Kemalist dincilerin



Yüklə 31,3 Kb.
tarix28.10.2017
ölçüsü31,3 Kb.
#17834

Ben böyle yargıyı ihbar ediyorum

Baskın Oran

İzmir’de Sezen Aksu’nun adını duvardan söken Kemalist dincilerin bu sefer de Beşiktaş’taki sergiye hücum ederek sanat afişini yırtmalarını yazacaktım. Başka sefere. Bugünkü daha acil; savcılığın ihbar kabul etmesini talep ediyorum.

Kolaylık için, başından varsayalım ki KCK’cılar Türkiye’nin kanını içmeye susamış katillerdir, mahvedilmeleri vaciptir; dahası var mı? O zaman söyleyiniz: Bu kana susamış katillere, Türkiye’de geçerli hukuka uygun savunma hakkı verilecek mi verilmeyecek mi? Ona göre devam edelim.



Lozan’ı yargıçlarımız nasıl reddeder?

Olay şu: Diyarbakır’daki KCK davasında sanıklar Kürtçe savunma yapacaklarını söylediler. Savcı reddini istedi. Yargıçlar o gün karar vermediler. Bu insanlar tutuklanalı 18 ay olduğu halde, sanki bunu hiç düşünmemişlerdi, ertesi gün (o gece ne düşündüler, ne danıştılarsa) reddettiler.

Oysa Türkiye’de her isteyenin kendi ana dilinde (yazılı değil ama) sözlü savunma yapma hakkı var. TC’nin kurucu belgesi Lozan Barış Antlaşması’nın 39/5 maddesinden geliyor: “Devletin resmî dili bulunmasına rağmen, Türkçeden başka dil konuşan Türk uyruklarına, mahkemelerde kendi dillerini sözlü olarak kullanabilmeleri bakımından uygun düşen kolaylıklar sağlanacaktır.” Kolaylık derken, tabii ki başta tercüman.

Bunu 20 yıldır yaza yaza kalemim yalama oldu. Bugün amacım, bunları bilmeyen veya bildiği halde ulusal ezber okumaya devam edenlerin çocuk veya torunlarına duyurmak. Öğrensinler ki, ileride gidip ellerini öpmesinler bu büyüklerinin bayramlarda.



Yazması olan, okuması olmayanlar

Yıllar yılı 39/5’in uygulanmasını engellemek için yırtınanlar çıktı. Yazmaları olan ama okumaları olmayan bu kişilerin söyledikleri özetle şunlar:

1) “Bu madde sadece gayrimüslim TC vatandaşları içindir.” Bunlar, maddede “Gayrimüslim Türk uyruklarına” değil, “Türk uyruklarına” yazdığını görememekte.

2) “Bu madde Kürtlere uygulanamaz”. Bunların ezberine göre Lozan’da bu maddenin yer aldığı kesimin başlığı “‘Azınlıkların Korunması”. Demek ki, diyorlar, sadece azınlıklar yani gayrimüslimler için konmuş ve azınlık statüsünde olmayanlara, mesela Kürtlere uygulanamaz.

Okumaları olmadığı için, yakın tarih de okumamışlar. Bilmezler ve bilmek istemezler ki “insan hakları” terimi uluslararası belgelere ilk defa İkinci Dünya Savaşı ertesinde BM Antlaşmasının 1/3 maddesiyle girmiştiiiir. Lozan’ın yapıldığı 1923 tarihinde yoktuuuuur. 16. Yüzyıldan beri sadece “azınlık koruması” terimi vardıııır. Kesimin başlığı onun için böyle konmuştuuuur.



3) “Sanıklar Türkçe biliyor; onun için Kürtçe savunma yapamazlar.” Çünkü okuma bilmedikleri için göremezler ki madde 39/5 “Türkçe bilmeyen” demiyor. “Türkçeden başka dil konuşan” diyor. Türkçe biliyor-bilmiyor ayrımı yapmıyor madde. Çünkü mahkemelerde savunma hakkından daha önemli hiçbir hak yok ve bu hak ancak insanın en iyi bildiği dil olan ana dili üzerinden kullanılabilir. Tabii, maddedeki şekliyle, yalnızca sözlü olarak. Türkçeden başka dilde yazılı savunma verilemez.

Lozan’ın lehte apaçık maddesi varken, “meramını anlatacak kadar Türkçe bilmiyorsa tercüman” öngören Ceza Muhakemeleri Kanunu md. 202’den ve “sanık duruşma dilini anlamıyorsa tercüman getirtilir” diyen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) md. 6/e’den dem vurmak nasıl bir mantık?

Üstelik, farkında mısınız bu apaçık hakkı engellemek için neyi gerekçe kullanmış Diyarbakır yargıçları? Türk yargısının bugüne kadar uygulamayı sürekli reddettiği AİHS’yi! Bu kadar olur yani!

Lozan 39/5 tüm yasalardan üstündür

Sonuna kadar gideyim de, komple olsun. Okuması olmayanlar şunları da diyorlar:

1) “Bu bir antlaşma maddesidir. Kanun maddesi değildir. Yahu, Lozan 23 Ağustos 1923 tarih ve 340 sayılı kanunla Türk iç mevzuatına dahil edilmiştir; hiç okutmadılar mı size?

2) “Türkçeden başka dil konuşmayı yasaklayan kanun maddeleri var”. 2932 sayılı bir 12 Eylül kanunu vardı. Nisan 1991’de kaldırıldı, buna temel olan Anayasa maddeleri de Ekim 2001’de. Hukuk dışıydı idi. Çünkü İsmet Paşa tarafından imzalanmış Lozan md. 37 hükmü, bizzat Ankara Hükümeti’nin teklifi olan madde 39’un Anayasayla bile değiştirilmesini yasaklıyor.

Anayasa deyince aklıma geldi, bunlar 2004’te AB Uyum Yasaları arasında getirilen Anayasa md. 90/5’i de okumamışlardır. Diyor ki, aynı konudaki ulusal mevzuatla çatıştıkları takdirde, temel hak ve özgürlüklerle ilgili uluslararası antlaşma hükümleri esas alınırlar. Yani 39/5, iç mevzuatta aksini söyleyen bir kanun maddesi olsa bile, ondan üstündür.

Yargıçlar suç işlemiştir

Kürtçe savunmada ısrar ederse susma hakkını kullanmış sayılacaktır”. Bu inanılmaz karakûşî karar, 10.10.10 tarihli Radikal İki yazımda da bahsettim, bir süredir yargıçlarımızın dilinde pelesenk. Ama her şeyin bir fiyatı var. Ana dilde savunmayı reddeden, bir de bunu söyleyen yargıçlar derhal HSYK’ya verilir. Çünkü:



1) Savunma hakkını engellemişlerdir. En azından iki biçimde: a) Lozan 39/5’i ihlal ederek; b) Anayasanın “Hak Arama Hürriyeti” başlıklı 36. maddesini ihlal ederek. İhbar ediyorum.

2) Görevi kötüye kullanmışlardır. TCK’nın bu başlıklı 257. maddesini ihlal ederek. Buradan kendilerine kamu davası açılmalıdır. İhbar ediyorum.

3) “Doğru ve tarafsız davranmamışlardır. Hakimler ve Savcılar Kanunu’nun Disiplin Hükümleri bölümünde “Yer Değiştirme Cezası” başlıklı md. 68’i ihlal ederek. Şöyle diyor: “b- Yaptıkları işler veya davranışlarıyla görevini doğru ve tarafsız yapamayacağı kanısını uyandırmak…” İhbar ediyorum.

Bu memlekette adalet var mı?

Yargı deyince, dahası var. Tüm ayrıntılarını 05.09.10 tarihli Radikal İki yazımda verdim: Bugünkü Genelkurmay 2. Başkanı Org. Aslan Güner’in Korg. iken çok sayıda suç işlediği iddia ediliyor. Gerçekler ortaya çıksın diye savcılığa suç duyurusu yaptık, savcılık kararı: Görevsizlik. Askerî savcılığa havale. Oysa:



1) Referandumla Anayasa değişti. Askerî mahkemelerin yetkileri budandı; 2) Bu yeni hüküm bir usul kuralı olduğu için hemen yürürlüğe girdi; ayrıca kanun çıkarılmasına gerek yok; 3) Eski hüküm geçerli olsaydı bile bu suç askerî yargıda görülemezdi: Ben asker değilim, bu kanunsuz dinleme askerî görev değil; bu suç askerî mahalde işlenmemiş.

Türk yargısını Türkiye yargısına ihbar ediyorum. Umarım bu ihbarları derhal işleme koyarlar. Türkiye artık bu kadarını da hak etmiyor. Üstelik, sivil yargının askerî yargıya bu teslim olma kararına kanunen itiraz yetkimiz de yok. Mecburen, “ulusal” yargının bizden bağırta bağırta esirgediği adaleti yine uluslararası yargıdan, AİHM’den talep edeceğiz. Böyle ülke olur mu?
Yüklə 31,3 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin