Kastamonu hayati



Yüklə 4,31 Mb.
səhifə51/112
tarix24.06.2018
ölçüsü4,31 Mb.
#54637
1   ...   47   48   49   50   51   52   53   54   ...   112

1398


sarsıntılara. belki memlekete giren ecnebî komitesi parmaklarının ilişmesine bir vesile olur.

(44) Afyon Hapsi mektupları -2 Siyah defter Züheyr S:169

1399

1602


Madem biz onların hatırları için kader-i ilahi ile buraya girdik.. ve bir kısmımız onların saâdeti ve manevî rahatları için buradan çıkmak istemiyor ve istirahatını onlar için feda edip her sıkıntıya sabır ve tahammül ediyoruz. Elbette o yeni kardeşlerimiz dahi Denizli mahpusları gibi kardaşlığımızın hatırı için; ve Şa'ban, Ramazan hürmetine birbirine küsmemek ve kardeş olup barışmak lâzım ve elzemdir. Zaten biz ve ben onları talebeler dairesinde biliriz ve dualarımıza girmişler.

Said-i Nursi(45)”

Yine aynı manada:

"...Saniyen: Bu medrese-i Yusufiye'nin nâzırına yazdım: "Ben Rusya'da esir iken, en evvel bolşevizmin fırtınası hapishanelerden başladığı gibi,. Fransız ihtilâl-i kebiri dahi en evvel hapishanelerden ve tarihlerde serseri namıyla yâdedilen mahpuslardan çıkmasına binaen; Biz Nur şâkirtleri hem Eskişehir, hem Denizli, hem burada mümkin oldukça mahpusların ıslâhına çalıştık. Eskişehir ve Denizli'de tam faydası görüldü. İnşaallah burada daha ziyade fayda olacak ki, bu nazik zaman ve zeminde Nur dersleriyle, geçen fırtınacık yüznden bire indi. Yoksa ihtilâftan ve böyle hadiselerden istifade eden, fırsat bekliyen haricî muzır cereyanlar o baruta ateş atıp, bir yangın çıkacaktı. ”

Said-i Nursi(46)"

MADDE-5: Bazı gazetecileri elde edip. kasdî şekilde yanlış malûmat vermek suretiyle, Risale-i Nur ve Üstad aleyhinde neşriyat yaptırmakla; Ma'hud ve mültezem mahkûmiyet kararı niyetine kendine destek toplamak ve saireye dair hususlar için tezgahlanan işlerden bir kısmı şöyle: O sırada Afyon`da çıkan "Kocatepe" gazetesi, "Son Posta" gazetesi ve nihayet "Vatan" gazetesi gibi maksadlı neşriyat yapan gazetelerin yalan dolan yaygaraları başlatıldı. Bu işin Afyon mahkemesinin karar tarihine pek yakın günlerde vuku, bulması. herhalde bir tesadüf işi değildir.

Mesela. Afyon'da çıkan Kocatepe gazetesinin, Üstad'ın hayatını ve harekâtını tahrif ederek başlattığı neşriyat, 29 Teşrin-i evvel (12 Kasım) 1948'de ki yazısı..

Keza Vatan gazetesinin aynı günlerde, Üstad'ın eski hayatını yanlış yalan ve iftiralarla ele alarak neşriyat yapması..

1400

Hem yine, mahkemenin karar gününe yakın, Son Posta gazetesinin Hazreti Üstad'la ilgili bazı mevzuları ele alarak yanlış ve yalan ve iftiralı neşriyat yapması gibi, hadiseler davamızı ispat eder.



(45) Afyon Hapsi mektupları -2 Siyah defter Zübeyr. S: 178

(46)Aynı defter S: 183

1401

1603


Hatta bu gazeteler, Afyon Mahkemesinin menfi kararından sonra da, temyiz mahkemesini de te'sir altında bulundurmak için, aynı iftirakâr ve maksadlı yazılarına devam ettiler.

VE DOST GAZETELER

Lâkin aynı günlerde bu müfterî ve yalancı gazetelerin yalan neşriyatlarına mukabil, dost gazetelerin de neşriyatı başladı. "Ehl-i Sünnet" mecmuası, "Sebilür Reşad" mecmuası ve daha sonraları "Büyük Doğu" mecmuası gibi mücahid gazeteler; Yalana, iftiraya, maksadlı karalamaya karşı: Hakkı, hakikatı, doğruyu ve gerçeği yaymaya başladılar.

Ayrıca o sıra hapsin haricinde olan Nur talebelerinden başta kahraman Zübeyr'in tekzib yazıları da, herhangi bir gazetede değil de, fakat neşredilip, Nur talebelerine ulaştırılmaktaydı.

Adı geçen müfteri gazetelerin maksatlı neşriyatlarıyla mahkeme üzerinde te'sir oluşturmaya ma'tuf hadiseden bahseden Hazret-i Üstad'ın şu gelen yazısıdır. Baş tarafında şöyle diyor:

“Son Posta gazetesine yazdıranlar ve ihbar edenlerin ve mahkemeyi mecbur edip bize ceza verdirenlerin beşinci iltibas ve sehivleri ve yanlışları” diye birkaç madde halinde temyiz mahkemesine bir layiha olarak gönderilmiş olan bu yazı, haylice uzun olduğundan buraya alınmaya lüzum görülmedi.

Keza, Afyon'da çıkan Kocatepe gazetesinin hükümden önce mahkemeyi te'sir altında bırakmaya matuf garazkâr neşriyatına karşı, kahraman Zübeyr'in tekzib cevablarını da buraya alamadık. Çünki hayli uzun şeylerdir. Bunlar Afyon hapsi mektuplarında mevcutturlar.

Evet, plânlanan o mahud ve peşin ve mültezem karar nihayet verilmişti. Herşeye, her türlü ispatlı, delilli müdafaalara ve menfi isnadları çürütücü cerhedilmez vesikalara rağmen!.. Evet o karar peşin hükümlüydü. Mültezemdi hatta o sıra Hükümet kabinesinin müdahaleli gizli iş`arları da o kararda hüküm-ferma idi diyebiliriz.

DOST GAZETELERİN MÜSBET NEŞRİYATI

1402


Gazete neşriyatının bahsi dolayısıyla, Afyon mahkemesinin ilk karar ve hüküm tarihinden önce ve sonrasında çok önemli ve tarihî ve hakikatlı yazılar neşreden Sebil-ür Reşad ve Ehl-i Sünnet mecmualarının bazı yazılarını burada kaydetmek münasib görüldü. Sebil-ür Reşad 'ın yazılarından birisi, Ocak 1949,Sayı: 27, cilt:1, Sh: 27 de: sadece mehkemenin devam ettiğini..

1403


1604

Nisan 1949, sayı:41 ,cilt: 2, Sh :243 teki yazısı ise , vatan geztesi Üstad Bediüzzaman hakkında iftiralı neşriyatına, tarihî hakikatlara dayanan susturucu bir cevep yazısı olup, bu cevabı da, Nur talabeleri hazırladıkları için buraya derc edilmedi ..Fakat ehemmiyetine binaen Risale-i Nur içinde kaydedilen Ehl-i Sünnet mecmuasının bir iki yazısını dercediyoruz:

Birinci yazısı: 6.7.1948'de Abdurrahim Zabsu'nun (Ehl-i Sünnet mecmuası sahibi) Bediüzzaman'ın lisanıyla kaleme alıp Üstad tarafından bazı bakanlıklara göndirilen yazısıdır ki; kısaca Üstad Bediüzzaman’ın hayat tarihçesi ve ilim seyri vesaireden bahseder. Bu yazı Ehl-i Sünnet mecmuasında da o sıra neşredilmiştir. Ancak bu yazı daha çok müdafaalar kısmıyla alâkadar olduğu için o fasılda ele almayı düşünüyoruz.

İkinci yazısı: 15 Ekim 1948 tarihli Ehl-i Sünnet nüshasında neşredilmiştir, şöyle:

- Bediüzzaman'ın akıllara hayret veren bir seciyesi

Ben Birinci Cihan Harbi'nde Bitlis mevkiinde yaralı olarak esir düşerken, Bediüzzaman'da o gün esir düşmüştü. O Sibirya'ya gönderilmiş, en büyük esir kampında idi. Ben "Bakü"nün Nargün adasında idim.

Günün birinde esirleri teftişe gelen ve kampı gezerken Bediüzzaman'ın önünden geçen Nikola Nikolaviç’e o hiç ehemmiyet vermiyor ve yerinden kımıldanmıyor. Başkumandanın nazar-ı dikkatini çekiyor..."

Bu yazı dahi Üstad Hazretlerinin esaret günlerine ait bölümünde yazıldığı için burada tekrar edilmedi.

Üçüncü yazısı: Kasım 1948 tarihinde neşredilen "Av. Hulusi Bitlisi'nin makalesi" dir. Bu makele şöyledir:

"Said-i Nursi'nin Ehl-i Sünnet'te intişar eden bir arzuhalini, sonra da esaret hayatını okudum.

Hayatta dervişlik, şeyhlik, tarikatçılık ile alakası olmıyan, her maddeyi mana ile te'lif eden bu din âliminin devamlı menfa ve muhakeme safahatı üzerinde durmak taraftarı değilim.

1404


Ancak hâkim ve efendi halkın(1) her zaman ve zeminde ilim ve ahlakça yükselmesini istiyen bu zatın esaretinden evvelki hayatına temas edeceğim:

Birinci umumi harbin iptidalarında Bitlis Bidayet Mahkemesi aza mülazımıydım. Bu günün Çankırı Millet Vekili Abdülhalık Renda, geçen günün Bitlis Valisi bulunuyordu. Ordunun iaşesi hesabına kurulan peksimet

(1)"Hâkim ve Efendi halk” tan muradı, Türk unsurudurki öteden beri bu memlekette hâkim unsur olarak buluna gelmiştir iste,Bediüzzamanın yükselmesini istedigi bu millettir diyor. A.B.

1405


1605

ambarlarına beni me'mur etmişti. Bu vatanî ve fahrî vazifeyi ifa ederken, Bediüzzaman da bir takım talebeleriyle Van cebhesinde din ve vatan müdafaası uğrunda silâhla, nasihatla mücadele ediyor, bir taraftan da bir tefsir kaleme alıyor, talebelerine de okutturuyordu.

Bir zaman kendilerine uğradım. Oturduğu muvakkat ve metrûk bir evde ayet-i kerimesinin tefsirine intikalen bazı talebelerini tenvire çalışıyordu.

Bu dersde pek derin inceliklere temasları hayretimi mucib olarak ayrıldım. Hicretten sonra,(47) Kerkük'ün "Havadis" gazetesinde intişar eden bir takrizimi, ertesi günü kendisine götürdüm. Dersten fariğ olunca verdim.

"O nedir? oku dinliyelim" dedi. Okudum. Aldı bir tarafa bıraktı:

"Azizim, tavsifinize lâyık değilim. Büyük Allah'tan dilerim ki, lâyık olayım." dedi.

Bir kaç mısra'ımı bu yazının tarih-i beyyinesi olarak gösteriyorum:

"Said-i Nursi'sin el-hak Bedi'üd-dehri vel- ezman

Bu tefsir-i şeriftir kudret-i ilmiyene bürhan

Ulum-u evvelin u ahirine mazhar olmuşsun,

Şefi'u hafîzindir Fahr-ı âlem, Hazret-i Kur'an.

Senin şehzadeden, Ruh-ul beyan, Ruh-ul me'âniden,

Nedir fark-ı tefasirin bilir ancak hakim Sübhan"

Av. Hulusi Bitlisi'nin yazısının devamı ve diğer bölümleri, bu kitabın ilgili yerlerinde kaydedildiği için tekrarına lüzum görülmedi.

Ehl-i sünnet mecmuasını” dördüncü yazısı: 29 Aralık 1949'da, temyiz mahkemesi kararından sonra neşredilen şöyle bir yazıdır.

- Bediüzzaman Said-i Nursi ne olacak...?

Memleketimizde cereyan eden bazı işler ve haller vardır ki, insan bunların imkân âleminde geçip geçmediğini anlamak için, beynini, kalbini, gözlerini ve kulaklarını muayene ihtiyacındadır. Öyle bilinmez, öyle inanılmaz, öyle görülmez, öyle duyulmaz işler!..

1406


Bir Said-i Nursi Bediüzzaman vardır. Son derece muhterem ve muazzez bir din adamıdır. En ileri yaşlardan birinde mübarek bir ihtiyardır. Dinin ruhî ve ahlâkî kıymetlerini, ince ve derin hikmetlerini, en mücerred ifade ile yazarak, anlatarak neşretmekten başka bir fazileti, yahut günümüzün

(47)Bu hicret. Bitlis halkının şehrin sukûtundan az önceki birinci göçüdür. İkinci göç, Bitlis sukûtunun arefesinde olmuştur. A.B.

1407

1606


tabiriyle kabahati yoktur. Nur Risalesi isimli de bir seri makale ve mektuptan ibaret birkaç cildlik resmen basılmamış bir eseri mevcuddur. Bu zavallı yıllardan beri kanunsuz, hakikat siz, mesnedsiz, ispatsız olarak hapishane köşelerinde çürütülmektedir. Zira tek suçu, bulundugu muhitlerde halkın kendisine gösterdiği büyük saygı ve itibardır.

"Vay tarikat kuruyorsun!.. Gizli cemiyet tesis ediyorsun!.. Dini siyasete alet ediyorsun!.. Fesad çıkarmaya çalışıyorsun!... " Vesaire vesaire...

Vaktiyle Eskişehir'de muhakeme edilmiş, hüküm giymiş, çilesini doldurmuş, uzun zaman göz hapsi altında yaşamış... Sonra tekrar yakalanmış, Denizli'de muhakeme edilmiş, oradan da kurtulmuş, Derken; ayni fiilinden dolayı tekrar Afyon`da muhakeme edilerek yıllardan beri zindanlarda çürütülmüştür. Halbuki kanun sarihtir. Bir fiilden muhakeme edilmiş ve hüküm almış bulunan bir adam, başka bir mahkeme tarafından ve aynı fiil veya isnad etrafında muhakeme edilemez. Bunu ne akıl, ne hayal, ne rü'ya kabul edebilir.

Fakat Said-i Nursi mevzuunda bu olmuştur. Nihayet muhterem zat bir sene sekiz aya mahkûm edilerek(48) ancak bu müddeti hapishanede doldurduğu için tahliye edilebilmiştir. Temyiz Mahkemesi ise, aynı fiilin ikinci bir muhakemeye mevzu’ teşkil edemiyeceği ifadesiyle hükmü bozmuştur. Şimdi yine muhakeme edilecek. Fakat neticede beraet de etse, mahkûm da olsa, çekmiş olduğundan daha fazla bir şey çekemiyecek ve zararını ona kimse tazmin edemiyecektir.

Bu ne haldir?

Bu ne haldir?.. İlim ve faziletten başka hiçbir suçu olmıyan ve gizli cemiyetle, tarikatla, siyasetle hiçbir alâkası bulunmıyan bu zat, mevsimlerce her noktasından rutubet muslukları akan büyük bir hücreye kapatılmış ve "şu odaya bir soba kuralım da rutubeti çeksin" diye müracaat eden bazı merhamet ve alâka sahiblerinin teklifleri reddedilmiştir.

Bu ne haldir?

Bu vatanın mukaddesatına, tarihine, istiklâline, istikbaline maddî ve manevî ırzına musallat komünistlik liderlerini müdafaa sesleri çıkarken, bütün bu ölçülerin bir zübdesi ve âbidesi halindeki mübarek bir ihtiyarı müdafaaya cür'et edebilecek ağız kalmamıştır.

1408

Abdurrahim Zabsu"



(48)Sözü edilen hüküm temyizce bozulmakla beraber, Afyon Mahkemesi kendilerince onu "Kurtcu”addettiği için,o bahane ile şiddet sebeblerinden sayarak Bediüzzaman'a verdiği bir seneyi on sekiz aya cıkarmıştır. Temyiz bu hükmü nakzettiğ`i halde, yine de çektirilmiştir. A.B.

1409


1607

İşte nümûnelerini arzettiğimiz şehadete dayanan, ispatlı, doğru ve hak yazıları gibi makaleler, özellikle Afyon Mahkemesi'nin kararından önceki yazılar,

mahkemeye zerre kadar bir tesir etmemiş , bir hakperestlik hissini vermemiştir.

Tam aksine yalan, dolan ittihamlarla dolu olan kararını vermekte hiçbir hicab duymamıştır. Amma temyiz mahkemesi hakka, hakikata, kanuna uymaktan çekinmemiş ve o mahud kararı esastan bozmuştur.

HAPİSHANENİN İÇ DURUMU VE ISLÂH HAREKETİ

Afyon hapsinin iç durumu, Denizli hapsinden hayli farklıdır. Çünki Denizli hapsinde ıslâh, irşad ve tenvirden hem hapishanenin tüm idarecileri hem mahkeme heyeti -savcı hariç- çok takdirkârlık içinde memnun olmalarına karşılık, burada bilâkis savcının gizli anlaşıp oluşturduğu ifsad kadrosuyla bir karğaşa, bir isyan bekliyor ve istiyorlardı. Onun için Afyon hapsinde Denizli'den daha farklı bir tarzda ve çok önemle, Hazret-i Üstad burada hem talebelerini yukarda geçen numunelerde görüldüğü gibi, gayet ciddi şekilde asayiş için vazifeye davet etmiş, hem eski mahpuslarla daha çok alâkadar olmuş ve onlara hitab eden bir çok irşad ve îkaz yazılarını kaleme almıştır. Nitekim Hazret-i Üstad'ın çok önceden sezdiği gizli bir ifsad hareketine karşı yaptığı irşad ve ıslâh mukabeleleriyle, bütün o gizli ifsad faaliyetlerine rağmen, hapishanedeki mahkûmlar, -Denizli hapsi kadar olmasa da- çok büyük çapta Üstad'ın irşadlarına kulak vermiş ve plânlanan mahud kargaşa ve isyana uymayıp sonunda umumî bir barışı gerçekleştirmişlerdir. Gerçi idarecilerden, döndürülen gizli plânı bilmiyenler kısmı Üstad'ın bu irşadlarını takdir etmişler ve kargaşanın olacağını öğrenmişler.

1410

1608


Hatta bir ara bütün koğuşların kapılarını gece güdüz kilitli bulundurmuşlardı. Fakat sonra kapılar açıldığında da fırsat var iken, birbirini öldürmeye azmetmiş olan kimselerin herhangi bir menfi hareketlerinin görülmediğini gören gardiyanlar çok hayret etmişler ve bu ıslâhın Bediüzzaman'dan geldiğini anlamışlardır.

Hazret-i Üstad'ın, eski mahpusların birbirine düşman adamlarının irşad ve ıslâhı için kaleme almış olduğu nurlu ve tesirli yazılarından az ilerde bazı örnekler vereceğiz. Ancak hemen burada mahpusların umumî barış gününde vuku’ bulan bir hatırayı ve Hazret-i Üstad'ın o hadise üzerine kaleme almış olduğu hakikatli ilmî bir yazısını kaydetmek istiyoruz, şöyle ki:

Tahminen 1948,in güz aylarında o nurani ve güzel umumî barış üzerine, koğuşların kilitli kapıları açılmasıyla, barış şenliğini düzenliyen eski mahpus ve mahkûmlar, her türlü çalgı aletlerini çalıyor ve neşe içinde oynayıp keyf ediyorlarmış.

Bir çok Nur talebeleri ağabeylerden duyduğum kadarıyla; o günü Merhum Tahirî Mutlu Ağabey, o umumî çalgı ve neşe seslerini duymamak için bir rivayette, ûmumî helaya giderken, diğer riveyette, kilim üzerinde oturmuşken kulaklarını kapamış imiş.

Tahirî Ağabeyin bu masumâne hareketi, Hazret-i Üstad'ın dikkatini çekmiş ve uzaktan, penceresinden onu seyretmiş.. Bunun üzerine Hazret-i Üstad şu gelen yazıyı kalame alarak, takva ehli olan talebelerine göndermiştir. Mektup aynen şöyledir:

Aziz Sıddık kardeşlerim!

Bu medrese-i Yusufiye'nin koğuşlarının birden açılmaları, biçare mahpuslara bir bayramdır.. ve çobanların kavalı ve Mevlevîler'in neyi ve dervişlerin tekyelerde def çalmaları gibi, burada düdük ve def çalınması dinliyenlere, ya Şâfiî mezhebini takliden ve ehl-i tarikatın ve Mevlana Celâleddin’in fetvalarına.. ve Kur'an'ın neş'e ve şevk-i uhrevî veren edebiyatının, toprağı altın yerine çeviren bir nevi müsaadesine.. ve ehl-i kalbe mahsus haram olmıyan ayn-ı sefahet ve lehviyatta bir çeşit zevk-i manevî te'minine binaen muvakkaten dinlenebilir. İnşallah hüsn-ü niyete göre ve sırrıyla zararı olmaz. Hem istemeden kulağa kendi kendine gelen çalgı seslerinin zararı yoktur.

1411


Fıtratımda ziyade şefkat bulunmasından, hapistekilerin sıkıntıları ve teneffüse beraber çıkmamaları beni sıkıyor, sıkıntılarıma yüz sıkıntıları ilâve ediyordu. Bu hal beni o sıkıntıdan kurtardığı için, hem kendimi hem onları tebrik ederim.

SAİD-İ NURSİ(49)”

(49) Afyon Hapsi mektupları -2,Siyah defter Zübeyr,S:123

1412


1609

Hz. Üstad'ın verdiği şu fetvanın icmali daha evvel "Lemaat " eserinde ve "Yirmibeşinci Söz"de ve "İşarat-ül İ'caz" eserinde de geçmektedir. Ancak buradaki ifade daha sarih,ta'yin edici ve şümullüdür.

KASAP TAHİRİN HİKÂYESİ

Denizli hapsinde, efeliğiyle, pervasızlığıyla meşhur olan Süleyman Honkâr'dan en çok bahsedildiği gibi; şu Afyon hapsinde de eski mahpusların içinden en çok Kasap Tahir diye bir adamdan bahsedilir.

Kasap Tahir adıyla anılan bu cesur adam, aslında bir ayakkabıcıdır. Tahiri Mutlu Ağabeyin bizzat anlattığına göre, namusuyla oynıyan ve sarkıntılık etmek isteyen bir adamı; Kasap Tahir kendi dükkânında çalışırken, dükkânına gelen o adamı bir bahane ile bir başka şeye baktırmış ve eğilmesini sağlamış, o anda ânî şekilde elindeki keskin kösele bıçağıyla kellesini gövdesinden ayırıp intikamını almış ve namusunu temizlemiş olduğu için, hapishanede ona "Kasap Tahir" diye ad koymuşlardır.

Kasap Tahir, mahkemece idamına hükmedilmiş ve karar temyiz edilmiş.. Hapishane usûlünde idamına karar verilen adamlar, ağır zincirlerle bağlarlardı. Tahir de öyle zincirlerle bağlanmış, hatta teneffüse o haliyle çıkar gezinirmiş.

N.Şahiner'in "Nurs Yolu" kitabında, bazı Nur talebelerinden duyduğu şekliyle kaydettiğine göre: Bir gün Kasap Tahir o halde iken, hapishane avlusunda Bediüzzaman'la karşılaşırlar. Tahir, Üstad Bediüzzaman'a ağlıya-ağlıya yalvarmaya başlar: "Ne olur hocam, beni kurtarın bu halden" diye tazallum ve arz-ı hal eder.

Kasap Tahir'in bu yalvarış ve tazallum-u hali bir inanıştan gelmektedir ki; Bediüzzaman Allah'ın dostu ve sevgili Velî kuludur. Eğer benim için Allah'a dua ederse, Allah kudretiyle her müşkili halleder, ben de mutlaka kurtulurum diye,..

Hazret-i Bediüzzaman'da, bir iki dakika Tahir'in halini ve samimi iltica ve yalvarışını durup seyreder. Sonra Tahir'i teselli eder: "Bu sana takılan şeyler senin idam mahkûmiyetinin zincirleri değil, senin tesbihindir. Onunla namazının tesbihini çek!. Söz ver, namazını kılmaya başla.. Ben de sana dua edeceğim. İnşaallah kurtulursun." der.

1413


Kasap Tahir, manevî büyüklüğüne inandığı Bediüzzaman Hazretlerinin o tesellidarane sözüne itimad eder. Namazını kılmaya başlar ve Üstad'ın dediği gibi, ayağına omuzuna takılan kalın zincir halkalarıyla tesbihini çekmeye başlar. Bir gün aklına gelir, bu zincirin halkalarını bir sayayım der.. Sayar bakar ki; tam otuzüç halka...

1414


1610

Bilâhare temyiz mahkemesi Tahir'in idam kararını bozar ve Tahir zincirlerden kurtulur. Tabii Tahir hiç ihtimal vermediği bu bozma kararını Bediüzzaman Hazretlerinin duasından bilir.

Tahir'in can hasımları dost oldular

Tahir'in gerek Afyon şehrinde, gerekse hapishane içerisindeki efelik ve cesurluğuyla birçok rakipleri vücuda gelmiş, onun karşıki hasımları onu öldürme plânı kurmuşlarmış.Hapis hanenin bir umumî aramasında , her taraf akşama kadar toz-duman kargaşası içerisinde iken, onun düşmanları onu o ortamda öldürme plânını yapmışlar. Kamalar, hançerler arama esnasında bulunamamış.. ama yanlarında herşey hazır...

Plân şöyle yapılmıştır: Tahir'in hapisteki can hasımlarından olan Çobanlarlı Ahmed'in eliyle Tahir öldürülecekti. Fakat hadiseye aşina olanlar, bakıyorlar, hiçbir teşebbüs yok.. Halbuki bunu bilen herkes Çobanlarlı Ahmed'in işaretine muntazırdı. Fakat hayret, Ahmed hiç oralı olmuyordu. Meğer Ahmed bir kaç gün önce Hazret-i Üstad'a ahd ve peyman vermiş. Ahmed, Elhüccet-üz Zehra'nın derslerini dinlemiş ve Bediüzzaman'la görüşmüş. Artık değil adam öldürmek, tahta kurusunu dahi öldüremiyor Ahmed...

Kasap Tâhir'in bir hatırası

Afyonlu Hallaç Hilmî Pancaroğlu, tanıdığı kasap Tahir'den şunları duymuş:

"Ben, işlemiş olduğum suçumdan mutlaka yine idam bekliyordum. Bediüzzaman bir gün bana: "Sen idam olmıyacaksın. Benimle birlikte tahliye olacaksın" demiş. Halbuki sebeblere göre bu iş mümkin değildi. Hem benim duruşma günümle onunki arasında birkaç ay fark vardı. Fakat hayret, Bediüzzaman' ın dediği gibi oldu.(50)"

Kasap Tahir'in hatırasının altına şu notu ilâve etmek gerekir ki; Tahir 1950 Temmuzunda Demokratların çıkarttığı umumi af ile tahliyesi gerçekleştiği gibi, Bediüzzaman Hazretleri o tarihten on ay önce tahliye olmuşsa da, muhakemesi bitmemiş ve Afyon Mahkemesi temyizin iptaline rağmen yine hüküm vermeyi tasarlarken;1950 affında Üstad'ın şahsî ceza dosyası ortadan kalkmış olmasıyla; Üstad ın o ihbarının, yani "beraber kurtuluruz" sözü gerçekleşmiştir denilebilir.

1415


(50)Son Şahitler-3 S:170

1416


1611

Bayram Yüksel ağabey, Kasap Tahir ve diğer mahpusların durumu ile ilgili şunları anlatır:

"Kasap Tahir Afyonlu bir eşkiya idi. İri yarı, cesur, gözünü budaktan sakınmayan belâlı bir kimse idi. Afyon'u haraca kesmiş, herkes ondan korkuyordu. Hanımına sataşan birinin kafasını kopardığı için kendisine "Kasap Tahir" diyorlardı. Çeşitli suçlardan tevkif edilmiş ve idama mahkûm olmuştu. Kararı temyiz ettiği için, temyizin kararını bekliyordu. Elinde ayağında ve boynunda demir parangalar vardı. Bahçeye teneffüse de bunlarla çıkardı. Hapishanenin hâkimi o idi.

Bir gün Üstad'ımızı ziyaret etmiş, Üstad'ımız kendisine "Sen namaza başla, ben sana dua edeceğim. İnşaallah kurtulacaksın" demiş. Bunun üzerine Kasap Tahir hemen namaza başlamıştı.

O vahşî insan, nurların dersiyle kısa zamanda ıslâh oldu. Ağır başlı, kimseyi incitmez bir hal aldı. Artık Nur talebeleriyle yemek yiyor, onlara hürmet ediyordu. Namaz kılanları koğuşun en iyi yerinde yatırırdı. Nur talebelerine çok hürmetkâr davranıyordu. Herkes ondaki bu değişikliğe hayret ediyor, en yakın arkadaşları "Bu adam nasıl bu hale geldi?" diye hayretlerini izhar ediyorlardı.

Nihayet temyiz mahkemesinden cevab geldi. Kasap Tahir idamdan kurtulmuştu: Temyiz Afyon Ağır Ceza Mahkemesinin idam kararını bozmuş, otuz yıl hapse çevirmişti. Sonra da 1950 yılında umumi af çıkınca, Kasap Tahir tahliye oldu.Tâhir bu kurtuluşu için: "Benim kurtuluşum Hoca efendinin kerametidir." diyordu.

Çobanlarlı Ahmet ile Kıldereli Ahmet isimli iki mahküm daha vardı ki; bunlar da Kasap Tahir gibi adamlardı. Üstad'a çok hürmet ederler ve ona çok yardımları olurdu. Üstad'ın yanına kimsenin sokulmadığı sıralarda bu zatlar kimseden perva etmeden Üstad'a gider hizmet ederlerdi:(51)" (52)... "

MAHPUSLARIN İRŞADI İÇİN

Afyon hapishanesinde Hazret-i Üstad'ın mahpusların irşad ve ıslâhı için yazdığı mektup ve yazılar, çok mühim, çok te'sirli ve çok nurlu olmakla beraber; mecmuu bir araya gelse bir Risale kadardırlar. Bunlar birkaç tanedir. Bunların ziyade ehemmiyetlerine binaen, Hazret-i Üstad bilâhare

1417


"Onüçüncü Söz" ün ikinci makamı olarak Sözler sırasında kaydettiği gibi, bir kısmı da Gençlik Rehberi eserinde dercedilmişlerdir. Bu mektuplardan

(51)Belki de bu efeler ve cesur adamlar vasıtasıyla, Üstad'ın yazdığı o kadar mektup ve müdafaalar engelsiz olarak Nur talebelerine ulaştırılabiliyordu. A.B.

(52) Son Şahitler-1 S: 382

1418


1612

bir iki tanesini burada kaydetmek zarureti vardır. Çünki hem bu mektuplar, hem Elhüccet-üz Zehra Rialesi ve Üstad'ın mahpuslarla hususî ve şifahî kısacık sohbetleri ve hapishane içindeki Nur talebelerinin gayretleri sayesinde, Afyon hapsinde hazırlanmakta olan büyük bir infilak önlenmiş, yüzden bire inmiştir.

MAHPUSLARA HİTAP EDEN İRŞAD MEKTUPLARINDAN

BİR İKİ NUMÛNE

“Risale-i Nur'daki hakikî teselliye mahpuslar çok muhtaçtırlar, hususan gençlik darbesini yiyip, taze ve şirin ömrünü hapiste geçirenlerin Nurlar'a ekmek kadar ihtiyaçları var.

Evet, gençlik damarı akıldan ziyade hissiyatı dinler. His ve heves ise, kördür. Ahireti görmez. Bir dirhem hazır lezzeti, ilerde bir batman lezzete tercih eder. Bir dakika intikam lezzetiyle katleder, seksen bin saat hapis elemlerini çeker. Bir saat sefahet keyfiyle, bir namus meselesinde binler gün hem hapsin hem düşmanının endişesinden sıkıntılarla ömrünün saadeti mahvolur. Bunlara kıyasen gençlerin çok vartaları var ki; en tatlı hayatını en acı ve acınacak bir hayata çeviriyorlar.. ve bilhassa şimalde koca bir devlet, gençlik hevesatını elde ederek bu asrı fırtınalarıyla sarsıyor. Çünki âkibeti görmeyen kör hissiyatla hareket eden gençler, ehl-i nâmusun güzel kızlarını ve karılarını ibaha eder, belki hamamlarında erkek-kadın beraber çıplak olarak girmelerine izin vermeleri cihetinde, bu fuhşiyatı teşvik eder. Hem serseri ve fakir olanlara zenginlerin mallarını helâl eder ki; bütün beşer bu musibete karşı titriyor.


Yüklə 4,31 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   47   48   49   50   51   52   53   54   ...   112




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin