Kavgam adolf hitler



Yüklə 1,93 Mb.
səhifə19/40
tarix27.10.2017
ölçüsü1,93 Mb.
#15810
1   ...   15   16   17   18   19   20   21   22   ...   40

B. Yahudi, yavaş yavaş iktisadi hayata dahil olmaya başlar. Bu sokuluş, üretici sıfatıyla olmaz. Daha ziyade aracı olarak ekonomik hayata girer. Binlerce yıl zarfında binbir tecrübe ile gelişmiş olan ti­caret alanlarındaki mahareti Yahudi’yle, geniş bir namuskârlığa sa­hip olan büyük ırklara karşı bir üstünlük sağlar. Öyle ki, kısa bir zaman içinde o toplumda ticaret Yahudi’nin tekeline girer. Önce borç para verir. Faiz alır. Bu yeni buluşun doğuracağı tehlike ilk an­larda fark edilemez. Hatta hatta, ticaret hayatında borç para vermesi ile sağladığı kolaylık memnuniyetle karşılanır.

C. Yahudi artık, şehirlerde özel mahallelerde oturmaya başlar. Gittikçe kuvveti artar. Devlet içinde devlet kurar. Ticaret ve para iş­lerini kendine ait bir imtiyaz kabul eder ve bunları insafsızca istis­mara başlar.

D. Artık para işleri ve ticaret Yahudi’nin kesin olarak tekeline girmiştir, işbirliği ve tefeci faizleri, sonunda kendisine karşı bir di­renme uyanmasına sebep olur. Yahudi’nin yaradılışından ileri gelen küstahlığı şiddetini artırınca, nefrete yol açar ve zenginliği kıskanç­lık doğurur. Yahudi toprağı da kendi ticareti arasına alıp ve bunu da satılan, pazarlığa tabi tutulan bir meta halinde hakir bir duruma düşürünce kendisine gösterilen tahammül sona erer. Yahudi hiçbir zaman toprağı kendi ekip, biçmediği ve onu gelir temin eden bir mal addetmediği ve kendi adi isteklerine boyun eğilmesi şartı ile köylünün oturmasında bir zarar görmediği için, tahrik ettiği antipa-ti açıkça bezginlik doğuruncaya kadar çoğalır. Baskısı, hırsı ve aç­gözlülüğü öylesine tahammül edilmez bir hal alır ki kanları emilmiş kurbanları kendisine karşı fiili tecavüze başlarlar. Böylece bu yaban­cı daha yakından incelenmeye başlanır ve kendisinde gittikçe iğrenç vasıflar görülür. Sonunda ev sahibi ile Yahudi arasında derin bir uçurum meydana gelir.

Korkunç sefalet devirlerinin istismar edilmiş halkının galeyan ve hiddeti sonunda Yahudi’nin aleyhinde patlar. Yağmaya uğramış, sefil düşmüş ve harap olmuş halk toplulukları kendi müdafaaları için bu Tanrı’nın belasına karşı adaleti kendileri uygulamaya başlar­lar. Belki aradan birkaç yüzyıl geçmiştir ama, bu belanın da ne mal olduğunu öğrenmişlerdir. Artık onun sadece varlığını bile, veba mikrobu kadar korkunç bir tehlike kabul ederler.

E) işte bu vakit Yahudi gerçek hüviyeti ile ortaya çıkar. Hükü­metleri buhran doğuracak müdahalelerle sıkıştırmaya başlar. Bazen halkın gazabı, bu “ebedi sülük” aleyhine parlarsa da, bu hal Yahu­di’nin terk ettiği noktadan itibaren birkaç yıl sonra tekrar meydana çıkmasına engel olmaz. Yahudi’yi başka insanları istismardan vazge-çirtecek hiçbir zulüm yoktur. Yahudi kendisine yapılan zulmün üs­tünden bir süre geçince yine toplumun içine girer ve eski halini alır. Bunun üzerine hiç olmazsa daha kötü bir durumu engellemek için toprağı tefecilerden uzak tutmaya çalışırlar ve bundan dolayı Yahu­di’nin toprak almasını kanunla yasaklarlar.

F) Yahudi, hükümdarların kuvvetleri artıkça, onların etrafını alır. Hükümdarlardan yeni yeni “imtiyazlar”, “ayrıcalıklar” dilenir. Mali bakımdan sıkıntı içinde bulunanlar, para karşılığında Yahu­di’ye istediklerini bahşederler. Bu yeni imtiyazlar Yahudi’ye ne ka­dar pahalıya mal olursa olsun, Yahudi kısa bir zaman içinde harca­dığı parayı faizi ile beraber tekrar kazanır. Yahudi halkın gövdesine yapışan gerçek bir sülüktür. Yahudileri halkın gövdesinden koparıp atmak mümkün değildir. Hükümdarlar paraya ihtiyaç duydukça, Yahudi’nin halktan emdiği kanın bir kısmını, mübarek elleri ile on­dan alırlar. Bu hal böyle devam eder gider. Bu durumda Alman prenslerinin oynadığı rol, Yahudilerin yaptıkları kadar esef vericidir. Bu prensler, gerçekten Allah tarafından millet için bir bela olarak gönderilmişlerdi. Zamanımızda ise bu prenslerin yerini bakanlar al­maktadır. Eğer Alman milleti Yahudi tehlikesinden tamamen kur­tulmamış ise, bunun suçu Alman prenslerine aittir. Maalesef daha sonra bu durum aynı şekil altında kaldı. Öyle ki prensler milleti için işledikleri günahların karşılığı olan ücretleri belki bin defa Yahudi­lerden tahsil etmişlerdir, işte bu prensler şeytanla anlaşmışlardı ve hayatlarını cehennemde sona erdirdiler.

G) Prensler, Yahudilerin ellerine düşmekle kendi feci akıbetle­rini hazırlamış oldular, işgal ettikleri mevkiler, kendi halkının men­faatlerini korumaktan vazgeçmeleri ve bu halkı istismar edenlerden biri olmaları nispetinde yavaş yavaş fakat muhakkak surette zayıflı­yor ve kökünden yıkılıyordu, işte Yahudi onların saltanatının sona ermekte olduğunu gayet iyi fark ediyor ve bu çöküşü mümkün ol­duğu kadar geciktirmeye uğraşıyordu. Prensleri gerçek görevlerin­den alıkoyup, en adi ve en fena övgülerle sersem ederek, sefil haya­tın içine iten, kendilerini bütün bütün gerekli hale getirerek o son­suz para ihtiyacı içinde onlan çırpındıranlar, bizzat Yahudiler di. Ya­hudi, ustalıkla veya daha doğrusu para işlerinde ahlaki düşünceler­den yoksun oluşu ile daima kurbanlarının boğazlarını sıkarak, hatta derilerim yüzerek yeni kâr kaynakları bulur. Öyle ki bu kurbanların hayatlarının ortalaması daima kısalır. Her sarayın bir “Saray Yahu­di’si” vardır. Halkı işkence içinde bırakan, ümidini yok eden, fakat öte yandan prenslere her zaman yeni yeni servetler sağlayan cana­varlara bu ad verilir. Bu durumda Yahudi daha yükseklere çıkmak için her şeyden istifade etmeye başlar. Artık Yahudi’nin yaptığı, memleketin asıl sahiplerinin haklarından aynı derecede istifadeye kalkmaktır. Her türlü haklardan faydalanır. Kiliseye kendini vaftiz ettirir. Kilise yeni bir evlat kazandığını sanarak iftihar eder. israil de büyük bir başarı ile sonuçlanan bu hilekarlıktan bahtiyarlık duyar.

H) işte bu andan itibaren Yahudi’de bir değişme meydana gelir. Bu ana kadar onlar sadece Yahudi idiler, yani başka türlü görünme­ye uğraşmıyorlardı. Esasen karşı karşıya gelmiş iki ırkı birbirinden ayıran farklı vasıflar dolayısıyla bunun dışında başka bir şekilde ha­reket edilemezdi. Büyük Frederic devrinde Yahudileri yabancı bir milletten başka bir şey gibi görmek kimsenin aklına gelmezdi. Hal­buki Goethe, gelecekte Yahudilerle Hıristiyanlar arasında evlenme lerin kanun yolu ile önlenemeyeceğini düşündükçe, hiddetle isyan ediyordu. Gerçekten Goethe ilahi bir yaratıktı. O gerici değildi. O-nun ağzından çıkan söz, kanunun ve aklın sesinden başka bir şey değildi, işte halk saraylarda yapılan o kötü alışverişlere rağmen, Ya­hudi’yi, gövdesine girmiş yabancı bir unsur olduğuna içgüdüsü ile hükmediyor ve Yahudilere karşı buna göre hareket ediyordu.

Fakat bu durum değişecekti. Bin yıldan çok bir zaman içinde Yahudi kendisine misafirperverlik gösteren milletin dilini o kadar güzel kullandı ki, şimdi kendisi Yahudi kaynağı üzerinde o kadar ısrar etmeyecek, “Almanlık vasû”nı ön plana çıkarmayı göze alabile­ceğim düşündü, ilk bakışta bu iddia ne kadar gülünç ve manasız görünürse görünsün, o “Cermen” ve dolayısıyla bugün de “Alman” şekline girmek cesaretini kendinde buldu, işte bundan sonra akla gelebilecek en korkunç aldatmalardan biri ortaya çıktı. Yahudi, bir Almanı meydana getiren vasıflardan sadece birine, yani diline (ve ona da çok fena bir şekilde) sahip olabildiği için, onun Almanlıktan bütün nasibi konuştuğu dile bağlı kaldı. Halbuki ırkı vücuda geti­ren şey dil değildir. Irkı vücuda getiren unsur kandır. Yahudi bu hususu bütün milletlerden daha iyi bilir. Bunun için dilinin bozul­masına önem vermeyerek, kanının karışmamasına dikkat eder. Bir kimse gayet kolay dilini değiştirebilir. Bu, o kimsenin düşündükle­rini, fikrim bir başka dille ifade etmesini sağlar. Yoksa dilini değiş­tirmiş kimse fikirlerini değiştirmiş olamaz. Böylece Yahudi çeşitli diller konuşurken Yahudiliğinden hiçbir şey kaybetmez. Bin yıl ön­ce Ostie’de ticaret yaparken Latince konuşsa da, günümüzde buğ­day üzerinde spekülasyon doğururken Almanca söylese de, daima aynı halde, ayni Yahudi olarak kalır. Şimdi, bakanların, bakan müs­teşarlarının ve emniyetin yüksek memurlarının bu gerçeği açıkça görmemeleri tabii telakki edilebilir. Çünkü devleti idare edenler arasında içgüdüden ve düşünebilme kabiliyetinden yoksun olmayan kimse hemen hemen yok gibidir.

Yahudi’yi birdenbire “Alman” olmaya zorlayan sebep pek açık­tır. O prenslerin kudretlerinin zayıfladığını görünce, hemen ayakla­rını koyacak yeni bir zemin arar. Ayrıca, iktisadi siyaset üzerinde yaptığı mali baskı öylesine gelişmiştir ki, artık bu büyük binayı taşı­yamaz. Bütün “vatani” haklara sahip olamazsa, artık tesiri ve kudreti çoğalamayacaktır. Fakat Yahudi bu iki şeyi daima ister. Çünkü ne kadar yükseklere tırmansa, hiçbir zaman tatmin olmayacak, eskiden kendisine vaat edilen ve şimdi geçmişin karanlıkları arasından mey­dana çıkan gaye, onu daima cezbedecektir. En iyi Yahudi beyinleri, dünya hakimiyet hülyasının avuçlarının içine girmiş olduğunu, bü­yük bir heyecanla görmektedirler. Bunun içinde bütün çalışmaları­nı, “vatani” hakları tam ve mükemmel bir şekilde elde etmeye has­rederler.

1) işte bu sebepten dolayı saray Yahudi’si, yavaş yavaş “halk Ya­hudi’si” şeklini almaya başlar. Yahudi bu şekil değişikliği sırasında da yine toplumun kuwetlileri(!) arasında yer almakta, onların yan­larına sokulmaktadır. Fakat, aynı zamanda ırkının diğer temsilcileri de halk topluluklarına havarilik ederler.

Yüzyıllar boyunca Yahudi’nin halk topluluklarına karşı ne ka­dar günah işlediği, onları nasıl devamlı şekilde insafsızca istismar ettiği, suyunu sıktığı hatırlanır ve bunlardan başka, halkın kendisi­ne yapılan bu eziyetleri anlayarak yavaş yavaş Yahudi’ye kin besle­mesi ve sonunda onun varlığını Tanrı’nın, diğer milletlerin başlarına bela ettiğini kabuHendiği düşünülürse, Yahudilerin bu cephe değiş­tirme hareketlerinin ne kadar zahmetlere katlanarak yaptıkları gayet iyi anlaşılır. Evet derilerini yüzüp, kanlarını içtikleri kurbanlarına “insan dostu” gibi görünmeleri Yahudiler için çok acı bir iş olur.

Yahudi ilk önce halka karşı işlediği korkunç haksızlıkları hafif­letmeye ve örtbas etmeye çalışır, insanlığın “velinimeti” şekline bü­rünür. Bu yeni durumu, iyiliği menfaat fikrinden uzak tutmasına rağmen, o Tevrat’ın sağ elin verdiğini, sol elin bilmemesi emrine pek riayet etmez. Bundan dolayı, halkın acılarına karşı ne kadar hassas olduğunu ve bu acıları hafifletmek için katlandığı bütün fe­dakarlıkları açıklar. Yahudi yaradılıştan olan tevazuu ile meziyetleri etrafında bütün dünyanın duyacağı şekilde davul çalar. Bu işi öyle bir sebatla yapar ki dünya gerçekten buna inanmaya başlar. Sonun­da inanmamış olanlar da Yahudi’ye karşı, haksız mevkie düşerler. Kısa zaman içinde durumu kendi lehine çevirerek, etrafta kendisine karşı haksızlıklar yapılmış izlenimini uyandırır. Halbuki gerçek tam tersidir. Özellikle aptal olanlar Yahudi’ye güven beslerler ve “zavallı talihsiz”e acırlar.

Yahudi kendini memnuniyetle feda ederken bile bundan dolayı bir kayba uğramaz. O hisseleri ayırmasını bilir. Onun iyilikleri, bir tarlaya istemeyerek dökülen gübreye benzer. Gayesi bundan da kendine menfaat sağlamaktır. Fakat ne gariptir ki, bütün dünya kısa bir zaman içinde Yahudi’nin “bir velinimet” ve “bir hayırsever” ol­duğunu (!) öğrenir.

Başkalarında az çok doğal olan herhangi bir şey, son derece bü­yük bir hayrete, hatta bazı kimselerde göze çarpan bir hayranlığa sebep olur. Böyle bir durum ise Yahudi’de doğal değildir. Bundan dolayı herkes, Yahudi’de iyiliklerinin her biri için başkalarına yapıl­mayacak bir muamele ile fazla bir üstünlük bulmaya çalışır. Dahası var, Yahudi birdenbire liberal olur. Hemcinsinin gösterdiği gelişme­lere karşı duyduğu hayranlığı ve heyecanı açıklar. Böylece yavaş ya­vaş, sözle yeni zamanın şampiyonu kesilir. Fakat diğer taraftan mil­let için yararlı olan milli ekonominin temellerini ciddi bir şekilde tahrip eder. Tahvil satın almak yoluyla dolambaçlı yollardan milli üretime dahil olur. Bu işi bir hırdavat ticareti haline sokar. Öyle bir ticaret kurar ki, her şey para ile alınabilir ve satılabilir. Böylece sana­yii, üzerine şahsi bir mülkiyet kurulacak temellerden mahrum eder. Bunun sonucu olarak işçi ile işveren birbirine yabancı kalır. Nihayet toplumun sınıflar halinde bölünmesine sebep olan ruhsal durumu doğurur. Yahudi’nin borsa üzerinde yaptığı tesir ve nüfuz gittikçe büyür, Milletin bütün çalışma güçlerine sahip olur, ya da bunların üzerinde hakimiyet kurar.

Yahudi devlet dahilindeki yerini kuvvetlendirmek için kendi gelişmesini köstekleyen ırk engelini yıkmağa uğraşır. Dini müsama­ha lehinde kendine has bir hareketle mücadeleye başlar. Tamamen eline geçirmiş olduğu Franmasonluk teşkilatını, kendi hedefine ula­şabilmek için yaptığı mücadelede istismar eder. idareci sınıfı, burju­vanın yüksek şahıslarını Franmason teşkilatına sokarak, onları iste­diği yöne sevk eder. Bu kimseler Franmason teşkilatına dahil ol­makla Yahudi’nin bir oyuncağı haline geldiklerini bilmezler. Fakat gerçek halkın; uyanmaya başlayan, haklarını ve hürriyetlerini kendi kuvvetleri ile sağlamak üzere bulunan sınıfın geniş tabakaları, bu te­sirden kendilerim korurlar. Esasen, diğerlerinden çok bunlara ha­kim olmak daha lüzumludur. Çünkü Yahudi ancak önünde bir “sü­rükleyici” bulunursa kendi rolünü oynayabileceğini bilir, işte Yahu­di bu “sürükleyiciyi burjuva sınıfının en geniş tabakalarında bulaca­ğını sanıyor. Fakat eldiven fabrikası sahipleri ve dokumacılar Fran masonluğun ince ağları ile tutulamazlar. Burada daha kaba usuller kullanılır, işte bunun için Franmasonluğa Yahudiliğin hizmetinde ikinci silah olarak basın katılıyor. Yahudi bu kuvveti eline geçirmek için ısrarla bütün ustalığını ortaya koyar. Basın yolu ile bütün kamu hayatını ağının ve avucunun içine alır. Basını Yahudi idare eder ve önünde sürükler, götürür. Çünkü bilir ki, bir gün gelecek ve on beş yıl öncesine oranla daha iyi tanınan kamuoyu adı altındaki o kuvve­ti sevk ve idare edecektir.

Bu arada Yahudi, bilgiye susamış bir kimse gibi gözükmeye başlar. Bütün gelişmeleri ve özellikle diğerlerini mahveden terakki­leri över. Kendi milletinin faydasına olan gelişmelerin dışında kalan her türlü yemliğin en korkunç düşmanıdır. Her medeniyete karşı kin besler. Başkalarının yanında öğrendiği en küçük bilgiyi dahi kendi milletinin faydası için kullanır.

Milliyetinin korunmasına dikkat eder. Kadınlarının Hıristiyan-larla evlenmelerine engel olmaz. Tersine bunu teşvik eder. Fakat er­keklerinde zürriyetlerin daima saf kalmasını sağlar. Yahudi başkala­rının kanını insafsızca zehirler, fakat kendi kanını her türlü bozul­maya karşı korur. Bir erkek Yahudi, Hıristiyan kadın almaz. Hıristi­yan erkek Yahudi kadınla evlendiği zaman da bu melez ırkta Yahu­di kanı hakimdir. Özellikle yüksek sınıfların asil geçinen tabakaları bozulmuştur. Yahudi bu durumu gayet iyi bildiği için ırkının düş­manı olan bu sınıfın silahsız kalmasını sistemli bir şekilde teşvik ed­er. Teşebbüslerini saklamak ve kurbanlarım uyutmak için ırk ve renk farkı gözetmeksizin bütün insanların bir olduğundan bahset­mekten bir an bile geri kalmaz. Aptallar bunların yalanlarına inanır­lar. Fakat bütün varlığı, onun yabancı olduğunu belli etmekten kur­tulamaz. Bu yüzden halk onun ağına kolayca düşmekken kendini korur. Fakat halkın, basın, yolu ile takip ettikleri, gerçeğe uymaz. Özellikle mizah yayınlarında Yahudiler zararsız bir millet gibi göste­rilir. Bu milletin öteki bütün milletler gibi kendisine has vasıfları vardır. Dış görünüşü, biraz garip olan ahlak ve adetlerinde bile bel­ki bir tebessüm uyandırabilen bir ruh ifade eder. Fakat bu ruh esas itibariyle namuslu ve iyilikseverdir, işte böylece Yahudi, tehlikeli ol­maktan çok, kendini önemsiz göstermeye çalışır.

Gelişmenin bu safhasında onun en son gayesi demokrasinin ve­ya bu kelime ile anladığı şeyin galip çıkmasıdır. Onun bundan çı kardığı anlam parlamentarizmin hegemonyasıdır. Onun ihtiyaçları-| na en çok bu usul cevap verir. Çünkü parlamentarizm şahsiyetleri ortadan kaldırarak yerlerine aptalların, ehliyetsizlerin, korkak ve so­rumluluktan kaçan alçakların çoğunluğunu hakim kılar. Sonuç mo­narşinin düşmesi olacaktır. Bu akıbet er geç meydana gelecektir.

J) Büyük ekonomik gelişme, milleti meydana getiren sosyal ta­bakalarda değişikliğe yol açar. Küçük sanatlar yavaş yavaş söndüğü İçin işçi bağımsız bir hayata kavuşmak fırsat ve imkanını da elden kaçırır. Bunun sonucu işçi proleter olur. Böylece fabrika işçisi orta­ya çıkar. Bu tabakanın en büyük vasfı hayatı boyunca kendine ba­ğımsız bir vaziyet yaratabilmek imkanından yoksun olmasıdır. Bu işçi kelimenin tam manasıyla malsız ve mülksüz bir kimsedir, ihti­yarlık, bu işçiler için ölümden beterdir, ihtiyarlayan işçiye hayatta­dır demek dahi yanlış olur.

Sosyal gelişme buna benzer bir başka durum daha doğurmuş­tu, işçiler gibi malsız mülksüz olan memur ve hizmetli sınıfı meyda-1 na gelmişti. Devlet, ihtiyarlık günleri için bir kenara bir miktar para koyamayan memur ve hizmetlinin geçimini sağlamayı üzerine aldı. Emekli maaşı usulü kondu. Böylece muntazam olarak idari işlerde 1 çalışanların tamamı, yaptıkları işin önemi ile uygun olarak ihtiyar­lıklarında bir emekli maaşı aldılar. Bunun sonucu, memurlara gü-I vence geldi ve bu sınıfın önemi arttı. Böylece savaştan önce Alman memur sınıfında en önemli meziyet olarak, meslek şuuru gelişti. | Şahsi mülkiyetten yoksun kalmış bütün bir sınıf, sefaletten kurtarı­larak milli topluluğun birer üyesi haline geldi.

Fakat bu mesele yeniden devletin karşısına bir dev gibi dikildi. |j Yeni yeni insan toplulukları yeni kurulan sanayide fabrika işçisi ola-,” rak çalışmak ve hayatlarını kazanmak için köylerden büyük sanayi şehirlerine göç ettiler. Bu yeni sınıfın hayat ve çalışma şartları sefila-ne olmaktan çok daha aşağı idi. Esnafın ve çiftçinin eski çalışma sü­rati sanayiin yeni şekline uyum sağlayamadı. Eski esnafların yaptık-|- lan işte, zaman önemli bir rol oynamazken, şimdi fabrikalarda za­manın rolü çok büyüktü. Eski çalışma süresinin büyük sanayide uy­gulanması kötü sonuç verdi. Çünkü eski çalışmanın gerçek verimi çok azdı. Eskiden bir kimse 14 veya 15 saatlik çalışmaya karşılık gösterebilirken, şimdi çalışma zamanının her dakikası değerlendiril­diği için bu çalışma şekline ayak uydurulamadı. Eski çalışma süresi nin yeni sanayide manasız bir şekilde aynen uygulanması iki bakım dan pek kötü oldu: Önce işçilerin sıhhatleri bozuldu ve sonra hu kuka karşı olan inançları sarsıldı. Bu toplumsal düzensizliğe bir

işte bu şekilde pek az itibarı olan bir sınıf doğdu ve bunun so nucu olarak günün birinde, milletin, bu sınıftan topluluğun bu üyesini ortaya çıkarması için gereken enerjiyi kendinde bulup bula mayacağı veya aradaki bu durum farkının bu sınıf ile diğerleri ara smda bir uçurum açacak kadar vahim bir hal alıp almayacağı mese­lesi vukua gelecektir. Bu arada muhakkak olan bir şey varsa, o da bu yeni oluşan sınıfın safları arasına fena unsurların henüz toplan­mamış olmasıydı. Hatta bu yeni sınıfın mensupları arasında enerji sahiplerine daha çok rastlanabilirdi. Medeniyet denilen şeyin sonu­cu olan savurganlık derecedeki inceleme, burada ayırıcı ve harap edici etkisini henüz göstermemişti. Yeni sınıf henüz barışçı alçaklı­ğın zehirlerine bulaşmış değildi. Sağlam kalmıştı ve gerektiği zaman sert olabiliyordu. O kadar mühim olan bu sosyal meseleye burjuva­zi yabancı kalırken, Yahudi gelecekte ortaya çıkacak olan safhaları şimdiden görüyordu. Yahudi kapitalist istismarı usullerini teşkilat­landırırken, kurbanlarına da yaklaşarak, onların kendi kendilerine yönelttikleri kavgada onlara “önder” oluyordu. Gerçekte “kendi kendisine karşı” demek istiare yoluyla anlatmaktır. Çünkü yalan söylemede büyük üstat olan Yahudi daima kendisini temiz ve fazilet sahibi bir kimse gibi göstermek ve suçlarını başkalarına yüklemek işini gayet iyi becerir. Halk topluluklarının başına geçer. Bu toplu luklar, gelmiş geçmiş zamanların en korkunç yalancısına kurban ol­duklarını akıllarına getiremezler. Halbuki gerçek budur.

Yeni sınıf genel ekonomik değişmeden çıkar çıkmaz, Yahudi kendi kendini ilerletmek için eline nasıl yeni bir antrenör geçmiş ol­duğunu görüyordu. Yahudi derebeylerin dünyasına karşı kalkan olarak burjuvaziyi kullanmıştı. Şimdi de Yahudi, burjuvaziye karşı işçi sınıfını kullanmaktadır. Yahudi bir vakitler burjuvazinin gölge­sine sığınarak sivil hukuku elde etmişse, bugün de işçilerin hayatla­rını müdafaa için giriştiği kavganın kendisini “dünyanın hakimi” ya­pacağını bilmektedir.

Artık bu andan itibaren işçi sınıfının görevi Yahudi milleti için çarpışmaktır, işçi farkında olmadan yıkmakta olduğunu sandığı kudretin hizmetinde bulunur, işçi göstermelik bir şekilde sermaye­ye saldırtılır. Böylece işçi gerçek sermaye lehinde boğuşturulurken, aynı zamanda uluslararası sermaye aleyhinde de bağırtılır. Fakat gerçekte hedef alınan şey, milli ekonomidir. Milli ekonominin yıkıl­ması ve onun cesedi üzerinde uluslararası borsanın zafer sağlaması­na çalışılır. Yahudi bunu gerçekleştirmek için önce işçiye sokulur ve onun kaderine acımış görünür. Hatta sefaletten isyan duyan bir kimse gibi ortaya çıkar. Böylece işçinin güvenini, kazanır. Yahudi, işçide hayat şartlarım değiştirmek için şiddetli bir istek uyandırma­ya çalışır. Üstün ırka mensup bir insanın kalbinde daima uyuklayan sosyal adalet ihtiyacını ustalıkla tahrik ederek uyandırır. Yahudi sosyal adalet ihtiyacını tahrik ederek harekete getirdiği işçiyi, daha şanslı bir kadere sahip olanlara karşı bir kin beslemeye davet eder. Bu işi yaparken Yahudi, sosyal düzensizliklerin aleyhine açılmış olan korkunç kavgaya bir felsefi hava, bir felsefi tavır verir. Böylece Yahudi MARKSlZM’in temellerini atmış olur.

Marksizm’i, halkı toplumsal isteklere gayet sıkı bir şekilde bağlı gibi göstermekle, Yahudi bu felsefenin yayılmasını kolaylaştırır ve hızlandırır. Bu arada Yahudi, bu felsefenin sonuçlarına bakarak kendileri için haksızlık ve tatbikinin imkansız olduğunu gören kim­selerin de muhalefetini sağlar ve bunları tahrik eder. Sosyal fikirler maskesi altında, gerçekten şeytanca ve korkunç niyetler saklanmış­tır. Bu felsefe, akıl ile budalalığın, içinden çıkılması imkansız bir sentezidir. Fakat bu felsefede akıl ile aptallık öyle bir şekilde ayar­lanmıştır ki, içinde yalnız çılgınlıkla vasıflandırabilinecek şeyler ger çekleşir, akla uygun gelen şeyler ise hiçbir vakit tatbik edilemez Marksizm şahıslara ve bunun sonucu olarak millete her türlü hayat ve insanlık haklarını reddetmekle, medeniyeti meydana getiren te­meli yıkmaktadır. Halbuki medeniyet bu amillere tabidir. İşte bu canice dimağın bu buluşuna felsefe adını vermek doğru olursa, Marksizm felsefesinin özü budur. Şahsiyetin ve ırkların harap edil­mesi, bir türlü hakimiyet kuramayan aşağı bir ırkın, yani Yahudi ır­kının en büyük engelini ortadan kaldırmak olur. Bu felsefeye mana veren ve yol gösteren şey, iktisadi ve siyasi hayattaki garip nazariye -sidir. Marksizm’e can veren ruh, zeki kimselerin bu felsefeye inan­malarına engel olur. Diğer taraftan fikri melekelerini kullanmasını bilmeyenler ve iktisadi ilimlerden habersiz olanlar hemen Marksist olurlar. Hareketin sevk ve idaresi için gerekli olan zekayı (çünkü bu hareketin bile yaşayabilmesi için zeka açısından sevk ve idareye ih­tiyacı vardır) Yahudi “kendi kendisini feda ederek” kendi soydaşla­rından birinin beyninden sağlar.

Yahudiler tarafından yönetilen kol işçilerinin bir hareketinin na­sıl meydana geldiğini inceleyelim. Görünüşte bu hareketin gayesi iş­çilerin yaşama şartlarını kolaylaştırmaktır. Gerçekte ise Yahudi olma­yan bütün milletleri esaret altına sokup, yok etmekten ibarettir. Ba­rışçı doktrinler vasıtasıyla milli beka içgüdüsünü felç etmek için ay­dın denilen çevrelerde farmasonluğun giriştiği mücadeleye, daima Yahudilerin ellerinde bulunan büyük basın, halk toplulukları ve özellikle burjuvazi nezdinde devam eder. Çökeltici bu iki kuvvete, bir üçüncüsü de katılır. Bu en korkuncu olan zor ve şiddet teşkilatı­dır. Marksizm, saldırganlık sıfatı ile, ilk iki silahın kendisini göreve hazırlamak üzere temelinden yıktıkları şeyleri büsbütün alt üst edip bitirmek zorundadır. Bu fevkalade bir şekilde düzenlenmiş hayran kalınacak bir manevradır. Öyle ki bu manevraya, kendilerini devle­tin az çok manevi otoritesinin organları diye takdim etmekten zevk alan müesseselerin de katılıp, mücadeleden vazgeçtikleri görülürse buna şaşırmamalıdır. Yahudi, bazı istisnalar gözden uzak tutulursa, her zaman kendi yıkıcı işi için yüksek dereceli memurlarımız arasın­dan, hata en üst mevkilerde bulunanlardan pek lütufkar yardımcılar bulmuştur. Bu memur topluluğunun göze çarpan vasfı, üstlerin hu­zurunda yerlere kapanan bir kölelik gösterisi, astlara karşı kendini beğenmişlik ve ancak herkesi hayrete düşürebilecek derecede bir ap tallıktır. Fakat bu vasıflar otoritelerimizle devamlı ilgisi olan Yahudi tçin faydalı ve onun göz önünde pek sevimli şeylerdir. Şimdi başla-, yan kavga kalın çizgilerle resmedilirse şu husus ortaya çıkar:


Yüklə 1,93 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   15   16   17   18   19   20   21   22   ...   40




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin