NADİM GÜNTAŞ’IN ÂŞIK TARZI ŞİİRLERİ
Gıyasettin AYTAŞ1
Özet:
Nadim Güntaş, aşık tarzı şiir geleneğine bağlı şiirler söyleyen eğitimcilerimizdendir. Nadim Güntaş, şiirlerini bir defterde toplayarak, bunları yayımlamayı planlamaktadır. Şiirlerinde içerik açısından lirik ve epik söyleyişleri bir arada bulmaktayız. Onun şiirleri üzerine yapılan ilk çalışma olan bu yazıda, sanatçının hayat hikâyesinin yanında, şiir anlayışı ve bu şiir anlayışına etki eden faktörler üzerinde durulmuştur. Makalede, şiirlerinden seçilen örnekler verilerek, bu şiirlerin onun sanat anlayışını belirlemedeki önemi üzerinde durulmuştur.
Anahtar Kelimeler:
Nadim Güntaş, halk şiiri, şiir sanatı, tarih
Abstract:
Nadim Güntaş; is one of our educators who recite poems of troubadour tradition. Nadim Güntaş; has been collecting his poems in a notebook and is planning to publish them. Lyrical and epical pronunciations are found together in his poems. Besides his life, his perception of poetry and the factors affecting it are studied in this writing, which has been the first study on his poems. In this article, samples of his poetry are presented, and the importance of them in determining his perception of art is stated.
Key Words:
Nadim Güntaş, folk poetry, art of poetry, history
GİRİŞ:
Halk şiiri geleneği, Türk kültür tarihi içinde önemli bir belirleyiciliğe sahiptir. Türkçenin kimliğini korumasında ve yaşatılmasında bu şiir geleneğinin önemi ve yeri tartışılamaz. Edebiyatçı, içinde yaşadığı toplumun değerlerinden beslenerek, onları eserleri aracılığı ile gelecek nesillere aktarır. Bu aktarma esnasında kültür taşıyıcılığını da yerine getirir. Özellikle halk şiir geleneğimizde, kültürel kimliğimizin yanında, kültürel değerlerimizin izlerini görmekteyiz.
Edebî eserler, bireysel duyuş ve görüşlere aracılık ettiği gibi, toplumsal ve siyasal anlayışlara da aracılık eder. Hangi amaçla kaleme alınırsa alınsın, edebî eser aktarıcı ve yansıtıcılık görevini yerine getirmektedirler.
Kendisinden söz edilmeyen, bir köşede kalmış birçok halk şairi bulunmaktadır. Biyografi çalışmalarının yetersizliğinin yanında, edebiyat eleştiri ve incelemelerindeki eksiklikler, edebiyat tarihine mal olması gereken şairlerin unutulup gitmesine neden olmaktadır. Son yıllarda, özveri ile yapılan araştırmalarla dipte köşede kalmış olan bu şairlerimizden bir kısmı gün ışığına çıkarılmaktadır.
Edebiyat araştırıcısının görevlerinden biri de, edebiyata malzeme taşıyan şair ve yazarlarımızı edebiyat tarihine kazandırmaktır. Bugün Ahmet Kutsi Tecer olmasaydı, belki de Aşık Veysel’den söz etmemiz mümkün olmayacaktı. Günümüzde Ahmet Kutsi Tecer gibi düşünen araştırmacıların sayısını artırmak gerekmektedir. Çünkü, Aşık Veysellerin sayısı Anadolu coğrafyasında bir hayli fazla. Kendi imkânları ile sanat ve edebiyat hayatlarını devam ettirmeye çalışan bu değerlere hep birlikte sahip çıkmamız gerekmektedir.
İster nazım, ister nesir alanında olsun, söz söyleme yeterliliğine sahip olan herkes edebiyatçıdır. Onun edebi yeterliliğini ve yeteneğini edebiyat araştırmacıları ve edebiyat tenkitçileri ortaya koyacaktır. Bütün bunların gerçekleşebilmesi için de, yazılan eserlerin yayımlanması gerekmektedir. Geçmişte olduğu gibi, günümüzde de eser yayımlamanın zorlukları bilinmektedir. Yayımlansa bile, okuyucuya ulaşması ve değerlendirilmesi her zaman mümkün olmamaktadır. İşte bu sanatçımızdan biri de Nadim Güntaş’tır.
Nadim Güntaş’ın Şiirlerinde Ana Tema ve Değerler
Selim-Çıplaklı köyü emekli öğretmeni Nadim Güntaş, 1912’de Erzurum Şenkaya ilçesine bağlı Çatalelma (Nüsünk) köyünde dünyaya gelir. Babasını daha çocuk denecek bir yaşka kaybeden şair, büyük zorluklar içerisinde büyür. İlkokulu Gaziler nahiyesinde okurken, ailenin geçim sıkıntısı yüzünde daha dördüncü sınıfında iken okuldan ayrılmak zorunda kalır.
1927’de Harf İnkılâbı yapılınca, 1930-1932 tarihleri arasında Çatalelma ve Yukarı Micingert köylerinde seyyar öğretmenlik yapar. 1935 yılında başladığı askerlik hizmetini, jandarma olarak Çanakkale ve Diyarbakır’da 31 ay askerlikten sonra tamamlar.
Cumhuriyetin ilanından sonra başlatılan eğitim seferberliği üzerine, okuma yazma bilenler kısa bir kurstan geçirildikten sonra öğretmen olarak atanır. Nadim Güntaş da bunlardan biridir. 1940’ta imtihanla Kars-Cilavuz eğitmen kursuna gider. Altı ay kurstan sonra Selim Çıplaklı köyüne öğretmen olarak atanır. Tam 34 yıl hiç aralıksız Çıplaklı köyünde başarı ile çalışarak emekliye ayrılır. Halen İstanbul'da ikamet etmektedir.
Şiirlerini ve değerlendirmelerini bir defterde toplayan şair, bunları kitaplaştırma fırsatını bulamamıştır. Yaklaşık yüze yakın şiirin yer aldığı defterde, tarihi olaylarla ilgili nesir yazıları da yer almaktadır. Defterin aslı özel arşivimizde yer almaktadır.
Cumhuriyetin ilanından sonra başlatılan eğitim seferberliği üzerine, okuma yazma bilenler kısa bir kurstan geçirildikten sonra öğretmen olarak atanır. Nadim Güntaş da bunlardan biridir. 1940’ta imtihanla Kars-Cilavuz eğitmen kursuna gider. Altı ay kurstan sonra Selim Çıplaklı köyüne öğretmen olarak atanır. İkinci Dünya Savaşı patlak verince, tekrar askere alınır. Bir sene ihtiyat askerliği yaptıktan sonra, Çıplaklı köyüne dönerek öğretmenliğine devam eder. 34 yıl hiç aralıksız Çıplaklı köyünde başarı ile çalışarak emekliye ayrılır. Halen İstanbul’da yaşamını sürdürmektedir.
İnsanlar doğup büyüdüğü yerlere özel bir ilgi duyarlar. Kimi zaman bu ilgi dizelere dökülür, şiir olur, kimi zaman satırlara dökülür hatıra, hikâye, roman olur. Nadim Güntaş doğup büyüdüğü yer olan eski adı Nüsük, yeni adı Çatalelma köyü hakkında şu dizeleri dile getirir:
ÇATALELMA
(Doğup büyüdüğüm köyüm)
Doğusunda, Kars ilimiz
Erzurum'a bağlı köyümüz
Tanıtayım ben yurdumu
Gazileredir nahiyemiz
Köyümüz Çatalelma’dır,
Seksen ev, yedi mahalledir
Bahçelerinde, güller kokar
Arısı, kırda baldadır.
Dağlarında, şehit yatar,
Turna öter katar, katar
Yaylalarında, sürüleri
Bütün ülkemize yeter
İlkbaharda kar açılır,
Gül açılır, güzelleşir
Kekik kokar, yamaçları
Güzeller çifte dolaşır
Nadim Güntaş arzulaşır
Âşık maşuka kavuşur
Geçen günler geldi yada
Bütün bu gönlüm şenlenir.
Okuma yazma seferberliğine katılmak üzere Cilavuz Eğitmen kursuna katılan Güntaş, bu dönemli ilgili düşüncelerini ve izlenimlerini not defterine şöyle kaydeder:
“Memleketimizde okuryazarımız çok azdı. Var olan öğretmenler, ancak kasaba şehirlere yetişiyordu. 1937’de askerlik yapmış, askerlikte çavuş, onbaşı olmuş, okuryazar olanları imtihanla, yeni açılan eğitmen kurslarına alındılar.
Eğitmen kurslarının başında yönetici olarak Ziraat Müdürü bulunuyordu. Her eğitim grubu, bir sanat öğretmeni ve dokuz eğitmenden oluşmaktaydı. Gruplar öğleye kadar ders, öğleden sonra da ziraat işleri ile uğraşılmaktaydı.
Bizler 1940 eğitmeni olarak yetiştik. 1.10.1940’ta düzenlenen bu kursa gelen her çocuğu kendi köyüne tayin ettiler. Grup öğretmenleri de, her ay bu eğitmenlerin görev yaptığı yerleri gezerek denetlediler. Kurslardan mezun olan eğitmenler, çok başarılı öğretmenlik yaptılar. Eğitmenler çok faydalı oldular, okuryazar çoğaldı”
Nadim Güntaş, içinde yaşadığı toplumun dertlerine ve sevinçlerine ortak olur. Yaşadığı olayları kimi zaman mensur, kimi zaman da manzum olarak ifade eder. Mensur ifadelerin büyük bir kısım, manzumelerine zemin oluşturacak niteliktedir. Şiirlerinde şekle önem vermez. Bu yüzden şiirlerinde şekil kusurları oldukça fazladır.
Güntaş, Birinci Dünya Savaşı’nın acı hatıraları ile büyümüştür. Doğu Anadolu’da, özellikle Erzurum ve Kars’ta Ermenilerin yaptığı zulümler, bu bölgede yaşayanların hafızalarında derin izler bırakmıştır. Kâzım Karabekir Paşa komutasındaki Türk Ordusu, Ermenilere gereken dersi vererek, onları bölgeden çıkarır. Nadim Güntaş, bu tarihi olayı şöyle dile getirmiştir:
Vatan düşmüş istilaya ne yanık
Saldırdı yurduma hain Ermeni
Kan yürüdü, sular oldu bulanık
Beylik iddiasına düştü Ermeni
Gümrü’yü geçti de kaçtı Ermeni
Soluğu Ravan’da aldı Ermeni
Kahraman ırkımız sözü birdir
İhtiyar, genç, kadın harbe yürüdü.
Kutsal yurdu, zalimlerden korudu
Sonunda belasını buldu Ermeni
Gümrü’yü geçti de kaçtı Ermeni
Soluğu Ravan’da aldı Ermeni
Anadolu’dan seslendi Kemal’i
Andırık, Mazmonof ve Ermeni
Aç aslan Mehmet’in yetişti seli
İşitince telaşa düştü Ermeni
Gümrü’yü geçti de kaçtı Ermeni
Soluğu Ravan’da aldı Ermeni
Kâzım Paşa ordusu geldi yetişti.
Andirik içine velvele düştü
Mehmetçik süngüyü aldı ulaştı
Aklı kayıp oldu şaştı Ermeni
Gümrü’yü geçip de kaçtı Ermeni
Soluğu Ravan’da aldı Ermeni
Halit Bey düşmana yaman saldırdı.
Albay Emin Bey sancağını kaldırdı.
Mehmetçik mermisi yürek yardırdı
Dağa taşa düştü, kaçtı Ermeni
Gümrü’yü geçti de kaçtı Ermeni
Soluğu Ravan’da aldı Ermeni
Esir kalan Kars’ımız yastan kurtardı
Eski sınırlardan hudut bağlandı
Ordumuz sel gibi coştu çağlandı
Çok zorlu darbeyi yedi Ermeni
Gümrü’yü geçti de kaçtı Ermeni
Soluğu Ravan’da aldı Ermeni
Nadim Gündeş aydınlandı bu vatan
Gaziler şan aldı şehittir yatan
Sönmez Al bayraktır, üstümde tüten
Doğduğuna pişman oldu Ermeni
Gümrü’yü geçip de kaçtı Ermeni
Soluğu Ravan’da aldı Ermeni
1914 Birinci Dünya Harbi’nde Enver Paşa komutasındaki Türk Ordusu Ocak ayının dehşetli soğuğunda Soğanlı, Allahuekber Dağlarının karını yararak Sarıkamış ve Selim’e iner. Binlerce Türk askeri soğuğa açlığa ve sefalete yenik düşer. Geride kalanlar ise, Rus ordusunun hışmına uğrar. Türk ordusu bu savaşta büyük kayıplar verir.
1920’de Kâzım Karabekir Paşa’nın ordusu vatanımızı Ermenilerden temizledi. Bu savaşın önemli merkezlerinden biri de Sarıkamış’tır.
Tarihte yazıla destanlar söyler
Zümrüt ormanların var Sarıkamış
Çamlardan süzülür o serin yeller
Miski kokuların var Sarıkamış
İlkbahar gelince çağlanır seller
Envai kuş öter açılır güller
Dağlarda kefensiz yatan Mehmetler
Nice aslanların var Sarıkamış
Allahuekber, kumru, kuzey kolları
Dikenli, Bardız, Soğanlı Dağları
Erzurum’dan Kars’a sultan yolları
Tarihin ta ezelden var Sarıkamış
Sarıkamış Türk yurdunun gülüdür
Dağı taşı ziyaretle doludur
Ayak sığmaz hep şehitler yeridir
Mübarek toprağın kan Sarıkamış
Aşıttan yol geçer tren hamlesi
Akseder Sıpkaca’nın sedası
Cehennem derenin küp kilisesi
Milâdî tarihin var Sarıkamış
Yol aşılır yüce dağlar belinden
Himmet iste, bu yerlerin pirinden
Aras nehri geçip gider güneyinden
Çılgın ırmakların var Sarıkamış
Nam verir ülkeye Kolordu suyu
Aslana döndürür eri subayı
Sayın paşaları, bütün bölgeyi
Gürbüz, kahramanın var Sarıkamış
Tank ile tayyare, topçu, süvari
Mehmet aslanları elde silâhı
Yurduma zevali verme ilâhi
Kültür kaynakların var Sarıkamış
Koyu orman, yeşil nura boyanır
Kuşlar şarkı söyler, güller uyanır
Güzelleri, ziyaretler dolanır
Şifa ocağısın sen Sarıkamış
İstasyon Sarıkamış karşısı
Ziynetlenir caddeleri çarşısı
Erzurum’dan Kars’a geçer yolcusu
Seyyah görüşlerin ver Sarıkamış
Çam ile bürünmüş Lise tepesi
Ağrı’yı gösterir Hamamlı başı
Ağbaba’nın ziyaret pinhan yoldaşı
Gizli sırdaşların var Sarıkamış
Yılın altı ayı bütün kar olur
Yaz gelince, sümbül olur gül olur
Yaylalarda mahsulleri bol olur
Sütle kaymakların var Sarıkamış
Bay, bayanı sadelikle süslenir
Sürüleri dağlarında beslenir
Makineler gümbür gümbür seslenir
Tereyağın peynirin bol Sarıkamış
Tarihte yer alır Cihan Savaşın
Kan ile yoğrulmuş toprağın taşın
Mübarek günlerde okunsun Yasin
Şehit anıtların var Sarıkamış
Her güzellik cennet eder Sarıkamış
Ege, Akdeniz’den gelir yemişi
Sonbahar ortası başlanır kışı
Soldurur gülünü kar Sarıkamış
Nadim Güntaş söyler kalbi ayıklar
Bazen destan geçti bazen tarihler
Yadigâr destanım size açıklar
Sana uygun al bayrak gül Sarıkamış
Vatan hasreti hiçbir şeye benzemez. Vatanın her bir taşı insana, ondan ayrı kalındığında ayrı bir özlem kaynağı olur. Bu hasrettir ki, şiire mısra, duygulara ilham olur. Ondan uzak kalmanın hasreti, kavuşmanın da coşkusunu doğurur. Nadim Güntaş, Doğup büyüdüğü yerlere geri döndüğünde geçmişe döner. Çünkü, hiçbir şey bıraktığı gibi değildir. Her şey değişmiş, geçmişte hatırladıkları ve yaşadıklarından pek az şey kalmıştır. Duygularını şu sözlerle dile getiriyor: “15.6.1987’de Gaziler’e gittiğimde baktım ki Gaziler’e başka bir hâl olmuş. Ne güreşçisi, ne beyi ne de ağası belli. Kasaba sönük bir hâl almış.”
Hani Nesimi Bey, hani Nihanî
Çok söngün gördüm şenli sılamı
Hani Rafet Beyler, Mirza Ağalar
Hani Fettah Bey, Rahmi Efendiler
Hani kurtuluşu kutlayan Gaziler
Güreşçin, ciritçin, bütün ağalar
Kalmamış hiç biri, gitmiş Gaziler
Bu ahu zar, gönlümü yaktı Gaziler.
Hani kurtuluşu şenlendiren Gaziler
Hanidir o efendi Mirza ağalar
şanlı günlerin bağlar bahçeler
Değişmiş her şeyin sanki Gaziler
Nedim Güntaş derin derin içlendim
Günler geçti bu ömrümüz yaşlandı
Dalgalanıp didelerim nemlendi
Nerde hani şen köylerin Gaziler
Savaşlar kan, gözyaşı ve yıkım demektir. Özellikle I. Dünya Savaşı ve onun getirdiği acılar, bütün dünyayı olduğu kadar, milletimizi de derinden etkilemiştir. Bu savaşın acıları henüz ortada iken, bu sefer İkinci Dünya Savaşı patlak verir. Dünyada yeni birliklerin kurulması ve yeni anlayışların ortaya çıkmasına sebep olan bu savaş, ülkemizi de derinden etkiler. Türkiye, bu savaşa girmemekle birlikte, halkımız savaşın maddi ve manevi zorluklarını yaşamak zorunda kalır. İkinci Dünya Savaşı ile birlikte seferberlik ilan edilir. 1911–1912 doğumlular askere alınır. Bu askerlerimizin yaşadıklarını, kendisi de bir ihtiyat askeri olan Nadim Güntaş’ın mısralarına şöyle yansır:
İhtiyatlar doldu cephe
Ne kahraman ihtiyatlar
Hücum ister yüksek tepe
Yorulmaz hiç ihtiyatlar
Emir verse Fevzi Çakmak
İsterler dünyayı yıkmak
Cesaret yok karşı çıkmak
Emir bekler ihtiyatlar
Çelik kalbe top kâr etmez
Temiz iman hile katmaz
Sözü doğru yalan katmaz
Ölmek olsa ihtiyatlar
Nedim der yan bakılmaz
Düşman deniz olsa akmaz
Cesaret yok karşı çıkmaz
Allah derse, ihtiyatlar
Yakın tarihimizde yaşanan birçok olay ve gelişme, Nadim Güntaş tarafından dile getirilmiştir. İkinci Dünya Savaşı ile birlikte Dünya’da yeni gelişme ve değişmeler birbirini takip eder. Türkiye, kurulan birlikler içinde kendine yer edinir. NATO’ya üye olan Türkiye, Kore’de ortaya çıkan savaşa katılmak zorunda kalır. Ülkemizden binlerce kilometre uzakta olan bir diyarda çarpışan Türk Mehmetçiğinin kahramanlıkları dilden dile anlatılır. Bu kahramanlığın destanını Nadim Güntaş da kendine has üslubu ile şöyle dile getirir:
Üç gün oldu mermi bitti ne imdat
Karda kışta aç susuz gönlü şad
Yüce Mevlâm emridir bu ne hayalet
Karlar fırtınalar der Allah Allah
Mehmetçik aç aslan Hakk’a sığındı
Silâh temizlendi süngü yağlandı
Yakın yakın birbirine bağlandı
Saldırdı düşmana der Allah Allah
23 Kasım gece sır, erenler anıldı
İkinci çemberde üç beş şehit verildi
Üçüncü çemberde yaralı şehidimiz oldu
Enbiya Evliya der Allah Allah
Kore’nin dağları bulandı kana
Şanlı bu tarihi yazdık destana
Yine bir gösteriş oldu cihana
Bütün dünya bu hâle der Allah Allah
Nadim Güntaş tarih kanlı savaştır
Ey Allah’ım sulh rahmanı ulaştır
Hasretleri sılasına kavuştur
Hasret kalan canlar der Allah Allah
Nadim Güntaş’ın yaşadığı her olayı anlatması, bunlarla ilgili duyguların dile getirmesi aydın duyarlılığının bir sonucudur. Kimileri sadece olayları uzaktan seyretmekle yetinmiş, kimileri de bu olaylar karşısında düşüncelerini dile getirmiştir. Nadim Güntaş, Kıbrıs Barış Harekâtı ile ilgili duygularını şöyle ifade eder:
Rumlar azdı buldu belâ
Karşısında Türk ordusu
Güvendiği setti kale
Söktü geçti Türk ordusu
Türk ordusu Türk ordusu
Yastan çıkardın Kıbrıs’ı
Hain Yunan ne yaptınsa
Şimdi girdin nasıl yasa
Mehmetçikle çıkılmaz başa
Söktü geçti Türk ordusu
Türk ordusu Türk ordusu
Yastan çıkardın Kıbrıs’ı
İmza verdin barış bozdun
Yeniden hileler düzdün
Ahmak canından mı bezdin
Saldı geçti Türk ordusu
Türk ordusu Türk ordusu
Yastan çıkardın Kıbrıs’ı
Tarihleri görmedin mi
Babandan hiç sormadın mı
Malazgirt’i duymadın mı
Ezdi geçti Türk ordusu
Türk ordusu Türk ordusu
Yastan çıkardın Kıbrıs’ı
Atatürk’tür önder bize
Çok ders verdi hepinize
Hep döküldünüz Akdeniz’e
Ne yamandır Türk ordusu
Türk ordusu Türk ordusu
Yastan çıkardın Kıbrıs’ı
Fatih, Mehmet, Yavuz Selim
Yunan düşün derin derin
Umma adadan hiç payın
Orda adil Türk ordusu
Türk ordusu Türk ordusu
Yastan çıkardın Kıbrıs’ı
Semaları yakar gider
Denizlere dalar çıkar
Bütün dünya ona bakar
Ne aslandır Türk ordusu
Türk ordusu Türk ordusu
Yastan çıkardın Kıbrıs’ı
Nadim Güntaş ben olsaydım
Mehmetçiğe su verseydim
Ya şehit olup ya öleydim
Ne şerefli Türk ordusu
Türk ordusu Türk ordusu
Yastan çıkardın Kıbrıs’ı
Kıbrıs Anadolu’nun yavrusu
Nadim Güntaş’ın destanlarının yanında çok güzel lirik şiirleri de bulunmaktadır. Bu şiirlerinde de, ana merkez insan ve doğadır. Âşıklık geleneğinin izlerini gördüğümüz bu şiirlerinden birkaç örnek vermekle yetiniyoruz.
Çıplaklı okulunu açtım
Bilgili talebelerimle konuştum
Otuz dört yıl nasıl geçti
Ben de bu işe şaştım
Çıplaklı’da iyi çalıştım
Soğuk sularından içtim
Çok yoruldum kocaldım
Emekliye ayrıldım
Çıplaklı’nın yokuş yolu
Okulunda bilgi dolu
İlkbaharda yeşillenir
Açılır sümbülü gülü
Yine okulu açaydım
Soğuk sularını içeydim
Mor sümbüller açınca
Gidip çayırları biçeydim
(15. 11. 1940)
NASİHAT
Külden tepe olmaz, rüzgâr savurur
Dibi görünmeyen suda insan boğulur
Yalan yanlış sözler bendi devirir
Hakikate layık kelâm olmasa
Nasihatim sermaye kâr olmaz
Dibi olmayan kaba bir şey koyulmaz
Körlerin gözüne eşya görünmez
Ruhumda bir mürşidin izi olmasa
Nadim Güntaş gönül dertli ben dertli
Vücut dertli ceset dertli ruh dertli
Kâğıt dertli kalem dertli dil dertli
Sır sakla ki bilen tabip olmasa
EY GÖNÜL
Ey gönül, acele etme
Sakin ol gel yavaş yavaş
İhtiyar gönlünü zahmete katma,
Kalemin elinde yaz yavaş yavaş
Ey gönül, otur da bir dinlen hele
O geçen günlerini getir de dile,
Sanki gönül yan vermiş bir güle
Açılan güllerin sev yavaş yavaş
Ne heyecanlanırsın ey köhne gönül,
Derin dalgalara düşme gel gönül.
Kendini ah u zara bırakma gönül
Al kalemi satırları düz yavaş yavaş
Ey Nadim ne oldu geçen günlerim
Hamdolsun çok iyi normal hallerim
Bizi yaratandan ümit beklerim
Gidecek yolunu yap yavaş yavaş
5.5.1990
Şiir hayattır, hayattan beslendiği oranda yaşar ve gelişir. Şair, kimi zaman ilhamını kendi içinden, kimi zaman da yaşadığı olaylardan alarak kaleme aldığı dizelerinde hayata farklı bir pencereden bakar. Sözü bir mücevher ustalığı ile işleyerek, ona yeni bir kimlik ve kişilik kazandırır. Nadim Güntaş da bu şairlerimizden biridir. Yetiştiği coğrafyanın her türlü nimetinden ve külfetinden nasibini alan şair, bunları paylaşmanın bir vicdan borcu olduğunun farkındadır.
Bu tarz şiirlerin aynı zamanda toplumsal tarihimiz açısından da önemli olduğu bilinmektedir. Dönemin âşıklık geleneğinin bir başka yönünü ortaya koyan bu şiirlerin yeniden ele alınarak değerlendirilmesi, hem bir dönemin algı dünyasını tespite, hem de bu algıların günümüzle olan farklılaşmalarının nedenlerini sorgulamaya kaynaklık edeceği aşikardır.
Dostları ilə paylaş: |