KUYUMCULUK
Altın, gümüş, platin vb kıymetli madenin ya doğrudan doğruya ya da kıymetli taşlarla beraber işlenerek ziynet eşyası haline getirilmesi. Kuyumcuların meydana getirdikleri eserlere mücevher denir.
Osmanlı döneminde istanbul kuyumculuğunun iki ayrı istikamette geliştiğini görmekteyiz. Birincisi saray kuyumculuğudur. Bunlar Topkapı Sarayı'nda özel olarak yetiştirilen ustaların veya dışarıda yaptıkları eserler ile dikkati çektikten sonra saraya alınan sanatkârların meydana getirdiği teşkilattır. Saray kuyumcularını idan eden, onların ihtiyaçlarını karşılayan, sa raya her türlü kıymetli taş, altın, gümüş tedarik eden usta sanatkâra "kuyumcubaşı" denirdi. Kuyumcubaşılar genellikle yaşlı, tecrübeli, bilgili ustalardan seçilirdi. IV. Murad döneminin (1623-1640) kuyumcu-başısı ünlü seyyah Evliya Çelebi'nin(->) babası Mehmed Zillî Efendi'dir. Saray sanatkârları başta padişah olmak üzere hanım sultan, şehzadeler, kadın efendiler, kalfalar ve diğer saray ileri gelenleri için çalışırlardı. Ayrıca dış, ülkelere gönderilecek hediyelerle devlete hizmet edenlere, sarayı ziyaret eden yerli ve yabancılara verilen kıymetli eşyaları da bu sanatkârlar yaparlardı.
ikinci grup sanatkârlar ise, özellikle II. Mehmed (Fatih) döneminde (1451-1481) yapımına başlanan, zamanla da genişletilerek bir sanat merkezi haline getirilen Ka-palıçarşı(-») içinde ve etrafındaki hanlarda tezgâh kurmuş olan ve halen de bu ö-zelliğini muhafaza eden, ülkenin çeşitli yörelerinden gelip İstanbul'a yerleşmiş olan kuyumculardır. Türklerden başka Rumlar, Ermeniler, Araplar, Acemler, Süryaniler, Dağıstanlılar, Azeriler, Kırımlılar, Kazaklar istanbul'da bir araya gelip Osmanlı zevkine uygun eserler vererek istanbul kuyumculuğunu meydana getirdiler. Bu teşkilatın başında ise "kuyumcular kethüdası" bulunur, esnaf ve sanatkâr ile irtibatı ise "yiğitbaşı" denilen kişiler sağlardı. Yiğitbaşılık yakın zamana kadar devam etmişti.
Osmanlı padişahları da güzel sanatlara ilgi duymuşlar, bazılarını öğrenip uygulamışlardır. Özellikle hat, tezhip, musiki, resim, kuyumculuk vb sanatlarla bilfiil uğraşmışlar, güzel eserler vermişlerdir. Ku-
Kapahçarşı'da bir kuyumcu dükkânı. Nazmı Timuroğlu, 1993
yumculuk alanında I. Selim'i (Yavuz) (hd 1512-1520) görmekteyiz. Evliya Çelebi 5e-yabatname'de Trabzonlu kuyumcu esnafından bahsederken Yavuz'un şehzadeliğinde burada vali iken kuyumculuk öğrendiğini ve babası II. Bayezid adına sikke kazıdığını yazar. Yine padişahlardan I. Mah-mud (hd 1730-1754) hakkakti. Kazımış olduğu mühürleri el altından sattırır, gelirini yoksullara sadaka olarak dağıtırdı.
Osmanlıların yükseliş ve duraklama döneminde dünyanın en önemli merkezi durumunda bulunan, gerileme döneminde bile en az ikinci, üçüncü sırada yer alan İstanbul kuyumculuğu, 150 yılı aşkın bir süredir birçok ülkeye usta ihraç etmektedir. Günümüzde Fransa, ingiltere ve ABD'de-
Hz Muhammed'in kabrine gönderilen hediyelerden mücevherli askı. Türkiye Albümü ve Topkapı Sarayı, ist., 1969
ki ünlü bazı kuyumcular istanbullu Rum ve Ermeni ustalardır ya da onların yetiştirdiği çıraklardır.
Gerileme döneminde devletin çeşitli giderlerini karşılamak için değişik zamanlarda çıkarılan fermanlarla sarayda, zenginlerde ve halkın elinde bulunan değerli ziynet eşyaları toplanarak eritilmiş ve darphanelerde para basılmıştır. O sebepledir ki bugün elimizde ilk dönemlere ait kuyumculuk eserleri yok denecek kadar azdır.
Müzelerde ve özel koleksiyonlarda bulunan eserlere bakıldığında İstanbul işi denilebilecek başlıca kadın takıları yaka ve göğüs iğneleri, küpeler, bilezikler ve kemerlerdir. Ayrıca kahve kültürü Osmanlı'da çok ayrı bir yer tuttuğu için murassa (kıymetli taş mıhlamak) fincan zarflarına sıkça rastlanmaktadır. Erkekler için olanların başında merasim kılıçları ve murassa kınlar, tütün kutuları, enfiye kutuları gelir. Özellikle II. Abdülhamid zamanında (1876-1909) yaptırılan çok çeşitli nişanlar da ö-nemli yer tutar.
Kuyumculukta kullanılan en önemli teknik alafranga ve alaturka mıhlama usulüdür, istanbul kuyumculuğunda bu teknikle en çok pırlanta, zümrüt, yakut gibi kıymetli taş mıhlanmıştır. Kuyumculukta bir iş üzerinde, eserin daha güzel gözükmesi için birden fazla teknik bir arada uygulanmıştır. Üzerine taş mıhlanmış bir parçanın taşları ya "güverse" ya da "tırnak" denilen şekillerle tutturulur, başlıklar ise kalemle süslenir.
Bütün mesleklerde ustalık aşağı yukarı 20-25 yaşından başlayıp zaman içinde artar, gelişir ve büyük usta olunurken, nııh-lamacılıkta ustalık yaşı 15-30 arasındadır.
Kuyumculukta bir de hiçbir dekoratif unsur katılmadan yalnızca madenin biçim-lendirilmesinden meydana gelen bir çalışma çeşidi vardır. Bu yolla yapılan eserlere "sade", ustasına "sadekâr", mesleğin a-dına ise "sadekârlık" denilir.
M. ZEKi KUŞOĞLU
Dostları ilə paylaş: |