Kastamonu hayati



Yüklə 4,31 Mb.
səhifə35/112
tarix24.06.2018
ölçüsü4,31 Mb.
#54637
1   ...   31   32   33   34   35   36   37   38   ...   112

Hazret-i Üstad, (üstte de ifade ettiğ'imiz gibi,) Risale-i Nurun yarı resmi matbuât âlemiyle, yani teksir makineleriyle intişara başlanması üzerine, Türkiye'de ve dünyada görülen müsbet kıpırdanışlar ve gelişen hadiseleri Nurun neşriyatıyla manevî münasebetdarlığının emareleri olarak değerlendiriyor ve zaman zaman talebelerine bildiriyordu. İşte bu mevzudaki Üstad'ın bir iki değerlendirmelerinide kaydediyoruz:

Aziz Sıddık Kardeşlerim!

Evvela: Zülfikar ve Asa-yı Musa'nın manevi fütuhatından; Şimal-i garbîde bu asrın Kur'an'a şiddetli ihtiyacını üç medenî devletin kuvvetli imzalarıyla imza ettikleri gibi, Bu defa Amerika'nın en büyük âlim ve feylosof ve misyonerlerinden aynen Ayet-el Kübra'nın bir kaç hakikatını ve Asa-yı Musa'nın vahdaniyet-i İlâhiyyenin İman-ı Billah hüccetlerinden bir hakikatını aynen dava edip Amerika'dan yazması ve buradaki "Millet" mecmuasında neşretmesini imza ediyor diye bana hizmet eden şâkirt söyledi.

Demek, en küçük hadiseyi de haber alan Amerika, bu memleketin en büyük bir hadisesi olan Ayet-el Kübra'nın beş yüz nüsha tab'ıyla yüz şâkirdinin dokuz ay hapis hadisesini, bir seneye yakın onların ehemmiyetli misyonerlerinin elinde Asa-yı Musa, bir kısım Zülfikarın bulunması vasıtasıyla; Amerika'nın hey'et-i diniyesi başında olan bu yeni imana dair makale yazan profesör misyonerler, elbette haber almışlar ve Ayet-el Kübra ve Asa-yı Musa'yı görmüşler ki; aynı hakikatların bir hülâsasını makalesinde yazmışlar. Hem Risale-i Nura mahsus bir tarzda, hususan

580

Arı'daki parlak bir surette Ayet-el Kübranın ayetinin tefsirinde parlak beyanı, makalesinde aynen yazması, onların Ayet-el Kübra'yı gördüklerine kuvvetli bir emaredir.



Demek Kur'an'a bu asrın şiddet-i ihtiyacını, şimal gibi, dünyanın öteki yüzü olan Amerika'da hissetmeye başlamış. Evvelce müjde verildiği gibi, Zülfikârın çıkmasıyla ruy-i zeminde fütuhat olacak. İşte nümunesi de dünyanın iki köşesinde görüldü. Ve Zülfikâr'ın yakınında bulunanların aklına ve lakaydlıklarına elbet rûy-i zemin dahi hiddet edebilir bir hatadır. Zülfikar ve Asayı Musa'nın şâkirtlerini sıkıştıranlar akıllarını başlarına alsınlar, insaf etsinler...(70)"

(69) Eskı harf Emirdağ-1 “Zübeyr” S:233

(70) Eski harf Emirdağ-1 "Zübeyr" S: 28

Ve nihayet 1947'nin başlarına kadar dünyada hüküm ve hâkimiyet süren ve onun siyaseti bir çok dünya ülkeleri ve siyasî merhalelerinde geçerli olan İngiliz devleti, bu tarihten sonra yavaş yavaş o büyük saltanatını ve dünya üzerindeki hâkimiyetini kaybetmeye başlaması üzerine; Londra'da büyük siyasî hatipleri: "İngilizlerin İslâmiyeti kabul etmeleri artık zamanı gelmiştir." demeleri haberi Üstad'a ulaştığı zaman, bu hadiseyi Üstad şöyle değerlendirmiştir:

"... İngiliz devletinin pay-ı tahtında hatipleri kürsülerinde “artık İngilterenin İslâmiyeti kabul etmesi lâzımdır” diyerek bağırdıklarını ve beşeriyetin bütün hakiki ihtiyacını câmi' olan Fürkan-ı Hakimin ayetlerini birer birer okuyup tefsir ve beyan ettiklerini en son gazetede arkadaşların okuduklarını işitiyoruz diye o kardaşımızın bu havadisine bin Elhamdülillah deriz.

Evet, o devletin hem dünyası hem saltanatı ve saadeti onunla kurtulabilir...(71)"

İÇTİMAÎ VE SİYASİ AHVAL

RİSALE-NUR HİZMETİ HESABINA MÜSBET ŞEKİLDE GELİŞEN

HADİSÂT VE AHVAL-I ÂLEME AİT ÜSTAD'IN BAZI UMUMİ

DEĞERLENDİRMELERİ

BİR MUKADDEME

581


Üstad Bediüzzaman Hazretleri siyasetin, hususiyle tarafgirlik ve geniş âfakî dairelerle meşgul olmak gibi olan bir siyasetin envaının her türlüsünden çekinmeyi ve çekindirmeyi esas meslek olarak kabul edip şiar almış ve buna göre havatında gösterdiği tavır ve hareketi ve buna dair talebelerini ikaz ve nasihatları hem Barla hayatında, hem Kastamonu hayatında ve nihayet bu ilk Emirdağ'ı hayatında hiç değişmeden devam etmesi en kuvvetli bir hakikattır. Lâkin bu köklü ve esaslı ve asla değişmiyen esasî mesleğinin râsih olan tavır ve hareketleri yanında, kendisinin ve mesleğinin ve buna bağlı talebe ve dostlarının fikren ve amelen hiç bir medhali ve hiç bir iştigali olmaksızın ve herhangi basit bir siyaset ölçüsüyle olmadan âlemde zuhûr eden bazı müsbet hadiseleri ve Âlem-i İslâmın menfaâti lehine gelişen bazı inkişafları da; -fakat öyle bir hüsn-ü eda içinde ve son derece sekinet ve ilmilik dahilinde olarak- iman ve Kur'an hizmeti noktasından değerlendirmelere tabi tutarak talebelerine beyan etmesini de ihmal etmiş değildir. Aynı bu mevzuda Kastamonu hayatında da bazı örnekler arz etmeye çalışmıştık.

Meselenin keyfiyeti hakikat olarak böyle iken; Bediüzzaman Hazretleri hayatında en büyük ve en esaslı düstur ve Kur'anın öz menbaından alınan bu en küllî ve değişmez ve değişmemiş olan kaide üzerinde; kendini siyasî tarafgirliklere kaptırmış bazı çevreler, Üstad'ın vefatından bir kaç sene sonra, felsefî bazı görüş ve değerlendirmelerde bulunmuş ve feylesofane basit bazı kaidelere tatbik etmeye çalışmışlardır. Güyaki, Hazret-i Bediüzzaman da, tek partili sistem döneminde mecburiyet tahtında susmuş, siyasete karışmamış da, fakat sonra çok partili döneme geçişte meydana çıkıvermiş ve siyasete karışmıştır. (!)?..

(71) Eski Yazı Emirdağ-1 "Büyük Boy" S: 262

Feyasubhanellah! Tarih, mantık, hakikat, vaki' ve hal noktalarında tamamen esassız, belki iftira olan bu basit ve felsefi değerlendirmelerin geçersizlik ve tutarsızlığına şöyle bir bakınız ki;1945'lerin içinde baş gösterip çıkan ve teşekkül eden bir sürü parti ve fırkaların.. ve 1946'daki seçimler ile daha da çok kızışan ve bölünen partilerin hiçbirisine Üstad'ın temayül göstermediği.. Ve 1950 seçimleri dahil olmak üzere o ana kadar hiç bir parti ile alâkadar olmadığı delil ve şâhidleri ile sâbit olduğu ve az ileride kaydedileceği gibi, Üstad'ın bu yolda açık ve kesin beyanları bunu alenen ortaya koyduğu halde, bu iftiralı düzmeceleri ve felsefî değerlendirmeleri nereden alıp yaparlar, bilmiyorum...

582

1950 seçimleri yapılıp neticeler alındıktan sonra, Üstad Bediüzzaman Hazretleri D.P hükûmet ve idarecilerine karşı gösterdiği dostluk ve yaptığı hakikatlı bazı tavsiyeleri veya ihtarlarının.. ve ayrıcada, sadece 1954 ve 1957 seçimlerinde Demokratlara reyleriyle bir yardım ve yaklaşımlarının tarzı ve şartlı olan alâkalarının hikmetlerini ileride genişçe ele alacağımızdan, burada şimdilik birşey söylemeden, Hazret-i Üstad'ın ilk Emirdağ hayatı olan 1944-1948 arası, dünyada gelişen müsbet hadiselerle ilgili yazı ve beyanlarından bir kaç örnek veriyoruz:



A- İslâm Âleminin birliği ve İstiklâliyetleri hakkında: (Sene 1946)

"Aziz sıddık kardeşlerim!

Evvela, umum Nurcuların mübarek bayramlarını ve Haccül-Ekberde bulunan nur Şâkirtleriyle ve Hac'daki nur taraftarlarının bayramlarını tebrik içinde.. ve çok zamandan beri esaret altında kalmış ve istiklâliyetini kaybetmiş Hindistan, Arabistan gibi âlem-i İslâmın memleketleri birer devlet-i İslâmiye şeklinde; Hint'te yüz milyon bir devlet-i islâmiye, Cava'da elli milyondan ziyade bir devlet-i İslâmiye Ve Arabistanda dört beş hükûmetleri bir cemahir-i müttefika gibi Arap birliğiyle İslâm birliğinin birleştirmesindeki Âlem-i İslâmın bu büyük bayramının mukaddemesini tebrik ile, bu bayram bize müjde veriyor... (72)"

"... Yalnız ehemmiyetli bir endişe ve bir teselli kalbime geliyor ki: Bu geniş boğuşmaların neticesinde,eski harb-i umumiden çıkan zarardan daha büyük bir zarar, medeniyetin üstadı ve menba'ı olan Avrupa'da Deccalâne bir vahşet doğurmasıdır. Bu endişeyi teselliye medar; Âlem-i İslâmın tam intibahıyla ve yeni dünyanın, Hiristiyanlığın hakiki dini düstur-u hareket ittihaz etmesiyle ve Âlem-i islâmla ittifak etmesi ve incil Kur'an'a ittihad edip tâbi' olması, o dehşetli gelecek iki cereyana karışı semavî bir muavenetle inşaallah galebe eder...(73)"

"... Selâhaddin'in Asay-ı Musa'yı Amerikalıya vermesi münasebetiyle deriz: Hem misyonerler ve Hıristiyan ruhanileri, hem Nurcular çok dikkat etmeleri elzemdir. Çünki herhalde şimal cereyanı, İslâm ve İsevî dininin hücumuna karşı kendini müdafaa etmek fikriyle, İslâm ve misyonerlerin

583


(72) Yeni yazı Emirdağ-1 S: 58

(73) Aynı eser S: 58

ittifaklarını bozmaya çalışacak.(74) Tabaka-i avama müsaadekâr ve vücûb-u zekât ve hürmet-i riba ile burjuvalıları yardımına davet etmesi ve zulümden çekmesi cihetinde, Müslümanları aldatıp onlara bir imtiyaz verip, bir kısmını kendi tarafına çekebilir. Her ne ise, bu defa sizin hatırınız için kaidemi bozdum, dünyaya baktım...(75)"

Üstad'ın yazdığı bu acib hakikatı te'kid bakımından, o sıra Hazret-i Üstad'ın hizmetkârı merhum Ceylan Çalışkan'ın kaleme aldığı bir mektubunun bir parçasını buraya dercediyoruz:

“...O vakit cami-ül Ezher Reisi Hocalara demiş ki: "Bu adamla münazara edilmez, ilzam edilmez.Benim fikrim de bu merkezdedir."

“Evet, o Reisin takdirine mazhar olan Üstad'ın verdiği o haberin yarısı çıkmış. İnşaallah öteki yarısı da çıkacaktır. Bu fikre binaendir ki: İşittiğime ve anladığıma göre; Üstad bu harbin (İkinci cihan harbi) evvelinden bir sene evvel "Bir devlet İslâmiyete kuvvet verecek ve İslâm olacak" diye merakla bakmış... Sonra anladıki, zaman gelmemiş... daha yedi sene bakmadı...(76)"

Üstadın başka bir mektubundan:

"... Selahaddin'in, bu ahirde yazdığımız mektuplardan intihab ettiği cümleler güzeldir. Fakat ben kendim ehl-i siyasetlerle konuşmam. Siz meşveret ediniz, nasıl münasib ise yaparsınız.

Irak'ın başvekilinin adı hem Nuri hem Said, hem İslâm birliğini takib etmesi bir fâl-i hayrdır. Keçel Selahaddin hakikaten babası gibi çok çalışıyor. Fakat ben bakamadığım siyaset dairelerine de girip beni de baktırmak istiyor...(77)"

RİSALE-İ NUR HİZMETİ VE TALEBELERİN DURUMU

NOKTASINDAN SİYASÎ GENİŞ DAİRELERE BAKIŞ:

"Aziz Kardeşlerim, Lehülhamd-ü vel-minnet, dün Nurun manevî bir fütûhatı bütün âzamet ve dehşetiyle istanbul'da görüldü. Küfr-ü mutlakı dünyaya, hususan Âlem-i İslâma yerleştirmek isteyen bir cem'iyet ve onun nâşir-i efkârı ve mürevvic-i a'meli bir iki gazete matbaası ve kütübhanesi darmadağın edildi (78) "Dinsiz yaptık, Komünist yaptık." zannedilen gençlik

584

ve mekteplilerin ağzıyla: "Kahrolsun Komünistlik!.. '' diye beddualar edildi. Bu cemiyetin binlerle lira maddî, milyonlar lira da manevi zararı oldu.. ve üzülen bizlere, kalbimiz ve ruhumuzla çok alâkadar bir şahs-ı manevi:



(74)Medar-ı hayrettir ki, aynı o senenin kurban bayramından önce, Ruslar Hac için müslümanları çoklukla hacca göndernıişlerdi.Tâ ki, kendilerinin İslam dinine hürmetkâr olduğunu, Türkiye ise, artık din ile alâkası olmıyan bir ülke olduğunu propaganda etmesi için... Çünkü Türkiye o sıra Amerika ve Avrupa ile ister istemez bir ittifak içine girmişti. Aynı sene Türkiye'den Nur mecmuaları Türk hacıları vasıtasıyla İslam Âleminin büyük merkezlerine ulaşmış ve o komünizm propagandasını kırmıştılar. A.B.

(75) Emirdağ-1 S:156

(76)Emirdağ-1 eski harf aslı S: 309

(77)Aynı eser S: 185

(78)lstanbul'da vuku' bulan bu nümayış hadisesi 6 Aralık 1946'da oldu.A.B.

"Ey Nurcular! Şimdi maddi imkân hasıl olmuyor diye üzülmeyiniz, Nurun fütûhatı geniş bir sahada devam ediyor, Küllî bir muvaffakiyet hasıl oluyor..." vesaire vesaireyi bağırdı. Haza min fadli Rabbi!(79)

"... Saniyen: İstanbul'da Re'fet Beyin ve Mustafa oruç'un yazdıklarına göre; çok zaman İslâm ordusunu idare eden ve sonra Dar-ül Fünuna inkılab eden Harbiye Nezareti ve bab-ı ser-âskeri o muazzam binanın alnında Hatt-ı Kur'anî(80) O manidar Kur'an ayeti yazılmışken, sonra da mermer taşlarla üzeri kapatılıp, o nurları gizlemişlerdi. Şimdi yeniden hatt-ı Kur'aniyeye bir nümune-i müsaade ve Risale-i Nurun takib ettiği maksadına bir vesile ve o Üniversite ileride bir Nur medresesi olmasına bir işaret olduğu gibi; Denizli nurcularından Ahmetlerin; meşhur âlim ve akılca On dokuzuncu asrın en büyüğü ve içtimâî feylosofların en ilerisi olan Bismark'ın eserinden aldıkları bir fıkrada o yüksek Bismark eserinde diyorki:

"Kur'anı her cihetle tetkik ettim. Her kelimesinde büyük bir hikmet gördüm. Bunun misli ve beşeriyeti idare edecek hiç bir eser yoktur ve gelemez.. Ve Peygambere (A.S.M.) hitaben der: "Ya Muhammed sana muasır olamadığımdan çok müteessirim. Beşeriyet senin gibi mümtaz bir kudreti bir defa görmüş, ba'dema göremiyecektir. Binaenaleyh senin huzurunda kemal-i hürmetle eğilirim...

BİSMARK(81)”

585


NUR TALEBELERİ, DİNÎ DE OLSA, İÇTİMAÎ VE SİYASÎ GENİŞ DAİRELERLE FİİLEN ALAKADAR OLMAYACAKLAR!

"... Benim ve Nur şâkirtlerinin namına şimdi bu mecmuaları oralara göndermek, her halde inkişafa başlayan İslâm birlik fikri ve ittihad-ı İslâm siyaseti Risalet-ün Nuru kendine bir kuvvet bir alet yapmağa çalışacaktı ve bizleri siyaset-i İslâmiyeye bakmaya mecbur edecekti. Halbuki Risale-i Nurun mesleğindeki sırr-ı ihlâs, iman ve Kur’an hakikatlarından başka hiç bir şeye alet ve tab’i olmadığı, hem müşterileri aramak değil, belki müşterilere hakiki ihtiyacını hissedip ve yarasının tedavisi için Risale-i Nurun aranmasının lüzumu var.Halbuki gönderilecek o mübarek merkezlere şimdilik Nurlara hakiki ihtiyacını değil belki Alem-i İslamın hayat-ı dünyasına ait cihetleri düşünmeye mecbur olması.. Hem Nur mesleğinde benlik ve gösteriş, bir nevi şöhretperestlik merdud olduğundan, bu enaniyet zamanında insanlara kendini satmağa çalışmak ve beğendirmek; Bir anda Nur şâkirtleri böyle büyük bir imtiyaz gibi bu eserlerle meşhur mevkilere kendilerini göstermek bir nevi gösteriş olması cihetiyle; kader-i İlâhi Nur şâkirtlerini tam ihlâsın muhafazası için şimdilik müsaade etmiyor... (82)"

(79)Yeni Yazı Emirdağ-1 S: 106

(80)İstanbul Üniversitesi binasının alnındaki yazıların açılma hadisesi 1945'de oldu.A.B.

(81)Yeni yazı Emirdağ-1 S: 262

(82)Elyazma Emirdağ-1 Büyük boy S: 310

"Salisen:ben dünyanın halini bilmiyorum...fakat geçen İstanbul hadisesiyle istemiyerek kulağıma giren İran hadisesi, herhalde siyaset cereyanlarına bir heyecen verip, nazar-ı dikkati celbedecekler. Sakın sakın siyaset cereyanlarına bakmayınız, karışmayınız, merak etmeyiniz. Sizi şaşırtmasınlar. Risale-i Nurun hizmeti sizlere kâfidir.

İman ve İslâmiyete taraftar olanları dost kabul ederiz.Dostumuzdur dersiniz. Fakat "Vazifemizin her şeyin fevkinde kudsiyeti olmasından onun zararına olarak sair işlerle meşgul olamıyoruz." dersiniz. Kendinizi de onların ittihamlarından muhafaza ediniz.

1124

İsabet oldu ki, bu zamanda Asa-yı Musa İstanbul'da tab edilmedi. Hatta bu defa bana hafifçe ilişmeleri ve "Cami'ye gitme" demeleri, bu yeni cereyanların te'siriyledir ki; bir cereyan benden kuvvet almasın. Halbuki yedi sene harb-ı umumiye bakmıyan, onların böyle cüz'î şeylerine tenezzül edip meşgul olmaz. Fakat o bedbahtlar bilmiyorlar...(83)"



NUR TALEBELERİNİN DAHİLDE PARTİ, SİYASET VE TARAFGİRLİKLERE GİREMEYECEKLERİ:

Bu husus bir kaç yön ve noktadandır:

1- Asayiş, emniyet ve hukuk noktasından:

(Asayişi koruma bahsinde yazılan mevzu'lar bu meseleye de ait olduğundan tekrarına lüzum görülmedi)

2-İman ve Kur'an hizmetinin kudsiyeti noktasından tarafgirliklere girilemiyeceği noktasından:

"... Nur şâkirtleri hiç siyasete karışmadılar.. Hiç bir partiye girmediler. Çünki iman mal-ı umumidir. Her taifede muhtaçları ve sâhipleri vardır, tarafgirlik giremez. Yalnız küfre, zendekaya, dalâlete karşı cephe alır. Nur mesleğinde mü'minlerin uhuvveti esastır... (84)"

" ... Bu sırada dahilde o kadar dâhili, hârici heyecanlı parti cereyanları varken ve bundan tam istifade etmek, yani mahdut bir kaç arkadaşına bedel, bir çok diplomatları kendisine taraftar kazanmak için zemin hazır iken; sırf siyasete karışmamak ve ihlâsına zarar vermemek ve hükûmetin nazarını kendine celbetmemek ve dünya ile meşgul olmamak için, bütün arkadaşlarına yazıp ki; "Sakın cereyanlara kapılmayınız.. Siyasete girmeyiniz.. Asayişe dokunmayınız!" dediği ve bu iki cereyan, bu çekinmesinden ona zarar verdikleri, eskisi evhamından.. yenisi "Bize yardım etmiyor" diye...(85)"

"... Kahraman Bürhan'ın serbest fırkasının Reisine verdiği cevab güzeldir. Evet Nurcuların siyasetle alâkaları olmaz... Yalnız iman hakikatlarıyla bütün hayatları bağlıdır. Şimdiye kadar gizli komiteden siyaseti dinsizliğe ve zendekaya alet edenler , istibdad-ı mutlak ile

1125

(83)Elyazma Emirdağ-1 aslı S: 173



(84)Yeni yazı Emirdağ-1 S:177

(85) Aynı eser S: 235

Nurcuları ezdiler. İnşaallah bir sebeb çıkar, o istibdadı kıracak(86) ma'sum ve mazlum Nurcular'ı kurtaracak. Fakat çok dikkat ve ihtiyat lâzımdır. Risale-i Nur dünyada her cereyanın fevkinde bulunması ve umumun malı olması cihetiyle, bir tarafa tabi’ ve dâhil olmaz. Belki mütecaviz dinsizlere karşı haklı tarafa yardımcı olur ve dost olur ve ihtiyat kuvveti hükmünde onlara bir nokta-i istinad olur. Fakat siyaset hesabına değil, belki nurların intişarı ve maslâhatı hesabına bazı kardeşler, Nurlar namına değil, belki kendi şahısları namına girebilirler. Hususan mübarek Isparta'nın şimdiye kadar Nurlar medresesi olması ve muarızların dahi ona çok ilişmemesi noktasında, dahilde tarafgirâne vaziyet almamak, mu'terizlerin nedametine ve hakikate dönmelerine bir vesile olabilir. Siz daha iyi bilirsiniz...(87)"

HÜRRİYETÇİLERDEN YARDIM İSTENEBİLECEĞİ HAKKINDA

Hazret-i Üstad'ın üstteki mektubunda; zulümlerin, keyfi istibdatların def'i ve Risale-i Nurların selâmetle intişarı için ve yalnız o niyetle, şahıslar Nur cemaatını temsilen değil, kendi şahsı adına haklı bir tarafa girebilmesine fetva verdiği gibi;1947'lerde yazılan bu mektupta,Nurlar'ın neşri ve zulümlere daha çok maruz kalınmaması veya kurtarılması noktalarından Hürriyetçiler'den, Demokratlar'dan yardım istenebileceğine dair izin ve ruhsatları da varid olmuştur. Mesela bir mektubunda şöyle emreder:

"Kardeşlerim, dünya işlerini bilemediğimden sizlere havale ediyorum. Bu büyük masraflara karşı ekser kardeşler fakirül-hal ve çoktan beri aleyhimizde propaganda ile herkeste bir çekinmek ve Nurlar'dan kaçınmak cihetiyle; abone usuliyle hem ucuz verilmemek, ta kıymetini takdir etmeyenlerin ellerine düşmesin. Hem büyük masraflara girmemek.. Hem temkinli ve ihtiyatlı bulunmak ve Hürriyetçiler'in Nur'un neşrinde yardımlarını ve himayelerini elde etmek lâzım geliyor... (88)”

Başka bir mektuptan:

"... Saniyen: Nazif'in haber verdiği yeni bir taarruz alâmeti ne şekildedir. Makineye karşı olmazsa hiç ehemmiyeti yoktur. Eğer o cihette olsa, çok ihtiyat ediniz. Münasib ise, Demokrat Parti'den muavenet isteyiniz. Ben merak ediyorum. Biz dünyalarına karışmadığımız halde, bu derece bize ilişmek bir küfür hesabına... hizmet-i Kur'aniyemize sed çekmek musibetine

1126

karşı, bütün Nurcular bütün kuvvetleriyle demir gibi bir metanet ve tesanüd ve sabırla çalışmak.. ve sırren tenevveret altına girmek gerektir. Hem telâş etmeyiniz, onlar birbiriyle meşguldür...(89)"



Aynı sıralarda, Millet Partisi'nden hatta insaflı bazı C.H.P'lilerden de, zulmü defetmek için yardım sağlamak üzere girişimler olmuş idi.Bilâhare Risale-i Nur meselesinin hakikatına vakıf olan eski Dahiliye Vekili Hilmi Uran ki, C.H.P genel sekreterliğinde iken, Üstad'ın ona yazmış olduğu tarihî ve çok manidar

(86) Demokrat çıktı, bir derece kırdı.S.N.(h)

(h) Üstadın üstteki mektubu 1947'de yazıldı. Alttaki dipnot ise, 1950'da kaydedildi. Buna göre Hazret-i Üstad 1950 seçimlerinde de kesinlikle rey ve seçim işlerine karışmadı. Nitekim 1950 seçimlerinden az önce talebelerine karışmamaları için haber göndermişti. A.B.

(87)Elyazma Emirdağ-1 aslı S: 233

(88)Elyazma Emirdağ-1 aslı S: 262

(89)Aynı eser S: 275

yazısı(90) ve ondan önce de Erzurum ilk millet vekillerinden Salih Yeşiloğlu'nun ona, Dahiliye Vekili iken, yazdığı mektup üzerine, Hazret-i Üstad'ın şahsiyet ve mesleği hakkında tam bir bilgiye kavuşmuş, Üstad'a yanaşmak ve elinden geldiğince yardımlarda bulunmak istemişti.

Hilmî Uran, aslında milliyetçi bir kimse olup, ilk başlarda Hazret-i Üstad haklunda yanlış bilgilere dayanan kötü bir zehab içindeyken, Üstad Hazretleri onun hakkında hüsn-ü zanlarda bulunarak kendisine hitaben o yazıyı kaleme almıştı.

Hilmî Uran'ın Üstad'a ve Risale-i Nur'a karşı dostluk içine girdiği sırallarda, bazı yaklaşımlarının alâmeti , şu bilgilerdir; (Emekli yüzbaşı Re'fet beyin mektubundan)

Çok sevgili ve müşfik Üstad'ım, Efendim hazretleri!

Emriniz üzerine kunduracı Mehmed Efendi ile birlikte Ankara'ya gittik. Celal ve Hilmî beyleri göremedik. Birisi İstanbul'da, diğeri fazla meşguliyette bulunduğundan görüşemedik. Fakat kardeşimiz müteahhid İsmail Efendi, Hilmi Bey'le hususî olarak her zaman görüşmekte

1127


olduğundan, bu hususta lâzım gelen izahatın verilmesini ona havale ederek, biz doğruca Diyanet Riyaseti'ne gittik. Orada evvela bizim Isparta'da iken tanıdığımız müderris Hasan Hüsnü Bey vardı. Kendisi Diyanet Riyaseti Hey'et-i Müşavere azasındandır. Onunla hususî olarak bir müddet görüştüm ve izahat verdim.

Bilâhare Hey'et-i Müşavere odasına girerek, Ankara ehl-i vukuf raporunda imzası bulunan müdderis Yusuf Ziya Bey'i gördüm. Baktım, Zülfikâr ve Asa-yı Musa mecmualarıyla hakkımızda yazılmış olan evraklar önünde duruyor. Yanında yer gösterdi. Mufassalan izahat verdim...

Sonra kendisi dedi: "Bu, oradaki adliye memurlarıyla zabıtanın sizin meseleye vuku-u tammeleri olmadığından ileri geliyor. Şimdi evrak önümdedir. Su-i tefehhüme uğramış. Mütalâalarına birer birer cevab vereceğim" dedi.. ve eserleri takdir ettiğini söyledi. Üstad'ımızın selâmını söyledim. Bilmukabele selâm ve duanızı istediğini söyledi.

Oradan ayrıldım, Diyanet Reisi'nin yanına girdim. Onunla da bir müddet görüştüm ve izahat verdim. Cevaben: "Ben Hoca Hazretlerini Dar-ül Hikmet'ten tanırım, hürmetim vardır. Kendisine selâm ve hürmetlerimi iblağ ediniz." dedi. ve biz lâzım gelen cevabı vereceğiz. İnşaallah iyi olur dediler.

Bilumum Diyanet müntesipleri takdir ile karşıladılar... Ertesi günü Mehmed Efendi, Erzurum meb'usu Vehbi Paşa'yı görmüş, o zat dahi hem dahiliye vekilini görüp, bu hususta uzun uzadıya görüşeceğim, Üstad hazretlerine hürmet ve selâmlarımı götürünüz demiş...

Kusurlu talebeniz

Re'fet(91)"

(90)Eski harf Emirdağ -Zübeyr- 2 S: 25

(91)Eski harf Emirdağ-1 Büyük boy S: 226

Hazret-i Üstad, Re'fet Bey'in bu teşebbüslerinden sonra bir mektubunda şunları yazar:

1128

"...Hem Erzurum meb'uslarından ve orada başka dost bildiğimiz bazı zatlara, üstümüzden bu gadırlı evhamın kaldırılması için bir suretini gönderirsiniz...(92)"



Üstad başka bir mektubunda, Kâzım Karabekir hakkında da şöyle diyor:

"Salisen: Ben ehl-i siyasetin her nevi ta'ziblerine karşı hasbünallahü ve ni'mel-vekil deyip, sabır ve tahammüle karar vermiştim.Kâzım Karabekir(93)ile eskiden münasebetim var idi. Acaba şimdi de o münasebetin sebebi olan merdâne mesleğini muhafaza ediyor mu? Eğer eskisi gibi ise ve Nurlar'a zararı yoksa; ve Nurlar'a faydası muhtemel ise; ve dost ise; benim seIâmımı ona tebliğ edebilirsiniz. Fakat madem ehl-i siyaset hayat-ı bakiyesi için Risale-i Nur'a müracaata tenezzül etmiyor. O hayata nisbeten beş paralık olan bu hayat için onlara müracaata tenezzül etmem ve istirahatım için şekva ve rica etmem... (94)”

Merhum Re'fet Bey'in üstteki mektubundan evel mi, sonra mı bilmiyoruz, Üstad hazretlerinin ziyaretine iki miralay, bir de parti umum müfettişi bir me'bus gelmişler ve dostluk içinde Üstad hazretlerini kemal-i teslimiyetle dinlemişler, Üstad'ı ve davasının hakikatını anlamışlardır. Albaylardan birisi Nur'a talebe olmuş, daha sonra da Hilmi Beyin o müfettiş meb'us vasıtasıyla Üstad'ın ziyaretine hususi şekilde gelme arzusunu bildirmiştir. (Bak. Emirdağ-1 Lahikası, Zübeyr-2 S: 27)

GENİŞ SİYASİ TARAFGİRLİKLERE GİRMEKLE ONUN MERAKI YÜZÜNDEN İHLÂSIN KIRILMASI VE İSTİKAMETLİ MUVAZENENİN KAYBOLMASI NOKTASINDAN SİYASETE GİRİLEMİYECEĞİ

"...Risale-i Nur'un bir talebesini tecrübe ettim. Acaba bu heyecan verici şimdiki siyasete karşı ne fikirdedir diye, boğazlar(95)hakkında boşboğazlığı münasebetiyle bir iki şey sordum. Baktım, alâkadarane ve bilerek cevab verdi. Kalben "Yazık!.." dedim. Bu vazife-i Nuriyede zararı olacak. Sonra şiddetle ikaz ettim: bir düsturumuzdur. Eğer insanlara acıyorsan, geçmiş düstur onlara merhamete liyakatını selbediyor. Cennet adamlar istediği gibi Cehennem de adam ister...(96)"


Yüklə 4,31 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   31   32   33   34   35   36   37   38   ...   112




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin