LÜLECİLİK
Eskiden çubuk ve nargilenin ucuna takılıp içine tütün, tömbeki doldurmaya mahsus olan, ağzı fincan gibi açık, dibinde bir delik bulunan, pişmiş topraktan imal edilmiş, üzeri çeşitli motiflerle süslenmiş kaba "lüle", bunları imal eden ustalara da "lüleci" denirdi.
Lülenin yaygınlık kazanması tütün içimiyle ilişkilidir. I. Ahmed (1603-1917), IV. Murad (1623-1640), IV. Mehmed (1648-1687) dönemlerinde çıkarılan, bazen sıkı bazen de yumuşak yaptırımlarla uygulanan tütün yasağı, uzun müddet devam ettiğinden tütüncü esnafı ve ona bağlı olan ticari kolların bir müddet loncaya kavuşamadığını görmekteyiz. Ancak III. Ahmed döneminde (1703-1730) tütüncüler, lonca halinde örgütlenmiş, III. Mustafa döneminde (1757-1774) lüleci esnafı da örgütlenmiş ve başlarına bir kethüda tayin edilmiştir. Bu tarihlerden itibaren tütün içimi,
büyük bir yaygınlık kazanmış, nargile ve çubuk girmeyen ev, kahve kalmamış olduğundan lülecilik sanatının güzel örnekleri de görülmeye başlanmıştır.
Kırmızı topraktan pişmiş olarak imal edilen lüleler, tütünün doldurulduğu "tütün çanağı", dumanı tütün çanağından çubuğa götüren yol olan "duman yolu" ve çubuğun lüleye sokulduğu "çubuk ağzı" denilen üç kısımdan meydana gelir.
Lülenin yapımındaki ilk aşama, ağaçtan bir numunenin hazırlanmasıdır. Bu numunenin içine çamur doldurularak lüle yapıldığı gibi eskiden Okmeydam'ndan alınan ve nemli yerlerde muhafaza edilen lüleci çamuru, el tornasında şekillendirilerek de yapılabilirdi. Lüleler, tam kurumadan şimşirden yapılmış, ucu istenilen desenin dişisi olarak oyulmuş kalemlerin astarlı çamur üzerine bastırılmasıyla değişik motiflerle süslenir ve bir sanat eseri haline getirilmiş olurdu. Ayrıca zenginler için, gümüş kakmalarla süslenmiş lüleler de yapılırdı. Lüleleri yapan ustaların ismi mühür şeklinde vurulurdu. Bazı lülelerin üzerinde ise hem lüleyi yapan ustanın hem de ustanın isminin kalıbını zarif bir yazıyla hazırlayan hattatın mühürleri bulunurdu. Bazen de ustanın adı, eski yazı mührün yanında bir de Fransızca olarak basılırdı. Nadir olarak üzerlerinde resimler, beyitler ihtiva eden lüleler de yapılmıştır. Hattâ, lüleyi yapan ustanın dükkânının adresini, kapı numarasını içerenler dahi imal edilmiştir.
Lüleler, bu işlemlerden geçirildikten sonra Van'dan getirilen ve "gülbahar" ismi verilen kırmızı toprakla astarlanır ve fırınlanmaya hazır hale getirilirdi. Kendine has odun ateşiyle fırınlanan lülelerin çatlayarak bozulmalarını önlemek için en son olarak yapılan bir işlem de "püf noktası" dır. Günlük hayatımızda sık olarak kullanılan bu deyimin kökeni lülecilik sanatın-dadır. Fırınla dışarısı arasındaki sıcaklık farkından dolayı lülelerin çatlamaması için ustalar, lülelerin üzerine "püf diyerek ılık bir nefes verir, böylece sıcaklığın yavaş yavaş değişmesini sağlamış olurlardı.
En güzel lüleler Tophane'deki çarşıda yapıldığından bu sanat "Tophane lülecili-
ği", ürünler de "Tophane lülesi" ismiyle anılmıştır. Tophane'deki Kılıç Ali Paşa Ca-mii'nin yanından başlayan Lüleciler Çarşısı, Hendek denilen yere, Kumbaracılar Yo-kuşu'nun aşağılarına kadar devam ederdi. Burası sonradan Lüleci Hendek Sokağı adını almıştır. Buradaki çarşıda 60 kadar dükkân faaliyet gösterirdi. Alışverişe gelenler, satılan lülelerden en az bir düzine alırlardı. Çünkü gayet ince ve zarif olan lüleler, çok kısa zamanda temizlenirken zedelendiğinden ve zedelenmiş lüleyle tütün içmek ayıp sayıldığından alışveriş düzine hesabıyla olurdu.
Sigaranın fabrikalarda seri olarak imal edilmeye başlamasıyla çubuk içme âdeti ortadan kalktığı için lüleci esnafı nargile imame ve ateşliği, aynı teknikle "evanî" denilen tiryaki fincanları büyüklüğünde fincan ve tabaklar, mürekkep, hokka kutuları, şekerlikler, askı topları imal ederek bir süre daha geçimlerini temine çalıştıktan sonra dükkânlarını teker teker kapamak zorunda kalmışlardır. 1921'de tek örnek o-larak kalan Ömer Usta'nın dükkânını 1928' de kapamasıyla beraber bu sanat dalı da tarihe karışmıştır. En son ustanın malzemesi ve aletleri bugün Yıldız Sarayı'nda bulunan İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı Şehir Müzesi'ne intikal etmiştir.
Bibi. H. Kocabaş, "Tophane Lüleciliği", Türk Etnografya Dergisi, S. 5 (1962), s. 12-13; Paka-lın, Tarih Deyimleri, II, 372; Büngül, Eski Eserler, II, 11; Arseven, Sanat Ansiklopedisi, III, 1245-1247; E. Bakla, "Unutulmuş Bir Halk Sanatı: Lülecilik", Antika, S. 5 (Ağustos 1985), s. 4-8; ay, Tophane Lüleciliği, İst., 1993; M. Z. Kuşoğlu, "Dünkü Sanatlarımızdan Lülecilik", İlgi, S. 56 (Kış 1986), s. 32-35; N. Bayraktar, "Tütün Lüleleri-Tophane işi Eserler", Türki-yemiz, S. 62 (Ekim 1990), s. 16-25; Musahibza-de, istanbul Yaşayışı, (1992), 194.
UĞUR GÖKTAŞ
Dostları ilə paylaş: |