KirkçEŞme tesisleri


MAHMUDH 256 257 MAHMUDH



Yüklə 8,39 Mb.
səhifə393/889
tarix09.01.2022
ölçüsü8,39 Mb.
#91610
1   ...   389   390   391   392   393   394   395   396   ...   889
MAHMUDH

256


257

MAHMUDH

smda Katolikliği yaymaya çalıştıkları şikâyet edilince, adı geçenler Limni ve Rodos adasına sürüldüler. İstanbul'a ailesiyle gelen ve Bahçekapı'da tahsis edilen konakta oturan Buhara elçisi, eşi ve çocukları vebadan öldüler. 1717'de İstanbul'da 73 yangın çıktı. Halk, kundaklama ve dikkatsizliklere karşı, mahallelerde nöbet tutmaya başladı. İsveç Elçiliği'nde çıkan yangın, Galata Mevlevîhanesi dahil, geniş bir semti kül etti. 17 Nisan 1817'deki yangında ise Ta-rabya'daki İpsilanti Yalısı içindekilerle birlikte yandı Ramazan içinde Odun Kapısı' nda çıkan yangın, yakındaki barutçu dükkânlarına sıçradı ve infilaklar oldu. Halktan ve tulumbacılardan 80-100 kişi öldü.

1818'de Yıldız Kasrı'na, İzzet Paşa Yalı-sı'na, Göksu'ya, Gümrükçü Osman Ağa'nın bahçesine binişlerde bulunan II. Mahmud, Okmeydanı'ndaki kabza ziyaretine de katıldı. Şubat 1819'da Mekke ve Medine'nin Vehhabilerden kurtarılması müjde-siyle birlikte Vehhabilerin önderi Abdullah ve çocukları da tutuklanarak İstanbul'a getirildi. Abdullah, Bâb-ı Hümayun önünde idam edildi. Mayıs ayında Tersane halkı ile humbaracılar arasında sokak kavgası çıktı. Vardiyanlar bir humbaracı kahvehanesini basıp birkaçını öldürdüler. Lağımcılar da humbaracılarm yanında yer aldılar. Toplar çıkartarak Tersane'yi basmaya karar verdiler.

II. Mahmud, kaptan-ı deryayı giderek büyüyen kavgayı yatıştırmakla görevlendirdi ve taraflar caydırıldı. İki ay sonra bu kez Karaköy Kapısı ile Meyyit İskelesi arasında nöbet tutan25. ve 71. orta yeniçerileri arasında kavga çıktı. Etmeydam'ndan yeniçeriler, orta arkadaşlarının yardımına geldiler. Kavga bir savaşa dönüştü. Askerlerden bir bölümü, limandaki bir tüccar gemisine binip kıyıyı tüfek ateşine tuttular. Bir bölüm asker ise Galata Kulesi'ne çıkarak karşı ateş açtılar. Askerlerin pek çoğu ise kavgadan yararlanıp yağmaya koyuldular. Ramazan olmasına karşın, meyhaneleri açtırıp içmeye başladılar. II. Mahmud, bunu da sabırla göğüsledi ve olaylar yeniçeri ağasının çabasıyla bastırıldı. Başka bir kavga 1820'de Kumkapı'da çıktı. Bunun nedeni ise hem yeniçeri geçinen hem İstanbul'da ırgatbaşılık yapan zorbalar, inşaatların işçilik işlerini tekellerine aldıklarından, işçi gündeliklerinin yarısına ortaktılar. Buna karşılık rençber, ırgat ve amelelerin küreklerinin, kazmalarının saplarında orta işaretleri bulunur, işaret-siz kazma kürekle kimse işçi çalıştıramazdı. Irgat başlan, inşaatlara "yiyim yerleri" demekteydiler. Bunlarla kulluk neferleri arasında Kumkapı'daki Ermeni kilisesinin onarımı sırasında kavga çıktı. Kulluk neferleri dağıldılar. Bu olayı izleyen günlerde ise Kumkapı'mn Katolik ve Gregoryen Ermenileri arasında kavga başladı. Bunun nedeni ise, Ermeni patriğinin Katolikliğe geçen Ermenilerden ölenlerin Ermeni mezarlıklarına gömülmelerine izin vermesiydi Gregoryenler bu yüzden Patrikhane'ye saldırdılar. Kulluk neferleri saldırganları dağıttılar ve patriği öldürülmekten kurtardılar.

13 Kasım 1820'de çıkan fırtınada camilerin minare külahları uçtu. Şehzade Camii avlusundaki tarihi çınar ağacı devrildi. Haliç'teki yabancı bir tüccar gemisi battı. Salıpazarı, Ortaköy kıyılarında birçok ev hasar gördü.

28 Şubat 1821'de ulufe divanı için çeşitli kollardan saraya yönelen yeniçeriler sokaklarda naralar atarak türlü rezaletler • çıkardılar. Sağa sola ateş açtılar. Onlar buna "tüfenk şenliği" demekteydiler. Fakat bu kez, bir gövde gösterisi düzeyinde taşkınlıklarım artırdılar. Halktan 10 kişi suçsuz yere öldü. Yeniçerilerin bu disiplinsizliğine de göz yumuldu. O yıl, Buğdan'da büyük bir ayaklanmanın başladığı ve önderinin İpsilanti olduğu haberlerinin İstanbul'a gelmesi kentin düzenini altüst etti. Yönetim bir duyuru ile herkesin silahlanmasını, sokaklarda mutlaka silahlı gezilmesini emretti. İstanbullular, silah edinme telaşına düştüler. Fakat, kimilerinin elinde bunlar birer kaza aracı oldu ve her gün, cami avlularında, meydanlarda sözde atış talimleri yüzünden pek çok insan öldü veya yaralandı. Kaza kurşunu ile kendi yakınlarını vuranlar da çoktu. Bağımsız Yunan devleti kurma amacını güden ve Avrupa devletlerinden destek uman İstanbul'daki Fenerlilerden(->) pek çoğu ayaklanma nedeniyle kentten kaçtı, bazıları da Boğaz'daki Rus gemilerine sığındı. Divan-ı Hümayun tercümanı Yanko Kalimahi ise istifa etti. Halk ve yeniçeriler İstanbul sokaklarında gösterilere başladılar. Ruslara "imansız bütün Frenklere, padişahın gözde adamı Halet Efendi'ye" küfürler yağdırmaktaydılar. Fener bölgesi güvenlik kordonuna alındı. Elçiliklerin çevresinde de önlemler artırıldı. Bostancılar, Boğa-ziçi'ndeki kolluk kontrollerini daha da sık-laştırdılar. Patriğe, ayaklanmacılara destek veren Ortodoksları aforoz etmesi bildirildi. Kentte, her gün çok sayıda insan, yapılan ihbarlar gereği tutuklanıyordu. Fenerli beyzadelerden, ileri gelen Rumlardan, ayaklanmaya destek verdikleri saptananlar birer-ikişer kent meydanlarında asılmaktaydılar. Yüzyıllardan beri İstanbul'un başlıca özelliğini oluşturan dinler ve topluluklar arası dostluk, bir anda düşmanlığa dönüştü. Oysa, İstanbullu Rumlar arasında, İpsilanti'nin peşinden gitmeyi ve eski Bizans'ı diriltmeyi içtenlikle isteyen Rum veya Hıristiyan yoktu. Patrik Grego-rios, Aleksandros İpsilanti'nin kendisine gönderdiği mektuplar yüzünden devlete ihanetle suçladı. Kethüdasıyla birlikte 23 Nisan 1821'de "büyük paskalyanın pazar günü" Patrikhane Küisesi'nin Petro kapısında asıldı. Ölüsü, halkın seyretmesi ve ibret alması için 3 gün süreyle bekletildi. Daha sonra İstanbullu Yahudiler, cesedini sürükleyerek denize attılar. Tercüman Kostaki Murusi'nin boynu vuruldu. Yor-gi Mavrokordatos, darağacında can verdi. Kayseri, İzmit, Tarabya metropolitleri Ba-hkpazarı Kapısı'nda, Kaşıkçılar önünde, Okçularbaşı Parmakkapısı'nda asıldılar. Rum cemaatinin önde gelenleri ve ayaklanmayla ilgileri bulunanlar da aynı aki-bete uğradı. Fakat, kentli Rumlara karşı bir

katliam düşünülmedi. II. Mahmud, bugünlerde Sadrazam Seyyid Ali Paşa'yı, 9 gün sonra da Benderli Ali Paşa'yı azletti ve 30 Nisan 1821'de Hacı Salih Paşa'yı bu göreve getirdi. Bundan sonra da 1824'e değin kısa aralıklarla sadarette 4 kez daha değişiklik yaptı.

İstanbul'da, aynı ayaklanma heyecanına bağlı olarak kontrolsüz olaylar da yaşandı. Örneğin, halk arasında, başka yerlerde sözde Rumlara karşı soykırıma başlandığı konuşulduğu için, bazı kopuklar ve külhanbeyleri, etraflarına topladıkları erkek çocuklar ve mekteplilerle Hıristiyan mahallelerine saldırmaya kalkıştılar. 26 Nisan günü böyle bir kalabalık Eğrikapı Kilise-si'ni basıp yağmaladı. Kuşkusuz, bu tür eylemlerin asıl amacı soygundu. Yeniçeri a-ğası duruma el koydu ve yağmalananları iade etti. Başka bir kalabalık, 27 Nisan günü, Beyoğlu'ndaki Ermeni mahallesine saldırdı. Bu semtteki topçu kulluğunun "salma" (seyyar) neferleri, bu eylemi zarar verdirmeden önledi. Beyoğlu'ndaki Rum ve Levanten dükkânları önüne nöbetçiler konuldu. II. Mahmud 5 Mayıs 1821'de yeni bir ferman yayımlayarak kentte, Yunan ayaklanmasının konuşulmasını, sokaklarda tabanca ve silahla dolaşılmasını yasakladı. Bu kez askeri kolluk yetkililerince silah aramaları ve toplatılması başladı. Darphane sarrafı Arfendoli Efendi ise, ayaklanmacılara el altından yardım ettiği gerekçesiyle 1l Mayıs günü tutuklandı ve Ortaköy' deki yalısı mühürlendi. 7 Haziran'da alınan bir kararla aslen Morali olan ve İstanbul'da bakkallık, yağcılık edenlerin kenti terk etmeleri duyuruldu. Boğaz'da, Büyükdere' deki yazlık Rus Elçiliği önünde demirli bulunan iki Rus gemisinin de Karadeniz'e açılmaları bir nota ile elçiye bildirildi.

Yaz aylarını, Beşiktaş Sahilsarayı'nda geçiren, büyük şehzadesi Abdülhamid'in (1813-1825) ilk saç tıraşı için resmi bir tören düzenleten ve berberbaşımn kestiği saçları alayla Babıâli'ye gönderen II. Mahmud, bu mutlu olay için kentte şenlikler düzenlenmesini istedi.

Müslüman kılığında casusların yakalanması üzerine İstanbul'a karadan ve denizden giriş çıkışların sıkı bir kontrole alınması gereği düşünülerek Ekim 1821 sonunda ilk kez mürur tezkiresi uygulaması başlatıldı. Küçükçekmece Köprüsü ile Bostancı Köprüsü'ne de bu amaçla memurlar a-tandı. Ellerinde, yerel mahkemelerce onaylı geçiş izni bulunmayanların İstanbul'a girmelerine ya da kentten ayrılmalarına izin verilmemeye başlandı.

II. Mahmud 1822'de bir fermanla vezirlerden ve ulemadan gayri kimselerin bol yenli kakum kürk giymelerini, Hint şalı kuşanılmasını, lüks avadan ve eşya kullanımını, süslü silahları yasakladı. Gümüş ve altın eşyanın bedeli karşılığında Darphane'ye teslimini emretti. Bu tasarruf önlemlerine bağlı olarak saray hazinelerinde saklanan gereksiz ve eski birçok eşya da satılığa çıkarıldı. Yunan ayaklanmasını önleyecek tek güç olmasına karşın, kendisinden bu yönde yararlanılmayarak Halet Efendi'nin tahrikleri sonucu isyana sap-

tırılan Tepedelenli Ali Paşa'nın kesik başı da bu yıl İstanbul'a getirildi. 2 Mart 1823'te, Tophane'de çıkan yangında Arabacılar Kışlası, Firuz Ağa Mahallesi, dökümhane, bir Ermeni kilisesi, Cihangir Camii ve birçok mescit yandı. II. Mahmud, yanan Arabacılar Kışlası'nın yerinde bir cami yapımını başlattı. Yıllardır yönetimde etkin olan Halet Efendi ve işi gücü herkesi hicvetmek olan Keçecizade İzzet Molla(-0 sürgüne gönderildi. 26 Nisan 1823'te Abdülme-cid'in(->) doğumu nedeniyle İstanbul'da şenlikler ve şehir donanması düzenlendi. Topkapı Sarayı'nın Enderun koğuşlarında, içoğlanlarmın gece sazlı sözlü âlem yapmalarından dolayı çıkan yangın kısa sürede söndürüldü ve saray büyük bir tehlike atlattı. 10 Kasım 1823'te Ayazağa'da büyük bir ok atışı yarışması düzenlendi. Buna atıcı olarak padişah da katıldı. Daha sonra Havuzbaşı Köşkü'nde dinlendi.

4 Nisan 1824'te İran, 27 Haziran 1824'te Fransa elçileri İstanbul'a geldiler ve bunlar için geleneksel elçi kabul törenleri düzenlendi. Bu yılın ramazanında İstanbul yeni bir geleneğe daha kavuştu. 1824'e değin ramazan topu yalnızca Rumeli Hisa-rı'ndan atılagelirken, II. Mahmud'un buyruğuyla ve herhalde dünyaya karşı İstanbul'un büyük bir İslam başkenti olduğunu daha iyi hissettirmek için, Anadolu Hi-sarı'ndan ve Yedikule'den de iftar ve imsak topları atılmaya başlandı. Nisan 1825' te İstanbul'da çiçek salgını görüldü. II. Mahmud'un bir oğlu ve bir kızı da çiçekten öldü.

l Nisan 1826'da padişahın da katıldığı dini bir törenle yapımı tamamlanan, Tophane'deki Nusretiye Camii ibadete açıldı. Bu yılki ilk ulufe divanı nedeniyle alışkanlıklarını sürdüren ve kentte rezaletler çıkaran yeniçerilere karşı, II. Mahmud harekete geçti. Esasen ocağın elebaşıları önceki yıllarda birer bahane ile temizlenmişti. Yapılan bir dizi toplantıdan sonra ilkin yeniçerilere tüfek eğitiminin kabul ettirilmesi denendi. Ağa Kapısı'nda senetler imzalandı. Atmeydam'nda devlet adamlarının ve ulemanın önünde ilk tüfek atışını yeniçeri ağası yaptı ve sözde eğitim başlatıldı. Fakat askerlikle ilgileri bulunmayan yeniçeriler disiplinli bir eğitime yanaşmadılar. II. Mahmud, bu kez, ortalardan aday yazdırtarak Eşkinci Ocağı(-t) adı altında yeni bir çekirdek birlik kurma girişiminde bulundu. Bundan 3 gün sonra 15 Haziran 1826'da İstanbul'un tanık olduğu "kul ayaklanmalarının sonuncusu olan ve tarihe Vak'a-i Hayriye(->) diye geçen son kazan kaldırma olayı patlak verdi. Sancak-ı şerif çıkarılarak halk yeniçerilere karşı savaşa çağrıldı. II. Mahmud'a, bu ölüm kalım mücadelesinde en büyük desteği, yönetime sadık askerleri toplayan Boğazlar Muhafızı Hüseyin Paşa verdi. Vak'a-i Hayriye' yi izleyen günlerde İstanbul'da neredeyse hiç yeniçeri kalmadı. Katliamdan kurtulabilenler kentten kaçtılar. Çoğu kimliğini değiştirmeye çalıştı. Ahmediye Meydanı' nda toplanıp tutuklananlara bir daha yeniçeri adını anmamak üzere yemin ettirildi.

Uzun zaman, Osmanlı askeri gücünü onurla temsil eden bu ordu örgütü, bir bozguncu kalabalığı ve İslamiyetin düşmanı ilan edilerek dağıtıldı. Kollarına dövme haçlar işletmiş ve gizli Hıristiyan gibi yaşayanları, sokaklarda gezdirilerek lanetler yağdırıldı. II. Mahmud, yeniçerilerle içli dışlı olmuş Bektaşî tarikatı şeyhlerini ve dervişlerini de kentten sürdürttü ve bunların tekkeleri Nakşibendîlere verildi. Padişah vakit yitirmeksizin bir ferman yayımlayarak yeni askeri eğitimi gündeme getirdi.

Seçtiği 400 gençle kendisi de bir asker gibi askerlik eğitimine başladı. Piyade ve süvari olarak atış talimleri yaptı. İçindeki yaşlı harem halkını Topkapı Sarayı'na aldırt-tıktan sonra Eski Saray'da kurulan Bâb-ı Seraskerî'nin açılışını yaptı. Donanmanın Karadeniz'e çıkması münasebetiyle düzenlenen tören sırasında ise yeni yapılan ve "Kûh-i Revan" adı verilen bir kalyon, kaptanın acemiliğinden Kız Kulesi'nin yanında karaya oturdu ve donanma için bu, bir yüzkarası kabul edildi. Eski saray geleneklerinden olan tomak, cirit, bamyacı-lahanacı oyunlarım son kez 1826'da izleyen II. Mahmud, 1827'de bunları yasakladı. Gülhane Köşkü'nü talim amacına dönük olarak onarttığı gibi, Davutpaşa sahrasında da askeri eğitim başlattı. Serasker Hüsrev Paşa, İstanbul'u bir askeri karargâh yapma hevesiyle kentin her köşesinde yeni talim alanları aramaktaydı. Padişah, süvari askeri kıyafetine soktuğu Enderun-lu gençlerle Davutpaşa'da, Atmeydam'nda, Silahtarağa'da, Levent'te askeri eğitimlere ve atışlara katılmaktaydı.

2 Ağustos 1826'da çıkan Hocapaşa yangını, Demirkapı, Salkımsöğüt, Cağaloğlu, Çiftesaraylar, Babıâli semtlerine zarar verdi. 36 saat süren bu yangında sayısız ev, dükkân ve han yandı. Yangının bir kolu Ka-palıçarşı'ya girdi; buradan, Okçularbaşı, Simkeşhane, Beyazıt, Yenikapı ve Kumka-pı'ya kadar genişledi. Tulumbacı Ocağı'nın da yeniçerilerle birlikte lağvedilmiş olması yüzünden söndürme önlemleri yetersiz kaldı.

1826'da tahrir memurları görevlendirilerek İstanbul'un ve Bilad-ı Selase'nin Müslim ve gayrimüslim erkek nüfusu saptandı. Buna göre, "Nefs-i İstanbul" denen su-riçinde 45.000 Müslüman, 30.000 Ermeni, 20.000 Rum saptanmıştı. Bunlar, yetişkin erkek nüfustan ibaretti. İstanbul, Galata, Eyüp ve Üsküdar için ilk nüfus defterleri (esame) hazırlandı ve her aile için bir "hane" açıldı. 1827'de her mahallede halkın saygısını kazanmış kişilerden birinci ve ikinci muhtarlar seçildi. Hıristiyan mahallelerinde ise bir kâhya ile bir muhtar seçimi öngörüldü. Bunlara resmi mühürler verildi. O yıl İstanbul'da İsmail Ferruh Efendi ilk mason locasını kurdu. Bu locaya, kentin önde gelen aydınları yazıldılar. Fakat kısa süre sonra masonlara mezhep-sizlik ve Bektaşîlikle ilişkili ithamlar yöneltildi ve üyelerin birçoğu sürgüne gönderildi. Bunlar arasında hekimbaşı ve tarihçi Şânizade Atâullah Efendi(->) de vardı.

1827'de yanan Babıâli'nin yerine yeni-

sinin temeli atıldı. Hekimbaşı Mustafa Behçet Efendi'nin önerisi üzerine kuruluş aşamasındaki Asâkir-i Mansure-i Muham-mediye(->) için hekim ve cerrah yetiştirmek üzere Şehzadebaşı'nda Tıbhane-i Â-mire(->) ve Cerrahhane-i Mamure(-0 ile Asâkir-i Mansure-i Muhamnıediye'ye sivil memur, din görevlisi yetiştirilmek üzere Talimhane açıldı. Asakir-i Mansure-i Mu-hammediye askerlerinin fes(-0 giymeleri fermanı da bu yıl çıktı. Eyüp'te Taşlıburun' da İplikhane-i Âmire(-») adı verilen iplik fabrikası faaliyete geçti.

1828'de II. Mahmud askeri eğitime daha çok önem verdi. O tarihe kadar "binbaşı" rütbesiyle eğitimlere katılmakta iken, komutanların ricası üzerine "başbinbaşı" (albay) rütbesini aldı. Alay denen törenlerde, pırpırı sarığı, pırpırı baratası, haseki, aşçı, baltacı külahları giyilmesi, cuma selamlıklarına hasekilerin kaba barata ile katılmaları yasaklandı. Bunlar için de fes giyme zorunluluğu getirildi. İstanbul'daki Ermeni cemaati arasında süregelen mezhep ayrılığı huzursuzluğu nedeniyle, çoğu Ankaralı olan Katolik Ermenilerin kentten çıkarılmaları, bunlara öncülük eden papaz ve marabetlerin de sınır dışı edilmeleri, eski mezheplerine dönen Ermenilerin Beyoğlu ve Boğaziçi'nde oturmalarına izin verilmeyerek Kumkapı, Samatya ve Has-köy'de iskan edilmeleri için bir ferman yayımlandı. Bu yılın en ilginç olayı, İngiltere'den satın alman ilk buharlı geminin İstanbul'a getirtilmesi, halkın "buğu gemisi" dediği bu tekneyle II. Mahmud'un geziler yapması oldu. İstanbul'un birçok semtinde çoğu askeri amaçlı tesislerin yapımı hızlandırıldı. Rami Kışlası Heybeliada' da Hendesehane-i Bahrî, Kasımpaşa'da Bahriye Merkez Hastahanesi(--0, Ortaköy, Kuzguncuk, Rumelihisarı, Çakalburnu, Yu-şâ tepelerine dikilen işaret ve haberleşme sütunları, bunlardandır. Eylül ayında Rami Kışlası'na giden II. Mahmud bir süre burada kalarak Rusya seferine hazırlanan birliklerin eğilimleriyle ilgilendi. Davutpaşa sahrasındaki süvari eğitimlerine de katıldı. Cuma selamlıkları için Eyüb Sultan Ca-mii'ne indi ve burada ordunun zafere ulaşması için dualar yapıldı. Baruthaneleri denetleyen padişah, savaş aleyhtarı şiirler söyleyen, söyleşilerde bulunan İzzet Mol-la'yı önce öldürtmek istedi, fakat Sivas'a sürgüne göndermekle yetindi.

İstanbul'da gizli faaliyet gösteren Hali-dî tarikatı mensupları bir gece toplanarak Kartal'a oradan da Sivas'a sürgün edildiler. Kentte görülen yakıt, yağ ve erzak kıtlığı, bunların satıldığı yerlere halkın hücum etmesi ve giderek yaygınlaşan karaborsa, yönetimin aldığı sert tedbirlere karşın önlenemedi. Rusya ile olan savaş yüzünden Boğazlar ablukada olup İstanbul'a deniz yolundan zahire şevki neredeyse durmuştu. Anadolu'dan ise yeterince zahire gelmemekteydi. Bu yüzden, İstanbul'un günlük ekmek gereksinimini ve bunun düzenli dağılımını sağlamak amacıyla yeni bir sayıma ihtiyaç duyuldu. İstanbul, Galata ve Üsküdar'da 359.089 nüfusun bulundu-




Yüklə 8,39 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   389   390   391   392   393   394   395   396   ...   889




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin