ADUDUDDÎN ÎCÎ (680-756/1281-1355) Kimlik
Adududdin el-İci Abbasiler'in son zamanlannda İlhanlılar devrinde yaşamıştır. Bazısı Şii, bazısı Sünni olan hükümdarlarla münasebeti olan İci, huzurlu günlerini Ebû Said Bahadır zamanında geçirmiştir.
Asıl adı Abdurrahman b. Ahmed olan Adududdin el-İci, Şafii mezhebinde Eş'ari Kelâm alimlerinin en meşhurlarındandır.
el-İci, Şiraz şehrine bağlı İc (Ig) nahiyesinde dünyaya gelmiştir. Bazı kaynaklarda Hz. Ebû Bekr'in neslinden olduğu zikredilir.409
Hayatının ilk yıllarını Sultaniyye şehrinde geçiren Adududdin, burada büyük bir itibar ve nüfuz sahibi olmuştur. Daha sonra Şiraz'da kadılık ve müderrislik yapmıştır. el-Mevakıf adlı eserini Şiraz'da telif edip hükümdar Ebû İshak'a ithaf etmiştir. Devrindeki siyasi şartlar İci'nin fazla seyahat etmesine imkan vermemiştir. O, bulunduğu bölgedeki beylikler arasındaki savaşlarda Şiraz hükümdarı ile Muzafferiler arasında barış müzakerelerine katılmış, ancak daha sonra onun bir kaleye hapsedilmiş ve orada vefat etmiş olduğunu görüyoruz.
Onun vefatı ile ilgili bilgiler hapiste iken 756/1355 tarihinde olduğu şeklindedir. Adududdin el-İci, yaşadığı bölgede küçük hükümdarlar arasında kalmakla birlikte ilmiyle onlar nezdinde büyük bir itibarın sahibi olabilmiştir. Tesirli bir ifade gücüne sahip olan İci'nin, aynı zamanda büyük bir servetinin de olduğu rivayet edilir. 410 Vakarlı, olgun bir şahsiyet sahibi olan İci'ye zamanın bütün hükümdarları saygı göstermişlerdir.411
İlmi Kişilik
Adududdin el-İci, döneminin ünlü bilginlerinden öğrenim görmüştür. Beyzavi'nin talebesi Zeynüddin (Tacuddin) el-Hiki’nin (Behiki) derslerine devam ederek ilmi kişiliğini yükseltmiştir. O'nun, Beyzavi'nin talebesi olduğunu bile söyleyenler mevcuttur. 412
Geniş ve derin ilim sahibi el-İci, bu ilmini talebeleri aracılığıyla İslam ülkelerine yaymıştır. Meşhur talebeleri arasında bilhassa Saduddin Taftazani, Ziyauddin el-Afifi el-Kırımi, Şemsuddin el-Kirmani ve Seyfuddin el-Ebheri dikkati çekerler.
Kendisinde allame, muhakkik, müdekkik, Kadı'l-Kudatı'l-Meşrık Şeyhu'l-Ulema Adududdîn gibi unvanlarla bansedilen el-İci, akli ilimlerde imam; usul, beyan ve lisan ilimlerinde üstad idi. 413 Onun ilmi kişiliğine sadece hükümdarlar saygı duymakla kalmıyor, aynı zamanda devrin ilim adamları, edip ve şairleri de onun değerini takdir ediyorlardı. Hafız Şirazi onu bir beytinde; Şah Şeyh Ebû İshak'm devrinde Fars ülkesi beş fevkalade şahıs ile mamur idi. Birisi de ilimde padişahlar padişahı olan Adududdin idi ki, eser yazmakta Mevakıf binasını Padişah adına bina etmiştir." diyerek onu övmüştür.414 Talebesi Taftazani ise, "bize, izlerinde yürümekten, eserlerindeki gizli sırlan meydana çıkarmaktan, hatta meyvelerini toplayıp nurlarından ışık almaktan başka birşey kalmamıştır." demiştir.
Çok çeşitli bilim dallarıyla meşgul olan İci fıkıh ve usulünde de üstad olduğu gibi, felsefeyi de en iyi bilenlerden biriydi.
Adududdin el-İci devrindeki medreselerin öğrenim programlarında yer alan bilim dallarının hemen hepsine dair eserler kaleme almıştır. Onun yazdığı eserlerin başlıcaları şunlardır:
1- Tahkikatu't-Tefsir fi Teksiri't-Tenvir: Kadı el-Beyzavi'nin Envaru't-Tenzil ve Esraru't-Tevil adlı eseri tarzında kaleme alınmış bir eserdir.
2- Risaletü'l-Vaz'ıyye: Kendi alanında yazılmış tek eserdir. O bu eserinde ilm-i Vaz'dan kısaca, sistemli bir şekilde banseder. 1311 yılında İstanbul'da Mecmuatü'l-Vaz'ıyye içinde basılmıştır. Bu risalenin muhtelif şerhleri vardır.
3- Akaidu'l-Adudîyye: Vefatından 12 gün önce tamamladığı ve en son yazdığı eseridir. Celaluddin Devvani, bu risale için; Dini akaidin usulünden hiç bir kaideyi bırakmamak üzere mühim ve ana meseleleri toplamıştır." demiştir.415
Eserin Türkçe'si olduğu gibi (Nureddin Sadak, 196) pek çok şerhi ve ta'likatı vardır.
4- Fevaidü'l-Giyasiyye: İlhanlı Devleti vezirlerinden Gıyasuddin Muhammed'e ithafen yazılan bu eser, Yakup Yusuf es-Sekkaki'nin Miftahu'l-Ulum'unun bir özeti mahiyetindedir.
5- Şerhu Muhtasarı İbn Hacib: İbn Hacib'in Muhtasaru'l-Münteha adlı eserinin şerhidir, İstanbul'da basılmıştır. (1307)
6- Îşraku't-Tevarih: Hz. Adem' den İmam Gazali'ye kadar, peygamberlerden, peygamberlikten, Aşere-i Mübeşşere'den, Mezhep imamlarından bahseden, tarihden ziyade Kelâmcı için lüzumlu olan tarihi bilgiler ihtiva etmektedir Tarihçi Mustafa b. Ali bu eseri genişleterek Türkçe'ye çevirmiştir, (1008)
7- Cevahiru'l-Kelâm: el-Mevakıf in muhtasarı olup vezir Gıyaseddin Muhammed için kaleme almıştır.
8- Adabu'l-Allameti'l-Adududdin: Mübahese, münazara adabından bahseden kısa bir risale olup pek çok şerhi vardır.
9- Risaletü'l-Ahlak: Ahlaka dair muhtasar bir eserdir. 1281'de İstanbul'da basılan eserin muhtelif şerhleri vardır. Adududdin el-İci'nin kaynaklarda zikredilen başka eserleri de vardır. Hiç şüphesiz onun en önemli ve ünlü eseri el-Mevakıf dır.
10- el-Mevakıf:
Adududdin el-İci bu eserini Şiraz'da iken kaleme almış ve Şiraz emiri Ebû İshak'a ithaf etmiştir. Üzerinde pek çok şerh ve haşiyenin yapıldığı, halen İslam dünyasında, gerek Kelâm ders kitabı ve gerekse Kelâm ilminin önemli kaynak eserlerinden biri olarak kabul edilen el-Mevakıf, Kelâm bilim dalında en sistemli ve mükemmel kitap sayılmaktadır.
Ona yapılan şerhlerin en meşhuru ve yaygını hiç şüphesiz Seyyid Şerif Cürcani'ninkidir. Bu şerhe de haşiyeler, talikler ve hamişler yapılmıştır. el-Mevakıf, Cürcani'nin şerhiyle Şerhu'l-Mevakıf haline gelmiş, şerhli eser bu haliyle Cürcani'nin te'lifi olmuş, el-Mevakıf’ın şerhi olduğu unutulmuş, el-İci'nin el-Mevakıf’ı Cürcani tarafından yeniden yazılmıştır. el-Mevakıf’ın ve özellikle Şerhu'l-Mevakıf’ın haşiyeleriyle birlikte İstanbul ve Kahire'de muhtelif baskıları yapılmıştır. el-Mevakıf, altı mevkıftan oluşur, her mevkıf, mirsadlara, mirsadlar da maksatlara ayrılmıştır. el-Mevakıf’ta ilim, Varlık, Araz, Cevher, Cisim, İlahiyat, Sem'iyyat, İmamet konuları vukufla işlenir.416
Adududdin el-İci'nin Kelâm görüşlerini el-Mevakıf, Cevahiru'l-Kelâm ve Akaid Risalesi adlı eserlerinde bulmak mümkündür. el-Mevakıf, onun en geniş Kelâm kitabı olurken, Cevahir, el-Mevakıf’ın muhtasarı olup, Risaletü'l-Akaid ise son telifi ve bütün Kelâmi görüşlerinin özeti mahiyetindedir. A. el-İci sözkonusu eserlerinin te'lifinde, Fahruddin Razi ve S. Amidi'nin eserlerinden fazlasıyla istifade etmiştir.
el-İci'ye göre Kelâm ilmi diğer dini ilimlerin temeli ve en yücesidir. Onun bu ilmî, "Kelâm deliller getirmek suretiyle, dini akideleri isbat ve şüpheleri kaldırmaya kendisiyle muktedir olunan bir ilimdir"417 şeklindeki tarifi daha sonraki pek çok bilgin tarafından kabul ve tekrar edilmiştir.418
Allah
Allah: Kainatta bulunan herşey Allah'ın varlığına delildir. Sağlam bir akılla düşünen her insan O'nun varlığını kabul ve itiraf eder. Buna akli deliller de nakli deliller de şahitlik eder. O, kemal sıfatlarla nitelenmiş, noksan sıfatlardan uzaktır. O'nun zatı, diğer zatlara benzemez, nasıl ise öyledir.
O, vacip, mümkün mümteni... herşeyi bilir. O, mekandan münezzahtir, "şuradadır, buradadır" şeklinde Ona yön belirleyip işaret edilemez.
O'nun sıfatları, gerçekte, birdir, olaylara ve varlıklara taalluk bakımından sonsuzdur. Kudretiyle takdir ettiği, ilmiyle bildiği ve iradesiyle dilediği şeyler sonsuzdur. Yaratmasında noksan veya ziyade yapmak O'na aittir.419
Bilgi
Bilgi, bilginin başka bir şeyle tasavvur edilmesine bağlıdır. Bir şey hakkında bilgi edinmek, onu başkasından ayırmak demektir, ayirdetmeden bilgi meydana gelmez. Bilgiler; zaruri, hissi ve bedihi gibi kısımlara ayrılır. Nazari bilgi de sahih ve fasid olmak üzere ikiye ayrılır. Hadîs olan bilgi de Allah'ın adeti üzere yaratmasıyla meydan gelir.
Allah'ı bilmek:
1- Varlıklarla istidlal ederek,
2- Herkese vacip olan icma ile bilmek şeklinde ikiye ayrılır. Allah'ın varlığını sadece aramak vacibtir. Nazar ve istidlal ise, bunu yapabilenlere gereklidir.420
Varlık
Cevher, cisimlerin en küçük parçasıdır, cisim, cevherlerin birleşmesinden meydana gelir. Araz bir mahalle muhtaç olduğundan hadistir. Cevherler de, kendisine arazlar vasıl olduğundan, hadistirler.
Kainat var olduğu gibi yok da olabilirdi. Onun varlığını, yokluğunu tercih eden bir Müreccih vardır, o da Allah'tır.421
İman
İman, mutlak tasdiktir. Tasdik, kalbin işidir. Dilin işi ise, Tevhit ve şehadet kelimelerini söylemektir.
İman;
1- Zayıflık ve kuvvetlilik,
2- İnanılacak hususlar yönünden artma-eksilme kabul eder.
Küfür; imansızlık hali olup peygamber'in getirdiği kesin olarak bilinen şeylerin bazısını veya bütününü tasdik etmemektir.
Ehl-i Kıble'den olmakla beraber batıl yolda olanlar kafir değildir. İnsanlar, peygamberlere iman yönünden kısımlara ayrılır:
1- Müslümanlar hem Hz. Muhammed'in hem de diğer peygamberlerin peygamberliğine inanırlar.
2- Yahudi, Hıristiyan ve Mecusiler, inatlarından dolayı Hz. Peygamber'in nübüvvetini inkar ederler.
3- Brahmanlar ve Dehriler bütün peygamberleri reddederler.
4- Hz. Muhammed'e inanıp da usulde farklı içtihade sahip olanlar çeşitli İslam fırkalarıdır.
5- Hz. Peygamber'in nübüvvetini itiraf ve kabul edip delil üzere olanlardır ki, bunlar da Fırka-i Naciye'dir.
Akıl, eşyanın güzelliği ve çirkinliği hususunda hüküm veremez. Güzel Şcriat'in güzel, çirkin de yine Şeriat'in çirkin dediği şeydir. Kabihin yapılmayacağında, vacibin de terkedilmeyeceğinde icma-ı ümmet vardır.
Allah, güç yetirilemeyecek şeyi insana teklif edebilir. Çünkü O, her dilediğini yapandır. Salah ve aslaha riayet, Allah'a gerekmez.422
Nübüvvet
Nebi, Allah katından haber getirendir. Allah dilediği kimseyi peygamber yapar, Peygamber, nebiliğini isbat için mucize gösterir. Mucizenin kendine özgü şartları vardır.
Kur'an-ı Kerim, Mucizedir, Kıyamet'e kadar mucizeliği devam edecektir. Peygamberler günahsızdırlar. Allah onlarda günah yaratmamıştır. Onlar peygamberlikten önce küfürden, peygamberlikten sonra büyük günahlardan uzaktırlar. Peygamber göndermek mümkün ve caizdir.423
Ahiret
Ölümden sonra diriliş vuku bulacaktır. Cesetler haşrolunup ruhlar cesetlere iade olunacaktır. Var iken yok olan şeyi tekrar iade etmek caiz ve daha kolaydır.
A. el-İci, imamet, itikadı mezhepler ve Emr-i bi'l-Ma'ruf Nehy-i Ani'l-Münker konularını da işlemiştir.424
Dostları ilə paylaş: |