kurmaları üzerine..
4- 21 Şubat 1958'de Mısır ve Suriye ve sonra Yemen de buna katılarak,
Abdünnasır'ın başkanlığında Birleşik Arap Cumhuriyeti kurmaları üzerine..
Ve benzeri müsbet ve menfi hadiselerin inkişaf ve zuhurları üzerine Hazret
i Üstad bazen kısaca, bazen tafsilâtlı olarak değerlendirmelerde
bulunmuştur. Üstad’n bu değerlendirmelerinin tamamına yakın kısmı yeni
yazı matbu’ Emirdağ-2 Lahika mektupları kitabında mevcuttur. Meraklılar
isterlerse görüp tatbik edebilirler.
(Haşiye): Mühim ve hakikatlı bir rü'ya: Merhum Ceylan Çalışkan'ın
amcasının oğlu Mahmut Çalışkan'ın sadık bir rü'yasının bu hadise ile ilgili
olan kısmı şöyledir:
25 Şubat 1953 salıyı çarşambaya bağlıyan gece, rü'yasında: Hazret-i
Üstad'ın dış kapısının iç tarafından başlıyan merdivenden yukarı doğru
kurulmuş bir şekilde bir merdiven ve bu merdivenin sağ ve solunda yeşil
güzel ağaçlar vardır. Dışarda da bazı kimseler bulunmakta, bu ağaçların
arasından her nasılsa gür bıyıklı, iri bir adam elinde keser, merdivenden
yukarı doğru gidiyor. O, "Bu kimdir?" diye sormuş. Etrafındaki adamlar
"Stalin" diye söylemişler. Bu adam Üstad'ın merdivenlerinden çıkarken,
2000
tam merdivenlerin ortasına gelince, Üstad, o kâfirin ensesinden tutup
aşağıya indirmiş, elindeki keseri ondan alıp, onun kafasına vura-vura
beynini delmiş. Küçük Mahmut Çalışkan da rü'yada üstünü başını aramış
ki, bir şey bulsun, Üstad'ına yardım etsin. Etraftaki adamlar Mahmud'a
diyorlarmış ki: "Sen hiç hiddet etme, onu Üstad öldürecek, o onun
vazifesidir."
Mahmut Çalışkan'ın gördüğü bu rü'ya o zaman Üstad Hazretlerine aynen
anlatılmış ve on gün sonra işitilmiş ki; beyin kanaması neticesinde Stalin
gebermiş gitmiş... Radyolarda herkes duymuş.
Rü'yanın tabiri: Küfr-ü mutlak komitesinin şahs-ı manevisi Stalin suretinde
görülmüş... Risale-i Nurun Zülfikâr ve Asa-yı Musa'sı da Üstad şeklinde
görülmüş ki; yarı dünyayı istilâ ettiği halde, Anadolu'ya girmemesi için
Zülfikâr ve Asa-yı Musa komünizmin beynini delmiştir. Rü'yanın asıl
manası apaçık görüldüğü gibi, bu noktalar da doğru ve haktır.
Emirdağ'daki Nur talebeleri
Rü'yayı gören Mahmut Çalışkan,
Mehmet ve Ahmet (59)"
(59) Hatıralar Dosyası S: 10
2001
1939
BEŞİNCİ FASIL
(Müsait Görünmeye Başlayan Siyaset Karşısında Nur Talebelerinin
Hatt-ı Hareketi)
Mevzuun can damarı olan pek mühim bir mevzu:
1950'den sonra, Hazret-i Üstad Bediüzzaman siyasete girdi mi? Veyahut
Risale-i Nur ve Nurculuk adına bir siyasete girilmeye müsaade etti mi?..
Bu suallerin cevabı için delil ve vesikalarla neticeyi istihraç edip ortaya
koymadan; peşinen, hemen şimdi şeksiz şüphesiz kat'î hükmedebilir ve
cevabını verebiliriz ki: Hayır! bin kere hayır, asla ve kat'a!..
Evet, hakikat bu merkezde olduğuna ve Hazret-i Üstad'ın "Kur'an bizi
siyasetten men' etmiş" hükmü ve düsturu değişmediğine, yani "Birisinin
hatasıyla, günahıyla başkası mes'ul olmaz." hakikati 1950'den sonra dahi
Üstad'ın ictimaî hayat düstûrlarındaki derslerinde sık sık tekrarlanarak ders
verilmiş iken, onun siyasete girmesine, yani tarafgirlik hissiyatına bina
edilmiş şimdiki mevcud siyasetler şekline girmesine imkân ve ihtimali ve
vukuat ve emareleri asla yok iken; fakat buna rağmen, bazı çevreler,
Hazret-i Üstad'ın vefatından sonra, güya onun efkâr ve harekâtını
mukayese ediyor ve neticeyi çıkarıyor gibi, bir eda ve bir pozisyonla: "Tek
partili, çok partili dönem" gibi safsatalara tatbik eder göründüler. O ise, bu
adamların yazdıkları ve sözde istihraç ettikleri iş ise; maddî, donuk ve
beşerî felsefeli kafaların sisli dumanlı fikirlerinin başakçılığını yaparak,
akıllarına taktıkları felsefi gözlüklerle bakmışlar.. ve o beşerî ve felsefî
bakışlarla, sözde kuşbakışı ile Hazret-i Bediüzzaman'ın fikriyat ve
harekâtına bakıyor, inceliyor, neticesini çıkarıyor gibi bir tavır içinde
göründüler. Hatta bu mevzuda kitaplar yazdılar. Çok gülünç. ve çocukça
mukallidane felsefeler yürüttüler. İslâm akidesini incitici fikirler ileri
sürdüler. Sonra da bu felsefe tufeyliliklerini Hazret-i Bediüzzaman'a mal
etmeye yeltendiler. Her ne ise...
Evet, Hazret-i Bediüzzaman'ın hayatında görülen içtimaî hayat
derslerindeki fikir, kanaât ve hükümleri, yer yer bu kitapta esbab-ı
mucibeleri ve vürûd sebebleriyle birlikte dercedilmiştir. Bilhassa onun
hayatının gençlik devrelerinde ve "Siyasete girdim" dediği dönemlerdeki
hareket, faaliyet ve fikriyatı esastan incelendi, sıralandı. Delil ve hüccetleri
de yine aynı asıllardan getirildi ve görüldü ki; Hem o zamanlar, hem
sonraki zamanlarda, hem de DP iktidarı döneminde, üstad'ın yaptığı iş,
2002
ettiği nasihat ve söylediği dersler, sadece ve sadece bir yol göstermek, ikaz
etmek, hamiyet ve fedakârlık derslerini vermek.. ve bunların yanında sinsi
düşmanların ve gizli komitelerin çevirdikleri oyunlarını ibret dersleriyle
göstermek vesaireden
2003
1940
ibarettir. Üstadın o içtimaî fikirleri ve hadiseler sebebiyle yaptığı
değerlendirmeleri, ikaz ve irşadları her zaman ve her devirde olmuş,
yapılmış ve lüzumu kadar söylenmiş ve yazılmıştır. Bir tek fark vardır ki;
1923'den 1950'ye kadar Türkiye siyasetini elinde tutanların belli bir
istikamette, tek rey, tek sistem, nasihat kabul etmez ve dinlemez, inatçı ve
herşeyi o yolda feda eder adamların diktacı tutumlarını çok iyi bildiği için,
aynı zamanda bu adamların kendisine karşı düşüncelerini, uyguladıkları
muamelelerle çok kesin şekilde anladığı için; yirmi sekiz sene zarfında
hükûmet ricalini ikaz ve irşad eden -Müdafaa kabilinden iki-üç
mektubundan başka- "herhangi bir şey" söylememiş, yazmamış ve
bildirmemiştir. Bildirmesini de lüzumsuz ve faydasız görmüştür. Amma bu
arada talebelerini, hadiseler karşısında, tenvir ve irşad edici değerlendirmeli
tahlilleri yapmaktan da geri kalmamıştır. Üstad'ın bu dersleri ise, yani
talebelerine müteveccih ders ve ikazlarının esası; fuzulî bir gevezelikten
öteye geçmeyen ve hükûmetin icraatı üzerinde herhangi bir te'siri
olmıyacak olan günlük siyasî hadiselerle uğraşmaktan uzak kalmalarını ve
bulaşmamalarını temin etmek için de hakikatlerin özünü ders vermektir.
Hem aynı o irşad ve ikaz dersleri içinde, hadiselerin değerlendirmesini de
ihmal etmemiş ve zaman zaman yazmış ve talebelerine bildirmiştir.
Bu arada çok ehemmiyetli bir husus daha vardır ki; Hazret-i Üstad 1926
1950 arası dünya hadiseleri üzerinde, münasebet geldiği zaman yaptığı
değerlendirmelerini; ilk önce talebelerinin zihin ve fikirlerini lüzumsuz
zararlı günlük politik atmosferden çekip çıkarmasını temin ettikten ve safî,
nuranî olan Kur'an hizmeti ve Nur mesleğinin berrak fezasına çıkardıktan
sonra yapmıştır. Böylece hadiselerin yağını ve ruhunu ve hakikat olarak
bize temas eden zarurî cihetlerini ve Kur'an ve iman hizmeti ve Âlem-i
İslâmın gerçek menfaati noktasından onları süzmüş, zararsız menfaatli
yönlerini göstermiştir.
1950'den sonra ise, iktidar partisi içindeki bazı dindar ve ciddî
hamiyetkârların meydana çıkmalarıyla ve Demokrat Parti'nin az da olsa
kapılarını açmaya muvaffak oldukları bazı müsbet hizmet ve icraatlarının
eserleri görünmesiyle, onları tebrik ve teşvik içinde, yol gösterici ikaz ve
irşadkâr nasihatları etmiştir. Buna ise, çok partili dönemde siyasete girdi
denilemez. Belki hadiselere bir nebze baktı, değerlendirdi.. Ve hükûmet
riaaline yol gösterici dersler verdi denilir: Bakmak başkadır, girmek
başkadır. Yerden göğe kadar fark var...
2004
Evet, Hazret-i Üstad siyaset ve politikaların tamamen dışında olarak,
Kur'andan aldığı derslerle, koymuş olduğu kaideler çerçevesinde meslek ve
tarzını muhafaza içinde; İslâmın ve Kur'anın menfaatına âlemde bir ce
2005
1941
reyan, bir hadise zuhur etmişse, sadece o noktadan ona bakılabileceği
düstur ve kaideleri ile, 1940 yıllarında Kastamonu'da iken de beyan
etmiştir: 1950'den sonra zuhur eden DP cereyanına aynı o esas ve kaideler
çerçevesinde Kur'an, iman, İslâm ve vatan menfaatı noktasından - girerek
değil, arasıra bakarak- takib etmiş ve yine arasıra idareyi elinde tutanların
hürriyet mücadelelerinde ve Kur'an hakikatlerine dayanmalarında biraz
daha ilerlemelerini sağlamak için bazı tebrik ve teşviklerde bulunmuştur:
Hazret-i Üstad'ın 1940 yıllarında Kastamonu'da iken vaz' etmiş olduğu esas
ve kaidelerin aslî hizmete taalluk eden cihetleri o zamanlarda yazdığı
yazılarından şöylece tesbit edilebilir: (Esaslardan ancak bir iki bölüm
alacağız.)
"... Risale-i Nur şâkirtleri gibi, hakikat-ı Kur'aniye ile meşgul adamlar,
zaruret olmadan lüzumsuz, yalnız hevesli merak için, netice itibarıyla
faydası bulunan ve netice daha gelmeden evvel lüzumsuz bakmak ve
zalimane tahribatlarını alkışlamak suretiyle, İslâmiyet ve Kur'an lehine
hizmet edeceği o cereyanın harekâtını fikren takib etmekle meşgul olmak
münasib olmadığı için, nefis de akıl ve kalbe tabi' olup merakını bırakmış
diye anladım...(1)"
Bu esaslı ve metin ve değişmez kaidenin daha biraz izahlısı da şöyledir:
"...Amma öteki gâlib cereyan ise, ne vakit Kur'ana ve Risale-i Nura ve bize
ve İslâmlara yardım etse; Ve Kur'anın hakikatına hizmete bilfiil teşebbüs
eylese; siz de o vakit Kur'an ve Risale-i Nur hesabına onun harekâtına
merakla bakabilirsiniz. Yoksa şimdiden tarafgirane bakmak ile,
tahribatındâki zulümlere hissedar olmak ihtimali var ve hariç Âlem-i
İslâmın manevî cereyanlarına muhalif olur...(2)"
İşte Hazret-i Üstad bu gibi metin düstûr ve kaideler çerçevesinde DP
iktidarının müsbet bazı icraatlarına bakmıştır o kadar...
Ne çok partili dönem, ne de tek partili dönem diye bir şey yoktur. Yani bu
gibi felsefi ölçüler Hazret-i Üstad'ın harekâtında mi'yar değildir.
Eğer son senelerde ortaya atılmış iddialar tarzında, gerçekten çok partili
dönemde Hazret-i Üstad siyasete girmiş olsaydı ve talebelerine Nur
cemaatı olarak girmelerine izin ve müsaade vermiş olsaydı; 1950-1960
arası yazdığı mektup ve müdafaalarında yine eskisi gibi yüz defa, bin defa
demezdi ki: "Siyasete girmedim, talebelerime girmeyiniz dedim vesaire."
2006
(1) Osmanlıca Kastamonu-1 S: 304
(2) Osmanlıca Kastamonu-1 S: 449
2007
1942
Evet Hazret-i Üstad, 1950'den önceki yıllarda olduğu gibi, 1950'den sonra
da defâtla ve ısrarla siyasete karışmadığını yazmıştır. Ancak toplamı onbeş
kadar mektuplarında: "Bir iki saat baktım, bir iki gün dikkat ettim"
mealindeki ifadeleriyle sadece Kur'an, iman, Risale-i Nur ve İslâm
menfaatına ara sıra bakmıştır. Şimdi biri çıksa dese ki: "Üstad
Bediüzzaman 1950'den sonraki çok partili dönemde siyasete girdi veya
karıştı" veya bazı yorum ve te'villerle bu fikri enjekte etmeye kalkışırsa;
acaba Bediüzzamanı tekzib etmiş olmaz mı? Ve bunu öyle söyliyen
kimseler cehl içinde gaflet yapmış olmazlar mı?
Bir çok defalar bu kitapta temas edildiği gibi; Hazret-i Üstad Bediüzzaman
1907-1921 arası İttihad ve Terakkî hükûmetlerine, zamanın basınına ve
bazı parti ve cem'iyetlere karşı yaptığı ikaz, ettiği nasihat ve telkin ettiği
isabetli hak ve gerçek fikirler gibi; DP hükumetlerine de, zaman ve zeminin
ilcaasına göre aynı manalarda aynı dersleri telkin etmeye çalışmıştır.
Mesela İttihatçıların hürriyet perverlerine: “Şeriatın ahkâmını ve kudsî
kanunlarını tatbik etmelerini” ikna'kâr metodlarla telkin ederek istediği
halde, DP hükûmet ve iktidarından sadece İslâmın mühim bazı şeairlerini
ilan etmelerini, Kur'an ve iman hakikatlarına dayanmalarını istemiştir.
Hazret-i Üstad'ın Demokratlara ettiği nasihat ve yaptığı ikaz ve irşad
dersleri, aynı zamanda talebelerinin de ders ve irşadlarıdır ve ona göre
adım atmaları için mustakim, şaşmaz proğramlardır. Üstadın umum bu izah
ve irşadları, 1923'den hatta 1921'den vefatına kadar Kur'anın kudsî kanun
u esasilerinden ahzettiği muhkem düsturlar, takib etmiş olduğu Nur
mesleğine, siyasetsizlik düsturlarına zıd ve mugayir şeyler asla değildir.
Yani ki, 1950'ye kadar siyaset noktasında her vesileyle talebelerini tenfir
ettirmiş, fakat bu tarihten itibaren siyasete izin vermiş veya hâşâ kendisi
siyasete girmiş değildir. Bu iddia az ilerde, Üstad'ın 1950'den sonra kaleme
almış olduğu mektuplanndan, müdafaalarından ve şekvanamelerinden
örnekler alınarak ispat edilecektir. Nitekim az yukarda da bu örneklerin
bazısından nümuneler kaydedildi.
Çok mühim ve kritik ve vacîb ve zarurî ve ihsan-ı ilahî ile vücuda gelmiş
bir nimeti muhafaza gibi bazı sebeblerden dolayı DP'yi sadece oylarıyla
tutup muhafaza etme durumunda olduğu günlerde, gayet dikkat ve müsbet
hareketlerin şart ve düsturlarıyla, Demokratlara reyleri ile müzahir
olmalarına dair tavsiye mahiyetindeki irşadlı ikazlarda bulunması da;
elbetteki siyasetsizlik mesleğine ilişmiyecek, rencide etmiyecek şekilde
2008
sudûr etmiştir. Bu hakikata bütün lahika mektupları -bilhassa bu
mevzu'larla ilgili olanları- sadık şâhiderdir.
Ferdî ve şahsî siyasete, fakat müsbet ve doğru ve menfaatli olanına gir
2009
1943
meye dair izinleri ise; 1950'den sonrasında da, öncesinde de vardır ve bu
gibi şahsî ve ferdî teşebbüslere bir şey dememiştir. Şahısların kabiliyet ve
istidadına göre de bazı izinler vermiştir. Bu şahsî izinler daha çok 1946
1947'lerde sudûr etmiştir. Amma Nur cemaatı adına ise, asla ve kat'a!..
Hatta Risale-i Nur cemaatı adına olarak, siyaset lisanı olan bir gazetenin
çıkarılmasına da kesinlikle izin vermemiş, rıza göstermemiştir. Hatta
siyasetsiz dinî bir mecmuayı da Risale-i Nur adına olarak tasvib etmemiştir.
Mevcud dinî ve millî dost gazeteleri tasvib etmesi, dostluk kurması, bazı
müdafaa ve yazılarını onlarda neşrettirmesi meselesi ise, tamamen başka bir
meseledir. Bu husustaki belgeli delilleri yer yer bu kitapta geçmiştir.
Bundan dolayı olacaktlr ki 1968'lerde, merhum Zübeyr Ağabeyi zorlayarak
bir gazetenin zaruretini ısrarla söyliyenlere, Zübeyr ağabeyin kaleme almış
olduğu on dokuz maddelik şartnamesinde: öyle bir gazetenin kesinlikle
Nur cemaatı adına olduğunu hiç kimsenin bilmemesinin ve öyle
görünmemesinin kesin şartı ile hususî şekilde kabule mecbur olmuştur.
Emirdağı Nur talebelerinden Hamza Emek, Çalışkanlar ailesinden de bir iki
zat ve Isparta'dan Nur talebesi bir iki zat, kendi şahısları adına ve fakat
belli bazı şartlar, niyet. ve hizmetler içinde DP'ye resmen kaydolup
girmelerine izin verilmesi, yine mezkûr kaideler çerçevesinde cereyan
etmiştir. Amma DP hükümeti ve iktidarı nezdinde CHP tipi bazı
davranışların şikâyetinde; Eskişehir DP Nur talebeleri falan filan.. Eğridir
DP Nur talebeleri, Emirdağ DP Nur talebeleri şeklindeki imzalı istid'aların
yazılması meselesi ise; Üst tarafta izahı geçtiği gibi; ve halen hayatta olan
Üstad'ın tüm hizmetkâr ve talebeleri şahiddirler ki; İmzasını o şekil
koyanların DP idare heyetinde olanlardan birikisi hariç, hiç birisi parti ile,
pırtı ile alâkası olmıyan, kaydı kuyudu bulunmıyan kimselerdir. Hal böyle
iken; gafil bazı DP'lileri ikaz etmek ve akıllarını başlarına getirmek ve
Hazret-i Üstad'a karşı uygulanan CHP tipi muamelelerin kaldırılmasını
temin etmek için bir nevi rüşvet-i kelâm tarzında veya niyetlerindeki hakikî
hürriyet taraftarlığı kasdedilerek öyle yaptıkları anlaşılmıştır.
Yine ilerde bazı nümunelerini takdim edeceğimiz gerçek vesikalardan ve
üstte kaydedilmiş bir çok hakikatlı beyanlardan anlaşılmış ve anlaşılacaktır
ki; Hazret-i Üstad'ın Demokratlarla alâkadar olmaya başlaması;
Demokratlardan başta Adnan Menderes olmak üzere, Ezan-ı
Muhammediyî i'lân etmeye teşebbüse geçmelerinden ve arkasında DP
içinden bazı dindar Bakan ve millet vekillerinin 1950 seçiminden sonra,
yakın ve samimî alâka göstermelerinden ve CHP tuzağıyla bir çok Zülfikâr
ve Asa-yı Musa ve diğer bazı Nur mecmualarını imha planına el koyup
2010
kurtarmalarından sonra olmuştur. Bunların dışında bilhassa 1950
Milletvekili seçimlerinde kat'iyet
2011
1944
le Nur cemaâtı adına karışılmamasına dair Hazret-i Üstadın ikazlı emri
sudur etmiştir. 1954 seçimlerinde ise, Nur talebeleri Hz. Üstadın ancak
sükût ile ima ve işaretlerine uyarak reyleriyle DP'yi desteklemeleri vaki'
oldu. Hz. Üstad'ın şahsen bu iki seçimde rey kullandığına dair hiç bir
rivayet ve emare mevcud değildir.
1957 seçimlerinde ise, durum çok başkadır. Çünkü CHP sekiz senelik kral
vari saltanatından zaklaştırılmasının kin, hırs ve intikamını almak için her
türlü desise ve oyunlarla gelmeye hazırlanmaktaydı. 1957 seçimini mutlaka
kazanma ümidini besliyorlardı. O sıralarda DP hem içten hem dıştan hayli
zaif düşmüş, yıpranmıştı. CHP eğer 1957 seçiminde tek başına iktidara
gelmiş olsaydı, birçok garazkârlık hırsı ve dinsizdarane intikamlarını
bilhassa dindarlardan, hususiyle Nur talebelerinden zulümlü bir şekilde
alacakları kesindi.
Ayrıca bu seçimde DP içinde bazı samimî meb'us Nur talebeleri de vardı.
Bu seçim öncesinde de Isparta meb'usu samimi Nur talebesi Tahsin Tola
Isparta DP merkezinden adaylıktan düşürülmüş idi. Menderes onu
Bingöl'den aday göstermişti. Aynı zamanda 1955-1957 arası Adliye Vekili
olan Niğdeli Hüseyin Avnî Göktürk de Tahsin Tola'nın aynı durumundaydı
ve benzeri bir çok sebebler...
İşte Hazret-i Üstad, böyle maddî manevî bir çok sebeblerden dolayı 1957
seçimlerinde DP'yi açıkça tuttu. Hatta kendisi sandık başına giderek aşikâr
surette oyunu DP'ye kullandı. Hazret-i Üstad'ın bu açık davranış ve
hareketiyle birlikte ve Nur talebeleri bu seçimde evvelki seçimlere nisbeten
daha biraz hareketli olarak DP'yi destekledikleri halde, CHP yine de
kuvvetlenmişti. DP zor-belâ otuz altılık bir farkla iktidarı kurtarmıştı. DP
ikiyüzyirmidört, CHP yüzyetmiş sekiz milletvekili almıştı. Şark
vilâyetlerinin ve Güneydoğunun bir çoğunda CHP kazanmıştı.(3) Hazret-i
Üstad'ın bu açık hareketinin hikmeti seçimin neticesinden sonra daha çok
iyi anlaşılmıştı. Çünki Üstad bu seçimden çok önce: "Eğer Demokrat
düşse, Halk Partisi gelir. Bu gelince de, onun altında komünizm kuvveti bu
memlekete hâkim olur. Normal yollarla CHP kat'iyen iktidara gelemez ve
kendi ihtiyarlarıyla bu millet onu iktidara getirmez" mealinde beyanlarda
bulunmuştu.
(3) Hulusi Bey, Hazret-i Üstad'ın kendisinin de, Bingöl'den aday
göseterilen Tahsin Tola için çalışmasını emretmişti. Fakat her türlü tedbire
rağmen Tahsin Tola ve Hüseyin Avni seçimi kaybettiler. Hulusi Bey diyor:
2012
"Seçimden sonra Üstad Hazretleriyle görüştüğümde: şark vilâvetlerini
kendisinin CHP'ye bu defa verdiğini, eğer bunu vermemiş olsaydım, CHP
bütün herşeyi benden bileceklerdi" diye anlatmışlardı.A.B.
2013
1945
Evet Hazret-i Üstad CHP'nin perde altındaki hareketini ve plânladığı niyet
ve oyunlarını çok iyi sezmişti. O durumda Hazret-i Üstad ne yapmalıydı?
Zararı yok, o da gelsin mi demeliydi? Oylarınızı CHP'yede verinizmi
demeliydi?
1957 seçimlerinde Hazret-i Üstad'ın mezkûr hikmetlere binaen DP'yi
açıkca tutmasıyla birlikte, yine de kendi siyasetsizlik Nur mesleğini hiçbir
şekilde rencide etmiyecek, ona şâibe getirmiyecek şekilde yaptı.
Talebelerini şiddetli ikazlarla irşad ediyordu ki; "CHP'nin yaptığı bütün
kötülükler ve kendisinin şahsına, yani dolayısıyla dine ve Kur'ana ettikleri
umum ihanetlerin mes'uliyeti onların yüzde beşine aittir. Diğerleri gafil
safdillerdir. Çünki bütün kötülükleri plânlıyan, çeviren ve yapan onların
elebaşıları olan ancak mevcudun yüzde beşidir." şeklinde 1957 seçiminde
de hiç bir tarafgirlik ve particilik yapmadan, yaptırmadan sadece normal bir
hakkımız olan kendi reylerimizle DP'yi iktidarda muhafazaya çalışalım
diyordu. Hazret-i Üstad, bu adaletli, muvazeneli ve hakikatlı dersleri
DP'lilere de
tebliğ etmiş, onları da bu noktalardan ikaz etmeye çalışmıştı. Amma buna
rağmen CHP 1957 seçimlerini yüzde yüz kazanacaklarını beklerken, yine
de yenilgiye uğramalarını hep Üstad Bediüzzamandan bildiler, ona daha da
düşman kesildiler. Bu yüzden 1958-1960 arası Üstad'ın gayet normal bir
hakkı olan küçük bazı seyahatleri için, "Said-i Nursi DP için propagandaya
çıktı" şeklinde yorumlamış, çok insafsızca iftiraları gazetelerde
neşrettirmişlerdi.
İşte meselenin hakikatı, mahiyeti ve hüviyeti bizce budur. Başka bir şey
değildir. Lâkin nasıl ki İslâm dini esaslarında, bazı meselelerin yanlış tevil
ve yorumlarla gelişen fırkaların batıl mezhepleri dahi, hakikatların birer
asıllarına- dayanmış, fakat daha sonra işin içine başka hisler ve garazların
girmesiyle, hakikatın aslı ortadan kaybolmuş olması gibi...
Öyle de: Hazret-i Üstad'ın vefatından bir müddet sonra, siyasî çevrelerin ve
hadiselerin aldattığı ve yanlış tevillerle yorumlara götürttüğü izahlar ve
te'viller neticesinde bazı kişiler, Hazret-i Üstad'ın DP'lilerle ilgili yazmış
olduğu ikazlarından ve mülâyim, lâkin siyasetsizlik mesleğinden asla ta'viz
vermiyen bazı ifade ve beyanlarından, hem bir çoğu hüve-hüvesine sahih
olmıyan ve içine başka manalar ve yorumlar katılan bazı rivayet
çeşitlerinden nem kaparcasına geniş yorum ve eklemelerle fetvalar
çıkararak, kitle halinde ve Risale-i Nur cemaatı adına da siyasete
2014
girilebileceğine, gazeteler çıkarılabileceğine delil olarak gösterdiler ve
getirdiler.
Bu hatalı yorum ve yanlış içtihadlar neticesinde, gele gele bir gurup, bilfiil
siyasetin ta içine girdi. Amma yine de girdiklerinin farkında değillermiş gibi
"biz siyasete girmemişiz" dediler. Nur cemaâtı adına olarak Risale-i
2015
1946
Nurdan hiç bir cevaz almadan ve zaten alınması mümkin olmıyan
gazetenin ilk çıkarılacağı sıralarda; merhum Zübeyr Ağabey bu mevzuu,
yani Nur cemaâti adına bir gazetenin çıkarılmasının Risale-i Nur
düsturlarınca imkânsızlığını göz önünde bulundurarak, ağır bazı şartlarla
öyle bir gazetenin bir iki şahıs adına hususî çıkarılabileceğine bir nevi
mecburen razı olmuştu.
Daha sonra, yavaş yavaş, şartları ve martları bir tarafa iten aynı gurup,
artık siyaset yolunda her çeşit hareketi, her türlü iftiralı yazıları yazmayı ve
neşretmeyi mübah görerek, tam eyyamcı siyasî kesildiler. Partilelerle
işbirliği içine girdiler. Her türlü yazıyı, her çeşit siyasî tenkidleri hatta
iftiralı yazıları yaymaya başladılar. Kendilerine göre yeni düsturlar
türettiler. Artık Risale-i Nur düsturlarıyla değil, kendilerinin türettikleri
düsturlarla hareket etmeye başladılar. Meselâ bunlardan birisi diyormuş ki;
"İcabında kellelere basılıp kal'alar fethedildiğ-i gibi, biz de öyle yapabiliriz"
Dostları ilə paylaş: |