Kavgam adolf hitler



Yüklə 1,93 Mb.
səhifə20/40
tarix27.10.2017
ölçüsü1,93 Mb.
#15810
1   ...   16   17   18   19   20   21   22   23   ...   40

Yahudi, dünyayı ekonomik yönden .ele geçirmek istediği gibi »iyasi bakımdan da hakimiyeti altına almak ister. Bunun için Yahudi mücadelesinin bu iki gayesi için Marksizm’i iki kısım olarak ortaya Sürer. Bu kısımlar görünüşte birbiri üe ilgili değildir. Fakat, aslında ayırma kabul etmez bir bütün teşkil etmektedir. Bu iki kısım, siyasi ve sendika faaliyetleridir. Sendika faaliyeti taraftar toplamaya yara­yan bir çalışmadır, işçiye, patronların hırs ve dar görüşlerine karşı açtıkları mücadelede yardım ve himaye vaat eder. Eğer işçi devlet tarafından bir yardım ve himaye görmezse, kendi menfaatinin mü­dafaasını sorumsuz kimselerin eline bırakmak istemez ve bu hak müdafaasını bizzat kendi yapmak ister. Para kazanma hırsı ile göz­leri kör olan burjuva, işçinin yaptığı bu mücadeleye karşı ne kadar engel çıkarırsa, örneğin uzun çalışma sürelerini azaltmazsa, çocuk-• ların çalışmalarına insaf dairesinde bir şekil vermezse, kadın işçileri i korumazsa, iş yerlerinde ve ikametgahlarında sıhhi şartlara kavuş­mak için yapılan her türlü teşebbüse engel olursa, daha kurnaz olan F Yahudi bu sınıfın, yani ezilen işçinin sorunlarına sahip çıkar. Yahu­di böylece işçi hareketinin önderi durumuna geçer. Bunu Yahudi memnuniyetle ve isteyerek yapar. Onun esas niyeti sosyal yaralara bir ilaç bulmak değildir. Yahudi’nin, işçinin hamisi durumuna geç­mesine sebep, milli ekonominin geleceğini yok edecek bir toplulu­ğu yavaş yavaş meydana getirmek içindir. Çünkü sağlam bir siyase­tin hedefi bir taraftan halkın sağlığının korunması, diğer taraftan bağımsız bir milli ekonominin müdafaası ise, bu iki düşünce karşı­sında tamamen lakayt kalarak, kendi gayesine giden yolun üzerin­deki bu engelleri temizlemeye bakar. Yahudi milli ekonominin ba­ğımsız kalmasını istemez. Onun istediği milli ekonomiyi yok et­mektir. Bundan dolayı işçi hareketinin hamisi ve önderi sıfatı ile ye­rine getirilmesi imkansız veya uygulanması milli ekonominin çök­mesine sebep olacak isteklerde bulunurken, vicdanında bir sızlama duymaz. Çünkü Yahudi önünde sağlam bir nesil görmek istemez. Onun arzusu soysuzlaşmış, boyunduruğa girmeye hazır bir sürü görmektir. Olumlu cevap alamayacağım ve durumu değiştirmeyece­ğini bildiği halde halk topluluklarında şiddetli bir sinirlilik doğura çak en manasız istekleri işte bu gayesini tahakkuk ettirmek için or­taya atar. isteği ortalığı bulandırmaktır, yoksa işçilerin sosyal du­rumlarını gerçekten ve namuslu olarak düzeltmek değildir.



Demek ki, büyük topluluklar aydınlatılmadıkça, onlara sonsuz sefaletlerinin gerçek sebepleri hakkında doğru bilgiler verilmedikçe ve bunun için büyük bir çalışmaya teşebbüs edilmedikçe, Yahudi iş­çi hareketinin itiraz kabul etmez ve vazgeçilmez önderi olarak kala­caktır. Eğer halk toplulukları şimdi olduğu gibi bir hedefe yöneltil-mezlerse ve devlet bu işlere kayıtsız kalırsa, halk daima ekonomik yönden kendisine en yüzsüzce vaatleri yapan kimselerin arkasından gider. Bu hususta, Yahudi usta mertebesine yükselmiştir. Çünkü bütün faaliyeti hiçbir ahlak kuralının gemleri ile kontrol altına alı­namaz. Bundan dolayı bu alanda bütün hasımlarına karşı kolayca ve kısa bir süre içinde üstün çıkar. Yahudi kendi ruhunda bulunan kabalığa ve haydutluk içgüdüsüne uyarak işçi hareketine kaba bir şiddet vasfı vermektedir. Sağlam hisleri ve oltaya takılmayan kimse­lerin karşı koymalarını dehşet salma ve korku yaratma usulü ile kı­rar. Böyle bir faaliyetin sonucu ise çok korkunçtur. Neticede, Yahu­di’nin yaptığı milletin refah ve saadetini sağlayacak olan işçi sınıfı vasıtasıyla milli iktisadın temellerini yıkmak olur. Yahudi’nin bu fa­aliyetine paralel olarak siyasi teşkilat faaliyeti de gelişmektedir. Siya­si gelişme, işçi hareketinin toplulukları siyasi teşkilata girmeye ha­zırlaması, hatta bir kamçı ile vurur gibi onları zorla oraya sokması dolayısıyla, bu işçi hareketine uygun düşer. Siyasi teşkilata o büyük cihazını devam ettirme imkanını veren tahsisatın sürekli, kaynağı iş­çi hareketidir. Fertlerin siyasi faaliyetleri için kontrol organları Ya­hudilerin eline geçer. Bütün siyasi gösteriler için adam toplama işi Yahudi’nin elindedir. Neticede işçi hareketi, iktisadi hayat için mü­cadele etmez olur. Yahudi, kısmi ve genel grev hareketlerini siyasi fikrin emri altına alır. Böylece sendika ve siyasi teşkilat, içeriği itiba­riyle kültürü çok az olan okuyucuların siyasi görüş ve kanaatlerine uygun bir basın meydana getirerek, mevcut düzene karşı isyan ruhu yaymaya başlar. Bu isyan ruhu, bir milletin en aşağı sınıflarına men­sup toplulukları cüretkarlık isteyen hareketleri yapmaya hazır bir duruma getirir. Bu basının vazifesi basit halk tabakalarının seviyesi­ni yükseltmek değildir. Yahudi’nin idaresi altında yapılan iş basit insanların iştahlarını kabartmaktan ibarettir. Bu basın milli iradenin, yüksek bir kültürün, geleneklerin ve ba­ğımsız bir ekonominin dayanağı olan şeylerin tamamına hücum ve iftira eder. Yahudilerin devlete hakim olma yolundaki hareketlerine engel olmak isteyene, yahut ehliyet sahibi, iktidarları ve dehaları Ya­hudilerce tehlikeli görünen memleketin seçkin ve karakter sahibi in­sanlarına karşı, “Yahudi basını” ateş püskürür ve bu gibi kimseleri milletin gözünden düşürmeye çalışır. Çünkü Yahudi’nin nefretine hedef olmak için onun aleyhinde çalışmak şart değildir. Yahudi’nin, herhangi bir gün kendisi aleyhinde bir düşünce beslemenizden veya ona düşman bir milletin kuvvetini geliştirmek için kabiliyetlerinizi kullanacağınızdan şüphelenmesi, size nefret duyması için yeter se­beptir. Bu hususta hiç hataya düşmeyen içgüdüsü her insanın do­ğuştan sahip olduğu kabiliyetlerinin kokusunu hemen alır. Onun ru­hunun, ruhu olmayan kimse, Yahudi’nin kendisine düşman kesilece­ğinden asla şüphe etmemelidir. Yahudi tecavüze uğramış bir kimse olmayıp, saldırıya geçmiş, taarruz eden olduğu için, yalnız kendisine saldıran kimseyi değil, taarruzuna karşı koyanı da kendinin düşmanı kabul eder. Doğrulukla dolu olduğu kadar, cesaretli olan ruhları kır­mak için başvurduğu kavgada kullandığı vasıtalar mertliğe sığmayan şeylerdir. O bu adi işi için yalan ve iftirayı kullanır.

Hiçbir şey, karşısında geri çekilmez. Kötülüğü o kadar büyük­tür ki, halkımızın hayalinde şeytanın örneği veya bütün fenalıkların sembolü Yahudi olursa, buna hayret edilmemelidir. Halk topluluk­larında Yahudi’nin gerçek karakterinin bilinmemesi, yüksek tabaka­larda içgüdünün yokluğu ve zekanın kıt oluşu, Yahudilerce yönelti­len bu yalan savaşına, milletin kolayca kurban gitmesine yol açmak­tadır. Yüksek tabaka mensupları yaradılışlarında olan korkaklıkları dolayısıyla, Yahudi’nin yalan ve iftira ile saldırdığı kimseden uzak dururlarken, halk da aptallık veya basitlik dolayısıyla bu karakter sahibi kimse hakkında uydurulanlara inanır. Otorite sahibi olanlar ise ya ses çıkarmayıp susarlar, ya da haksız yere saldırıya uğrayan kimse için soruşturma açarlar. Güya o eşek memurlarca böyle hare­ket etmek, devletin otoritesini korumak ve asayişi sağlamak için faydalı bir tedbirdir. Sonunda Yahudi tarafından kullanılan Marksist silahın korkusu bu akıllı adamların beyinlerine ve ruhlarına bir ka­bus gibi çöker, kalır. Bu korkunç düşman karşısında titrerler ve eninde sonunda onun kurbanı olurlar. K) Yahudi’nin devlet içindeki üstünlüğü şimdi öylesine sağlam-laşmıştır ki, kendisini açıkça Yahudi olarak ilan etmek cesaretini gösterir ve hatta bununla da kalmayıp ırki ve siyasi düşüncelerini sonuçlarına kadar açıklamaktan çekinmez. Irkının bir kısmı kendi­sini açıkça yabancı bir millet diye gösterir. Gerçi bu da yeni bir ya­landan ibarettir. Çünkü Siyonizm bütün dünyaya Yahudilerin Filis­tin’de bir devlet kurmakla memnun olacakları kanaatini verirken, onlar aptal kimseleri bir kere daha gayet açık bir şekilde aldatmış • olurlar. Yahudilerin Filistin’de bir devlet kurup, oraya yerleşmeye hiç ama hiç niyetleri yoktur. Yahudiler orada sadece şarlatanca bir uluslararasıcılık faaliyetlerinin merkezi teşkilatını kurmaktan başka bir şey düşünmemektedirler. Bu teşkilat hükümranlık hakkına sa­hip olacak ve diğer devletlerce korunmaya ihtiyaç duymayacaktır. Bu teşkilat, istiklaline sahip olarak, yüzlerinden maskeleri düşürül­müş olan veya kendileri atmış bulunan bütün adi Yahudilerin sığı­nağı ve gelecekteki rezil ve şarlatan Yahudilerin de yüksek bir okulu olacaktır.

işte bir kısım Yahudi iki yüzlülükle Alman, Fransız veya ingiliz olduğunu söylerken, diğerlerinin açıkça ve resmen Yahudi ırkına mensup olduklarını belirtmeleri, kendilerine olan güvenin gittikçe arttığına ve artık emniyet içinde bulunduklarına delil teşkil eder. Diğer milletlerin, korkunç bir pervasızlıkla hareket etmeleri, Yahu­dilere zafer gününün ne kadar yakın olduğunu ispatlar.

Siyah saçlı pis Yahudi, saatlerce tehlikeden habersiz olan genç kızı gözetler. Sonunda bu genç kızı kendi adi kanı ile kirletir. Onu mensup olduğu ırktan çekip alır... Yahudi, hakimiyetine almak iste­diği ırkın dayandığı bütün temelleri kökünden yıkmak ister. Kadın ve genç kızların ahlaklarını bozduğu gibi, kendi ırkı ile diğer ırklar arasında “kan”in yaptığı seti yıkmak ve ortadan kaldırmak için her türlü çareye başvurur. Zenciyi Almanya’ya getirenler Yahudilerdi. Hep aynı gizli gaye ve açık hedef için hâlâ getirmektedirler. Nefret ettikleri beyaz ırkı melezleşmeden çıkacak piçleşme ile yok etmek, onu eriştiği medeniyet ve siyaset seviyesinden indirmek ve ona ha­kim olmak istemektedirler. Çünkü ırkı halis olan, kanının kuvvetin­den haberdar olan millet hiçbir şekilde ve hiçbir vakit Yahudi’ye bo­yun etmez. Yahudi ancak, bu dünyada ilelebet ve sadece melezlerin efendisi olabilir. Bunun için kişileri devamlı olarak zehirler ve böylece ırkların seviyelerim düşürmeye çalışır. Yahudi bu arada da, artık siyaset ba­kımından, demokrasinin yerine proletarya hakimiyeti fikrini aşıla­maya başlar.

Marksizm Yahudi’nin, demokrasiden vazgeçmesini sağlayan ve Yahudi’yi milletlerin, diktatörce, kaba kuvvet ile hakimiyet altına al­masını temin eden bir silahı olmuştur. Böylece Yahudi çifte devrim meydana getirmek için sistemli bir şekilde çalışır. Bu çifte devrim iktisadi ve siyasi alanlarda olacaktır.

içerden gelen bu saldırıya karşı enerjik bir şekilde karşı koyan milletleri, Yahudi faaliyete geçirdiği uluslararası nüfuz ve tesirler sa­yesinde bir düşman şebekesi ile sarmaya başlar.

Onları savaşa zorlar. Sonunda gerekli olduğuna karar verdiği zaman savaş alanına devrim bayrağını dikiverir.

Devletleri ekonomik yönden sarsar. Böylece verimsiz hale gelen kanın teşebbüslerini devletin elinden alır ve mali kontrole tabi tutar.

Yahudi siyasi yönden de devleti yaşama vasıtalarından yoksun bırakır. Her türlü karşı koymanın ve milli savunmanın temellerim çürütür. Halkın hükümete beslediği güveni sarsar. Geçmişi kötüle­yerek gözden düşürür. Büyük olan şeylerin hepsini çamura batırır.

Medeniyete de el atarak, sanatı ve edebiyatı kötüler, tabii hisleri aldatır. Bütün güzellik, asalet, ağırbaşlılık, haysiyet ve hayır mef­humlarını bir kalemde altüst eder. insanları, kendisinin içinde bu­lunduğu o adi ve aşağı tabiat alanına çeker.

Nihayet Yahudi, dini ve ahlakı, gülünç ve basit bir hale sokar. Örf ve adetleri ölü, modası geçmiş ve köhnemiş şeyler olarak göste­rir. Böylece bir milletin hayatı uğruna mücadele edeceği son daya­naklarını da ortadan kaldırır.

L) Şimdi son ve büyük devrim başlar. Artık, Yahudi siyasi kud­reti de eline geçirdikten sonra, maskesini fırlatır atar ve demokrasi ve halk dostu olan Yahudi, o andan itibaren katil ve ırk düşmanı Yahudi’yi meydana getirir. Birkaç yurt içinde zekanın mümessilleri­nin kökünü kazımaya girişir. Milletlerin manevi rehberleri olan kimseleri yok ederek onları esareti altına alır.

Bize bu esaretin en canlı misalini Rusya vermiştir. Rusya’da Ya­hudi, büyük bir millet üzerinde hakimiyetini kurmak için, vahşi ve korkunç bir taassup ile 30 milyona yakın insanı kendi yazar ve çete leri ile borsa haydutlarına öldürtmüş veya açlıktan ölüme mahkum ettirmiştir. Fakat şunu hemen belirtelim ki, bu iş yalnız, Yahudilerin milletlerin hürriyetlerini öldürmesiyle bitmeyecek, bu mahvolan milletlerin asalakları da yok olacaktır. Kurbanların ölümü, er geç canavarın da ölümünü icap ettirecektir. Almanya’nın çöküşünün, sebeplerini tetkik edecek olursak, ilk ve kati sebep olarak ırk mese­lesinin ve Yahudi tehlikesinin takdir edilip görülememesinden ileri geldiği anlaşılır.

1918 yılının Ağustos ayında savaş alanında uğranılan yenilgile­re tahammül etmek son derece kolay olabilirdi. Bu yenilgiler mille­timizin daha önce kazandığı zaferlere oranla bir hiçten ibaretti. Bi­zim çökmemize bu yenilgiler sebep olmadı. Biz, milletleri var olma­ya kabiliyetli kılan ve bu şekilde hayatlarını meşru saydıran siyası kuvvet ve içgüdüleri, on yıldan beri sistemli bir şekilde milletimizin elinden alarak bu yenilgileri hazırlamış olan kudret tarafından yere serildik. Eski Reich, milletimizin mensup olduğu ırkın temellerinin korunması hususunun ortaya çıkardığı meseleyi ihmal etmekle, bir milletin dünya üzerinde yaşamak için sahip olduğu tek hakkı kötü-lüyordu. Melezleşen veya melezleşmeye fırsat veren milletler Tan-rı’mn iradesine karşı günah işlerler. Bir millet, kendi varlığının tabi­atça verilmiş ve kökleri kanına uzanmış özel vasfına artık bağlı kal­mazsa, dünyadaki mevcudiyetine son verilmesinden dolayı şikayetçi olamaz. Bu geçici dünyada her şey çok daha iyi olur ve yapılabilir. Her bozgunun, gelecekteki bir zaferin annesi olması mümkündür. Her kaybedilen savaş gelecekte bir yükselmeye sebep olabilir. Her zorluk, insanın enerjisi ile alt edilebilir. Her zulüm ve baskı, kan saf olarak korunduğu sürece, ahlaki bir dirilme meydana getiren kuv­vetleri doğurabilir ve harekete geçirebilir. Fakat kanın saflığım kay­betmesi saadeti yok eder, insanı sonsuzluğa kadar aşağılatır. Bu çö­küşün medeni ve ahlaki sonuçları hiçbir zaman kaybolmaz. Hayatın öteki meseleleri, bu tek mesele ile karşılaştırılsa, bütün bu meselele­rin önemi bunun yanında bir hiçten ibarettir. Hayatın bütün mese­leleri zamanla sınırlıdır. Fakat kanın saflığının korunması veya kay­bedilmesi meselesi, yeryüzünde hayat devam ettiği sürece duracak­tır.

Savaştan önce meydana gelen biraz önemli olaylar incelendi­ğinde, hepsinin bir ırk meselesine bağlı olduğu görülür, ister hukuk l meselesi, ister ekonomik hayatın büyük oyunları olsun, veya siyası alanda çöküş olayları, eğitimin iflası olsun, hatta basının büyük j1,»damlar üzerinde yaptığı kötü tesir söz konusu olsun, bütün fena-ı’llkların derinine inildiğinde ırka önem verilmediği veya yabancı bir milletin ırk için arz ettiği tehlikenin farkına varılmadığı görülecek-,tir. Bunun için, bütün reform hareketleri, bütün sosyal yardım eser-’leri, her türlü siyasi tedbirler, bütün ekonomik gelişmeler ve düşün­üme gücündeki her bilgi artışı hiçbir zaman önemli rol oynamaz.

Millet ve onu dünyada var olmaya kabiliyetli duruma getiren organ; yani devlet, sağlam bir sağlığa sahip değildi. Hatta her ikisi de gözle görülecek şekilde sararıp soluyordu. Reich’ın dışardan ba­kıldığında görülen sıhhati, onun menfaatini saklamayı başaramazdı. Gerçekten tekrar ona kuvvet vermek için yapılan her teşebbüs da­ima sonuçsuz kaldı. Çünkü en önemli mesele kenarda unutuluyor-(görüyorlar, fakat en uygun şartlar içinde bile onun illetini tespit edemiyorlardı. Eski Reich’ın siyasi gelişmesinin takip ettiği yol dik­katle incelenirse, birliğin oluşumundan sonra, hatta bunun sonucu olarak Alman milleti tarafından yapılan gelişmeler sırasında, için ‘ için çöküşün tam akışını bulmuş olduğunu ve bütün siyasi başarıla-1 ra ve iktisadi servetin çoğalmasına rağmen, genel durumun yıldan yıla berbatlaştığını görmek mümkündür. Reichstag seçiminde, Marksist oyların çoğalması, dış yıkılmaya yol açacak içten yıkılma-r nın devamlı şekilde yaklaştığını işaret ediyordu. Burjuva partisinin j. bütün başarıları, değerden yoksundu. Bu da, bütün seçim başarıla-î rina rağmen Marksist dalganın büyümesine engel olamadıklarından l dolayı değil, kendi içlerinde bozuk tohumlar bulundurmalarından ileri geliyordu. Burjuvalar farkına varmadan Marksist düşünceler ile kirletilmişlerdi. Karşı koymaları, çok kere sonuna kadar mücadeleye azmetmiş rakiplerinin bir prensip muhalefetinden çok, hırslı lider­lerin birbirlerine karşı rekabetlerinden meydana geliyordu. Bu uzun yıllar sırasında sarsılmaz karşı durma ile yalnız bir millet mücadele etti. Bu da Yahudi’dir. Milletimizin beka iradesi zayıfladıkça, Yahu di’nin altı köşeli yıldızı gökyüzünde yükseldi. 1914’te savaş alanına hücuma azmetmiş bir millet atılmadı. Bu Marksist barışseverlerin milletimizi tehdit edişine karşı milletin beka içgüdüsü ile ortaya çık­masıydı. Kaderimizin münakaşa edildiği o gün içteki düşmanın kim olduğu tespit edilemediği için, dışa karşı direnme beyhudeydi. Tan­rı, galip kılıca ücretim lütfetmedi. Her suçun cezasının çekilmesini isteyen ebedi kanuna itaat edildi, işte bu hususlar yeni hareketimi­zin prensiplerine kaynak teşkil edecekti. Biz bu düşüncelerimizin, sadece Alman milletinin çöküşünü durduracağına değil, bir devlete bir gün, üzerine dayanacağı ve kuvvet alacağı granit temelleri atma­sını da sağlayacağına inanıyoruz. Öyle bir devlet kuracağız ki, o devlet milletimize hiçbir zaman yabancı kalmayacak, iktisadi ihtiyaç ve menfaatin hizmetine girmeyecek, milletin içinden, tarihinden doğmuş bir Alman milletinin devleti olacak.

Hareketimizin gelişmesinin birinci safhasını bu bölümün so­nunda inceliyorsam ve buna bağlı bir sürü meseleleri gelişigüzel münakaşa ediyorsam, bunu doktrinimizin ruhu hakkındaki düşün­celeri açıklamak gayesiyle yapmıyorum. Gerçekte bizim programı­mızın kapsamı öyle geniştir ki, hepsi yazılmaya kalkılırsa bir cildi doldurur. Bundan dolayı programımızı bu eserin ikinci bölümünde inceden inceye ele alacağım ve tasavvur ettiğim şekilde bir devlet hayali bulmaya çalışacağım.

“Biz” demek, yüz binlerce kimse demektir. Bu yüz binler, esasta ideallerimize katılmakta, fakat her biri gözlerinin önünde dalgala nan şeyi takdir etmek için gerekli kelimeleri bulamamaktadır. Ger çekten bütün büyük yenilik hareketlerinde dikkati çeken bir husus vardır. Çok kere bu yenilik hareketlerinin başlangıçta sadece bu şampiyonları vardır. Fakat sonradan milyonlarca taraftar kazanırlar, içlerinden biri müşterek iradelerini ilan etmek, eski ümitlerin bayra­ğım dikmek ve yeni açıklamalarla onları zafere götürmek için yük seldiği zaman, bu yenilik hareketi binlerce sabırsız insanın derin is teklerine karşılık geliyor demektir. Milyonlarca insanın kalplerinde o devrin hayat şartlarının tamamen değişmesi için istek beslemeleri, bu kimselerin büyük ve acı memnuniyetsizlik hali bin bir şekilde kendini belli eder. Bazılarında ümitsizlik ve cesaretsizlik hakimdir Bazılarında nefret, kin ve isyan hallerine rastlanır. Bir kısmı kayıtsı; kalırken, bir kısım müdahale için korkunç bir istek besler. Memnun olmayanların bazıları seçimde çekimser kalırlar, sayıca daha çok olanları ise aşırı sol tarafla beraber oy kullanırlar, işte bizim genç l hareketimiz önce bu kimselere hitap edecektir. Çünkü durumların­dan memnun olan ve mideleri tıka basa doymuş olan adamlardan [;, böyle bir harekete katılmalarını beklemek hata olur. Hareket işken­ce çeken, acı duyan, azap içinde olan talihsiz ve memnun olmayan kimseleri etrafında toplayacaktır. Evet hareketimiz her şeyden önce sosyal vücudun dışında akıp gitmeyecek, halk topluluklarının de­rinliklerine kök salacaktır.

1918 yılında millet siyaset bakımından iki parçaya bölünmüş durumdaydı. Sayıca çok olan birinci parça, el ile çalışan meslek sa­hipleri hariç olmak üzere, milletin aydın tabakalarım teşkil ediyor­du. Bunlar yüzeysel manada milli idiler. Yani bunlar, devlet menfa­atleri denilen, fakat daha çok hanedan menfaatleri ile aynı şey hali­ne gelen çıkarları önemli şekilde temsil ediyorlardı. Bu kısma dahil olanlar, rakiplerinin baskı ve şiddetleri dolayısıyla, tesirleri yüzeysel ve henüz gelişmemiş olan manevi silahlarla ideallerini gerçekleştir-1 meye, hedeflerine ulaşmaya çalışıyorlardı. Daha bir süre önce İdare-1, ci durumunda olan bu sınıf şiddetli ve tek bir darbe ile boylu bo­yunca yere serildi. Korkudan titreye titreye, insafsız galibin bütün kötülüklerine boyun eğdi.

Bu sınıfın karşısında el ile çalışan işçiler yer aldı. Bu sınıf, az çok aşırı Marksist eğilimleri içeren hareketler halinde birleşmişti. Bunlar fikri mahiyetteki bütün direnişleri kuvvetle kırmağa kararlı idiler.

Marksist fikirlerle donatılmış olan bu sınıf “milli” olmak iste­ğinde değildir. Aksine yabancı devletlerin baskı hareketlerine yar-I dımcı olur. Sayıca halkın en büyük kısmını temsil eder. Fakat, bu sınıf milletin bazı unsurlarını ihtiva eder ki, milli bir kalkınma bu sınıf olmadan düşünülemez ve gerçekleştirilemez.

Alman milletinin gelişmesi, Almanya üzerindeki yabancı dev­letlerin baskılarını daha da çok arttırıyordu. 1918 senesinden itiba­ren hemen şunu anlamak gerekir ki, bizim burjuva devlet adamları­nın söyledikleri gibi bu baskılar maddi silahlarla olmuyor veya maddi kuvvete dayanmıyordu. Esas olan irade kuvveti idi. Milletin irade kuvveti sıfıra indiriliyordu. Almanlar muhtaç olduklarından çok daha fazla silahlara sahiptiler. Eğer Alman milleti hürriyetini sağlamak imkanım bulamamışsa, bunun sebebi koskoca bir milletin beka içgüdüsünün ve yaşama iradesinden yoksun oluşu idi. En te­sirli silah, o silahı faaliyete geçirecek olan ruh mevcut değilse, cansız ve kıymetsiz bir madenden ibaret kalır. Almanya savunmasız kal­dıysa bunun sebebi silaha sahip olmayışı değildi. Savunmasız kal­masına sebep milletin silahlarını muhafaza etme iradesinden yoksun oluşu idi.

, Eğer, bugün solcu politikacılar hıyanetlerden oluşan bilinçsiz politikalarının başarılı olamayışını silah yokluğuna atfetmeğe çalışı­yorlarsa yalan söylüyorlar. Onlara verilecek cevap şudur: “Doğru söylemiyorsunuz! Milli menfaatleri terk etmek yolundaki canice po­litikanızla silahlarınızı teslim ettiniz. Şimdi de silah yokluğunu, se­faletinizin en kesin sebebi olarak gösteriyorsunuz. Bu hareketiniz de, bütün yaptıklarınızda olduğu gibi yalan ve sahtekarlıktan ibaret­tir.” Bu arada sağ taraf politikacılarının da büyük hataları olmuştur. Sağ taraf politikacılarının sayesinde 1918 yılında Hükümete giren Yahudi süprüntüleri Alman milletinin silahlarını çalmışlardır. Bi­zim, müdafaasız millet durumuna gelmemiz onların alçaklıklarının sonucudur. Bir Almanın şevk ve cesaretinin yeniden tesisi meselesi, kendi kendimize “Silahları nasıl imal edeceğiz?” sualini sormakta halledilemez. “Bir milleti silah taşımaya kabiliyetli duruma getiren ruhu nasıl yaratacağız?” diye düşünmek gereklidir. Bir milletin üze­rinde böyle bir rüzgar estiği takdirde zekası bin yol bulur ve bu yol­ların her biri o milleti bir silaha götürür. Bir korkak adama on ta­banca verilse, o adam bir saldırı sırasında bir tek kurşun atamaz. Bu korkağın elindeki tabancalar, bir cesurun elindeki topuzdan daha az değer ifade eder.

Milletimizin siyasi kuvvetinin tekrar tesisi ancak, bizim iç dün­yamızın sağlam ve kusursuz duruma getirilmesi sorunundan ibaret­tir. Gerçekte bunu hazırlayıcı her dış siyaset ve bizzat rolünü değerli hale getirme girişimleri çok silaha sahip bulunmanın eseri olmayıp, bir milletin inkarı imkansız kabiliyetinin sonucudur. Bir milletin düzenli yeteneği, cansız birtakım silahların toplanması değil, milli beka hakkında ateşli bir iradenin ve ölümü göze alacak derecede kahramanca bir cesaretin varlığı sağlar. Bir toplum, silahla kuvvet­lenmesini bilen insanlarla kuvvet bulur, işte ingiliz milletinin uzun bir süre bütün dünyanın en değerli menfaati diye kabul edilmesinin sebebi budur. Çünkü ingiliz hükümetinin zafere kadar dövüşmeye ısrarla azmetmiş olmasına ve milletinin büyük bir topluluğunun korkunç inadına itimat etmek mümkündür. Herkes şuna inanmıştır ki, bu ingilizler ne zamanı hesaplar, ne fedakarlıkları, ingilizlerin bütün imkan ve vasıtaları harekete geçirecekleri muhakkaktır, işte bundan dolayı ingiltere’de, belirli bir anda askeri silahlandırmak için, diğer devletlerin kuvvetlerine denk bir kuvvet bulundurmaya hiç lüzum yoktur. Alman milletinin siyasi bakımdan tekrar canlan­ması, bizim yaşama irademizin tekrar dirilmesi ve kuvvetlenmesi ol­duğuna göre bu iradeyi yaşatmak için milli olan unsurlarına başvur­mak yeterli değildir. Gerekli olan şey, milli duygular aleyhinde bu­lunan sınıfı millileştirmektir. Demek ki Alman Devleti’ni tekrar di­riltmeyi ve eski kuvvetini kazandırmayı gaye edinen genç bir hare­ket büyük halk topluluklarını büyülemek için, amansız bir mücade­leye girmek zorundadır, içerde ve dışarıda takip edilecek bir milli politika için burjuva sınıfından bir direnme söz konusu olamaz. Çünkü bizim milli denilen burjuvazimiz genellikle değersiz ve milli zihni yetersiz bir şekilde gelişmiştir. Hatta herkesçe bilinen miyop­luğu dolayısıyla Alman burjuvazisi eskiden Bismarck devrinde ol­duğu gibi, yakın bir kurtuluş saatinde itaatkar bir karşı koyma du­rumunda sebat etse bile, pek bilinen ve darbımesel haline gelen korkaklığı dolayısıyla bu çeşit davranışından da bir sonuç alamaz.


Yüklə 1,93 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   16   17   18   19   20   21   22   23   ...   40




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin