tinetsiz masonlar gurubu da mevcuttu. Tıpkı İttihad ve Terakki Cem'iyeti
içindeki gerçek ahrarlar ile aynı cemiyette bulunan Masonlar gurubu gibi...
Bu yüzden DP'lilerin hamiyetkar gurubu her istediklerini serbestçe ve
kolayca yapamıyorlardı. Dışta CHP, içerde bunlar vardı.
Hazret-i Üstad da bu durumu çok iyi biliyordu. Her şeye rağmen DP
içindede hamiyetkâr, dindar bir kaç zatın hatırı; ve içinde ve zımnında
komütnist hâkimiyeti himayetkârlığı yatan CHP'nin iktidar olmasından, bir
derece ehven-i şerli olacağı keyfiyeti için;1954 seçimlerinde sükütiyle ve
meyil ve işaretiyle; ve 1957 seçimlerinde ise alenî ifade ve hareketleriyle
DP'yi tutmuş, yardım etmişti.
Bu mevzu' ilerde de ayrıca ele alınacağından, burada bilmünasebe
kaydedildi.
(17) Emirdağ-2 Müntehap dosya sıra no: 71
1881
1875
1882
1876
DÖRDÜNCÜ FASIL
(Türkiye'de ve Dünya'da İnkişaf Eden Hadiseler ve Üstad'ın
Değerlendirmeleri)
Hazret-i Üstad'ın, dünya hadiselerini Kur'an ve iman hizmeti noktasından
değerlendirmeye tabi tutması, sadece DP iktidarı döneminde değildir. Belki
dünyadan ve hadiselerinden ve siyasetinden en çok uzak kaldığı yıllarda da,
ona karşı tamamıyla bîgane kalmamış, hizmet-i Kur'ana taalluk eden
noktalarıyla değerlendirmiş ve zaman-zaman talebelerine bildirmiştir.
İkinci Cihan Harbi hadiselerini ve Türkiye'de harbten sonra inkişaf eden
bazı müsbet hadiselerin iyi cihetlerini iman ve Kur'an nuruyla bakıp yaptığı
değerlendirmeleri, neşrettiği lahika mektuplarında mevcutturlar. Fakat
1946 yıllarına kadar bu değerlendirmelerin tek bir tanesini dahi hükûmet
ricaline bildirmiş değildir. CHP iktidarının son yıllarında yapmış olduğu
sadece iki değerlendirmesini hükümet ricaline de bildirmesi olmuştur.
Bunlardan birisi: 1946 CHP iktidarının içişleri bakanı olan Hilmi Uran'a
yazdığı ve fakat göndermediği, daha sonra CHP Genel Sekreterliğine
geçtiğ'inde aynı yazıyı ona, bir de CHP iktidarının kendisine karşı
uyguladığı merhametsizce zulüm ve tazyiklerin asıl sebeb ve manasını
keşfedip kaleme aldığı ve zamanın Reis-i Cumhuru İsmet İnönü'ye 1947
yılı içerisinde gönderdiği istid'adır. Bu iki yazı dışında tek bir yazı
hapislerde iken yolladığı müdafaa parçaları hariç- gönderdiğ-i yoktur.
Şikâyetleri havî istid'alar içinde, bilhassa Reis-i Cumhur'a yazılan istid'ada
can damarı hükmünde çok büyük ve hayatî hakikatları ihtardan ibaret ve
kudsî bir değerlendirmeyi taşıyan o iki yazı, bu kitabın ilgili yerlerinde
kaydedilmiştir.
Amma 1950'den sonraki DP iktidarı döneminde ise, durum hayli değişik ve
farklıdır. Çünki hadiselerin değerlendirmelerini kaleme aldığında yine en
başta kendi talebelerine, zaman zaman da hükûmet ricaline intikal
ettiriyordu. Bir kaç kez de direkt olarak DP'li hamiyetkâr zatları ikaz eden
yazılar da gönderdi.
Buna göre, bazı çevrelerin; Üstad'ın sadece DP iktidarında dünya
hadiselerine baktı, siyasî ve içtimaî mevzularda değerlendirmeler yaptı..
Veya, (sözüm ona) tek partili, çok partili sisteme göre kendini ayarladı.
Ondan önce hiç bakmadı, değerlendirmedi gibi lâf ve güzafların ilim ve
hakikatla alâkası olacak hiç bir değeri haiz değildir. Bunları ileri sürenlerin,
1883
Bediüzzaman'ın hayat seyri ve yaşayışından haberleri yoktur diyebiliriz.
Nitekim bu kitabın her bir faslında bu hadisat değerlendirmelerinden
nümuneler
1884
1877
dercedilmiştir.
Hazret-i Üstad'ın bilhassa 1950'den sonraki değerlendirmeleri içerisinde
hakikatlı, istikametli temel mes'elelerdeki ikaz ve irşadlarını üç ana kısımda
toplamak mümkündür.
Birinci Kısım: Demokratları re'sen ikaz ve irşadları..
İkinci Kısım: DP iktidarı zamanında da; yerleşmiş CHP zihniyetli kadro
kalıntılarının sinsî ve sistemli plânları ile, yer yer uygulanan zulümlü bazı
muameleleri şikâyet yollu bildirme içinde Demokratlara gösterdiği
selâmetli çıkış yolu ve aynı istikamette yaptığı ikazlar..
Üçüncü Kısım: Dünyada ve Türkiye'de inkişaf eden hadiseleri
değerlendirerek, başta talebelerine, dolayısıyla iktidarı elinde tutan
hamiyetkâr zatlara müteveccih, bazen müjdeli, tebrikli; bazen de ibret
dersleri ve çıkış yolları gösterici irşadlarıdır.
Hazret-i Üstad'ın bu derslerinde, bazen DP'lileri müsbet yöndeki
icraatlarını tebrik içinde; ikmale götüren yol ve metodlarını da bildirmiştir.
Şu üç ana bölümler ile tarifini yaptığımız ve bölüm-bölüm nümunelerle
izahı yapılacak olan bu değerlendirmelerde Hazret-i Üstad'ın verdiği esas
ders ve yaptığı ikaz ve bildirdiği irşad ve tenvirleri çok hülâsalı olarak
topluca şöylece özetlenebilir:
1- Demokratların Kur'an ve imana ve şeair-i İslâmiye hakikatlarına tam
dayanmalarını temin maksadıyla; Onları iktidara getiren şeyin en başta
Kur'an ve imanın manevî kuvveti ve desteği olduğunu tarihî ve ilmî ve
mantikî beyanlarla, bazen yumuşak üslub içerisinde, bazen de uyandırmak
için başlarına sertçe vurduğu ana esas ve temel hakikatlardır.
Bu mananın esas tılsımı ve ana umdesi olarak da, iki şeyin behemahal
yapılması ve yerine getirilmesinin kat'i lüzumunun ihtarından ibaret ikazları
idi.
Bunlardan birincisi: Risale-i Nurların resmen hükûmet eliyle Ya Maarif
vekâleti veya Diyanet İşleri Başkanlığı kanalıyla neşrettirilmesi..
2- Ayasofya Camiinin eski kudsî vaziyetine bir an önce çevrilmesi...
1885
İkinci isteği: (Yani Demokratlardan umumî olarak istediği şeylerin ikincisi)
İslâm Âlemiyle uhuvvet ve yakın alâkayı inkişaf ettirecek ve onu kendi
arkasında ihtiyat kuvveti haline getirecek olan adımların atılması..
3- Hangi şekil ve namlar altında görünürse görünsün, dünyanın ve insanlık
âleminin bugünkü haliyle iki ana kamp halinde bölünmüş olmasından; bir
tarafı inkâr-ı uluhiyyet ve dinsizlik üzerine bina edilmiş
1886
1878
komünizm, sosyalizm ve sair taraf ve bloku..
Öbür tarafı da: Tüm sefahet, rezalet ve mimsiz medeniyetiyle birlikte;
demokrasilik ve fikir, din ve vicdan ve insanlık hak ve hürriyeti üstünde
müesses Batı dünyası ve Amerikan bloku şeklinde teşekkül etmesinden;
dünya siyaseti itibarıyla bu ikinci tarafın yanında olabilecek şekilde siyasî
hareketlerin takib edilmesi idi.
Evet, Hazret-i Üstad'ın Demokratlara verdiği derslerin esasları hülâseten
ve temel prensib olarak bunlardan ibarettir diyebiliriz. Ama bütün bu
derslerin icrasında, iman ve Kur'an hakikatlarına dayanmayı; Komünizm
âfetinin tam olarak durdurulabilmesi için maddî kuvvet ve tedbirlerin
yetmiyeceğini, onu durduracak ve tevkif edecek ve bizi onun istilâsından
koruyacak ancak ve ancak Kur'anın ve imanın dersleri ve hakikatları
olabileceğini, her defasında ihtar etmeyi de ihmal etmemiştir.
DEĞERLENDİRMELERİN TAFSİLÂTI
VE BİRİNCİ KISMI
Üç ana kısım halinde toparlamaya çalıştığımız değerlendirmelerin hakikatlı
izahlarından nümüneler vermek üzere, Hazret-i Üstad’ın 1950 den sonra
kaleme almış olduğu ders ve irşadlarına geçmek istiyoruz.
BİRİNCİ KISIM: DP'lileri re'sen ikaz ve irşad eden değerlendirmeleri
içeren dersler:
Üstad'ın bu kısım ikaz ve irşadları bazen lütf-u irşad denilen yumuşak,
ikna'kâr üslublu ve okşayıcıdırlar. Bir kısmı da, oldukça sert üslublu ve
şikâyetli tarzdadır. Ancak biz bunları ayrı ayrı sınıflandırmadan
kaydedeceğiz. Bunları kaydederken de her bir mesele ve mevzuu
yukardan beri yaptığımız gibi- tarih i'tibariyle başından alıp sona
götürmeye, meselâ, her bir bölümün ilgili vesika ve belgelerini, ayrı ayrı
kısımlarla 1950'den alarak 1960'lara götürmek gibi... Çok olan vesika ve
belgelerden de ancak birer ikişer nümunelerini arzedebileceğiz.
Birinci Bölümün Birinci Nümunesi: 30/5/950'de Reis-i Cumhur Celâl
Bayar'a gönderdiği şu tebrik telgrafıdır:
"Celâl Bayar-Reis-i Cumhur ANKARA
1887
Zatınızı tebrik ederim. Cenab-ı Hak sizi İslâmiyet ve vatan ve millet
hizmetinde muvaffak eylesin.
Nur talebelerinden onların namına
Said-i Nursi (1)"
(1) Emirdağ- 2 S: 16
1888
1879
Hazret-i Üstad'ın bu telgrafın arkasından aynı günde "Reis-i Cumhur ve
hey'et-i vükelasına - Ankara" diye gönderdiği tebrik mektubu ise, çok
mühim hakikatları ihtar etmektedir. Hem de daha işin başında iken onlara
asıl vazifelerini ihtar etmek içinde, kendi davasını da tebliğ etmektedir.
Mektup aynen şöyledir:
"Reis-i Cumhur Celâl Bayar ve Hey'et-i Vükelâsına - Ankara
Biz Nur talebeleri yirmi senedir emsalsiz bir ta'zib ve içkencelere hedef
olmuşuz. Sabrettik, ta Cenab-ı Hak sizi imdadımıza gönderdi. O
işkencelerin sebebini onbeş senedir üç mahkeme hakikî ve kanunî olarak
yüzotuz kitap ve bin mektubatta bulamadıklarına, mahkeme-i temyizle
Denizli mahkemesini şahid gösteriyoruz. Otuz senedenberi ben siyaseti
terketmişim.
Bu defa bir kaç gün zarfında ahrarların başa geçip, milletin mukadderatına
sahip çıkması sebebiyle, Reis-i Cumhuru ve hey'et-i vekileyi tebrik ile
beraber, bir hakikatı ifşa ediyorum. Şöyle ki:
Bize hücum eden, bu mahkemelerde ta'zib edenler demişler: "Bu Nur
talebelerinin dini siyasete alet etmek ihtimalleri var. Belki de ediyorlar" Biz
de o zalimlere karşı müdafaalarımızdaki binler hüccet ile demişiz ve
diyoruz ki:
Biz dini siyasete alet değil, belki rızay-i ilâhiden başka hiç bir şeye, hatta
dünyaya ve saltanatına alet etmemek, bizim esas mesleğimiz olduğundan,
düşmanlarımızca da tahakkuk etmiş ki, üç senedir üç çuvaldan ziyade
dosyalarımızı garazkârane tetkik ettikleri halde, bizi mahkûm edemiyorlar.
Verdikleri keyfî ve vicdanî hükümlerine de bir bahane bulamıyorlar ki,
temyiz o hükümü bozdu.
Evet, biz dini siyasete alet değil, belki vatan ve milletin dehşetli zararına
siyaseti mutaassibane dinsizliğe alet edenlere karşı, bizim siyasete
bakmamıza mecburiyet-i kat'iye olduğu zaman, vazifemiz siyaseti dine alet,
dost yapmaktır ki; üç yüz elli milyon kardeşlerin uhuvvetini bu vatandaki
kardeşlere kazandırmaya sebep olsun.
Elhasıl: Bize işkence edenlerin, siyaseti asabiyetle dinsizliğe alet etmelerine
mukabil, biz de siyaseti dine alet ve dost yapmakla bu vatan ve milletin
saadetine çalışmışız.
Said-i Nursi (2)"
1889
Üstad Hazretleri Reis-i Cumhur Celal Bayar'a ve hey'et-i vekileye
gönderdiği bu telgraf ve mektup hikâyesi hakkında, hizmetkârı Zübeyr
Gün
(2) Emirdağ-2 Müntehap dosya sıra no:11 ve Yeni yazı Emirdağ S: 16
1890
1880
düzalp'tan bizzat dinlemiş olduğum bir hatırayı buraya dercediyorum:
"Üstadı'mız Celâl Bayar'a tebrik telgrafını gönderdikten sonra, aynı gün
beni çağırdı, Zübeyr dedi. Buyurun efendim dedim. "Ahmak, ben bu
telgrafı o koca masona ne için gönderdim?" diye sordu.
Ben boynumu bükerek, bilmiyorum Üstad'ım dedim.
Buyurdular ki: "Eğer ben bu alâkayı göstermesem, derler ki: "Ha!.. Demek
Said bizi de beğenmiyor. Onun başka maksadları var" diyecekler ve CHP
ile birleşerek bizi daha çok ezmeye çalışacaklar"
1- BÖLÜMÜN İKİNCİ NÜMUNESİ: 6 Eylül 1951'de "Demokratlara
büyük bir hakikatı ihtar" başlıklı yazısıyla Türkiye Cumhuriyeti siyasetinde
pek mühim mes'eleleri, tedbirleri ve atılacak adımları bildirmektedir. Yazı
aynen şöyledir:
"Demokratlara büyük bir hakikatı ihtar
Şimdi Kur'an ve İslâmiyet ve bu vatan zararına üç cereyan var. Birincisi:
Komünist, dinsizlik cereyanı.. Bu cereyan yüzde otuzkırk adama zarar
verebilir:
Birisi de: Eskidenberi müstemlekâtlarının Türklerle olan alâkalarını kesmek
için, Türkiye içinde dinsizliği neşretmek için "ifsad komitesi" namında bir
komitedir. Bu da yüzde on-yirmi adamı bozabilir
Üçüncüsü: Garplılaşmak ve Hıristiyanlara benzemek ve bir nevi Purutluk
mezhebini İslâmlar içinde yerleştirmeye çalışan ve dinde hissesi olmıyan bir
kısım siyasîler hey'etidir. Bu cereyan yüzde, belki binde birisini Kur'an ve
İslâmiyet aleyhine çevirebilir.
Biz Kur'an hizmetkârları ve Nurcular, evvelki iki cereyana karşı daima
Kur'an hakikatlarını muhafazaya çalışmışız. Mümkin olduğu kadar dünyaya
ve siyasete bakmamağa mesleğimiz bizi mecbur eyliyordu. Şimdi
mecburiyetle bakmaya lüzum oldu, gördük ki: Demokratlar evvelki iki
müthiş cereyana karşı bize, Nurculara yardımcı hükmünde olabilirler. Hem
onların dindar kısmı daima o iki dehşetli cereyana mesleklerince zıddırlar.
Yalnız, dinde hissesi az olan bir kısım, garblılaşmak ve garblılara tam
1891
benzemek mesleğini takib edenler ise, üçüncü cereyana bir yardım
ediyorlar.
1892
1881
Madem o cereyan, yüzden ancak birisini, belki binden birisini purutlar ve
Hıristiyan gibi yapmaya çevirebilir Çünki İngilizler ikiyüz sene zarfında
tahakküm ettiği ikiyüz milyon İslâmdan, ikiyüz adamı purutluğa
geçirememiş ve çeviremez. Hem hiç bir tarihte bir İslâm, Hıristiyan
olduğunu ve kanaatla başka bir dini İslâmiyete tercih etmiş
işitilmediğinden; İktidar partisinde bulunan az bir kısım, dinin zararına
siyaset namıyle üçüncü cereyana yardım etse de, madem o Demokrat
Partisi meslek itibarıyla öteki iki cereyan-ı azimenin durmasına ve
def'etmesine mecburi vazifeleri olmasından, bu vatana ve İslâmiyete büyük
bir faydası dokunabilir. Bu cihetten biz Demokratları iktidar yerinde
muhafaza etmeye Kur'an menfaatına kendimizi mecbur biliyoruz. Onlardan
hayır beklemek değil, belki dehşetli baştaki iki cereyana siyasetlerince
muarız oldukları için, onların az bir kısmı dine verdikleri zararı, vücudun
parçalanmasına bedel, yalnız bir parmağı kesmek gibi pek cüz'î bir zararla,
pek kûllî bir zarardan kurtulmamıza sebeb oluyorlar bildiğimizden; o
iktidar partisinin lehinde ehl-i dini yardıma davet ediyoruz-ve dinde laubalî
kısmını dahi cidden ikaz edip, hemen çabuk hakikat-ı İslâmiyeye yapışınız
diye ihtar ediyoruz.. Ki vatan, millet ve onların hayatı ve saadeti hakaik-i
Kur'aniyeye dayanmak ve bütün âlem-i İslâmı arkasında ihtiyat kuvveti
yapmak ve uhuvvet-i İslâmiye ile dörtyüz milyon kardeşi bulmak ve
Amerika gibi din lehinde ciddî çalışan muazzam bir devleti kendine hakiki
dost yapmak, İman ve İslâmiyele olabilir.
Biz bütün Nurcular ve Kur'an hizmetkârları onlara hem haber veriyoruz,
hem İslâmiyete hizmette muvaffakiyetlerine dua ediyoruz. Hem de rica
ediyoruz ki: Bu memleketin ehemmiyetli bir mahsulü ve bu vatanda ve
şimdi âlem-i İslâmda da pek büyük faydası ve hizmeti bulunan Risale-i
Nuru müsaderelerden kurtarıp, neşrine hizmet etsinler, ta bu vatandaki
dindarları kendilerine taraftar etsinler ve selâmeti bulsunlar.(3)"
Said-i Nursi (4)"
Görüldüğü üzere Hazret-i Üstad Demokratlara karşı takındığı tavır ve
yaptığı nasihat ve ihtarlar içinde hem okşayıcı, irşad edici tabirler
bulunuyor, hem de aslî davası olan Risale-i Nur hakikatlarını tebliğ etmeye
ve kabul ettirmeye ve onları hizmetkâr yapmaya çalışıyor.
(3) Bu mektubun bir haşiyesi de vardır. Risale-i Nurun memlekete büyük
menfaatlerinden ve belâların def'ine vesile olmasından bir çok misallerle
1893
numuneler verilmektedir. Haşiyenin altında da Sungur ve Hüsrev diye
imzalar vardır. Bahis uzayacağından buraya dercedilmedi. A.B.
(4) Emirdağ-2 Müntehap dosya sıra no: 65 ve Emirdağ-2 S: 177
1894
1882
BİRİNCİ BÖLÜMÜN ÜÇÜNCÜ NÜMUNESİ: Demokratları, hürriyet ve
demokrasilik yolunda asıl hizmete çağırmak içinde, memleketin mühim ve
can damarı hükmünde olan bir kanunu tehir etmelerini de tevbih ediyor,
zecr ediyor. Yazı 20.12.1951'de yazılmıştır, aynen şöyledir:
Dindar, hamiyetkâr ve vatanperver milletvekillerine şunu arzediyorum ki:
Mekke-i Mükerreme'de Hacer-ül Esved yanında hürmet için konulduğunu
hacıların gördükleri Zülfikâr Mu'cizat-ı Kur'aniye mecmuası ile, Medine-i
Münevvere'de Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'ın kabri üzerinde
konulduğunu gördükleri Asa-yı Musa mecmuası gibi Risale-i Nurun bir
kısım eczaları, Âlem-i İslâmın bizimle hakikî uhuvvetini temine vesile
oldukları halde, müsadere edilmek suretiyle dört seneden beri evrak-ı
muzırra gibi dosyalar içinde mahkeme mahzenlerinde çürütülmek suretiyle
imhasına çalışıldığı ve dört mahkeme beraetine ve serbestiyetine karar
verdikleri; Ve biz de çok makamata istid'a ile müracaât edip serbestiyetini
istediğimiz; Ve hem Başbakanın "Din propagandası yüzünden şimdiye
kadar bu vatana hiç bir zarar gelmediğini" söylediği halde:
Bu dindarların serbestiyeti hakkındaki kanunun tasdikinin ta'cili ve takdimi
lâzım gelirken, te'hir edilmesi; "Dindar meb'usların nazar-ı millette
kendilerine düşen en ehemmiyetli vazifelerini yapmıyorlar" diye dindarların
bir telâşı var. Biz de telâş ediyoruz ki; Dahilî gizli dinsizler ve komünizm
hesabına çalışan hainler bu vaziyetten istifade etmemeleri için bu gelecek
hakikatı sizlere beyan etmeye hamiyeten mecbur oldum. O hakikat da
budur ki:
(Demokrat dindar milletvekillerine bir hakikatı ihtar)
Bugünlerde hastalığım itibarıyla, kışın pek şiddetli hiddetine tahammül
edemedim. Çok tecrübelerimle umumî bir hatanın neticesinde hava ile
zemin zelzele ile ve fırtına ile, gazab-ı ilâhîyi haber vermek nev'inden hiddet
ediyorlar gibi âdeta muhalif bir vaziyet gösterdiler. Ben de bundan bir
manevî fırtınaya alamet hissettim. Kalbime geldi ki: Acaba yine İslâmiyet
ve hakaik-i imaniye zararına bir hatay-i umumî mi meydana geldi? Adetim
olmadığı halde ve dünya siyasetini terkettiğim halde, bu nokta için sordum:
"Ne var ceridelerde? Ne haber veriyorlar?"
Bana dediler ki: Din propagandasını yapan dindarların serbestiyet kanunu
geri kalmış. Fakat solcular hakkındaki kanunu ta'cil edip tasdik etmişler.
1895
1883
Kalbime geldi ki: Bu vatan ve İslâmiyetin maslâhatı her şeyden evvel
dindarların serbestiyeti hakkındaki kanunun hem ta'cil hem tasdik ve hem
de çabuk mekteplerde tatbik edilmesi elzemdir. Çünki bu tasdik ile,
Rusya'daki kırk milyona yakın Müslümanı, hem dörtyüz milyon âlem-i
İslâmın manevî kuvvetini bir ihtiyat kuvveti olarak bu vatana
kazandırmakla beraber, komünistlik manevi tahribatına karşı şimdiye kadar
Rus'un; Amerikan ve İngilize karşı tecavüzünden ziyade, bin senelik
adavetinden dolayı en evvel bize tecavüz etmesi adavetinin muktezası iken;
o tecavüzü durduran şüphesiz hakaik-i Kur'aniye ve imaniyedir. Öyle ise
bu vatanda herşeyden evvel o acib kuvvete karşı hakaik-i Kur'aniye ve
imaniyeyi bil-fiil elde tutup, dinsizliğin önüne kuvvetli bir Sedd-i
Zülkarneyn gibi bir sed yapılması lâzım ve elzemdir.
Çünki Rus şimdiye kadar Çin'i ve yarı Avrupa'yı istilâ ettiği halde, bize
karşı tecavüz ettirmeyip tevkif ettiren hakaik-i imaniye ve Kur'aniyedir.
Yoksa Rusların tahribat nevinden manevî kuvvetlerine karşı, adliyenin
binden birine maddi ceza vermesiyle serserilere ve fakirlere, zenginlerin
malını peşkeş çeken ve hevesli gençlere ehl-i namusun kızlarını ve ailelerini
mübah kılan ve az bir zamanda Avrupa'nın yarısını elde eden bir kuvvete
karşı, ancak ve ancak manevî bomba lâzım ki;O da hakaik-i Kur'aniye ve
imaniye atom bombası olup, o dehşetli solculuk cereyanını durdursun.
Yoksa adliye vasıtasıyla yüzden birine verilen maddi ceza ile bu küllî
kuvvet tevkif edilmez.
Onun için, dindar milletvekilleri bu ta'cili lâzım gelen hakikatı tehir
etmelerinden çok defa tecrübelerle gördüğümüz gibi, bu defa da küre-i
hava şiddetli soğuğuyla buna itiraz ediyor.
İki dehşetli harb-i umuminin neticesinde beşerde hasıl olan bir intibah-ı
kavî ve beşerin tam uyanması cihetiyle; kat'iyen dinsiz bir millet yaşamaz..
Rus da dinsiz kalamaz.. Geri dönüp Hıristiyan da olamaz. Olsa olaa küfr-ü
mutlakı kıran ve hak ve hakikata dayanan ve hüccet ve delile iatinad eden
ve aklı ve kalbi ikna' eden Kur'ana tabi' olabilir. O vakit dörtyüz milyon
ehl-i Kur'ana kılınç çekemez.
Said-i Nursi(5)"
Hazret-i Üstad'ın Demokrat Parti milletvekillerini, dindarlar hakkındaki
kanunun tehirinden dolayı bu tevbih yazısı sırasında, Demokratlar solculara
1896
karşı ve CHP karşısında za'af gösteriyor ve bir nevi rüşvet verme
durumunda görünüyorlardı.
(5) Emirdağ.2 Müntehap dosya sıra no: 76 ve Emirdağ-2 S: 70
1897
1884
DP'LİLERİ RE'SEN İKAZ BÖLÜMÜNÜN DÖRDÜNCÜ NÜMUNESİ:
Bu mektup 1952 yılı içinde direkt olarak Adnan Menderes'e hitaben
yazılmıştır.(6)"
Ben çok hasta olduğum ve siyasetle alâkasız bulunduğum halde Adnan
Menderes gibi bir İslâm kahramanı ile bir sohbet etmek isterdim. Hal ve
vaziyetim görüşmeye müsaade etmediği için, o sûrî konuşmak yerine bu
mektup benim bedelime konuşsun diye yazdım.
Gayet kısa bir kaç esası, İslâmiyetin bir kahramanı olan Adnan Menderes
gibi dindarlara beyan ediyorum:
Birincisi: İslâmiyetin pek çok kanun-u esasisinden birisi:
Ayet-i kerimesinin hakikatıdır ki; "Birinin cinayetiyle başkaları, akraba ve
dostları mes'ul olamaz.
Halbuki, şimdiki siyaset-i hazırada particilik taraftarlığı ile, bir canînin
yüzünden pek çok masumların zararına rıza gösteriyorlar. Bir canînin
cinayeti yüzünden taraftarları veyahut akrabaları dahi şeni' gıybetler ve
tezyifler edilip bir tek cinayet, yüz cinayete çevrildiğinden; Gayet dehşetli
bir kin ve adaveti damarlara dokundurup kin ve garaza ve mukabele-i
bilmisle mecbur ediliyor. Bu ise hayat-ı içtimaiyeyi tamamen zir ü zeber
eden bir zehirdir ve hariçteki düşmanların parmak karıştırmalarına tam bir
zemin hazırlamaktır. İran ve Mısırdaki hissedilen hadise ve buhranlar bu
esastan ileri geldiği anlaşılıyor. Fakat onlar burası gibi değil, bize nisbeten
pek hafif, yüzde bir nisbetindedir. Allah etmesin, bu hal bizde olsa pek
dehşetli olur.
Bu tehlikeye karşı çare-i yegâne: Uhuvvet-i İslâmiyeyi ve esas İslâmiyet
milliyetini o kuvvetin temel taşı yapıp masumları himaye için, cânilerin
cinayetlerini kendilerine münhasır bırakmak lâzımdır. Hem emniyetin ve
asayişin temel taşı, yine bu kanun-u esasiden geliyor.
Meselâ, bir hanede ve bir gemide bir masum ile on canî bulunsa, hakikî
adaletle ve emniyet ve asayiş düstur-u esasîsi ile o masumu kurtanp
tehlikeye atmamak için, gemiye ve haneye ilişmemek, ta ki masum
çıkıncaya kadar...
1898
İşte bu kanun-u esasî-i Kur'anî hükmünce, asayiş ve emniyet-i dahiliyeye
ilişmek; On canî yüzünden doksan masumu tehlikeye atmak, gazab-ı
ilâhinin celbine vesile olur.
(6) 1371 den başlar defter S: 104
1899
1885
Madem Cenab-ı Hak, bu tehlikeli zamanda bir kısım hakikî dindarların başa
geçmesine yol açmış.. Kur'an-ı Hakimin bu kanun-u esasîsini kendilerine
bir nokta-i istinad ve onlara garazkârlık edenlere karşı siper yapmak lâzım
Dostları ilə paylaş: |