EBÛ’L-MUİN EN-NESEFÎ (418-1028/508-1114) Kimlik
Nesef şehri İslam ilim ve kültür hayatının canlı merkezlerinden biridir. Bu şehir pekçok ilim ve fikir adamının İslam ilim ve fikir hayatına hediye etmiştir. Nesefi nisbetiyle anılan birçok ilim adımının önde gelen simalarından biride hiç şüphesiz Ebûl-Muin Meymun en-Nesefi'dir.
Büyük bir Hanefi fakihi olarak şöhret yapan, Maturidi Kelâm Mektebinin mümtaz siması Ebûl-Muin 418/1028' de Semerkant'da dünyaya gelmiştir. Ancak O'nun Buhara'ya gelip yerleştiğini biliyoruz.
Ebû'l-Muin'in dedesi meşhur bir fakih olup ilmini Ebû Süleyman Musa el-Cüzcani'den almıştır.
İmam Ebû'1-Muin en-Nesefi büyük bir-Kelâm alimidir. Ehl-i Sünnetin akide ve usûlüne bağlı olan Nesefı, bid'at ehline karşı mücadeleler vermiş eserler kaleme almıştır. Maturidi Kelâm mektebinin en büyük temsilcisi olan Ebû'l-Muin'in metodu felsefi Kelâm metodundan farklıdır. O, Aristo geleneğinden uzaktır. Nesefi'nin metodu bugünkü semantik metoda çok yakındır. Onunla büyük benzerlik gösterir. Belki bu metod ona şeyhi İmam Maturididen intikal etmektedir. Zira İmam Maturidi de aynı semantik metodu çok iyi kullanmıştır. İmam Ebû'1-Muin en-Nesefi felsefeye yer vermeyen Kelâm metoduyla, üzerinde durulmaya değer, eserler sahibi bir maturidi Kelâmcısıdir.302
Eserleri
1- Ebû'l-Muin en-Nesefi'nin en önemli eseri, bugün yazma halinde bulunan, büyük bir değeri olan, hacimli, muhtevaca çok zengin, Kelâm'n bütün konularını inceleyen Tabsiratül-Edille fi ilmil-Kelâm isimli kitabıdır.
2- Bahrul-Kelâm fi 'İlmil-Kelâm adlı muhtasar eserde de Ebû'1-Muin Kelâm konularını ele alır. O bu eserinde daha kısa ifadelerle meramının anlatır. Bahru'l-Kelâm'ın çeşitli baskıları vardır. Kahire'de 1329/1911 yıllarında basılmış, Konya'da 1977 ve 1978 yıllarında iki ayrı basım halinde farklı ellerden türkçe tercümeleri yayınlanmıştır.
Ebû'l-Muin'in bunlardan başka,
1- et-Tem'hid Li Kavaidi't-Tevhid
2- el-Umdetu fi usuli'd-Din
3- Îzahu'l-Mehacce li Kevni'1-Akli Hucce .
4- el-Alim ve'l-Muteallim
5- Şerhu Camii'l-Kebir li'ş-Şeybani
6- Menahicü'l-Eimme fı'1-Füru' gibi eserleri vardır.303
Görüşleri Bilgi
İlim, malumun, bilinenin, olduğu hal üzere bilinmesidir, tanınmasıdır. Yaratıkların ilmi bu türdendir. Allah'ın ilmi ise, bir şeyin aslının ne olduğunu ihata etmesi, onun künhüne vakıf olmasıdır. Çünkü o şöyle buyurmaktadır.
"Böylece, biz onun yanında olanı ilmimizle kuşatmışızdır."304 ilmin tarifi hususunda, en doğru tarifi imam Maturidi yapmıştır.
"İlim, aklın ve duyuların alanına girer her şeyin (Mezkur) ilim sıfatına sahip olan kimseye tanınmasını sağlayan sıfattır." 305
Âlem
Ayan olun, araz olsun, Allah'tan başka olan bütün varlıklar alemi oluşturur. Alem ise onu yaratması olup varlığına bir alemdir, işarettir. Varlıklar Kadim, öncesiz, muhdes, sonradan olma şeklinde ikiye ayrılır. Kadim vucutda, var olmada, başkasından önce olandır. Allah, başlangıcı ve sonu olmayan ezeli, ebedi, kadimdir, öncesizdir. Allah'ın kadimliği, muhdesin zıddı anlamına bir kadimlik değildir. Çünkü böyle bir yaklaşımda, Allah'ın diğer varlıklara vücutda öncü oluşu, hudüs ve ta'til düşüncesini akla getirir. Allah evvel'dir, ahirdir oysa Allah'ın dışında olan ve alemi meydana getiren, cevher, araz ve cisimler sonradan meydana gelmişler, Allah'ın yaratmasıyla var olmuşlardır. Allah bütün varlıkların yokluğunu varlığına tercih edendir.306
Allah
Alemin yaratıcısı olan Allah bir tektir. Mecusilerin iddia ettiği gibi iki ilah sözkonusu değildir. Allah’a şey ve Nefs tabirleri ıtlak olunabilir. O nur'un ve zulmetin yaratıcısıdır. O araz ve cevher asla değildir. Cisim olduğunu iddia eden Mücessime büyük bir yanılgı içerisindedir. Müşebbihenin iddiaları da tamamen temelsizdir. O onların iftiralarından çok uzaktır.
Allah'ın sıfatları vardır. O kadim olduğundan, kadim'in eksikliklerinden uzak olması gerekir. Eğer o alim, kadir, diri, gören ve işiten olmasa bunların karşıtı olan cehalet, acizlik, ölüm, görmezlik ve itişmezlik gibi vasıflarla nitelenir, ki bu Allah için düşünülemez. O bütün kemal sıfatlarla vasıflanmıştır. O'nun zatıyla kaim ilim, Kelâm gibi sıfatlarının yanında Mükevvenden başka olan Tekvin sıfatı da vardır. Ve bu sıfat hadis ve muhdes değildir. Tahlik, Halk, İcad, İhdas, İhtira eşanlamlı kelimeler olup bunlarla bir tek mana anlaşılır. O da yok olanı yokluktan varlığa çıkarmaktır.307
İrade ve hikmet sahibi olan Allah ahirette görülecektir.308
Nübüvvet
Alemin Kadir, Alim ve Hakim Allah tarafından yaratılması insanları bir takım emirler ve yasaklarla donatması hikmetli bir iştir. Bu hikmetli iş mübüvvettir. Allah bu hikmeti ile insanlara yaşayacakları iki dünyada kendilerinin yararına olan hususları bildirir. Nübüvvet Allah için imkan dahilindedir. Onun akılla çatışan bir yönü yoktur. Nübüvvet mümkün olan işlerin en hayırlısıdır. Hatta o vaciplerin en hayırlısı yani Hakim Allah'ın hikmetinin gereği bir iştir.309
Nübüvvet bütün insanlık tarihini kaplayan bir olaydır. Bütün maddi ve manevi ilimlerin kaynağı mübüvvettir. Tabii ilimler dahi tevkifi, Allah'ın bildirmesiyledir. Sözgelimi, tabii ilimleri bilen birisi bunları Hipokrat'tan öğrendiğini, Hipokrat ta Esfelyenus'tan aldığını söyler. Bu sonuncusu ise ruhuyla sema'ya çıkıp oradan elde
ettiğini beyan eder. Bu örnek ilmin kaynağının nübüvvet vasıtasıyla Allah olduğunu izah ediyor. Tabii ilimler böyle olduğu gibi diğer bütün bilimler için aynı şey söz konusudur.
Mu'cize nübüvvetin isbat delilidir. Mu'cize olağanı kesen peygamberin elinde vukubulan Allah'ın fiilidir.
Nübüvvetin akla uygunluğunun en güzel örneği Hz. Muhammed'in şahsi hayatı ve O'nun getirdiği din'dir. Bu konuda Nesefi'nin ortaya koydukları cidden fevkalade önemli hususlardır.310
İnsan
İnsan, iş yapma gücüne, istitaaya sahiptir. Bu ikiye ayrılır:
1- Fiilden önceki sebeplerin sağlamlığı ve organların sağlıklı oluşu.
2- Allah'ın yarattığı bir araz olup insan onunla isteğe bağlı, ihtiyari fiillerini yapar. Bu fiil için illettir. Ancak insan hür iradesiyle seçimde bulunur. Allah ise kulun iradesine uygun olarak yaratır. Yaratıcı Allah, İnsan ise muhtar, müktesip faildir. İnsan bir işi dilerse, isterse ve ona yönelirse, Allah insanın kudretine mukarin olarak yaratır.311
İnsanın eceli, nzkı Allah'ın katında bellidir. Vuku' bulan herşey Allah'ın iradesi dahilinde olup kaza ve kaderin dışına çıkmaz.
Hidayet ve dalaletin seçimi insana ait olup yaratılması Allah'ındır. Allah'ın salah'a riayet mecburiyeti yoktur.
İnsanın aldığı Mü'min, Münafık, Müşrik, Kafir gibi isimler ve bunların hükümleri amellerle ilgilidir.
Kişi haramı helal saymadıkça ve onunla istihfaf etmedikçe, şehvetin galebesinden veya meylinden dolayı günah işlemekle kalpteki tasdikten ibaret olan İman'dan çıkmaz. Ancak tevbesiz ölürse, o Allah'ın meşietindedir. Onun dilemesine bağlı olarak fazlından, kereminden ya affa uğrar, bağışlanır veya birisinin şefaatıyla kurtulur veyahut cezası kadar azaba duçar olur.
Kabir azabı, kafirler ve bazı asi mü'minler için vardır. Şefaat ise aklen ve naklen sabittir.
Cennet ve cehennem halen mevcuddurlar. Allah'ın baki kılmasıyla ebediyyen faaliyette bulunacaklar, hiç bir zaman son bulmayacaklardır.
Nesefi gerek Banru'l-Kelâm'da gerekse Tabsıratu'l-Edille'de ahiretin varlığının kesinliğinden hareketle Ahiret hallerinin ve makamlarının durumları üzerinde beyanlarda bulunmaktadır.312
İmamet
İmamet konusunda söz çoktur ve uzun gider. Ancak belirtilmesi gereken şudur: Müslümanlara bir imam gereklidir. Gerekçesi de şu hususlardır:
Hükümleri infaz etmek, cezalan tatbik etmek, sınırları korumak, orduları donatmak, zekatları toplamak, zayıfları korumak, zorbaların ve yol kesicilerin taşkınlıklarını önlemek, cum'a ve bayramları eda etmek, adaleti tam olarak sağlamak, kimsesizleri evlendirmek, ganimetleri taksim etmek...
Bütün bunlardan dolayı bir imamın gerekliliği konusunda sahabe icma etmiştir. Ancak anlaşmazlık imam'ın belirlenmesi konusundadır. Bu hususta Sünniler ile şiiler arasındaki anlaşmazlık vardır. Ancak sünnilerin tutumları akle ve nakle uygundur. Nesefi konuyu ayrıntılı bir tarzda ele alır.313
Dostları ilə paylaş: |