mensubu ve bunlarla beraber milliyetçi ırkçılar grubu DP aleyhinde
anlaşmaya vardılar ve birlikte ma’hut ihtilâli gerçekleştirdiler.
Hazret-i Üstad'ın en son Isparta-Emirdağ arasındaki seyahatleri ile Urfa'ya
yaptığı vefat seyahatini ilerde birlikte ele alacağımızdan burada böylece
seyahatler faslını kapatıyoruz.
MÜTEFERRİK HADİSELERİN DEVAMI
Müteferrik hadiseleri ve durumlarını içine alan 1950-1960 arası on senelik
zaman zarfında cereyan etmiş her bir hadisenin cüz'iyatlarını
kaydedebilmek için bu kitabın bir çok yerinde yaptığımız gibi- yine hep
tarih itibarıyla baştan alıp sona götürmek mecburiyetindeyiz.
MÜTEFERRİK HADİSELER-2
Mahkemelere,savcılara ve zabıtaya karşı üstadın hüsn-ü telâkkisi
1943-1944'de Denizli mahkemesi savcılarının, onun ve Nurların
aleyhindeki ısrarlı ve inatlı davranışları; ve 1948-1956 arasında cereyan
eden bir kaç mahkemesinin, bilhassa sekizbuçuk sene devam eden Afyon
Mahkemesi safahatında müdde-i umumilerin pek inatlı ve hatta düşmanca
davranışlarıyla birlikte; Üstad Hazretleri hayatının son yıllarında
mahkemeler ve savcılara, bilhassa zabıtaya karşı son derece hüsn-ü te'vil
içinde şefkatkârane af ve müsamaha ile karşılaması.. Hatta kader ve
hikmet-i ilâhiye noktasında onların sert, haşin ve zalimane davranışlarını bir
nevi lüzumlu ve mütabık görmesi, hakikaten acib bir kemalin, çok yüce bir
âlî-cenablığın hadd-i kusvasında tezahürü ile ekmel bir haletin en bariz
tercümanıdır.
2130
Zabıtaya karşı da Üstad'ın daima dostane ve takdirkârane bakması ve
lütuflu muamelelerde bulunması da, aynı haletin tezahürlerindendir.
Zabıtayı her zaman maddî asayiş bekçileri olarak kabul etmiş, onların
zaman zaman zulümlü ilişmelerini de adeta ma'kul karşılayarak affetmiştir.
Zabıta dahi çoğu zaman, -Aklı başında olanlar- Isparta'da, Ankara'da ve
Eskişehir'de olduğu gibi; Üstad'a, Nur talebelerine ve Risale-i Nura karşı
şiddetli emir ve baskılara rağmen dostça davranmış olmaları ve Nur
talebelerinin
2131
2017
manevî asayiş bekçileri olduklarını kabul etmiş olmalarıyla sabittir.
Zabıtanın bu telâkkisi gerçi umumî ve her yere mahsus değildir. Amma
Hazret-i Üstad, iki üç müsbet hadiseyi umumî gibi ve umum namına kabul
etmiş ve öyle davranmıştır.
Hazret-i Üstad'ın bu hususlarda kaleme almış olduğu beyanlarını, zabıtanın
da müsbet olan bir iki samimi davranışlarının nümunelerini arzedeceğiz:
EVVELA SAVCILAR HAKKINDA
Üstad'ın savcılar hakkındaki bu gelen yazısı, gün ve ay olarak yazılış tarihi
kesin bilinmemektedir. Amma kuvvetli ihtimal ile 1956'da Afyon
mahkemesi müsbet şekilde sonuçlanması.. ve İstanbul savcılığında
müsadere edilmiş Gençlik Rehberlerinin aynı sene içinde iade edilmesi.. Ve
Isparta'da geniş çaplı mahkemenin müsbet olarak neticelenmesi üzerine
yazıldığına kesin nazarıyla bakılabilir. Yazı aynen şöyledir:
"Müdde-i umumiler hakkında Üstad'ımızın garip halet-i ruhiyesini beyan
etmek zamanı geldi.
Bana dedi ki:
"Otuz-kırk sene bu tazyikatımda, hukukullah manasında olan hukuk-u
amme namındaki vazifelerle muvazzaf olan savcılar; ekser hapislerimde,
nefyimde şiddetlerini gördüğüm halde, onlara karşı bir hiddet bir küsmek
bana gelmiyordu.
Sonra görüyordum; Onların zahiri şiddetine sebep olan kusurları
kendilerinde görmüyordum. Fakat çok defa -bir zaman sonra- Kader-i
ilâhinin başka kusuratıma binaen şefkat tokadının öyle savcıların eliyle
geldiğini gördüm. Kader adalet yaptığı için, o şefkat tokadını ruh ve
kalbimle kabul ettim. Zahiri sebebe binaen savcıların şiddetini helâl
ediyorum.
Şimdi Cenab-ı Hakk'a şükür, o müdde-i umumilerin bir kısmı vazifeleri
olan hukuk-u umumiyenin müdafaası, hukukullah nev’inden olduğu cihetle;
bana karşı şiddet değil, bilâkis hakikî adalet noktasında umum İslâmiyete
ve belki insaniyete de menfaatı olan Risale-i Nurun hizmet-i imaniyesi
cihetiyle şiddeti bırakıp, kader-i ilâhinin şefkat tokadına bakar gibi zahirî
tazip, hakikaten yardım hükmüne geçtiği için; ben de bu sırr-ı azim
münasebetiyle bütün böyle müdde-i umumilere karşı bir dostluk ve dua
etmek vaziyetini aldım. Zahiren bana karşı şiddet-i hüküm görünen hâlât, o
hizmet-i imaniyeye bir ilânname hükmüne geçti.
2132
2018
Ben de şimdi onlara, hukuk-u ammenin hukukullah hükmüne geçtiğini
bilenlere umumen selâm ve dua ediyorum. Bana olan şiddetlerini umumen
helâl ediyorum.
Said-i Nursi"
Üstad'ımızın sizlere yazdığn ayn-ı hakikat olan bu mektubunu arzediyorum.
Talebesi
M.Sungur(45)"
ADLİYELER HAKKINDA
Hz.Üstad'ın adliyeler hakkındaki gelen yazısının beyan tarzı ve ifadesinden
anlaşılan, 1954 yılında yazıldığnnı göstermektedir. Savcılar hakkındaki
ifadesinde görüldüğü gibi, mahkemeler hakkında da son derece
müsamahakârlık, af ve alîcenablık gösterilmiştir. Yazı aynen şöyledir:
MEDAR-I İBRET VE HAYRET VE ŞÜKRANDIR Kİ
Yirmi dokuz senedir -elli senedenberi- benimle muaraza eden gizli düşman
komiteler bütün desiseleriyle aleyhimde adliyeyi, hükûmeti sevk etmeye
çalışırken ve her desiseye baş vururken, yüz otuz kitabımı, binler
mektuplarımı tetkik ve taharri için adliyenin nazarını celbetmiş. O adliyeler
beşi kat'î beraet(46) ve umum kitapları "Suç yok" diye iadeye karar
vermeleri.. Ve geçen Malatya hadisesi münasebetiyle yine gizli
düşmanlarımız hükûmetin ve adliyenin nazar-ı dikkatini bizlere çevirmeye
çalıştıkları halde,yirmi üç mahkeme demişler ki: “Suç bulamıyoruz
(Haşiye)”
(Haşiye) Denizli'de bütün Risale-i Nur eczaları iade edilmesi ve İstanbul'da
ve Ankara'da ele geçen bütün Risaleleri iade etmeleri ve Tarsus ve
Mersin'de ellerine geçen umum risaleleri iade etmeleri.. Ve dört ay Ankara
bütün Risaleleri tedkik ile iadesine ve beraetine karar vermeleri ve beraet
ve iadeyi mahkeme-i temyiz dört defa tasdik etmesi.. Ve en ziyade uğraşan
Afyon, dört sene sonra iki defa beraet ve iadesine karar vermesi gösteriyor
ki, adliyeler tamamıyla hakiki adaletle iş görmüşler ki, yeni şeylerin
ehemmiyeti kalmıyor.
Said-i Nursi
Acaba benim gibi dünya ehli ile münasebeti pek az ve Risale-i Nur gibi
hakikatı hiç bir şeye feda etmiyen, yüzotuz kitabımda bu kadar aleyhimizde
bahane arayanlar varken, hiç bir suç bulunmaması.. Ve yanlız Eskişehir’in
bir tek mesele olan tesettür'den başka, o da cevab verildikten sonra,
kanaat-ı vicdaniyeye çevrilmesi.. Halbuki, Nur talebeleri gibi takvaya
taraftar olanlardan bir tek adamın on mektubunda, on günde onu mes’ul
2133
edecek bazı maddeler bulunur.Bu kadar hadsiz bir derecede kesretli bir
şeyde medar-ı mes’uliyet adliyeler göstermemesi, iki şeyden hali değil:
(45) Emirdağ-2 S: 210
(46) 1987 senesine kadar bin kadar mahkeme aynı beraet ve iade kararları
verdi. A.B.
2134
2019
Ya kat'iyen bir inayet ve hıfz-ı ilâhîdir ki, bu cihette merhametini,
rahimiyetini Nur talebeleri, Kur'an hizmetkârları hakkında gösteriyor.. Ki
bize temas eden bütün adliyeleri böyle harika bir adalete ve hiç bir cihette
haksızlık yapmamaya ve böyle aleyhimizde binler esbab varken, o hakikat-ı
kudsiye-i Kur'aniyenin bir hizmetine yardım etmişler. Biz de bütün ruh u
canımızla onlara teşekkür ederiz.
Eski zaman adliyelerinin önünde padişahlar, fukaralarla diz çöküp
muhakeme olması.. Ve Hazret-i Ömer Radiyallahü anhü adaleti zamanında,
âdî bir Hıristiyanla ve Hazret-i Ali Radiyallahü anhü âdî bir Yahudi
ile
muhakeme olması ile; gösterilen adliyedeki haktan başka hiçbir şeye alet
olmadığını gösteren adliyelik; bu sırr-ı azimine, bizimle alâkadar olan bu
adliyeler -Bize temas eden cihette- mazhar olmuşlar. Onun içindir ki, bu
yirmi sekiz senedir bu kadar işkenceler, tazyikatlar gördüğüm halde, hiçbir
adliye adamlarına bu sırr-ı azime binaen, değil küsmek ve beddua etmek,
bilâkis kalben bir minnettarlık, bir nevi teşekkür, bir tebrik var...
SAİD NURS-İ(47)”
ZABITA HAKKINDA
“Üstadımız diyor ki:
"Yirmi sekiz sene zarfında hükûmetin resmî adamlarından bana rastgelenler
hep sıkıntı verdikleri halde, zabıtanın bana hiç sıkıntı vermemesinin ve bazı
himayetkârane vaziyeti göstermelerinin hikmetini şimdi izhar ediyorum ki;
Nur talebeleri ve Nur Risaleleri manevî bir zabıta hükmünde asayiş ve
emniyeti muhafazaya en kudsi bir şekilde çalıştıkları ve herkesin kalbinde
nasihatlarıyla iman cihetinden bir yasakçı bıraktıkları tahakkuk etmiş...
Zabıta manen hissetmiş ki, bize her vakit dost göründü. Bunun sırrı budur
ki; Kur'anın bir kanun-u esasisiyle, yüzde doksan
(47)Emirdağ-2,S:178
2135
2020
ma'suma zarar gelmemek için, on cani yüzünden asayişi bozmaya
çalışanları men' ediyor... Birisinin günahı ile başkası mes'ul olamaz.
Bu sırra binaen, şimdi asayişi bozmaya çalışan manevî dehşetli kuvvetler
mevcud olduğu halde; ve Fransa, Mısır, Fas, İran gibi yerlerden daha
ziyade bu mübarek memlekette çalışıldığı halde, emniyet ve asayişi
bozamadıklarının en büyük sebebi: Altı yüzbin Nur nüshaları ve beşyüz bin
Nur talebeleri zabıtaya bir manevî kuvvet olarak o manevî tahribata karşı
dayandıklarını zabıta manen hisssetmiş ki, yirmi sekiz senedenberi resmi
memurlara muhalif olarak Nurlara karşı insafkârane, merhametkârane
vaziyet gösteriyorlar.
Hem Üstad'ımız diyor ki: "Ben derim: Bu zamanda hocalardan, hatta
sofilerden ziyade zabıta efradı ehl-i takva olup, kebairden kendini
muhafaza ve faraizi yapmaları vazifeleri iktiza ediyor ve ona ihtiyac-ı şedid
var.Ta ki karşısındaki manevî tahribatçılara karşı asayiş ve emniyet-i
umumiyeye ait vazifelerini tam yapsınlar.
En mühim bir emniyet dairesi içindeki siyasî taharri vazifesi bulunan
büyük zatlar, bu fıkraları Samsun kararıyla beraber neşrettiler.
SAİD-İ NURSI(48)"
ZABITANIN DOSTLUĞUNU GÖSTEREN BİR NÜMÛNE
Ankara Emniyet Genel Müdürlüğünün Risale-i Nur eserleri hakkındaki
görüş ve kanaatını, Milli Emniyet Hizmeti Reisliğine gönderdiği şu gelen
raporuyla göstermiştir. Raporun sureti aynen şöyledir:
"Suret
Em. A. Müd.
9 Mart 960 gün ve 21600 sayılı yazı ile örneğidir:
Milli Emniyet Hizmeti Reisliğine!
12.2.1960 tarih ve B 112595/D-95957 sayılı yazıları karşılığıdır.
Nur külliyatının ve Nurculuğa ait olup da toplattırılan matbualar hakkında
dosyalarından derlenebilen malûmatı muhtevî liste ilişikte sunulmuştur.
Ancak Afyon Ağır Ceza Mahkemesi'nin, Said-i Nursi'nin kitap ve sair
evraklarının kanunî mevzuata muhalif siyasî veya idarî hiçbir mahzuru
görülmediğinden, mezkûr eserler hakkında 23.6.956 tarih ve 954/278 esas,
2136
956/218 karar sayılı ve kaziye-i muhkeme haline gelen beraet kararıyla; ve
Isparta Sorgu Hâkimliğinin 11.2.956 gün ve 954/28 esas ve 1956l65 karar
sayısıyla aynen ve bilumum Nur risalelerinin sahiplerine iade olunduğu..
(48) Emirdağ-2 asıl yeşil defter S: 64
2137
2021
Ayrıca, 1950 yılında meriyete giren 5680 sayılı kanun hükümleri
muvacehesinde 1881 sayılı kanuna muaddel elli birinci maddesine
istinaden: Dahilde çıkan basılmış eserlerin men'ine hükûmetçe ittihaz
olunan kararların da hükümsüz kaldığı, temyiz mahkemesi dördüncü ceza
dairesinin içtihad cümlesinden bulunduğa anlaşılmıştır.
Malûmat husulünü saygı ile rica ederim.
Emniyet Umum Müdür Yardımcısı imza(49)"
MÜTEFERRİK HADİSELER-3
İlmî ve dinî bazı suallere Üstad'ın cevabları:
1950-1960 Hz.Üstad tarafından yazılan Risale makamındaki bazı
mektupları çok mühim bazı suallerin harika, muazzam cevabları
mahiyetindedir. Bu sual ve cevabların tek-tek her birisinin gün ve ay olarak
yazılış tarihleri tam belli değilse de, seneler itibarıyla ekserisi bellidirler.
Tesbit edebildiğimiz kadarıyla sıraya koyacağız:
1- Cevşen-ül Kebir Hakkında:
10.4.951'de İnebolu'lu Merhum Nazif Çelebi Cevşen-ül Kebir'i teksir
ettiğinde;(50) rivayetlerde gelen harika sevabları hakkında şerhini de başına
koymak istemiş ve Üstad'ın re'yine müracaat etmiştir. Üstad Hazretleri de
şu cevabı vermiştir:
Aziz Sıddık kardeşlerim!
Evvelâ: Cevşen'in teksiri gayet büyük bir sevabdır. Ruh-u canımla sizi
tebrik ederim. Fakat sizin tercüme ettiğiniz sevabına dair olan parçanın
aynını yazmayınız. Çünki böyle sevablar hakkındaki rivayetler müteşabih
nev'indendir Hakikî mahiyetleri bilinmez. Dinsizlerin veya mu'teriz
feylosofların; ya mübalağadır veya neuzübillah hurafedir diye tevehhüme
düşerler. Onun için yirmi dördüncü sözün üçüncü dalında onuncu
aslı
dikkatle okuyunuz ve bir kısmı da size leffen gönderildi.
Onun için, ben sizin tercüme ettiğinizin bir kısmını çizgiler çektiğim miktar
yazılmasın (Haşiye) ve o büyük hayrınıza bir zarar gelmesin.. ve onunla
Nurcuların mu'tedilane demir gibi mes'elelerine, mesleklerine tenkid
parmağı uzatılmasın.
2138
2022
Evet, sevabına dair o rivayet müteşabihattandır. Hakikat-ı
Muhammediyenin (A.S.M.) bin bir esma-i ilâhiyyenin yüksek hakikatlarına
mazhariyeti noktasından bir harika feyizlerin tecellisine dairdir. Güneşin
deniz yüzünde ve katrenin göz bebeğinde temessülü gibi, o acib sevab her
ferde imkânı var. Fakat derecesine göre ve istidat katresine nisbeten var.
Bu külliyet, kaziye-i mümkinedir. İmkân itibarıyledir. Bu acib mana, tam
ihlâs ile ve o bin bir esmanın hakikatlarına imanla âşina olanın,
Peygamberin arkasında ona mazhar olabilir. Fakat çok mühim şartları var
ve esbab ve derecatı var. Onun için her ders herkese verilmez. Birine
nisbeten hakikat olur, diğeri o şeraiti görmediği ve makamatı bulamadığı
için, ya hurafe telâkki eder veya inkâra düşer.
Hatta otuzbeş senedenberi cevşeni her gün okuduğum halde ve tavsiyemle
çok Nurcuların vird gibi okudukları halde, sevabına dair o parçayı üç dört
defa okumamışım. Çünki sevab noktasında o mümkin ferde mazhar olmak
kendimden gayet yüksek gördüğümden, o hadsiz derece haddimden
yüksek makama elimi uzatamadım. Zaten nurun mesleğinde bu nevi netaic
i uhreviyeyi amel vaktinde ille-i gaye ve maksad-ı aslî yapmamak gerektir.
Belki ihsan-ı ilâhî olarak bir kayd-ı intizarla bakar. Yoksa niyet nazarıyla
baksa, ihlâs-ı hakikî zedelenir.
Umuma binler selâm.
Elbaki Hüvelbaki
SAİD-İ NURSİ
(Haşiye): Çünkü bu, Peygamber Aleyhisselâm'ın makamına ait esrardır.
Cevşen'in en yüksek hakikatına bakan harika feyizlerdir. Bu makama
mazhar olmak pek çok şerait var, pek çok derecat var. Hem Cevşen'in
kıraatinde böyle harika fazilet mümkindir, bulunabilir Yoksa küllî ve daimî
değildir.
Said-i Nursi(51)"
Cevşen-ül Kebir'in fazilet ve sevabları hakkında vürud eden hadislerin
mana ve hakikatlarını, ayınca Emirdağ-1 hayatında "Umumî akideye
müteallik bazı mevzular" bölümünde de çok muazzam bir izahı
dercetmişizdir. Bu izah Emirdağ lahikası eski aslı sahife 240'da ve ayrıca
da yeni yazı Emirdağ-1 sahife 159'da mevcuttur, bakılabilir.
(51) İlk cevşenlerin mukaddeme yazısı
2139
2023
HİZB-ÜL KUR'AN HAKKINDA
27.10:952 günlerinde bir zat, ismini bildirmeden hocavarî şekilde; Hazret-i
Üstad'ın Kur'an'dan alıp vird edindiği bir kısım ayetleri bir araya cem'
ederek,
ismine de "Hizb-ül Kur'an" diye isim koyarak neşretmesine itiraz etmiş..
"Bu, Kur'an'ı tahriftir" demiş. Hazret-i Üstad da ona ve onun gibi
hodfuruşlara şu cevabı vermiştir: (Bazı kısımlarını alıyoruz).
"... Risale-i Nurun Üstad'ı ve me'hazi ve Said'in de çok zamandan beri bir
virdi olan bazı ayetleri bir Hizb-i Kur'anî suretinde bir kısım talebelerin
arzularıyla kaleme alınmış, sonra da tabedilmiş.. Hiç bir ulema itiraz
etmemiş.
Çünki başta sahabeler ve matbu' Mecmuat-ül Ahzab'ta bulunan Hazret-i
Üsame'nin (R.A.) Hizb-i Kur'anîsi ki; -Her bir günde bir kısmını okumakla
taksim edilmiştir- aynı kitapta ve Mecmuat-ül Ahzab'ın ayrı cildinde İmam
ı Gazali'nin bir Hizb-i Kur'anîsi.. ve çok ehl-i velâyetin kendi meşreblerine
muvafık bazı sûreleri bir hizb-i mahsus-u Kur'anî yaptıkları meydandadır..
Zaten Kur'an-ı Hakimin bir mu'cizesi şudur ki: Ehl-i Hakikattan ve
kemalâttan her bir meslek sahibi, meşrebine muvafık Kur'anda bir
Kur'anını, bir hizb-i mahsusunu, bir üstadını bulur. Güya tek bir Kur'anda
binler Kur'an var.
Bu mu'cizenin sırrı şudur ki: Kur'an-ı Hakimin ayetlerinin ve kelâmlarının
münasebetleri yalnız beraber olanlara değil, belki pek çok ayetlere ve
kelâmlara ve kelimelere münasebeti var, bakıyor. İşarat-ül İ'caz tefsir-i
Nuriyede bu sırr bir derece gösterilmiş. Demek başka kelâmlara benzemez.
Her bir ayet, binler ayetlere bakar birer yüzü ve gözü var. Bu vaziyet-i
Kur'aniye çok hakaika medardırlar. Ehl-i tarikat ve ehl-i hakikatın her bir
kısmı kendi mesleğine göre o küllî Kur'an içinde bir mahsus hizibleri var.
İşte Risale-i Nurun hizb-i Kur'anîsi de o neviden birisidir...
...Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın büyük bir kumandanı olan
Hazret-i Üsame (R.A.) bir gün hamde ait, bir gün istiğfara ait, bir gün
tesbihe ait, bir gün tevekküle, bir gün de selâm lafzına, bir gün de tevhid ve
LAİLAHE İLLA HU'ya ait, bir gün de Rab kelimesine ait bütün
Kur'an'dan, müteferrik sûrelerden bir hizb-i Kur'anî çıkarmış, kendine bir
vird eylemiş. Demek böyle hiziblere izn-i peygamberî var ...(52)”
(52) Emirdağ-2 Müntehap dosya sıra no: 89 ve Emirdağ-2 S: 119
2140
2024
TÜRKLER HAKKINDA SENA-İ PEYGAMBERÎ
Üstteki meselenin yazıldığı aynı tarihlerde ve bir ihtimalle daha öncesinde,
Dinar'ın Buraklı Köyü İmamı, hadis-i şeriflerde vürûd eden Türkler
hakkındaki sena-i Peygamberî'nin hakikatını sorması üzerine, Hazret-i
Üstad şu cevabı vermiştir:
"...Salisen: Buraklı İmamı Süleyman'ın ehemmiyetli mektubuna karşı
yazınız ki: "Türkler hakkında senay-i Peygamberî (A.S.M.) muhakkaktır.
Bir kaç yerde Türklerden ehemmiyetle bahsetmiş hadis var. Fakat bu
hadisin hakikî sureti ne olduğunu yanımda kütüb-ü hadisiye
bulunmadığından bilemiyorum. Fakat manası hakikat ve Türk milletinin
senay-i Peygamberiye mazhar olduğu hakikattır. Bir nümunesi Sultan Fatih
hakkındaki hadisdir...(53)"
BİR, SÜNNET OLAN EVLENME MESELESİ
1951-952 tarihlerinde Bağdat'da çıkan "EDDİFA' " gazetesinin baş
muharriri İsa Abdülkadir, Risale-i Nur, Nur talebeleri ve Üstad
Bediüzzaman hakkında sitayişkâr ve hakikatlı çok şeyler neşretti. Üstad'ın
hayatını da kısaca neşretti. Bu arada Hazret-i Üstad'a yazmış olduğu ve
gazetesinde açık mektup şeklinde neşrettiği bir mektubunda: "Neden
sünnet-i seniye olan evlenme âdetini terkettin?" diye bir sual sormuştu.
Hazret-i Üstad da bu meseleyi gelecek şekilde cevablandırdı.(54)
"Bağdatta çıkan EDDİFA' gazetesinin baş muharririnin sualine cevabtır.
Evvelâ: Mektubunuzu gayet hasta olan Üstadımıza okuduk. Üstadımız
dedi ki: "Şiddetli hasta olmasaydım, bu çok kıymettar ve müdekkik
mübarek İsa Abdülkadir kardeşime tafsilâtlı bir cevab yazacaktım. Fakat
bu şiddetli vaziyetim müsaade etmediğinden, gayet kısa bir kaç noktayı o
mübarek ve samimî kardeşime ve hizmet-i Kur'aniyede arkadaşıma
yazarsınız.”
"Birincisi: Kırk senedenberi dehşetli bir zendaka hücumu karşısında, her
şeyini feda edecek hakikî fedakârlar lâzım geldiği bir zamanda; Kur'an-ı
Hakimin hakikatına, değil dünya saadetii, belki lüzum olsa
(53) Emirdağ-2 aslı el yazma S: 636
(54) Nitekim daha önceleri de Üstad Kastamonu da iken, hem Afyon
hapsinden önce Emirdağ'da iken Cuma namazı, sakal meselesi ve bu
2141
evlenme meselesi tenkidvari sorulmuş, Üstad o zaman da bunları
cevaplandırmıştı. Bunlar lâhikalarda ve bu kitabın ilgili yerlerinde
mevcuttur. A.B.
2142
2025
ahiret saadetini dahi feda etmeye karar verdim. Değil bir sünnet olan
muvakkat dünya zevceleri, belki bu dünyada on huri de bana verilse idi,
bırakmaya mecburdum ki, ihlâs-ı hakikî ile hakikat-ı Kur'aniyeye hizmet
edebileyim. Çünki bu dehşetli dinsizlik komiteleri, öyle dehşetli hücumları
ve desiseleri yapıyorlar ki; a'zâmî fedakârlık ve rıza-i ilâhîden başka
harekât-ı diniyesini hiç bir şeye alet yapmamak lâzım geliyordu. Biçare bir
kısım alimler ve ehl-i takva insanlar, çoluk çocuğunun maişet derdi için
başlarına şapka koyup bid'alara fetva verdiler veya tabi' ve tarafdar
göründüler. Hususan kanun ile çarşafı ve sarığı men'etmek ve din derslerini
yasak etmek ve medreseleri kapatmak, Ezan-ı Muhammediyi kaldırmak
gibi, dehşetli hücumlara karşı, âzâmi fedakârlık, âzami sebat ve herşeyden
istiğna etmek lüzumu karşısında; ben bir sünnet-i seniyye olan evlenmek
âdetini terkettim ki, ta çok haramlara girmiyeyim ve çok vâcibatları ve
farzları yapabileyim... Bir sünnet yüzünden yüz günaha girilmez. Çünki o
kırk sene zarfında bir tek sünneti yerine getiren bazı hocalar, belki on
kebaire ve haramlara girmeye ve yüz sünneti ve farzları bırakmaya
kendilerini mecbur bildiler.
Saniyen: Ayet-i Kerimede “ ve hadis-i şerifteki
” emirler, emr-i daimî ve vücubî değillerdir.
Belki istihbabî ve sünnet emirleridir. Hem şartları var, hem de herkes için
her vakit değil.. Hem de “ "Ruhbaniyet İslâmiyette
yoktur" manası, ruhbanlar gibi tecerrüd merduttur, hakikatsızdır, demek
değildir. Belki hadisin sırrıyla hayat-ı içtimaiyeye
hizmet
meye içtimaî bir adet-i İslâmiyeye terviçtir. Yoksa selef-i salihinden binler
ehl-i hakikat inzivaya, mağaraya muvakkaten girmişler. Dünyanın fanî
müzeyyenatından istiğna ve tecerrüd etmişler. Ta ki hayat-ı ebediyesine
tam hizmet etsinler.
Madem şahsî ve hususî kemalât-ı bakiyesi için dünyayı terkedenler, selef-i
salihinden çok var.(55) elbette hususî değil, küllî ve umumî olarak çok
biçarelerin saadet-i bakiyeleri için ve dalâlete düşmemek ve imanlarını
takviye edip kurtarmak için; ve hakikat-ı Kur'aniyeye tam hizmet ve
dinsizlere karşı dayanmak lüzumuyla, zail ve fani dünyasını terketmek;
elbette sünnet-i seniyyeye muhalefet değil, belki hakikat-ı sünnete
mutabakattır.
Sıddık-ı Ekber'in (R.A.) "Cehennemde vücudum büyüsün, ta ehl-i imana
yer bulunmasın" diye fedakârlıkta a'zami sadakatın bir zerresini
2143
(55) Bu mevzu'da çok misaller vermek mümkündür. Büyük müctehid ve
evliyadan iki üç isim vermekle iktifa edeceğiz.1- Şeyh Ma'ruf-i Kerhi.. 2
Şeyh Cagir-il Kürdî. 3-İmam-ı Nevevî (Bkz. Tabakatu evliya Liibnil
Mulakkın S: 285-425)
2144
2026
kazanmak fikriyle; biçare Said bütün ömründe tecerrüdü, istiğnayı ihtiyar
etmiş.
Salisen: Risale-i Nurun talebelerine: "Başkaları evleniyorlar, siz
tezevvücden vazgeçiniz!" denilmemiş, denilmez. Fakat talebeler birkaç
Dostları ilə paylaş: |