Kastamonu hayati



Yüklə 4,31 Mb.
səhifə78/112
tarix24.06.2018
ölçüsü4,31 Mb.
#54637
1   ...   74   75   76   77   78   79   80   81   ...   112

ve Terakkî güdümünde) Kabinesinin istifası üzerine Kurulan Tevfik Paşa

Kabinesidir.(Bkz. Türkiye İnkilabın iç yüzü-Mevlanzade Rifat , Sh. 66)

(24) Emirdağ- 2 S: 24. Bu üç imza sahibi de üstadın hizmetkarlârıdır.A.B.

1932


1903

Ve nihayet beşinci, altıncı, yedinci, sekizinci ve dokuzuncu nümuneler

olarak da; 1957 yılında, Üstad'ın köylerde DP için dolaştığına dair

dedikodu ve Isparta Emniyet Müdürünün "Huzursuzluk çıkarıyor" ittihamı

üzerine yazılan şikâyetnameler ve ikazlar.. ve ayrıca 16.6.956’da Avukat

Abdurrahman Şeref Laç’ın İstanbul Birinçi Ağır Ceza Mahkemesinden

Gençlik Rehberi eserlerini teslim alıp, getirip Emirdağ’a Hazret-i Üstad’a

teslim ettiği zaman, kaymakamın gösterdiği muamele üzerine yazılan

istid’a.. ve 15.8.957’de Eğridir kaymakamının kanunsuz ve keyfi şekilde,

Hazret-i Üstadın şehre girmesini men’ etmesi üzerine yazılan istid’a.. ve

27.11.957’de Hazret-i Üstad Eskişehir’e geldiğinde Emniyet

Kuvvetlerinin gösterdikleri acib evhamlı tavır üzerine Eskişehir halkı Nur

talebelerinin gönderdikleri istid’a.. ve 7.4.958’de Emirdağ’da Hazret-i

Üstad ile ilgili vuku’ bulan hadise üzerine Emirdağ halkının ve

Demokrnatlarının yazdıkları istid’a.. ve 12.12.958’de bu mevzuları dile

getiren Elbistanlı Şair Ahmet Çıtak’ın kaleme aldığı ve bazı bakanlıklara

gönderdiği şiirli şikâyetname.. ve en sondada Hazret-i Üstadın Ankara’ya

girmesini men’ eden hükûmetin resmî emri üzerine Üstad’ın yazdığı yazı ve

aynı günlerde Konya’ya giderken, Emniyet kuvvvetlerinin acib

durumlarıyla karşılaşması üzerine yazdığı ikaz ve yazılarıdır.

Biz bunlardan şimdilik sadece 1957 ve 1958 de cereyan eden bir iki hadise

vesilesiyle yazılmış istid’alardan bazı örnekler vermek istiyoruz.

1957 ve 1960 arasındaki hadiseler ve o vesile ile yazılan ikazlı istidaları

sırasında ve yerinde kaydetmeyi düşünmekteyiz.

1- EĞRİDİR KAYMAKAMI HADİSESİ

Bilindiği gibi, Hazreti Üstadın hayatının son senelerindede birçok defa

kendisine su-i kasd için gizlice verilen zehirli hastalıklardan ve

ihtiyarlığından dolayı sık-sık tebdil-i havaya ihtiyacı şeditti. 1953-1957

arası, aşağı yukarı her hafta başında Barla’ya, her ay başındada Emirdağ ve

Eskişehir’e Isparta’dan kalkıp oralara kadar gider, bir iki gün kalır, tekrar

Ispartaya dönerlerdi. Isparta, Barla ve Emirdağ’da kalacağı kiralanmış

meskenleri vardı. Eskişehir’dede kaldığı zaman ya bir otelde, yahutda bir

talebesinin evinde bir gece kadar kalır ayrılırdı. 1956 veya 1957 senesinde

Üstadın arzuları üzerine Eğridir’de de bir ev kiralanmıştı. Üstad Barla’ya

haftada bir gidip gelirken bazen bu evindede biraz kalırdı.

15.8.1957 günü Hazreti Üstad yine adeti üzerine Isparta’dan Eğridir’e

gitmiş. Evine çıkıp biraz istirahat etmek istemişti. Van tarafından buraya

1933


tayin edilmiş yeni bir kaymakam âdi sivil bir elbise ile Hazret-i Üstadın

arabasının önüne çikmiş. Ve âmirane bir şekilde Üstadın Isparta’ya

dönmesini söylemiş ve Eğridir’e girmesini men’ etmiştir.

1934


1904

Bunun üzerine Eğridir halkı ve Nur Talebeleri ve oranın Demokrat Parti

idare hey’eti aşağıdaki istid’ayı müştereken yazmış, Başvekâlete ve

Dahiliye vekiline göndermişlerdi. Bu istid’adan bazı bölümler alıyoruz:

“Başvekâlet-i celiliye - Ankara

80 yaşını tecavüz etmiş, bütün hayatını ilmî ve uhrevî sahada harcamış ve

büyük ve yüksek eserleriyle Türkiyemizden başka İslâm âleminde tanınmış

bir din âlimi olan Bediüzzaman Said-i Nursi , bir müddetten beri halktan

uzlet etmiş, bütün saatlerini ibadet, bilhassa dahilde ve hariçte afakı

dolduran eserlerinin intişarına vesile olan Demokrat hükûmetimizin her

sahada muvaffakiyetine çalışan Nur talebeleri ile.. ve İslâmiyetin teâlisine

hasr-ı vücud ederek, dünyadan elini çekmiş, âhirete müteveccih, yalnız

gıdasını maneviyattan alarak Isparta'da ikamet etmektedir.

Bu muhterem zat, hasta ve hava tebdiline muhtaç bir vaziyette

olduğundan, kazamız bulunan Eğridir'in suyundan ve havasından ve göl

manzarasından istifade edebilmek için; Eğridir'de mütevazi bir hane kira

ederek, haftada bir gün gelip gitmekte ve hiç bir kimseyle ihtilât etmiyerek,

hatta kendisine fahrî hizmette bulunan bir iki hizmetçileriyle dahi

görüşmiyecek halde bulunduğu Isparta ve Eğridir halkınca malûm ve

müsellem bulunmuştur.

Bu muhterem zat, ber-mutad Eğridir'de kira eylediği hanesinde bir gün

veyahut bir kaç saat kalmak ve hava almak için, 15.8.1957 günü Eğridir'e

geldiğini haber alan ve siyasî maksad takib eden ve hükûmetimize karşı her

fırsattan bil-istifade cebhe alarak, hasis menfaatler teminine çalışan muhalif

muarızlardan başka, partimiz mensuplarından ve ileri gelenlerinden bazı

mahdut şahıslar da yine şahsî emellerinin tahakkuku için, bu zatın

Isparta'da bulunmasını ve Eğridir'e gelip gitmesini ve eserlerinin intişarı ile

Âlem-i İslâma ve muhitimize yayılmasını -gizli dinsizlere aldanmalarına

binaen- emellerinin tahakkukuna mani' telâkki edegelmişlerdir.

Bu sebepten, yeni gelen, kazamız kaymakamlığına tayin olunarak, on gün

evvel işe başlıyan kaymakamın ruh ve akidesi ve hükûmetimize karşı

beslediği menfi düşünce ve hareketlerinin tahakkukunu müsaid bulmuş

olmalıdır ki; bervech-i maruz burada menafi-i şahsiyelerini; milletimizin,

vatanımızın zararlarında arayan muarız parti mensuplarından başka, zahiren

Demokrat mensubu ve fakat iç yüzü muhaliflerden daha ziyade müfrit ve

her nasılsa DP'mizin manevî nüfuzunu birer suretle ellerine geçiren ve

1935

partimizi içinden yıkmaya çalışan mahdut bazı şahıslar ile kısa bir zamanda



kaymakam anlaşarak, aralarında mutabakat hasıl olmalıdır ki; bu

muhterem, Âlem-i İslâmca tanınmış, hasta ve ihtiyar Said-i Nursi'nin

yukarda yazılı- bir gün Eğridir'e gelerek, arabasından inmesini; Demokrat

hükûme


1936

1905


timizi temsil eden sözde idare memuru kaymakam bizzat hiddet ve şiddet

göstererek mani olmuş, hizmetçi ve şoförü tehdit etmiştir.

Bu müessif hal ve hareket ise; ancak bu muhterem zatın kıymetli eserlerinin

neşrine müsaade eden Demokrat Parti ve hükûmetimizin hudapesendane

hal ve hareketine karşı bir su-i kasıd ve ihanet tertibatı olduğu kanaâtına

varılmış ve bu hadise çok fena te'sir bırakmış ve halk lisan-ı hal ile bu gibi

fena ruhlu, idaresiz idare memurlarının ve kara kalbli, yahudi meşrebli

şahısların partimize ve hükûmetimize ve milletimize karşı besledikleri kötü

emellerinde muvaffak olmamalarını ve hüsranla mukabele görmelerini

Cenab-ı Hak'tan tazarru' ve niyaz ederek; bu müessif ve hiç bir milletin

manen bağlı bulundukları din adamlarına karşı reva görmedikleri hadisenin

kasabamızda vuku' ve hudûsundan doğan teellümat, yalnız kasabamız

halkına ve muhterem zata karşı olmaktan ziyade, muvafık ve muhalif,

muhteris particilerden maada- bütün halkça ve dünyaca müsellem olan

hükûmetimizin icraatına sed çekebilmek ve halk ve efkâr-ı umumiyeden

düşürmek emel ve maksadları her sahada olduğu gibi, her vesile ile de

mezbuhane tertib edilmiş su-i kasıd telâkkî eylemekte bulunmuş

olduğumuzdan; bu hadise dolayısıyla muhterem zatın muhtemel olan kalbî

inkisarlarını tamir ve bütün halkın teessürlerinin izalesi nokta-i nazarından

hadisenin maddî ve manevî derkâr olan ehemmiyetine binaen, hadisenin

yüce makamınıza arz ve iblağı vecibeden görülmüştür. Eğridir D.P

Mensupları

Yeşilada mahallesinden Kubbeli mahallesinden Poyraz mahallesinden

Halil Hopan Salih Gündüz Ali Savran

Seydi mahallesinden Poyraz mahallesinden Ağa mahallesinden

Mehmet Özdemir Mustafa Sakarya Ahmet Kuzgun

DP Hükûmetinin daimi dava vekili

Hakkı Tığlı (25)"

Bu istidaya bir de ek olarak eskidenberi Üstad'a muarız ve zıt, hatta

düşman Tevfik Tığlı'nın amcası olan dava vekili Hakkı Tığlı Efendi'nin

Dahiliye Vekâletine yazdığı 19.8.1957 tarihli istid'ası, ayrıca 15.8.1957

günü kaleme alınıp Isparta Milletvekili Kemal Demiralay'ın da imza ettiği

"Acib bir hadise" başlıklı yazı, birlikte gönderilmiş ve o sıra bunlar lahika

şeklinde neşredilmişlerdir.

Hadiseyi daha iyi anlatması bakımından "Acib Bir Hadise" başlıklı yazıyı da

buraya dercetmeyi münasib gördük:

1937

(25) Emirdağ-2 Müntehap dosya sıra no: 116



1938

1906


"ACİB BİR HADİSE

Üstad'ımız Said-i Nursi de, bil-hassa son zamanlarda bir hal vaki' olmuş ki;

Kat'iyen kimseyle konuşmuyor. Hatta biz hizmetçileri ile iki dakikadan

fazla konuşsa bir hararet başlıyor. Bu acib haletin sükûnet bulması için ara

sıra bazı günler tebdil-i hava niyetiyle kırlara çıkıyor. Hiç bir kalabalık yere

gidemiyor. Hatta camiye de gidemiyor. Odasından çıktığı vakit, hemen

hususi otomobiline bir veya iki hizmetçisiyle biner, bazen de haftada bir

veya iki defa kira ile tuttuğu Eğridir'deki evine gidiyor. Bir kaç saat

kaldıktan sonra yine Isparta'daki ikametgâhına dönüyor.

Bir gün de yine Eğridir'e gitmişti. Tam evinin önünde birisi rastgeldi ve

bize hitaben: "Derhal Isparta'ya dönmenizi emrediyorum" dedi.

Biz önce kim olduğunu bilemedik. Sonra anladık ki; Eğridir'e bir kaç gün

evvel Van vilâyetinin bir kazasından gelen yeni kaymakam imiş (26). Biz,

hangi kanun veya hangi ta'limat ve nizamnameye istinaden arabamızın

önüne geçip şehre girmeyi men’ ediyorsunuz"? diye bu keyfi ve kanunsuz

harekete mukavemet edeceğimiz anda; Üstad'ımız Said-i Nursî bizi

men'etti. Hem de Said-i Nursi'ye sarsılmaz bir bağlılık ve büyük bir

hürmetleri olan şehirli ve köylü ahalinin hususan pazar münasebetiyle (27)

bugün kalabalık olmasıyla; kanun hilâfına hareket eden bir kimsenin

yüzünden çıkacak herhangi bir hadiseyi önlemek için geriye dönülmüştür.

Şöyle kanaatımız geldi ki; Üstad'ımız Said-i Nursî siyasete katiyen

karışmadığı ve insanlarla görüşmediği halde, Risale-i Nurun Anadolu ve

Şark vilâyetlerinde ve hatta Âlem-i İslâmda fevkalâde bir hüsn-ü kabul

görmesi ve Ankara'da hükûmetin müsaade ve te'yidiyle büyük

mecmualarının resmen tab' edilmesi; Ve bütün mahkemelerinden beraet

kazanması sebebiyle; Risale-i Nurla alâkadar olan çok büyük bir kitle de

Demokrat lehinde olarak hareket ettiklerinden ve bilhassa bu vaziyet

Şark vilâyetlerinde pek zahir

müşahede edildiğinden; Nur talebeleriyle hükûmetin mabeynini bozmak

için bazı gizli zındıklar ve eski parti taraftarlarının plânıyla bu yeni

kaymakamı, asayiş ve din aleyhinde olan böyle muameleye vesile

yapmışlar.

Üstad'ımız en cebbar firavunlara karşı bile izzet-i İslâmiyeyi muhafaza edip

baş eğmediği ve hatta esareti vaktinde Rus'un baş kumandanına kıyam

etmiyerek ve idamı kabul edecek derecede bir izzet-i diniyeyi taşıdığı

halde; bu mübarek vatanda asayişe zarar gelmemek için, en küçük bir

1939

jandarmanın dahi hürmetsiz ve ismetsiz muamelesine ses çıkarmıyor, sabır



ile karşılıyor. Sebebi de: Kur'anın bir kanun-i esasisi olan

(26) Bu kaymakamın adı Mustafa Atak'tır.A.B.

(27) Eğridir pazarı Perşembe günüdür. A.B.

1940


1907

sırrıyla bir adamın cinayetiyle başkası mes'ul olamaz, kardeşi de olsa...

Said-i Nursi Hazretleri Nuru okuyanlara, hususan bütün Vilâyât-ı

Şarkiye'dekilere Nur dersleriyle demiş ki: "Dâhilî asayişe ilişmek, yüzde on

cânî yüzünden doksan masuma zulüm ve zarar etmektir.. Onun için Risale

i Nuru okuyanlara ilişmek istiyenlere karşı bu kaideyi muhafaza etsinler."

İşte bu sır için siyasete ilişmiyor, asayişi bütün kuvvetiyle muhafazaya

çalışıyor. Yine bu günde bu müessif hadiseden dolayı kaymakama hiddet

etmemiş, bilâkis selâm göndererek hakkını helâl ettiğini bildirmiştir.

Asayiş lehine izzetini ve milletin ahireti için dünyasını ve hatta lüzum olsa

ahiretini feda eden böyle bir İslâm kahramanı muhterem bir ihtiyar misafirin

hukukunu müdafaa kadirşinaslığı, herkesten evvel misafiri bulunduğu

Isparta vilâyetinin hükûmetine ve Demokratına düşmektedir. 15.8.1957

Demokrat Nur talebeleri namına

Rüştü Çakın, Mehmet Süzer, Mehmet Babacan, Tahiri Mutlu,

Zübeyr Gündüzalp

Düşüncelerinin halisane olduğunu ben de bilmekteyim

Demokrat Milletvekili Kemal Demiralay (28)"

Yazıda görüldüğü üzere, Hazret-i Üstad'ın Isparta'daki en eski

talebelerinden üç zat ve hizmetkârlarından ikisi, parti ile, siyasetle ve

Demokratlıkla -siyasî cihetten- alâkaları kat'iyen yokken; Sırf DP'lilerce ve

iktidarca meselenin anlaşılması ve Üstad'larının istirahatı ve Üstad'ın

şahsına, dolayısıyla Risale-i Nur hizmetine karşı gizli çevrilen sinsi plânların

bilinmesi için kendilerini "Demokrat Nur talebeleri" şeklinde

göstermişlerdir.

Şayan-ı ibret bir hadisedir ki; Demokrat Parti'nin iktidarı zamanında dahi

Isparta'da, Eğridir'de, Eskişehir'de ve Emirdağ'da 1957 ve 58 yılları

içerisinde, idare adamları tarafından Hazret-i Üstad'a bu kadar ta'cizler

yapıldığı halde, yine de DP'nin ilk iktidar yıllarında Ezan-ı Muhammediyi

i'lân, Risale-i Nurun bir derece serbestiyetini temin ve hürriyet ve

demokrasi yolunda atmış oldukları adımlar ve bazı müsbet icraatları gibi

bazı iyiliklerinin hatırı için; onlardan tamamen yüz çevirmiyor ve

küsmüyordu. Hatta bütün bunlara rağmen 27 Ekim 1957 genel

seçimlerinde alenî olarak sandık başına gitmiş ve reyini DP'ye kullanmış idi.

1941

Yine garip hadiselerdendir ki; 1957 Nisanında benzeri hadiseler gibi, bazı



tinetsiz idare adamlarının Hazret-i Üstad'a karşı o evhamlı, belki kasdî

tacizleri oluyor iken; Isparta'da yapılan askerî Tugay Camiinin harcını at

(28) Emirdağ- 2 S:184

1942


1908

mak için Tugay Komutanı Hazret-i Üstad'ı resmen davet etmiş, Üstad da

bu davete icabet etmiş ve askeri camiin temel harcını mübarek elleriyle

atmışlardı.

2-ESKİŞEHİR'DEKİ HADİSE

Eskişehir'de vuku' bulmuş müessif hadisenin şeklini, Eskişehir halkından ve

Nur talebelerinden on bir imzalı istid'alarının metninden anlıyoruz ki: 27

Kasım 1957 Çarşamba günü sabah saat on sıralarında, Emirdağ'dan dönen

Hazret-i Üstad, Eskişehir'e gelmiş, Yıldız Oteline inmişler. Herhalde

Üstad'ın, önceden buraya geleceğini öğrenen emniyet kuvvetleri ve sivil

polisler çoklukla otelin etrafını, içini, hatta Üstad'ın kaldığı odasının kapısı

yanındaki yerleri tutarak mevzilendiği görülmüştür. Bu evhamlı acib

hadiseye çok hayret eden Hazret-i Üstad, yetkili şahısları yanına çağırarak;

meseleyi ve Eskişehir'e ne için geldiğini anlatmak istemişse de, polis

şeflerinden yanına kimse gelmemiş ve Üstad'ı konuşturmamışlardır. Bu

acib evhamlı durumdan rahatsız olan Üstad, Eskişehir'de durmamış bir

daha Emirdağ'a dönmüştür.

İşte bu acib hadiseyi Eskişehir Nur talebeleri ve halkı istid'a suretinde

Başvekâlete, dahiliye Vekili'ne ve Emniyet Genel Müdürü'ne

bildirmişlerdir. Bu istid'aya da Eskişehirli Nur talebeleri zatlar imzalarını

atarken "Eskişehir Demokrat Nur talebeleri" diye kendilerini öyle

göstermişlerdir.

Bu hadisede de istid'aya imzasını atanların hiç birisi Demokratlık, particilik

ve siyasetle alâkası olmıyan Nur talebeleri, kendilerini o şekil

göstermelerinde; Demokratları hadiseler karşısında ikaz ve Hazret-i

Üstad'ın rahat bırakılması için uyandırmak olduğunu öğrendik. İstid'anın

suretini buraya değil, ilerde dercetmek va'diyle meseleyi kısa kesiyoruz.

İsimlerini yazanların listesini vermek suretiyle bu zatların kimler olduğunu

herkes bilecek ve bunların parti ile, siyasetle, ocakla bir alâkaları hakikatta

olmadığını öğrenecekler. Mezkûr istid'a müntehap dosyamızın 119.

sırasında mevcuttur.

İstid'aya İmzasını Atan Zatlar

"Şükrü Yürüten, Muhiddin Yürüten, Osman Şenkaya, Osman Toprak,

Hilmi Yürüten, Yaşar Zeydan, İsmail Hakkı, Ömer Kuzucu, Ahmet Arı,

Mehmet İmre."

1943


Mezkûr hadise üzerine veya bir ihtimalle benzeri diğer bir hadiseden dolayı

Emirdağ Nur talebeleri de, 23 Kasım 1957'de Ankara'ya Bakan ve

meb'uslara hadiseyi protesto için istid'a yazdılar. Bu istidada da kendilerini

Demokrat Nur talebeleri diye takdim ettiler. İçlerinde sadece bir Hamza

Emek, resmen parti üyesi idi. Diğerlerinden iki üçü de, resmi parti başkanı

1944


1909

ve üyesi idiler. Bunların dışında kalan hiç birinin parti-marti ile alâkaları

olmıyan kimselerdi. Bu istid'anın da sureti bizde mahfuzdur, ilerde belki

kaydedilecektir.

EMİRDAĞ'DAKİ HADİSE

Emirdağ halkı ve buranın Demokrat Parti heyeti, 1950'den 1959'lara kadar

Başbakan Adnan Menderes'e ve diğer bazı bakanlara Hazret-i Üstad

hakkında bir çok defalar istid'alar yazdılar, şikâyetnameler gönderdiler.

Bunlar çoktur.Bütün bunlar o sıralarda neşredilmiş lâhika mektupları

arasında bulunmaktadır. Emirdağ'da 1958 yılında kaymakam ve

jandarmanın Üstad'a karşı, Emirdağ'dan ayrılıp gitmesini kanunsuz şekilde

istemeleri ve Üstad'ı ta'ciz etmeleri üzerine, Emirdağ DP idare heyeti ve

bazı Nur talebeleri de kendilerini Demokrat göstererek Ankara'ya

yazdıkları bir istid'anın sureti ise şöyledir:

25/4/958 "

"Beray-i malûmat hem resmî zatlara, hem dostlara mühim bir hakikatı

beyan ediyoruz:

Üstad'ımız gençliğinde ve hatta çocukluğundan itibaren izzet-i ilmiyeyi

muhafaza için, halktan şiddetle istiğna ediyordu. Zekât ve sadakayı kat'iyen

almadığı gibi; ikinci mektupta da beyan edildiği üzere hediyeyide kabul

etmiyordu. Bu halin şimdiki ihtiyarlık ve zaiflik zamanında devam

edebilmesi için, Cenab-ı Hakk'ın rahmetiyle o istiğna düsturu hastalığa

inkılâb etti. Yani mukabilsiz bir lokma alsa, derhal hasta oluyor, o lokmayı

yiyemiyor. Üstadımız gençliğinde bu kadar muhtaç değildi. Tek başına

yaşadığı zamanlar pek az bir masraf kendisine kâfi idi.

Şimdi pek çok talebelerine tayin verdiği ve bir kaç hastalıkla hasta

bulunduğu bir zamanda, o istiğna düsturunun muhafazası için rahmet-i

İlâhiyye onu mukabilsiz hediyelerden hasta ediyor.

Aynen öyle de: üstad'ımıza hürmet dahi manevî bir hediye gibi olduğundan,

şiddetle nâsın hürmetinden ve elini öpmesinden kaçıyordu. Tarihçe-i

hayatının ve ihtiyarlar lem'asının şehadetiyle, gençliğinde emsallerinin

fevkinde olarak, Siirt'in Tillo kasabasında inzivaya girmişti. Ağrı

vilâyetinde Şeyh Ahmed-i Hanî Hazretlerinin türbesine kapandı. Rusya'ya

esir düştüğünde doksan kadar esir zabit kendisinin dinî derslerini şevkle

dinledikleri halde; üsera kampında Tatarların küçük hâlî bir camiinde bir

yer bularak orada yalnızlığa çekildi. İstanbul'da, Darül-Hikmet-il İslâmiye

azalığı gibi câzib bir hayat içinde iken, Yuşa' tepesinde kimsesizliği tercih

1945


etti. Van'a döndüğünde, pek çok eski ve yeni talebeleri arasında sürurlu bir

ömrü istemiyerek, Erek Dağı'ndaki bir mağa

1946

1910


raya kapandı. En son defa bu otuz senede gördüğü emsalsiz zulümlerin

neticesi olarak hapishanelere gönderildiği zaman, kanunen tecrid müddeti

onbeş gün olmasına rağmen, yirmi ay ve hatta bütün hapis müddetince

tecrid-i mutlakta tutulduğu halde, kimseye şekva etmedi.

Bütün bu haller gösteriyor ki: Üstad'ımızın fıtratında inziva daima hüküm

sürmüştür. Fakat ihtiyarlığında pek çok yardıma, hizmete, sohbete muhtaç

olduğu bir vakitte, bunun devam etmesi için bir nevi hastalık haleti

verilmiş. Beş dakika konuşsa, şiddetli bir hararet başlıyor, sesi çıkmıyor.

Hatta Şafiî mezhebinde olduğu için, namazda fatihayı kendisi işitecek

derecede okuması lâzım gelirken; bu hastalık sebebiyle sesi çıkmadığından

mezheb-i Hanefiyi takliden namazlarını eda ediyor. Bu hastalığına dair iki

mühim doktorun iki raporu var. İstenilirse gösterilecektir.

Şimdi Risale-i Nurun fevkalâde fütûhatı ve Âlem-i İslâmda dahi fevkalâde

bir hüsn-ü kabule mazhar olması hengâmında, düşmanlar dahi dostlara

inkılâb ettiği bir zamanda; Risale-i Nurun azamî ihlâsının -ki rıza-i ilâhiden

başka dünyevî ve uhrevî hiç bir rütbeye, makama alet etmemek- muhafaza

için dehşetli bir merdüm-giriz, yani insanlardan tevahhuş ve sesi çıkmamak

ve konuşmamak hastalığı; ve elini öpmek ona adeta bir tokat vurmak gibi

dokunmak vaziyeti, kat'iyen bize kanaat verdi ki; bu bir istihdam-ı

Rabbanîdir. Hatta bu hakikatların izharına vesile olan bir şahsı da

Üstad'ımız helâl etti. (Haşiye)

(Haşiye): Üstad'ımızdan sorduk: "Neden Risale-i Nurun şa'şaalı intişarı ve

düşmanların dahi mağlûb olarak dostane vaziyet aldıkları bir zamanda

insanlarla görüşmüyorsun?

Cevaben dedi ki:

"Benim ile görüşmek istiyenler ya muarızdır veya dosttur. Dost olan

Risale-i Nurun yüzbinler nüshası benim bedelime tam konuşuyor, bana

kat'iyen ihtiyaç bırakmamış.

Görüşmek istiyen muarız olsa, bu otuz sene zarfında pek çok mahkemeler

ve ehl-i vukuflar tedkik ettikleri halde, "Ne Nur Risalelerinde ve ne de

talebelerinde hiç bir suç bulamıyoruz." dedikleri, dört mahkeme de uzun

tedkikattan sonra Nur risalelerine beraet vererek, kazıye-i muhkeme haline

gelen kararları ile bütün mektupları, kitapları sahiplerine iade etmesi, benim

bedelime muarızlara da tam cevab veriyor, bana ihtiyaç kalmamış.

1947

Eğer şahsî görüşmek istenilse, bütün Nur talebeleri bir cihette bu biçare



Said'in dava vekilleri olduğu gibi, İstanbul da ve Ankara da avukatları

bulunduğundan istiyenler onlarla görüşebilir.

1948

1911


Şiddetli hastalığı ve çok ihtiyarlığı için

zaruri işlerini gören hizmetkârları

...... ...... ...... .....(29)"

Mahiyetini etraflıca bilmediğimiz o hadisede bir de o zaman Emirdağ'da

hükûmet tabibliğini yapan Merhum Dr. Tahir Barçın'ın Üstad hakkında

aynı tarihte vermiş olduğu tıbbî bir raporu da vardır. Rapor aynen şöyledir:

DOKTOR

Tahir Barçın



Diploma No: 1221-4689

Emirdağ'ın Çilli mahallesinde mukim Bediüzzaman Said-i Nursî'nin

25.4.1958 günü evinde yapılan muayenesinde:

Hastanın yatakta yatar vaziyette bulunduğu, Kaşektik denecek derecede

zaif, kansız ve mecalsiz olduğu, sesinin çıkmadığı, konuşmasının işitilip

anlaşılmasına imkân bulunmadığı, ayağa kalkacak durumda olmadığı,

umumi bir düşkünlük dahi görülmekle, şimdilik bir hafta yatakta tedavisi

icabettiğine dair rapor verildi. 25.4.1958Pul

imza (30)"

İşte ancak küçük bazı nümunelerini kaydettiğimiz hadiseler ve vesileleri ile

yazılmış protesto yazıları ve şikâyetli ikaznamelerden görüldüğü üzere:

Hazret-i Üstad Bediüzzaman DP iktidarı döneminde de tam bir hürriyet ve

rahat yüzü görmemiştir. Hayatının son yılında zaten korku ve telâştan

bütün bütün evhamlanan DP hükümeti, bilhassa zamanın içişleri bakanı

evham ve za'fiyet içine düşerek; CHP'nin arzuları doğrultusunda Hazret-i

Üstad'a karşı müteyakkız ve takibçi duruma düşmüş idi. 1957'den

başlıyarak vefatına kadar kapısı önünde bekliyen polisler, bir yere gittiği


Yüklə 4,31 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   74   75   76   77   78   79   80   81   ...   112




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin