Kavgam adolf hitler



Yüklə 1,93 Mb.
səhifə31/40
tarix27.10.2017
ölçüsü1,93 Mb.
#15810
1   ...   27   28   29   30   31   32   33   34   ...   40

BÖLÜM 20


Alman ırkçı cemiyetleri bir çalışma birliği yapıyorlardı. Birta­kım cemiyetler birbirlerinin işlerini hafifletmek için karşılıklı müna­sebetlere girişmişlerdi. Bundan dolayı ortak bir yönetim kurulu seç­mekte ve ortak bir hattı harekât takip etmekteydiler. Maksatları ba­sitti. Böyle yapmakla usulleri birbirinden pek farklı olmayan olu­şum ve partilerden başka bir şeyin söz konusu edilmesini önlemek istemekteydiler. Herhangi bir Alman vatandaşının, cemiyetin, diğer bir cemiyetle bir çalışma birliği yaparak, kendilerini birleştiren şey­leri ortaya çıkardıklarını ve kendilerini birbirlerinden ayıran şey­leri de yok ettiklerini öğrenmesi hoşuna gider. Bundan dolayı, böy­le bir gruplaşmanın faydalı olacağı tesir ve yapıcı kuvvetinin mühim bir şekilde artacağı zannedilir. Fakat bu tahmin çok hatalıdır. Kana­atimce, meseleyi iyice anlamak için aynı maksadı takip etmek iddi­asında olan cemiyetlerin, bu düşünce sonunda ne gibi bir vaziyet meydana getireceklerini iyice tetkik etmek lâzımdır. Şu unutulma­malıdır ki, tek bir amaç, ancak [ek bir cemiyet tarafından takip edilmelidir. Diğer cemiyetlerin bu amaca katılmaları pek akla uygun gelmez. Gaye yahut hedef, ilk önce tek bir grup tarafından tespit edilir. Bir şahıs, bir hakikati meydana çıkarır, belirli bir mese­lenin halini uygun görür, bir hedef ortaya koyar ve hedefinin ger­çekleşmesini sağlayacak bir hareket meydana getirir, işte böylece bir cemiyet veya partinin programı mevcut hatalı gidişi düzeltmekten veya gelecekte bazı yenilikler yapmaktan ibarettir. Hareket bu şekil­de meydana gelince, hareketi meydana getirenin bir kıdem hakkı bulunur. Tarih nazarı itibaren alınacak olursa, bu hareketin, diğer aynı karakterdeki hareketler tarafından takıp edilmesi icap eder. Di­ğer hareketler, ilk hareketin arkası sıra yürüyerek, o hareketin kuv­vetlenmesine yardımcı olurlar. Bu tabiidir ve mantık bunu icap etti­rir. Böyle yapılırsa ortak hedefin gayenin lehine olur.

Özellikle aydın kafaların yeni partiye dahil olmaları ile ortak hedef zafere daha kolay ulaşır, ilerde, tek bir maksat takip eden bir hareket meydana getirmek akla uygun ve mertçe bir davranış olur.

Fakat bu söylediklerim bu biçimde olmuyorsa bunun sebebi iki tanedir. Birincisine “feci” demek zorunda kalıyorum, ikincisi, üzü­lerek söyleyeyim insanın kışiliğindeki zaaftır.

Beni feci demeğe sevkeden durum, şöyledir: insanlar çoğu za­man ortak bir dâvanın peşinde oldukları halde, bir küme durumu­na gelip, soruna dört elle sarılmazlar. Bu feci sonucun sebebi şudur. Büyük çapta her türlü hareket, ancak uzun zamandan beri insanların kalplerinde mevcut olan bir temenninin ve o kalplerde sükût içinde uyuyan ateşli bir arzunun tespit edilip,gerçekleştirilmesidir. Asırlar boyunca, insanlarla belirli bir dâvanın hallini arzu ederler, taham­mül edilemez devamlı bir vaziyetten acı çekerler de, kendileri için kutsal olan eylemin gerçekleşmesine yardımcı olmazlar. Böyle sıkın­tı içinde bulunup, acı çeken ve bu duruma bir hal çaresi bulmak için icap eden harekete girişmek cesaretini göstermeyen milletlere ancak âciz vasfı verilir.

Bir milletin yaşamsal kuvvetini ve bu kuvvet tarafından teminat altına alınan hayat hakkını, günün birinde, Allah’ın lütfuyla, yapıl­ması icap eden işi başarabilecek kabiliyete sahip bir kimse çıkarsa bundan daha iyi ve daha hayırlı bir tesadüf olamaz. Binlerce insanın, büyük çaptaki sorunlardan bir bölümünü çözümlemek için dünya­ya getirildiklerini sanmaları mümkündür ve olağandır. Bazen Tan-rı’nın aynı zaman içinde, bir davanın halli için çeşitli insanlar ortaya çıkardığı ve nihai zaferi, kuvvetlerin serbest bir faaliyet içinde bu­lunduğu sırada en kuvvetliye, en çok lâyık olana kazandırdığı ve böylece o kimseye davayı halletme vazifesini verdiği de görülmüş­tür. Asırlar boyunca, dini hayatlarından memnun olmayanlar, kendi dinlerinin şeklini değiştirmek istemişlerdi. Bu manevi hareketi” ne­ticesi olarak toplulukların içinden, fikir ve bilgileri itibariyle, bu di­ni buhrana iyi bir reçete yazmaya aday olduklarına inanan, yeni bir görüşün peygamberleri veya hiç olmama, mevcut inanışın karşısında olan birkaç insan çıkmıştır. Bu işte de Tanrı, en kuvvetliyi, ı n büyük görevi yapmaya memur etmiştir. Kritik nokta buradadır. I >ı ger insanlar, Tanrı’nın lütfuna erişmiş böyle bir kimseye pek geç teslim olurlar. Hattâ birçok kimse, kendini en az onun kadar hak sahibi sanır ve sorunu çözümlemeye en az onun kadar kendini yet kili ve yetenekli kabul eder. Günümüzdeki insanlar ise, büyük da­vanın ancak büyük liderlerin çözümlemeye ehil olduklarını ve ken dilerinin bu kimseye yardımcı olabileceklerini anlamayacak kadar âcizdirler.

Şundan dolayı, hemen hemen her devirde çeşitli kimseler tarih sahnesine çıkar, birbirlerine benzeyen birtakım hareketler meydana getirirler. Bu durum karşısında halk açık bir temenni göstermekten uzak kalır. Halkta dâvaların tamamına dair bir fikir vardır. Fakat, halk, ideal ve temennilerin özü hakkında açık ve net bir fikir üret­mekten mahrumdur.

Bu işte feci olan taraf, iki ayrı kimsenin aynı maksada doğru tamamen farklı yollardan ve birbirlerinden habersiz olarak gayret göstermeleridir. Bu gibi kimseler, kişisel görevlerine karşı en temiz bir imanla ve canlı bir şekilde, diğer kimseleri nazarı itibara alma­dan, kendi yollarında yürümeyi mecbur hissederler. Feci olarak gö­rünen bir başka durum da, böyle siyasal hareketler ya da böyle din­sel gruplaşmalar, bir devrin genel eğilimlerinden doğdukları için, çalışmalarını aynı yönde yürüttükleri halde, birbirlerine karşı ba­ğımsız olarak örgütlenmeleridir.

Pek açıktır ki, çeşitli yollar üzerinde dağılan bu kuvvetler tek bir kuvvet halinde bir noktada birleşecek olursa başarı ihtimali çok daha çabuk ve muhakkaktır. Fakat bugüne kadar yapılan iş böyle olmamıştır.

Tanrı, yanılmaz mantıkla ve kesin olarak hareket eder. Çeşitli kümeleri birbirleri ile rekabet etmede serbest bırakır ve onlara zafer uğrunda mücadele etmelerine izin verir. Fakat en sonunda, kı­sa ve emin yolu seçmiş olan hareketi amacına ulaştırır.

Birbiri ile karşı karşıya gelen kuvvetler serbest bir şekilde reka­bete girişmezlerse ve en büyük karar, mağrur kimselerin doktrinler hükümlerinden kurtarılıp, açık bir başarının sağladığı itiraz kabul etmez delil ve ispatla verilmezse, iyi ve başarıya giden en kısa yolun hangisi olduğu dışardan tespit edilemez. Keza bir hareketin zirveye çıktığı ve faydalı olduğu ancak başa­rısı ile ölçülebilir. Sonuç olarak, çeşitli gruplar, çeşitli yollardan aynı amaca doğru yürürlerse, çevrelerinde gerçekleştirilmiş olan eş çalış­malara tanık ve vâkıf olduktan sonra, kendi yollarının değerinin ne olduğunu incelemeksizin bu yolu mümkün olduğu kadar kısalt­maktan ve enerjilerini en yüksek dereceye çıkararak amaçlarına en kısa zamanda ulaşmaktan geri kalmayacaklardır.

Bu rekabet sonunda her mücahidin seviyesi yükselir, insanlık birçok gelişmesini neticesiz kalmış, birkaç teşebbüsten çıkan dersle­re borçludur. Nihayet takip edilecek en iyi yolun tespiti, önceleri bize feci gibi görünen ve ferdi, şuursuz ve sorumlu olmayan un­surların ilk dağınıklıklarından ibaret olan bir vaziyetin neticesi ol­duğuna varılır.

Almanya’nın meselesini halletmek için mümkün olan bütün va­sıtaları tetkik ettikten sonra, tarih bunlardan aynı anda istifade edil­mesi icap eden iki tanesini muhafaza etmiştir. Bu iki esaslı eylem ve iki çözüm çaresinin önderleri Avusturya ile Prusya idi. Yani Habsbourglar ve Hohenzollemler.

Aynı zamanda bu yollardan birinin ya da ötekinin bütün kuv­vetlerle birleştirilerek takip edilmesi gerektiğine hükmediliyordu. O zaman, Avusturya’nın takip etmekte olduğu yoldan gidilecekti. Ke­za o günlerde en büyük kuvveti Avusturya teşkil ediyordu. Fakat, Avusturya’nın takip ettiği maksat ise bir Alman Reich’i meydana ge­tirmek değildi. Kuvvetli bir Alman birliğinin kurulmasına imkân ve­recek hâdise milyonlarca Almanın, kalpleri kanayarak, üzüntü duy­dukları bir şekilde meydana geldi. Bu hâdise, kardeşler arasındaki kavgamızın en yeni ve en korkunç belirtileri olarak değerlendirili­yordu. Çünkü, gerçekte Alman imparatorluğunun tacı, daha sonra­ki günlerde sanıldığı gibi Paris civarında değil, daha sonra tahmin edildiği gibi Königgratr’da ezildi. Alman Reich’ının kurulması müş­terek yollara uygulanan bir müşterek iradenin meyvesi olmadı. Bu gaye daha ziyade hegemonya uğrunda şuurlu, çoğu zaman da şuur­suz bir mücadelenin neticesi oldu. Nihayet, bu mücadeleden Prusya galip çıktı. Bu neticeyi, iki yüz sene önce bir gün Habsbourgların değil de, Hohenzollernlerin, yani Prusya’nın yeni Alman Reich’nın çekirdeği, kurucusu ve hamisi olacağını kim tahmin edebilirdi? Fa­kat, kaderin böyle olmasıyla daha iyi netice alındığını da kim inkâr edebilir? Veyahut bugün çürümüş, kokmuş, ahlâkı bozulmuş bir hanedan temeli üzerine kurulan bir Alman Reich’ını kim düşünebi­lir?

Biz burada “hayır” diyeceğiz ve sözümüze şöyle devam edece-giz..

Durumun tabii gelişmesinin yüzyıllarca süren mücadeleden sonra kendisine ait olan yere en uygun olanını oturtmuş olduğu­nu kabul ve teslim etmek gerekir.

Her zaman nasıl böyle olmuşsa, bundan böyle de hep aynı olmaya devam edecektir. Bundan dolayı, çeşitli insanların aynı maksat için ortaya çıkıp yola koyulmuş olmalarına üzülmemek lâzımdır. Aynı maksat için ortaya çıkanların en canlı ve en çevik olanı koşuyu kazanacaktır.

Çoğu zaman milletleri hayatlarında, görünüşte birbirine benzer hareketlerin, hep bir gibi görünen bir maksada çeşitli yollardan ulaşmak istemelerine zorlayan ikinci bir sebep daha vardır. Bu se­bepte feci bir fesat yoktur. Yalnız bu sebepten üzüntü duyulur.

Üzüntü duyacağımız husus, insanlarda çoğu zaman bir arada top­lanmış bir halde rastlanan haset, gıpta ve namussuzluk haritasıdır. Milletinin çektiği acı ve içinde bulunduğu buhran hakkında esaslı bilgi sahibi bir kimse çıkar, neden acı çekildiğini ve buhran içinde olunduğunu bilir bunları yok etmeğe yöneltilmiş teşebbüse girişir ve varılması icap eden hedefi ve bu hedefe götürecek yolu tespit ederse, dar kafalı kimseler, halkın dikkatini çekmeye muvaffak olan bu kimsenin hareketlerini dikkatli bir şekilde takibe başlarlar. Ben bu dar kafalı kimseleri, küçük bir ekmek parçası bulmuş olan ve ar­kadaşlarını, uzun uzun ve büyük bir dikkat ile tetkik eden serçelere benzetirim. Beklemediği bir zamanda, ani olarak o serçenin gagasın­dan, o küçük ekmek parçasını da alırlar.

işte bir kimse yeni bir yol tespit ederse, derhal bu yolun niha­yetinde ümit ettikleri bir ganimete ve nimete ulaşmak isteyen birta­kım işsiz güçsüz kimseler meydana çıkarırlar. Bu gibi kimseler ken­dilerini kabilse, hedefe daha çabuk ulaştırabilecek bir adam arama­ya büyük bir arzu ile teşebbüs ederler.

Eğer bu yeni hareket esaslı bir şey ise ve belirli bir program çiz-mişse o zaman aynı maksat uğrunda mücadele ettiklerini söyleyen başka kimseler ortaya çıkarlar. Fakat, neyse ki bu tip kimseler yeni hareketin safları arasına mertçe katılmaktan çekinirler. Tam tersine bu yeni harekettenmiş gibi görünüp onun programını çalarlar ve bu çaldıkları program üstüne kendi hesaplarına uygun bir parti kurarlar.

Aynı zamanda, tam bilgi sahibi olmayan kimselere de, kendile­rinin diğer parti gibi aynı maksada, o partiden daha önce sahip ol­duklarını iddia edecek kadar da yüzsüzlük ederler. Böylece hakir görülecekleri ve ezilip gidecekleri yerde, tam tersine kendilerini uy­gun bir ışık altında haklı ve büyük göstermeyi başarırlar.

Kendi bayrağına, daha önce başka bir kimsenin yazdıklarını ak­tarmak, başka bir partinin programını kopya etmek, sonra bütün milletlerin yaratıcısı imiş gibi ayrı bir kurul meydana getirmek bü­yük bir yüzsüzlük değil de nedir?

Asıl yüzsüzlük belki de bunlar değildir. Asıl yüzsüzlük, yem bir parti kurmak suretiyle, esas partiden ayrılan bu kimselerin daha sonra birlikten ve birliğin ehemmiyetinden bahsetmelerindedir. Hem bunu arkalarından yetişmenin mümkün olmadığı zamanlarda yaparlar. Bu tecrübelerimizle sabittir.

Irkçıların dağılması, çeşitli gruplara ayrılmaları işte böyle meydana geliyordu. 1918 ve 1919 yıllarında ırkçı adını taşıyan bir­takım teşekküller ve partiler birbirinin peşi sıra kurulmuşlardı. Fa­kat bu teşekküllerin ve partilerin kurulmalarında kurucuların hiçbir sorumluluğu yoktu ve olmamıştı. Sadece olaylar bu teşekkülleri or­taya çıkarmıştı. Bu teşekküllerden yalnız biri diğerlerine nispetle da­ha çok meydana çıktı. 1920 senesinden itibaren başarılar elde etti. Bu teşekkül Nasyonal Sosyalist Demokratik işçi Partisi idi.

Bu arada bir başka partinin kurucularının mertçe verdikleri ka­rar hayran kalınacak bir hareketti. Çünkü bu mert insanlar, diğer harekete nispetle kendi hareketlerinin daha az başarı ihtimali arz ettiğini gördüklerinde, partilerini feshederek, bir kayıt ve şart or­taya atmadan diğer hareketle birleştiler. Bizim bu sözlerimiz bilhas­sa Julius Streicher hakkındadır. Bu kimse partinin en yaşlı dâva adamlarından biridir. O sırada Nurenberg’de bulunan Alman Sosya­list Partisinin, Nasyonal Sosyalist Demokratik işçi Partisi ile bir alâ­kası yoktu ve tamamen müstakil bir şekilde kurulmuştu. Fakat bu i-ki partinin de amaçları ortaktı. Alman Sosyalist Partisi’nin en yaşlı lideri, biraz önce de belirttiğim gibi profesör Julius Streicher idi. Başlangıçta profesör de görevinin kutsallığına ve hareketin geleceğine inanmıştı. Fakat daha sonra Nasyonal Sosyalist Demokratik işçi Partisi’nin aynı sahadaki üstünlüğünü tespit ettiği vakit, kendi par­tisi ve işçi cemiyeti lehlerine gösterdiği faaliyetlerden vazgeçti. Partisinin taraftarlarını Nasyonal Sosyalist Demokratik işçi Partisı’ne girmeye zorladı. Çünkü kendisine karşı mücadelede bu parti galip gelmişti. Ortak hedef uğrunda tek cephede mücadele edilmesini arzu ediyordu. Bu karar hakikaten mühimdi ve zamanında alınmış bir karardı.

Parti olarak gösterdiğimiz faaliyet sırasında bir dağılma ve parçalanma gibi krizlere tesadüf etmedik, ilk günlerdeki arkadaşla­rın mertçe idareleri sayesinde her şey yine aynı şekilde doğru ve mutlu bir sonuca bağlandı.

Önceleri, ne kendilerine özgü fikirleri ve ne de kendilerinin ba­şarılarının artık su götürmez bir durum aldığını görünce, kendileri­ne özgü amaçları olmayan bir sürü ihtiraslı kişiler birdenbire kendi­lerinde bir yetenek olduğunu hissediyorlardı.

Bu arada birdenbire, birtakım programlar meydana çıktı. Bu programlar tamamen bizim partinin programından kopya edilmişti. Bizim partiden kopya edilen fikirlerin savunması yapılıyordu. Bu kimseler, yıllarca uğrunda mücadele etmiş olduğumuz fikirlerden söz ediyorlardı.

Nasyonal Sosyalist Demokratik işçi Partisi’nin eskiden ben ta­kip etmekte olduğu yollar, bu kimseler tarafından takip ediliyordu. Bu yeni oluşum partiler Nasyonal Sosyalist Demokratik işçi Parti­si’nin eskiden beri mevcudiyetini bildikleri için bu partileri neden kurduklarım izafi etmeye kendilerini mecbur hissediyorlardı. Belki ileri sürülen sebepler ne kadar asil olursa olsun, çeviri maksadı ile verilen beyanlar da o kadar sahte idi.

Bütün bunlara eğilim gösterilmesinin tek sebebi, ne pahasına olursa olsun bu işte bir rol oynamak isteyen parti kurucularının şahsi hırsları idi. Bu gibi kimselerin gösterdikleri cüret, sadece baş­kalarına ait fikirlere sahip çıkmak suretiyle meydana atılmalarından ibarettir. Fakat böyle bir cürete, ancak hırsızlık denir.

O sıralarda, bu parti kleptomanlarının kendi işleri için ortaya atacakları bir görüş veya fikir yoktu. Fakat, daha sonra ırkçı devle­tin parçalanmasını da yaşlı gözlerle takip edenler ve acı duyanlar yi­ne bu parti kleptomanları oldu. Başkalarının sesini başarabileceklerini sanarak ya da bunu ümit ederek, sürekli bir biçimde birlikten söz ediyorlardı. Bütün yaptık­ları iş, feryatları ve bitip tükenmez şikâyetleri ile başkalarını yor­mak, yalnız eskiden ortaya atılan fikirleri aşırmakta kalmamak ve aynı zamanda bu fikirlere yardımcı ve destek olan eski hareketleri de çalmaktı.

Bu yeni teşebbüsler, başta bulunanların fikri değerleri olmama­sı yüzünden ümit edileni vermediği için, hemen hemen hepsinin, önceleri hafife aldıkları işçi cemiyetlerinden birine girmekten mem­nun kaldıkları görülüyordu. O günlerde ayakta duramayan bütün teşekküller, işçi cemiyetlerinden birine iltihak ediyorlardı. Bunlar, birbirlerine asılmış sekiz-dokuz felçlinin bir gladyatör kuvvetine denk bir kuvvet meydana getireceğini zannedenlerdendi.

Belki bu sekiz dokuz felçli arasında bir sağlam kimse bulunabi­lirdi. Fakat, bu sağlam kimsenin de diğer felçlileri ayakta tutmasına kuvveti yetmez ve ilerde bu sağlam da diğerleri gibi felçli duruma gelirdi. Biz işçi cemiyetleri ile bu tip birleşmeleri daima bir manevra saydık.

Şu görüşü hiçbir zaman unutmamak gerekir, işçi cemiyetleri şeklinde meydana gelen yeni teşekkül hiçbir zaman zayıf grupları, kuvvetli grup haline getiremez. Tam tersine, önceden kuvvetli olan grup, böyle bir birleşme karşısında zayıf düşer. Zayıf grupları bir araya getirip kuvvetli bir teşekkül meydana getirmek fikri tama­men yanlıştır.

Esasen, çoğunluk hangi şartlar altında meydana getirilmiş olur­sa olsun, aptallık ve korkaklıktan başka bir şey ortaya çıkaramaz. Bu tecrübe ile sabittir. Bundan çıkarılacak sonuç şudur: Çeşitli zayıf grupların her türlü birleşmeleri ile meydana getirilecek yeni cemiyet muhtelif hatalarla teşekkül etmiş bir idare heyeti tarafından sevk ve idare edileceği için korkaklık ve zaafa teslim edilmiş olur. Ayrıca, böyle bir teşekkülde kuvvetlerin serbestçe faaliyet göstermelerine engel olunmakla, en yararlı ve en iyi liderin seçilmesi uğrunda yapı­lacak mücadeleye de fırsat verilmeyecektir. Bunun neticesi olarak en sağlam ve en kati fikirlerin galip gelmeleri de tehlikeye girmiş oluyor. Bu tip cemiyetler, mevcut durumun ve olayların doğal geli­şimine de karşıdırlar. Çünkü bunlar, uğrunda mücadele verilen so­runun çözümünü çabuklaştırmak yerine geciktirirler. Belki, bazı grupların birleşmeleri ve müşterek teşebbüslere gi­rişmeleri yararlı olabilir. Ancak bu teşebbüs, pek kısa bir müddet için ve pek belirli sorunlarla meşgul olmak için yapılmalıdır. Bu du­rum hiçbir zaman devam etmemelidir. Çünkü böyle bir durum ha­reketin kurtarıcı vazifesinden vazgeçmesine sebep olur. Çünkü ha­reket, yukarıda anlatılan bir birleşmenin içine saplanıp kalırsa kendi istikametinde gelişme imkânını da elinden kaçırır.

Demek oluyor ki, rakip partilere hakim olmakla, önceden tes­pit edilmiş hedefe muzaffer bir sıfatla ulaşmak ihtimali de ortadan kalkmaktadır.

Dünyada büyük olan her şey, birleşmeler tarafından meydana getirilen hararetli mücadeleler sonunda elde edilememiştir. Büyük olan her şey daima tek ve galip tarafından fethedilmiştir.

ittifaklar, kaynakları dolayısıyla, gelecekteki ufalanma tohumla­rını, hattâ o güne kadar elde edilmiş olumlu sonuçların tamamen kaybedilmesi sebeplerim kendi içlerinde taşırlar. Büyük ve dünya­nın altını üstüne getiren manevi mahiyetteki devrimci hareketler ancak bağımsız ve tek başına olan grup tarafından yapılan dev mü­cadele sonunda olumlu sonucu ulaşmıştır ve ulaşabilir. Dünyayı sa­ran böyle bir hareket hiçbir zaman, grupların birleşmeleri ile te­min edilemez.

Irkçı devlet bir halk işçi meclisinin anlaşmalardan meydana ge­tirilmiş idaresi ile ortaya çıkarılamaz. Ancak ırkçı devlet diğer ha­reketler arasından kendine yol açmış ve kuvvetini kabul ettirmiş tek bir hareketin faal iradesi sayesinde kurulur.



Yüklə 1,93 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   27   28   29   30   31   32   33   34   ...   40




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin