KHK mazlumları yazıyor, biri de alay ediyor…
Baskın Oran
KHK’lerin akıl almaz zulümler yaptığı mazlumlar, memurundan öğrencisine, çığlık atmaya devam ediyor. Bu yazıda onlardan üçünün mektuplarını özetleyeceğim. Özet, çünkü içleri kavrulmuş, çok uzun yazıyorlar.
Bir de, kimliklerini vermeyeceğim. İstemiyorlar. Daha fazla zulüm görmemek için.
Yazının sonunda da, aldığım bambaşka, dördüncü bir mektubu vereceğim. Yine kimliğini saklayarak. Ama diğerlerinin aksine, zarar göreceği veya utanacağı için değil, yarın öbür gün çocuklarının utanmaması için.
Uzatmayalım ve önce üç mazlum mektubunu özetleyelim:
Birinci e-mektup bir memurdan
Yazınızdan çok etkilendim. XXX yılında ATAUM’da sizden ders almıştım.
Ben de 672 sayılı KHK ile XXX yıldır çalıştığım bakanlıktan ihraç oldum. Hayatımda hiç soruşturma veya disiplin cezası almadım. Tahminime göre, çocuğumun puanına göre gittiği üniversiteden dolayı Bank Asya’ya okul taksiti yatırmaktan fetocu oldum. Ben bu bankanın adını bile bilmezdim, 2 yıl eğitim ücreti taksitleri dışında mevduatım yoktur.
Yarın idare mahkemesine dava açıyorum. 30 gün içinde de anayasa mahkemesine başvurmamızı önerdiler. Saygılarımla
XXX
İkincisi, bir öğretmenden
Sendika üyesiydim. Sendikam eylem-grev olmaksızın sadece diyalog yöntemleriyle, yazılı ve sözlü iletişim diliyle sorunları dile getirip çözüm arıyordu.
Derken, malum elim hadiseden sonra 21 Temmuz’da açığa alınarak 1 Eylül’de 672 s. KHK ile atıldığımı gördüm. Şaka gibi bir varmış bir yokmuşa döndüm. Devlet vatandaşına tuzak mı kurar yoksa korur mu? Malum sendika terör örgütü ise neden koruyucu önlem olarak kapatmaz? Neden hele bir üye olanlar olsunlar, kimler üye oluyor bir bakalım kaydedeyim sonra hepsini atarım anlayışını uyguluyor devlet?
Eğer gerçekten kandırılan bir kesim aranıyorsa, şu anda elleri kolları bağlı oradan oraya tukaka edilen, bütün hınçların çıkarılmak istendiği, basit gelir düzeyine ve yaşam standartlarına sahip atılan bu kesim içinde aranmalıdır. Çünkü hiçbirisi parsel parsel arsa vererek karşılığında birşeyler talep edecek veya ne istediler de vermedik diyecek sonra bir şeyler isteyecek konumda değillerdir.
Üçüncüsü, Birleşik Krallık’ta doktora öğrencisinden
1 Eylül 2016 tarihindeki 672 sayılı KHK ile akademiye darbe vurulurken, 673 sayılı KHK ile de akademisyen adaylarına bir darbe vurulduğunu sizlere bildirmek isterim.
673 s. KHK ile 158 MEB bursiyerinin sorgulama sürecinde fikirleri alınmaksızın, kanıt gösterilmeksizin FETO/PDY ile ilişkili oldukları öne sürülerek ilişkileri kesildi.
Benim de içinde bulunduğum bu arkadaşlar hem yurt dışında eğitim yapamaz hale geldiler, hem de yüz binlerce lirayı bulan tazminatla karşı karşıya kaldılar.
Benim için ceza+faiz hariç 500-600.000 lirayı bulan bir bedelden bahsediyorum. Yurt dışında derece alsak bile Türkiye'de denklik verilmeyeceği, hiçbir akademide görev verilmeyeceği ilgili KHK’da belirtilmiştir.
Bir gecede hem hayallerimiz çalındı, hem de ailemin yaşadığı apartman dairesi dışında hiçbir varlığım yok. Ben bu borcu nasıl öderim? Kefillerim devlete güvendi, senetlere imza attılar, şimdi onlara karşı da hiçbir suçum olmadığı halde mahcup duruma düştüm. Bu insanlar da bir maaşa bakan insanlar; şimdi ben bu insanlara ne diyeyim?
2009 yılında, Ankara'da zamanın başbakanı bugünün cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan bu borçtan korkmamamız gerektiğini, tek isteğinin bizlerin başarılı olması olduğunu, bu paraların anamızın ak sütü gibi helal olduğunu söylemişti. Şimdi ise hiçbir kanıta dayanmaksızın FETÖ’cü deyip itibarımızı da yerle bir ediyorlar.
***
Benim şahsıma dair söyleyeceklerime gelirsek, babası Alevi annesi Şii olan sol görüşlü bir insanım. Takiye yapmamayı ilke edindiğimden, bugün benim FETÖ’den atıldığımı duyan AKP’li arkadaşlarım bile biz sana kefiliz diyorlar. Sizin anlayacağınız, kripto falan da değilim. Ben dahil sülalemde FETÖ’ye üye veya ilişkisi olan bir kişiyi dahi bulsunlar, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi önünde hayatıma son vereceğime yemin ederim.
Benim gibi olan bütün arkadaşlar yurt dışında beş parasız pulsuz, tazminat yüküyle başbaşa, mezbahaya götürülecek koyunlar gibi sessizce bekliyor. Herkes çok korkuyor ve bu korku sürerken son derece stresli bir iş olan doktora çalışmalarını yapmak zorunda kalıyorlar.
Düşünüyorum da, tezim Güneydoğu Anadolu Bölgesi üzerine, Barış Süreci bitince MEB acaba oradan mı taktı diyorum. Oysa tezimin her bir bölümünü ayrıntılarıyla anlatan iki rapor sunmuştum.
En çok tedirgin olduğum şey, bana güvenip MEB’in borç senetlerine imza atan kefillerimi düşüreceğim durumdur.
Pasaportlarımızı bile iptal ettiler. Herkes 672 s. KHK’ya odaklanmış durumda, kimse bize sahip çıkmıyor. Hiç değilse siz bizim sesimiz olun.
Gelelim en “ilginç” e-mektuba…
T24’te bu Salı yayınladığım, Mülkiyeli öğrencimin mektubunu konu edinen bu dördüncü metin bir mazlum mektubu değil.
Ama isterseniz bunun hakkında şimdi daha fazla nitelemede bulunmayayım. Özetlemeyeyim, virgülünü bile değiştirmeyeyim, paragraf yapısını ellemeyeyim, özellikle de imlasına dokunmayayım çünkü çok şey söylüyor, yazanın niteliği hakkında siz karar verin.
“Konu”suna “bir mektup ta benden olsun” yazılmış. Metni aynen şöyle:
***
Sayın Oran,
Mülkiyeli alevi solcu bayanın mektubu üzerine bir iki şey yazayım istedim,
Solcu ama alevi geleneğinden gelmeyen biri olarak.
Alevi solcuların alevi olmalarından utanmaları çok korkunç.
Bir alevi solcunun bir devlet hizmetinde bir memurluk beklemesi ve öyle bir beklentide olması daha korkunç
bu bir memurluk için kendi kimliğini kimliksizliğe dönüştürmesi daha daha korkunçtur.
tabi komik olan aa ağlama kızım tesellisi..
İstanbul Siyasalın ikinci sınıfında benim bu saçma sapan okulda ne işim var diye düşünmeye başlamıştım. İşte bir sol çocukluk hastalığı olarak girmiş bulunmuştuk. ama siyasallı bir solcu gencin hiç sevmediği otoriter devleti temsil eden bir memuriyet aramak zorunda kalacağı gerçeği karabasan gibi üzerimize binmişti. Doğal olarak bir devlet memuriyeti peşinde koşmanın saçmalığını daha okulu bitirmeden anlamış ve hiç bulaşmamıştık.
Sizin bu kızımıza ilk cümleniz söyleyemediğiniz ''kızım ne işin vardı siyasalda ve KPSS sınavında ve memuriyette '' olmalıydı.
Size gelince halen iktidarın bir dönemi için demokrasinin en güzel yıllarıydı diyebilmeniz ne acı ne komik ne açmaz ne densiz ve ne gülünç bir durum.
Ha birde tabi yetmez ama evet vardı ama neyse .
saygılar
XXX
Dostları ilə paylaş: |