KELAM TARİHİ
Kelâmın Tanımı:
Kelâm ilmi, kesin delillerle dini akideleri bilmedir.1 Dini akideler kısaca, Allah'ın varlığı ve birliği, sıfatları, Peygamberler ve sıfatları, ahiret ve hallerinden ibarettir. Kelâm ilmi, dini inançlardan İslam'a göre bahseder ve bu yönüyle ilahiyattan ayrılır.2
Kelâmın Adı:
Kelâm ilmine Usulu'd-din dendiği gibi ona el-Fıkhu'1-Ekber adı da verilmiştir, İlm-i Kelâm, Nazar ve İstidlal ilmi olarak ta isimlenir. Tevhid ve Sıfatlar ilmi onun bir başka adıdır.3
Tevhid ve Sıfatlar ilmine niçin Kelâm adı verilmiştir? Bu konuda çeşitli görüşler vardır.4
1- Akli delillerle muhalifleri susturmayı gaye edinen Kelâm ilminin ismi mevzuunda bazıları "İslam'ın ilk asırlarında en büyük ilmi ve fikri anlaşmazlık Allah Kelâmı ve onun yaratılmış olup olmaması meselesi üzerinde çıktığı için bu adı almıştır" demişlerdir.
2- Amel konusunda değil de akaid konusundaki münazaralardan dolayı bu ismi aldı diyenler de vardır. Zira iman meselelerinin tartışıldığı bir devirde Selef susmayı tercih ediyor, konuşmuyor, buna karşılık bazıları itikad meseleleri etrafında görüş belirtiyordu.
3- Felsefedeki delil getirme metodlarını mantık ilmindekine benzer bir şekilde Usulu'd-din'e uyguladığı için mantık ilmine karşı olarak Kelâm adıyla isimlenmiştir.5
4- Ebû'l-Hüseyn el-Hayyat'ın (290/902) Kitabu'l-İntisar'ında 6 bu ilmin Kelâm adını almasının sebebi olarak Mutezile'nin söz söylemede, ikna etmede kudret sahibi olduklarından söz edilmekte, nazar ehli olduklarından karşılarındakini susturduklarından bahisle bu ilim kolunun ismini onların bu kabiliyetlerinden aldığı kaydedilmektedir.
Netice olarak bu ilim adını Kelâm olarak Abbasiler devrinde almıştır. (H. 132/ 656 dan sonra).7
Kelamın Konusu:
Kelâm ilmi konu olarak dini, akaidi uzaktan yakından ilgilendiren bütün meseleleri içine alır.8
Bu meseleler; Yaratıcı Allah'ın tekliği, kıdemi, kudreti, zati, subuti ve selbi sıfatları, sıfatlarının O'nun zatının ne aynı ne gayrı oluşu; cevher, araz ve cisimlerin yaratılmışlığı, alemin sonradan meydana gelişi, ahiret halleri, nübüvvet, imamet (devlet başkanlığı) gibi malum konulardır.
Bunlardan İslam'a uygun olarak Kelâm bahseder. Kelâm ilminde asıl olan İslam esaslarına uygunluktur. Eğer nakle değer verilmeyip sadece akıl esas alınarak bu konularla fikir beyan edilirse "İlahiyat" olur.9
Kelâmın Amacı:
Kelâm ilminin amacını özet olarak aşağıdaki gibi açıklayabiliriz:
1- Taklitten kurtulup yakine, (kesin bilgi)'ye ulaşmak.
2- Doğru yolda olanları irşad, doğru yolu bulmak isteyenlere, delillerle izahlar yaparak hakikati göstermek ve deliller göstererek yoldan sapanları susturmak...
3- Dinin esaslarını batıl, yanlış görüş taraftarlarının şüphelerinden korumak ve dini ilimleri Kelâm ilmi üzerine bina kılmak.10
Gerçekle bütün İslami İlimler itikat üzerine bina edilir. Akaid, söz konusu ilimlerin temelidir, İslami İlimlerin her biri akaide dayanır, ondan iktibas olunur. Eğer Alim, Kadir, Mükellif, Rasûllerin Mürsili, Kitapların Münezzili olan Yaratıcı-Sani' Allah'ın vücdu isbat edilmezse, Tefsir Hadis, Fıkıh ve Usulü gibi İslami ilimler tasavvur edilemez. Bütün bu adı geçen İlimler İlm-i Kelâma dayanır ve hepsinin gayesi iki cihan saadetini temin etmektir.
İslami ilimlere bu açıdan bakıp bir değerlendirme yapıldığında Kelâmın mertebesi ve şerefi meydana çıkmış oluyor. Böylece o, en yüce ilim olarak değerlendiriliyor. Zira bütün şer'i ilimler onda son bulur, ona ulaşır. Kelâmın kendine özgü ilkeleri vardır ve bu asıllar diğer İslami ilimlerden değil, kendisindendir. Diğer İslami ilimler Kelâma dayandığı halde Kelâm onlara istinat etmez. Kelâm bu yönüyle Şer'i ilimlerin reisi sayılmıştır.11
Kelâmın Doğuşu:
Kelâm ilminin tedvini, diğer İslami ilim dallarıyla birlikte, Abbasiler devrine rastlar. (132/656' dan sonra).
Kelâmın doğuşuna etki yapan amiller iç ve dış olmak üzere ikiye ayrılır. İç amiller İslami olanlardır. Dış amillerden maksat ise yabancı din, kültür ve düşüncelerin tesirleridir.12
A. İç Amiller:
1. Kur'an’ın Muhtevası:
Dahili sebeplerin başında Kur'an’ın muhtevası gelir.13 Kur'an’ın muhtevası ve bazı nasların tevilindeki anlaşmazlık Kelâm ilminin doğuşunu derinden etkilemiştir.14
a- Tevhid
Gerçekte Kur'an, Hz. Peygamber (s.a.v.) devrinde mevcut bazı dini inanışlara temas etmişti. Kur’an Peygamberlik müessesi aracılığıyla insanlığı tevhide çağırıyordu. Buna karşılık bir gurup insan "Bizi ancak zaman helak eder"15 diyerek her çeşit inancı kabul etmiyordu. Kur’an şirkin (Allah'a ortak koşma) her türlüsünü red ediyor, yıldızları ilahlaştırarak Allah'a ortak koşanlara Hz. İbrahim'in (a.s.) misalini getiriyordu: "İbrahim, üzerini gece bürüdüğü zaman bir yıldız gördü, 'Bu mu benim Rabbim?' dedi. Derken yıldız batıverince: 'Ben böyle batanları sevmem"16 dedi. Hz. İsa’yı ilahlaştıranlara Kur anı Kerim şöyle cevap veriyor:
"Muhakkak ki İsa'nın babasız dünyaya geliş hali de, Allah katında Adem'in hali gibidir. Allah Adem'i topraktan yarattı, sonra ona 'insan ol’ dedi. O da hemen insan oluverdi".17 Kur'an'da Tevhid'e zıd olan ilhad, şirk, Teslis ve bütün inkarcı cereyanlar reddediliyor.18
b- Nübüvvet
"Allah bir insanı mı peygamber gönderdi?" diyerek nübüvveti inkar edenlerin haline de Kur'anı Kerim temas etmiştir. Ayrıca Hz. Muhammed'in (s.a.v.) risaletine inanmayanlara Kur’an gerekli cevapları vermiştir. Nübüvvet konusu Kur’anda genişçe yer alır.19
c- Ahiret
İnkarcılar arasında ahireti kabul etmeyenler de vardı. Kur'an onlara "Mahlukatı ilk yaratılışa başladığımız gibi yine onu (öldükten sonra) iade edeceğiz "20 ayeti ve benzerleriyle karşılık vermiştir.21
Kur'an, cebr, ihtiyar ve teklif meselelerine de yer vermiştir. Uhud savaşında münafıklardan bir topluluğun halini hikaye eder:
"Bu zafer işinden bize ne diyorlardı ve ilave ediyorlardı."22
"İş elimizde olsa, zorla savaşa çıkanlmasaydık burada öldürülmezdik"23 Kur'an bunların iddialarını ayetin devamında reddetti.24
e- Davet Ve Mücadele
Allah Kuranda Rasûlüne. davette bulunmasını ve muhalifleriyle mücadele etmesini emretti.
"Ey Rasûlüm, insanları Kur' anla, güzel söz ve nasihatle Rabbinin yoluna davet et".25
Kısaca Kur’an muhtevasıyla, cebre ve ihtiyara delalet eden teklifle ilgili ayetleriyle Kelâm ilminin doğuşuna birinci dereceden tesir eden amildir. Ayrıca Kur'an’ın metodu İslam alimlerinin de usulü olmuştur. Onlar muhaliflerine Kur'an’ın bakış açısından bakmışlar, muarızlarının delillerine karşı deliller getirerek Kur'an’ı ve ortaya koyduğu dini akideyi açıklayıp savunmuşlardır. Bu tutum ve davranış da İlm-i Kelâmın tedvin ve doğuşuna büyük öçüde yardım etmiştir.26
2. Akli Araştırma
Fetihlerden sonra İslam ülkesi genişledi, zenginlik arttı, rahat ve huzurlu bir hayat müslümanları sardı. Neticede müslümanların aklı, fethedilen toprakların kültür ve dinleriyle teması sonunda bazı fikri araştırmalara kaydı. Daha önce büyük bir eğilim yoktu. Müslümanlar akli araştırma yapmaksızın İslami esaslara sımsıkı bağlı idiler. Bu, tam bir iman idi. Bu iman daha sonra felsefi ve ilmi bîr renge bürünmeye başladı. Alimlerin bir kısmı felsefeye sığınır oldu. Bir kısım insanlar da akli araştırmaya daldı ve bir takım görüşler ortaya atılmaya başlandı.27
İlk müslümanlar kadere, hayır ve şerrin Allah'tan olduğuna, Allah'ın insanı mükellef kıldığına sağlam ve mücmel bir imanla inanıyorlardı. Bu iman, herhangi bir akli araştırmaya dalmaksızın, felsefi düşünceye sapmaksızın toptan yapılan bir imandı.
Sonraki müslümanlar, iman, küfür konusundaki Kur’an ayetleri üzerinde fikir yürütmeye, görüşler serdetmeye başladılar. Onların akıllarını aşağıdaki türden ayetler meşgul ediyordu:
"Küfre varanları, iman nurunu şirk karanlığı ile inat yüzünden örtenleri azab ile korkutsan da korkutmasan da onlar için birdir; onlar iman etmezler".28
Bu ve benzer ayetlerin zahir manaları cebre ve takat getirilemiyecek teklife delalet ettiğini söyliyenler oldu. Öte yandan Kur’an iman etmeye herhangi bir engelin bulunmadığına dair ayetlerle doludur:
"İnsanlara Peygamber ve Kur'an geldiği zaman onları iman etmekten ve Rablerine mağfiret dilemekten, ancak, kendilerine evvelkilerin sünnetinin gelmesini veya ahiret azabının ansızın göz göre göre gelip çatmasını beklemek olmuştur.”29
"Müjdeleyici ve korkutucu olarak peygamberler gönderdik ki, bu peygamberlerin gelişinden sonra insanların kıyamette 'Bizi imana çağıran olmadı' diye Allah'a bir hüccet ve özürleri olmasın. "30
"Kafirler, Allah'a ve ahiret gününe iman etseler ve Allah'ın kendilerine verdiği nimetten riyasız harcamış olsalardı, onlara ziyan mı olurdu?".31
Bunlar ve benzeri ayetlerden insanın fiillerinde hür olup olmaması meselesi ortaya çıkmıştır, insanın hürriyeti meselesini kurcalayanlar ilmi ve felsefi araştırmalarını derinleştirmişler ve bu mevzuda Kur’an’ı Kerim onlara ilk hareket noktası olmuştur.32
3. İlk İhtilaflar
Hazreti Peygamberin vefatını takibeden siyasi ve içtimai hadiseler Kelâm ilminin doğuşuna geniş çapta tesir etmiştir.33 Hz. Peygamber, yerine geçecek bir halife tayin etmemiştir. Medineli Ensar, Mekke'li Muhacirlere "Bir halife sizden bir halife bizden olsun" teklifinde bulunmuştu. Mekke'liler bu teklifi kabul etmediler. Beni Saide'nin avlusunda (Sakif) önce Hz. Ömer'in (r.a.) Beyat etmesiyle bütün Ashab Hz. Ebû Bekir'e (r.a.) biat etti.
Hz. Ebûbekir ve Hz. Ömer (r.a.) hilafetleri zamanında Kelâm ilminin doğuşuna tesir edecek herhangi bir dini ve siyasi olay cereyan etmedi.
Hz. Osman'ın (r.a.) hilafetinin altıncı senesinden sonra dini ve siyasi olaylar birbirini takip etti, Bu olayların sonucunda ise bir takım gruplaşmalar meydana geldi. Bunların başında Şia, Havaric ve Mürcie gelir. Bu fırkaların her biri gerçeğin kendi tarafında olduğunu söylüyordu. Şiiler Hz. Ali'nin (r.a.) halife olmasını gerektiğini iddia ederken, Havaric aynı zatın mü'min mi kafir mi olduğunu münakaşa ediyordu. Mürcie ise tarafsız bir tavır takınıyordu.
İslam'ın bu ilk devirlerinin hilafet meselesi etrafında çıkan münakaşa ve kavgalarının sonraki devirler üzerinde büyük tesirleri olmuştur. Teşekkül eden her fırka kendine dini mesnetler bulmak için haberler, hadisler ve nasslar uydurmuşlardır. Hilafet meselesi ve kimin kafir, kimin mü'min olduğu gibi ondan çıkan diğer meseleler Kelâm ilminin doğuşunda islami bir faktör olarak önemli yer işgal etmiştir.34
B. Dış Amiller
Kelâmın doğuşuna etki yapan dış amilleri üç gurup altında toplamak mümkündür:
1. Yabancı dinlerin etkisi.
2. İslam ülkesindeki fikir hürriyeti.
3. Felsefe cereyanı ve tercüme faaliyetleri.35
1. Yabancı Dinlerin Etkisi:
İslam toprakları fetihlerden sonra çok genişledi. Bu fethedilen toprakların sahipleri Musevilik, Hıristiyanlık, Zerdüştlük, Brahmanlık, Saibilik gibi din ve inançlara mensub idiler. Onlar İslam'ın gelmesiyle bu dini kabul ettiler ama içlerinden bir kısmı bir müddet sonra eski dinlerini düşünmeye başladı. Özellikle eski dinlerin alimleri bu konuda dikkatleri çekiyor. Adı geçen din mensuplarının bazılarının eski dinlerinden kopmayışlarının bir sonucu olarak İslam'da yeni inanış ve görüşler, tenasüh nazariyesi gibi, doğmaya başladı.36
2. İslam Ülkesindeki Fikir Hürriyeti:
İslam dünyası bir ara her türlü fikir ve görüşün serbestçe münakaşa edildiği geniş bir forum haline gelmişti. Bu havadan yararlanan müslüman alim ve düşünürlerden bazıları daha önce İslam topraklarında mevcut olan din ve inanışların batıl oluşunu göstermek için bu kültürlere eğildiler, özellikle Mutezile Kelâmcıları bu hususta çok ileri giderek muhaliflerinin silahlarıyla silahlanmak amacıyla felsefeyi inceleme ihtiyacını duymuşlar böylece bir kısım müslümanlar felsefenin tesirinde kalmışlardır.37
3. Felsefe ve Tercüme Faaliyeti:
İslam dünyasındaki fikri ve ilmi hürriyetin bir sonucu olarak eski Yunan felsefe ve ilmine ait eserlerin büyük bir kısmı arapçaya tercüme edilmiş ve tercüme eserler arasında büyük bir yekûn tutan felsefe Müslüman düşünürlere tesirde bulunmuştur.
Bütün bu amillerin etkisi ile yeni bir ilim doğdu: Kelâm. Bu ilmin temeli İslam ve akaidi olduğu için İslamidir. Hatta gerçek manada İslam felsefesinden söz etmek gerekirse bunun Kelâm olduğunu söylemek icabeder.38
Zira Kelâm'da aslolan Kur'an nassıdır. Kur’an başlangıç olmak üzere akli araştırmaya yer verir ki, buna göre Kelâm bir tür Kur'an felsefesi haline gelir. Kelâm ilmine Kur’an felsefesi demek belki daha yerinde bir davranış olur. Bu ilmin İslami yönü özellikle Ehl-i Sünnet Kelâmının ortaya çıkışıyla belirgin bir hal almıştır. Kelâmın felsefeyle olan münasebeti; daha ziyade Kelâmın/felsefenin delillerinden yararlanması şeklinde olmuştur.39
Dostları ilə paylaş: |