kadar düşmanlara karşı teâvün ve tesanüde mecburuz.
1916
1894
Şimdi ben zehir hastalığıyla ziyade rahatsız vaziyette ve çok ihtiyarlık
sebebiyle, elli senelik bir gaye-i hayatımı görüp ta'kip etmekten mahrum
kaldığım gibi, Ankara'ya gidip Şark terakkiyatının anahtarı olan bu
müesseseye çalışanları ruh-u canımla tebrik etmekten dahi mahrum
kalıyorum.
Yalnız otuzbeş sene evvel Ebuzziya matbaasında tab'edilen Münazarat ve
Saykal-ul İslâmiyet namındaki eserim elbette Maarif Vekilinin nazarından
kaçmamış. Benim bedelime o eser konuşsun. Ben, hayatımdan ümidim
kesilmiş gibiyim. Fakat o azim Üniversitenin temelleri ve esasatı ve manevî
bir proğramı ve muazzam bir tedrisatı nevinde, Risale-i Nurun yüzelli
risalesini kendime tevkil ediyorum.. Ve bu vatan ve milletin istikbalinin
fedakâr genç üniversite Nur talebelerine ve maarif dairesine arzedip, bu
meselede muvaffakiyete mazhar olan Tevfik İleri'nin bu biçare Said'e bedel,
Risale-i Nura himayetkârane sahip çıkmasını rahmet-i İlâhiyyeden niyaz
ediyorum.
Elbaki Hüvelbaki
Çok hasta, Çok ihtiyar,
garip, tecrid içinde
Said-i Nursi(16)"
Hazret-i Üstad, Doğu üniversitesi meselesini üstteki mektubunun daha
geniş ve izahlı esaslarını havî ve o medresenin bulunduğu mevkiin (Yani
Van'ın) bir çok İslâm milletlerinin merkezinde olduğunu, hatta o milletlerin
nüfus sayılarını da kaleme aldığı daha geniş bir mektub ile Reis-i Cumhur
ve Başbakan'a da meseleyi bildirdi ve ikaz etti. Aynı zamanda o mektupta;
23 Eylül 1955'de Türkiye, Irak ve Pakistan'ın ittifak akdettikleri Bağdat
Paktını da tebrik ediyordu. Ancak o mektup, buraya dercedilen kısa
mektubun muhtevaca aynı şeyleri olduğundan ve lâhikalarda ve Tarihçe-i
Hayatta, hususan Emirdağ-2 sahife 194'de neşredilmiş olduğundan oralara
havale edilerek buraya dercedilmedi.
Hazret-i Üstad, hükûmet ricalini Doğu Üniversitesi te'sisinden dolayı tebrik
ve teşvik ettiği ve bu üniversitede okutulacak derslerin mutlaka hakaik-i
Kur'aniye ve Nur dersleri olmasının zaruri olduğunu onlara ilmî ve mantıkî
ikna' usulleri ile bildirip ikaz ettiğ'i gibi; talebelerine de bu hususta büyük
müjdeler vererek, bu mananın hükûmetçe anlaşılmasının, Nur talebelerinin
hizmetlerinin bir neticesi ve semeresi olduğunu bildiriyordu. Bu
(16) Emirdağ-2 Müntehap dosya sıra no: 64
1917
1895
çeşit mektuplardan da bir iki nümune arzettikten sonra bu faslı kapatmak
istiyoruz.
Medreset-üz Zehra olan Doğu Üniversitesinin mazisi ve tarihçesi ise, bu
kitabın ilgili bölümlerinde vesikalarıyla izahlı geçmiştir.
Birinci ve ilk müjdeli mektup: Reis-i Cumhur Celal Bayar ile Maârif vekili
Tevfik İleri'nin 4 Ağustos 1951'de Van'da yaptıkları konuşma ile bu
Üniversiteyi va'detmeleri üzerin, Hazret-i Üstad talebelerine şu mektubu
yazdı: (Mektup 22/5/952'de yazılmıştır.)
Nurculara ehemmiyetli bir müjde:
Evvela: Kırk senedenberi ta'kib ettiğim ve Sultan Reşad'ın yirmi bin altun
ve eski müstebitler hükûmetinin Millet Meclisi'nde yüzaltmış üç meb'usun
imzasıyla, yüzelli bin banknot küşadı için tahsisat verdikleri, hem Âlem-i
İslâmın, hem Şark'ın hem bu milletin en mühim bir işi olan Van vilâyetinde
Cami-ül Ezher gibi bir İslâm Darül-Fünûnu ve büyük üniversitesi olarak
Medreset-üz Zehra'nın yapılması lüzumunu yeni hükûmetin Reisi de
anlamış ki; büyük memleket işleri içinde sizlere müjde olarak gönderdiğim
aşağıdaki haberi vermiş. Fiilen yapılmasa dahi bu mananın anlaşılması
büyük bir fâl-ı hayırdır.
İşte Mecliste Reis-i Cumhur, büyük işler sırasında ehemmiyetli nutkunda
bu gelen fıkrayı söylemiş: "... Van havalisinde Doğu Üniversitesinin
kurulması için Maarif Vekâleti'nin tetkikata giriştiğini söyliyen Celâl Bayar
demiştir ki:
"Doğu vilâyetlerimizden olan Van'da öyle bir irfan müessesesinin
kurulması için bütün müşkilât iktiham olunmalı ve önümüzdeki bütçe
yılında işe başlanmalıdır" demiştir
Demek Tarihçe-i Hayatı takdim eden genç üniversiteliler bir derece Nur
Risalelerinin kıymetini Reise ihsas etmişler.
Saniyen: Reis-i Cumhurun bu çok ehemmiyetli fıkrası, Risale-i Nurun bu
memlekette ve bu vatanda ettiği ve edeceği çok kıymettar hizmetlerinin
anlaşıldığına bir emaredir ve Nurcuların bütün çektikleri zahmet ve
Nurların müsadereleri bu büyük neticeye vesile olması cihetiyle şekva
değil, şükür etmelidir.
1918
Salisen:..........(Burası başka mevzua sa’yah değil dair olduğuiçin derc
edilmedi.
Elbaki Hüvelbaki
Hasta fakat memnun kardeşiniz
Said-i Nursi(17)"
(17) Emirdağ-2 Müntehap dosya sıra no: 87 ve Emirdağ-2 S: 35
1919
1896
Hazret-i Üstad üstteki mektubunda olduğu gibi, bir çok mektuplarında
Şark Üniversitesi meselesinde mesruriyet ve memnuniyetlerini bir çok defa
talebelerine izhar ediyordu.O mektuplardan bir nümune daha takdim
etmek istiyoruz: Aşağıdaki mektubun da yazılış tarihi 1952'dir. Fakat
mektup uzuncadır sadece bazı bölümlerini alıyoruz.
"... İhtiyar Risalesinin üçüncü ricasında beyan ettiği gibi, Medresetüz
Zehra'nın mekteb-i iptidaisi ve Van'ın yekpare taşı olan kal'asının altında
buluna Horhor medresemin vefat etmesi; Anadolu'da bütün medreselerin
kapatılmasıyla vefat etmelerine işaret olarak o azametli mezara, azametli
Van kal'ası mezar taşı olmuş.. Ey yüz sene sonra gelenler! Şu kal'anın
başında bir medrese-i Nuriye çiçeğini yapınız!
Cismen dirilmemiş, fakat ruhen bakî ve geniş bir hey'ette yaşayan
Medreset-üz Zehra'yı cismanî bir surette bina ediniz demektir. Zaten Eski
Said ekser hayatı o medresenin hayaliyle gitmiş.. Ve o matbu' Risalenin(18)
yüzkırk yedinci sahifesinden ta yüz elli yedinci sahifeye kadar Medreset-üz
Zehra'nın tesisine ve faydalarına dair ehemmiyetli hakikatları yazmış..
Bir Fâl-ı hayırdır ki; yirmibeş senelik dehşetli ve medreseleri öldüren
istibdadın kırılması ile, Maarif Vekili Tevfik, Van'da Şark Üniversitesi
namında Medreset-üz Zehrayı inşa etmesine karar vermesi ve ümidin
haricinde Reis Celâl dahi, mühim mes'eleler içinde Tevfik'in fikrine iştirak
etmesi; Eski Said'in kırk sene evvelki sözü ve ricası doğru çıkacağını
gösteriyor...(19)"
Ve nihayet Şark Üniversitesi meselesi 1952 bütçe yılında kanunlaştı. Fakat
daha sonra, Ulus, Zafer gibi gazeteler ve bunların yanında daha bir çok sol
basın bu meselede hükümete karşı hücuma geçmesi üzerine, DP hükumeti
Üniversitenin yerini Van'dan Erzurum'a nakletmeyi kararlaştırdı. 17 Kasım
1958'de de inşası tamamlanarak açıldı. Reis-i Cumhur Celâl Bayar onun
açılışını yapmak üzere Erzurum'a gitti. Açılış konuşmasında, baştan beri
kendisinin arzusu olan bu Üniversitenin Van'da kurulmasının bir sebebi
olarak: "Atatürk'ün böyle istediğini ve arzu ettiğini"
tekrarladı.Üniversitenin ismine de Atatürk ismi konuldu.
(18) Buraya sadece ilgili bir iki parçasını aldığımız bu mektubun üst
kısımları Münazarat kitabının bir cümlesinin manalarının tezahüründen
bahsettiğ'i için, bu tarzda yazılmış ve o bölümler burada bu şekli almış...
A.B.
(19) Emirdağ- 2 S: 107
1920
1897
BİR HATIRA
Üstad'ın evlâd-ı manevisi Abdullah Yeğin Ağabey bu Üniversite ile ilgili bir
hatırasını şöyle anlatıyor:
"Şark Üniversitesi Erzurum'a nakledilerek inşası bittikten sonra, bir gün
Üstad'ımızın ziyaretine gitmiştim, buyurmuşlardı ki: "O Üniversite
benimdir. Çünki ben elli senedenberi onu takib ediyorum. Demokratlar ve
Hükumet her ne kadar korkarak onu Erzurum'a aldılar ve ismini
değiştirdilerse de, onun manasına zarar etmez,O benimdir... Ve sen orada
ilerde Profesör olacaksın!"
Abdullah Yeğin Ağabey diyor: "Benim maddî sebebler itibarıyla orada
profesör olmama imkân yoktu. Acaba Üstad Hazretleri ne için öyle
konuştu" diye hep düşünüyordum. Sonraları 1960'dan sonra, Albay olan
ağabeyim Münib Yeğ'in emekli olunca, oraya öğretim üyesi olarak girmesi
ve profesörlüğe yükselmesiyle, Hazret-i Üstad'ın verdiği o haber çok az bir
te'vil ile doğru çıkarak manası zâhir oldu."
HADİSAT DEĞERLENDİRMELERİNİN İKİNCİ KISMI
Bu kısımda, DP iktidarı döneminde de eski parti kadro kalıntılarının sinsi
tedbirleriyle Hazret-i Üstad ve Nur talebelerine uygulanan zulümlü
bedmuamelelerin hadiseleri vesilesiyle, DP'yi ikaz edici şikâyetli yazıları yer
alacaktır. Bu yazılardan, Üstad ve Nur talebeleri DP hükûmetine
şikâyetli
istid'aları içinde, onların başlarına da vurarak gafletten ayıltmak ve
akıllarını başlarına getirmek için dersler de mevcuttur. Ancak bu çeşit
yazılar ve mektuplar çoktur, hepsini buraya dercetmeye imkân yoktur.
Bunlardan sadece bir kısmı, 1950 yılı içerisinde Nurların müsadere haberi
üzerine yazılıp gönderilen ve aynı zamanda talebeler arasında
neşredilenlerdir..Ve bir kısmı da o sırada bazı dost gazetelerde neşredilen
yazılardır. Biz bunların dışında kalan kısımdan bir iki nümune takdim
edeceğiz. Nur talebeleri kendi imzalarıyla gönderdikleri yazıların hemen
hepsi de Hazret-i Üstad'ın ma'lumatları altında yazılmış veya kontrolundan
geçtikten sonra gönderilmiştir. Hatta bunların bir çoğu Üstad'ın kendi
ifadeleri olup, onun emriyle yanındaki Nur talebelerinin imzalarıyla
gönderilmiştir.
Birinci Nümune: Hazret-i Üstad'ın emriyle yanındaki hizmetkârı Zübeyr'in
imzasıyla 1951'de hükûmet ricaline gönderilen bir yazı şöyledir:
1921
Halk Fırkası iktidar partisi iken Üstad'ımıza yspılan eşedd-i zulüm ile yüzer
kanunsuz işkencelerinden birinci nümunesi:
1922
1898
Zemin yüzünde, bu asırdaki kadar misli görülmiyen bir zendeka
cereyanının plânlarıyla Üstad'ımıza yirmi beş senedir istibdad-ı mutlak ile
yapılan zulmün bir nümunesi şudur ki; Nefes almak üzere kapalı arabayla
kırlara gitmek için dışarıya çıktığı zaman, buranın büyük bir memuru
kıyafetine ilişmek istemiş. Bu beş cihette kanunsuz ve beş vechile
vicdansızlık olan hadsiz cüretkârlığa karşı deriz ki:
Padişahın küçük bir tahakkümüne tahammül edemiyen ve Meşrutiyet
ilânında Divan-ı Harb-i Örfîde, mahkeme Reisi Hurşit Paşa'ya ve mahkeme
azalarına cevaben: "Eğer Meşrutiyet bir fırkanın istibdadından ibaret işe,
bütün ins ve cin şahid olsun ki; ben mürteci'im. Şeriatın bir tek meselesi
uğrunda bin ruhum olsa fedaya hazırım." diyen..
Ve Meclis-i Meb'usanda M.Kemal'a karşı: "Namaz kılmıyan haindir, hainin
hükmü merduttuı: "Söyliyen.. Ve İslâmî kıyafeti kat'iyen ve asla tebeddül
etmiyen ve kıyafetine ilişmek istiyen ve sonra kendi kendini öldürmekle
tokadını yiyen Nevzat isminde Ankara valisine: "Bu sarık bu başla beraber
çıkar" tarzında konuşarak boynunu göstermesiyle, dokunulmıyan bir zata..
Hem Isparta, hem Eskişehir, hem Denizli Mahkemeleri dahi başını
açtırmadıkları ve -Son Afyon Mahkemesi müstesna- binlerce halk ve
yüzyirmi polislerin bulunduğu sıralarda bile başını açması ihtar edilmediği
ve münzevî olduğu halde; o düşüncesiz memurların manasız ihanet için
müdahele niyeti, doğrudan doğruya anarşilik hesabına vatan ve millete
tehlike getirmeye çalışmaktır.. Ve bütün bütün kanunsuz olmakla beraber,
senelerdenberi emsaline rastlanmamış bir ferağat-ı nefis ve fedakârlıkla, en
ağır şerait altında yüzotuz parçadan müteşekkil muazzam ve harika eser
külliyatıyla vatan ve milletin manevî kurtuluşunu temin eden böyle bir zata,
bu tarzda ilişmek,elbett millet ve gençliğin mahv ve perişan olmasına
gayret eden gizli vatan düşmanlarına yardım etmek ve alet olmaktır.
Afyon'da bir iki mütemerrid ve bir zındık masonun iştirâk ve teşvikiyle o
insanın bu tarz ihanet etmek fikrine; hiç bir ihanet kabul etmiyen
Üstad'ımızın tahammül etmesinden ve ehemmiyet vermediğinden kat’iyyen
anladık ki: Bu vatan ve millete kendi yüzünden bir zarar gelmemesi için
haysiyetini, şerefini, nefsini, ruhunu, rahatını dahi feda etmiştir.
Konyalı Zübeyr(20)"
İKİNCİ NÜMUNE: Üstad'ın hizmetkârlarından Mustafa Sungur'un
Hazret-i Üstad'ın izni ve malumatıyla yazıp bazı meb'uslara gönderdiği
1923
mühim bir mektubun bazı bölümleridir: (Bu mektup 12.11.950'de
neşredilmiştir.)
(20) Emirdağ- 2 S:19
1924
1899
Aziz Millet Vekilleri Muhterem Ağabeylerimiz Kasım Küfrevî ve
Selahaddin Beyler!
...........
Üstad'ımız Bediüzzaman Hazretlerinin sizlere çok selâmları var. Kırk
senedenberi hayatını ona sarfettiği ve üç defa hapislere ve daima tecrid-i
mutlakta işkencelere maruz kaldığı ve on beş defa zehirlendiği ve hayatının
gayesi ve mahsulü ve meyvesi bulunan yüz otuzüç parça Risale-i Nur
eserlerinin bu günlerde beraetine veya müsaderesine temyiz mahkemesince
karar verilecektir.
.............
Şimdi Temyizde tetkik edilmekte bulunan bu meselede, hem İslâmiyetinize,
hem milletinize, hem mübarek ecdadlarınız, hem sizlerin manevî pek
yüksek şeref ve haysiyetlerinizin iktizası olarak, bu ehemmiyetli
vazifelerinizi takdir edersiniz. Biz sizlere yalnız haber veriyoruz. Sizlerin
çok kıymettar ecdadlarınızın yüksek şeref ve haysiyetle kahramanlıklarını
inkâr ile o aziz zatların aziz evlâdı olan sizlere ve binlerce sizlerin
akrabalarınıza ve dindaşlarınıza; dinsiz zalimlerin işkencelerini(21)
hatırlatmaya lüzum yok. İşte Cenab-ı Hak o zalimlerin o zulümlerine
mukabil, yine sizin ecdadlarınızın içinden, onların namına bir elmas kılınç
ihsan ederek o zalimlerden zulümlerinin intikamını öyle aldı ve aldırttı ki;
en müstahkem kal'alarını ve muazzam cesim duvarlarını parça parça etti...
Her tarafa hücum eden dinsizlik ve masonluğa karşı en keskin silâh ve bu
asrın tabiiyyun ve felsefiyyun zulümatına karşı en parlak ziya olarak
parıldıyan Risale-i Nurdur. Bu vatan ve milletin elinde dinî, içtimaî ve
siyasî bütün hayatında en
kuvvetli halâskâr ve bütün milletlere karşı mefahir-i âliyesi olarak
yâdedilecek bir eserin müsaderesi, şimdi Demokrat idare zamanında hem
vatan ve milletin aleyhinde, hem de Demokrat idarenin siyaseti aleyhinde
olacak ve milletin ve İslâmiyetin aleyhindeki gizli zındık düşmanlarının
ekmeklerine yağ sürülmüş olacaktır.
(21) Üstad'ın hizmetkârı Mustafa Sungur Ağabey bu mektubunun yazılış
sebebini şöyle anlatmaktadır "Ben 1950 senesi Şubat'ında Ankara'ya iki
takım külliyat götürüp, Diyanet reisi Ahmet Hamdi Akseki'liye teslim
ettikten birkaç gün sonra, Emirdağ'a gelip Üstad'ımızın hizmetinde yirmi
gün kadar kalmıştım. O sıra Zübeyr Abiyi Üstadımız İstanbul'a
göndermişti. Bu tarih tahminen 1950'nin Mart ayı başlarında idi. O sıra
1925
Eskişehir'den Yaşar Zeydan isminde bir zat ile, Ankara'da PTT memuru ve
Yaşar Zeydan'ın tanıdığı zat, ikisi Üstadımızın ziyaretine gelmişlerdi. Uzun
bir sohbet oldu. Üstad bu sohbette Şark hadiselerine temas ederek yapılan
zulümleri ve saireyi anlattı ve "Cenab-ı Hak o ulema ve evliyaların içinden
veya onların talebeleri içinden birisini çıkarttı (veya bu Said-i çıkardı)
Bütün hayfımızı aldırttı. Üstad bu cümleleri söylerken, mübarek
yataklarından öyle bir fırladı ki, üç dört adım yürüdü. Ben de Emirdağ
lahikası ikinci kısmının sonlarına yakın dercedilmiş Şarklı meb'uslara
yazdığım bu mektup, işte o dersten mülhemdir."
1926
1900
.............
Sizler gibi fıtratları o hakikatın hamuru ile yoğrulmuş İslâmiyet
kahramanlarına da arzediyoruz ki, şimdi elinize geniş selâhiyyet bahşeden
resmi vazifenizle Nur risalelerinin müsadereden kurtulması hususundaki
hizmetinizi rica ediyoruz.
Sevgili Üstad'ımız dahi sizleri haberdar etmemizi bize emrettiler. Biz de
size arzediyoruz. Hem hürmet ve selâm eder, muvaffakiyetinize dua
ediyoruz.
Nur talebeleri namına
Mustafa Sungur (22)"
ÜÇÜNCÜ NÜMUNE: Aynı tarihlerde Hazret-i Üstad'ın şahsen makamata
gönderdiği bir istid'a da şöyledir:
"Reis-i Cumhura, Hey'et-i vekileye, Başbakanlığa, Adliye Bakanlığı yüksek
katına, Diyanet Riyasetine - Ankara
Hakikî hürriyet ve adalet için çalışan zatlara bir kaç nokta beyan ediyorum:
Birincisi: Hem Denizli Mahkemesi hem Ankara Ağır Ceza Mahkemesi
bütün Risale-i Nur eczalarını tetkik edip ve ehl-i vukufun da iştirâkiyle
beraetlerine ve sahiplerine iade etmesine bir mahzur olmadığına karar
verip, Said'i arkadaşlarıyla beraet ve tahliye ederek, iki sene ellerde ve
mahkemelerde kalan Nur Risalelerinin tamamıyla Said'e ve arkadaşlarına
iade edildiği ve aynı kararı mahkeme-i temyiz, Kaziye-i Muhkeme haline
getirip tasdik ettiği halde; Şimdi Afyon'un, Said'in şahsına karşı iki
garazkârın aynı kitapları, hem gayet antika mu'cizatlı yazılı Kur'anını, bütün
bütün hilâf-ı kanun olarak müsadere edip Said ve arkadaşlarına verdiği
asılsız hükmünü yine aynı mahkeme-i temyiz bozduğu; ve şimdi vatan ve
milleti eski partinin garazkârane istibdadından kurtaran hamiyetkâr,
vatanperver bazı Demokrat liderleri kemal-i istihsan ile o Risaleleri kabul
edip sahip oldukları halde, üç senedir hiç sebebsiz binler lira bizim gibi
fukaraya zarar vermek, acib bir zulüm içinde şahsî bir garazkârlık vardır ki;
yirmi ay tecrid-i mutlakta hizmetçisiyle temas ettirmediler. Tahliyeden
sonra, iki polis kapısında bıraktılar
1927
Hem o gayet müttakî Nur şâkirtlerini kasden sebebsiz, sırf takvalarına
ihanet için, mağrib namazının vaktinde muhakeme edip namazlarını kazaya
bırakarak acib bir zulüm etmişler.
Hem bütün bu Risale-i Nur eserlerini bir defada Isparta tamamen müsadere
edip, tetkikten sonra tekrar aynen iade etmiş..
(22) Emirdağ-2 Müntehap dosya sıra no: 70 ve Emirdağ-2 S: 160
1928
1901
Demokratların zamanında madem Ezan-ı Muhammedî (A.S.M.) ve din
dersleri gibi şeair-i İslâmiye ile Kur'ana hizmet ve eskilerin Kur'an zararına
tahribatları tamire başlanılmış; Ve madem dinsizlerin ve masonların ve
komünistlerin eserleri intişan ediliyor.. Elbette Âlem-i İslâmın Mekke,
Medine, Şam gibi yerlerinde büyük âlimlerin takdir ve tahsinlerine mazhar
olmuş ve Diyanet riyasetinde hocalara okutturulan Zülfikâr, Asay-i Musa
ve Sirac-ün Nur gibi feylesofları susturan mübarek mecmuaları müsadere
etmek, üç sene onlarla beraber binler lira kıymetinde değerli mu'cizatlı,
altın ile İsm-i Celâl yazılmış, Diyanet reisi bütün takdiriyle tab'ına çalıştığı
Kur'anı müsadere eden adamlar; elbette adalet ve adliye ve hakikat
hesabına değil, belki komünistlik, masonluk hesabına bir garazkârlık
ediyorlar. Ben kendim zehir hastalığıyla şiddetli hasta olduğumdan ve
kendi hukukumu müdafaa edemediğimden Sungur'u kendime vekil
ediyorum. Eski hükûmetin bana karşı yirmi senelik işkence ile bu tahribatın
kaldırılmasını adalet-perver yeni hükûmetin bakanlarından bekliyorum.
Kardeşlerimden Mustafa Sungur'u tevkil ediyorum.
Nur şakirtleri namına
Said-i Nursi (23)"
DÖRDÜNCÜ NÜMUNE: Sözü Hazret-i Üstad tarafından olan aşağ'ıdaki
mektuba, Üstad'ın emriyle yanındaki talebeleri imzalarını atmışlardır. Bu
mektup, daha çok üçüncü kısım olan "hadiseleri değerlendirme" bölümüne
ait olduğu halde, burada Demokratları ikaz ve İttihad-ı İslâma sevketme
irşadıyla da münasebeti fazla olduğundan, iki bölümün ortasına derci
münasib görüldü. Yazıldığı tarih 1951 veya 1952'dir.
"Ehemmiyetli bir hakikat Ve Demokratlarla Üniversite Nurcularının bir
hasb-ı halidir.
Şimdi milletin arzusuyla Şeair-i İslâmiyenin serbestiyetine vesile olan
Demokratlar, hem mevkilerini muhafaza, hem vatan ve milletini memnun
etmek için çare-i yegânesi; İttihad-ı İslâm cereyanını kendine nokta-i
istinad yapmaktır. Eski zamanda İngiliz, Fransız, Amerika siyasetleri ve
menfaatleri buna muarız olmakla mani' olurdular. Şimdi menfaatleri ve
siyasetleri buna muarız değil, belki muhtaçtırlar. Çünki komünistlik,
masonluk, dinsizlik doğrudan doğruya anarşistliği intac ediyor.. Ve bu
dehşetli tahrip edicilere karşı ancak ve ancak hakikat-ı Kur'aniye etrafında
ittihad-ı İslâm dayanabilir.. Ve beşeri bu tehlikeden kurtarmaya vesile
olduğu gibi, bu vatanı istilay-i ecanibden ve bu milleti anarşilikten
kurtaracak yalnız odur. Bu hakikate binaen, Demokratlar bütün
1929
kuvvetleriyle bu hakikata istinad edip, komünist ve masonluk cereyanına
karşı vaziyet almaları zarurîdir.
(23) Emirdağ- 2 S: 23
1930
1902
Bir Ezan-ı Muhammedinin serbestiyetiyle kendi kuvvetlerinden yirmi defa
ziyade kuvvet kazandılar. Milleti kendilerine ısındırdılar, minnettar ettiler.
Hem manen İttihad-ı Muhammedî'den olan yüzbinler Nurcularla (Eski
zaman gibi farmason ve İttihadçıların mason kısmına karşı ittifakları
gibi)
şimdi de aynen İttihad-ı İslâmdan olan Nurcular büyük bir yekûn teşkil
eder, Demokratlara bir nokta-i istinaddır. Fakat Demokratlara eski partinin
müfrit ve mason veya komünist manasını taşıyan kısmı, iki müthiş darbeyi
Demokratlara vurmağa hazırlanıyorlar.
Eskiden nasıl Ahrarlar iki defa başa geçtiği halde,(*) az bir zamanda onları
devirdiler. Onların müttefiki olan İttihad-ı Muhammedî efradının çoklarını
astılar ve Ahrar denilen Demokratları kendilerinden daha dinsiz
göstermeye çalıştılar.
Aynen öyle de: Şimdi bir kısmı dindarlık perdesine girip Demokratları din
aleyhine sevketmek veya kendileri gibi tahribata sevketmek istedikleri
kat'iyen tebeyyün ediyor. Hatta ulemanın resmi bir kısmını kendilerine alıp
Demokratlara karşı sevketmek ve Demokratın tarafında, onlara mukabil
gelecek Nurcuları ezmek, ta Nurcular vasıtasıyla ulema Demokratlara iltica
etmesinler. Çünki Nurcular hangi tarafa meyletseler, ulema dahi tarafdar
olurlar. Çünki onlardan daha kuvvetli bir cereyan yok ki ona girsinler.
İşte madem hakikat budur: Yirmibeş seneden beri ehl-i ilmi, ehl-i tarikatı
ezen, hem kendilerine dalkavukluğa mecbur eden eski partinin müfrit ve
mason ve komünist kısmı bu noktadan istifade edip, Demokratları
devirmemek için; Demokratlar mecburdurlar ki, hem Nurcuları, hem
ulemayı, hem milleti memnun ve minnettar etmek; hem Amerika ve
müttefiklerinin yardımlarını kaybetmemek için, bütün kuvvetleriyle Ezan
meselesi gibi, Şeair-i İslâmiyeyi ihya için mümkin oldukça tamire
çalışmaları lâzım ve elzemdir.
Maatteessüf bazı müfrit ve mason ve komünistler Demokrat aleyhinde
olduğu halde, kendini Demokrat gösteriyorlar ki, Demokratları tahribata
sevketsin ve din aleyhinde göstersin, onları devirsin.
Nur talebeleri ve
Nurcu
Üniversite gençliği namına
1931
Sadık, Sungur, Ziya (24)"
(*) Ahrarların 2 defa iktidara geçmesinin biri:İttihadçıların oyunu ile
Haziran 1912 de Kurulan Ahmet Muhtar Kamil Paşa Kabineleri
..Diğeride,31 Mart olayı sırasında Sadra'zam Hüseyin Hilmi Paşa (İttihad
Dostları ilə paylaş: |