Kelam tariHİ 10 Kelâmın Tanımı: 10


FAHRU'D-DİN er-RAZİ (543-606/1149-1210)



Yüklə 1,26 Mb.
səhifə23/43
tarix15.01.2019
ölçüsü1,26 Mb.
#97180
1   ...   19   20   21   22   23   24   25   26   ...   43

FAHRU'D-DİN er-RAZİ (543-606/1149-1210)

Kimlik

Adı Ebû Abdullah Muhammed b. Ömer b. Hüseyn b. Hasan b, Ali olan Fahru'd-din er-Razi Rey şehrinde doğmuş Herat şehrinde ölmüştür.

Kelâm ilminde büyük bir şöhretin sahibi ve imam olarak kabul edilen Razi, aynı zamanda büyük bir Müfessir, felsefe bilgini, edip ve şair olarak da ün yapmıştır. Babasına izafetle İbn-i Hatibi'r-Rey, rey hatibinin oğlu dendiği gibi ilminden ve şöhretinden dolayı "Fahru'd-Din er-Razi "el-Fahr b. el-Hatip" gibi lakaplarla anılmış, "Fahreddin Razi lakap ve nisbetiyle bilinmiş ve tanınmıştır.

Fahreddin Razi, ilköğrenimini babası Ziyaeddin Ömer'den yapmıştır. O, pek çok bilim dalıyla meşgul olmuştur, özellikle Fıkıh, Fıkıh Usulü, Tefsir, Felsefe, Tıp, Edebiyat, Şiir, Mantık bilimleriyle ilgilenen Razi, sözü edilen bilim dallarında ciddi eserler birakmışür.

İlim ve fikir hayatı bakımından zengin ve verimli bir zaman ve mekan kesi­tinde hayat süren Razi'nin memleketi Rey şehri daha başka Razilerin de yetişmesine şahid olmuş, onlara isim babalığı yapmıştır. Bunlar; Ebu Zekeriyya Yahya b. Muaz er-Razi, Meşhur tabip Ebû Bekr Muhammed b. Zekeriyya er-Razi, İbn Ebi Hatim er-Razi, Ebû Bekr er-Razi el-Cessas, Kutbu'd-din er-Razi gibi bilginlerdir.

Fahreddin Razi, önce babasından okudu, sonra el-Kemali's-Semnani'ye giderek orada öğrenimine devam etti. Rey'de ve Merağ'da tahsilini tamamlayan Razi, bir Şafii ve Eş'ari olarak ilim dünyasına katıldı.

Harezm'de, Buhara'da, Semerkant’ta ve Serahs'ta bulundu, Buralarda Mu'tezile, Kerramiyye Batınilik v. b. bid'at ehli mezheplerle münazara ve münakaşalar yaptı. Gazne ve Hindistan'a seyahatta bulunan Razi, Harzemşah sultanı Alaeddin'in himaye­sinde Herat'a yerleşti. Burada Şeyhu'l-İslam lakabıyla kalabalık bir talebe kitlesine dersler verdi.

Fahreddin Razi, seyahatleri, münazara ve münakaşaları ile gerek halk gerekse devlet adamları ve seçkinler katında büyük bir şöhretin sahibi oldu. Kendisi "Münazarat" isimli eserini bu konulara tahsis etmiştir. Ancak şöhretiyle birlikte aralarında kardeşi Rükneddin'in de bulunduğu bazılarının hased ve kıskançlığını da üzerine çeker. Razi'nin ölümünün Kerramiler'in zehirlemesiyle olduğu rivayet edilir 364

Büyük bir servetin sahibi olarak zengin bir hayat süren Fahreddin Razi, devlet adamları ve hükümdarların dostluğunu ve yakınlığını kazanmış, geriye pek çok ta­lebe ve eser bırakmış, sünni büyük bir alimdir. Hakkında Şiiliğe temayül olduğuna dair iddialar varsa da bunu eserleri ve görüşleri tekzip etmektedir.

Derslerinde akıcı bir üslup ve lisan kullanır, dinleyene tesir ederdi. Ders hal­kasının ön sıralarında öğrencilerinin büyükleri, orta ve arka sıralarda derecelerine göre diğerleri yer alırdı. Mes'elelerin çözümü önce öğrencilerine bırakır, konu çözümlenemezse açık ve en iyi bir şekilde müdahele eder ve problemi hallederdi. Fevkalade fasih ve beliğ bir ifadesi olan Razi'nin derslerini arapça ve farsça olarak takrir ettiği bilinmektedir.365


Eserleri

Fahreddin Razi'nin eserlerini kendisine ait olanlar ve şüpheli olanlar şeklinde bir tasnife tabi tutarak 194 sayısına kadar çıkaranlar vardır.

Onun eser verdiği bilim dalları itibariyle bazılarının isimlerini vermek gere­kirse şunları zikredeceğiz:

Tefsirde: et-Tefsiru'1-Kebir (Mefatihu'1-Ğayb)

Kelâm'da: el-Erbain fi usuli'd-Din, Esasu't-Takdis, el-Hamsun fi Usuli'd-Din, İsmetu'l-Enbiya, el-Mealim fi Usuli'd-Din, Şerhu Esmai'l-lahi'l-Hüsna.

Mantık, Felsefe ve Ahlakta: el-Ayatu'1-Beyyinat fi'1-Mantık, Ta'cizu'l-Felasife, el-Ahlak, Şerhu'l-İşarat ve't-Tenbihat (İbn Sina), Şerhu Uyuni'l-Hikme (İbn Sina) Lübabu'l-İşarat, el-Mebahisu'1-Meşrıkıyye, en-Nefs ve'r-Ruh.

Hem Kelâm ve hem Felsefe'de: Muhassal, el-Metalibu'1-Aliyye.

Cedel ve Hilafiyatta: el-Cedel

Fıkıh Usulünde: Şerhu'l-Veciz (Gazzali) el-Mahsul, el-Mealim

Edebiyatta: Şerhu Nehci'l-Belağa, Nihayetu'1-İcaz,

Tarihte: Fedailu'l-ashab, Menakibu'1-İmam eş-Şafii

Matematik ve astronomide: el-Hendese, Risale fi İlmi'l-Hey'e

Tıp da: el-Eşribe, et-Teşrih, Şerhu'l-Kanun (İbn Sina), et-Tıbbu'1-Kebir,

Sihir ve Astrolojide: el-Ahkamu'1-Alaiyye fı'1-A'lami's-Semaviyye es-Sirru'l-Mektum.

Mezhepler Tarihinde: İ'tikadatu'l-Firaki'l-Müslimin ve'l-Müşrikin,

Ansiklopedide: Camiu'1-Ulum (Bütün ilimlere dair) (sözü edilen bilim dal­larında)

Fahreddin Razi'ye nisbet edilen yüz kadar eser ismi daha zikredilmektedir. Bütün bunlar Fahreddin Razi'nin ilminin genişliğine ve ilgi duyduğu bilim dallarının çokluğuna delalet etmektedir. Şüphesiz o, burada bizi daha çok, bir Kelâmcı olarak ilgilendirmekte, Kelâm ilmiyle ilgili olarak yazdıkları ve söyledikleri bizi daha çok meşgul etmektedir.366

Kelâmda Râzî:

İmam Gazzali Makasıdu'l-Felasifede filozofları ve felsefelerini tarafsız bir gözlemci sıfatıyla ele alır. Orada amaçlarını açıklar. Tehafütü'l-Felasife'sinde ise fi­lozoflara ve felsefelerine karşı açık tavır alır. Onları tenkid eder, yerer, Aynı Gazali, filozofların alet ilmi durumundaki Mantıklarının hararetli savunucusudur. Onun Mantık bilim alanında kaleme aldığı kitap ve risale sayısı birden fazladır. Sünni düşünce akımı içerisinde Mantık'a ilk sahip çıkan O' dur. Mantık'ı sünni geleneğin ayrılmaz parçası haline getiren İmam Gazzali'nin üstün gayretleri olmuştur. Şu halde filozoflar ve felsefeleriyle ilk temas sünni İslam dünyasında Gazzali ile başlamış oluyor.

Abdu'l-Kerim Şehristani, İmam Gazzali’den sonra, Fahru'd-Din Razi'den önce, ara bir yerde bulunmaktadır. Onun filozoflara ve felsefelerine karşı tavrı Nihayetu'l-Akdam da, ne tam olarak red, ne de tam olarak kabuldür. Ancak görülen odur ki Şehristani, filozoflara ve felsefelerine ilgi duymakta, eserinde onların görüşlerini müstakil başlıklar halinde verme ihtiyacını duymaktadır. Onunla birlikte sünni düşünceye felsefe bir adım daha atmış oluyor.

Fahru'd-din Razi'ye gelince; o İslam filozoflarının benimseyip geliştirdikleri Aristo geleneğindeki felsefeyi en iyi anlayan ve onu Kelâm'ın ayrılmaz bir parçası haline getiren hiç şüphesiz Tefsir-i Kebir sahibi Razi olmuştur. Başka bir ifadeyle felsefeyi Kelâmlaştıran Fahru'd-Din Razi'dir. Neticede Ehl-i Sünnet anlayışında Kelâm'la felsefe birleşmiş, Razi ile birlikle "Felsefi Kelâm" dönemi başlamıştır. An­cak bu şu demek değildir. Kelâm ile Felsefe anlaşarak uzlaşmıştır. İlahiyat Nübüvvet ve ahiret gibi bazı ana konularda Kelâm'ın Felsefe'ye olan itirazları son bulmuştur şeklinde bir birleşme asla söz konusu değildir. Kelâm ana konularda kendi gündemini muhafaza etmiş, varlık ve bilgi gibi konularda felsefe'den fazlaca istifade yolu tutulmuştur. Felsefi Kelâm'da İmam Gazzali öncesi oluşturulan Kelâm'ın temel konuları felsefi, başka bir deyişle çok daha akli bir perspektifden ele alınmış, bunun­la birlikte Felsefe'ye ve konularına bakış yumuşatılmış, ona olan muhalefet azalmış, Felsefe adeta Kelâm'ın bünyesine dahil edilerek muhafaza altına alınmıştır. Sözü edi­len Felsefi Kelâm'ın İbn Arabi'de Felsefi Tasavvuf şeklinde büründüğü görülür.

Fahru'd-Din Razi Felsefe'yi Kelâm'a sokmakla, bu bilim dalına Aristo ge­leneğine göre bir yön tesbit etmiştir.367 Bu yeni anlayış Sünni Kelâm geleneğinde yeni bir metod değişikliğinin habercisi olmuş, daha sonraki Kelâmcılara tesir etmiş ve bundan Eş'ari'lik fazlasıyla yararlanmış, Maturidiliğin aleyhine daha kolay yayılma imkanı bulmuştur. Öte yandan Felsefenin Kelâm'a sığınması, bu disiplinde özgün şahısların yetişmesine ve eserler vermesine engel teşkil etmiş, her iki disip­lin, Kelâm ve Felsefe birbirlerine yaklaşmakla kazanacakları, gelişecekleri yerde kay­ba uğramışlardır. İmam Gazzali'nin herhangibir art niyet almaksızın samimiyetle karşı çıktığı Felsefe'yi Fahru'd-Din Razi Kelâm'a dahil etmekle, aslında Felsefe meşruluk kazanıyor, ancak istiklalini ve benliğini kaybettiği için bundan zararlı çıkan topyekün Felsefe oluyor.368

Görüşleri

Fahru'd-Din Razi, Kelâm'ın büyük imamı olarak bıraktığı eserlerde Felsefe ve Mantık'a fazlaca yer vermiştir. Belki o, Kelâm ve felsefeyi kaynaştırmada büyük me­safe almış, şöhretini bu alanda özellikle yapmıştır. Razî'nin yaptığı felsefeyi Kelâm'ın hizmetine başarıyla sunmak veya onu faydalı bir tarzda kullanmak olmuştur. O bunu vasiyyetindeki kendi ifadesiyle "Kur'an'da bulduğu faydaya eşit bir fayda gördüğü için yapmıştır.369


Bilgi

Bilginin kaynağı duyumların algıladığı ve aklın kavradığı nesneler olur. Bun­lar tasavvuru oluşturur. Tasavvurun tasdik haline gelmesi bir takım zihni faaliyetleri gerektirir. Tasdiklerin hepsinin bedihi, olmadığı açıktır.

Bilginin duyular ve akılla oluşması konusunda değişik görüşler vardır. Duyu­larla elde edilen bilgileri kabul edenlerin yanısıra reddedenler de bulunmaktadır.

Akli bilgiler kunusunda da aynı anlaşmazlıklar görülür. Akli bilgilerin kesin­liğini benimseyenler olduğu gibi itirazlarını yükseltenler de olmuştur. Ancak istidlal'in bilgi ürettiği bir gerçektir, istidlal, Nazar başka hükümlere ulaşmak için bir takım önermeleri düzenlemektir. Bu şekilde yeni bilgilerin elde edilmesi Eş'ari'ye göre adet, gelenek, Mu'tezile'ye göre tevellüd, doğuş yoluyladır.370


Varlık Ve Yokluk

Varlığın ve yokluğun tasavvur edilmesi apaçıktır. Zira "varlığımı" bilmem, var olduğumu bilmemden bir cüz'dür.

Yok, ya gerçekleşmesi mümkün olmayan bir nesnedir ki bu halis olumsuz­luktur. Varlık ve yokluk konusunda da çeşitli görüşlerin ortaya konduğu bir vak'adır.

Varlık ikiye ayrılır



1- Zatından dolayı sübütu gereklidir. Bu, Vacibu'l-Vücud olan Allah Teala’dır.

2- Zatı bakımından varlığı mümkündür. Bu da Allah'tan başka olan bütün varlıklardır.

Varlık bir başka yönden;



1- Kadim, öncesiz

2- Hadis, sonradan olan, şeklinde ikiye ayrılır. Kadim varlık Allah'tır. Başlangıcı olan varlıklar Allah'ın dışında diğer bülün varlıklardır.

Yaratılan bülün varlıklar, cisimler, cevher ve arazlardan oluşmuştur. Arazlar çeşitli şekillerde taksim edilmiş, bu konuda değişik görüşler beyan edilmiştir.

Cisimlerin unsurları ve oluşumları konusunda değişik görüşler ortaya atılmıştır. Özet olarak bu görüşler şöyledir.

1- Cisim, zati ve sıfatlarıyla hadis'tir.

2- Cisim zati ve sıfatlarıyla kadim'dir.

3- Cisim, zatıyla kadim, sıfatlarıyla hadis'tir.

4- Cisim, zatıyla hadis sıfatlarıyla kadim'dir.

Cismin zatı ve sıfatlarıyla hadis olduğunu Müslümanlar, Hristiyanlar, Yahu­diler ve Mecusilerin çoğunluğu kabul etmiştir.

Buna göre, cisimlerden oluşan kainatın ezeli olması imkansızdır. Bu im­kansızlık mahiyete gerekli ise, daima imkansız kalması gerekirdi.371

Allah

Kainat, cevherler ve arazlardan ibarettir. Allah'ın varlığına bunlarla delil getirilir.

Kainatın mümkün veya hadis olmasına göre yaratanın varlığına delil getirme dört şekilde olur.

1- Cisimler hadistir, bu Hz. İbrahim'in Allah'ın "Ben sönüp gidenleri sev­mem"372 ayetinde tuttuğu yoldur.

Kainat muhdestir. Her muhdesin bîr muhdisi vardır. Bu muhdis Allah'tır.



2- Cisimler mümkün varlıklardır. Onların imkan dahiline gelişi bir müessir, müreccih vasıtasıyla olmuştur. Onların varlıklarını yokluklarını tercih eden, yok iken var eden Allah'tır.

3- Arazlar sonradan oluşur, insanın nutfeden kana, ete, kemiğe dönüşerek oluşması buna misaldir. İnsanın meydana gelmesinde, kendisi, anası ve babası müessir değildir. Burada bir başka müessirin olması gerekmektedir. Nutfenin bizzat kendisinin müessir olmadığı aşikardır. Nutfenin ve ondan oluşan insanın yaratılmasında hikmet sahibi bir müessir olduğunu kabul etmek gerekecektir ki bu, Al­lah Teala'dır.

4- Arazlar mümkün varlıklardır. Bunun böyle olduğu açıktır. Sonsuz sayıda arazın mümkün olduğunu duyularla ve akılla insan her an müşahede edip durmak­tadır. Her mümkünün bir müessire ihtiyacı olduğu da kesindir.

Netice olarak kainat varlıklar manzumesi, bir Vacibu"l-Vücud olan Allah'ın yaratmasıyla hasıl olmuştur. Onun idaresine muhtaçtır.

Kainatın yaratanı vardır. Delilimiz, eğer var olmasaydı, yok olmuş olurdu. Yok sırf olumsuzluk olup onda bir öncelik gerçekleşme ve imtiyaz olmadığı için Tanrılığı yaraşmaz.

Allah'ın mahiyeti, zatı bileşik olmadığı gibi diğer mahiyetlere de zıttır. O hiç bir şeye hulul etmez, girmez. O cisim ve araz değildir. O, bir yönde olmadığı gibi bir mekanda da değildir.

Allah'ın sübuti sıfatları vardır. O kudret sahibidir. Bütün varlıklar buna tanıklık etmektedir. Eserleri meydandadır, işlerinin sağlam ve muhkem oluşu, onun ilmine delalet eder. Bu da duyularla algılanmakta ve bedahetle ortada durmaktadır. O'nun hayat sahibi oluşuna delil; kudret ve ilim sahibi oluşudur. Allah irade sahibi­dir. O'nun işlerinin önce veya sonra hasıl olmasının imkanı varken belli vakitlerde meydana gelmeleri bir tahsis ediciye ihtiyaç göstermesinden dolayıdır. Bu da iradedir.373 o aynı zamanda Gören ve îşiten'dir, Kelâmıyla Konuşan'dır. O Baki olup onun Tekvin sıfatına sahip olduğunu bir kısım Hanefi fakihleri söylemişlerdir. Var olan Allah görülebilir.374

İnsan Ve Fiilleri

İnsan ve fiilleri konusunda değişik görüşler ortaya konmuştur. Oysa şu tesbitler önemlidir.



1- İnsanın seçmede mutlak serbestliği yoktur. Bu kesin önermedir.

2- İnsan kendi işlerini yapsaydı bütün teferruatını bilmeliydi. Oysa insan yaptığı işlerin tafsilatını bilmemektedir. Buna örnek uyuyan insanın uyku halidir.

3- İnsan bir yandan yaratıcı, diğer yandan cansız varlıklar gibi güçsüz olma­makla birlikte, belli oranda varedicidir. Çünkü yasaklar, emirler, övgüler ve yergiler insan içindir. Yasaklardan ve emirlerden tercih etme yetkisi insana verilmiştir. Kur'an'dan on delil getirilmiştir.

1- Kur'an'da "iş" insana isnad edilmiştir.

2- Kur'an’da imanından dolayı mü'minin övülmesi, küfründen dolayı kafirin yerilmesi, itaata sevap, isyana azap va'di vardır.

3- Allah Teala'nın işleri yaratıkların işlerinden dengesizlik, haksızlık ve zulüm bakımından ayrıdır, farklıdır, uzaktır.

4- İnsanlar küfür ve isyanlarından dolayı yerilmişlerdir.

5- İnsanlar işlerinde muhtar, serbest olup işlerini kendi isteklerine bağlı ola­rak yaparlar.

6- İnsanların iyi işlere koşmaları emredilmiştir.

7- Allah Teala yardım dilemeye teşvik etmiştir,

8- Peygamberlerin hatalarını itiraf etmeleri ve onları kendilerine isnad etme­leri istenmiştir.

9- Kafirler ve asilerin küfür ve isyanlarını itiraf ettikleri belirtilmiştir.

10- İnsanlar inkar ve isyan ettiklerini belirterek tekrar dönüş isteklerini ahirette ortaya koyarlar.

Bütün bunlar Kur'an'dan insanın fiillerini kendisinin yaptığına dair istidlaller­dir, akli delillerdir.

Allah Teala bütün varlıkları irade eder ve yaratır. İmanın kafirden meydana gelmeyeceği bilinince, onun kafirden meydana gelmesi imkansız olur. Diğer bütün fiiller için aynı şey söylenebilir. Ayrıca bir nesnenin imkansız olmasını bilen onu istemez.375

Nübüvvet

Mu'cize, peygamberliğin ön şartı olması dolayısıyla, Fahreddin Razi, Muhassal'inde nakli delillerden söz ederken Mu'cizeyi başlangıçta izah etmek ihtiyacını hisset­miştir. Ona göre; harikulade bir iş olup karşı konamaz bir "meydan okumayla" bir­likte vuku bulan mu'cize; alışılandan başka bir iş olabilir veya alışılan birisi engelleme, men etme de olabilir.

Meydan okumanın bulunuşu, sadık ile yalancıyı ayırdetmek, peygamberin irhas hallerinden ve kerametlerden farklı olduğunu ortaya koymak içindir. Mu'cize kendisine de meydan okumanın bulunduğu harikulade olay olması dolayısıyla büyü, sihir ve göz boyacılık gibi düzenbazlıklardan tamamen farklı Allah'ın peygamberi bir tasdik fiilidir.

Nübüvvet'te en önemli ve kesin olay Hz. Muhammed’in (s.a.v.) peygamberliğidir.

Hz. Muhammed'in (s.a.v.) peygamberliğine delil pek çoktur. Ancak üç yol önemlidir:

1- Hz. Muhammed (s.a.v.) peygamberlik iddiasında bulunmuş ve mu'cize göstermiştir. Onun peygamberlik iddiası bize kadar Tevatür yoluyla gelmiştir.

Onun mu'cizeleri üç yöndendir.



a- Mu'cize olan Kur'an'ı getirmiştir. Kur'an'ı getirdiği tevatür yoluyla sabit­tir.

b- O, Kur'an'dan başka akli ve hissi mu'cizeler göstermiştir.

c- O, gaybtan haber vermiştir. Bu da bir mu'cizedir.

2- Hz. Muhammed (s.a.v.) peygamberliğini, ahlakı, işleri, hüküm ve dav­ranışlarını delil getirerek isbattır. Onun bu konudaki bütün fiili, davranış ve ahlakı peygamberliğini isbat eder.

3- Önceki peygamberlerin Hz. Muhammed'in (s.a.v.) nübüvvetini haber verme­leri Onun peygamberliğine delildir.

Yahudi, Hıristiyan, Tabiatçi ve Brahmanların Hz. Muhammedin (s.a.v.) peygam­berliğini inkarla ilgili görüşlerinin temelsizliği aşikardır.376


Peygamber Göndermenin Faydaları

Peygamber göndermenin faydalarını anlamak için aklın kavrayabildiklerine bakmak gerekir. Akıl;



1- Müstakil, kendi başına nesneleri kavrar.

2- Müstakil, kendi başına nesneleri kavrayamaz.

Birincisi kainatın bir hakîm yaratana muhtaç olduğunu bilmemiz gibi olandır. Bu konuda akli delil, nakli delil ile desteklenerek yükümlü insana özür beyan etme yolu kapatılır. Bunun için Kur'an-ı Kerim'den 4. Nisa suresinin 166. ve 20. Taha suresinin 134. ayetlerini zikretmek mümkündür.



a- Allah Teala kendisine ibadet edilmesini istiyorsa, İbadetlerin şekil ve mik­tarım bildirmesi için peygamberin gerekli olduğunu söyleyenler olmuştur.

b- Şehvet ve heveslerin saldırısından insanı kurtarmak için bir uyarıcının bulunması gerektiği hususu da ifade edilmiştir.

c- İmanın güzelliği ve küfrün çirkinliği akılla bilinmekle birlikte bunlara ve­rilecek mükafat ve cezanın, yararlı iş yapanın sevabının ve zararlı, çirkin iş yapanın da azabının ne olduğunu akılla bilmek kabil değildir. Öyleyse bu hususları açıklayıcı peygamberin gelmesi yerinde olur.

2- Aklın müstakil, kendi başına kavrayamadığı hususları göz önüne alarak peygamber göndermenin faydalarına gelince, bu konuda bazılarını şöyle zikredebiliriz

1- Akıl, ancak kendi alanında gereklidir. Fakat görme, işitme, konuşma gibi haberi sıfatlarda nakilden başka vasıta yoktur. Bu konular akılla değil, nakille bili­nir.

2- Yükümlü, mükellef ibadetlerin ölçüsünü ayarlamakta korkak ve çekingen davranır. Korku ve endişe peygamberlerle ortadan kalkar.

3- Çirkin olan her nesne gerçekten çirkin olmayabilir. Akla göre yaşlı, çil yüzlü bir kadının yüzüne bakmak çirkin, güzel bir kızın yüzüne bakmak güzeldir. Oysa şeriate göre durum bunun aksinedir.

4- Tıbbın gelişimi, astronomi bilgilerinin artması; irade, ahlak ve siyasette insanların toplu yaşama ilkelerini ve sanatları öğrenmesi peygamberler aracılığı ile olmuştur.

5- Akıllar değişiktir. Olgun olan az bulunur, ilahi sırlar pek yüksektir. Bu­nun için peygamber göndermek ve kitap indirmek gerekmiştir.

6- İnsanda organların en şereflisi ve reisi kalp'tir. Kalbin halifesi dimağdır. Oradan kuvvetler bedenin her tarafına yayılır. İnsan da böyle olup ona bir başkan gerekir. Bu da peygamberdir veya onun yerine geçendir. Peygamber alemde kalp gibi­dir, onun halifesi de dimağ gibidir, ilim ve anlatma kuvveti peygamberin halifesi vasıtasıyla bütün dünya halkına yayılır.

Kerametler caizdir. Mucizeden farkı, keramette meydan okuma yoktur.377


Ahîret

İnsanın, cisim olmayan, ancak bütün hayatı boyunca onunla birlikte olan bir "ben"i, bir manevi yönü vardır. İnsan bir yandan doğup büyüyen, gelişen ve sonra toprak olan bir beden, diğer yandan duyan, algılayan, idrak eden, bilen, öğrenen, şuurlu hareket eden bir manevi varlıktır, insanın maddi ve manevi yapısına bakılarak çok değişik görüşler ortaya atılmış ahiret konusunda bu görüşlerin ışığında yaklaşılmış bu bakımdan Müslümanlar, Hıristiyanlar, Materyalistler, Filozoflar farklı beyanlarda bulunmuşlardır.

Yok'un iadesi mümkündür. Yok olan nesne, yok iken ya mahiyetinden dolayı veya mahiyetin gereklerinden birisi için imkansızdır. Bu engeller kalkınca yok'un ia­desi mümkündür.

Dirilişin vuku bulacağını doğru sözlü peygamber haber vermiştir. Diriliş haşr bir imkandır. İmkan ise yapana ve kabul edene göredir. Oysa ikisi de mevcut olduğuna göre, Ahiret hayatı ebedi hayat olacaktır. Ayrıca insanın ölmeyen, yok ol­mayan manevi yönünü, yani nefsini ve ruhunu asıl kabul ederek ebedi hayatın varlığını izah etmek daha akılcıdır.378


Îman Ve Küfür

İman tasdikten, onaylamaktan ibarettir. Taatler imandan cüz, parça değildir. Büyük günah işleyen mü'min, iman etmesiyle itaatkar, günahıyla asidir.

İman artmaz ve eksilmez. Çünkü iman, peygamberin getirdiği zorunlu olarak bilinen her nesneyi tasdik etmenin adı olunca, bu mertebeleşmeyi kabul etmez. Bu­nun için iman artma ve eksilme kabul etmez. İman artık ve eksik olamaz.

İmanın artması ve eksilmesi konusu, dili, lisanı ilgilendirir. Her fırkanın ken­dine özgü delilleri vardır. Uzlaştırmak için şöyle denebilir. İşler, ameller tasdikin ne­ticeleridir, îmanın artmaz ve eksilmez olduğunu gösteren her nesne imanın aslına ait­tir. Artar ve eksilebileceğini gösteren de imanın kemaline aittir.

"İnşaallah mü'minim" demek şüpheyi göstermek için olmayıp teberrük etmek ve durumu sonuca bağlamak içindir.

Küfür, peygamberin getirdiği zorunlu olarak bilinen nesneyi inkar etmedir. Bundan dolayı kıble ehlinden hiç kimse kafir görülemez. Çünkü peygamberin getir­diğinden inkar ettikleri zorunlu olarak bilinmeyip istidlalle bilinmektedir.379


İmamet

İmamet'i kabul edip gerekli görenler olduğu gibi onu kabul etmeyip gerekli görmeyenler de vardır. İmameti gerekli görenlerde kendi aralarında akla ve nakle göre gerekli görenler şeklinde ikiye ayrılır.

İmameti akla göre görenler de ikiye ayrılır.

a- İmamet Allah'ın tayini iledir.

b- İmamet insanların tayini iledir.

İmameti Allah'ın tayini ile görenler İmamiyye mezhebi taraftarlarıdır.

İmametde akla göre tayini insanlara gerekli görenler ise Cahız, Ka'bi ve Ebû Huseyn el-Basridir.

İmameti nakle göre gerekli kabul edenler Ehl-i Sünnet ve Mu'tezile'nin çoğunluğudur.

İmameti kabul etmeyip gerekli olmadığını söyleyenler ise Hariciler ve Esam'dır.

İmamet Ehl-i Sünnete göre gereklidir. Sebebi ise insanlardan zararı savmaktır. Halk için güçlü bir başkan kötülüklerden kaçmak demektir, imametin gerekliliği icma ile sabit olup aklın gereğidir.

Fahruddin Razi, büyük bir Kelâmcı olarak bir ara Kelâm'dan Meşşai Felsefesi'ne kaymış ancak daha sonra yine Kelâm'a dönerek Felsefeye hücum etmiştir. O, hayatının sonlarına doğru Kelâmi ve Felsefi konulardan tamamen uzaklaşarak Kur'an ile meşgul olmuştur. Bunu vasiyyetinde beyan etmektedir. 380

Fahruddin Razi bir Eş'ari Kelâmcı olarak bazı noktalarda Eş'arilikten ayrılmış, Mu'tezile ile İbn-i Rüşd’le bazı noktalarda birleşmiştir.

Fahruddin Razi el-Mebahisu'l-Meşrikıyye adlı eseriyle özellikle Kadı Beydavi’nin Tavaliu'l-Envar’ı, Sa'du'd-Din Taftazani'nin Şerhu'l-Makasıd'ı ve Adudiddin el-Ici ile Seyyid Şerif’in eseri olan Şerhu'l-Mevakıfı'nın ana kaynağı durumun­dadır.381 Kendisinden sonraki Kelâm ve Kelâmcılar üzerinde derin tesirleri olan ve Felsefi Kelâm'ın ilk ve en büyük temsilcisi olan Razi, imam unvanına hakkıyla layık, İslam ilim ve düşünce tarihinin en güçlü simalarından ve isimlerinden biridir.382


Yüklə 1,26 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   19   20   21   22   23   24   25   26   ...   43




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin