MEVLEVÎHAISIE KAPISI
bak. SURLAR
MEVLEVÎLİK
13. yy'ın sonlarında Konya'da, Mevlana Celaleddin Rumî (ö. 1273) adına oğlu Sultan Veled (ö. 1312) tarafından kurulan tarikat, istanbul'un fethiyle birlikte şehir hayatına ilk giren tarikatlar arasındadır.
Mevlevîlik, temelleri Anadolu'da atılan klasik tarikat tipi mistik örgütlenmeler içinde, tarihsel bakımdan öncelikli bir konuma sahiptir. Tarikatın 13-15. yy'lar arasındaki tarihi, Mevlana Celaleddin Rumî'nin felsefesi doğrultusunda örgütlenme, adap ve erkânını sistemleştirme dönemidir. Mevlevîlik bu süre zarfında idari yapılanmasını merkeziyetçi kurallar çerçevesinde gerçekleştirmiş ve kurduğu mevlevîhanelerde icra edilen tarikat ayinlerine kesin şeklini vermiştir. Aynı zamanda bu dönem, Mevlevîliğin Anadolu'daki heterodoks tasavvuf akımlarıyla yakın ilişkide bulunduğu, Kalenderîlik, Haydarîlik gibi seyyah dervişliğe bağlı mistik kurumları kendi bünyesine katarak İstanbul'un gündelik hayatına taşıdığı bir zaman kesiti olarak da dikkati çekmektedir. 15. yy'ın ikinci yarısından itibaren İstanbul'da faaliyet gösteren Mevlevî şeyhlerinin kişiliklerinde bu heterodoks etkilerin izlerini görmek mümkündür. Dolayısıyla Mevlevîliğin İstanbul'da bu şeyhler tarafından temsil edilen ve 16. yy'ın ortalarına kadar süren mistik ideolojisinin evrimleşme boyutlarını kavrayabilmek için, tarikatın 13-15. yy'lar arasındaki erken dönem kurumlaşma yapısını ana hatlarıyla belirlemek gerekmektedir.
Mevlana Celaleddin Rumî'nin vefatım izleyen Çelebi Hüsameddin dönemi (1273-1284) hariç tutulursa, tarikatı idari açıdan merkezileştiren ve bir toplumsal örgüt olarak inşa eden reformların Sultan Veled zamanında (1284-1312) başlatıldığı görülür. Bu reformlar arasında tarikatın yönetim piramidinde en üst noktayı temsil eden "çelebilik" makamının kurulması, Mevlevîliği idari bakımdan merkezileştiren başlıca düzenlemedir. Söz konusu bu düzenlemenin bir gereği olarak Sultan Veled ailesine mensup bulunan erkek üyeler, sırasıyla bu makama atanmışlar ve Mevlevîlik, tarihi boyunca idari tasarrufu dinde bulunduran bu ailenin kan bağına dayalı meşihat modeline göre yönetilmiştir. Diğer yandan Mevlevîliğin 13-15. yy' lar-daki gelişimi ise, Mevlana Âsitanesi post-nişini olan Mevlevî çelebisine bağlı iki ayrı zümre tarafından gerçekleştirilir. Bunlardan birinci grubu oluşturanlar, Mevlana soyuna mensup bulunmayan, fakat çelebilik makamından aldığı hilafeti yine bu makam adına kullanma yetkisine sahip Mevlevî şeyhleridir. İkinci gruptakiler ise, tarikat organizasyonunda "inas çelebileri" olarak bilinen ve Mevlana soyunu, Sul-
İstanbul mevlevîhanelerinin şeyh aileleri. Ekrem Işm
tan Veled'in k.zı Mutahhara Âbide Hatun kolundan_sürdüren_ailenin diğer kanadıdır. Tarikatın Konya dışında temellerini attığı ilk merkezlerden Karahisar ve Kütahya mevlevîhaneleri, bu kola mensup şeyhler tarafından kurulmuş olup Mevlevîliğin İstanbul'daki erken dönem örgütlenmesi de bu zümrenin eseridir.
Tarikatın İstanbul öncesi dönemde geçirdiği sosyokültürel dönüşüm, daha sonra imparatorluk merkezindeki faaliyetlerine de yansımıştır. İstanbul'daki ilk Mevlevî şeyhlerinin mistik öğretileri, bir bakıma bu dönemde tarikatın temsil ettiği kendi değerleri ile Anadolu'da yaygın olan heterodoks eğilimlerin sentezi şeklinde ortaya çıkmaktadır. Tarihsel süreç boyunca bu sentez çözülerek ve tarikat kendi bünyesinde barındırdığı heterodoks etkilerden arınarak İstanbul'a özgü bir Mevlevîlik anlayışının temellerini atacaktır.
Sultan Veled'in 1312'de vefat etmesiyle çelebilik makamına sırasıyla oğulları Ulu Arif Çelebi (ö. 1320), Şemseddin Âbid Çelebi (ö. 1338) ve Hüsameddin Vâcid Çelebi (ö. 1342) geçmiştir. Bunlardan ilk iki çelebi ailesine mensup şeyhler, Mevlevîliğin İstanbul öncesi dönemdeki kültürel yapılanmasında büyük rol oynarlar. Diğer yandan yine bu dönemde inas çelebilerinden Celaleddin Ergun Çelebi (ö. 1373), tarikatın Konya dışındaki merkezlerinden Kütahya Mevlevîhanesi'ni, Âbâpûş-ı Velî lakabıyla tanınan Bâlî Mehmed Çelebi ise
Karahisar Mevlevîhanesi'ni faaliyete geçirmiş olup, oğlu Divâne Mehmed Çelebi de Galata Mevlevîhanesi'nin(->) ilk postnişin-liğini yapmıştır.
Ulu Arif Çelebi, Mevlevîliğin İstanbul öncesi dönemine damgasını vurmuş mutasavvıftır. Düşünceleri ve hayat tarzı Anadolu'daki Kalenden zümrelerinin etkisi altında şekillenmiş, heterodoks akımlara duyduğu yakınlık onu bu mistik oluşumlarla Mevlevîlik arasında bir sentez yapmaya yöneltmiştir. Hayatı boyunca bütün Anadolu'yu gezmiş olması, Irak ve Tebriz'e giderek bu bölgelerdeki tasavvuf anlayışlarını Mevlevîlik bünyesine katması onun dikkat çekici taraflarıdır. Ayrıca şarap içtiği ve rintmeşrep bir kişiliğe sahip bulunduğu bilinmektedir. Bütün bu özellikler onu Mevlevî kültürü içinde bir prototip haline getirmiş, daha sonra İstanbul'da faaliyet gösteren tarikat mensupları üzerindeki etkisi ise uzun yıllar canlı kalmıştır.
Kalenderîlik ile Mevlevîliğin Ulu Arif Çelebi'nin kişiliğinde bütünleşmesi ve bu kültürel oluşumun 15. yy'm ortalarından itibaren İstanbul Mevlevîliğine yansıması, bir yandan tarikatın erken dönem kimliği hakkında yeterli ipuçlarını verirken, diğer yandan da çelebilik makamını temsil eden II. Pir Âdil Çelebi'nin (ö. 1460), Mevlevî adap ve erkânını düzenlemesi, söz konusu kimliğin hangi kurallar bütünü içinde şekillendiğini göstermektedir. Ulu Arif Çe-
lebi'den sonra Mevlevîliğin erken dönem ., tarihinde en önemli rolü oynayan kişi, bu kurallar bütününü tarikat ideolojisi paralelinde ele alıp yeniden düzenleyen II. Pir Âdil Çelebi'dir. "Mevlevî mukabelesi" de ,. denilen sema ayini onun zamanında (1421-1460) kesin şeklini almış ve tarikat gele-
• neksel kimliği içinde taşıdığı Batınî eğilim
lerle birlikte fetihten hemen sonra İstan
bul'un gündelik hayatına girmiştir.
İstanbul'un gündelik hayatına giren ilk tarikatlar Mevlevîlik ve Zeynîliktir. II. Mehmed (Fatih) döneminde (1451-1481) etkili olan Zeynîliğin İstanbul'dan önceki yönetim merkezlerinden Bursa'nın hâkim tarikatı olması nedeniyle doğrudan doğruya şehir hayatına katılması dikkat çekicidir. Medrese kültürüne yakın bir tasavvuf anlayışına sahip bulunan Zeynîliğin daha sonra üstlendiği bu rolü Nakşibendîliğe^) terk ederek tarih sahnesinden çekildiği görülmektedir. Mevlevîlik ise âdeta bir devlet kurumunun yer değiştirmesine benzer bir şekilde Konya'dan İstanbul'a taşınmış, idari merkez Konya'da kalmak şartıyla tarikat mensuplarının şehir hayatındaki faaliyetlerine izin verilmiştir.
II. Mehmed döneminde, İstanbul'daki -tarikat faaliyetleri bugüne kadar henüz ye-, terince aydınlatılamamış bir konudur. Bunun iki nedeni vardır. Birincisi, II. Meh-med'in derviş zümrelerine karşı duyduğu
- siyasi kuşku ve bu grupları yerel güç odak
lan olarak değerlendirip yeniden yapılan-
Dostları ilə paylaş: |