KÖŞKLÜLER
Eski İstanbul'da yangınları ilgililere ve halka haber veren görevli.
Köşklülerin güçlü, kuvvetli ve gösterişli, ayağına çabuk kimselerden olması ter-
cih edilirdi. II. Meşrutiyet yıllarına kadar Beyazıt Yangın Kulesi'nde 20, Galata'da 18, İcadiye'de 3, Üsküdar Karakolu'nda 6, Eyüp'te 5 köşklü bulunmaktaydı.
Yangın çıktığı zaman kendisine verilmiş olan bölgenin sınırına kadar gider, nöbetçi olduğu zamanlarda da kulede dolaşarak etrafı gözetlerdi. Gözetleme esnasında bir yangın belirtisi gördüğünde kule a-ğasını uyandırarak haber verirdi. Daha eski dönemlerde asker gibi kılıç taşır, bellerine toka takarlardı. Kendilerine merkez komutanlığı altında bir koğuş tahsis edilerek barınmaları da temin edilmişti. Önceleri Bâb-ı Seraskeri, sonra da Zaptiye Nezareti tarafından senede bir kat elbise, ba-şağaya 6, ikinci ağaya 4, üçüncü ağaya 3, çavuşlara 3, neferlere de birer çift "nefer tayını" verilirdi.
Yangını haber verebilmek için gündüzleri yalnızca resmi daire ve karakollara, geceleri de karakollara ve mahalle bekçilerine uğrarlardı. Ellerinde ucu süngü gibi parlayan bir kargı ve bu kargının koştukça sallanan püskülleri olurdu. Geceleri ise "işkembe fener" denilen muşambadan akordeon biçiminde bir fener taşıyarak dolaşırlardı. Uğradıkları yerlerde nara atarlar ve yangın yerini kısa bir şekilde haber verdikten sonra yollarına devam ederlerdi. Yolda köşklüye rastlayanların ve yangının nerede olduğunu öğrenmek isteyenlerin ona "uğur ola" demeleri âdettendi. Yanılıp da yangın nerede dediklerinde küfür işitmeleri işten bile değildi. Köşklüler, İstanbul'un semtlerini kız ve oğlan olarak sembolleştirmişlerdi. Kız tarafı Galata ve Boğaziçi, oğlan tarafı ise diğer semtlerdi. Yangının nerede olduğunu öğrenmek isteyenlerin bazısı da "Kızın mı, oğlun mu oldu?" derlerdi.
Vehimli bazı kimseler gece çıkan yangınlardan haberdar olabilmek için köşklülere belirli bir aidat öderler, köşklüler de yangının yerini gece onların kapılarının ö-nüne kadar gelerek haber verirlerdi. ,
Köşklülerin son dönemdeki kıyafetleri, başlarında fes, üstlerinde asker biçimi kısa ve kapalı yakalı, parlak düğmeli bir ceket, onun altında da bol siyah paçalı pantolon, ayaklarında "karakaçan" denilen tulumba yemenisinden oluşurdu.
Bibi. Şehsuvaroğlu, Asırlar Boyunca, 115; 1. Birinci, "Dünkü istanbul'da Yangın", Yeni Tarih Dergisi, S. 4 (Nisan 1957), s. 127; ay, "Tulumbacılar", Hayat Tarih Mecmuası, S. 9 (Ekim 1965), s. 78-82; Pakalm, Tarih Deyimleri, II, 304-305; Ali Rıza, Bir Zamanlar, 97-102; Sadri Sema, Eski İstanbul'dan Hatıralar, ist., 1991, s. 43-45.
UĞUR GÖKTAŞ
Dostları ilə paylaş: |