KendiNİ halka adamiş Bİr eğİtmen



Yüklə 95,34 Kb.
tarix30.04.2018
ölçüsü95,34 Kb.
#49832
növüYazı

NADİM GÜNTAŞ’IN ÂŞIK TARZI ŞİİRLERİ
Gıyasettin AYTAŞ1
Özet:
Nadim Güntaş, aşık tarzı şiir geleneğine bağlı şiirler söyleyen eğitimcilerimizdendir. Nadim Güntaş, şiirlerini bir defterde toplayarak, bunları yayımlamayı planlamaktadır. Şiirlerinde içerik açısından lirik ve epik söyleyişleri bir arada bulmaktayız. Onun şiirleri üzerine yapılan ilk çalışma olan bu yazıda, sanatçının hayat hikâyesinin yanında, şiir anlayışı ve bu şiir anlayışına etki eden faktörler üzerinde durulmuştur. Makalede, şiirlerinden seçilen örnekler verilerek, bu şiirlerin onun sanat anlayışını belirlemedeki önemi üzerinde durulmuştur.
Anahtar Kelimeler:

Nadim Güntaş, halk şiiri, şiir sanatı, tarih


Abstract:
Nadim Güntaş; is one of our educators who recite poems of troubadour tradition. Nadim Güntaş; has been collecting his poems in a notebook and is planning to publish them. Lyrical and epical pronunciations are found together in his poems. Besides his life, his perception of poetry and the factors affecting it are studied in this writing, which has been the first study on his poems. In this article, samples of his poetry are presented, and the importance of them in determining his perception of art is stated.

Key Words:
Nadim Güntaş, folk poetry, art of poetry, history
GİRİŞ:
Halk şiiri geleneği, Türk kültür tarihi içinde önemli bir belirleyiciliğe sahiptir. Türkçenin kimliğini korumasında ve yaşatılmasında bu şiir geleneğinin önemi ve yeri tartışılamaz. Edebiyatçı, içinde yaşadığı toplumun değerlerinden beslenerek, onları eserleri aracılığı ile gelecek nesillere aktarır. Bu aktarma esnasında kültür taşıyıcılığını da yerine getirir. Özellikle halk şiir geleneğimizde, kültürel kimliğimizin yanında, kültürel değerlerimizin izlerini görmekteyiz.

Edebî eserler, bireysel duyuş ve görüşlere aracılık ettiği gibi, toplumsal ve siyasal anlayışlara da aracılık eder. Hangi amaçla kaleme alınırsa alınsın, edebî eser aktarıcı ve yansıtıcılık görevini yerine getirmektedirler.

Kendisinden söz edilmeyen, bir köşede kalmış birçok halk şairi bulunmaktadır. Biyografi çalışmalarının yetersizliğinin yanında, edebiyat eleştiri ve incelemelerindeki eksiklikler, edebiyat tarihine mal olması gereken şairlerin unutulup gitmesine neden olmaktadır. Son yıllarda, özveri ile yapılan araştırmalarla dipte köşede kalmış olan bu şairlerimizden bir kısmı gün ışığına çıkarılmaktadır.

Edebiyat araştırıcısının görevlerinden biri de, edebiyata malzeme taşıyan şair ve yazarlarımızı edebiyat tarihine kazandırmaktır. Bugün Ahmet Kutsi Tecer olmasaydı, belki de Aşık Veysel’den söz etmemiz mümkün olmayacaktı. Günümüzde Ahmet Kutsi Tecer gibi düşünen araştırmacıların sayısını artırmak gerekmektedir. Çünkü, Aşık Veysellerin sayısı Anadolu coğrafyasında bir hayli fazla. Kendi imkânları ile sanat ve edebiyat hayatlarını devam ettirmeye çalışan bu değerlere hep birlikte sahip çıkmamız gerekmektedir.

İster nazım, ister nesir alanında olsun, söz söyleme yeterliliğine sahip olan herkes edebiyatçıdır. Onun edebi yeterliliğini ve yeteneğini edebiyat araştırmacıları ve edebiyat tenkitçileri ortaya koyacaktır. Bütün bunların gerçekleşebilmesi için de, yazılan eserlerin yayımlanması gerekmektedir. Geçmişte olduğu gibi, günümüzde de eser yayımlamanın zorlukları bilinmektedir. Yayımlansa bile, okuyucuya ulaşması ve değerlendirilmesi her zaman mümkün olmamaktadır. İşte bu sanatçımızdan biri de Nadim Güntaş’tır.
Nadim Güntaş’ın Şiirlerinde Ana Tema ve Değerler

Selim-Çıplaklı köyü emekli öğretmeni Nadim Güntaş, 1912’de Erzurum Şenkaya ilçesine bağlı Çatalelma (Nüsünk) köyünde dünyaya gelir. Babasını daha çocuk denecek bir yaşka kaybeden şair, büyük zorluklar içerisinde büyür. İlkokulu Gaziler nahiyesinde okurken, ailenin geçim sıkıntısı yüzünde daha dördüncü sınıfında iken okuldan ayrılmak zorunda kalır.

1927’de Harf İnkılâbı yapılınca, 1930-1932 tarihleri arasında Çatalelma ve Yukarı Micingert köylerinde seyyar öğretmenlik yapar. 1935 yılında başladığı askerlik hizmetini, jandarma olarak Çanakkale ve Diyarbakır’da 31 ay askerlikten sonra tamamlar.

Cumhuriyetin ilanından sonra başlatılan eğitim seferberliği üzerine, okuma yazma bilenler kısa bir kurstan geçirildikten sonra öğretmen olarak atanır. Nadim Güntaş da bunlardan biridir. 1940’ta imtihanla Kars-Cilavuz eğitmen kursuna gider. Altı ay kurstan sonra Selim Çıplaklı köyüne öğretmen olarak atanır. Tam 34 yıl hiç aralıksız Çıplaklı köyünde başarı ile çalışarak emekliye ayrılır. Halen İstanbul'da ikamet etmektedir.

Şiirlerini ve değerlendirmelerini bir defterde toplayan şair, bunları kitaplaştırma fırsatını bulamamıştır. Yaklaşık yüze yakın şiirin yer aldığı defterde, tarihi olaylarla ilgili nesir yazıları da yer almaktadır. Defterin aslı özel arşivimizde yer almaktadır.

Cumhuriyetin ilanından sonra başlatılan eğitim seferberliği üzerine, okuma yazma bilenler kısa bir kurstan geçirildikten sonra öğretmen olarak atanır. Nadim Güntaş da bunlardan biridir. 1940’ta imtihanla Kars-Cilavuz eğitmen kursuna gider. Altı ay kurstan sonra Selim Çıplaklı köyüne öğretmen olarak atanır. İkinci Dünya Savaşı patlak verince, tekrar askere alınır. Bir sene ihtiyat askerliği yaptıktan sonra, Çıplaklı köyüne dönerek öğretmenliğine devam eder. 34 yıl hiç aralıksız Çıplaklı köyünde başarı ile çalışarak emekliye ayrılır. Halen İstanbul’da yaşamını sürdürmektedir.

İnsanlar doğup büyüdüğü yerlere özel bir ilgi duyarlar. Kimi zaman bu ilgi dizelere dökülür, şiir olur, kimi zaman satırlara dökülür hatıra, hikâye, roman olur. Nadim Güntaş doğup büyüdüğü yer olan eski adı Nüsük, yeni adı Çatalelma köyü hakkında şu dizeleri dile getirir:

ÇATALELMA


(Doğup büyüdüğüm köyüm)

Doğusunda, Kars ilimiz

Erzurum'a bağlı köyümüz

Tanıtayım ben yurdumu

Gazileredir nahiyemiz
Köyümüz Çatalelma’dır,

Seksen ev, yedi mahalledir

Bahçelerinde, güller kokar

Arısı, kırda baldadır.
Dağlarında, şehit yatar,

Turna öter katar, katar

Yaylalarında, sürüleri

Bütün ülkemize yeter
İlkbaharda kar açılır,

Gül açılır, güzelleşir

Kekik kokar, yamaçları

Güzeller çifte dolaşır
Nadim Güntaş arzulaşır

Âşık maşuka kavuşur

Geçen günler geldi yada

Bütün bu gönlüm şenlenir.

Okuma yazma seferberliğine katılmak üzere Cilavuz Eğitmen kursuna katılan Güntaş, bu dönemli ilgili düşüncelerini ve izlenimlerini not defterine şöyle kaydeder:

Memleketimizde okuryazarımız çok azdı. Var olan öğretmenler, ancak kasaba şehirlere yetişiyordu. 1937’de askerlik yapmış, askerlikte çavuş, onbaşı olmuş, okuryazar olanları imtihanla, yeni açılan eğitmen kurslarına alındılar.

Eğitmen kurslarının başında yönetici olarak Ziraat Müdürü bulunuyordu. Her eğitim grubu, bir sanat öğretmeni ve dokuz eğitmenden oluşmaktaydı. Gruplar öğleye kadar ders, öğleden sonra da ziraat işleri ile uğraşılmaktaydı.

Bizler 1940 eğitmeni olarak yetiştik. 1.10.1940’ta düzenlenen bu kursa gelen her çocuğu kendi köyüne tayin ettiler. Grup öğretmenleri de, her ay bu eğitmenlerin görev yaptığı yerleri gezerek denetlediler. Kurslardan mezun olan eğitmenler, çok başarılı öğretmenlik yaptılar. Eğitmenler çok faydalı oldular, okuryazar çoğaldı”

Nadim Güntaş, içinde yaşadığı toplumun dertlerine ve sevinçlerine ortak olur. Yaşadığı olayları kimi zaman mensur, kimi zaman da manzum olarak ifade eder. Mensur ifadelerin büyük bir kısım, manzumelerine zemin oluşturacak niteliktedir. Şiirlerinde şekle önem vermez. Bu yüzden şiirlerinde şekil kusurları oldukça fazladır.



Güntaş, Birinci Dünya Savaşı’nın acı hatıraları ile büyümüştür. Doğu Anadolu’da, özellikle Erzurum ve Kars’ta Ermenilerin yaptığı zulümler, bu bölgede yaşayanların hafızalarında derin izler bırakmıştır. Kâzım Karabekir Paşa komutasındaki Türk Ordusu, Ermenilere gereken dersi vererek, onları bölgeden çıkarır. Nadim Güntaş, bu tarihi olayı şöyle dile getirmiştir:
Vatan düşmüş istilaya ne yanık

Saldırdı yurduma hain Ermeni

Kan yürüdü, sular oldu bulanık

Beylik iddiasına düştü Ermeni
Gümrü’yü geçti de kaçtı Ermeni

Soluğu Ravan’da aldı Ermeni
Kahraman ırkımız sözü birdir

İhtiyar, genç, kadın harbe yürüdü.

Kutsal yurdu, zalimlerden korudu

Sonunda belasını buldu Ermeni

Gümrü’yü geçti de kaçtı Ermeni

Soluğu Ravan’da aldı Ermeni
Anadolu’dan seslendi Kemal’i

Andırık, Mazmonof ve Ermeni

Aç aslan Mehmet’in yetişti seli

İşitince telaşa düştü Ermeni
Gümrü’yü geçti de kaçtı Ermeni

Soluğu Ravan’da aldı Ermeni
Kâzım Paşa ordusu geldi yetişti.

Andirik içine velvele düştü

Mehmetçik süngüyü aldı ulaştı

Aklı kayıp oldu şaştı Ermeni
Gümrü’yü geçip de kaçtı Ermeni

Soluğu Ravan’da aldı Ermeni
Halit Bey düşmana yaman saldırdı.

Albay Emin Bey sancağını kaldırdı.

Mehmetçik mermisi yürek yardırdı

Dağa taşa düştü, kaçtı Ermeni
Gümrü’yü geçti de kaçtı Ermeni

Soluğu Ravan’da aldı Ermeni
Esir kalan Kars’ımız yastan kurtardı

Eski sınırlardan hudut bağlandı

Ordumuz sel gibi coştu çağlandı

Çok zorlu darbeyi yedi Ermeni
Gümrü’yü geçti de kaçtı Ermeni

Soluğu Ravan’da aldı Ermeni
Nadim Gündeş aydınlandı bu vatan

Gaziler şan aldı şehittir yatan

Sönmez Al bayraktır, üstümde tüten

Doğduğuna pişman oldu Ermeni
Gümrü’yü geçip de kaçtı Ermeni

Soluğu Ravan’da aldı Ermeni
1914 Birinci Dünya Harbi’nde Enver Paşa komutasındaki Türk Ordusu Ocak ayının dehşetli soğuğunda Soğanlı, Allahuekber Dağlarının karını yararak Sarıkamış ve Selim’e iner. Binlerce Türk askeri soğuğa açlığa ve sefalete yenik düşer. Geride kalanlar ise, Rus ordusunun hışmına uğrar. Türk ordusu bu savaşta büyük kayıplar verir.

1920’de Kâzım Karabekir Paşa’nın ordusu vatanımızı Ermenilerden temizledi. Bu savaşın önemli merkezlerinden biri de Sarıkamış’tır.


Tarihte yazıla destanlar söyler

Zümrüt ormanların var Sarıkamış

Çamlardan süzülür o serin yeller

Miski kokuların var Sarıkamış
İlkbahar gelince çağlanır seller

Envai kuş öter açılır güller

Dağlarda kefensiz yatan Mehmetler

Nice aslanların var Sarıkamış
Allahuekber, kumru, kuzey kolları

Dikenli, Bardız, Soğanlı Dağları

Erzurum’dan Kars’a sultan yolları

Tarihin ta ezelden var Sarıkamış
Sarıkamış Türk yurdunun gülüdür

Dağı taşı ziyaretle doludur

Ayak sığmaz hep şehitler yeridir

Mübarek toprağın kan Sarıkamış
Aşıttan yol geçer tren hamlesi

Akseder Sıpkaca’nın sedası

Cehennem derenin küp kilisesi

Milâdî tarihin var Sarıkamış
Yol aşılır yüce dağlar belinden

Himmet iste, bu yerlerin pirinden

Aras nehri geçip gider güneyinden

Çılgın ırmakların var Sarıkamış
Nam verir ülkeye Kolordu suyu

Aslana döndürür eri subayı

Sayın paşaları, bütün bölgeyi

Gürbüz, kahramanın var Sarıkamış
Tank ile tayyare, topçu, süvari

Mehmet aslanları elde silâhı

Yurduma zevali verme ilâhi

Kültür kaynakların var Sarıkamış
Koyu orman, yeşil nura boyanır

Kuşlar şarkı söyler, güller uyanır

Güzelleri, ziyaretler dolanır

Şifa ocağısın sen Sarıkamış
İstasyon Sarıkamış karşısı

Ziynetlenir caddeleri çarşısı

Erzurum’dan Kars’a geçer yolcusu

Seyyah görüşlerin ver Sarıkamış
Çam ile bürünmüş Lise tepesi

Ağrı’yı gösterir Hamamlı başı

Ağbaba’nın ziyaret pinhan yoldaşı

Gizli sırdaşların var Sarıkamış
Yılın altı ayı bütün kar olur

Yaz gelince, sümbül olur gül olur

Yaylalarda mahsulleri bol olur

Sütle kaymakların var Sarıkamış
Bay, bayanı sadelikle süslenir

Sürüleri dağlarında beslenir

Makineler gümbür gümbür seslenir

Tereyağın peynirin bol Sarıkamış
Tarihte yer alır Cihan Savaşın

Kan ile yoğrulmuş toprağın taşın

Mübarek günlerde okunsun Yasin

Şehit anıtların var Sarıkamış
Her güzellik cennet eder Sarıkamış

Ege, Akdeniz’den gelir yemişi

Sonbahar ortası başlanır kışı

Soldurur gülünü kar Sarıkamış
Nadim Güntaş söyler kalbi ayıklar

Bazen destan geçti bazen tarihler

Yadigâr destanım size açıklar

Sana uygun al bayrak gül Sarıkamış

Vatan hasreti hiçbir şeye benzemez. Vatanın her bir taşı insana, ondan ayrı kalındığında ayrı bir özlem kaynağı olur. Bu hasrettir ki, şiire mısra, duygulara ilham olur. Ondan uzak kalmanın hasreti, kavuşmanın da coşkusunu doğurur. Nadim Güntaş, Doğup büyüdüğü yerlere geri döndüğünde geçmişe döner. Çünkü, hiçbir şey bıraktığı gibi değildir. Her şey değişmiş, geçmişte hatırladıkları ve yaşadıklarından pek az şey kalmıştır. Duygularını şu sözlerle dile getiriyor: “15.6.1987’de Gaziler’e gittiğimde baktım ki Gaziler’e başka bir hâl olmuş. Ne güreşçisi, ne beyi ne de ağası belli. Kasaba sönük bir hâl almış.”


Hani Nesimi Bey, hani Nihanî

Çok söngün gördüm şenli sılamı

Hani Rafet Beyler, Mirza Ağalar

Hani Fettah Bey, Rahmi Efendiler
Hani kurtuluşu kutlayan Gaziler

Güreşçin, ciritçin, bütün ağalar

Kalmamış hiç biri, gitmiş Gaziler

Bu ahu zar, gönlümü yaktı Gaziler.
Hani kurtuluşu şenlendiren Gaziler

Hanidir o efendi Mirza ağalar

şanlı günlerin bağlar bahçeler

Değişmiş her şeyin sanki Gaziler
Nedim Güntaş derin derin içlendim

Günler geçti bu ömrümüz yaşlandı

Dalgalanıp didelerim nemlendi

Nerde hani şen köylerin Gaziler
Savaşlar kan, gözyaşı ve yıkım demektir. Özellikle I. Dünya Savaşı ve onun getirdiği acılar, bütün dünyayı olduğu kadar, milletimizi de derinden etkilemiştir. Bu savaşın acıları henüz ortada iken, bu sefer İkinci Dünya Savaşı patlak verir. Dünyada yeni birliklerin kurulması ve yeni anlayışların ortaya çıkmasına sebep olan bu savaş, ülkemizi de derinden etkiler. Türkiye, bu savaşa girmemekle birlikte, halkımız savaşın maddi ve manevi zorluklarını yaşamak zorunda kalır. İkinci Dünya Savaşı ile birlikte seferberlik ilan edilir. 1911–1912 doğumlular askere alınır. Bu askerlerimizin yaşadıklarını, kendisi de bir ihtiyat askeri olan Nadim Güntaş’ın mısralarına şöyle yansır:
İhtiyatlar doldu cephe

Ne kahraman ihtiyatlar

Hücum ister yüksek tepe

Yorulmaz hiç ihtiyatlar
Emir verse Fevzi Çakmak

İsterler dünyayı yıkmak

Cesaret yok karşı çıkmak

Emir bekler ihtiyatlar
Çelik kalbe top kâr etmez

Temiz iman hile katmaz

Sözü doğru yalan katmaz

Ölmek olsa ihtiyatlar
Nedim der yan bakılmaz

Düşman deniz olsa akmaz

Cesaret yok karşı çıkmaz

Allah derse, ihtiyatlar

Yakın tarihimizde yaşanan birçok olay ve gelişme, Nadim Güntaş tarafından dile getirilmiştir. İkinci Dünya Savaşı ile birlikte Dünya’da yeni gelişme ve değişmeler birbirini takip eder. Türkiye, kurulan birlikler içinde kendine yer edinir. NATO’ya üye olan Türkiye, Kore’de ortaya çıkan savaşa katılmak zorunda kalır. Ülkemizden binlerce kilometre uzakta olan bir diyarda çarpışan Türk Mehmetçiğinin kahramanlıkları dilden dile anlatılır. Bu kahramanlığın destanını Nadim Güntaş da kendine has üslubu ile şöyle dile getirir:


Üç gün oldu mermi bitti ne imdat

Karda kışta aç susuz gönlü şad

Yüce Mevlâm emridir bu ne hayalet

Karlar fırtınalar der Allah Allah
Mehmetçik aç aslan Hakk’a sığındı

Silâh temizlendi süngü yağlandı

Yakın yakın birbirine bağlandı

Saldırdı düşmana der Allah Allah
23 Kasım gece sır, erenler anıldı

İkinci çemberde üç beş şehit verildi

Üçüncü çemberde yaralı şehidimiz oldu

Enbiya Evliya der Allah Allah
Kore’nin dağları bulandı kana

Şanlı bu tarihi yazdık destana

Yine bir gösteriş oldu cihana

Bütün dünya bu hâle der Allah Allah
Nadim Güntaş tarih kanlı savaştır

Ey Allah’ım sulh rahmanı ulaştır

Hasretleri sılasına kavuştur

Hasret kalan canlar der Allah Allah

Nadim Güntaş’ın yaşadığı her olayı anlatması, bunlarla ilgili duyguların dile getirmesi aydın duyarlılığının bir sonucudur. Kimileri sadece olayları uzaktan seyretmekle yetinmiş, kimileri de bu olaylar karşısında düşüncelerini dile getirmiştir. Nadim Güntaş, Kıbrıs Barış Harekâtı ile ilgili duygularını şöyle ifade eder:



Rumlar azdı buldu belâ

Karşısında Türk ordusu

Güvendiği setti kale

Söktü geçti Türk ordusu
Türk ordusu Türk ordusu

Yastan çıkardın Kıbrıs’ı
Hain Yunan ne yaptınsa

Şimdi girdin nasıl yasa

Mehmetçikle çıkılmaz başa

Söktü geçti Türk ordusu
Türk ordusu Türk ordusu

Yastan çıkardın Kıbrıs’ı
İmza verdin barış bozdun

Yeniden hileler düzdün

Ahmak canından mı bezdin

Saldı geçti Türk ordusu
Türk ordusu Türk ordusu

Yastan çıkardın Kıbrıs’ı
Tarihleri görmedin mi

Babandan hiç sormadın mı

Malazgirt’i duymadın mı

Ezdi geçti Türk ordusu
Türk ordusu Türk ordusu

Yastan çıkardın Kıbrıs’ı
Atatürk’tür önder bize

Çok ders verdi hepinize

Hep döküldünüz Akdeniz’e

Ne yamandır Türk ordusu
Türk ordusu Türk ordusu

Yastan çıkardın Kıbrıs’ı
Fatih, Mehmet, Yavuz Selim

Yunan düşün derin derin

Umma adadan hiç payın

Orda adil Türk ordusu
Türk ordusu Türk ordusu

Yastan çıkardın Kıbrıs’ı
Semaları yakar gider

Denizlere dalar çıkar

Bütün dünya ona bakar

Ne aslandır Türk ordusu
Türk ordusu Türk ordusu

Yastan çıkardın Kıbrıs’ı
Nadim Güntaş ben olsaydım

Mehmetçiğe su verseydim

Ya şehit olup ya öleydim

Ne şerefli Türk ordusu
Türk ordusu Türk ordusu

Yastan çıkardın Kıbrıs’ı

Kıbrıs Anadolu’nun yavrusu
Nadim Güntaş’ın destanlarının yanında çok güzel lirik şiirleri de bulunmaktadır. Bu şiirlerinde de, ana merkez insan ve doğadır. Âşıklık geleneğinin izlerini gördüğümüz bu şiirlerinden birkaç örnek vermekle yetiniyoruz.
Çıplaklı okulunu açtım

Bilgili talebelerimle konuştum

Otuz dört yıl nasıl geçti

Ben de bu işe şaştım

Çıplaklı’da iyi çalıştım

Soğuk sularından içtim

Çok yoruldum kocaldım

Emekliye ayrıldım
Çıplaklı’nın yokuş yolu

Okulunda bilgi dolu

İlkbaharda yeşillenir

Açılır sümbülü gülü
Yine okulu açaydım

Soğuk sularını içeydim

Mor sümbüller açınca

Gidip çayırları biçeydim

(15. 11. 1940)

NASİHAT


Külden tepe olmaz, rüzgâr savurur

Dibi görünmeyen suda insan boğulur

Yalan yanlış sözler bendi devirir

Hakikate layık kelâm olmasa
Nasihatim sermaye kâr olmaz

Dibi olmayan kaba bir şey koyulmaz

Körlerin gözüne eşya görünmez

Ruhumda bir mürşidin izi olmasa
Nadim Güntaş gönül dertli ben dertli

Vücut dertli ceset dertli ruh dertli

Kâğıt dertli kalem dertli dil dertli

Sır sakla ki bilen tabip olmasa

EY GÖNÜL


Ey gönül, acele etme

Sakin ol gel yavaş yavaş

İhtiyar gönlünü zahmete katma,

Kalemin elinde yaz yavaş yavaş
Ey gönül, otur da bir dinlen hele

O geçen günlerini getir de dile,

Sanki gönül yan vermiş bir güle

Açılan güllerin sev yavaş yavaş
Ne heyecanlanırsın ey köhne gönül,

Derin dalgalara düşme gel gönül.

Kendini ah u zara bırakma gönül

Al kalemi satırları düz yavaş yavaş
Ey Nadim ne oldu geçen günlerim

Hamdolsun çok iyi normal hallerim

Bizi yaratandan ümit beklerim

Gidecek yolunu yap yavaş yavaş

5.5.1990

Şiir hayattır, hayattan beslendiği oranda yaşar ve gelişir. Şair, kimi zaman ilhamını kendi içinden, kimi zaman da yaşadığı olaylardan alarak kaleme aldığı dizelerinde hayata farklı bir pencereden bakar. Sözü bir mücevher ustalığı ile işleyerek, ona yeni bir kimlik ve kişilik kazandırır. Nadim Güntaş da bu şairlerimizden biridir. Yetiştiği coğrafyanın her türlü nimetinden ve külfetinden nasibini alan şair, bunları paylaşmanın bir vicdan borcu olduğunun farkındadır.



Bu tarz şiirlerin aynı zamanda toplumsal tarihimiz açısından da önemli olduğu bilinmektedir. Dönemin âşıklık geleneğinin bir başka yönünü ortaya koyan bu şiirlerin yeniden ele alınarak değerlendirilmesi, hem bir dönemin algı dünyasını tespite, hem de bu algıların günümüzle olan farklılaşmalarının nedenlerini sorgulamaya kaynaklık edeceği aşikardır.



1 Doç. Dr. Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü Öğretim Üyesi, Türkiye/Ankara, giyaytas@gazi.edu.tr


Yüklə 95,34 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin