3- MÜTEKADDİMÛN, ÖNCEKİLER DÖNEMİ
Mütekaddimun, öncekiler dönemi Kelâm'ı şekil, muhteva ve usul yönünden kendine özgü bir Kelâm'dır. Belirgin özellik Mu'tezile'ye karşı olmaktır. Ancak şekil, muhteva ve usul Mu'tezile’nin tesbit ettiğinin dışına çıkamamaktadır. Kelâm'ın ana konularını varlık, Allah, Ahiret meseleleri oluşturmakta, usul olarak cedel metodu benimsenmektedir. İslam Kelâmının diğer dinlerin ilahiyatlarıyla birlikte mukayesesi yapılmakla birlikte asıl hedef, yakın düşman Mu'tezile'nin prensiplerinin ve görüşlerinin temelsizliğini, batıl oluşunu ortaya koymaktır. Bu bir tür iç hesaplaşmadır. İslamın kendi bünyesinde kalmak suretiyle ilim ve görüş üretmek yeni zihni, inşa faaliyetlerine girişmektir. Sünni Kelâm kendi özgür ortamında bağımsız bir ilim disiplini olmanın keyfini sanki Mütekaddimun döneminde yaşamıştır. Orijinal, özgün eserlerin, görüşlerin ortaya konduğu bir dönem olan Mütekadimun döneminde felsefe ve Mantığın etkileri görülmez. Sünni Kelâm Muhtevasını kendi iç dinamiğinden, İslami vahiyden alırken usul yönünden de kendi metodunu bulma ve geliştirme gayreti içindeydi. Bu dönem Kelâm'ı yine tedavülde olan ve değer verilen çağın malzemesini kullanıyor, bunları İslam inanç esaslarının istifadesine sunuyor, akli alanda bir Kur'an düşünce sistemi kurmaya çalışıyordu. Dönemin tabii ilimlerinin verilerinin Mütekaddimun dönemi Kelâmında görmek mümkündür. Ayrıca dönemin itikadi münakaşalarının da Sünni Kelâm'ın bu kesitinde yer aldığı müşahede edilir.
Mütekaddimun, öncekiler Kelâm'ı fazla karmaşık olmayan, dış etkilerden etkilenmesi en düşük düzeyde olan görünümüyle ve bilhassa temel konuların belirlendiği bir dönemin Kelâm'ı olarak, Kelâm tarihi'nin en parlak ve daima müracaat edilen, kendisinden asla vaz geçilemeyen bir devrini teşkil etmektedir.
Mütekaddimun Devri Mütekellimleri deyimiyle İmam Eş'ari ve İmam Matüridi'den sonra gelen ve İmam Gazali ile son bulan Kelâmcıları kasdediyoruz. İki asırlık bir zaman aralığını içine alan bu devrede gelen Kelâmcıların kendilerine has bazı özellikleri vardır:
1- In'ikas-ı Edilleyi kabul etmek.
2- Mantık'ı kabul etmemek
3- Felsefe konularına fazla yer vermemek.
1. İn'ikas-ı Edille; delilin butlanından medlulün butlanının lazım gelmesidir Başka bir ifade ile herhangi bîr konuda delilin sakat ve yanlışlığı ortaya konunca o delille ısbat edilen konunun da sakat ve yanlış olacağının gerekmesidir.
2. Metekaddimun devri: Kelâmcılarında aristo mantığı yoktur. Onlar mantık kaidelerini reddederek eserlerinde mantıki kullanmamışlardır.
3. Felsefi konular: Mütekaddimin Devrine ait mütekellimlerin eserlerinde daha sonraki şekliyle yer almaz. Her ne kadar cevher, araz v. b. konular yer alsa da felsefe konularının genişçe işlendiği devir, sonraki devirlerdir.
Mütekaddimun Devri Kelâmcılarının en meşhurları imam lakabını almış mezheb sahibi Ebû'l-Hasan el-Eş'ari ile Ebû Mansur el-Matüridi'dir. Daha sonra bunlara tabi olan, mezheplerini teyid edip Kelâmı güçlü bir ilim haline getiren derin araştırma yapan ve kıymetli eserler bırakan ikinci tabakadan mütekellimler gelir. Şimdi sırasıyla bunlar hakkında bilgi vereceğiz:210
Kadı Ebû Bekir el-Bakıllani: (403/1013)
Hicri 338 Miladi 950 tarihinde Basra'da doğduğu tahmin edilen Bakıllani, Bağdat'ta ikamet edip tahsilini orada yapmış ve orada meşhur olmuştur.
Ebû'l-Hasan el-Eş'arinin iki seçkin talebesi Ebû Abdullah Mücahid 370/980 ve Ebû'l-Hasan el-Bahili'ye talebelik edip onlardan ilim tahsil etti. Ders arkadaşları arasında Ebû İshak el-İsferayini 418/1027 ve İbn Furek vardır.
Bakıllani bir ara devrin siyasi gücü Büveyhoğullarının sarayında Adudu'd-Devle'nin yanında yer almış, Bizans'a elçilik göreviyle gelmiş Bizans'ta imparatorun huzurunda Hiristiyanlarla itikadi konularda münakaşalar yapmış ve onlara susturucu cevaplar vermiştir.211
Bakıllani'ye "Kadı" unvanı kısa bir müddet yaptığı kadılıktan dolayı verilmekle birlikte bu unvan, ilmi şahsiyetinin de bir yankısıdır. Fakat mezhebinin de muhtemelen Maliki olduğu kaydediliyor. Onun Şafii ve Hanbeli olduğunu da söyleyenler vardır, itikatta kuvvetli bir şekilde Ehl-i Sünnet ve'1-Cemaattan olan ve İmam Eş'ari'ye bağlı bulunan Bakıllani'nin Büveyhilerin sarayında bulunması, meşhur eseri Temhid'i Adudu'd Devle'ye takdim etmesi ve bu sultanın da oğlunun terbiyesini Bakıllani'ye havale etmesi, üzerinde durulması gereken hususlardır.
Takva sahibi olan Bakıllani için "her gece 35 varak yazardı, yazdıklarının sabahleyin arkadaşlarına okurdu, ilmi ve hafızası çok genişti" gibi sözler onun ilmi yetkisini ortaya koyan ifadelerdir.
Ebû'l-Hasan el-Eş'ari'nin tesbit ettiği prensipleri gerçek bir doktrin sistemine dönüştüren Temhid sahibi Bakıllani olmuştur.212
Aristo mantığını kullanmıyan Bakıllani'nin kendine özgü bir üslubu vardır.213
Eş'ari tabiat felsefesini bir nevi sistemleştiren üstadı gibi Basra'lı olan Kadi Ebû Bekir el-Bakıllani'dir.214
Kelâm ilmini Kelâm ilmi yapan el-Bakıllani'dir.215 O, itikadi konuları akıl yoluyla açıklama ihtiyacı duymuş, akılcı bir Kelâm sistemi kurmuştur.216
Bakıllani ve Atom Nazariyesi:
Lauis Gardet ve M. M. Anawati, İslam Sünni Kelâmında atom nazariyesinin ilk kullanılışını İbn Haldun'dan naklen Bakıllani'de görüyorlar. Oysa genel anlamda, İslam düşünce hayatında atomculuk Bakıllani’den çok öncedir. Daha önce Mutezili Ebû'l-Huzeyl el-Allaf 226/752 atomu, Allah'ın varlığının zorunlu bir sonucu olarak kullanıyordu. Gerçekte atom nazariyesi eski yunan düşünürlerinden Democrit ve Epicure'de bulunmaktaydı. İslam'a geçişi muhtemelen bunlar veya S. Pines'e göre Hind kanalıyla olmuştur. Sözünü ettiğimiz atom nazariyesi İslami akideye uydurularak kabul edildi. Bu, Allah’ın sonsuz iradesinin ve O'nu tek yaratıcı yapan kudretinin tasdikini zihnen kurtarmak için ideal bir tabiat felsefesi şeklinde oldu.217
Bakıllani de daha önceki atomcular gibi atomculukta bölünmez atomu realite olarak kabul ediyor. Bu atom varolmak için bir arazla örtülmüş olmalıdır. Birden fazla atomların yan yana sırlanışı cevheri verir. Bu da daima maddedir, müellef mürekkeb, cisimdir. Arazlar hadistirler atomlar da hadistirler. Şu halde atomlar, arazlar ve cisimler doğrudan doğruya Allah tarafından yaratılırlar ve her an yaratılmaktadırlar. Zira onlar sadece bir an mevcutturlar. Öyleyse eşyanın daima bir başlangıcı vardır. Buradan da Allah'ın hiç yoktan yaratması keyfiyyeti kendiliğinden ortaya çıkar.218
Bakıllani Aristo mantığını kullanmamakla birlikte felsefe ve mantığı biliyordu. Onun, akli mukaddimeleri kullanması bunları Kelâm ilminin usul ve kaideleri haline getirmesi buna açık delildir.
Bakıllani Mutezile Kelâmcılarına amansız bir muarızdır. Bunu eserlerinde görmek mümkündür. Bakıllani akla önem vermekle birlikte nakli kesinlikle ihmal etmiyor. Belki aklı, nakli anlamak için vasıta olarak kullanıyor. O, cedel metodunu gayet maharetle kullanıyordu.
Kadı Iyad, Bakillani'nin hicri dördüncü asrın müceddidi olduğunu beyan eder.219 Muhaddis Ebû'l-Hasen ed-Darekutni Bakıllani'yi takdir etmiş, onu Ehl-i Sünnetin müdafii ve Mutezilenin tahripçisi olarak görmüştü.
Bakıllani, 403/1013 te vefat ettiği zaman geriye 55 kadar eser ve pek çok talebe bırakmıştı. İmamu'l-Harameyn el-Cüveyni, Bakıllani'ye eserleri aracılığı ile talebelik etmiş, O da Gazzali'ye hocalık etmiştir.
Ebû Bekr el-Bakıllani'nin mevcut eserlerinin en önemlileri, Kitab et-Temhid, İ'cazu'l-Kur'an, Kitabu'l-Beyan, Kitabu'l-İnsaf ve el-İntisar li Nakli'l-Kur'an'dır.
Kitabu't-Temhid Kahire 1947 ve Beyrut 1957 de iki defa tabedildi.
İ’cazu'l-Kur'an'ın muhtelif baskıları olup son yıllarda Kahire'de (1954, 1963, 1972) yıllarında neşredilmiştir.
Kitabu'l-Beyan Beyrut'ta (1958) basılmıştır.
Kitabu'l-İnsaf, M. Zahid Kevseri tahkikiyle Kahire'de 1949, 1963 neşredilmiştir.
el-İntisar li Nakü'l-Kur'an İskenderiye'de (1971) neşredilmiştir.
Bunlara ilave olarak Hidayetu'l-Müsterşidin (Kahire, el-Ezher, 342/21) ve Menakıbu'l-Eimme (Şam, Zahiriyye 85,86 Bd. 2) yazma nüsha halindedir.
Î'cazu'l-Kur'an, Kur'an’ın i'cazına tahsis edilmiş, sahasında yazılan ilk eserlerden olup önemi ve değerini hiç bir zaman kaybetmeyen İslam klasikleri arasında yerini almıştır. Kitabu'1-Beyan, mucize, sihir ve buna benzer kavramlara temas eden yine sahasında yazılan ilk eserlerdendir.
Kitabu'l-İnsaf, kısa ve özlü bir Kelâm kitabı olup daha ziyade nakli delillerin yer verildiği akaide dair eserdir.
el-İntisar li Nakli'l-Kur'an, Kur'an tarihi özelliği taşıyan, Kur'an'ın icazına da yer veren bir eserdir.
Kadı Ebû Bekr el-Bakıllani'nin hiç şüphesiz en önemli eseri Kitabu't-Temhid'dir. O, bu eserinde özetle şu konulara ver verir:220
1- Bilgi
İlim; (bilgi) malumu, bilineni olduğu hal üzere bilmektir. İlim, ikiye ayrılır:
a) Kadim, ezeli ilim ki Allah'ın ilmidir.
b) Muhdes, yaratılmış ilim ki mahluktur, cin ve insanların ilmidir. Yaratıkların ilmi de zaruri ve istidlali olarak ikiye ayrılır.
İlim veya bilgi elde etme yolları beş duyu ile birlikte insanda yaratılan duygudur, insan bu duygu veya sezgi ile varlığı, sağlığı, hastalığı, gücü, aczi, iradeyi ve isteksizliği v, b. konularda bilgi sahibidir. Haber de bilgi aracıdır.221
2- Varlık
Bütün bilinenler ma'dum (yok) ve mevcud (var) diye ikiye yarılır. Mevcud var ve sabit olan şeydir. Ma'dum ise yoktur ve bir şey değildir.
Mevcud iki kısımdır: a) Kadim ve ezeli olandır, b) Yaratılan ve varlığının başlangıcı bulunandır.
Kadim ve ezeli olan, Allah Teala’dır. Yaratılan ve başlangıcı olan varük ise üçe ayrılır: Cisim, Cevher ve Araz.
Cisim: Parçalardan oluşmuştur, terkib ve telif olunmuştur.
Cevher: Arazları kabule elverişli asıldır.
Araz: Kendi başına bulunamıyan cisim ve cevherle birlikte bulunan vasıftır.
3- Alem
Alem, ulvi (yüce) ve süfli (aşağı) olmak üzere ikiye ayrılır. Cevherlerden ve arazlardan oluşur. Cevherler ve arazlar yaratılmışlardır. Bunlardan oluşan alem de yaratılmıştır. Bu alemin bir yaratıcısı ve şekil vericisi vardır. O da Allah'tır.
Alemin yaratıcısının bir tek olması gerekir. Birden fazla olması alemin düzeninin bozulmasına yol açar. O halde yaratıcı birtektir, o da Allah'tır.222
Allah
Allah yaratıcıdır, birtektir. Diridir, İşiticidir, Görücüdür, Konuşandır. Ezelidir, İlim. Hayat ve irade sahibidir. Bütün varlıklar yok iken varolmuşlardır. Varlıklar yok iken Allah vardı. Her varlığın var oluşu Allah'a bağlıdır. Allah'ın varlığı kendi zatındandır. O, bir başkasının varlığına muhtaç değildir. Bütün varlıklar O'na muhtaçtır. Allah alemi ve içindeki varlıkları bir illetten, sebepten dolayı değil, ama mutlak iradesiyle yaratmıştır. Çünkü Allah hakîm olan yaratıcıdır. O'nun her filinde, yaratmasında bir hikmet vardır. O'ndan hikmetsiz fiil sadır olmaz.223
Alemin aslının yaşlık, kuruluk, sıcaklık ve soğukluk olduğunu yani su, hava, ateş ve toprağın bu dört asıldan meydana geldiğini ve bunların dört ana unsuru oluşturduğunu iddia ederek Yaratıcı Allah'ı inkar yoluna giden tabiatçıların haklı yönleri yoktur. Onların dört unsuru dahi Allah'ın yarattığı maddelerdir.224 Allah, yıldızlar, ay, güneş ve gezegenlerin de yaratıcısıdır. Onlar Allah'ın mahlukları olup ne yaratma, ne insanlar üzerinde herhangi bir etkileri yoktur. Onların kendileri yaratık olduğu gibi hareketleri de Allah'ın yaratmasıyladır.225
Alemin aslının nur ve zulmet (ışık ve karanlık) olduğunu, bunların birleşmesiyle şahısların ve cisimlerin meydana geldiğini iddia eden Dualîstler (Zerdüştler) görüşleri de temelsizdir. Nur'un hayrı, Zulmet'in de şerri temsil ettiği inancı batıldır. Zira bunların her ikisi de arazdır ve Allah'ın yaratmasıyla vardırlar.
Hıristiyanların Allah'ın zatı ve sıfatları, Hz. İsa (a.s.). hakkındaki sözleri ile Brahmanların peygamberler ve peygamberlik hususundaki iddiaları tamamen yanlış ve asılsız görüşlerdir. Yahudilerin ileri sürdükleri görüşler mesnetsiz birtakım iddialardır.
Bütün bu geçmiş ümmetlerin yanlış inanç, tutum ve davranışları Hz. Muhammed'in (s.a.v.) peygamberliğinin ısbatıyla sona erer veya düzeltilir. Hz. Muhammed'in (s.a.v.) en büyük delili, Onun en keskin ve açık mucizesi olan Kur'an-ı Kerim’dir Kur'an, başkalarının bir benzerini getirmede meydan okumuştur (tahaddi). Meydan okuma devam etmektedir. Ama benzerini getirmek mümkün olamamaktadır. O halde Kur'an mucizedir. Onun mucize oluşu Hz. Muhammed'i (s.a.v.) teyid ve tasdik içindir. Hz. Muhammed (s.a.v.) hak peygamberdir. Onun her söylediği doğrudur, O, Allah'ın insanlar arasında seçtiği en son elçisidir. O halde O peygamberliğini ilan ve Kur'an’ı tebliğ ettikten sonra geçerli ve yürürlükte olan onun dini ve hükümleridir. Daha önceki din ve kitapların bir hükmü kalmamıştır. Yahudi, Hiristiyan, Sabii, Mecusi, Zerdüşt, Brahman v. b. din ve inançlar İslam ve Kur'an geldikten sonra hiç bir değer ve anlam taşımazlar. Hz. İsa ve Hz, Musa (a...) gibi peygamberlerin şeriatları nesholmuş, hükümleri kaldırılmıştır.226
İslam'ın içinde ve dışında Allah'ı cisim olarak tanımaya çalışanlar cismin ne olduğu üzerinde düşünürlerse, yanıldıklarını, çok büyük hata içinde olduklarını anlarlar, Allah cisim değildir, hiç bir yönden yaratılmışlara benzemez.
O, zati, subuti ve fiili sıfatların sahibidir. Sıfatlar hiçbir zaman mevsufun aynı değildir. Mevsuf ayrı, sıfatlar ayrıdır. Ama sıfatlar mevsufla birlikte bulunur. Allanın 99 güzel ismi vardır.227
Kur'an Mahluk Değildir.
Mutezile Allah'ın zatı ve sıfatları, Kur'an, cennet ve cehennem, insanın fiilleri v. b. konularda kendilerine özgü görüşler beyan etmiştir.
Allah ahirette görülecektir.
Allah bütün yaratıkları iade edendir.
İnsanın gücü vardır.
Bir fiilden başka bir fiilin doğması Allahın yaratmasıyladır.
İnsanların fiillerinin yaratıcısı Allah'tır.
Rızık, ecel, iktisadi hayatın işleyişi, hidayet ve dalalet gibi konularda herşey Allah'a aittir.
Allah ahirette günahkar mü'mini affedebilir.228
İmamet
Nassla imam tayini varid değildir, imamete tayin, seçimledir. Hz. Ebû Bekir (r.a.) seçimle tayin edilmiştir. O, ilk halifedir. Sonra sırasıyla Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali (r.a.) gelir.
Kadi Ebû Bekir Bakıllani eserleri ve görüşleri itibariyle çeşitli yönlerden araştırılması, değerlendirilmesi gereken önemli İslam bilginlerinden ve düşünürlerinden biridir. O'nun Hicri 4. asırdan bugüne söyliyeceği çok şeyler vardır.229
Dostları ilə paylaş: |