MAHALLE BAŞKENTİ
240
241
MAHALLE MEKTEPLERİ
Mağlova Kemeri
Kâzım Çeçen, 1977
tün sukemerlerinin hiçbiri ile kıyaslanamayacak seviyede büyük bir abidedir.
Bugün Mağlova Kemeri alt tarafta yapılan Alibeyköyü Barajı dolayısıyla üzengi taşına kadar su altında kalmaktadır. Bibi. O. Dalman, Der Valens Aquâdukt in Konstantinopel, Bamberg, 1933; Meriç, Mimar Sinan-, Nirven, İstanbul Sulan; Çeçen, Kırk-çeşme.
KÂZIM ÇEÇEN
MAHALLE BASKINI
Eski İstanbul'un günlük hayatında mahalle düzeninin korunması, özellikle fuhuşla mücadele bakımından, bazı şartlarla mahalle halkına bırakılmıştı. Mahallelinin, "mahalle namusunu koruma" uğrunda şüpheli evlere yaptığı baskın yalnızca "fu-huş"u "cürm-i meşhud" halinde tespite yönelikti.
Halk gözünde erkeksiz kadın ya da kadınlardan oluşan "hane halkı" hele hele doğma büyüme o mahalleden değilse her zaman şüphe ile karşılanır, gece gündüz gözetlenirdi.
Eve yabancı bir erkeğin girdiği tespit edilirse, mahalleli harekete geçerdi. Başlarında mahalle imamıO), yanında dönemine göre zaptiye ya da bekçiler olduğu halde mahallenin bir alay büyüklü küçüklü insanı, şüphenin derecesine ve hadisenin büyüklüğüne göre gürültü çıkararak eve yönelirdi. Maksat gürültüyü işiten mahalle halkının da kalabalığa katılmasını ya da en azından pencereye, kapı önüne çıkmasını temin etmekti.
İmam efendi önce yumuşak fakat yüksek sesle kapının açılmasını ev sahibesinden isterdi. Genellikle baskına uğrayan ev sahibesi ilk seslenmede kapıyı açmaz, duymazlıktan gelirdi. Gürültünün duyulduğu ya da başka belirtilerden kuşkulanıldı-ğı anda ışıklar söndürülmüş olduğundan dışarıdakilere uykudaymış izlenimi verilmeye çalışılırdı. İkinci, üçüncü seslenmeye diğer baskıncıların da sesi karışır ve kapıya yumrukla, sopayla vurulmaya başlanırdı. Kadının, içeride gerçekten erkek varsa, zaman kazanmak için başvurduğu bu yollar nedeniyle dışarıdakilerin sabrının taştığı da olur ve kapı kırılarak içeri girilirdi.
Eve gelen erkeğin de kendine göre, şüpheyi çekmemek, yakalanmamak için
başvurduğu yollar vardı. Bunlardan en çok bilinenler gece karanlığında gitmek, eve yaklaşınca feneri söndürmek, etrafı kolaçan etmek; gündüz ya da akşamüstü ise en etkili yol kadın kılığına girmekti. Baskın sırasında kaçarak ya da saklanarak yakayı kurtaran çapkın, ev sahibesinin de kalabalığa karşı güç kazanmasına sebep olur, evde olan bitenden haberli dadı, kalfa varsa onlarda gece yarısı ev basmanın ayıp ve yakışıksız olduğunu, kalabalığa've özellikle imam efendiye çıkışarak dile getirirdi.
Çapkının yakalanması baskın olayının en ilgi çekici yönlerinden birini oluştururdu. Her türlü sözle sataşmanın, hattâ tükürük ve hafif yollu yumruğun daha sert tepkilere dönüşmesi, kolluk kuvvetlerince önlenirdi.
Ancak erkeğin yakalandığı şekilde karakola götürülmesi ve giysileri koltuğunda karakol karakol dolaştırılarak teşhir edilmesi de âdettendi. Baskınla yakalanmış çapkına karakolda dayak atılması, daha sonra Bâb-ı Zaptiye'ye götürülüp bir ge-
Hubanname-Zenanname'de mahalle baskınını betimleyen bir minyatür. Hayat Tarih Dergisi, S. l (Şubat 1965)
ce, birkaç gün ya da bir hafta göz altında tutulduktan sonra salıverilmesi, uygulanan cezalandırma şekliydi. Yakalanan kişi hatırı sayılı kimselerden ise hadise resmen örtbas edilse ve suçlu hemen salıve-rilse de mahalle uzun süre bu hadisenin dedikodusuyla çalkalanır dururdu.
Kadın eğer çıplak ya da yarı çıplak bir durumda yakalanmışsa giyinmesine, yaşmaklanıp feracelenmesine izin verilirdi. Zina yapan anlamına gelen "zaniye" sıfatını kazanan bir kadının özellikle o mahalleden uzaklaştırılması âdetti. Hatırı sayılır kimseler tarafından konmuyorsa sessiz sedasız başka bir semte göçmesine göz yumulur, hamisi yoksa en kısa sürede İstanbul dışına çıkarılırdı.
II. Abdülhamid döneminin (1876-1909) sonlarında baskın âdeti yasaklanmış, bunun yerine kolluk kuvvetlerinin her türlü ihbarı değerlendirerek fuhuşla mücadele etmesi yoluna gidilmiştir.
Eski dönemin ahlak anlayışının kurumlaşmış bir uygulaması olan mahalle baskını AhmedRasim(->), Hüseyin Rahmi Gür-pınar(->), Sermet Muhtar Alus(-»), Reşat Nuri Güntekin ve Refi Cevat Ulunay(->) gibi İstanbul yazarlarının kalemiyle edebiyata aktarılmış; Beşiktaşlı Gedâî(->), Niyazîve Üsküdarlı Râzî'nin yazdığı baskın destan-larıyla da âşık edebiyatına girmiştir.
Bibi. Ahmed Rasim, Şehir Mektuplun, IV, İst., 1913; ay, Fuhş-i Atik, I-II, ist., 1922; ay, Muharrir Bu Ya, ist., 1926; ay, "Yarım Asır Evvelki İstanbul'da Bir Baskın", Resimli Tarih Mecmuası, VII, S. 81 (Eylül 1956), s. 568-570; S. M. Alus, "Eski Mahalle Baskınları", Akşam, (3 Temmuz 1932), s. 7; S. N.Ergun, XIX'un-cu AsırSazşâirlerinden Beşiktaşlı Gedâî, İst., 1933; "Baskın" ve "Baskın Destanları", İSTA, IV, 2141-2147, 2148-2152.
İSTANBUL
Dostları ilə paylaş: |