KirkçEŞme tesisleri



Yüklə 8,39 Mb.
səhifə662/889
tarix09.01.2022
ölçüsü8,39 Mb.
#91610
1   ...   658   659   660   661   662   663   664   665   ...   889
METROPOLİTEN İSTANBUL

416

41 7

METROPOLİTEN İSTANBUL

ler genişleyerek çevrelerini işgal etmiş, her yeni gelen plan kararı ile imar hakları artırılmış ve ulaşım öncelikli planlar, eski kentin büyük ölçüde yok olmasına neden olmuştur.



Ulaşım: Yeni Planlama Parametresi

Kentin kullanımının ve fiziksel değişmesinin temel bileşeni olan göç, sadece gecekondu mahallelerinde, çöküntü alanı haline gelmiş eski kent alanlarında ya da kent çevresindeki orman ve su havzalarının işgal ve tahrip edildiği alanlarda gözlenecek bir olgu değildir. Gerçi kaçak yapılaşma adı altında, tek katlıdan 6-7 katlı apartmana ya da villalara kadar uzanan bir skala içinde, hiçbir zaman bitmeyen bir inşaat süreci, bugün metropoliten istanbul'un fizyonomisini belirleyen en büyük görsel olgudur.

Fakat göçün sosyal ve politik yapıda zorladığı köklü değişiklikler, kentin yapısını ve görüntüsünü başka boyutlarda da etkilemiştir. Bunların başında II. Dünya Sa-vaşı'ndan bu yana kent yollan ve kent ulaşımı sorunları gelir. H. Prost 1936'da istan-

1957-1958'de eski dokuyu bölen Barbaros Bulvarı inşaatından bir gömnüm

yerine geçmesi, kısaca yeni bir insan toplumunun yeni bir mekân tanımlamasıdır. Hafızaya sahip bir yaratık olarak insan, çeşitli belgesel araçları kullanarak geçmişle bağlarını sürdürse de bu sürekliliğin fiziksel mekânda bir süreklilik olarak yaratılması, özellikle istanbul koşullarında hemen hemen olanaksız hale gelmiştir. Eğer topografyanın değiştirilemeyen kontur-ları olmasa, İstanbul denmeye devam edilen bu kentin, Türkiye'nin herhangi bir yerinden farklı olmadığını görmek kolaylaşırdı. Yarım yüzyılda ortaya çıkan bu tarihi olgu, Türkiye'nin kaderini etkileyecek bir ağırlık taşıdığı için, 1950'den bu yana kentin fiziksel değişmesi, Marmara, hattâ Karadeniz kıyılarına uzanması, kültürel, sosyal, ekonomik ve politik parametreler içinde bu büyük alanların düzenlenmesini yönlendiren etkenlerin saptanması, bir çağdaş tarih sorunu olarak irdelenmek zorundadır.

Türkiye'nin başkentini Anadolu'ya taşıma zorunluluğunun getirdiği bazı işlev ve imge sorunları bir yana bırakılırsa, istanbul'u değiştirmeye başlayan temel etken kente göçtür. Bu göçün ilk fiziksel görün-

tüsü, kent sınırları dışındaki gecekondu alanlarıydı. Bu yeni yerleşme alanlarının, eski kentten ayrılan bazı özellikleri vardı. Bunlar bir göçer yerleşmesinin düzenine bile sahip olmayan, acele ve baskı altında spontane kuruluvermiş, tek göz yapılardan oluşan mahallelerdi. Gecekondunun çadırdan farkı, sökülebilir olmayışıydı. Köylüler kente konut konforu için değil, mara-balığın, topraksızlığın baskısından kurtulmak, kentin verdiği iş olanaklarından yararlanmak için geldiler. Fakat eski kentlilerin aksine, daha başından ve bilmeden, bir baskı grubu oluşturdular. Çünkü yeni Türkiye demokrasisinde köylü oyunu elde etme mekanizması nitelik değiştirmişti. 1950'lerin başından günümüze gelene kadar, oy sağlamaya dönük arazi politikaları çeşitli aşamalardan geçip doğalarını değiştirmiş olsalar bile, yerleşme ve oy (giderek spekülasyon ve yağma ile eşdeşleş-mek üzere) ayrılmaz bir bütün oluşturdu. Hükümetler kent toprağı üzerindeki bütün politikalarım, mahalli idareler bütün planlamalarını kente göçenlerin oylarını elde etmek üzere düzenlediler. Eski kentin tarihi imgeleri, kültürel değerleri, ye-

Çarpık


kentleşmenin yarattığı bir görünüm: Gecekondular ve çöp alanı yan yana. Doğan Kuban

ni kentlinin hiçbir şekilde sahip çıkmadığı nitelikler olarak, oy potansiyeli taşımıyordu. Yeni gelenlerin sayıları arttıkça, yeni yerleşme alanlarının baskısı da arttı. Bu alanlar sosyal yapıları nedeniyle, eski kentli için alternatif yerleşme alanı olamadılar. Başka bir deyişle eski kentlinin yeni kentliyi terbiye etmek, kentlileştirmek, ona örnek olmak şansı hiç olmadı. Eski istanbul yeni İstanbul'un gelişmesine hiç katkı yapamadı. Gerçi 1930'lu yıllardan bu yana İstanbul'a getirilen yabancı uzmanların ve yerli plancıların kent planlarında, İstanbul'un tarihi varlığını yadsımayan, ona saygı gösteren bir planlama ilke olarak hep savunulmuşsa da, bunun uygulama ile ilgisi ancak birkaç ayrıntıya yansıyabilmiş-tir (bak. planlama).

Böylece Haliç çevresindeki sanayi bölgeleriyle Kartal, Tuzla bölgesindeki sanayi bölgelerinin işçileri, Eyüp'ün üzerinde Taş-lıtarla'dan ve Marmara kıyısında Kazlıçeş-me'den başlayan ve Anadolu yakasındaki ilk büyük gecekondu bölgesi Fikirtepe ile devam eden alternatif istanbul'u kurmaya başladılar. Burada hiçbir plan olmadığı gibi, kentsel altyapı ve konut modeli de yoktu. Bu mahalleler yeni İstanbul mekânının ilkel prototipleriydi. Mülkiyet yasal değildi. Plan, yapı imgesi ve kenti kabaca tanımlayan bir planlı yol dokusu da yoktu. Genelde yeni yapılanan alanların mekânsal gelişmesi, eski istanbul'u belli yönlerde sürdüren bir plan doğrultusunda olmadı. Aksine eski kentin nefesini tıkayan bir boğma şeklinde gerçekleşti. Kentin en gözde semtlerinin arasına giderek gecekondular yerleşti. Nişantaşı ve Şişli'nin kuzeydoğu yamaçlarındaki gecekondular ve küçük bostanlar gökdelenlerle birlikte yaşadılar. Gökdelenle gecekondu birlikteliği istanbul'daki kentsel mekân kullanımının en ilginç ve günümüzde de devam eden görüntülerinden biridir.

Hiçbir zaman planlı büyüyemeyen istanbul'da eski kent alanları, sosyal ve ekonomik statülerdeki değişikliklerle genişlemek eğilimi gösterdikleri zaman, kendilerini boğan gecekondu çemberini yok etmek zorunda idiler. Gecekondu mahalleleri yerlerini, görünüşte daha düzenli mahallelere terk etti. Fakat, bu düzen, gecekondu mirası nedeniyle, gerçek bir planlama niteliği kazanamadı. Planlar daha çok, gecekondu alanlarına yasal 4 kat (genellikle yasal olmayan 6 kat) verme amacına dönük; doğa, su ve tarih için kaygı duymayan, tümüyle spekülatif ve politik nitelikte kararlara geçirilen kılıflardı. Kente göçme sürecinin başındaki spontane işgal sistemi, bu kez yasal planlarla sürdürüldü. Köyden kente göçün düzenli olarak yanıtlanamamış iskân istekleri, yarım yüzyıl boyunca giderek artıp yasal olmayan yerleşme sürecini geliştirirken, daha incelmiş mekanizmalar, yasa ve planı, hukuk dışı yapılanma için araç olarak kullandılar. Giderek göç olgusu ve oy kaygısı arazi yağmasının temel desteği oldu. Kente göç denilen tarihi zorunluluk, neredeyse bir yaşam tekniğine dönüştü, istanbul'da belediye yetkilileri, yapıların yüz-

de 65'inin kaçak olduğunu söyledikleri zaman, bir hukuk devleti için anlaşılması zor, fakat gerçek bir durumu açıklıyorlardı.

Yasal olmayan iskân eski kenti sınırları içine hapsederken, kentsel işlev alanlarının uzun süre aynı yerlere bağlı kalmaları, eski kentin sağlıklı planlamasını da engelledi. Gerçi konutlar için statü sembolü de olan yeni alanlar oluştu. Son Osmanlıların Teşvikiye, Nişantaşı, Maçka, Şişli'ye transferlerini Cumhuriyet kuşaklan da sürdürdü. Kadıköy ve Anadolu yakası da, bu yeni statü alanları içine girdi. Kent çevresinde Levent ve Ataköy gibi değişik mimari nitelikte konut alanları oluştu. Eski kentin ünlü mahalleleri, Süleymaniye, Fatih, Cerrahpaşa vb, azınlıkların terk ettikleri Fener ve Balat gibi gerçek burjuva mahalleleri, çöküntü alanı olarak göçle gelen kırsal nüfus tarafından iskân ya da işgal edildi. Beyoğlu gibi üst düzey kültür ve ticaret bölgesi bile aynı şekilde boşaldı. Yeni yerleşenler bu çöküntü yerlerini sürekli olarak iskân etmek için değil, daha uygun ve genellikle yeni gelişen dış mahallelerdeki konutlarına geçmek için kullandılar. Dolayısıyla hiç sahiplenmediler. Bunun sonucu, eski konut alanları nitelik değiştirdi. Bekâr odaları, depolar, küçük işyerleri ve atölye olarak kullanılmaya başlandı. Vilayet, belediye, üniversite, adliye, karakol, hattâ hastaneler gibi kurumlar suriçinde kaldı. Çarşı bölgesi kendi içinde yoğunlaştı ve giderek çöküntü alanlarını da işgal etmeye başladı. Süley-maniye'deki konağından çıkıp Babıâli'ye işine giden üst düzey Osmanlı bürokratının yaşam alam, her odasında birkaç genç bekâr ve işsiz Anadolu köylüsü oturan ve zemin katlarında narenciye deposu ya da plastik atölyesi olan gecekondu (ya da slum) alanlarına dönüştü. Bu sosyal yapının ne Süleymaniye Külliyesi ne de Süleymaniye konağı ile kültürel ve duygusal ilişkisi vardı. Konaklar birer birer yandı, yıkıldı ya da söküldü. Süleymaniye'nin çevresi otopark oldu, külliyenin içinde de turistik lokanta yerleştirmek için, kabul edilemeyecek değişmeler yapıldı. Bu, yaygın bir değişme mekanizması olarak istanbul'un her köşesinde binlerce kez yinelendi ve yinelenmeye devam ediyor.

Dünyanın bütün büyük kentlerinde olduğu gibi, eski kent dokularının, anıtlarının gelişmelere direnmesi, toplumun kültür yapısının gücünden kaynaklanır ve kent sahipliği diyebileceğimiz bir davranışın örgütlenmesine bağlıdır. Fakat kimliğini geldiği yöreyle tanımlayan yeni kentli ile onun seçtiği yönetici, İstanbul için hiçbir duyarlık taşımayan, buraya sadece bir altın yumurtlayan tavuk olarak bakan, kent tarihinden habersiz, hattâ o tarihin eski dönemlerini bilinçli olarak yok etmeyi bir tür kahramanlık olarak gören bir dünya görüşünün temsilcileriydi. Sahip çıkılmayan suriçinin ne eski mahallesi, ne de eski yolu kalmış, yeşil bahçeli dokusu yitirilmiş, yeşil alana dönüştürülebilecek bostanları inşaata açılmış, giderek büyüyen kamu yapıları, üniversite ve hastane-

Kent içinde alt-üst yollar ve yonca yapraklı çözümler, Şişhane Meydanı. Semih Eryddız, Avrasya Megapolü istanbul, Ankara, 1993

Yeni Galata

Köprüsü'nün

yapımından

sonra Eminönü

Meydanı'nın

görünümü.




Yüklə 8,39 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   658   659   660   661   662   663   664   665   ...   889




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin