Kelam tariHİ 10 Kelâmın Tanımı: 10


SA'DU'D-DÎN TAFTAZANÎ (722-792/1322-1390)



Yüklə 1,26 Mb.
səhifə27/43
tarix15.01.2019
ölçüsü1,26 Mb.
#97180
1   ...   23   24   25   26   27   28   29   30   ...   43

SA'DU'D-DÎN TAFTAZANÎ (722-792/1322-1390)

Kimlik

Sa'duddin Me'ud b. Ömer Taftazani 722/1322 yılında Horasan'da Nesa'ya bağlı büyük bir kasaba olan Taftazan'da dünyaya gelmiştir. 792/1390 yılında Semerkand'da vefat eden Taftazani'nin cenazesi Serahs'a nakledilmiştir.425 Gençliğinde iyi bir öğrenim görmüş olan Saduddin, Kadı Adududdin İci ve Kutbuddin Razi'ye (766/ 1364) talebelik etmiştir.

Genç yaşından itibaren eser vermeye başlayan Sa'duddin, aynı zamanda devri­nin İslam ülkesinin de pek çok merkezini ziyaret etmiştir. Ancak o daha ziyade Serahs'da ikamet etmiştir. Daha onaltı yaşında iken Şerhu Tasrifi'l-İzzi'yi yazan Taftazani Herat, Gücdüvan, Harizm, Semerkand gibi şehirlerde hayatını geçirmiş, bir ara Timur'la birlikte (v. 807/1405) Anadolu'ya geçmiş, Osmanlı alimleriyle görüşmüştür. Onun eserlerinin Osmanlı ilim dünyasında tanınıp itibar kazanmasına bu ziyaretin ve Osmanlı ulemasıyla yaptığı görüşmelerin etkili olduğu açıktır.

S.Taftazani'nin mezhebi konusunda değişik görüşler vardır. Onun için Hanefî dendiği gibi Şafii de denmektedir. Buna sebep, onun her iki fıkhı çok iyi bilmesidir. Buna ilaveten, onun Maturidi mi yoksa Eş'ari mi olduğu konusunda da farklı görüşler vardır. Gerçek olan şudur ki, onda sanki itikadi ve ameli mezhepler birleşmiştir. Taftazani, sözü edilen mezheplere dair verdiği eserlerle ilmini isbatlamış müdekkik ve muhakkik büyük bir İslam alimidir.

Sa'duddin Taftazani, sadece yaşadığı dönemde değil; daha sonraki asırlara da damgasını vurmuş, eserleri ve görüşleriyle kendisinden daima sözettirmiştir. Yaşadığı devrin ilim ve düşünce dünyasına tam anlamıyla vakıf olan Taftazani ile bir dönemin kapanıp yeni bir çağın açıldığına tanık olunur. Kelâm ilminde bir dönüm noktası teşkil eden, kendisiyle Mütekaddimin, öncekiler döneminin sona erdiği, Müteahhirin, sonrakiler döneminin başladığı İmam Gazzali gibi, Taftazani ile de ge­nel olarak bütün İslami ilimlerde Mütekaddimin döneminin sona erip Müteahhirin döneminin başladığı ifade edilir.426

Taftazani, (s.a.v.) Şerif Cürcani ile birlikte özellikle Kelâm ilminde zirve oluşturmuş, daha sonraki devirlerde, bu iki seçkin İslam bilgininin Şerhu'l-Makalat ve Şerhu'l-Mevakıf adlı eserleri, araştırmacıların ellerinden düşürmedikleri hem müracaat, hem ders ve hem de kaynak kitapları teşkil etmişlerdir. Adı geçen bu iki bilginin Semerkand'da Timur'un sarayında yaptıkları ilmi münazaralar, gerek kendi devirlerinde, gerekse sonraki dönemlerde derin yankılar uyandırmıştır. Timur'un huzurunda galip geldiği söylenen Cürcani'nin üstün gelişine dayanamayan Taftazani'nin bu üzüntüsünden dolayı vefat ettiğini söyleyenler vardır.

Daha sonra bilginlerin, Taftazanici ve Cürcanici gibi sınıflara ayrılarak, tut­tukları alîmin haklılığına dair risaleler yazdıkları görülmüştür.427 Taftazani ile Cürcani arasındaki bu ilmi ve fikri rekabet, bilhassa Osmanlı ilim adamlarında faz­lasıyla kendini göstermiş, onlar çeşitli yönlerden bu iki değerli ilim adamının, gerek neseb gerek ilmi muhteva bakımından değerlendirmeye tabi tutmuşlardır.

Osmanlı ilim zihniyetinin oluşmasında Taftazani'nin eserleri ve görüşleri, ziyadesiyle etkili olmuştur. Hatta Osmanlı medresesinin ve zihniyetinin hocası, Taftazani'dir, diyenler olmuştur.

Taftazani'nin görüşlerinin yayılmasında, eserleri kadar yetiştirdiği talebeler de etkili olmuş, bunlar arasında bilhassa şu dördü, mümtaz bir yer işgal etmiştir:

1- Haydar b. Muhammed b. İbrahim, eş-Şirazi, el-Herevi (780-854 /1378-1450.)

2- Mevlana Celaleddin Yusuf el-Evbehi

3- Hüsameddin Hasan b. Ali el-Ebiverdi (v. 816/1413.)

4- Alaaddin Ali b. Musa (Koçhisarlı) (841/1413)

Ayrıca şu isimler de Taftazani'ye doğrudan ve dolayısıyla talebelik etmişlerdir. Kara Davud (Davud b. Kemal), Burhaneddin b. Kemaleddin, Seyyid Ali Acemi (860/1453), Celaleddin b. Es'ad ed-Devvani (854/1450), Şemseddin Karaca Ahmet, Molla Şemseddin Fenari (853/1430)428


Eserleri

Daha çocuk yaşta iken eser yazmaya başlayan Taftazani, İslami ilimlerin he­men hepsinde kitap ve risale türünde eserler vermiştir. Onun kitapları, İslam dünyasının resmi ve özel bütün medreselerinde ders kitabı olarak asırlar boyu okutulmuş, halen de okutulmaktadır. O, başta Kelâm olmak üzere Tefsir, Hadis, Fıkıh, Fıkıh usulü, Mantık, Sarf, Nahiv, Belagat, Tasavvuf gibi bilim dallarında ölmez eserler bırakmıştır.



Kelâm:



1- el-Mekasıd, Şerhu'l-Makasıd. Taftazani el-Makasıd'ı altı maksat üzere Semerkand'da 784/1383 yılında kaleme almıştır. Kendisine ait bu eseri daha sonra şerhederek Şerhu'l-Makasid haline getirmiştir. Makasıdu'l-Kelâm, Maksıdı't-Talibin, Şerhu Makasıdı't-Talibin fi ilmi Usüli'd-Din gibi değişik isimlerin sahibi olan Şerhu'l-Makasıd, Kelâm ilminde büyük önemi haizdir. Bu eserin pekçok yazma, aynca İstanbul'da yapılmış baskıları (1277 ve 1305) yıllarında) vardır.

Taftazani bu hacimli eserinin altı maksadını şöyle tasnif etmiştir.



1- "Mebadi" prensipler: Mukaddimat, ilim, nazar.

2- Genel kavramlar: Vücud, adem, maiyyet

3- Araz: Külliler: Keyfiyet, Kemmiyet, İdrak, İrade, Akıl, Tekvin, Mütekellimler, Filozoflar.

4- Cevherler: Cisim, Mücerredler, Nefîs-Akıl.

5- İhahiyyat: Zat-Tenzihat, Sıfatlar-Ahval, Efal, isimler.

6- Sem'iyyat: Nübüvvet, Mucize, Hz. Muhammed, Melekler, Veli, Sihir, Mead, ahiret, isimler ve Hükümler, İmamet...

2- Tehzibu'l-Mantık ve'1-Kelâm. İki kısımdan oluşan eserin birincisi mantık'a, ikinci kısmı Kelâma ayrılmıştır. Tehzibu'l-Kelâm diye anılan bu eser el-Makasıd'ın bir özeti mahiyetindedir. Bu eserin de, yazma ve basılmış pekçok nüshası mevcuttur.

3- Şerhu'l-Akaidi'n-Nesefiyye. Maturidi bilgin Ebû Hafs Ömer b. Mu­hammed Nesefi'nin Akaid metninin şerhidir. Bu eser, kendi alanında, hiç bir kitaba nasib olmayan çok geniş bir çevrenin ilgisini çekmiş, İslam dünyasının her tarafında erişilmez bir rağbete mazhar olmuştur. Sözü edilen eserin pekçok yazma ve basılmış nüshaları mevcut olup, dün olduğu gibi bugün de ellerden düşmemektedir. Şerhu'l-Akaid'in elliden fazla haşiyesi yapılmış, eserin halen dört kadar basılı nüshası ve değişik Türkçe tercümeleri bulunmaktadır.

4- Şerhu'l-Akaidi'l-Adudiyye. Taftazani'nin hocası Adududdin el-İci'nin Akaid risalesine yaptığı şerh olup yazma nüshaları bulunmaktadır.429

Tefsir-Hadis

Sa'duddin Taftazani Tefsir ve Hadisle de ilgilenmiş bu ilim dallarında Haşiye ala'l-Keşşaf, Şerhu'l-Ehadisi'l-Erbeın li'n-Nevevi isimli kitapları telif etmiştir.430


Fıkıh ve Fıkıh Usulü

Taftazani'nin Fıkıh usulüne dair, et-Telvih ila Keşfi Hakaiki't-Tenkih'i ile Şerh ala şerhi'l-Muhtasarı'l-Münteha adlı eserleri çok meşhurdur. O, Fıkıh ile ilgili olarak Şafii fıkhında el-Miftah'ı, Hanefi Fıkhında ise Feteval-Hanefıyye, İhtisaru şerhi Telhisi Camii'l-Kebir ve Şerhu Feraizi's-Secavendi isimli eserleri bırakmıştır.

Mantıkla ilgili olarak Şerhu's-Şemsiyye, Şerhu İsaguci, Şerhu'l-Mukaddime fi adabi'1-Bahs ve'1-Muvazene ve Tehzibu'l-Mantık ve'l-Kelâm isimli eserleri telif etmiştir.

Sa'duddin Taftazani'nin şöhretini sağlayan sahalardan birisi de, lisaniyyattır. O, dilbilimlerinin değişik alanlarına ilgi duymuş, bu alanlarda değerli eserler kaleme almıştır. Bunlar arasında özellikle, el-Mutavvel veya Şerhut-Telhısi'l-Mutavvel, Muhtasaru'l-Meani adlı eserler, Belagat sahasında, Şerhu't-Tasrifi'1-İzzi, Şerhu'l-Emsileti'l-Muhtelife, el-İrşad ve benzeri iseler Sarf ve Nahiv alanındadır.

Sa'duddin Taftazani, Tasavvufa dair, Risale fi vahdeti'l-Vücud'u yazmıştır. Onun bunlardan başka değişik konularda risaleleri mevcuttur.

Sa'duddin Taftazani, bilinen ve bilinmeyen, bulunan ve bulunmayan pekçok eseriyle, muhtevaca zengin ve dolgun ilmiyle İslam dininin en iyi şekilde anlaşılması için bütün gayretini harcayan, düşünce tarihimizde seçkin bir yer işgal eden büyük bir alimdir. Ona Allame unvanını verenler, herhalde onun bu yönünü keşfedebilenlerdir. O herşeyden önce Kelâm tarihinde bir dönüm noktasındadır. Bunu da görüşleriyle isbatlamaktadir.431


Görüşleri:




Bilgi:

İnsan bilgisi tabiri, hakikatlerin tasavvurunu ve tasdikini içine aldığı gibi diğer halleri de kapsar. Zaten bilgi, aklın idrakidir. Bu da eşyanın suretinin akılda meydana gelmesidir.432 İnsan, duyu organları ve aklıyla eşyanın gerçekliğini idrak eder. İnsan bu gerçekliğe, zorunlu olarak bilgisiyle ulaşır.

İlim, insanda bulunan bir sıfattır. İnsan bu sıfatla bilinmek durumunda olan varlığı tanır bilir. Ayrıca insan bu ilim sıfatıyla, iki şey arasında bir temyiz ve ayırım yapma imkanı bulur.

İnsan, duyu organları ve akıldan başka, bilgi vasıtası olarak haberi de kul­lanır.433


Alem-Varlık

Alem; Allah'tan başka ve O'nun bilinmesine vasıta, araç olan bütün varlıklardır. Bu alem, arazlardan ve cevherlerden oluşmuştur. Varlıklar, cisimler mec­muası olan alem, bütün maddi ve manevi unsurlarıyla sonradan meydana gelmiştir; Allah'ın yaratmasiyla varolmuştur. 434 Çeşitli alemlerden oluşan bu varlıklar düzeni, hareket ve sükunuyla, cevher, araz ve cisimleriyle, hüdusuyla ve bütün varlıkların hal ve vasıflarıyla Allah'ın yaratıcılığına, O'nun varlık ve birliğine, şehadet eder. Alem, Allah'ın varlığına alamettir, işarettir, emaredir.435


Allah

Allah'ın dışındaki bütün mümkün varlıklar O'nun varlığını isbat ederler. Ale­min hüdusu da bir mühdisin gerekli olduğunu ortaya koyar. Gerek imkan delili, ge­rekse hüdus delili, bir müreccihin, bir vacibu'l-Vücudun aklen gerekli olduğunu açıklıyor. Akıl, teselsülün ve devrin batıl olduğunu görerek bir Müreccih'i ve Vacibu'1-Vücud'u benimsiyor. Bu Mürecib, tercih edici, Vacibu'l-Vücud, Zorunlu varlık, Allah Teala'dir. Allah'ın varlığına yer, gök, yerdeki ve gökteki cisimler tanıklık ediyor. Buna Kur'an’da seksenden fazla yerde işaret ediliyor.436 Varlığı aşikar olan Allah, zatı itibariyle mümkün varlıklara asla benzemez. O noksan sıfatlardan uzaktır. O, parçalardan meydana gelmemiş, mürekkep bir zata, vücuda sahip değildir. O, ilim, kudret, irade gibi uluhiyet sıfatlarıyla nitelenmiştir. O'nda cisimlik arazları yoktur. Onun kudreti bütün varlıkları kapsar, bütün varlıklar kudretinin kap­samındadır. Alim oluşuna, muhkem, sağlam işler delildir.

Allah’ın sıfatları zatına zaiddir. O'nun mütekellim ve bir Kelâmla muttasıf olduğuna delil; bütün peygamberlerin tevatüren bunu bildirmeleridir.437

İnsan

İnsanın bütün fiilleri kendisine aittir, ancak bu fiillerin yaratıcısı Allah'tır 438 İnsan fiili Allah'ın kudretiyle meydana gelir. Çünkü insanın fiili mümkündür her mümkün Allah'ın yaratmasıdır, makdurudur. Bunun akli izahı böyledir. Ayrıca insan fiilerinin bütün ayrıntılarını bilmez. Böyle olmakla birlikte Kur'an'da ve Sünnet'te kulun fiilini Allah'ın yarattığına dair delil pek çoktur ve bu fiiller Allah'ın kazası dairesindedir.

Husun ve Kubuh da Allah'ın yaratmasiyla olup, Şer'idirler. İnsanın fiillerinin güzellik ve çirkinliği Şeriat'le tayin olunur. Akıl, bir fiilin güzel ve çirkin olduğu hükmünü veremez.

Güç yetirilemeyen işin teklifi caiz olduğu gibi Allah'ın fiillerinde illet, gaye aranmaz.

Hidayet, delalet, rızıklar ve eceller, Allah'ın yaratmasıyladır. Tevfik ve Hızlan da Allah'ın katındandır. Fiatların artıp eksilmesi de yine Allah katındandır. Zira bun­lar mala bağlı hususlar olup, gerçekte malları artıran eksilten Allah'tır. 439

Nübüvvet

Nebi, Hakk'tan halka mebûs olan, gönderilendir. Nebi, kendisine vahyedileni tebliğ etmek için Allah'ın gönderdiği insandır. Resul de böyledir, ancak onun şeriati ve kitabı vardır. Peygamber göndermek, Allah katından bir lütuf ve rahmettir. Pey­gamber göndermede, dünya ve ahiret için sayısız faydalar vardır.

Mutezile peygamber göndermeyi Allah'a vacip kabul ederken, filozoflar ise, alemin düzeninin korunması için onun lüzumuna kani olmuşlardır.

Peygamber nübüvvetini isbat için mucize gösterir.

Hz. Muhammed (s.a.v.) Allah'ın son peygamberidir. Onun peygamberliği, nübüvvetini ilan etmesi ve mucize göstermesiyle sabit olmuş, bu konuda ittifak ve tevatür hasıl olmuştur. Hz. Muhammed (s.a.v.)'in peygamberliğine itirazı olan Yahudi ve Hıristiyanların, onun şeriatine daha fazla ihtiyaçları vardır. Çünkü onların dinleri, tahrifat ve sapık görüşlerle doludur. 440

Veli, Allah'ın arif kuludur. O, itaatlere bağlı, günahlardan kaçınan, lezzetlere ve şevhetlere dalmayan, keramet sahibi, sağlam itikat, güzel ameller ve Hz. Peygamber’e uyan kimsedir.441


Ahiret

Mead, tekrar yaratılış, ilk yaratılış gibidir, hatta aynısıdır. Son'un Başlangıç'tan farkı yoktur, zira yok'un iadesi, ayniyledir. Çünkü Allah;



"Önce yaratan, sonra diril­ten O'dur. Bu O'un için daha kolaydır..." (Rum: 30/27) buyurmaktadır. Tekrar diriltmek, ölen kimseye ikinci defa vücut vermektir. Birinci vücudu veren, ikinci­sini daha kolay verir.

Bu ikinci yaratılış aynen bu dünyada gibi cismani olacaktır. Haşr, ilk asli un­surların bir araya gelmesiyle olacaktır. Dünyada insan nasıl ölürse ölsün, cesedi, be­deni hangi duruma düşürse düşsün, iade asli unsunların tekrar toplanmasıyla cismani olacaktır.

Cennet ve Cehennem şu anda mevcutturlar. Allah kitabında böyle beyan et­mektedir. Cennet ve Cehennem'in gerçekte nerede olduğunu konusunu Allah'a bırakmak yerinde olur.

Kabir suali vukubulacaktır. Diğer ahiret halleri, haberlerde varit olduğu şekilde, haktır, gerçektir.442


İman ve İslam

İman ve İslam konusu, kişinin aldığı isim ve bu isme bağlı olarak hakkında verilecek hüküm bakımından ele alınıp işlenmiştir.

İman, lügatte tasdik etmek anlamınadır. İmana sahip kişi, kendisi emniyet, güven sahibi olduğu gibi tasdik ettiği kişiyi de yalandan ve muhalefetten emin kılar.

İman, dilin fiili olmayıp kalbin işidir, bu tasdik olup marifet değildir, buna ameller dahil değildir. Bu açıdan büyük günah işleyen mümin olup fasıktır, günahkardır.

İslam ve iman birdir. Müslim, aynı zamanda mümin, mümin de müslimdir. Bu kelimeler eş anlamlıdır. İmanın artıp eksilmesi, imanın tarifiyle ilgilidir. Ameller imanın tarifine dahil edilirse, iman artar, eksilir, iman sadece tasdik olarak kabul edilirse iman artmaz, eksilmez.443

İmamet

İmamet, Fıkıh'la ilgili bir kavramdır. Ancak, kendine has şartları, özellikleri taşıyan bir imamı belirlemek, farz-ı kifayedir. Bu, dini ve dünyevi nassları ilgilendi­ren genel bir iş olup genel düzen ancak onunla kaim olur. Ancak imamet, itikadi bir konu olmayıp tamamen ameli bir konudur. Bununla birlikte ümmete, din ve dünya işleri için bir imam gereklidir, İmamet, din ve dünya işlerinde ammeye riyaset olup Hz. Peygamber'e de hilafettir.

İmamete bağlı bir konu da, Mehdi'nin gelişi ve Hz. İsa'nın inişidir. Bu konu­da haberler vardır. Ayrıca Hz. Peygamber, on büyük kıyamet alametinden haber ver­miştir.444

Sa'duddin Taftazani Şerhu'l-Makasıd'ında Kelâm ilminin bütün konularına dair teferruatlı bilgi sunmaktadır. O, bu eseriyle ve orada serdettiği görüşleriyle İslam düşünce dünyasının parlak ve aydınlık bir düşünürü ve büyük bir bilgini olarak geçmişe ve geleceğe ışık tutmaktadır.445



Yüklə 1,26 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   23   24   25   26   27   28   29   30   ...   43




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin