiye kadar tecrübe edildi. Hem hiç merak etmeyiniz. O vekilin o fare fare telâşı, za'fına ve tam korkusuna delalet eder. Tecavüze değil, belki tedafüe mecburiyeti bildiriyor... (76)"
İHTİYAT, TEDBİR VE DİKKAT İKAZLARI:
"... Aziz Kardeşlerim. Sizin bu ehemmiyetli mektubunuzun cevabını yazarken benim elime aynı mektubu verdiler. İkinci noktaya başladım, kaldı. İşte tamam ediyorum:
Dikkat ediniz! Eğer beyan eylediğiniz bu fikrin- Faydasız- Avukatınız tarafından tervici varsa, herhalde mahkumiyetimize tarafdar olanların bir tedbiridir ki; Ankarada'ki ehl-i vukuf, buradaki ehl-i vukuf gibi neşrolunmayan mahrem ve hususan "Beşinci Şua' " Risalelerini esas edip, bütün Risale-i Nura teşmil edip, müsadere etmek ve Beşinci Şua'nın mes'elelerinin, Risale-i Nuru okuyan bütün biçare talebelerin dersleridir diye benim suçumla tam bağlamak için dehşetli bir plândır. Beni konuşmaktan men'etmek ve yazdıklarımı müsadere ile Ankara'ya göndermemek fikriyle; müdür ve müddei umumi muavini müşkilât vermeleri kuvvetli bir emaredir ki; Müdafaatın cerhedilmez cevabları yetişmeden, Ankara aleyhimize hüküm vermek içindir...(77)"
"Aziz Sıddık kardeşlerim!
Elimizde itimad ettiğimiz Adem Ağa, bir hadise ile bana şüphe verdi. Siz sakın ona ihsas etmeyiniz, eskisi gibi dostluk gösteriniz. Fakat ihtiyat ediniz.(78)"
"... Kardeşlerim, her ihtimale karşı ihtiyaten, eğer bir arama olsa ve nüshalarınız görülse, diyeceksiniz; Vahdet-i mesele itibariyla bu iki risale her birimizin tam müdafaasıdır. Elbette her birimizin elinde bulunma
395
(76) Şualar-Envar Neşriyat S:311
(77) Denizli asıl mektupları S:48
(78)Sadık Beyin El yazma kolleksiyonu
396
1277 sı hakkımızdır. Madem Ankara makamatına resmen gitmişler, elbette bu iki müdafaaya elimizde ilişilmez.. Ve her birimizin elinde bulunması lâzımdır.
Eğer denilse, neden bu kadar çok yazıyorsunuz ve çok uzun ve saded haricinde imanî mes'eleleri müdafaat içinde yazıyorsunuz?
Onlara cevaben diyeceksiniz ki: "biz altmış kişiyiz(79) ,çoğunun yazısı yok. Hem binler ma'sum Risale-i Nur şâkirtlerinin ve yüzotuz risalenin müdafaanamesi elbette o nisbette çok uzun olması lâzım gelirken, mecburiyetle gayet kısa yazılmış. Tarihlerde bu çeşit imanî ve ilmî mahkeme ve hakaik üzerine böyle muhakeme emsali vuku'u bulmamış. Onun için risaleler şeklinde böyle yazıyoruz. Eğer kardeşimiz Said serbest olsaydı ve görüşmekten tecrid edilmeseydi, o ilmî ve imanî hakikatları müdafaa için on, yirmi risale yazılacaktı."
Bununla beraber ihtiyat etmek lâzımdır. Gerçi lehimizde bulunanlar çokturlar. Fakat aleyhimizdekiler çok dessas ve alçak ve hâindirler...(80)"
İSTİŞARE VE FİKİR MÜDAVELESİ:
"Kardeşlerim, ben dünyaya bakamıyorum.. hey'etinizdeki Risale-i Nurun şahs-ı manevisini konuşturmak ve reyini almak için meşveret ediniz. Çelik gibi metin Isparta mübarek ve kahraman kardeşleriniz ile mümkün oldukça müdavele-i efkâr ediniz!.. Hem dünki pusula hem bu pusula benim küçük defterime konmak için o kıt'ada bana yazınız. Hem o iki pusulaları Isparta'lılarda görsünler. Bakî selâm...(81)"
Hazret-i Üstad'ın müdafaaları ile birlikte, Meyve Risalesinin de makamata gönderilmesine dair Üstad'ın kesin reyi var iken; hapsin verdiği bir halet-i ruhiye ile bazı talebeler bu hususta tereddüt gösterdiklerinden, Üstad Hazretleri şu aşağıdaki mektubu yazmıştı. (Bir kısmını alıyoruz)
"... Dördüncü Nokta: Risale-i Nur beraet etmezse ve benim müdafaatım nazara alınmazsa, faydasız zahiri inkârınız sizi kurtarmıyacak. Vahdet-i mes'ele haysiyetiyle biz birbirimiz ile bağlanmışız. Yalnız münasebetleri pek az bulunan bir kısım arkadaşlar kurtulabilir... Eskişehir mahkemesi bunu bilfiil gösterdi.
Bir seneden beri gayet dikkatle içimize casusları sokan ve safdil ve cür'etkâr talebelerin ifşaatını zapteden ve bil'iltizam bizi perişan ve mesle
397
(79)Herhalde dokuz on kişi- Şemseddin Yeşil, Abdülbaki- gibi zatlar bu tarihe kadar tahliye edilmiş olacaklar ki, kalan altmış kişidir. A.B.
(80) Osmanlıca Şualar S: 393
(81) El yazma Denizli Mektuplsn S: 21
398
1278 ğimizden pişman etmek için her vesileyi isti'mal eden hatta aleyhimize şeyh Abdülhakim'i sevkettikleri halde, onu ve şeyh Abdülbaki'yi ve bana arasıra i'tiraz eden Şeyh Süleyman'ı bizim gibi perişan eden adamlara karşı inkârınız ve kaçmanız; Onların kanaat-ı vicdaniye dedikleri düşüncelerinde beş para te'sir etmedi ve Eskişehir'de dahi etmedi.
Beşinci Nokta: Biz hem burada, hem Eskişehir'de tecrübe ile kat'î anladık ki: Biz vahdet-i mes'ele cihetiyle tam bir tesanüde şiddetle muhtacız. Sıkıntıdan gelen gücenmekler, titizlikler ve itirazlar, bizim perişaniyetimizi ikileştirir. Maatteessüf en ziyade güvendiğim ve itimad ettiğim sizlerdiniz. Bazı hatırıma bir telâş geldiği vakit, İstanbul'dan gelen kâmil ve sıddık hocalar.. Ve Kastamonu vilâyetinde fevkalâde sadakat gösteren zatları tahattur ile, o endişem zail olurdu. Dikkat ediniz, küfr-ü mutlakı müdafaa eden gizli komite içinize parmak sokmasın. Benim komşumdaki koğuşa parmağını soktu. Beni azap içinde bıraktı.
Şimdi siz mabeyninizde münakaşasız bir meşveret ediniz. Kararınızı kabul ederim. Fakat benim müdafaatım tâ Ankara’ ya gitse ve medar-ı nazar olsa; burada mahkeme, kurtulması mümkün olanlar hakkında kararını verecek ihtimalini, hem şimdi bizimle uğraşan ve Abdulbaki ve Abdulhakim ve Hacı Süleymanı nefyeden ve Yeşil Şemsi'yi tahliyeden sonra burada durduran adamlar, elbette Hafız Mehmed ve Seyyid Şefik gibi salâbet-i diniyeleriyle ve onların ölmüş reislerine ve suretine baş eğmemesiyle ve ilhad ve bid'alara taraftarlıklarını göstermemesiyle beraber serbest bırakmak ihtimalini de.. Hem Risale-i Nurun tesettür perdesinden çıkıp, gâyet büyük ve umumi bir mes'elede kendi kendine, merkezlerinde mübarezesi zamanında şâkirtlerini arkasında bulmak ve kaçmamakla sarsılmaz ve mağlup olmaz bir hakikata bağlandıklarını mütereddit ve mütehayyir ehl-i imana ve Âlem-i İslâm'a göstermesi gayet lüzumlu olduğunu dahi nazarınıza ve meşveretinize alınız!.. Sakın, sakın birbirinizin kusuruna bakmayınız...(82)"
"Aziz Sıddık kardeşlerim Sadık, Süleyman!
Ben dairenizde Hafız Ali ve Hüsrev ve Tahiri gibi sadakat ve metanet kahramanlarını görmek arzu ederdim. Cenab-ı Hakk'a hadsiz şükür olsun ki, Sadık ve Süleyman onların sisteminde olan arkadaşlarında bana gösterdi. Sadık, Süleyman bin barekellah müdafaatı çabuk yetiştirdiniz. Ben şimdiden sonra size itimad edip mahkeme işlerini ve müracaatları
399
merak etmeyeceğim. Maşallah tam istediğim hakiki ve muktedir vâris ve kardaşsınız. İkiniz işlerimiz hakkında haletmediğiniz bir meseleyi
(82) El yazma Denizli Kastamonu S: 49
400
1279 meşveret için Nazif, Feyzi, Emin, Hilmi, Selahaddin, Mümtaz gibi kardeşlerimizle müdavele-i efkâr edersiniz. Kararınız benim de kabulümdür Madem siz bu ciddiyetle Risale-i Nuru omuzunuza almışsınız, daha hiç merak etmem. Allah sizden razı olsun ve bu hizmet-i Nuriyede muvaffak eylesin Amin. Amin. Amin.
SAİD-İ NURSİ (83)"
UHUVVET VE TESANÜT VE İTTİFAK DERSLERİ:
"... Maddiyun felsefesinin ve medeniyetin câzibedar sefahat ve uyutucu lezzetli zehirleriyle ifsad etmekle, mabeynlerinde tesanüdü kırmak ve Üstad'larını ihanetle çürütmek ve mesleklerini fennin, felsefenin bazı düsturlarıyla nazarlarından sukût ettirmektir ki; Nakşilere ve ehl-i tarikata karşı isti'mal ettikleri aynı silâh ile bizlere hücum ettiler. Fakat aldandılar. Çünki Risale-i Nurun meslek-i esası, ihlâs-ı tâmm ve terk-i enaniyet ve zahmetlerde Rahmeti ve elemlerde bâki lezzetleri hissedip aramak ve fani lezzet-i sefihanede elim elemleri göstermek ve imanın bu dünyada dahi hadsiz lezzetlere medar olmasını ve hiç bir felsefenin eli yetişmediği noktaları ve hakikatları ders vermek olduğundan; Onların plânlarını inşaallah âkim bırakacak ve meslek-i Risale-i Nur ise, tarikatlara kıyas edilmez diye onları susturacak...(84)"
"Aziz Sıddık kardeşlerim! Sizin tesanüdünüze benim ziyade ehemmiyet verdiğimin sebebi, yalnız bize ve Risale-i Nura menfaatı için değil... Belki tahkikî imanın dairesinde olmayan ve nokta-i istinada ve sarsılmayan bir cemaatın kat'î buldukları bir hakikata dayanmaya pek çok muhtaç bulunan avam-ı ehl-i iman için dalâlet cereyanlarına karşı yılmaz, çekilmez, bozulmaz, aldanmaz bir merci', bir mürşid, bir hüccet olmak cihetiyledir. Sizin kuvvetli tesanüdünüzü gören kanaat eder ki; bir hakikat var, hiç bir şeye feda edilmez. Ehl-i dalâlete başını eğmez, mağlub olmaz diye kuvve-i maneviyesi kuvvet bulur, ehl-i dünyaya ve sefahate iltihaktan kurtulur... (85)"
"Aziz sıddık kardeşlerim! Sakın sakın dikkat ediniz, birbirinizden gücenmeyiniz. Yoksa hiç fayda olmadığı halde, büyük zarara vesile olur. Benim, sizin tasanüdünüz ile dünyaya karşı iftiharımı, titizlik ile tekzib etmeyiniz. Bu hapis sair yerlere nisbeten pek çok sıkıdır. Gayet ehemmiyetsiz şeylere asabiyet ile ehemmiyet veriyorlar. Görüyorsunuz ki: hatta
(83) Sadık Bey kolleksiyonu
401
(84)El yazma Denizli Kastamonu S:12
(85)Aynı eser S: 34
402
1280 doktora, mahkemeye çıksa ve girse, yeni gelmiş gibi papucuna kadar arıyorlar. Hatta beni de o derece sıkıyorlarki; bir gün Eskişehir'in bir ayı kadar beni incitiyorlar .Tahammüle çalışınız, ikilik içinize düşmesin.
Ben zannederim ki; Hafız Ali koğuşunuzda, ben onun namıyla muamele ettiğimden bir nevi nâzır ve çavuş hükmünde telâkki edilmiş. Buranın pek sıkı, vesveseli, evhamlı idare ve inzibatından bir teessür ve telâş tesiri ve bir ihtiyat eseridir. Başta Erkân-ı selaseden sadakatı metin, Re'fet ve Abdülmecid'den daha ziyade bana yakın Sabri ve büyük kardeşimin namdaşı Abdullah Çavuş benim hesabıma ve Risale-i Nur hatırına, şâkirtlerinin selâmetine Hafız Ali'den gücenmesinler.. Ve kat'iyyen bilsinler ki; böyle bir vaziyette bir namazsız me'murun az tahakkümü, bir kardaşımızın on tokadından daha elimdir. Ben hergün tecrübelerini görüyorum.
SAİD-İ NURSİ (86)"
Bismihi Sübhanehu
Aziz Kardaşlarım! Sakın sakın münakaşa etmeyiniz. Casus kulaklar istifade ederler. Haklı olsa, haksız olsa, bu halimizde münakaşa eden haksızdır. Bir dirhem hakkı varsa, münakaşa ile bin dirhem bizlere zararı dokunabilir. Bir zaman Eskişehir hapsinde titiz kardeşlerime söylediğim bir hikayeyi tekrar ediyorum:
Eski Harb-i Umumi'de Rusya'da, şimalinde doksan zabitimiz ile beraber bir uzun koğuşta esir olarak bulunuyorduk. O zatlar bana karşı haddimden çok ziyade teveccühleri bulunmasından, nasihatla gürültülere meydan vermezdim. Fakat bir asabiyet ve sıkıntıdan gelen bir titizlik, şiddetli münakaşalara sebebiyet vermeye başladı. Ben de üç dört adama dedim: "Siz nerede gürültü işitseniz, gidiniz, haksıza yardım ediniz! "onlar dahi öyle yaptılar. Zararlı münakaşalar kalktı. Benden sordular: "Neden bu haksız tedbiri yaptın?"
Dedim: Haklı adam insaflı olur. Bir dirhem hakkını istirahat-ı umumiyenin menfaatına feda eder. Haksız ise, ekseriyetle enaniyetli olur. Feda etmez, gürültü çoğalır...(87)"
"... Aziz Kardeşlerim, evvel ahir tavsiyemiz: Tesanüdünüzü muhafaza.. Enaniyet, benlik, rekabetten tahaffuz ve i'tidal-ı dem ve ihtiyattır... (88)"
(86)El yazma Denizli Mektuplan S: 46
(87)Aynı eser S: 41
403
(88)Aynı eser S: 25
404
1281
SELÂMETLE KURTULUŞ İŞARETLERİ:
Üstad tarafından hapisteki talebelerine ara sıra teselli, müjde babından yapılan işaret ve îmalar iki çeşittir. Maddi ve manevi...
Evvela manevi işaretlerden bir iki nümune arzedelim: (Hapis faslının başında da kaydettiğimiz ayetin cifrî ve ebcedî hesapla verdiği teminat bu nevidendir.)
"Bu hadise te'siriyle ben kendimi ma'sum kardeşlerime rızay-i kalble feda etmeye azm ve cezm ettiğim ve çaresini aradığım vakitte, Celcelutiyeyi okudum. Birden hatıra geldi ki; İmam-ı Ali Radiyallahü anhü" Ya Rabbi, Eman ver; diye dua etmiş. İnşaallah bu duanın sırrıyla selâmete çıkarsınız.
Evet, İmam-ı Ali (R.A.) Celcelutiye'de iki suretle Risale-i Nurdan haber verdiği gibi, Ayet-el Kübra risalesine işareten der. Bu işaret de îma eder ki; Ayet-el Kübra yüzünden ehemmiyetli bir musibet Risale-i Nur talebelerine gelecek ve "Ayet-el Kübra hakkı için o fecetten, musibetten şâkirtlerine eman ver! " diye niyaz eder. O risaleyi ve menbaını şefaatçı yapar.. Ve Ayet-el Kübra Risalesinin tab'ı bahanesiyle gelen musibet, aynen o remz-i gaybîyi tasdik etti. Hem o kaside, Risale-i Nurun mühim eczalarına tertibiyle işaretlerin hatimesinde, mukabil sahifede der:
yani: "İşte Risale-i Nurun sözleri, harfleri ki, onlara işaretler eyledik. Sen onların hassalarını topla ve manalarını tahkik eyle. Bütün hayır ve saadet onlar ile tamam olur." der.
"Harflerin manalarını tahkik eyle" karinesiyle manayı ifade etmiyen hecaî harfler murad olmadığını, belki kelimeler manasındaki sözler nâmıyla risaleler muraddır.
SAİD-İ NURSİ(89)
"Aziz Kardeşlerim, iki gün evvel sorgu hâkimi beni çağırdığı vakit, ben kardeşlerimi nasıl müdafaa edeyim diye düşünürken; İmam-ı Gazali'nin "Hizb-ül masûn"unu açtım. Birden bu ayetler nazarıma göründü:
(89)El yazma Denizli Mektupları S: 6
405
1282
baktım ki; Birinci ayet, şeddeler sayılsa ve meddeler sayılmazsa de meddedir, makam-ı cifrisi ve ebcedisi bin üçyüz altmış iki ederki, tam tamına bu senenin(90) aynı tarihine.. Ve bizim mü'min kardeşlerimizi müdafaaya azmettiğimiz aynı zamanına hem manası, hem makamı tevafuk ediyor: Elhamdülillah dedim. Benim müdafaama ihtiyaç bırakmıyor:
Sonra hatırıma geldi ki: "Acaba netice ne olacak?" diye merak ettim, gördüm: daki iki cümle, tenvin sayılmak şartıyla, makam-ı cifrisi aynen bin üçyüz altmış iki (1362) eğer bir medde sayılmazsa... Eğer sayılsa, üç eder.(91) (Yani 1363) tam tamına hıfz-î ilâhîye pek çok muhtaç olduğumuz bu zamanın, bu senenin ve gelecek senenin aynı tarihine tevafuk ederek; bir senedenberi büyük bir daire ve geniş bir sahada aleyhimize ihzar edilen dehşetli bir hücum karşısında mahfuziyetimize teminat, teselli veriyor.
Risale-i Nur bu hadisede daha parlak fütûhatı hâkim dairelerde bulunmasından, şimdiki muvakkat bir tevakkuf bizi me'yus etmez ve etmemeli.. Ve Ayet-el Kübranın tab'ı sebebiyle müsaderesi, onun parlak makamına ve nazar-ı dikkati her taraftan ona celbetmesinden bir ilanname telâkki ediyorum. ayetini şimdi okudum " " cümlesi tam tamına 1362 eder..Bu senenin aynı tarihine tevafuk eder.. Ve bizi çok istiğfara davet ve emreder ki; "Nurunuz tamam olsun ve Risale-i Nur noksan kalmasın"
SAİD-İ NURSİ(92)"
Aziz Sıddık kardeşlerim!
Bu sabah, namazdan sonra yattım. Gördümki, semada parlak yıldızIar birbirine yığınlaşmışlar, güzel bir nakş-ı semavî gösteriyorlar. Baktım, o acib nakşı teşkil etmeye kâğıd gibi beyaz ve kısmen süslü bir perde, defter gibi kucağıma geldi. Birden sevinçle uyandım, hayırdır inşaallah dedim.
Tam şimdi sizin ve Lütfi'nin vârisi ve Hafız Alin'nin tam tamına hem vârisi hem halefi ve ikincisi, mübarek kardeşimizin cennet meyvelerinden haber veren ve yıldızlar gibi kalblerde parlıyan, akılları nurlandıran "Meyveler" hediyelerinizle beraber,yedi şakirdi bulunan bir küçük
(90)Bu mektup,1943 senesinin Kurban bayramından evvel yazıldığı, o ise henüz Arabi 1363'e girilmediği gibi, henüz 1944 tarihine de bir kaç gün vardır. A.B.
406
(91)Risale-i Nurun vıe talebelerinin Denizli hadisesinde mahkemeden beraetleri arabi 1363, miladi 1944'te olduğu malümdur. Bu mektup ise beraetten tahminen beşbuçuk ay önce yazılmıştır. A.B.
(92)El yazma Derıizli Mektuplan S:14
407
1283 medrese-i Nuriye olan bir haneden yedi yaşında bir masumanenin el yazısıyla sure-i "Elem neşrah lek" hediyesi; Bu üsr'den sonra bize ehemmiyetli yüsr ve sürûr gelmesini müjde vermesi, bana o rü'yayı şöyle ta'bir ediyor ki; Risale-i Nurun maddî ve manevî yaldızlı yıldızları Ankara makamatında, Meyvelerin arkalarında parlak bir vaziyet aldıklarını ve benim kucağıma gelen semavî perde ve defter, sizin hediyeniz ve o yüksek dünyevî makamatta nurları yerleştirmeye çalışan meyveler olduğunu bildim. Bu tefeülden hadsiz şükürettim.
Said-i Nursi (1)
HALASIN MADDİ İŞARET VE TESELLİSİ
"... Size başvekilin(93) mektubunu gönderdim. Bakınız sonra bana gönderiniz. Demek Ankara ziyade ehemmiyet vermeye başlamış. Gönderdiğimiz yedi takımın alındığına dair posta makbuzu yedi parça Ankara'dan geldi"
Üstad Hazretlerine resmen bildirilen başvekâlet yazısı şöyledir:
"7.4.1944 Denizli Ceza evinde mevkuf Said-i Nursi TC. Baş vekâlet yazı işleri sicil müdürlüğü,
Yüksek Cumhur Reisliğine sunup başvekâlete tevdi' buyurulan; haksız bir sebebten dolayı uzun müddetten beri mevkuf bulundurulmanızdan şikâyeti havi bulunan 16 Mart 1944 tarihli dilekçeniz incelenerek neticesi size bildirilmek üzere 7 Nisan 1944 ve 3/ 912 numaralı yazı ile Adliye vekiline gönderilmiştir.
Başvekâlet müşteşarı(94)" Ankara'ya, ehl-i vukufa tetkik ettirilmek üzere, Denizli Ağır Ceza mahkemesinden, Ankara Ağır Ceza Mahkemesine gönderilen ta'limatnameyi ciddiyetle ve önemle kabul edip, kitap ve evrakı aceleyle istiyen Ankara Ağır Ceza Mahkemesinin Denizli Ağır Cezasına gönderdiği resmi yazısının sureti:
"Ankara Ağır Ceza Mahkemesi
Denizli Ağır Ceza Reisliğine
9. 3.1944 tarih ve 199 sayılı talimatnameniz üzerine, Said-i Kürdî hakkında ehl-i vukuf tetkikatı yapılması buyrulmuş, Risale-i Nur ve diğer mek
(1) Hususî Denizli Dosyası Sıra No: 89
(93)Yani başvekaletin müsteşarlığı... A.B
408
(94)El yazma Denizli Mektupları S: 67
409
1284 tuplar, ehl-i vukufa tetkik ettirilmek istendi ise de, Risale ve mektupların gönderilmesi için 17. 3.1944 gün ve 65 sayılı yazımıza rağmen bu güne kadar gelmemiştir. Gelince bittab' gereği yapılacaktır.
Bundan başka maznunun 16. 3.1944 tarihli bir kıt'a arzuhal ile Risale-i Nur, Nur risalelerinden bir nüsha, başkaca da bir müdafaaname gönderilmiş ise de, bu üç parça evrakın kaydiyesi alınmadığı gibi, suretlerinde pulları iptal edilmiştir. Bu itibarla adı geçen evrak iade edildiğinde, kayıtlarının alınması ve pullar iptal edildikten sonra gönderileceği belirtilen diğer Risale-i Nurun ve mektupların birlikte irsali rica olunur.
Dostları ilə paylaş: |