KOSTANTİNİYYE
Ortaçağ İslam dünyasında İstanbul'a verilen ad; Konstantiniyye olarak da bilinir. Sözcüğün bir hadiste geçmesi ona kutsal bir anlam kazandırmış bu nedenle de İstanbul'da darbedilen Osmanlı sikkelerine "duribe fî Kostantiniyye" ibaresi konmuştur.
I. Constantinus (hd 324-337) İslamiye-tin doğuşundan önce yaşadığı ve paganizme karşı Hıristiyanlığı savunarak resmi din durumuna getirdiği için Müslamanlar-cahak dine hizmet etmişlerden sayılır. Ona izafeten kente verilen Konstantinopolis a-
Kapıdağlı Kostantin'in betimlemesiyle III. Selim. Galeri Alfa
di ise Kostantiniyye olarak Arapçalaşmış-tır. Fakat bu adın Müslümanlarca kutsal sayılması ve benimsenmesi Hz Muham-med'e atfedilen bir hadiste geçmesinden-dir. Fetih hadisi denen ve "Elbette siz, Kos-tantiniyye'yi fethedeceksiniz. Ne mutlu ve güzel komutandır o komutan ve ne mutlu, ne güzel askerdir, o askerler" anlamındaki bu kutsal söz, 7. yy'ın sonlarından itibaren, önce Arap, daha sonra Türk Müslüman ordularının İstanbul'a yürümelerinde etken olmuştur.
Hz Muhammed'in bir gün Medine'de Ubade İbn Samit'in evinde öğle yemeği yedikten sonra uykuya dalıp uyandığında "ümmetinden bir bölüğün Kayser'in şehrine (İstanbul) gazaya gittiklerini gördüğünü" söylediği, sahabeden Enes bin Mâlik tarafından nakledildiği gibi, asıl fetih hadisini de yine sahabeden Bişrü'l-Ganevî, kendi oğlu Abdullah'a aktarmış ve daha sonra İmam Ahmed bin Hanbel tarafından Müsned'e yazılmıştır.
İstanbul'un bu İslami adı, 9. yy'dan başlayarak birçok Arap kaynaklarına geçmiştir. Örneğin Vakıdî'nin Fütuhü'ş-Şarri ın-da, Mesudî'nin Kitabü't-Tenbih'mde, İbn Cübeyr'de, Kostantiniya, Kustantiniya, Kostantiniyye el-Mevkiyye, Kostantiniyye el-Mahrusâ, Kustantina el-Uzmâ (Kostantin adlı kentlerin en büyüğü) vb imlalarla yer aldığı gibi, İran ve Türk kaynaklarında da Kal'a-i Kostantiniyye-i Rumî, Kostantiniy-ye-i Kübrâ, Mahrusa-i Kostantiniyye, Şeh-r-i Kostantin deyimleri geçmektedir. Yakut el-Hamavi'nin Mu'cemü'l-Buldan adlı eserinde Kostantiniyye, Istanpol ile eş anlamlı ve İbn Hurdadbih'ten alınmış bir ad olarak gösterilmiştir. İbn Battuta, el-Kostanti-niyye'yi, biri Astanbul, diğeri Galata iki şehrin ortak adı olarak verir. Anadolu Selçuklularının Mahrusa-i Kostantiniyye dedikleri İstanbul'a fetihten sonra resmen Kostantiniyye denilmiş; hatt-ı hümayunlara, Di-van-ı Hümayun'dan çıkan hükümlere, kadı ilamlarına, bu belgelerin İstanbul'dan düzenlendiğini göstermek üzere mutlaka "harrere fî Kostantiniyye", "be-Makam-ı Kostantiniyye", "be-Makam-ı Darü's-Salta-nat-ı Kostantiniyyetü'1-Mahrusâtü'l-Mah-miyye" ibareleri konulmuştur. II. Mehmed' in (Fatih) kestirdiği ilk Osmanlı altınından itibaren bütün Osmanlı sikkelerinde 17. yy'ın sonlarına değin, İstanbul darphanelerinde kestirildiklerini gösteren "duribe fî Kostantiniyye" ibaresi yer almıştır. Bununla dgdi bir halk söylencesi ise, İstanbul'un fethedildiği gün, son Bizans imparatoru XI. Konstantinos'un ağır yaralı olarak ölmek üzereyken bir vasiyette bulunduğu ve Osmanlı padişahlarının, kendi adını hiç değilse paraların üzerinde korumalarını istediği, âlicenap Fatih'in de bunun gereğini yerine getirdiği tarzındadır. 17. yy'ın sonuna doğru İstanbul'da kesilen sikkelere Kostantiniyye yerine "İslâmbol" adı konulmuş, bu gelenek 18. yy'ın sonlarına kadar sürmüştür. 19. yy'da yeniden Kostantiniyye ibaresi kullanılmaya başlanmıştır.
Kostantiniyye adının, İstanbul'da imal edilen sanat eserlerine de uzun zaman bir damga olarak vurulduğu, daha sonra bunun
Dostları ilə paylaş: |